Siir 2

Çok yollar aşmış, uzunca geceler devirmiş
Üzerinden seneler geçmiş de
Uzaktan gelir verdiği his anımsanacak bir tanıdık gibi
Anımsar ve şimdi aklına adı gelecekmiş gibi

Çorbasında bir sey daha olsa tadı tam oturacak gibi
Bir ton daha koyultsan rengi tam tutacak gibi
Bir nota daha düşürsen kulağa daha hoş gelecekmis gibi

Bir tık daha değiştirsen olacak da ama yine olmaz ya hani
Bir adım daha yaklaştığında ne kadar çok uzaklaştığını görmek gibi

Böyle bir his ne zaman düşse yüreğime bir tanıdık duygu belirir
Ne zaman peşine düşsem o bana tanıdık olan ne diye

Yabancılık hissi bir kez daha belirmesidir yüreğine
Ve her defasında yine aldanır yüreğim yine düşer peşine

Bu tanıdık yabancılaşma hissine bir kez daha yakınlaşmak istercesine
Kim bilir belki de en tanıdık duygu diye




DIGER YANIM

Hiç olmadığım, biliyor musun ne kadar zor bir durumdayım?
Olmak istediklerimle olmam gereken ben arasındayım.
Oysa biri uyurdu hep digeri ise beşiğini sallardı.
Belki biri hiç uyanmamıştı.
Ne oldu da beşik devrildi, ninni bitti, hava aydınlandı?
Neden uyuyan o ben gözlerini araladı?

Boşver diyorum bazen daha önce olduğu gibi yum gözlerini yasla başını.
Bir ninni tuttur, kendin avut boş kalan yanını.
Sahi diğeri nerde, neden bu kadar sessiz kaldı?
Ürperiyor içim ses yok seda yok kayıplara mı karıştı?
Yoksa beni burada bir başıma mı bıraktı?

Uyanan ben! Sen arzularımın avuttugu uysal ben misin?
Sahi nasıl başardın o dik başlıdan kurtulmayı?
Bugüne kadar yaşadıklarım hep arzularımın amacı mı?
Bundan mı hayat beni bu kadar yıprattı?
Şimdi öğrenecek miyiz hayata karşı uysal olmayı?
Belki de benim adıma yapılan herşeye susmayı?

Peki ya bu uyanan olmak istediğim yanımsa?
Beni neden onunla yalnız bıraktın böyle yapmalı mıydı?
Nerede uysal yanım nasıl başardın bu sesleri susturmayı?
Neden şimdi rahatsız etmiyor bu baş kaldırışı?
Susması için degil miydi beşiğini hep sallayışı?

Aldanmış gibi hissediyorum kendimi
Ben hep avutulan ben ama avutan da ben
Böyle mi istedim hayatı
Peki ya olmam gereken yanı
Hangi arada butunlestiniz
Hangi arada beni ben ettiniz
Neden sallanmıyor beşik artık kim sustu içimde
Kimi öldürdünüz kimi aldınız benden
Bu muyum ben ben mi bu olmayı istedim yoksa öyle mi gerekti
Mutlu muyum böyle yoksa öyle mi gerekti
Artık uyuyan yok her yer aydınlık
Ikisi arasında gibiyim çekmek istiyorum iki tarafa
Ne zaman çeksem bir yanım çekiliyor obur tarafa...

 

 

 

Yılları bile bir bozuk para gibi harcarken saatler sayılır oldu
Sanki hic gitmeyecek gibi gençliğe sarılır oldu
Gençliği bir tek güzellikten mi sayar oldun
Burnu havada baş kaldırmalar yalan oldu
Bir gecede yakılan dünyalar gözde büyür oldu

Ömür tükendikçe umutların verdigi yasam sevinci tükenir oldu
Ellerini göğe açıp ileriye bakmak hayal oldu
Yarınlara yapılan plan bir toprak bir de mermer oldu
Gidecek yollar azalsa da sırtına alınan yükler ağır oldu
Geriye dönülüp bakınca artan pişmanlıklar çekilmez oldu

Bir kez daha senden öteye bakmak dert olunca
Geriye bırakılan sorumluluklar neslin derdi sanaysa dert oldu
Yapılan beddualar sana değmeyince şimdi anlam buldu
O çok görünen ömür bitince aklın kısa buldu













Saatin pili bitiyor yelkovan bende tekler oldu sevgilim
Hala o yol kenarında beni mi bekliyorsun
Gec kaldım sevgilim sana geç kaldım
Kim bilir kaç kez yağmur döküldü gözlerine
Kim bilir kaç kez kar yağdı saçlarına
Sanki benden giden sevgin değil mevsimlerin
Sanki senden giden ben değil güzelliğin
Neydi o ipe takılır gibi yüreğime takılan
Bıçak çizer gibi sızlatan

 

 

Şimdi yine atese düşmüştür kahve, kokusu sinmiştir tenine
Yine ay geceye vurmuştur kalbime vurduğu gibi gözlerinin
Vakit yine aşkı göstermekte ve yine geçmekte
Yine bekliyorsundur bir şehirlerarası otobüs
Ve yine gösteriyordur saat gitme vaktini
Ve yine bir yorgunluk çökmüştür üstüne
Ne zaman böyle olsa gel otur yanıma diyesim var,
Yol yorgunusun
Ve yine bir kahve koyasım var atese kokusu düşer tenime
Hayat yorgunluğu düşer üstüme
Çok bekledim bu yol kenarlarında gelenden çok gideni uğurladım


 

Şimdi yine atese düşmüştür kahve, kokusu sinmiştir tenine
Yine ay geceye vurmuştur kalbime vurduğu gibi gözlerinin
Vakit yine aşkı göstermekte ve yine geçmekte
Yine bekliyorsundur bir şehirlerarası otobüs
Ve yine gösteriyordur saat gitme vaktini
Ve yine bir yorgunluk çökmüştür üstüne
Ne zaman böyle olsa gel otur yanıma diyesim var,
Yol yorgunusun
Ve yine bir kahve koyasım var atese kokusu düşer tenime
Hayat yorgunluğu düşer üstüme
Çok bekledim bu yol kenarlarında gelenden çok gideni uğurladım


 

