Kazanın Kırıntıları kitap için düzenleme yedek

                                                                               GİRİŞ

 

                                                                                                                             

                                                                                                                                              “Kaza… Bir anda yıkılan dünyamızın altında sen kalma, ne olur sevgili.”

 

                                                                                             

 

                Hastanenin en köşesinde oturmuş elleriyle parmaklarını ovuşturup duruyordu. Kaybetme korkusu tüm bedenini ele geçirmiş, içinde barındırmaya çalıştığı umutlarını kemirip tüketiyordu. Söz vermişti öyle değil mi? Biricik aşkı Aslısını asla yalnız bırakmayacaktı. Geceden beri akan gözyaşları artık akmaz olmuştu. Sürekli Allah’ a yalvarıyor, Kerem’ i ona bağışlaması için dualar ediyordu. Çocukları; Kuzey ve Poyraz’ ın babasız kalmasını; kendisinin bu koca dünyada bir başına kalmasını düşünmek bile istemiyordu.

                Başını bir an için yukarı kaldırmış ve ameliyatın ne kadar sürmüş olduğunu öğrenmek için duvardaki saate bakmıştı. Saçları darmadağın, yüzü yara bere içindeydi. Üzerindeki elbise çok fazla hasar gördüğü için üzerine hastanenin ince pikesini örtmüşlerdi. Kerem ameliyattan sağsalim çıkana kadar kendisine tedavi uygulanmasını kabul etmeyeceğini söylemişti.

                Oysa doktor ona kazanın çok sert olduğunu, arabadan dışarı fırladığını, bu yüzden büyük bir kafa travması geçirmiş olabileceğini tüm ciddiyetiyle anlatmıştı. Ama Aslı, kendisine söylenen bir tek kelimeyi bile dinlememişti. En sonunda hemşireler; tedaviyi reddettiğine dair hazırlanmış olan formu imzalaması için önüne sunmuşlar Aslı ise bir harfine bile bakmadan kağıdı imzalayıvermişti.

Kendisine şuan ne olacağı umrunda bile değildi. Kazayı duyup gelen Kayınpederi Sabri Bey ve Namışah Hanım’ ın ise Aslı’ nın zarar görmüş olması umurlarında olmadığı gibi ameliyat masasında Kerem’ in yerine Aslı’ nın yatmıyor olmasına bile büyük hayal kırıklığı yaşamışlardı.

Namışah Hanım, karşısında iki büklüm halde oturmuş olan Aslı’ ya öfkeyle bakıyordu. Oğlunun ameliyatının nasıl geçtiğini düşünmesi gerekirken o, hala Kerem’ in böylesine köklü ve kudretli ailesine nasıl da böyle bir gelini yakıştırabildi onu düşünüyordu.  

Sabri Bey; Kerem’ in Aslı ile evlenme kararına Namışah Hanım’ a göre daha ılımlı yaklaşmıştı. Nasıl olsa çapkın oğlu, evlenmeden elde edemediği Aslı’ yla evlenince iki gün gönlünü eğlendirecek ve sonrasında onu kapı dışarı ediverecekti. Ama tahmin ettiği gibi olmamış, Namışah Hanım’ ın korktuğu başına gelmiş ve Aslı ikiz oğullarına hamile kalmıştı. Böylece hiç ummadığı serseri oğlu tam bir aile babası oluvermişti. Hoş böylesine zengin bir ailenin serseri oğlunu adam etmesi Sabri Bey’ in işine gelmeliydi. Öyle de olmuş Sabri Bey bu durumdan en çok karlı çıkan kişi olmuştu. O yüzden Namışah Hanım’ ın şikayetlenmesini her zaman kulak ardı ederdi.

Sabri Bey’ in şoförü bir elinde telefon diğer eliyle çeketinin düğmelerini kavuşturmuş koşar adımla yanlarına yaklaşıyordu. Sabri Bey, heyecanla ayağa kalktı. Adam saygıyla başını sallayarak selam vermiş ve Aslı’ nın yanında durmuştu. Ona doğru eğilerek;

“Hanımım Vali Beyler hatta, geçmiş olsun dilekleri için aramışlar.” Aslı dalgın gözlerle hala yere bakıyordu. Sabri Bey ise Vali’ nin kendisi yerine Aslı’ yı istemiş olmasına oldukça bozulmuştu. Aslı, doğrulacak mecali kendisinde bulamamış şoförün elinden tutarak destek alıp, çektiği acılara yüz buruşturarak yavaşça geriye doğru yaslanmıştı. Vücudunun herhangi bir yerinde kırık olsa bile bunu şuan için öğrenemeyecekti.

“Alo.” Diyebildi nazikçe. Daha fazla konuşmaya ne gücü yeter ne de çatallaşmış sesi yetebilirdi.

“Merhabalar Aslı Hanım. Çok geçmiş olsun. Öncelikle üzüntülerimin derinden olduğunu bilmenizi isterim.” Aslı ne kadar kendisinde olmasa da bu sesin kime ait olduğunu çok iyi çıkarabilmişti. Keskin ve kıvrak zekasına Kerem her zaman hayrandı. Bu yüzden Aslı’ ya böylesine sonsuz bir aşkla bağlanmıştı ya zaten. Telefondaki Vali Bey Kerem’ in çocukluk arkadaşıydı. Aslı yalnızca bir kez görmüş olmasına rağmen adını her defasında Kerem’ den işitirdi. Vali’ nin düğünlerindeki simasını anında gözlerinde canlandırmıştı. Kuruyan gözlerine sanki yağmur inmiş gibi tane tane damlalar tekrar dökülmeye başlamıştı.

“Teşekkür ederim Sayın Valim.” Diyerek bir an için sesi canlanmış ardından boğumlanarak boğazından zar zor çıkardığı sesine bir ton daha yüklenerek konuşmaya devam etmişti:

“Sizi çok sever bilirsiniz.” Diyebilmişti. Karşısından gelen sesin ağlamaktan yana hiçbir kaygısı olmadığı oldukça belli oluyordu.

“Yarın ilk uçakla oraya geleceğim. İnşallah arkadaşımı birlikte taburcu edeceğiz. Canınızı sıkmayın ne olur.”

“Teşekkür ederim.” Telefonu kapatma gayretine düşmeden direk şoförüne uzatmıştı. Tekrar tek sığınağı olan iç dünyasına kapanmıştı. Ameliyathane kapısının açılırken çıkardığı ses tüm koridoru doldurmuştu. Aslı, doktoru kapıdan çıkarken görünce olduğu yerden fırlamasıyla tüm vücuduna bıçakların saplanması bir olmuştu. Acılarına direnerek yürümeye gayret gösteriyordu. Onun bu haline daha fazla dayanamayan şoför hemen koluna girerek ona destek olmuştu.

Doktor, kanlar içinde duran kadına donuk gözlerle bakarak;

“Ameliyatta elimizden geleni yaptık…”  Namışah Hanım, doktorun sözlerini tamamlamasını bile bekleyemeden olduğu yerde baygınlık geçirmişti. Doktorun arkasından gelmekte olan sağlık ekibi Namışah Hanım’ ın bayıldığını görünce derhal ona doğru koşmuşlardı. Doktor bey, tam kadına doğru yönelecekti ki Aslı doktorun kolundan tüm gücüyle yakalamıştı. Doktor bir anda koluna binen yüke doğru bakakalmıştı. Aslı’ yı destekleyerek gözlerinin içine baktı;

“Doktor bey o iyi mi?”

“Ameliyatta elimizden geleni yaptık. Hastamız şuan yaşıyor. Onu yoğun bakıma götüreceğiz. Bu geceyi atlatırsa inşallah hayata tutunmuş demektir.” Diyerek onu bekleme sandalyesine tekrar oturttu. Kulağına doğru;

“Hanımefendi sizinle ilgilensek iyi olacak.” Diye fısıldadı. Aslı üzgün ve yılgın bir halde sadece başını sallayabilmişti. Doktor bey dudaklarını büzerek öylece bakakalmıştı. Yanında bir seveni olsa tedavi etmesi için ikna edilebilirdi belki ama böyle tek başına olunca kendisinin onun için bir şeyler yapabilmesi mümkün görünmüyordu.

Kerem’ i yoğun bakıma almışlar üzerinden oldukça bir zaman geçmişti. Şoför, Sabri Bey ve Namışah Hanım’ ı yemek yemekten getiriyordu. Elinde Aslı için kendi bütçesinden aldığı dürüm ve ayran poşeti vardı. Aslı yoğun bakımın önündeki standlardan birine oturmuş öylece bekliyordu. Şoför yanına gidip poşeti ona doğru uzattı. Ama Aslı yemek dahil yiyecek durumda değildi. Ne kadar ısrar etse de Aslı bir türlü yemeğe yanaşmıyordu. Şoför yine de yanına koymuş daha sonra tekrar yemesi için ısrar edecekti.

Gece boyunca kimse konuşmadan öylece oturuyordu. Kerem için ise beklenilenden çok daha sakin geçiyordu. Koridordan zaman zaman insanlar geçip gidiyordu. Zaman durmuş vakit bir türlü sabah olmuyordu sanki. Aslı bir ara hemşirelerin hareketlendiğini farketmişti. Bir an camlara doğru koşup onları izlemeye koyuldu. Ardından doktor koşarak içeri girdi. Aslı çok korkmuştu. Dehşetle ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordu. Ama Kerem’ e karşı öyle acil bir tavır sergilemiyor gibiydiler. Etrafı o kadar kalabalıktı ki Kerem’ i görmenin mümkünatı yoktu.

Heyecanla tekrar beklemeye koyulduğu bir esnada bir başka doktor daha geldi. Ardından Kerem’ i sedyesiyle bir yere götürmeye hazırlanıyorlardı. Aslı birilerine sormak istiyor ama herbirinin Kerem’ e yoğunlaştığını farkedince geri çekiliyordu. Kerem’ i alıp götürmüşlerdi. Bir süre sonra iki doktor Aslı’ nın yanına geldi. Sabri Bey ve Namışah Hanım da hemen yanlarına yaklaştı. Bu sefer konuşan ilk defa gördükleri diğer doktordu:

“Öncelikle gözünüz aydın diyelim.” Aslı ellerini ağzına doğru götürüp ağlamaya başlamıştı.

“Hastamız uyandı. Beklediğimizden daha çabuk bir şekilde kendine geldi. Doğrusu çok umutlu değildik. Ama şimdi muayene ettiğimizde fiziksel hareketlerini kısıtlayacak kadar büyük bir sıkıntı yaşamayacağını anladık. Sinirsel zedelenmesi yok denecek kadar hafif. Belki biraz sendelleyerek yürüyebilir ve ellerini kullanırken güçlük yaşayabilir. Bilmeniz gereken bir durum daha olacak. Sandığımız kadarıyla Kerem Bey hafızasını yitirmiş ve hiçbir şey hatırlamıyor. Bunun için psikologtan destek alacaksınız. O yüzden yoğun bakımdan çıkartıldığında sizi bir kaç gün servisimizde ağırlayacağız. En özel odalarımızdan birini ayarlayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın.” Herkes sevinç çığlıkları ile seviniyordu. Sabri Bey yanından ayrılmak üzere olan doktoru tekrar tutarak:

“Doktor bey! Peki ne zaman hatırlamaya başlar?” Doktor duraksamış ve;

“Bununla ilgili bir şey söylemek için çok erken. Biz en kötüsüne kendimizi hazırlayalım ve hiç hatırlamayacakmış gibi önlemimizi alalım. Geçmiş olsun.” Diyerek yanından ayrılmış Kerem’ in tahlillerine yetişmek için koşar adımla diğer doktorla birlikte oradan uzaklaşmışlardı.

Aslı doktorun arkasından gitmek için davrandığı bir vakit Namışah Hanım bir anda önüne geçti. Sabri Bey onların arkasından koşuyordu. Aslı kaşlarını çatarak olduğu yerde kalakaldı.

“En yakın zamanda pılını pırtını toplasan iyi olur.” Aslı şok olmuştu.

“Siz neler söylüyorsunuz Namışah Hanım?”

“Dediğimi çok iyi anladın. Oğlumu daha fazla üzmene izin vermeyeceğim. Fazlasıyla bizi sömürdün. Şimdi evimden defolup gideceksin.” Aslı, Namışah Hanım’ ın ne yapmaya çalıştığını gayet iyi biliyordu. Kerem ilişkilerini açıkladığı ilk günden bu yana Aslı’ yı asla istemiyordu. Aslı’ nın mimar olması, Inşaat ustası bir adamın kızı olması gerçeğini değiştirmezdi. Evet babasının da çok büyük şirketleri olsaydı en önde Namışah Hanım, Aslı’ yı oğluna istemeye gelirdi.

Hem eli boş bir şekilde oğlunun hayatına girmesi yetmiyormuş gibi hem de kayınlarının kızı ile Kerem’ i evlendirmeyi düşündükleri esnada ortaya çıkıvermesi sahip olacakları hisseleri de kaybetmesine sebep olmuştu. Oysa bu büyük hisselere ortak olmak için Namışah Hanım ne kadar da çok uğraşmış, birçok yatırımı yollarına feda etmişti. O yüzden seneler geçse de bu durumu sindiremeyecek belki ölüp gitse bu seferde ruhu onlara huzur vermeyecekti. Kerem, Namışah Hanım’ ın hıncının asla sönmeyeceği gerçeğini Aslı’ dan çok daha iyi biliyordu ama artık Aslı’ yı korumak için sahip olduğu güç yok olup gitmişti: Anıları.

Aslı, yetiştirilişinin verdiği bir mütaviziliğe sahip olmuş olsa da bir o kadar başı dik bir kadındı. Kara gözleri alev saçarcasına açıldı ve omuzları dikelerek Namışah Hanım’ a daha bir sokuldu. Namışah Hanım, çoktan zafer elde ettiğini düşündüğü için yılansı bakışlarıyla gülümsüyordu.

“Namışah Hanım, Kerem’ in bana ihtiyacı var. Biz bir aileyiz. Onu bırakıpta gideceğimi nasıl düşünebildiniz?”

“Eve geçtiğimde bavullarını toplamış ve gitmiş olduğunu görmek istiyorum.”

“Torunlarınızla beni sokağa mı atacaksınız?”

“Benim torunum olduğu ne malum? Evlendikten sekiz ay sonra doğum yaptın.” Aslı, Namışah Hanım’ dan iyice tiksinmeye başlamıştı. Kendisinin nasıl da zorlu bir doğum yaptığına en önde şahit olanlardandı. İkiz bebeklerini ölümlerden dönerek dünyaya getirmiş ve bebekleri de aylarca yoğunbakımda kalmıştı.