Bir feryadın içine düşmüş halim kendime üzülmeyecek kadar halsizim
'Kalk gidelim' bu hayat bizi yordu desen
"Dur biraz daha dinleneyim" diyecek kadar sefilim
Vursun hayat boşver yaralarım nasır tutmuş
Karanlıklara boğsun bedenimi, yummuşum gözlerimi bir rüya misali
Nefessiz bıraksın ciğerlerimi, yaşadığım sayılmış emsali
Bırak işte o kadar mucadelesizim
Yorgun bir askerin elinde kurşun dolu silah
Nöbetimi bekler gibi kenarda beklemekteyim
Bu kadar yorgunluğu savaşırken yüklemişim sırtıma
Susmayı gülümseyerek öğrenmişim ben
Her gülümsemem aldı içimden söylemek istediklerimi
Çok merak etsen de dinlesen de gulucuklerim aglamayacak sana
Kurtar beni bu hayattan diye yalvarmayacak sana
Ben uçmayı bilmesem de bir kartal olmayı
Surunmesini bilmesem de bir sürüngen olmayı
Gülümserken öğrendim ben, hani o sustuklarimdan

En çok da beklemeyi
Beklemeyi öğrendim ben sessiz bir köşeye çekilip
Önüne kırık atılan kuşlar gibi nasibinin gelmesini
Ve seyretmeyi
O gulucuklerime hayran gözleri
Nasıl bunkadar gülebiliyor diye şaşıran o yüzleri
Oysa o gülücükler soyleyemedikleri....
Boşver susalım konuşmayalım
Boşver savaşmayalım
Boşver yorulmayalım
Kim bilir beki bir kaplumbağa kadar uzun ömrümüz olur
Kim bilir belki daha ne kadar cok güleriz





 

Hayat, zamanın kumlarında akıp giderken
Damlalarımla daha neler alıp gittin benden
Oysa ben cok geç kalmıştım erken uyanan sabaha
Ve bir kum saati kadar parçalarıma bölündüm
Herşeye rağmen ayağa kalkıp sana gelmeyi cok istedim
Ama koca bir geç kalmışlık vurdu kollarıma
Sana sarilacakken koca bir pişmanlığın kollarında

 

 

 

En çok da bıraktığım gibi bulamamaktan korkuyorum seni. Her an hersey değişiyor aynı biz gibi.
O zaman soruyorum kendime kalmak mı daha zor gitmek mi; kalıp her geçen zamanda bir başkası olmanı mı izlemek yoksa ardına bile bakmadan gitmek mi? Bakmadan...
Kör olmak gerekiyorsa bunu görmemek için ben kördüm zaten gözlerime damlalar sel olacak kadar.
Ama saf değil unutacak kadar...

 

 

 

 

Ciceksin dediler beni toprağa gömdüler
Köklerimden bağlayıp özgürlüğüme hükmettiler
En canlı görünen süslenmeyle bağdaştırıp sesimi kestiler
Onların istediği zaman tomurcuk açtım
Onların istediği zaman sekil verildim
Yatağına bağlı bitkisel hayattı bir nevi benimkisi
Sen ciceksin dediler icten içe öldürdüler
Kendilerine öküz dedirttiler ses vermediler
Öküz gibi yiyip öküz gibi gezdiler
Algı yanılmasını bizzat üstümüzde denediler
Kadın karmaşık zekaya sahip dediler
Karmaşıklığımızın girdabına takıldık kurtulamadık
Kendileri zekalarının sadeliginde boğumsuz sakin bir hayat sürdüler
Kısacası sade bir öküz gibi etrafta dolanmaya özendirdiler

 

 

 

Hayat denilen şey gün, ay ve yıllardan ibaret
Herbiri eksilirken bir kum saati gibi haznesinden
Bizden de birseyler koparıp gidiyor gibi gelse de
Bize kattıkları paha biçilemez
Büyüyorsun mesela sonra olgunlasiyorsun
Once gulumsemelerini alıyor kalbinden
Sonra bir gülümseme konduruyor yüzüne
Senden aliyor toprağa katıyor nefes almıyor ama çiçek oluyor
Senden alıyor baska bir köşeye koyuyor o da orada yaşıyor iste
Ama her geceden sonra sabaha uyanacagini bilerek yumuyorum artık gözlerimi
Biliyorum bir gün herşey çok daha güzel olacak
Önce zaman kavramını elimden alan hayat
Sonradan gelen mutluluğun kabul edilebilir olduğunu öğretti
Öyle ya böylesine bir mutluluk çok geç gelmiş ne önemi var gelmiş ya
Belki de böyle güzeldi ve hiç bilemedik kıymetini hayatın




Zaman denilen görünmez ama senden tüm varlığını alan o acımasız dost
Kim bilir belki azaldıkça bir kum saatinin haznesinde
Sana sunacağı güzellikleri cekistiriyordur ardından
Kimbilir belki bir gülümsemede saklıdır mutluluk
Belki de karanlık geçen o tüm ömrün ardından doğacak bir günde
Bilirim bazen o güneş bir sabahtan cok daha uzun kalabiliyor gökyüzünde
Ama olur da güneş hala doğmuyorsa bakış açını değiştir
Oysa hep karanlık olan da hic gün batmayan da kuzeyde
Belki yönün gönlünün en karanlık derinliklerinde
Bakma çocuk en kötüye hep gözlerin gezinsin guzelliklerde
Kim bilir belki mutluluk dışarıda değil içinde
Hatirla o aynada gördüğün mutsuz yüzüne bakınca mutlu olan kalpleri
Belki mutsuz bir kalbin esiri gulumsemelerin
Haydi Sezenin dedigi gibi gülümse
Kim bilir yarınlarda ne güzellikler gizlidir
Kim bilir hayat daha ne sürprizler getirir


 

 

 

 

Bırak dudakların hiçbir şey söylemesin
Bakışlarında yanan bu ateş oldukça
Bırak kalbim bir an hiç atmasın
Sen de bu sevda oldukça
Ben kendimi yine yaşıyor sayarım sol yanında

Sensiz yasayamacak olduktan sonra
Ölüm ellerinde gelmiş hiç bana
Şu nefes aldığım dünyada sana kavusamadiktan sonra
Iki dünyada dar bana
Bırak ruhum huzur bulsun iki dunyadan çok uzaklarda
Bırak beni sevdiğim bu kadar sıkı tutma
Teselli olmuyor senin olamadıktan sonra

Aşkımızı ne güzel anlatmış senin yangının
Her aşk böylesine kullerinden doğuyorsa
Ben de yanmaktan korkmuyorum ölümsüz Aşkında

 

 

 

Sancılar beşik olur sallanır yüreğimde
Ateş yuva yapmış cayır cayır yanar göğsümde
Mezarım olmuş sarmalar kapkaranlık bir gece
Kara bulutlar tepeden tepeden çökmüş üstüme
Herbiri mühür olmuş dertlerim işlemiş ta içime