“Namışah Hanım siz bir annesiniz. Ne yaptığınızın farkında mısınız? Bana iftira ederek oğlunuzun yuvasını yıkmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Oğlunuz ölümlerden döndü. Lütfen şimdi bana izin verin ben kocamı görmeye gidiyorum.” Aslı Namışah Hanım’ ın yanından sıyrılarak yürümeye başlamıştı ki sertçe kolundan tuttuğu gibi Aslı’ ı kendisine doğru çekti.

“Oğluma ben bakarım. Sana defol git dedim.” Aslı şok olmuştu. Kızgın gözlerle Namışah Hanım’ ın gözlerinin içine bakıyordu. Gözlerinde şeytani bir bakış vardı. Aslı tedirgin olmuştu. İçinde anlam vermediği bir korku baş göstermişti.

Namışah Hanım yine aynı sertlikte kolunu iterek serbest bırakıp yanından uzaklaşmıştı. Aslı ise içinde yaşadığı tedirginlikle orada öylece kala kalmıştı. Koridorda yavaşça yürüyerek ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Evi terk etmeyecekti elbet. Tüm kalbiyle Kerem’ in ona inanacağını, kendisini hatırlamasa bile kalbinde beslediği sevgi ona doğru yolu göstereceğini biliyordu.

Artık daha dikkatli hareket etmeliydi ve Kerem’ i asla Namışah Hanımla yalnız bırakmamalıydı. Hızlı adımlarla Kerem’ in yeni odasını bulmak için danışmaya yöneldi. Vakit kaybetmemesi gerektiğini biliyordu. Birimin danışma masasına Kerem’ in sevkedileceği yeri sordu. Lakin henüz daha kararlaştırılmamıştı. Beklemekten başka çaresi yoktu.

Aslı büyük bir hayal kırıklığı içinde boş bulduğu bir standa oturmuştu. Hala üzerinde hastanenin pikesi bulunuyordu. Üstü başı perişan daha kazanın şokunu üzerinden atamadan bir de bu dert başına gelmişti. Kerem’ in neden ona bu kadar özenle yaklaştığını şimdi daha iyi anlıyordu. İş hayatını bırakmış olmasına rağmen Kerem ona sigorta bağlatmış, kendi şirketlerinde en azından asistan kadrosundan çalışıyor göstermişti. Kerem güçlendikçe Aslı’ nın da yaşamını garanti altına alacağını boyna söyleyip duruyordu. Belli ki Kerem’ in içine doğmuştu.

Aslı yanına gelen şoför Kadir Bey’ in farkında bile değildi.

“Hanımım!” Dediğinde ancak farkedebilmişti. Mütavizi tavrıyla Kadir Bey’ e cevap verdi.

“Farketmemişim sizi Kadir Bey kusura bakmayın.”

“Estağfirullah Hanımım. Arkadaşlarla size evden birkaç parça kıyafet getirttim.” Aslı şoförün elinde tuttuğu poşete bakmıştı. Kendisi dıştan nasıl göründüğünün farkında bile değildi. Elinden alıp nazikçe teşekkür etti. Etrafa bakındı. Giyinmek için kalkacak dermanı bile yoktu. Hastaneden kendisini zorla taburcu ettirmiş, kendisi için ayrılan odayı da doğal olarak boşaltması gerekmişti.

Zar zor ayağa kalkarak tekrar danışma masasına yöneldi. Masada oturan çalışana giyinebileceği bir yer var mı onu sordu. Çalışan bayan kendi giyinme odalarının anahtarını vermişti ki, birden Kerem’ in sevkini gerçekleştirdiği aklına geldi.

“Pardon hanımefendi! Kerem Bey’ in sevkini gerçekleştirdik. Odaya yarım saat önce alındı. Bilginiz olsun.” Deyince Aslı tekrar masaya geri dönüp anahtarı kıza geri vererek:

“O kadar oldu mu?” diyebildi. Korkuyla bayana bakıyordu. Bayan Aslı’ nın sevinmesi gerekirken neden korktuğuna anlam verememişti. Aslı çoktan yanından ayrılmış bahsi geçen servise gidiyordu.

Kerem’ in yeni geçtiği servisi bulmak hiç de kolay olmamıştı. Koridora geldiğinde hasta odalarından birinin kapısında iki kişinin beklediğini farketmişti. Takım elbiselerinden ve kapının yanında asker gibi sabit durmalarından koruma oldukları belli oluyordu. Aslı, kişileri tanımadığı için Kerem’ in odasının bu oda olabileceğini aklının ucundan bile geçirmeden danışma masasına geçmişti. Danışmadan Kerem’ in oda numarasını söylediler ve Aslı geri odaya geldiğinde çok şaşırmıştı. Neden Sabri Bey kapının önüne koruma koymuştu ki? Kerem’ in asla bir düşmanı olamazdı.

Kapıya doğru yöneldi ve adamlara bir şey demeden kapıyı açmaya yöneldiği an adamlardan biri Aslı’ yı durdurdu:

“Buyrun hanımefendi kime bakmıştınız?” Aslı, aklına kötü bir şey geçirmeden;

“Kerem Bey’ e bakacağım.” Demişti.

“Neyi oluyorsunuz acaba?” diye sorunca Aslı bu durumdan işkillenmişti. Bunun altından Namışah Hanım çıkabilirdi. Aslı’ nın aklına biraz önceki konuşmaları geldi. Üzerindeki durumuna bakılırsa hiç de ziyaretçi gibi de görünmüyordu. Eşi dese hayatta içeri almayacaklardı artık emindi. Ne yalan uydurmalıydı da içeri girmeyi başarabilirdi.

Aslı bir anda nasıl bir gerçekle karşı karşıya olduğunun farkına yeni varmıştı.

 

 

 

 

 

 

1.       BÖLÜM

 

 

“ Sevgi hatırlanmayı beklemez.”

 

“Neyi oluyorsunuz hanımefendi?” diyerek dalmış olan Aslı’ ya adam tekrar sorusunu yinelemişti. Aslı uykudan uyanmış gibi titreyerek;

“Ah Afedersiniz! Kerem Bey ve eşi Aslı Hanım’ ın arkadaşıyım. Onlarla birlikte dünkü kazada aynı arabadaydık. Kendisi uyanmış görmek istiyordum. Tabi müsaitse.” Adama yalnızca eşi giremez demişlerdi. Bir an düşündükten sonra rahat bir tavırla;

“Tabi buyrun!” Diyerek kapıyı ona açmıştı. Aslı zafer kazanmış gibi sevinmiş ama gülümsemesiyle kendini ele vermemek için dudaklarını sıkmıştı.

Tereddütle içeriye yavaşça girmiş içeride kimsenin olmadığını farkedince derin bir nefes almıştı. Kerem uyuyordu. Şansı yaver gitmişti. Kerem’ e herşeyi anlatmak için büyük bir fırsattı bu an. Kapıyı arkadan dinledi. İki adam kendi arasında konuşuyordu. Ses çıkarmamaya gayret göstererek kitleme düğmesine yavaşça dokundu.

Kerem’ e doğru yavaşça yürüyordu. Onun nasıl da masumca uyuduğunu seyrediyordu. Aslı’ nın içi bir hoş olmuştu. İlk zamanlarında yaşadığı acılara şimdi tekrar geri dönmüştü ve onu kaybetme korkusu tüm bedenine nüfus etmişti. Bu sefer yalnız başınaydı. Böylesine bir savaştan nasıl sağsalim galip çıkabilirdi kendisi bile bu soruya akıllı bir cevap veremiyordu.

Kerem, bir an başını çevirdiğinde gözlerini anlık açmış ve odada onu izleyen kadını farketmişti. Rüya mı diyerek tekrar dönüp baktığında; gerçekten karşısında pikelere sarılmış, elinde poşet olan bir kadının olduğunu görmüştü. Kim olduğunu anlamak için daha dikkatle bakıyordu. Yüzü gözü yara içinde, siyah saçları darmadağın olmuş, pikenin altında tamamiyle göremediği kırmızı elbisenin parçaları aşağıya sarkmış, bacaklarında kan izleri ama tüm bunlara rağmen güzelliğinden bir nebze olsun ödün vermemiş olan kadının kim olabileceğini tahmin bile edemiyordu.

“Kimsin sen?” diyerek sertçe çıkıştı. Aslı, Kerem’ in sert bir adam olsa nasıl biri olurdu diye zamanında çok kez kendisine sormuş ama hayalini bile kuramamıştı. Öylesine düzgün öylesine zarif bir adamdı. Sadece kendisine karşı değil tüm bayanlara karşı her zaman nazik olmayı başarabilmişti. Asla sinirlenmezdi çünkü disiplinli ve kontrol sahibi bir patrondu. Bu yüzden işler asla aksamazdı. Sinirlenmek için bir ortam doğsa da bunu yine kendisine has tavrıyla kontrol altına alırdı. Tepkilerini göstermeden önce defalarca içinde süzgeçten geçirir gibi yüreğinden geçirir, ancak öyle dışına yansıtırdı.

Aslı bu sert çıkışına alışkın olmasa da yine de travma sonrası normal olabileceğini düşünerek üzerinde durmamış ona nazikçe ve sevgi dolu cevap vermişti.

“Kerem… ben Aslı… eşinim.” Kerem kaşlarını çatmıştı. Annesinin biraz önce anlattıkları aklına gelmişti.

“Ne işin var burada!” Aslı bu tepkinin travmadan mı kaynaklandığına yoksa Namışah Hanım’ ın zehrini akıtmış olabileceğinden mi olduğuna bir türlü karar verememişti.

“Kerem. Biliyorum beni hatırlamıyorsun ama neden bana böyle sert konuşuyorsun?”

Kerem affallamıştı. Annesi biraz önce kendisinden özürdilemişti. Oğlunu istemediği bir evliliğe sürüklemiş ve Aslı’ yla zorla evlendirmişti. Aslı ise onu aldatmıştı. Belki çocukları ondan bile değildi. Zamanında Kerem onları Aslı konusunda uyarmış ama annesi çok temiz bir kız gibi göründüğü için oğlunu dinlememişti. Bu son kazanın ise Aslı’ nın oğlunu öldürmek için bile yapmış olabileceğini düşünüyordu. Böylece mirasına ve ailesi için yaptırmış olduğu yüklü miktarlı sigortaya kendisi konacaktı. Aslı böylesine yılan bir kadın çıkmıştı. Sinsice onların içine girmiş ve az daha neredeyse emellerine ulaşacak Namışah Hanım ise biricik oğlunu ebediyen kaybedecekti. Neyse ki çok şükür Allah oğlunu ona bağışlamıştı. Ve Namışah Hanım artık akıllanmıştı. Oğlunun delice aşık olduğu kuzeni ile evlenmesine razı olacaktı. Her ne kadar eltisini ve kızını sevmiyor olsa da oğlu için buna katlanabilirdi.

“Neler yaptığını biliyorum. Şimdi daha fazla konuşmadan hemen çık buradan.” Aslı çok geçmeden acımasızca bir oyunun içine atıldığını kavrayabilmişti. Keskin bakışlarıyla Kerem’ e daha derinden bakarak;

“Benim hakkımda ne dediler sana?” dedi. Kerem tereddüt bile etmeden Aslı’ nın kendisine neler yaptığını bir bir anlatmıştı.

“Ne acı.” Diyebildi Aslı umutları suya düşerek. Başı öne düşmüştü.

“Sen de inandın. Oysa sana anlatılanların hepsinin yalan olduğunu söylesem karşında duranların biri annen biri eşin.” Aslı ısrarla elinde tuttuğu poşetin farkında bile değildi. Kerem onu sorgulu gözlerle izliyordu. Aslı diğer eliyle alnını ovuşturdu. Karşısında hafıza kaybı geçirmiş eşi vardı. Kendisiyle alakalı hiçbir şey hatırlamıyordu. Kendisini şuan nasıl aklayacaktı?

“Kerem, beni görünce en azından ufacık da olsa bir şeyler hatırladın mı ya da hissettin mi ne bileyim?” Çaresizce soruyordu. Kerem ise hala ona çatık kaşlarıyla bakıyordu.

“Kerem ne olur denilenlere inanma ben asla seni aldatmadım. Lütfen onların oyununa gelme. Önce sen iyileş hastaneden çık ben sana herşeyi teker teker anlatacağım.”

“Hım yaşananlar gerçek ve senin bunlar için bir açıklaman var öyle mi?” Aslı duyduğu cümle karşısında duraksamıştı. Bir an aklına yaşanılan tatsız olay gelmişti. Arkadaşı Timur ile arasında yaşanılan tatsız olay magazine yansımıştı. Acaba Namışah Hanım, Kerem’ e oradan mı yürümüştü? Aslı duraksayıp bunları düşününce Kerem konuşmaya devam etti:

“İnkar etmiyorsun yani Aslı öyle mi?” Aslı gözleri büyümüş bir şekilde Kerem’ e doğru baktı:

“Kerem asla seni aldatmadım asla! Annen çok büyük bir yanlış yapıyor. Bana iftira atıyor seni gerçekten sevdim. Sen de beni gerçekten sevdin. Zorluklar içinde kurduğumuz yuvamızın dağılmasına izin verme!” Aslı patlar tarzda sinir olmuş bir çıkış yapıp yumruklarıyla yatağın başına vurmuş ve yumruğunu ıssırmıştı.

“Kerem bak, biz seninle deliler gibi aşık olduk. Ya bak şuan annenin anlattıkları sana gerçekten mantıklı gelebilir. Ama yavaş yavaş düşündüğünde ve zamanla yaşadıkça anlattıklarının gerçek olmadığını anlayacaksın.”

“Annem yalan söylüyor öyle mi? Hem de ölümden dönmüş olan oğluna?”

“Ya ben Kerem? Ben çok sevdiğim adama hem de çocuklarımın babasına yalan söylüyorum öyle mi?”

“Seni tanımıyorum bile. Ve ayrıca fotoğraflarını gördüm. Doğrusu çok aptalmışım…” Kerem sözlerine devam edeceği sırada kapı dışarıdan açılmak istendi. Aslı korku dolu gözlerle kapıya baktı. Artık fazla vakti kalmamıştı. Kerem’ i kendisini dinlemesi konusunda hemen ikna etmeliydi. Dışarıdan sesler yükselmeye başlamıştı. Namışah Hanım kapı önündeki korumaları azarlıyordu. Aslı derhal Kerem’ e döndü.

“Kerem, lütfen anlamadan dinlemeden beni onların eline verme. Eğer sen arkamda durmazsan beni sokağa atacaklar. Çocuklarımızı sokağa atacaklar.”