Bir ben biliyorum şu yoldan gitmeyi
Bir ben biliyorum benden öte kendimden geçmeyi
Bir ben biliyorum senelere yaş diye yaşlarımı dökmeyi
Bir ben biliyorum sevgime derdimi ortak etmeyi

Kaderim kadehim olmuş kana kana içmeyi
Her türkünün çağırdığı efkar-ı kendime seçmeyi
Her dilencinin kazancını kendime hayır bilmeyi
Her fakirin sofrasına düşen ķırıntıyı istiflemesini

Leke leke düşer ışık hüzmesi elbiseme
Bir kar tanesi değmiş eteğime
Bir parça umut düşmüş yüreğime
Kederlerim titrer umudumun eşiğinde
Ah giymeseydim dediğim o hayat elbisesi
Ah içmesem dediğim o kaderin şişesi
Ah bir kez daha vurmasın dediğim kalbimin cilvesi
Ah yakmasın dediğim acılarımın ateşi
Çok biliyor harammış gibi acıyla boğazımdan geçmeyi
Ben de biliyorum üstüne soğuk bir su içmeyi



 

 

Erken yaşlanacağım anlaşılan bu sefer de mezarımda
Yine kalbim gıdım gıdım atacak soluksuzlugumda
Akan kan değil yaş oldu damarlarımda
Sen hiç kaldın mı iki dünya arafında
Ölmek isterken kanadın mı yaşamaya
Ben her gece ölüyorum uyandığım sabahlarda
Her geçen gün daha bir ağır oluyor hançeri taşımak sırtımda
O hic dinmeyen hakkaniyetli sızı ise hala bağrımda
Ama boşver alıştım ben böyle de yaşamaya
Kader alışmış hepbir yandan vurmaya
Her ne kadar beklesem de bir adalet masası kurulmaya
Hiç ummam düşer mi senden bir pay bana
Umutsuzluklar birikmiş kapımda
Bekliyorlar öylece bir çöp gibi kapı dışı atılmaya
Bilseler onlar bile öyle güzeller

 

 

 

 

Sevdiğin şarkıyı internetten açabilecekken
Radyoda çıkmasını beklemek gibidir seninle karşılaşmayı beklemek
Çiçeği koklamak varken senin kokunu içine çekmek için beklemek
Her işten ekmek çıkarabilmek varken senin kazancının kurusundan yiyebilmek
Her sabah doğan güneşi izleyebilecekken yalnızca gözlerine bakabilmek
Senede 365 gün varken bir senin geldiğin günde yaşadığını hissetmek
Küçücük şeylerle de mutlu olabilmek varken sadece senden gelene gülümsemek
Umutsuzluk içinde kavrulurken hala umut edebilmek kadar imkansızımda seni sevmek


 

 

Bazen en güzel çözüm vazgeçmek oluyor.
Sevdiklerinden, umutlarından, gelecekten ve belki de hayattan...
Kim bilir sevdiklerin nasıl yük oluyor sana umutları beklerken yarınlarda.
Bilememek umutların yeşereceğini, yarınların geleceğini.
Nasıl da yük oluyor bazen gelmeyenleri beklemek.
Nasıl da yaşlandırıyor olmayacak umutları hayal etmek.
Sanki hayallerinde bir zamanı varmış gibi akıp gidiyor ömründen.

Bazen cesaret istiyor umut etmek.
Belki beklenilen cesaret çok geç kalmıştır.
Belki yarınlar dünde kalmıştır.
O yüzden en güzeli vazgeçmek.
Kim bilir belki de gerekiyordur, kendi içinde gidişine hoşçakal demek.
Belki yetmiyordur yılları yolları devirmek.
Belki de gerekiyordur kendinden vazgeçmek.
Kendi haline bırakmak kendini,
Olacağına bırakmak herşeyi,
Kim bilir belki de başka baharları beklemeyi.
Belki de hiç beklemeden yaşamayı bilmeli.
Belki de yakacak alevler kıvılcım olmadı.
Belki çok sönük kaldılar.
Kim bilir belki zamanı tutturamadılar.
Belki yanlış bir bedenin yanlış zikrine kondular.
Yanlış dillerin cümlesi yanlış bir kalbin bekçisi oldular.
Kim bilir belki de çok uzakta yaşanacak erkenden gelmiş bir bahar.
Belki bu yüzden sert rüzgarlarda kırıldılar.
Olsun sen yine de düşünme bırak düşüncelerin buhar olup uçsunlar.
Kim bilir belki damla olup ulasamadıklarını ıslatırlar.
Umutların yağmur olur kuru fidanlara yağarlar.
Sevgilerin bir gökkuşağı olur havaya can katarlar.









 

 

Bozuk para gibi biriktirmişiz kırıklarımızı
Her defasında sonmuş gibi sindirmişiz bakmayı
Ardına düşerken kelimeler bitirmişiz giden yolları
Ah ne çok isterdim bir kez daha sımsıkı sarılmayı
Gitme diyemezdim zaten bitirmişken hazalı
Düşmüşken nasıl yesertebilirim sararmış yaprakları
Koparmışken kalbimde yazdığım sayfaları
Içimde bir parça yeserttigim kalma isteğim
Bir elim geriye çekerken bir elimle buralardan gittiğim
Doldurmuşlar yollar dolu sayfalarca yıllarım
Herbiri biriktirmis olduğum kırıklarım
Batmıyorlar artık bir bütün olmuş kan pompalıyorlar


 

 

Kaç kez gider insan bir daha dönmemek üzere
Bir yüregi kac kez daha parçalar bir çile
Her defasında ölüyorum diye uyuduğun geceye
Kaç defa daha uyanırsın yeniden doğarmış gibi bir güne
Kaç kez daha dayanacaksın her gün seni bitiren bu ömre
Her kesin hüküm verilmiş gidişlerin dönüşleri nerede
Nerede bu dönüşler canlanıyor mu gözlerinde
Yoksa hiç gidemeyip kördüğüm bağlı mısın bu çileye
Yoksa bu kadar mı müptela oldun gitmelere
Yoksa tutkunu mu oldun dönmelere
Kaç kez daha davranacaksın gittiğin yerden dönmeye

Yarım kalan sözler gibi yarım kalmışsın gidişlerinde
Yarım kalmışsın bir yarın gidişlerde diger yarın nerede
Kalbini mi böldün ruhunu mu yoksa bedenini mi
Kalan yarın ne kadar daha sadık çilesine
Daha ne kadar çekecek yarım kalmış halinle
Bir bütünleşsen yine mi bir yanın gidiş bir yanın dönüşlerde
Aynı anda nasıl kalacaksın gitmek isterken geride
Yok yok al götür yarım kalan aklımı bedeninle
En azından aklım kalır seninle...

 

 

 

 

 

 

Unuttuğun her ne varsa kalbimde olacak
Gece hiç olmadığı kadar karanlık
Sessizliğim derinliklerinde saklanacak
Gizli bir kutunun kilidine vurulmuş mühür gibi
Gidişinin yasına bir tek ruhum şahit olacak

Her ne kadar gözlerine bakıyor olsam da
Her ne kadar solukların etrafımda yayılsa da
Artık ulaşamayacağın kadar çok uzaktayım uzakta
Yaşananlar bir gül gibi sararıp solsa da
Bıraktığı izler duruyor olacak gizli bir kutuda

Bir zaman gelir dayanılmaz açılır sanma
Her gördüğünde sana ait sanma
Gidişlerime prangalar vursalar da
Dönmeyecek olan ruhum çoktan kayboluşlarda


 

 

Ey sevgili kimse senin gibi böyle sevmedi
Her ne kadar başkaları için senden biraz daha uzaklaştıkça sen daha bir yaklaştın bana
Ve ben her yıkımlarımda yine sende buldum kendimi
Yüreğimdeki darlığı onlar yapmış olsa da ferahlığı sende aradım
Ama yine uslanmadı bu yüreğim düştüğüm yerden sen her kaldırdığında ben başkalarına yürüdüm
Suçluyum sana karşı sevgili yine ve yine gideceğimi bilsem de sana döneceğimi bilecek kadar suçluyum.
Yine gitsem de biliyorum sen buradasın ve beni bekliyorsun
Ben iyi gün dostlarına kendimi harcamaya giderken
Sen yine kırıklarımı toplamak için iste tam da burada bekliyorsun
Kötü günlere sürükleyeceklere inat bir güneşi daha üstüme yükseltmek için tam da gecenin ortasında
Ne mekânın değişti ne saatin ne geç kaldın ne de ortada bıraktın
Hiç ortada bırakılmayacağımı bildiğim ey kıymetli sevgili
Ah bu kalbim sensiz ne yapardı
Kör, sağır ve dilsiz sakat bir kalbimle
Hainliklere, serefsizliklere, ikiyüzlülüklere bitap düşerdim
Şu hırpalanan güçsüz bedenim nasıl da böylesine ayakta durabilirdi
Ah mahcup başımı yerlere vurduğum en kıymetli sevgili
Yüreğim hep sana hep sana mahcup aşık mı olacak
Verdiklerinle yetinmeyip kirlettiklerine köle olan bu yüreğim
Sana teslim olduğunda başkalarının ayaklarıyla ezerken semalara yükseleceğim
Ah ve bir kez daha geceye vurduğum bu başımı yine merhametle sevecegin
Ben bir kez daha ayağa kalktıgımda gideceğim
Ama sen yine beni teselli edip göndereceksin
Ah ve ah bir kez daha yüreğime ah çektiğim kıymetli sevgili
Kimse haketmiyor senin kadar sevilmeyi
Kimse zaten anlamıyor senin kadar bu beni
Kimse yaralarıma senin kadar merhem,
Kimse kötü günlerime dost olmak istemiyor
Kimse senin kadar dinleyici değil
Her istediğimi sen verecekken bilmem bu yürek ne arar sefillerde
Bir kez daha sana ve sana döndüğümde yine bir gece
Bekliyorken beni her açtığımda bir nur topu kondurmak için ellerime
Ayaklara düşen başımı tekrar kaldırmak için göğe
Bu sefer ne olur bu kalbi bir daha başkasına gönderme

 

 

 

 

 

Bir kadın vardı bugün bir kaldırımın kenarında
Yağmurun ıslatmasını önemsemeden oturmuş taş değil sanki yuvasında
Soğuk vuruyorken tam da gecenin kuytusuna
Ay gibi parlıyordu yüreği hiç doğmayacak umutlara
Kenetlendiği elleri tutunmak istiyordu eğreti düşmüş şu hayata
Bir kez daha tutunmak istiyordu yitip giden yarınlara
Son bir kez daha.

Çeyizinden açmış gülücüğü kalmıştı sanki dudaklarında
Bir kan damlasından çok yılların izi gibi siliniyordu
Yağmura karışmış gözyaşları ince ince dökülüyordu yollara
Gidemediği her ne varsa, işte tam da çakılmıştı bu yola

Bir kadın gördüm bugün bir kaldırımın kenarında
Umutlarının kırıkları dökülmüş ayak uçlarına
Yarınları kan ağlıyor ve tutunmak istiyor hayata
Bir kadın gördüm yarınlarda doğacak güneşin ışığında batmak üzere olan bir gün kadar turunçgil
Gülümsemeye çalışan yüreği kan ağlıyordu
Bir kadın gördüm yüzünden çok yaralı kalbi, yalnızlık en büyük kalabalığı, bir kış kadar sert geçen mevsimlerde açmaya çalışan narin bir gül misali
Son bir kez daha tutunmak istiyor hayata ama cehalet müsaade etmedi
Katil olmuş vicdanım kör olan gözlerim tutmayan ellerim bir kadın cinayetine ortaklık etti.
Son kez tutunmaya çalıştığı kaldırımın taşları bile vefasına sadık onu ezmedi.

 

 

 

 

 

 

 