“Ben de bunu anlamıyorum ya zaten. Sokağa atacağı çocukları gerçekten kendi torunuysa bir insan neden böyle bir şey yapsın ki? Şimdi onlara kapıyı aç. Daha fazla senin yalanlarını dinlemek istemiyorum.” Aslı Kerem’ e doğru bir adım attı:

“Sana lütfen diyorum. Lütfen gidecek hiçbir yerim yok. Beni kurtlar sofrasına atmalarına izin verme. Eğer onların dediğini yaparsan ileride hatırlamaya başladığında gerçekten pişman olacaksın. Bunu kendim için değil aşkımız için istiyorum. Çocuklarımız için istiyorum.”

Ne yazık ki Kerem’ de şüpheye düştüğünü gösteren bir nebze olsun belirti yoktu. Ne bakışlarında ne de duruşunda hiçbir değişme yoktu. Aslı son umutla ona bakıyor, neredeyse kapıyı kıracak kadar sertçe vurulan yumruklara bile aldırış etmiyordu. Kerem ona daha sert bakışlar atmaya başlamıştı. Hayatı boyunca bırak kendisine, bir başkasına bile bağıramayacağı bir şiddetle ona kükremişti;

“Sana kapıyı aç dedim!” Aslı, karşısında eski Keremden bir nokta kadar iz görmüyordu. Karşısında bambaşka bir Kerem duruyordu. Ağlamasına engel olamadan kapıyı açtığı gibi kapının önüne dikilmiş olan insanların arasından hışımla sıyrılarak oradan uzaklaşmıştı.

Aslı yanlarından uzaklaşırken kuzenleri Defne’ nin de aralarında olduğunu farketmemişti. Defne ise Aslı’ nın oradan ağlayarak uzaklaşmasını şeytani bir gülümsemeyle seyretmişti.           

     

 

 

 

 

 

 

2.       BÖLÜM

 

 

“Sevgi uğruna çıkılan her yolun başında kapanan bir kapı vardır.”

 

 

 

                Aslı ne yapacağını bilemeden hastanenin bahçesinden çıkıyordu. Kerem hatırlamaya başlamazsa tek başına aşkı için mücadele edecek gücü kendisinde göremiyordu. Ağlamak istemiyor ama gözlerinden akan yaşa engel olamıyordu. Serin hava yüzüne estikçe gözlerindeki karanlık dünya aydınlanmaya başlamıştı. Serin havayı tüm ciğerlerine doldurmak istercesine çektiği derin bir nefesi narin burnundan içeriye göndermişti. Gözlerini kapattı ve etrafı teniyle hissetmeye çalıştı. Yarı çıplak olduğunu yırtık kıyafetlerinin tenine değdiği yerlerinden anlayabiliyordu. Sıkıca tuttuğu; hala giyemediği kıyafetlerinin poşetiydi.

Aşkını kaybettiği için yas tutmaya o kadar çok ihtiyacı vardı ki ama bebekleriyle sokakta kalmış olmanın acısı daha ağır basıyordu. Kerem’ i çok seviyordu. Belki şuan bebekleri olmasa hayatından bile vazgeçecek kadar çok seviyordu. Ama bebeklerini dünyaya getirdiği ilk andan itibaren aşkın bambaşka halini tatmıştı. Bu aşk hiç olmadığı kadar derin hiç olmadığı kadar saf ve masumdu. Karşılıksız olan ama bir o kadar mesut eden bir tarafı vardı. Aşık olduğunuz varlık sizi sonuna kadar sömürüyor; enerjinizi tüketiyor, uykularınızdan ediyor ama siz hala onunla olmaktan mutluluk duyuyordunuz.

Onların ilk halini düşününce yüzünü acı bir gülümseme kaplamıştı. Gülümsediğini farkedince tüm acılara rağmen gülümsemesine sebep olan varlığa neden evlat dendiğini şimdi daha iyi anlıyordu. Önüne doğru yanaşan taksiye el ederek durdurmuş ve evi olarak gördüğü ama asla evi gibi hissedemediği yere gitmek için yol almıştı.

İstanbul’ un yeşilliklerine en yakın olan bu villaya ilk geldiğinde hissettiği duyguyu şimdi yine hissediyordu. Dışlanma.

Taksi şoförüne bahçeden girmemesi gerektiğini söylemiş ve taksiden aşağıya inmişti. Kapıdan kendisini kabul ettirmek şoföre oldukça zahmet verecekti. Kendisi biraz daha yürüyebilirdi. Bahçenin dış kapısından villa görünmüyordu. Bunun en büyük sebebi ise uzaklığından çok ağaçlık olmasından kaynaklanıyordu. Tam bir ingiliz mimarisine sahip olan bahçe planlamasına hakimdi. Bahçesiyle ve villanın tasarımıyla tam bir mimari sanat eseri olan bu ev ancak böyle bir aileye ait olabilirdi. Babadan oğula geçmiş bir meslekti onlar için inşaat sektörü. Camiyada bu kadar tanınmış olmaları ve yer etmeleri de bundan kaynaklanıyordu. Çocuklarının bile mesleği şimdiden belirlenmişti. Sabri Bey’ e göre zaten başka bir meslek asla düşünülemezdi.

Kapıyı çalalı çok olmuş ama henüz daha açan olmamıştı. Namışah Hanım bazen haklı konuşuyordu demek. Çalışanlar ne zaman boş an bulsa kaytarmayı bir an bile geciktirmezlerdi. Koşarken sanki merdiven basamaklarını döver gibi çıkan ses kapının ötesinden bile duyulabiliyordu. Saçı başı dağılmış olan Funda nefes nefese kalmış bir şekilde kapıyı açmıştı. Aslı ona bakakalmıştı. Funda telaşla saçını başını düzelterek Aslı’ ya gönül ferahlığı ile durumunu izah etmişti. Zaten evde neredeyse tek anlayışlı olan Aslı’ ydı.

“Çok afedersiniz Hanımım ikizleri uyuturken yanlarında dalıp kalıvermişim.” Aslı ona masumca gülümsemişti.

“Olsun Funda merak etme o sıpalar bazen beni de mahvediyorlar ve ben de yanlarında yığılıp kalıyorum.” Funda anlayışla karşılanmanın vermiş olduğu rahatlıkla derin bir nefes almıştı.

“Lakin evde senden başka kimse yok mu?”

“İnanın ben de bilmiyorum hanımım. Aslında mutfaktakiler kesinlikle evi bırakmazlar ama.”

“Peki tamam neyse. İkizler uyuyor mu şuan?”

“Evet hanımım.” Saate bakarak: “Daha yeni uyumuş sayılırlar.” Aslı en azından buna sevinmişti. Valizlerini rahatça toplayabilirdi. Hoş çok vakti olduğu söylenemezdi. Acele etmeliydi. Içinde daha kötü şeylerin olacağı hissi vardı.

Hızla merdivenlerden yukarı çıkarak Kerem ile kendilerine ait olan yatak odasına yöneldi. Nedense içi bir hoş olmuştu. arkasını dönüp Funda’ ya seslendi.

“Funda!”

“Buyrun hanımım!”

“Çocukları benim odaya taşır mısın?” Funda bu istekle ilk defa karşılaşıyordu. Daha once yataklarından kendi odasına taşınmasını istememişti. Oysa doğdukları ilk günden bu yana Aslı onların odasına bir anne düzeneği kurmuş ve oğulları annelerine ihtiyaç duyduğu her vakit orada kalmıştı. Funda soru sormadan kendisinden istenileni yaptı ve çocukları teker teker sessizce yatağa götürdü. Aslı, valizini toplamaya çoktan başlamıştı. Funda yan gözle onun ne yaptığına bakmıştı.

İki oğlu da geldikten sonra kapıyı ardından kitlemişti. Funda bu harekete daha çok şaşmıştı. Bu kadın ne yapıyor diye aklından geçirmeden edemiyordu.

Aslı, çocukların da kendisinin de ihtiyacı olacak kadar iki valiz oluşturmuştu. Hiç vakit kaybetmeden duşa girmiş vücudunda hissettiği acılara aldırış etmeden kanlarını temizlemeye çalışmıştı. Duştan çıktığında üzerine dışarıdaki havanın soğuğuna uygun kıyafetler giymişti. İçinde yaşadığı efkarını odaya bile salamadan buradan uzaklaşıp gidecekti. Odaya şöyle bir son kez baktı ve kıyafet dolabında eşinin tarafı gözüne ilişti.

Eşinin kıyafetlerinin ardında yalnızca ikisinin bildiği ve şifresini de ikisinin bildiği bir kasa vardı. Hoş eşinin sahip olduğu mal varlığı hayatta bu kasaya sığmazdı lakin Kerem, evlendikten sonra hele de eşi hamile olunca çok şeyleri hesap eder olmuş ve en kötü yaşantıya karşın önlem amaçlı bu kasayı mücevherler ve maddi değeri oldukça yüksek olan eşyalarla doldurmuştu. Bunu herhangi bir durumda ola ki bir iflas ola ki büyük bir felaket sonucu ailesini bir nebze olsun idare edebilir düşüncesiyle oluşturmuştu. Ama Aslı’ nın kasayı düşünmesinin sebebi buradaki mücevherleri almak değildi. Hemen çekmecelerden bir kağıt kalem bulup yazmaya başladı.

“Kerem, canım aşkım;

Eğer bu kağıda ulaşmışsan artık hatırlıyorsun demektir. Çünkü bu kasanın varlığını bir tek sen ve ben biliyorduk. Ve şifresini de hatırlıyorsan demek oluyor ki bize dair en önemli anıyı da hatırlıyorsun demektir. Kasım bize büyük bir aşk getirmişti ve birlikte geçirdiğimiz bu son kasım ise bizden son nefesimize kadar vazgeçmeyeceğimiz aşkımızı elimizden aldı. Şunu ne olursa olsun unutma ben asla seni sevmekten vazgeçmedim. Seni tekrar kazanabilmek için elimden gelen herşeyi yapacağım.

Şuan hafıza kaybı geçirdin. Beni ve çocuklarımızı hatırlamıyorsun. İleride nasıl bir süreç geçireceğin konusunda hiçbir fikrim yok. Ne yazık ki böyle bir süreçte annenin elimizden tutması gerekirken senin bu hastalığını fırsat bilip sana karşı adımı lekedi. Namışah Hanım beni evden kovdu. Hastanede senin odana geldiğim de seni kandırmışlardı ve bana iftira attılar. Seni öldürmekle suçladılar ama asla böyle bir şey olmadı. Ben sana asla zarar vermedim.

Buradan kendi irademle değil tamamen ailenin zoruyla kovulduğumu bilmeni isterim. Seni daima seveceğim ve seni kazanmak için elimden geleni yapacağım. Vazgeçmedim. Sana söz verdiğim gibi aşkım senden asla vazgeçmeyeceğim. Hoşçakal bal böceğin Aslı.”  

Aslı, kasaya mektubu koymuş ve Funda’ ya şoförlerden birini bulmasını istemişti. Genç ve yeni şoförlerden biri yardıma gelmişti. Neyse ki görünürlerde Namışah Hanım ve Sabri Beyler yoktu. Olay çıkmadan hemen buradan ayrılmak istiyordu. Asıl tedirginliği çocuklarını elinden alıp kendisini kapı dışarı etmeleriydi. Artık onlardan her türlü kötülüğün gelebileceğini hesap etmesi gerekiyordu. Genç şoförü acele olması konusunda sıkıştırıp duruyordu. Eşyalar yerleştirilmiş ve Aslı ikizleriyle arka koltuğa oturmuştu. Bahçeden tam çıkacakları sıra Sabri Bey’ in arabası içeri girmek üzereydi. Aslı hemen şoförün omzuna dokundu.

“Ne olursa olsun durma anladın mı beni?” Genç affallamıştı.

“Ama efendim!”

“Sana görmezlikten gel dedim.”

“Ama efendim beni kovarlar.”

“Asıl durursan ben seni kovarım. Seni işe alan Kerem Beydir.” Genç bu sözü duyunca rahat bir nefes almıştı. Oysa Aslı onun eninde sonunda kovulacağını biliyordu. Ama ne yazık ki şuan bunu göze alacak kadar güçlü değildi. İçinden gence söz veriyordu. “Merak etme sadakatından ötürü seni tekrar işe alacağım.”

Genç kendisine yakılan selektörleri görmemiş gibi yaparak yanlarından gaza basıp uzaklaşmıştı. Aslı, derin bir nefes aldı. Gencin kendisini terminale bırakmasını istemişti. Aslında gideceği bir yer yoktu. Ama şoföre sorulduğunda memleketine gitmiş düşüncesi yaratmak istiyordu. Böylece ondan kurtulduklarını düşünecekler Aslı ise biraz zaman kazanmış olacaktı.

Aslı, kendisini terminale bırakan gencin oradan uzaklaşmasını izlemiş ardından başka bir taksiye atlamıştı. Taksiciden kendisini düzgün ama ucuz bir otele götürmesini istemişti. Giderken gözleri derinlere dalmıştı. Oysa şimdi ne kadar da çok isterdi ailesinin yanına gitmeyi. Ama seneler önce babası ona yalvarmıştı.

“Etme kızım. Bu insanların içine girilmez sen onlarla başedemezsin. Bak ben seni her halinle seviyorum ve kabul ediyorum. Bırak bu sevdanın peşini. Bir yanlışın olmuşsa bile ben seni hatalarınla kabul etmeye razıyım. Bilirim böyle zübbe kişileri, nasıl masum kızları kandırdıklarını, senle hevesini alınca sokak ortasına koyar. Ben seni bilirim böyle adamlarla işin olmaz. Bu kadar evlenmek istiyorsan vardır altında yatan bir sebebi. Yapmışsan bir hata onu da kabul ederim. Hayır hamileyim diyorsan torunum derim bağrıma basarım.”

“Hayır babam o nasıl söz öyle. Çok şükür ben senin başını öne eğecek bir hata yapmadım. Kerem öyle düşündüğün gibi biri değil. Işte bu kadar zenginlik içinden çıkmış olmasına rağmen benim düşüncelerime yetiştiriliş tarzıma saygı duymuş biri. Ne olur evlenmeme izin ver. Önüme geçme baba.”

“Eğer böyle bir ailenin gelini olursan beni reddetmiş sayarım kızım. Ben diyeceğimi dedim. Bak bugün buraya yazıyorum. Ola da seni kapı dışarı ederlerse çıkıpta bana gelme.”