Sana gitme kal demeyi ne çok isterdim bir sevdiğime diyemedigim kadar
Oysa ne o tarak kırıktı ne saçların kısaydı
Ne de saçların kırılmıştı kalbimdeki kırıklarım kadar
Iki poset esya cigerime batan camdan bir bardak
Bir iki kaşık bir iki çatal hiç yalnız kalmamıştım sana düşen yalnızlığım kadar
Elimi daldırdığım bir parça esyana hic dokunmadım hayatına dokunduğum kadar
Yapma be gülüm gitme simdi kaldı bak bir iki parca eşya herbiri kazındı gözlerimde yüzünün yüzüme kazınmadığı kadar
Hayatını bile seçemedin doya doya seçtiğin üç parça tişörtünden beyazını seçtiğin kadar
Kasım daha vurmamıştı camımıza güneş yakardı sırtımı bir ekim sabahında elime gelen bir adet polar eşofman ve hic yakmadı elimi yaktığı kadar
Sana bir parca esya giydiremedim utandım kadın olduğuma bir o kadar
Yapma be gülüm bir gün daha beklemedin bir deprem daha salladın kalbimde yıkılmadı binam hayallerimin yıkıldığı kadar
Bir gün daha ne çok isterdim Allahından bir gün daha
Çok uzak degildi gideceğin yol benim su hayatta attığım bir adım kadar
Çok uzak degildi be gülüm gideceğin oysa bir nefes kadar
Ah be gülüm sana gitmeden uğra dediğim değeri yok muydu bir şehiriçi durak kadar
Şimdi bir ateş attın içime elimde kırık olmayan bir tarak bir tarafım dağınık saçlarında dokunmaya kıyamaz titrer ellerim titrek yüreğin kadar
Oysa ne cok istedim o hayat karası saçlarını açmayı
Tüm acılarını alır gibi almayı
Şimdi nasıl istersin benden o çok tanıdık gelen yüzünü unutmayı
Nasıl istersin benden sanki orada hiç olmamışsın gibi yapmamı
Bir tarafım hala yatağın başında

Bir tarafım göremediğin kızında anne olamadım be senin olmadığın anneliğin kadar
Ahhh bıçak gibi saplanan o sözlerin hala yüreğimde her vuruşunda daha da yakar
Oysa ne cok istedim evet deseydin evet deseydin bir hayır diyene kadar
Sahi buluşacak mıyız bir kez daha şöyle bir kadın olarak doya doya
Kamburumuzu çıkarmış tüm yüklerimizi bırakmışız bir kenara
Benden bir eksik kalmış göğsün senden bir eksik kalmış vicdanım kadın olur muyuz bir anne olamadığımız kadar
Sen merhum ben ruhsuz hangimizi gömdüler seni hissediyorum ben olduğum kadar
Üstümde bir toprak eksik mevzu bahis buysa konusu olmaz duyarsızlığım kadar
Oysa ne tarak kırıktı o elime carpan telefonun kadar
Oysa çok yakındı bir tuş kadar
Oysa çok yakındım üç poset gibi üç gün gibi ne bir yol ne bir ömür kadar
Oysa ne depremler suçlu ne de hayatlar tek yıkan insan tek yıkan duyarsızlar
Simdi ben kalacak mıyım sende bende olduğun kadar
Ben gülebilecek miyim sen beni gördüğünde gulumseyebildigin kadar
Bir nefes ya bir nefes alabildin ben alabilecek miyim sen Gönlüm'e geldigin an senin rahatca alabildiğin bir nefes kadar
Gönlüm Gönülüm bir nefes ferahlığın aklıma her vurduğunda ferahlığın daraltır yüreğimi bir nefes yer kalır vicdan azabı kadar
Bir hayır teselli olur mu bir ömür
Gel şimdi beni sen teselli et o zaman da elinle engel olduğun kadar
Çünkü kimse bana teselli olmayacak bana senin telkinlerin kadar
Bekledin mi beni benim seni beklediğim kadar
Aklın başına gelince çok duvarlara vurursun dediler çok dediler
Şimdi anladım şimdi çok geç çok geç
Geri dönüşü olmayan çok yol var
Bir de geri dönüşü olmayan çıkmaz sokak var
Sen çıkmaz sokakta ben geri dönülemez bir yolda
Şimdi beni bekleyebilecek misin benim seni beklediğim kadar





 

 

Hiç elini vermeyen hayat işte tam da o zaman kucak açmıştı bana
Seneler önce bir yaprak koptu takvimden bir gün gibi kalbimden
Bir kuş özgürlüğüne bir yumurcak annesine kavuştu
Maziden bir koku yayıldı tam da şimdi ölüm kokan koridorların en dipsiz kuyularından
Öyle bir koku özlemlerim kabaran öyle bir an gelip konuverdi
Oyle bir zaman akıp gitti benden ölüyordum hayat seyrediyordu olmayan yarınlarımı
Bana ait olmayan onca acılar saçlarımdan asılırken
Kendim olamayan onca benden parçalar gözlerimden dökülürken
Kocaman dünyada küçücük bir kız olanları sessizce izliyorken
Ve her defasında daha da yok oluyorken

Nereden bilebilirdim yarınlarım sende saklı kaldığını
Ve o içinde kaybolduğum bir tutam kokunun esiri olacağımı
Hasret kaldığım huzurun esrarına kapılacağımı
Nereden bilebilirdim herseyin bittiği kollarında herseyin başlayacağını
Nereden bilebilirdim iste tam da o kokunun hala bendeki varlığını




 

 

 

Ben öldüm sen beni yaşat yarim bir damla gözlerinde
Ne bir yaprak düşsün ömründen ne sözlerin dökülsün yüreğinden
Sadece bak yarim bakışlarında bir tutam nefes alayım
Ne dudakların aralansın ne ruhun bedeninden ayrılsın
Sadece bak yarim sessizce benliğime benliğim varolduğunu anlasın
Varolduğumu bileyim sen her beni andığında
Anlar mıyım bilmem andığını bir damla bakışlarında
Ama varolayım bir anlık da olsa takılayım aklına
Öyle yaşarım ben öyle nefes alırım
Yoksa ne anlamı var onlarca harcanmış boş dakikalarda yaşıyor olmamın
Boşa geçen onca sene benden gitmiş olan israftır senin nezdinde
Sen bir an olsun beni düşünmemişsen hayalinde ben varolmuşum ne anlamı var gerçekte
Gerçeklerin herbir anı benden lime lime koparılmış ziyan
Senden ise çalınmış kıymetsiz bir kaç benden zaman
Haydi beni harcama o dünya denilen ucubeye
Bir nefes kadar değerli bana senden gelen bir bakış hediye
Ey yarim bir an bir an olsun aklına düştüğümde
Ne ölümler bana yetecek yaşamama engel
Ne sevgililer yetebilecek aşkıma engel
Sonsuz bir huzur içinde kalbimin duruşunda ben atmaya devam edeceğim senin bir damla gözlerinde


 

Bir savaş vardı bildiğim efsane olmuş kalemlerden
Bi savaş vardı bildiğim sevginin gurbete düştüğünden
Bir savaş vardı bildiğim bir kağıdın köşesine o yaşlı gözlerini öperim diye iliştirileninden
Ahhh sevgilim ben böyle bir savaş görmedim ateşin olmadığı yerde kor gibi cigerine yangın duseninden
Ahhhh sevgilim ben bilmedim ten tene gurbetine düseninden
Düşman hattından gelen asker yok bilmedim ben böyle gece çapraz ateşine gireninden
Askerim desem sınırlar dağ toprak değil insan kaynıyor
Cephanem var desem ellerim kan ağlıyor
Cigerime düşen kor ateşin faili meçhul
Korumak istediğim düşmanı ciğerinde taşıyor
Onu benden ceke ceke alıyor
Seyirci kalmış gözlerim hudutu cesetler boyluyor

Ah bu geceler ah bu geceler
Sessiz bir ağıt


 

 

 

Sessizden bir ağıt çalınır bomboş koridorlar
Yabancı bir el sonsuzluğuna uğurluyor
Dökülmeyen yaşlarıma inat içim kan ağlıyor
Bir savaş meydanı ki artık yuvam dediğim buralar
Ocağıma öyle bir ateş düşmüş karşımda görünmez ordular
Ne ben askerim ne koruduğum namusum hudutlar
Heryer ateş hattı yangın kaynıyor
Ateş açan düşman silahsız
Ne dağ ne toprak ardıma düşen etten topraklar
Ahhhh sevgilim ahhhhh nerede o benim okuduğum savaşlar
Sevgilerin gurbete düştüğü özlemden yanan aşıklar
Şimdi ten tene gurbete düşmüş nefesine hasret kalmışlar
Şelâle olmuş akan sular elimden bir yudum ciğerini yakarlar
O verdiğim ateşten suyu tutan ellerim yumruk olmuşlar
Vursam göğsüme vursam canımı yakmıyorlar
Içimde öyle bir acı var ki yumruk yumruğa gitmiyorlar
Al vur şu kahpe düşmanı deseler bir soluk almaya durur muydum
Dağ toprak kar kış kıyamet bir damla uyur muydum
Çare olmaya düstüklerime bir soluk olamazken uyku görmemiş gözlerime gün düşmüş bana ne
Ha cenk meydanına üst üste binmiş sehitler ha tane tane aynı toprağa girmiş bedenler
Ha vuruşmuş erler ha yol gözlemiş melekler
Ha mermiler varmış ha yokmuş
Ha kan akmış ha soluk tükenmiş
Ha öyle zafer elde etmis ha böyle
Herşeyin mübah olduğu bu vakitte böyle zafer elde etmiş kime ne
Giden gittikten sonra kalan gözü yaşlı olduktan sonra
Öyle de yanıyormuş insan böyle de
Her beden savaşıyor kendi içinde







Sahi gidişin bu kadar kolay olacak mıydı
Saatini bekler gibi hem de gitme mevsiminde
Oysa bir damla çiselemiyordu bile
Gitmek mi kolaydı kolaylık şahsına mı münhasırdı
Hasret denilen bir kuş gibi hafifçe kondu gönlüme
Eksikliğin kahvede şeker çayda kaşık gibiydi
Ne geceler sessizliğini yitirdi ne güneş dogmaktan vazgeçti
Zaman bile senden daha hızlı gidemezdi
Senin benden gittiğin gibi
Akrepin yürümeye hali yokken yelkovan saniyeleri sayıyorken nefesi yetmezdi
Gitti demeye bile bıraktığın nefes yetmedi
Gidişinin mi bu kadar kolay oluşuna yanayım yoksa bu kadar çabuk kabullenmişliğime mi
Yokluk görmüş varlığın halinden anlar gibi
Gidişini anlar oldu kabullenmiş kalbim
Sanki secdesiz kalmış bir seccade misali
Ya da sesi tükenmiş bir ney misali
Gecenin yalnızlığına sığınmış ruhum öylece dingin bir ruh hali

Şimdi ardına bakarken gidişinin buruk bir mevsim eşlik ediyor benimle
Yalandan bir rüzgar estiriyor yüzüme
Teselli olması için inceden bir yağmur ekiyor gözlerime
Omzuma koyduğu dostane eliyle dökülen anıları silkeliyor
Uçup giden yıllarım yapraklar gibi saçılıyor yollara
Ve sen sessizce kırmadan dökmeden gidiyorsun
Ardına bile bakmadan
Elimi uzatsam dokunacakmışım gibi yakın gelsen de bana
Sessizliğin anlatıyor ruhun artık çok uzaklarda




 

Hiç bitmeyecek bir gece gibi çöktüğü zaman dertler üstüne koskaca kalbinde iki büklüm olup sen de küçülüyor musun
Küçüldükçe karşında o çocuk yaşlarını silmeye başlıyor mu
Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok deyip o çocuğun elinden tutup aydınlıklara yürümek için hala neyi bekliyorsun
Biliyor muydun güneş aydınlanması için dünyaya yürümediğini
Bir gün bu karanlığın aydınlanmasını gerçekten istediğin vakit kalbindeki çocuğu almayı da unutma olur mu
Çünkü o sen var olduğun sürece senin karanlıklarında sessizce ve çaresizce bekliyordu
Sen güldüğün ve sevdiklerinle beraber olduğun her an o senin yalnızlığını taşıyordu taki sen yalnız kalana kadar
Şimdi ise yalnızlığını senle paylaşıyor cömertçe
Ondan aldığın onca mutluluk yalnızca parmaklıklarında gizliydi
Sadece içine değil bir nehre salıverecektin öylece
O çok sevdiklerin üzülmesin diye geriye attığın onca sözler carpiverdi yüzüne
Her ne zaman geç kalmış olsan geleceğe onu suçlardın
Ve şimdi yaşanan onca yanlışı silmeye hazır ellerinde
Bir tutmaya barışmaya bakar bu çocukla
Haydi tut geçmişin ellerinden ve bir daha yapma hata
Hatalarını imkansız saymakla
Küçük bir çocuk kalmakla
Onu mükemmelliğe bir daha atma
Bir daha ona böylesine acımasız bakma
Masum yanına, zayıflığına, boşver bir canavardan korkuyorsa
Sadece sarıl ona sımsıkı ve beraber korkmadan bakın bir aynaya
Gulumseyin basarmaniza


 

 

 