Aslı’ nın gözlerinden ince ince damlalar akıyordu. Tek babası değil Kerem bile bunların böylesine gaddar kalbi olduğunu biliyordu. Ama o herşeyi göze alıp Keremle evlenmişti. Babasını bile ezip geçmişti. O çok sevdiği biricik babasını. Saçlarını, inşaat harcından yaralanmış elleriyle okşayan emektar babasını, hastalandığında cebinde muayene ettirecek para bulamayıp el insanlara boyun bükecek kadar koca yüreği olan babasını ezip geçmişti. Beyaz ve turuncuya karışmış kirli sakalları aklına geldi. Zamanın yüzüne açtığı derin çizgileri, yorgun kaşları ve soğuktan çatlamış dudakları… Nasıl da özlemişti onu. Oysa Kerem sandıklarından çok daha efendi çıkmış ve Aslı’ nın hamileyken de bebek sahibi olduktan sonra da; gücünün yetebildiği her anda onu baba ocağına götürmüş ama her defasında reddedilmişlerdi. Ama Kerem, bu onurlu babaya hak veriyor ve ısrarla onlara karşı duyduğu saygısını da vefakarlığını da eksiltmiyordu. Fırsat bulduğu her an telefonla anne ve babalarını arıyor ve hal hatır soruyordu.

Aslı, babasının yanına giderse belki kabul edileceğine ihtimal veriyordu. Babaydı sonuçta dayanır mıydı yüreği? Ama bu sefer geri dönüşü asla ve asla olmayacaktı. Babasını tanıyordu. Onu belki merhamete gelir ikizleriyle birlikte kabul eder ama Kerem’ i adına bile almasını istemezdi. Bu yolun geri dönüşü yoktu. Aslı bunu düşünmek bile istememişti. Keremsiz bir hayat düşünebileceği en son şeydi.

En iyisi şimdilik bir otele gidip yerleşmek ve ertesi gün kendisine eşyalı kiralık bir daire bulmaktı. Aslı, yetiştiriliş tarzından olsun yaşayış felsefesinden olsun bir bayanın maddi özgürlüğü olması gerektiğine inanan bir kadındı. Bu yüzden eşinin kendisine bağladığı maaşı bir eve yatırım yapmış ve bu maaşın hakkını da evde karşılamaya çalışmıştı. O evin borcunu çok kısa sürede tamamlamış ve kendi evim diyebileceği bir eve sahip olmuştu. Lakin onu kiraya verdiği için içerisinde yaşayan aileye kışın ortasında çıkın diyemezdi.

Taksici onları orta düzey bir otelin önünde durdurmuş. İki çocuklu kadıncağıza takside beklemesini söylemişti. Kendisi uygun yer var mı sorup gelecekti. Aslı bu iyimser adama mahcup bir şekilde gülümsemiş onu başıyla onaylamıştı. Adam geri geldiğinde kapıyı ona açmış ve yer olduğunu söyleyip bagajdan valizleri otele taşımıştı. Adam otel görevlisine ayrıca dolaplarında süt bulunuyor mu onu sormuştu. Aslı o zaman bu adamın bir aile babası olduğunu anlamıştı. Tutan ücretin üzerine biraz daha ekleyip adama öyle uzatmış böylesine zor bir zamanında bile iyilik yapmaktan geri durmamıştı. Adam fazla ücreti tam geri iade edecekken Aslı gülümseyerek;

“Çocuklarınıza hediyelik bir şeyler alırsınız.” Deyince adam başını mahcup sallayıp teşekkür ederek oradan ayrılmıştı. Aslı çocuklarıyla asansöre geçmiş birini kucağında diğerini ise elinden tutuyordu. İki valiz olduğu için otel çalışanı çocukları sıkıştırmamak adına önce Aslı’ yı yukarıya göndermiş ardından da valizlerle kendisi gelmişti. Odaya yerleştikten beş dakika sonra adam elinde bir litrelik kutu süt ile kapıya dikilmişti. Aslı kapıdan sütü alarak ardından kapıyı kitledi.

Oldukça yorucu bir gün geçirdiğini düşünerek çocuklarını yatağa yatırdıktan sonra yanlarına uzanmıştı. Bir süre sonra herbiri öylece uyuyup kalmışlardı.

 

 

 

 

3.       BÖLÜM

 

 

“Senden vazgeçemediğim her anımda Aslı, senden vazgeçtiğim her anımda anne oldum ben.”

 

 

                Aslı, ertesi gün çocukları ile birlikte kendi iş yerlerine yakın bir kreşe gidip kreş hakkında bilgi almıştı. Ücreti makul bir fiyata anlaşınca bu kreşe şimdilik ikizleri göndermeye karar verdi. Kreşden ayrıldıktan sonra bir yandan iletişime geçtiği bir kaç emlakçıyla telefonla görüşüyor eşyalı bir daire arıyordu. Yine kendi iş yerlerine yakın olmasına özen gösteriyordu.

                Emlakçılardan birinin gösterdiği özentisiz bir daireyi mecburiyetten tutmak zorunda kalmıştı. İçine her ne kadar sinmese de ikizleriyle yaşayabileceği ama bir o kadar da ucuz olabilecek en uygun daire buydu. Yaşlı bir kadının dairesiydi. Kendisi emekli olunca daha güzel bir ev satın almış ve evi eşyalarıyla birlikte olduğu gibi kiraya bırakmıştı. Bu yüzden eşyalar biraz eskiydi. Daire de eskiydi ama işyerine bu kadar yakın olup da aile apartmanı olması da Aslı için büyük bir avantajdı.

Aslı orta düzey yaşantıya oldukça alışkındı. Zaten lüks yaşantıda kendisini her zaman eğreti hissediyordu. İçini anlamsız bir şekilde huzur kaplamıştı. Sanki önceki yaşantısında tüm pahalı eşyalar tüm ağırlıyla Aslı’ nın sırtına binmiş de şimdi o yük üzerinden kalkıvermiş gibiydi.   

Aslı, oteldeki eşyalarını almak için tekrar yola koyulmuştu. İkizlerle birlikte bu iş hiç de kolay olmuyordu. Valizler ağır olduğu için mecbur taksiye binmek zorundaydılar. Eve geldiklerinde taksiciye biraz daha fazla para vererek taksicinin valizleri yeni dairesine kadar taşımasını ikna etmişti.

Valizler de eve taşındığına göre artık herşey tamamdı. Aslı rahat bir nefes almış ve salonda oynayıp duran ikizlerine bakarak gülümsemişti. Evi biraz dolaşmaya başlamıştı. Salondaki kahverengi oturma grubu pek de fena durmuyordu. Küçük beyaz renkte bir tv ünitesi ve üzerinde yine küçük ekran bir lcd vardı. Yerde yine açık kahve tonlarında bir halının dışında salonda başka bir şey yoktu. Banyo ve tuvalete baktığında oldukça bakımlıydı. Buna çok sevinmişti. Küçüktüler ama kullanışlıydılar. Zaten İstanbul’ da lüks bir evde değilseniz böylesine de razı olmak zorundaydınız. Ev üç odalıydı ve neredeyse her odasına güneş geliyordu. Aslı odaların güneş almasına da sevinmişti. Mutfak amerikan tipiydi. Dolaplara baktığında ise bir kaç tencere, tabak, kaşık çataldan başka çok da bir şey yoktu. Yine de daireyi beğenmişti.

Acıktığını hissettiği an Aslı küçük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Çocuklarla şimdi nasıl alışveriş yapacaktı? Şimdilik internet üzerinden sipariş vermeye karar vermişti. Bu sefer de adresi bilmediğini farketmişti. Kapı üzerindeki zilden kapıcıya ulaşmayı düşündü. Ardından daha hiç tanışmadığı kapıcıya kendisini uzun uzadıya tanıtana kadar ev sahibini tekrar rahatsız etmenin daha mantıklı olduğunu düşünerek yaşlı kadını telefonla aradı.

Kadıncağız anlayışla karşılamış ve adresi tarif etmişti. Aslı internet üzerinden yemek siparişi vermişti. Günlerini yine üstünkörü geçiştiryorlardı. Alışana kadar böyle idare edeceklerdi.

Şuan için hallolmayan tek bir sorun vardı o da Aslı, işe ne şekilde başlayacaktı. Kendi iş yerlerinde başlamayı düşünüyordu çünkü başka gidecek yeri yoktu. Kendisini kovamazlardı. Kovmaları için ellerinde sağlam bir sebep olmalıydı. Kapı gibi sözleşmesi vardı. Aslında formaliteden hazırlanmış bir sözleşmeydi ama herşey Aslı’ nın lehineydi. Bu onun için bir fırsat olabilirdi. Yani Kerem’ in en baş asistanı olmak böylece onu hergün görebilecek ve kendisini hatırlatmak için bir çok ortam oluşabilecekti.

Aslı, dairenin soğukluğunu önemsemeden bugün için çocukların üzerine kalın yorganlar örterek onları uyutmuştu. Üçü de ebeveyn yatağında birlikte yatmışlardı.

Ertesi sabah Aslı erkenden kalkmış ve iş kıyafeti için pantolon çeket bir takım giyinmişti. Çocukları uyandırmak hiç kolay olmamıştı. Erken kalkmaya asla alışık değillerdi. Aslı telaş içinde onları giydirmiş ve hala uyumaya direnmelerini görmezden gelerek teker teker kapının önüne taşımıştı. Kapının önünde bu sefer mızıldanıyorlardı.

İkisini de kucağına alarak çantasını da eğret bir şekilde koluna taktı. Kerem’ in henüz daha taburcu olmadığını düşünerek bugün özentisiz giyinmişti. Lakin işe geleceği ilk gün onu en şık haliyle karşılayacaktı. Kendisini böyle teselli ediyordu. Çocuklar kucağında, Aslı yine taksi çevirmişti. İçi kıyılsa da mecbur taksiye binmek zorundaydı. Çocuklarla minibüse binmeyi henüz göze alamıyordu. Neyseki işyeri de kreş de yakındı. Çocukları kreşe bıraktıktan sonra artık rahatça yürüyerek işe gidebilirdi. Çocukları bıraktıktan sonra tam da düşündüğü gibi iş yerine yürüyerek devam etti.

Koca bir gökdelenin önüne geldiğinde bu koca binanın yalnızca Kerem’ e ait olduğunu düşünerek hayranlıkla bakmıştı. Hoş çocukları doğar doğmaz çocuklarına da bu binadan hisse verilmişti. Bu bina artık evinin üç erkeğine aitti.

Asansöre bindiğinde sabah özenle yaptığı dalgalı saçlarının perişan olduğunu görmüştü. Hemen rastgele bir kata basıp önce oralardaki bir lavaboya geçip üstünü başını düzenlemişti. Şimdi daha iyiydi. Artık yönetim katına çıkabilirdi.

Kata geldiğinde henüz çok kimsenin olmadığını görünce yüzü gülmüştü. Planladığı gibi erken gelebilmişti. Kerem’ in odasına doğru yöneldi. Kendi masası onun odasının önünde olacaktı. Tabi asıl asistanı ne yapacaktı o konuda şuan için hiçbir fikri yoktu.

Bu katta her oda şeffaf çalışma düzeneği ile tasarlanmış ve her odanın en az iki duvarı camdan yapılmıştı. Böylece herkesin odası görünebiliyordu. Patronun da dahil. Bu düzeni Aslı da seviyordu. Çünkü diğer katlara gittiğiniz de farkı anlayabiliyordunuz. Tüm her yer ve herkes görünüyor ama aslında diğer katlarda bu odalar ulaşmak istediğinizde aralarda koridorların bile olduğunu anlayabiliyordunuz. Sanki bu kat sadece bir odaymış hissi veriyordu. En baştaki odaya geçip en sondaki odaya oradan bakabilirdiniz. Herkes iç içe ve sıcak bir ortamda gibiydi. Tasarlayan gerçekten çok muhteşem yapmıştı.

Aslı odanın önünde bir masanın ve bilgisayarının boş olduğunu farketmişti. Buna doğrusu çok şaşırmıştı. Acaba biri işten mi çıkarılmıştı? Anlam verememiş ama o masaya oturmuştu. Kerem’ in açısı tam oradan görünmese de yine de idare ederdi. Eşyalarını masaya koyduktan sonra asistanın masasının çekmecesinden dosya odasının anahtarını çıkardı ve dosya odasına giderek bugün tarihli planları incelemeye koyuldu.

İnsanlar yavaş yavaş şirkete gelmeye başlamıştı. Herkes Aslı’ ya geçmiş olsun dileklerini iletip çalışma odalarına geçiyordu. Kerem’ in asistanı gelince ondan daha net bilgiler almış ve işe daha iyi adapte olabilmişti. Hayatı boyunca asistan olmamıştı. Ama kendi işlerini asistansız yürüttüğü için bu işi çok da yadırgamayacaktı.

Bir süre sonra şirkete Sabri Bey’ in geldiğini gördü. Aslında Kerem’ e işi devrettikten sonra artık emekliye ayrılmış ve eve çekilmişti. Çok şirkete uğramazdı. Belli ki Kerem iyileşene kadar Sabri Bey işleri yakından takip etmek istiyordu. Kerem’ in hem yönetici müdürü hem de yakın arkadaşı olan Emir işleri sağlam takip ederdi. Kerem’ in asla gözü arkada kalmazdı. Sabri Bey’ in şirkete gelmesine çok gerek yoktu aslında.

Aslı Sabri Bey’ in odasına geçtiğini görünce onun yanına gitmek için elinde tuttuğu dosyaları masaya bıraktı. Kapısını çalarak içeriye girdi:

“Günaydın Sabri Bey gelebilir miyim?” Sabri Bey soğukkanlı tavrını koruyarak:

“Evet buyur Aslı Hanım.” Diyerek ona koltukta yer gösterdi.

“Teşekkür ederim Sabri Bey oturmayacağım. İşimin başına geçtiğimi haber vermek için geldim. Sizin asistanınız bugünkü plan hakkında bilgi verir. Eğer uygun görürseniz; Kerem Bey geldiklerinde geride kalmaması adına toplantılarınıza ben de katılmak isterim.”

“Aslı, bence işi zora sokma. Herkese biraz zaman ver olur mu?”

“Sabri Bey, farkındaysanız sorun çıkarmadan evden ayrıldım. Maksadım sorun çıkarmak değil. İşime geri döndüm. Eğer uygun görürseniz…”

“Aslı, burada çalışman uygun olmaz.”

“Sabri Bey siz de mi beni ve çocuklarımı aç bırakma niyetindesiniz?”

“Pekala maaşın yatıyor. Aç ve açıkta olduğunu sanmıyorum. Kerem, zamanında seni bu konuda oldukça garanti altına almıştı.”

“Ben çocuklarımın boğazına haram lokma sokmam, özel hayatı konusunda Kerem Bey kendisi sağlığına kavuştuğu an karar verebilir. Ama işimi bırakmamı benden istemeyin. İzniniz olsun olmasın ben toplantılara katılacağım.” Diyerek tam yerinden ayrılacaktı ki tekrar geri dönerek;

“Ha bir de Sabri Bey; ben sizi baba bilmiştim. Olanlara susuyor olmanız beni koruduğunuz anlamına gelmez. Namışah Hanım’ ın yaptıklarını görüyor ve bu olaylara dur demiyorsunuz. Eğer bunun sebebi hisse mevzusu ise çocuğunuza bırakacağınız en güzel miras bir beton parçası değil içinde sıcacık sevgiyi barındıran bir yuvadır. Biliyorum bu sözler size boş geliyor. Kerem herkesle her şekilde aile kurabilir. Benim ve çocuklarımın ne farkı var; Böyle bakıyorsunuz olaya ya da böyle baktırılıyorsunuz. Ben çok alaturka bir kültürde yetişmiş biriyken siz çok modern bir kişiyken aynı çizgide bakmanızı sizden bekleyemem. Siz daha bilgili daha kültür sahibi bir insansınız. Belki benim düşüncelerim size çok basit gelebilir ama bizler de babaya; gelin de torun da emanettir. Eğer ola ki oğlunuza bir şey olursa, gelin baba ocağına gönderilmez. Nitekim kültürler değişse de hayatlarımız modernleşse de ben babamın kütüğünde değil sizin kütüğünüzde kayıtlıyım. Sizin soyunuzu ben devam ettiriyorum. Vaktinizi çaldım.” Diyerek adamın bir şey bile söylemesini beklemeden çıktığı gibi kapıyı kapatıp masasına geri döndü.

Aslı ağlamak, tüm içinde biriktirdiği aşağılanmışlık duygusunu olanca kuvvetiyle dağlara taşlara haykırmak istiyor ama yapamıyordu. Sessiz kalmaktan başka çaresi yoktu. İşine devam etti. Zamanın ve mekanın önemi yoktu.

Onu gördüğüne sevinecek olan tek bir kişi vardı. İşe biraz geç kalmış, trafiğin acizliğine uğramıştı; Timur. Yani Keremden önce ona hep aşık olan ama Aslı onu üniversitede en iyi dost olarak bildiği için bir türlü kendisine açılamayan en yakın dostu Timurdu. Nitekim Kerem ile tanışmalarına da o sebep olmuştu. Timur ile Kerem iki eski ortağın oğullarıydı. Yaşları yakın olmasından ve neredeyse hep aynı okullarda okumaktan ötürü farklı bir arkadaşlık ilişkileri vardı. Timur, daha sonraları anne ve babasının ilişkilerinin bozulmasından ötürü babasından uzaklaşmış, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmıştı. Ama babası annesini aldatmış olsa da babalık görevinden asla ödün vermemişti. Onu Kerem ile birlikte aynı üniversiteye paralı yazdırmış, okula gitmesini de annesi ile birlikte zorunlu kılmışlardı. İlk mezun olduğu andan itibaren kendi işini kurmuş ve öyle yaşamını daim ettiriyordu.

Timur, Kerem gibi zengin zübbesi bir çocuk değildi. Hatta o zamanlarda ondan çok daha efendi ve düzgün biriydi. Aslı, Timur’ a karşı farklı hisler hiç beslememişti. Onu yakın bir dost olarak görüyordu. Hatta okulda tek dostu oydu.

Aslı ve Kerem evlendikten kısa bir süre sonra Timur bir gece çok fazla alkolü kaçırmış ve arkadaş toplantısında Aslı’ ya ilanı aşk etmiş hatta onu zorla öpmüştü. Herşey Kerem’ in gözleri önünde olmuş ama magazin bunu çok farklı anlamlara çekmişti. Aslı’ nın kendisini paklaması gereken bir durum yoktu. Herşey Kerem’ in gözü önünde olmuştu. Ama Timur için aynı şey geçerli değildi. Ertesi sabah Timur gözlerini Keremle açmıştı. Kerem ona herşeyi anlatıp ondan açıklama beklemişti. Timur çok utanmış ve ona içinde yaşadığı duyguları tüm gerçekliğiyle anlatmıştı. Kerem, Aslı ile bir daha asla görüşmesini istememişti. Aslı’ ya bu gerçek anlatılmamış olsa da Aslı da Timur da Kerem’ in bu kararına saygı duymuş ve hep sadık kalmışlardı. Taki bugüne kadar.

Timur şirkete adımını ilk attığı an sanki yüzüne serin bir havanın üflemesini hissetmişti. Aslı, narin bedeniyle masanın başında öylece duruyordu. Kendisine yapılanlardan haberi vardı. Şirkette herşey çok kolay duyulurdu. Ama Namışah Hanım, durumu etrafa çok farklı aksettirmişti. Aslı, Kerem aksayarak yürüyeceği için onu terketmişti. Buna kim inanırdı ki?

Timur daha odasına bile girmeden soluğu Aslı’ nın yanında aldı:

“Aslı!” Aslı tanıdık o sıcak sesi duyunca hemen başını çevirdi. Dert ortağı biricik dostu bu zor zamanda yine yanında bitmişti. Hızır görmüş gibi sevinen Aslı’ nın sesi hiç pürüzlenmeden hissettiği gibi çıkıverdi:

“Timur! Senin ne işin var burada?”

“Babamın küçük bir ricası diyelim. Asıl senin ne işin var hayırdır?”

Timur’ un babasına ait olan şirket buradan çok uzaktaydı. Sabri Bey ile birlikte ortaklığını aldıkları işlerde işleri beraber yürütebilmek için yetkili bir kaç kişi bu şirkete masa kurmuştu. İlk başlarda ekibi yönetmek için görevlendirilen kişi; başka bir işe görevlendirilmiş ve babası Timurdan başka hiç kimseye güvenemediği için bu teklifi ona sunmuştu. Timur’ un da bu magazin haberi yüzünden işleri aksamaya başlamıştı. Bu yüzden buradaki işi kabul etmiş ama Kerem bunu Aslı’ ya söylememişti.

Aslı kırık bir gülümseme kondurarak;

“Sorma başıma gelenleri. Namışah Hanım beni evden kovdu.”

“Evet çok üzüldüm. Geçmiş olsun herşeyden önce. Gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum.”

“Ne için ne diyeceğini bilemiyorsun?”

“Şu gece mevzusu senin başına tüm dertleri açan benim.” Aslı koluna hafifçe vurarak;

“Saçmalama o mevzuyu Kerem çoktan kapatmıştı. Ayrıca sen o gün sarhoştun. Bu Namışah Hanım’ ın ayıbı. Böylesine çirkin bir iftirayı nasıl da atabilir? Ama yaptı işte. Bu yüzden ben de kendi ayaklarım üzerinde durmaya başladım.”

“Sahi neredesin, şimdi çocuklar nerede?”

“Geçici olarak eşyalı bir ev tuttum. Çocukları da kreşe verdim.”

“Yani doğrusu sana maşallah diyorum. Yani sen iyi misin? Hemen ayaklanmışsın ama.”

“Vallahi sorma evden kovulduğuma bile üzülemedim. Yani üzülmeye fırsatım olmadı. Fırsat bulursam bir ara oturup ağlayacağım.” İkisi de gülmüşlerdi.

“İki çocukla çok zor değil mi?”

“Ya sorma Timur. Düşünebiliyor musun? Ben ve aşkımı kaybettikten sonra sen git kendine iki günde yeni bir hayat kur ama annelik böyle işte. Ama biliyor musun canım Kerem’ im hakikaten bunların ne kadar da kalpsizleşebileceğini en başından beri seziyormuş. Bana bir çok yatırım yapmıştı. İnşallah onlarla ayakta kalabileceğiz Timur.”

“Ya Aslı! Onları bankada tutma. Benden sana tavsiye. Bak böyle ayakta konuşmayalım. Bir yerde oturup sağlamca konuşalım. Bunların ne yapacağı belli olmaz. Kerem hala hatırlamıyormuş. Doktorlar hatırlaması imkansız diyor. Bunlar seni yer bitirir.” Aslı bankadaki birikimini düşündü. Onlara göre balık yemi kadardı ama kendisi için gerçekten iyi bir gelecekti.

“Haklısın onları saklamam lazım.”

“Eh peki sen niye bunların burada gözüne kadar giriyorsun?”

“Timur ben Kerem’ den vazgeçmem. Şuan için ona ulaşmanın en iyi yöntemi de bu.” Timur, Aslı’ya yardım etmekte kararlıydı ve ona öylece emin gözlerle bakıyordu.

“Tamam. Kimsenin seni üzmesine izin verme. Odam şurası. Anında yanımdasın tamam mı? Numaram sende kayıtlı değil mi? İş yerinde olsun ikizler için olsun; bir şey ihtiyaç olur mutlaka ara. Akşam seni ben bırakayım. Yeni evini bir göreyim. Hem konuşuruz. Eğer senin için uygunsa.” Aslı tereddütlü gözlerle Timur’ a bakıyordu. Timur devam etti.

“Aslı kim ne derse desin. Umrumda değil. Benden başka kimsen yok biliyorum.” Haklıydı. Aslı çekimser başını salladı. Timur ona gülümsememiş ama dudaklarını sıkarak başını sallamış, ona destek verdiğini böyle göstermeye çalışmıştı.

Aslı, içinde anlam veremediği bir ferahlık hissetti. Her ne olursa olsun yalnız kalmak çok kötüydü ve bir dostun olması işte böylesine güzel bir şeydi.

Timur, odasına geçmiş ve o kadar uzakta duruyor olsa da sanki yüreği Aslı’ nın yanında atıyormuş gibi hissediyordu. Onu uzaktan izliyor gözleriyle kendisine bir koruma bariyeri çiziyordu. Kimsenin ona zarar vermesine müsaade edemezdi. Aslı, çok narin bir kalbe sahipti. Güçlüydü, akıllıydı ama duygusaldı. Kerem’ in ailesinin ona zarar vermesine göz yumamazdı.

Ona karşı çok masum duygular besliyordu. Timur, hayatında ilk defa aşık olmuş, bu duyguları Aslı sayesinde tatmıştı. Kendisinin olamadığı için delirecek psikopat erkeklerden değildi. Bilakis Aslı nerede mutlu olacaksa ona destek vermeye her daim hazır olacak biriydi. Hem bu ilişkide acele etmeyip duygularını açmakta geçiken Timurdu. Aptallık ettiğini düşünüyordu. Bu konuda hatalı biri varsa o kişi de Timurdu. Aslı’ ya sadık bir dosttu. Bundan çok daha ötesinde beslediği duygularını gösterememiş, Aslı’ ya açılamamıştı. Ve geç kalmış biri olarak aşkını ebediyen kalbine gömüp Aslı’ nın mutluluğuyla kendisini teselli etmekten başka çaresi yoktu.

İnsan mükemmel bir kadına aşık olunca; ondan daha mükemmel olabilecek bir kadınla karşılaşmadığı sürece aşkından vazgeçemiyordu. Timur’ un karşısına böylesine mükemmel başka bir kadın daha ne yazık ki çıkmamıştı. Bu yüzden hala bekar ve aşıktı.

Mesai bitmiş herkes evlerine dağılmak üzereydi. Timur, Aslı’ nın yanına giderek ona gülümsedi. Aslı, hala tedirgin görünüyordu.

“Merhaba çıkalım mı?” Aslı ellerini birbirine kavuşturarak:

“Timur ben düşündüm de kendim gitsem daha iyi olacak.” Timur, Aslı’ nın bu tepkisine şaşırmamıştı. Üzerindeki huzursuzluk dışarıdan fazlasıyla görülebiliyordu.

“Anlıyorum Aslı en azından eve kadar bırakmama izin ver. Sen yollara alışık olabilirsin ama ikizler bu soğukta sokaklarda gitmeye alışkın değiller.” Aslı düşünmüştü. Evet haklıydı. Bir yere gidecek olsalar her zaman özel arabalarıyla seyahat ederlerdi.

“Aslı, hadi ama eve kadar bırakmama izin ver.” Diyerek Aslı’ nın daha fazla düşünmesine izin vermemişti. Aslı hala tedirgin bir şekilde Timur’ u takip ediyordu. Timur’ un kimseden çekincesi yoktu. Bu şekilde Aslı’ yı ortada bırakamazdı. Elbette üstüne vazife olan şeyi yapacak Kerem, Aslı’ ya tekrar sahip çıkana kadar onu kollayacaktı. En nihayetinde Kerem’ in de sıkı bir dostuydu.

Otoparka indiklerinde Aslı biraz daha duruma alışıyordu. Timur ona eskilerden Keremle ilgili anılarını anlatıp kafasını dağıtmaya çalışıyordu. İkisi de arabaya binmiş kreşin yolunu tutmuşlardı. Yolda giderken Aslı, alışveriş yapması gerektiğini hatırladı. Doğrusu Timur onu bırakmamakla çok iyi yapmıştı.

“Timur!”

“Efendim Aslı.”

“Ya ben marketten birkaç malzeme alacaktım. Acaba senin için sakıncası yoksa çocukları almadan bir markete mi uğrasam?”

“Tabi Aslı, işte bana böyle şeylerle gel. Dostuma bugünlerde destek olamayacaksam ne zaman destek olacağım?” Aslı gülümsemişti.

Timur, istedikleri herşeyi bulabileceği bir markete aracını sürmüştü. Çok vakit kaybetmeden alışverişlerini tamamlamaları gerekiyordu çünkü kreşten ikizleri alma vakti de yaklaşıyordu. Bu yüzden Timur da Aslı ile beraber markete geçmiş alacaklarını daha hızlı tamamlaması için ona yardım etmişti.

Rafların arasında ikisi de birbirinden bağımsız dolanıyor, market arabasını Timur sürüyordu.

“Aslı burada makarna var alıyorum.”

“Evet olur.” Diyerek başını bile çevirmeden Aslı cevap vermişti. Timur, çoğu zaman kendi alışverişini kendisi yaptığı için koşar adımla neler ihtiyaç olabileceğini tahmin ederek hızla rafların arasında dolanıyordu. Aslı biraz daha kararsızdı. Neler alabileceği konusunda şuan için hiçbir fikri yoktu. Hem aklı dağılmış olmasından da kaynaklı raflara bir türlü odaklanamıyordu.

“Çok körelmişim ya! Alışveriş konusunda nelere ihtiyacım olur bilemedim.” Dediğinde Timur çoktan alışverişi tamamlamış market arabasıyla arkasında dikilmişti.

“Şunlara bir bak istersen.” Dediğinde Aslı hala rafların arasında kaybolmuş bir şeyler bakıyordu. Başını çevirdiğinde koca market arabası dolmuş neredeyse taşıyordu. Aslı şok olmuş bir şekilde gülerek;

“En son makarna alıyordun.” Dedi.