Tek yaptığı yatakta oturup nefes almaktı. Bu sefer seni yazacağım Aynur, ve bu yazdıklarım bir veda değil ikimiz için de bu hayata merhaba olsun. Sen benim kalbime ben senin ellerine işledim. Bu sefer bir hemsirenin dokunuşu değil hastanın dokunuşu hemsirenin hayatına değdi.
Yorgun ve bitkin. Oysa tek yaptığı oturduğu yerden nefes almak olan sen aslında bir nefes almak bile ne kadar büyük bir çileymiş bu hayatta tecrübe eden kisilerden yalnızca birisin. Bense yine senin gun boyu hatta gunlerce o oturduğu yerde söyle bir rahatca sırtını yatağa yaslayarak uykuya hasret kalmış insana bakarak kapıdan içeriye giriyorum.
Dokunmanın bile tehlike arz ettiği şu dönemde tedavi için bile dokunuşlar kısacık oluyor. Bense o kısacık dokunuşu hiç olmamaktan iyidir tesellisi ile itinayla, narince ve dostane yapıyorum. Ellerine dokunduğum an o bitkin, yarı uykulu halinden çıkıp sıçrayarak "sen gelmişsin!" deyişin kalbimden hayatıma bağlanan tüm bağların tek tek bir saz teli gibi kopmasına sebep oldu.
Hala sıcaksın dedi. Sanki o görüyormuş gibi gülümsedim. " Ellerin beni yakıyor. Çok sıcak."
Ve ilk bana kimlik verdiği o gün gibi konuşmaya başladık.
"Yine kat ve kat eldiven var. Ona rağmen hissediyor musun?"
"Cayır cayır yanıyor."
"Ellerim seni üşütüyor mu peki?"
"Hayır."
"Bu iyi iste. O zaman ateşin olduğunu düşünürdüm."
"Peki sen üşüyor musun?"
" Hayır."
" Tamam o zaman hersey yolunda."
"Peki sen neden bu kadar yanıyorsun?"
Peki ben neden bu kadar yanıyorum, ben neden bu kadar yanıyorum, hem de nasıl yanıyorum. Hepimiz ateş olmadan yanar olduk. Uzak insanlarda anne sıcaklığını arar olduk. Evladımız olmadan, büyük küçük demeden anne olduk. Bir dokunuşu altından sayar olduk.

 

 

 

Sevgilim, bak yine yalnız bir mutluluğun kucağında uyanıyoruz
Yüzünde buruk bir bakış gözlerinde yasanamayacak yarınlar
Dudaklarında ezgisiz bir beste şarkımızı mırıldanıyorlar
Bir baba sefkatinde uyuduğum uykuya babasız uyanmak gibi
Sessiz bir sabaha bizi uyutuyorlar
Bir bebek gibi hayat kundagına sarmış annemiz acılarıyla ısıtıyorlar
Gözlerimize düşen geçmişe bir çay koyup şekerle karıştırıyorlar
Bir çocuk misali iki lokmaya kandırıyorlar
Ne içtiğim çay demleme ne de oturduğum bir kahvehane
Derin bir uykudan uyandığım boş bir odadan ibaret hastane
Ne acısı düştü kapı önüne ne bir haber verdiler ölüm diye
Bir çocuk misali kağıttan bir bardak çay iki lokma boğaca ile
Sevgilim, kimse anlamayacak o doğan güneş geçmişe çekti bir perde



 

 

Senin için ne ifade ediyor deseler. Herkesin hayatından bir Hale uğrayıp geçip gitti ama lakin öylesine iki yürek vardı ki onların hayatından bir anne geçti. Iste böylesine özel ve kıymetli bir meziyet annelik. Siz herkes için hersey olabilirsiniz bir kardesim bile diyen çıkar şu hayatta karşınıza, es, dost, ama size bir anne diyen herkes olamaz sizin için. Anne ve evlat. Size yeni bir siz olma şansı veren, kendinizi sıfırdan ifade etme fırsatı sunan ve her baktığınızda ayna gibi karşınızda benliginizi yansıtan herkese denilmeyen evlat herkesten duymayacagınız anne kutsallığı. Hele de erkekseniz zaten hiç şansınız yok. Bence çoktan cezası kesilmiş erkeklere anne olmaktan mahrum bırakılıp babalık lezzetiyle babalık böylesine güzelse kim bilir annelik nasıl olur dedirttirecek kadar tadını anımsatıp hasret bıraktırmak bu duygudan tadıyla mahrum bırakıp ne hissedebilecegini anımsayıp hissedememek....

 

 

 

 

Biten mevsimler türüyor içimde
Herbiri soyulduğu yapraktan tohum dökmüşler gibi
Toprağına gömdüğüm vedalar şimdi baş gösteriyor
Meyvelerini salmaya hazır bir fidan gibi
O çoktan hasret duyduğum gidişler şimdi küllerinden doğuyorlar
Özgürlüğüne hasret kalmış altın kafesli bir kuş gibi
Bugünde yaşayarak bitirdim deyip dosyasını kapattığım günler
Kapıma dizilmiş beklerler bir alacaklı gibi
O son yola kadar eşlik edip yarı yolda koyduğum gitmeler enseme dizilmiş beni izlerler
Sitemlerini bugüne saklamış gibi

Biten mevsimler türüyor yüreğimin derinlerinde
Herbiri hakkını benden soracakmış gibi
Bitiremediğim o mevsimler şimdi eline geçirmiş beni benden bitirirler
Bitti sandığım gömdüğüm gider sandım
Söylemediler bana ektim mi gömdüm mü
Bitti sandığım onca mevsimler simdi tane tane yeşerdiler
Üstüne kırk saydıklarım kırkını savıp bereketlendirdiler
Kırkıma çıkmadan kırkımı bitirdiler


Biten mevsimler türüyor biten bir benden
Alacaklı gibi





 

 

Beşiğim salınır kırkım savılır
Toprağıma gömdüğüm onca vedalar fidan olmuş yeşerir
Gitmek istediğim onca yollar yüreğime salınır
Hasret kaldığım sen, seni buldugum simdi dünyada kalır
Sana kavuşmak varken aklım fanisinde kalır
Kaç bin parçaya bölüneceksem ruhum sana kalbim onlara kalır
Biten mevsimlerim içime türüyor
Yağmayan karlarım içimi üşütüyor
Tutamadığım eline hasret elim şimdi buradan tutuyor
Bir kerede bitsin dediğim milyon kere bekledigim
Simdi geldin hic beklemediğim
Ne o biten mevsimlerde geldin ne de haber verdin
Bitmesini istemedigim mevsiminde ben bittim
Şimdi gitme vakti geldi gel desen gözüm geride kalıyor
Götür dediğim yollara kar düştü mevsimler bitti yapraklar kurudu
Dereler tepeler yok oldu
Sana gelen yollar hayal oldu
Şimdi gel diyorsun biten mevsimlerim türüyor
Sana gelsem kırkım çıkmadan kırkım savılır
Gözü yaşlı iki çift göz yetim kalır...
Sana hasret kalmış ruhum yüreğime takılır
Sevgiye ateş düşmüş yüreğim kavrulur
Bana gel diyorsun biten mevsimlerim türüyor
Sana hasret düşen mevsimler yeşerir
Bir yanım sen der bir yanım senden olanı ister
Ne dünya ne sen bedenim arafta kıvranır
Boynum sana kıldan ince
Var mı baska bir çare
Seni isterken sensiz kalmak
Sana bağlıyken senden ayrılmak
Gel diyorsan var mı geri dönmek sözden
Boynum bükük kıldan ince
Gözümde mevsiminden kalma bir inci
Başıma düşmeyen kar üstüme düştü
Gidemedigime geleceksem bir kar mevsiminde
Baska ateş düşürme gariplerime