“Onu soralı çok olmuştu.” diyerek Timur onla gır gır geçiyordu.

“Bakayım burada neler var?” diyerek arabayı karıştırmaya başlayınca Timur hafifçe önünden aracı çekerek;

“Hadi zamanımız yok.” Demişti. Aslı’ nın bu kadar şey almayacağını bildiği için geri çekmiş ve kasaya geldiklerinde de erkek cinsiyetini kullanarak kasiyer kıza bir kaç tatlı sözle ücreti kendisinden almasını ikna etmişti. Aslı bu duruma çok bozulmuş, kasiyer kız ise günün sonuna doğru böylesine yakışıklı bir erkekten böylesine güzel iltifatlar aldığı için oldukça mutlu olmuştu.

“Ama olmadı böyle ya.”

“Ama oldu Nisan Hanım değil mi? Gerçekten de Aslı burası bir bahar kadar taze ve çiçeksi kokmuyor mu?” Aslı bir Timur’ a bir de adı Nisan olan kasiyer bayana bakıp gülümsemişti.

“Bu okulda da böyleydi biliyor musunuz Nisan Hanım; hep öğretmenlere böyle tatlı sözler söyler, derslerden de hiç ödev yapmadan geçerdi.” Kasiyer kız mest olmuş bir şekilde;

“Olsun ama böyle tatlı insanlarla bir ömür geçer.” Deyince Aslı kızarmıştı. Timur durumu farketmiş hemen atılmıştı;

“Nisan Hanım! Bu da bunun kocası da bilmez öyle şeyleri. O yüzden birbirinin ömrünü çabuk tükettiler. Siz siz olun benim gibi böylesine şair bir adamla evlenin.” Diyerek Aslı’ yı yine güldürmeyi başarmıştı. Arabaya geçtiklerinde Aslı hala onunla didişiyordu. Onunla didişmeyi ne de çok özlemişti.

Aslı, kreşe geçmiş Timur ise kapının önünde arabanın dışında gelmelerini bekliyordu. Aslı’ yı bir elinde Poyraz diğer elinde Kuzey ile görünce kalbi yine farklı atmaya başlamıştı. Genç kızlığı kadar anneliği de başka güzeldi. Ne çok isterdi onunla böyle çocukları olsun ve beraber işten çıkarken çocuklarını birlikte alsınlar. İş kadını olan bir anne. Ne de güzel yakışıyordu her sıfat Aslı’ ya.

“Aman Allah’ ım nasıl da büyümüşler. Daha bir ay önce görmüştüm onları.” Deyince Aslı şok olmuştu.

“Sen ne zaman gördün?”

Timur çocukları arabaya oturturken;

“İşyerine babalarına ziyarete geldiklerinde onları görüyordum. Hatta onlarla çok zaman beraber oyun oynadık.”

“Kerem bundan bana hiç söz etmedi. Sen bayağıdır şirkettesin o zaman?”

“Altı ay olmuştur herhalde.” Deyince Aslı çok şaşırmış ve Kerem’ in bunu ondan saklamasına oldukça üzülmüştü.

“Hadi durma öyle atla arabaya.” Deyince Aslı kendisine gelmiş ve içeri geçmişti:

“Timur çok zamandır birlikte mi çalıştınız?” dediğinde çoktan arabayla yola girmiş evin adresini öğrenmek için ona soracaktı ki Aslı hala o konudaydı.

“Tamam boşver. Kerem işte. Sen bana evin adresini versene.”

“Tamam vereyim de.” Adresi vermişti ve ahiret sorularına başlamıştı.

“Anlamıyorum Kerem bu kadar basit bir şeyi niye benden saklar? Bu kadar mı bana güvenmiyordu?”

“Ya takılma böyle şeylere. Hem Aslı, Kerem sana başkasına olmadığı kadar çok güveniyordu.” Aslı arka koltukta iki çocuğunu tutuyor ama el kol hareketi yapmaktan da kendisini alamıyordu.

“Ne yani bana güveniyordu da…” Biraz duraksadıktan sonra cümleyi tamamlayıp tamamlamamakta tereddüt etti. Ama açık konuşmazsa konuya da açıklık getiremeyeceğini anlayarak son cümlesini dudaklarından tıslar gibi çıkarmıştı:

“Sana mı güvenmiyordu?”

“Tabiki de hayır. Aslı böyle şeylere takılırsam dostluğumu nasıl devam ettirebilirdim? Kerem’ in biraz zamana ihtiyacı olduğunu düşündüm. Sonuçta hatalı olan bendim.” Dediğinde Timur bir şeyi farketmişti ve Aslı’ ya bunu belli etmeden sormanın bir yolunu aradı:

“Hem o gecenin ardından Kerem, ne konuştuğumuz hakkında sana birşeyler söyledi mi?” Aslı’ nın aklına kötü bir şey gelmeyerek:

“Yo sadece çok sarhoş olduğun için böyle bir hata yaptığını, bundan dolayı benden çok utandığını ve uzun bir süre utancından karşıma çıkamayacağını söylemişti. Yani darılma arkadaşım lakin, bir de bir süre benim de seni aramamam gerektiğini söylemişti. Ben de haklı olarak saygı duydum.”

Timur, dört ayak üstüne düşmüş gibi kendisini şanslı hissetmişti. Oysa o sabah Kerem’ e olduğundan çok daha fazla dürüst davranmış ve herşeyi olduğu gibi anlatmıştı. Aslı’ ya ilk gördüğü günden beri aşık olduğunu ve onların evliliğinde asla gözü olmadığını ama duygularına da hakim olamadığını itiraf etmişti. Ona hala deliler gibi aşığım demişti. Şimdi düşününce Kerem’ e karşı ne kadar da aptalca bir itirafta bulunduğunu görebiliyordu. Kerem’ in unuttuğunu şimdi düşününce nasıl da rahat bir nefes almıştı. Ayrıca bunu Aslı’ ya anlatmadığını da şimdi öğrenmişti. Senelerce kendisini yiyip bitirmişti. Aslı’ nın ona aşık olduğunu bildiğini sanıyordu. Ama anlaşılan o ki Kerem bunu içinde saklamış ve Keremle birlikte yine bir sır olarak yok olup gitmişti. Üstünden büyük bir yük kalkmış gibi kendisini hafiflemiş hissetti. Gülümseyerek:

“Olur mu öyle şey benimkisi tam bir aptallıktı. Karşımda kim olduğunu seçemediğim bir an yapmış olduğum saçma sapan bir hareketti. Özürdilemek için ne karşına çıkacak yüzüm kalmış ne de fırsatım olmuştu. Gerçekten herşey için çok özür dilerim.” Aslı gülümsemişti.

“Ya saçmalama hayır artık karşında kimi hayal ediyorsan kaç senedir meraktan çatladım. O kadar da samimi dost olduğumuzu sanıyordum doğrusu aşk olsun sana bu konuda çok kırıldım. Ben her attığım adımı, her hissettiğim duygumu senle paylaşırken siz erkekleri anlamıyorum. İçinde biriktirmiş büyütmüşsün. Bana da anlatmadın. Bak sonunda nasıl patladın? Sonradan nasıl olsa bir düğün patlatır, benden bile gizlediği bu esrarengiz kadını öğrenirim diye çok bekledim ama sonra kokusu da çıkmadı. Öyle kaldı gitti gizemli kadın.”

Deyince dikiz aynasında Aslı’ nın soru dolu zeytin siyahı gözleriyle kitlenip kalmıştı. Nasıl da koyuydu gözleri nasıl da kalbi gibi derin ve yoğundu. Oysa sıfatı karanlık olanlar birçok şeyi içinde gizlerken Aslı’ nın gözleri bir ayna gibi kalbini yansıtırdı. Gözlerine bakınca neler hissettiğini anında anlayabilirdiniz. Öylesine şeffaf öylesine temizdi.

Timur, göz kapaklarının arasına gizlemiş olduğu koyu yeşil gözlerini; bu sefer bu zeytin karası gözlerden alamıyordu. Zaman ve mekan algısı onun için yok olmuştu. Bir ömür böylesine bakabilirdi. Timur’ un kendisine deliler gibi aşık olan kadınların bile nasibini alamadığı gözlere Aslı, cüratkar bir şekilde bakabilen tek kadındı. Çünkü Timur koyu yeşil olduğu bile bilinmeyen gözlerine uzun uzadığa bakılmasına asla izin vermezdi. Bu bakışların bir tek Aslı’ ya ait olmasını isterdi. Elbette kadınlara bu kadar uzun bakmamasının özel bir sebebi de vardı. Sebepleri çok derinlere dayanan niyeti; başka bir kadını acıtmama isteğiydi. Bu gözler babasından ona yadigardı.

“Öğrenme daha iyi.” Koyu yeşil gözleri hala Aslı’ nın bakışlarında kitliydi. Aslı, yutkunmuş ve bu cevaptan hiç hoşlanmamıştı.

“Anlaşılan iyi bitmemiş.” Aslı’ nın rahatsız olduğunu farkedince tekrar yola gözlerini çevirerek;

“Öyle sayılır.” Dedi. Aslı onun adına üzülmüş ve moral vermek adına:

“Aslında bu konuda üzerine giderdim ama şuan kendi dertlerime bile yoğunlaşamamış durumdayım. Unutacağımı sanma! Benden gizlediğin bu gizemin peşine düşeceğim. Bunu aklından çıkarma ortak anlaştık mı?” diyerek gülümseyen Aslı’ ya Timur, o tatlı gamzelerini ortaya çıkaran gülümsemesiyle karşılık vermişti.                        

       Evin önüne geldiklerinde Timur eşyaları taşımakta ısrarcı olmuştu. Aslı diretse de Timur’ un vazgeçmeyeceği apaçık ortadaydı. Timur eşyaları eve kadar taşımış ve ardından çocukları öperek içeriye davet edilmeyi beklemeden oradan ayrılmıştı. Timur’ un bu kadar anlayışlı ve görgülü olmasını Aslı çok seviyordu. Ona her zaman hayrandı.

Timur gittiğinde Aslı hızla eşyaları yerleştirmeye koyuldu. İkizler ise ayakalarının dibinde dolanıp duruyordu. İlk defa annelerinden bu kadar uzun süre ayrı kalmışlardı. Aslında çok defa gün boyu eve gelemediği olurdu. Bazen ihalelere katılmak isterdi. Ama kendi sıcak evlerinde ve tanıdık yüzlerin arasında günlerini geçirirlerdi. Sahi ev hala soğuktu. Neden soğuk olduğuna kafa yoramayacak kadar düşünceleri aklında birikmişti. İkizlerinin şimdilik karnı tok olduğunu biliyordu. Çıkmaya yakın ara öğünleri vardı. Malum İstanbul’ da kreşten alıp eve geçene kadar geçen vakit düşünüldüğü için bu kreş ara öğünleri bir yemek kadar doyurucu hazırlıyordu. Ama eninde sonunda acıkacaklardı. Bu yüzden hızla bu malzemeleri yerleştirip onlara yemek hazırlamalıydı. Sorunları düşünecek durumu yoktu.

Çok fazla poşet vardı. Kahvaltı malzemelerinden yemeklik malzemelere; temizlik malzemelerinden banyo malzemelerine kadar herşey düşünülmüştü. Evli olmasa da çocuklara biberon bile alınmıştı. Bunları eline aldığında ikizler bir anda üzerine sıçramaya başlamıştı. Emzikten onları yeni kurtarmıştı. Aslı gülümsedi. Zorlaşan hayatı onlara daha fazla zorlaştırmanın yanlış olduğunu düşünerek poşetlerin arasından bulaşık deterjanı ve sünger bulup biberonları yıkadı. İçlerine süt koyup ellerine tutuşturmuştu. Televizyonun karşısındaki koltuğa ikisini de oturtup kendisi işine devam etti.

Bir yandan eline telefonu alıp hastanenin numarasını çevirmişti. Karşısına çıkan santral görevlisine Kerem’ in ismini vermiş hemşiresiyle görüşmek istediğini söylemişti. Hemşiresinden bir kaç bilgi aldıktan sonra Keremle görüşme durumu olup olmadığını sordu. Hemşire odaya bakmaya gittiğinde yalnız olup olmadığını da sormayı ihmal etmemişti. Kerem odada yalnızdı.

Hemşire telefonun karşısında eşi olduğunu söylemiş görüşüp görüşmek istemediğini sormuştu. Kerem bir şey söylemeden soğuk bir yüz ifadesiyle telefona elini uzatmıştı.

“Alo.” Kabaca söylenen söz Aslı’ yı bir anda heyecanlandırmıştı. Heyecanla yutkunup;

“Merhaba nasılsın? Seni merak ettim.”

“İyiyim.” Demiş daha fazla konuşmamıştı. En azından sen nasılsın ya da çocuklar nasıl diyebilirdi. Aslı hayal kırıklığı yaşamayacaktı. Çetin bir savaşın içinde olduğunu çok iyi biliyordu.

“Bu güzel haber. Eh! Bir de ben şirkette aynı zamanda senin asistanınım yani daha önce bu görevi icraat etmemiştim. Ama özel durumumdan ötürü işin başına geçmem gerekti.” Nefes almak için bir an duraksadığında karşıdan hiç ses gelmediğini farketti. Ama konuşmaya devam etti.

“Sana bugünü rapor etmek için aradım. Hiç Emir Bey bu konuda seni aradı mı?”

“Hayır aramadı.” Aslı sevinmişti.

“Öyleyse Kerem sana bilgi vermemi ister misin? Eğer yorgunsan daha sonra da arayabilirim. Senin için önemli olabileceğini düşünüyorum.” Kerem ismini duyan çocuklar bir anda oldukları yerde sıçradılar. İkisi de

“Anne babam mı, baba, baba!” diye yanlarına koşup elindeki telefona saldırmaya çalışmışlardı. Telefonun öbür ucundan çocukların sesi duyuluyordu. Aslı ise onlardan kolunu kurtarmaya çalışarak konuşmaya çalışıyordu.

“Onlar çocuklar mı?” Aslı hala çekiştirilen kolunu kurtarmakla meşguldü. Sesi zar zor duyuyordu.

“Ah evet.” Diyebildi.

“Konuşabilir miyim?” deyince Aslı’ nın gözleri sevinçle büyümüştü.

“Evet evet tabi!”

“Adları neydi?” Aslı olduğu yerde donup kalmıştı. Boğazına birşeylerin düğümlendiğini hissetti.

“Adlarını hatırlamıyor musun?” Aynı soğuk ses konuşmaya devam etmişti.

“Hayır.”

“Sana çocuklarının adını söylemediler mi?” Bu soru Aslı’ ya oldukça saçma gelmişti. Kendisi bile bu cevabı biliyordu ama çıkmıştı bir kere ağzından. Ama konuşmanın büyüsünü bozmak istemediği için cevabı beklemeden hemen;

“Poyraz ve Kuzey. İsimlerini sen koydun. “Hayatta nefes alıyorsan çetin bir savaşın içine girmişsin demektir. Bu yüzden hayatta kalabilmek için güçlü olman gerekir. İsimleri ona cesaret versin. Kendisini sürüklemeye çalışan şartlara karşı soğuk ve şiddetli bir rüzgar olmayı bilsinler” demiştin.” Diyerek telefonu ikisinin arasında tuttu.

“Çocuklar telefonu elimden almak yok. Haydi babanıza merhaba deyin.”

“Baba!” diyerek sevinç çığlığı atmışlardı. Kerem hala soğuk ama bu sefer onlara soru yönelterek konuşuyordu. İkizlerin konuşmasının bozuk olduğunu, her soruya cevap vermediklerini görünce ne kadar küçük olduklarını idrak edebilmişti. İkizler sürekli ona sorular yöneltmişlerdi.

“Baba neredesin? Bizi almaya gelecek misin? Annem neden bizi buraya getirdi?”

“Hastanedeyim. Annenize iyi bakın. Ben gelince sizi alacağım.” Demişti. Aslı’ nın içi ürpermişti. Artık sizi alacağım kelimesi ona hiç de tatlı gelmiyordu. Geri telefonu alıp ikizleri ikna ederek televizyonun karşısına tekrar onları oturtmuştu.

“Cep telefonun yanında mı? Ben yarın tekrar seni oradan arayıp işler hakkında bilgi vereyim.” Deyince yine aralarında soğuk rüzgarlar esiyordu.

“Evet yeni bir hat almışlar. Yeni bir telefon. Senin ki bir zarar görmemiş sanırım.” Aslı buruk gülümsemişti:

“Seninki de zarar görmemişti Kerem. Sana öyle mi söylediler?” Kerem affallamıştı.

“Ben şoföre vermiştim telefonunu. Hatta sen ameliyatta iken en yakın arkadaşın Artvin Valisi Sezgin Bey seni aramıştı. Çocukluk arkadaşın, en yakın dostun, o gelmedi mi? Çünkü o gün bana ertesi gün geleceğini söylemişti.” Kerem şimdi daha çok affallamıştı. Çünkü annesi telefonunun kullanamayacak kadar hasar gördüğünü bu yüzden yeni telefon ve yeni hat aldıklarını söylemişti.

“Hayır gelmedi.”

“Aramak istersin sanıyorum. Biliyorum hatırlamıyorsun ama sana iyi gelecektir.”

“İyi de numaralar yok.”

“Zaten telefonu ortadan kaldırmalarının sebebi ondan ya. Beni de senden uzaklaştırmalarının sebebinden biri de bu sanırım. Senin tüm yedeklediğin, tüm belgelediğin şifrelerin hepsini ben de biliyorum. Anlamıyorum Kerem. Hadi beni senden koparıyorlar bunun çok açık bir sebebi var. Ama seni neden geçmişinden koparıyorlar. Oysa psikolog hatırlaman için geçmişinle ilgili tüm herkesle görüşmeni istemiştir.” Gerçekten de doktor öyle söylemişti. Kerem soru işaretleri içinde kalmıştı.     

“Evet haklısın. Psikolog özellikle tanışıp, kendimi bulmam açısından kendimi onlardan dinlememi istemişti.”

“Böylece beynin de bağlantılar oluşturacaksın ve anılarına tekrar ulaşabileceksin. Peki neden istemesinler? Off! Anlamıyorum Kerem bunun altında başka bir şey var. Bir anne için evladının bilmesini istemediği şey ne olabilir?” Uzun bir sessizlik olduktan sonra Aslı, çok akıllı bir kadın olduğunu son cümlesiyle ispatlamıştı:

“Bu bilinmesini istemediği şey her ne ise belli ki bunu sadece sen biliyordun.”

“Neden böyle olduğunu düşündün?”

“Bir insan herkesin bildiği şeyi sadece bir kişi üzerinden nasıl ört bas etsin ki? Keşke bunu bana daha önce söylemiş olsaydın. Oysa sen herşeyini benimle paylaşırdın.”

“Olabilir. Bunu zaman gösterecek. Peki bu bahsettiğin Sezgin’ e ben nasıl ulaşabilirim?” Aslı, ona telefon numaralarına ulaşabileceği şifreyi vermis, Kerem de tüm telefon listesini yeni telefonuna tekrar indirmişti.

“Bir şey soracağım Aslı, bu şifreler sende bir defterde kayıtlı mı?” Aslı gülümsemişti. Artık onunla iletişime geçeceği bir sebebi daha doğmuştu.

“Kayıtlı olması mümkün değil Kerem. İkimiz birbirimizin sigortasıydık. O kadar insanın içinde şifrelerimizi kayıtlı tutamazdık.”

“Ne yani sen tüm şifreleri aklında mı tutuyorsun?”

“Evet.” Diyerek kibirle gülümsemişti.

“Çok akıllı bir kadın olmalısın.”

“Akıllı olduğumu inkar edemem ama şifreler ikimiz için hiç de zor değildi.”

“Ne demek istedin anlamadım?”

“Şifreler bizim hayatımızda gizli Kerem.” Kerem’ in tüyleri diken diken olmuştu.

“İnsan yaşadıklarını nasıl unutsun? Her anım sensin.”

“Peki bu verdiğin şifre ne anlam ifade ediyordu?” Aslı’ ya hitap eden bir oyundu bu. Ve oyunları severdi. Gülümsedi. Gülümseme tıslaması Kerem’ in kulağına da gitmişti.

“Bir oyuna var mısın Kerem?”

“Aklımı daha da allak bullak etmek istiyorsun yani.”

“Hayır kendi gerçeklerine kendin ulaşmanı istiyorum. Merak etme her yanın anılarımızla ve izleriyle dolu. Ailen aşkımıza tahammül edemediği için bize ait olan bir çok özel anları evimizde kendimize saklardık. Bunu en çok da sen yapardın. İşe başladığında bize ait olanları evde bulup bana getir. Ben de bu şifrenin bizde ki anlamını söyleyeyim.”

“Tamam. Bana çok saçma geldi ama bunu söyleyeyim.”

“Daha önce böyle şeyleri seven sendin. Ben de saçma bulurdum. Tekrar seveceğini biliyorum.”

“Tamam o zaman yedi gün sonra iş yerinde görüşmek üzere. Bana telefon numaranı ver sana mesaj atayım.” Demişti bu soğuk ses. Ama Aslı deliler gibi mutluydu. İkizler acıktıklarını bağırıp duruyordu.     

 

 

 

 

4.       BÖLÜM

 

 

                                                                                                                              “ Nefes alıyorsan mücadele devam ediyor demektir.”

 

 

                Sabah erkenden kalkmış hızla hazırlanmıştı. Bu sefer kendisine biraz daha özen göstermişti. Eski günlerine nazaran giydiği kıyafetler yaptığı makyaj ve saç fönü kendisini sönük bırakıyordu. Ama onun bu halini gören birçok erkek yine de etkilenebilirdi. O ise hem güçlü ve bakımlı görünmek hem de böylesine art niyetli erkeklerin dikkatini çekmeden giyinmek istiyordu. Yüzündeki yaralar biraz daha iyi görünüyordu.

                Bugün elbise mi giysem diye aynadan bacaklarına baktığı vakit gözlerine o kanlı hali gelmişti. Kazayı tekrar hatırlayınca canı çok sıkılmıştı. Oysa bir gece önce ikizlerine kardeş geleceği müjdesini vermek için Kerem’ i dışarı yemeğe davet etmişti. Kazadan sonra kendisine geldiğinde doktor ilk acı haberi Aslı’ ya vermişti. Bebeğini kazada kaybetmişti. Ama daha sonra Kerem’ in ağır yaralı bir şekilde acil ameliyata alındığını öğrendiğinde kendisi ve bebeği için üzülmeye vakti bile olmamış, bebeğinin ölümüne yas bile tutamamıştı. Sonra da bu son yaşananlar üstüne tuz biber olmuştu. Aynaya tekrar bakıp düşünmeye devam ederse derinlere gireceğini ve içinden çıkamayacağını anlayarak gözlerindeki yaşı silip kumaş pantolonunu giymişti. Üzerine yine klasik bir beyaz şifon gömlek ve çeket giymişti. Şirket içerisinde çeketle rahat edemediği için hep çeketsiz giyebilecek şekilde tasarımlı bluzler tercih ederdi.

                İkizleri yine her zamanki gibi mışıl mışıl uyuyorlardı. İçi ne kadar acısa da onları uyandırmak zorundaydı. Lakin büyük bir çocuk gibi uyanıp da giyinmelerini beklemediği için uyandırırken bir yandan da kıyafetlerini değiştiriyordu. Bir anda kapının çaldığını duydu. Koşarak kapının deliğinden baktı. Kapıda Timur vardı. Şaşkınlık içinde kapıyı açtı.

                “Timur?”

                “Günaydın. Kaç saattir aşağıda bekliyorum. Yoksa bu kız gitti de ben aşağıda boşuna mı bekliyorum diye bakmaya geldim. Neyse ki çıkmamışsın.” Diyerek ona gülümsüyordu. Aslı da gülümsedi. Açıkcası taksi işkencesinden kurtulduğu için çok mutlu olmuştu. İlerleyen günlerde minibüse geçme gerçeğini de bir türlü kabul edemiyordu.

                “Teşekkür ederim. Çok naziksin ama biz giderdik.” Bu cümleyi söylerken içeriye koşmuş mızıldayan oğullarını giydirmeye devam ediyordu. Timur kapı da bekliyordu. Hızla elinde Poyraz ile koşarak gelip Timur’ un kucağına verdiği gibi tekrar koşarak Kuzey’ i almaya gitti. Timur, Poyraz’ a acır gözlerle bakmış sonra da onun mızıldamasına gülmeye başlamıştı.

                “Sarı oğlan seni. Sen neden ağlıyorsun bakayım. Kuzey oğlum ağlama.” Deyince elinde Kuzeyle gelen Aslı, Timur’ a kahkahayla gülüyordu.

                “Timur o Poyraz.” Timur, kucağında Kuzey’ i tuttuğundan emindi. Kaşlarını çatarak elindeki Poyraz’ a şöyle bir baktı.

                “Siz ne kadar çok benziyorsunuz. Aslı, ben ayırt ediyorum aslında ama şimdi karıştırdım bir an. Bu arada saçları uzamış bu kaplanların bir ara traş ettirelim mi?”

                Aslı ayakkabılarını giyip kapıyı kitlemişti. Elindeki yedek anahtara baktı. Bir süre düşündükten sonra. Yalnız yaşayan bir kadın psikolojisiyle içeride başlarına herşeyin gelebileceğini düşünerek yedek anahtarı Timur’ a uzattı.

                “Bu sende kalsın olur mu?” Timur dudaklarını bükerek bir an için anahtara bakıp tekrar Aslı’ ya baktı:

                “Tamam olur.” Dedikten sonra merdivenlerden inmeye başladılar. Apartmanda asansör bulunmuyordu. Kaldığı kat ise üçüncü kattı.

                “Ah şu saç meselesi hakikaten ben biraz tarz olsun diye uzun tutuyordum ama sanki çok uzamışlar değil mi? Normalde Kerem erkek kuaförüne götürüyordu ama ben bayan kuaföründe kestiririm ya bir şey olmaz. ”

                “Olur mu hiç! Bu kaplanları orada yerler. Hayatta müsaade etmem.” Aşağıya inmişler arabaya biniyorlardı. Aslı gülmeden edemedi.

                “Hiç de rahatsız olacaklarını sanmıyorum. Hatta hoşlarına gidecektir.”

                “Vallahi o kadar parfüm, o kadar saçını başını okşayan el. Hele o kırmızı boyalı rujlarla incecik yanakları şapur şupur öpecekler. Iyh! Yok yok çocuklara bu travmayı yaşatmamalısın. Daha çok küçükler.”

                “Bence sen onları şuan kıskanıyorsun.” İkisi de kahkaha atıyordu. Kreşe ikizleri bırakıp müdüre hanıma Timur’ u tanıştırmıştı. Kendisinden ve Timur’ dan başka babasıyım diyen kişiye dahil çocukları vermemelerini tembihlemişlerdi. Bu Timur’ un fikriydi.

                Şirkete birlikte giriş yapmışlardı. Aslı oyalanmadan işlerine koyulmuştu. Timur bir süre sonra elinde simit ve bir çayla gelerek masasına bırakıp oyalanmadan yanından ayrılmıştı. Aslı’ nın gözü kahvaltıyı bile görmüyordu. Onca iş planı ve birçok proje planlaması vardı. Buldukları boşluklara yapmaları gereken toplantıları düzenliyordu. Yakın zamanda büyük bir proje ihalesi vardı. Bunlarla ilgili dosyayı incelediğinde kendi şirketlerinin sunacağı çizimlerin oldukça basit olduğunu farketmişti. Timurların şirketiyle bu projeyi ortak yürüteceklerdi. Onların dosyasını incelemek için Timur’ un yanına gitti. Odada kendisinden başka kimse yoktu. Kapıyı çalarak girdi:

                “Timur afedersin, bu geniş alana yapılacak olan iş merkezinin proje dosyasını inceleyebilir miyim? Bir de sana başka bir şey daha danışmam lazım.” Timur masaya yapışacak kadar eğilmiş elindeki çizimleri inceliyordu.

                “Ha evet Aslı vallahi o durumu ben senle görüşmeyi düşünüyordum ama üzerindeki kaza yorgunluğunu atmanı bekleyeyim demiştim.”

                “Ama ihale haftaya. Bugün de sanırım şirket içinde bunun için bir toplantı yapılacak.”

                “Evet öyle. İşte bizim hazırladığımız dosya burada.” İkisi beraber patronların ve mühendislerin her odasında bulunan geniş masaya geçmişlerdi. Aslı çizimleri açtı ve hepsinin kabul edilmeyeceğine yemin bile edebilirdi.

                “Yani anlıyorum ama…” Tam bu esnada oldukça karizmatik giyinmiş, giydiği kıyafet olsun kullandığı koku olsun her tarafından marka akan bir adam kapıyı tek bir tıklama ile açarak seri bir şekilde içeri girmişti.

                “Günaydın. Naber Timur.” Timur bu tavra çok rahatsız olmuştu. Ama Aslı’ dan ötürü tepki gösterememişti. Bayanların yanında nezaketsizlik yapması üslubu değildi.

                “Buyur Aslan.”