 

 

 

Burnuma düşen kokun ciğerlerime işler
Gözlerime düşen tenin kalbimi deler geçer
Ey esmerin kızı Hümeyram aşkın bir beni mi yakar
Tenin tenime değer
Içime düştüğünden bu yana hasretin burnumda sızlar
Gözlerime düşen bakışların gurbet gurbet olur
Koynunda özlem kokar
Mevsimler özlem özlem kopar
Bir ben mi sevdim başka sevmez kimse benden gayri
Ince belin yollar aşar
Saçların omuzlarına dökülür
Ömür üstüne Ömür tükenir tel tel olur
Ah esmerin kızı
Ay sende parlar yıldız sende uyanır
Dağların başı duman kalbim acı acı kavrulur
Sen bana ben sana hasret bu öykü böyle son bulur

Ah esmerin kızı ay tenli Hümeyra
Kalbine düşene kadar düştüm yollarına
Feda olsun ömrüm yıllarına
Çektiğim acılarım şifan olsun yalnızlığına
Bir küçük an vermissen bana servettir mutluluğuma
Bir gülümsemene kıyardım bu cana
Ne ki kıymetsiz bir ömür feda olmuş elmasa
Çok mu geldi bu dağlara
O zaman durmasın yıkılsın dağlar bu aşka
Esmerin kızı huzur bulacaksa







Icine gurbetim sevgili,
Küçük bir kıvılcım düştüğünde daha yağmur değmemişti gözlerime
Gurbetin düştüğünde yollarıma ayak basmamıştım şu dünyaya
Tüm dünya basarken sırtıma bir sen tutup kaldırdın ayağa
Icine gurbetim sevgilim sen bana göçtüğünden bu yana
Bir buğday tanesiydi, bir fidan idi
Gün turuncu, saçlarım kahverengi gönlüm toy bir sevgili
Daha güne başlamaz iken aşkın bir yangın idi
Hasretin boy aldı gitti kalbine değdi değeli
Ne çetin rüzgarlar dindi ne soğuk kışlar bitti
Gurbete düşen alev ki bir sönmedi
Hep düştüğüm gurbetin yine kalbine getirdi
Sıcak bir yuva dert dökecek bir dost idi
Ne onlar bildi ne onlar sevdi
Bir dertleri vardı ki tüketmekti
Yalnız bir kalbin tek tesellisiydi
Karanlık doğan günümün güneşi, hüznümün sonuna nesem idi
Kendimden düştüğüm gurbetimde gittigim tek bir yer idi
Sığındığım bir orası vardı ki
Vatanına dönmüş bir gurbetçi gibi
Belki bir kitabın son sayfası
Belki bir yıldızın kayması
Belki son yağmur damlası
Sonrası tekrar hayata dönmek gibi
Her aldığım son nefes gibi
Tekrar yaşama dönmek gibi
Içinde gurbete düştüm düşeli...




 

Icine gurbetim sevgili,
Küçük bir kıvılcım düştüğünde daha yağmur değmemişti gözlerime
Gurbetin düştüğünde yollarıma ayak basmamıştım şu dünyaya
Tüm dünya basarken sırtıma bir sen tutup kaldırdın ayağa
Icine gurbetim sevgilim sen bana göçtüğünden bu yana
Bir buğday tanesiydi, bir fidan idi
Gün turuncu, saçlarım kahverengi gönlüm toy bir sevgili
Daha güne başlamaz iken aşkın bir yangın idi
Hasretin boy aldı gitti kalbine değdi değeli
Ne çetin rüzgarlar dindi ne soğuk kışlar bitti
Gurbete düşen alev ki bir sönmedi
Hep düştüğüm gurbetin yine kalbine getirdi
Sıcak bir yuva dert dökecek bir dost idi
Ne onlar bildi ne onlar sevdi
Bir dertleri vardı ki tüketmekti
Yalnız bir kalbin tek tesellisiydi
Karanlık doğan günümün güneşi, hüznümün sonuna nesem idi
Kendimden düştüğüm gurbetimde gittigim tek bir yer idi
Sığındığım bir orası vardı ki
Vatanına dönmüş bir gurbetçi gibi
Belki bir kitabın son sayfası
Belki bir yıldızın kayması
Belki son yağmur damlası
Sonrası tekrar hayata dönmek gibi
Her aldığım son nefes gibi
Tekrar yaşama dönmek gibi
Içinde gurbete düştüm düşeli...




 

 

Canan olur bazı şarkılar yüreğime ince ince saplanır
Uzun uzun saçları saz olmus tel tel boynuna dolanır
Yüzüne güneşin esmeri düşmüş ömrüm sabahlanır
Bir bahar uykusu gibi gülüşü bağrımda salınır salınır
Namı diyar türkü olsa adı dilime dolanır


Ne zaman bir türkü çağırsa dağlara ozan
Hasretin düşer gözlerim nemlenir
Bir ömür feda etsem şu gülüşe yıldızlar kıskanır
Ne bir güneş ne bir ay dünyamı aydınlatır
Bir canan var ki adına destanlar yazılır

Ne zaman bir yağmur bahara çiselese kirpigi ıslandı sanırım
Ne zaman ay halesine tutulsa bir Hümeyra doğdu sanırım
Ne zaman bir elma çiçek açsa Hümeyra güldü sanırım
Ne zaman saçları yüzüme düşse kavuştum sanırım

Ben mevsimleri hep bahar onu mayıs sanarım
Sen benden geçtin geçeli ben bir hazirana geçemedim
Ne zaman sabah olsa ben yağmurun üstüme düştü sayarım
Ne zaman yağmur yağsa ben Hümeyram geldi sanarım

 

 

 

 

 

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kazanın Kırıntıları kitap için düzenleme yedek

2.18 Saniye Ömür

KAZA 2