                “O! Bu güzel bayanda kim acaba?” Aslı, masaya eğilmiş Timur’ a dik dik bakıyordu. Timur Aslı’ ya baktıktan sonra Aslan’ a döndü. Aslan pişkin pişkin gülüyordu.

                “Kerem Bey’ in eşi Aslı Hanım. Aslı Hanım bu beyefendi de Sabri Bey’ in mühendislerinden birisi.” Aslı yalnızca başını sallamış karşılık bile beklemeden önündeki işe yoğunlaşmıştı. Aslan bu harekete hiç de bozulmamıştı.

                “Ah demek siz o meşhur Aslı Hanımsınız. Gerçekten olanlara çok üzüldüm. Kerem bey sizi kaybettiği için çok üzgün olmalı. Doğrusu ben olsam…”

                “Aslan! Ne diyeceksen de ve çık! Aslı Hanımla işimiz var.” Aslan, kendisine bakmayıp masada ki işine yoğunlaşmış olan Aslı’ ya yan gözle bakarak;

                “Bizi yalnız bırak diyorsun yani.” Deyince Aslı’ nın başı yavaşça yukarıya doğruldu. Aslan’ a keskin gözlerle bakıyordu. Lakin bir o kadar da rahattı. Aslan, diğer basit kızlar gibi kükreyeceğini sanıyordu. Daha henüz hiç görmediği bu bayan için biraz fazla cüretkardı. Ama Aslı, böylesine kendini adam sanan ve kadınlara istediği gibi davranabileceğini sanan erkek müsveddelerine cevabı ok gibi yaydan fırlatarak suratlarına yapıştırmayı iyi bilirdi.

                “Aslan Beydi öyle değil mi?”

                “Evet buyrun benim.” Diyerek hala işin gırgırındaydı.

                “Evet biz de biraz önce sizin sorduğunuz toplantı için hazırlanıyorduk. Siz ne mühendisiyim demiştiniz?”

                “Ben inşaat mühendisiyim Aslı Hanım.” Ağzını yayarak konuşuyordu çünkü Timur da renk vermiyor öylece duruyordu. Aslan zafer kazanmış gibi pis pis sırıtıyordu.

                “Bizim yani Kerem Bey’ in şirketine ait olan çizimleri incelediniz mi?”

                “Evet inceledim.” Diyerek sırıtarak Aslı’ nın açmış olduğu çizimlere yönelmişti. Aslı, Timur’ un çizimlerini özenle katlayıp kendi çizimlerini açtı.

                “Bu çizimlerde hata yok o zaman önümüze geldiğine göre.”

                “Ben çizimlerle uğraşmam mimarlar uğraşır. Aslı Hanım anlaşılan siz bu işleri çok ayırt edemiyorsunuz. Asistanların işi koordinatörlük sanıyordum.” Ne Aslı ne de Timur istifini bozmuştu. Aslı masanın köşesindeki hesap makinasını alarak;

                “Bir bakalım o zaman bu çizimlere. Basit bir asistan bile bu binaların dikilip dikilemeyeceğini anlayabilecek mi?” Demiş hesaplamaya başlamıştı. Aslan’ ın bile bu kadar hızlı kullanamadığı hesap makinasında dönen parmakları gözleri büyüyerek izliyordu.

                “Evet bu tarafı şuan yapmış olsaydınız işçileriniz altında kalacaktı.” Diyerek binanın yan tarafındaki uzun direğe kocaman kırmızı bir çizik attı. Sonra başka bir tarafın ölçü birimlerini alarak tekrar aynı hızda sanki hesap makinasını ritmik bir ahenkle dövüyormuş gibi tuşlara basarak hesap yapmış ardından ellerini iki yana açarak;

                “Aaa! Bak bina çöktü.” Önündeki çizimleri hışımla büzerek tek hamlede bir kağıt parçası haline getiren Aslı, narin bedeninden çıkacağı darbenin sertliği asla hayal edilemeyecek bir şekilde kağıt parçasını Aslan’ ın karnına gömerek;

                “Basit bir asistanın bile yapabiliyor olduğu bu işi siz yapamıyorsanız burada ne işiniz var Aslan Bey!” diyerek kükremiş sesi odadan dışarı çıkmıştı. Yakınlarda oturanlar sesin geldiği yöne doğru bakıyordu. Aslan resmen rezil olmuş yüzü kıpkırmızı kızarmıştı:

                “Daha henüz proje kararlaştırılmadığı için… Yani şey… ben…”

                “Bence siz dedikodu malzemeleri taşıyıp duracağınıza işinizi yapın! Burası oyun parkı değil! Biz insan çalıştırıyoruz insan! Anlaşılan eşim olmadığı için burayı boş sanmışsınız. Derhal bu projeleri alın ve bir zahmet uzmanlık alanınıza giren kısımları hesaplayıp toplantıda bize sunun!”

                Timur, göğsüne genişçe bir hava depolamış ardından rahatça nefesini odaya salmıştı. Onun bu soluk alıp verişi odada sanki of olsun der gibi yankılanmıştı. Aslan, dosyanın diğer çizimlerini masadan alıp kıpkırmızı bir suratla dışarı çıkmıştı. Az ileride olanları seyreden Sabri Bey ona öfkeyle bakıyordu. Aslan, onun bu yüzünü görünce büyük bir yıkım yaşamıştı.   

                Timur, Aslan’ ın belli mesafeye kadar uzaklaştığını gördükten sonra önündeki işe geri döndü. Aslı ile kendi çizimlerini tartışarak bir sonuca varmaya çalıştılar. Ama bu çizimlerle ihaleyi devam ettiremezlerdi. İhaleyi yürütenlerin önüne; eğreti bir çizim çıkarırlarsa kesin kaybederlerdi. Aslı’ nın bir haftası vardı ve Timur Aslı’ nın bir çizim yapmasını istiyordu. Bu çizimi istemesi demek; işi eve taşıması demekti. Ama bunu eve götürmüş olsa da tek başına üstesinden gelemezdi.

Timur, onun evinde birlikte çalışmayı teklif etmişti. Aslı, karasız kalmıştı. Timur’ un evinde bir hafta yaşayacaktı. Söz konusu eşinin şirketi olunca böylesine bir projeyi kaçırmak istemiyordu. İçine sinmemiş de olsa kabul etmişti. Hem Aslı’ nın kendisini rahat hissetmesi açısından hem de ikizlerle yirmidört saat ilgilenilmesi açısından evinde çalışan bayana telefon etmiş ondan çocuk bakıcısı bulmasını istemişti. Aslı’ nın yanında özellikle bu görüşmeyi yapıyor, Aslı’ nın rahatlamasını istiyordu.

                “Aslı sen benle başka bir şey konuşmak istediğini söylemiştin sabah.” Aslı ayakta durmaktan oldukça bitap düşmüş bir şekilde misafir koltuğuna oturarak;

                “Ah evet aklımdan tamamen çıkmıştı. Bize iki kahve söylesene öyle dertleşelim.” Timur mutlu bir şekilde gülümsemişti. Onunla sohbet etmeyi o kadar çok özlemişti ki.

                “Tabi ne demek.” Diyerek iç hat telefonundan iki kahve söyledi. Kısa bir süre sonra kahveleri asistanı getirmiş, Aslı nazikçe teşekkür etmişti.

                “Evet Aslı hayırdır ne danışacaktın merak ettim doğrusu.” Aslı sıcaklığına aldırış etmeden kahvesinden koca bir yudum alıp Timur’ a doğru tam dönmeye çalışarak;

                “Dün ben Kerem’ i aradım. Hala hastanedeydi. Kazadan sonra polis telefonlarımızı sağlam bir şekilde yanımıza getirmişti. Ben de şoföre vermiştim. Lakin dün Kerem, telefonunun kullanılamayacak kadar hasar gördüğünü söyleyerek ailesinin ona yeni hat ve yeni telefon aldıklarını söyledi. Bu beni oldukça rahatsız etti. Namışah Hanım’ ın benim dışımda Keremle kimin görüşmesini istemeyebilir ki? Anlayamadım.” Timur eli çenesinde dikkatle dinliyordu. Arkaya doğru doğrularak;

                “Oldukça tuhaf. Yani Aslı küçüklüğümden beri ben de Namışah Hanım’ ı esrarengiz bulurdum. Ama bunu çocukluğumun bir algısı olarak düşünüp çok üstüne düşmedim.”

                “Ben de sana bunu sormak istiyordum. Siz Keremle çocukluktan beri arkadaşsınız. Sence Kerem’ in bilip de kimsenin bilmediği ne olabilir? Namışah Hanım acaba Kerem’ in neyi hatırlamasını istemiyor olabilir?”

                “Yani gözümden kaçan öyle ilginç bir durum yaşanmadı doğrusu. Şimdi böyle bakıyorum da.”

               “Babanlar ortak hem de şirketin geçmişinden beridir tanışıyorlar.”

                “Yo! Aslında öyle değil. Şirketler ortak çalışıyor. Babam şirketi babasından devraldığında Sabri Bey Amerika’ da oğlu ve eşiyle birlikte yaşıyorlardı. Biz onları sadece isim olarak biliyorduk. Hala babası baştaydı.”

                “Öyle mi?”

                “Evet. Sabri Bey ailesiyle Amerika’ dan kesin dönüş yaptığında ben ve Kerem on yaşındaydık.”

                “Yani bu durumda Kerem’ in bilmediğimiz bir geçmişi var.” Timur ilk başta afallamış ama düşününce Aslı’ ya hak vermişti.

                “Sence ben Vali Bey’ e Kerem’ in on yaş öncesini sorsam bilir mi?”

                “Yok sanmam. Hepimiz aynı büyüdük. Ayrıca ben daha çok yakındım Kerem’ e. Söyleyecek olsa bana söylerdi.”

                “Peki Sabri Bey’ in babasını senin baban bilir mi?”

                “Tabi bilir bilmez mi?”

                “Ya sen ona sorsana.”

                “Ne sorabilirim ki?”

                “Yani Sabri Bey Amerika’ ya nasıl gitmiş işte ne bileyim nasıl evlenmiş?”

                “Vallahi Aslıcım hepsini biliyorum desem.”

                “Yok artık. Sen ciddi misin?” Timur gülmüştü.

                “Bu hanımlara zarifliğim nereden geliyor sanıyorsun?” Eliyle esprili bir şekilde kendisini gösteriyor tavus kuşu gibi kabarıyordu. Aslı onun bu haline gülmeden edememişti.

                “Canım benim ben o altın günlerinin yakışıklı ve tek erkek kahramanıydım. Camiyanın tüm dedikodusu bende birikirdi sen ne diyorsun.” Aslı kahkahayı basmıştı:

                “Sen ne diyorsun?”

                “Tabi annen çalışmazsa onunla altın günlerine katılırsın. Bu böyle. Hele o mutfakta hizmetçi kızlar var ya aman aman! Beni yiye yiye yanaklarımı ıssıra ıssıra bitiremezlerdi. Resmen yaşadıklarım travmaydı. Neden aşık olamıyorum sanıyorsun?” Aslı onunla kahve sohbeti yapmayı o kadar çok özlemişti ki dişlerini göstere göstere sırıtıyor, kahvesinden de bir yudum almayı ihmal etmiyordu. Çoktan bacak bacak üstüne atmış dedikoduyu tüm dikkatiyle dinlemeye koyulmuştu.

                “Her neyse. Bu Sabri Bey zamanında bir kıza aşıkmış. Babası bu kızı oğluna almamış.  Onun yerine çok zengin köklü bir ailenin tek varisi olan Namışah Hanım’ ı gelini olarak alacağını söylemiş. Sabri Bey çok direnmiş ama babası miras vermemekle tehdit etmiş. Eli mahkum kabul etmiş.  Sevdiği kız intihar edince bu acıya daha fazla dayanamayıp Amerika’ ya Namışah Hanım’ ı da alıp gitmiş. Bu arada düğün yok. Sabri Bey, nikahını kıydıktan bir vakit sonra kız intihar edince düğünü iptal edip Namışah Hanım’ a şart koşup birlikte göç ediyorlar. Aslında Namışah Hanım o zaman daha on altı veya on yedi yaşındaymış. Evin gizli gülü gibiymiş. Babası kimseye göstermiyormuş. Annemler ve hanım tayfaları hep onu merak ediyordu. Amerika’ dan dönüş yapacağını duyduklarında bu konuşmalar herkesin dilindeydi. Ama on yıl sonra geldiğinde kimseye farklı biri gibi gelmemişti. Her halde üzerinden bir hamilelik geçtiği içindi bilemiyorum.”

                “Namışah Hanım’ ın anne ve babası o Amerikadayken vefat etmişler.”

                “Aynen Kerem bir yaşındaymış. Kerem, çok küçük olduğu için Namışah Hanım cenazeye gelememiş. Tüm mirası direk oğlunun üzerine geçmiş. Yani Kerem’ e.”

                “Çok ilginç neden kızına değil de torununa bırakmış?”

                “Ben herhangi bir boşanmada Sabri Bey hak talep edemesin diye düşünüyorum. Sonuçta el oğlu.”

                “Yani olabilir. Böyle düşününce mantıklı geliyor.”

                “Ben hemen hemen üç senedir onlarla birlikteyim. Asla onlar hakkında konuşulmazdı. Eskilerden de yaad ettiklerine hiç şahit olmadım. İlginç kısmı bahsedildiği kadar istenmeyen bir kadın gibi durmuyor Namışah Hanım. Benim merak ettiğim bu şirket Kerem’ den dedesine kaldıysa Sabri Bey’ in mal varlığı nerede?”

                “Sana söylemediler mi?”

                “Yok. Ben de hiç sormadım.”

                “Sabri Bey çok hayırsız bir evlatmış. Böyle evlenmemek için baş kaldırınca da adam ölene kadar ona sadece belli bir miktar para vermiş. Adam ölmeden önce uzun bir vakit yatalak olarak yaşadı. Çok konuşamıyordu. Amerika’ dan geldiklerinde de aynı eve yerleşmediler. Sabri bey, kendisine dışarıdan bir ev tutmuş. Bu da çok konuşulmuştu. Adam her halde ona kırıldı. Onun hissesini kendisinden bir küçük olan Sadık Bey’ e yapmış. Gelirleri Sabri Bey’ e verilme karşılığında. Kerem Defne ile evlenecek olsaydı Sadık Bey, Kerem’ e o hisseleri düğün hediyesi yapacaktı.”

                “Ne diyorsun!” Aslı çıkışından sonra hemen kendi ağzını kapatmıştı.

                “Yani şuan Sabri Bey’ in emeklisinden başka üzerinde bir varlığı yok mu?”

                “Vardır elbet ama arsa ve gayrimenkul şeklinde varlığı vardır. İşletme olarak üzerinde malvarlığı yok. Ama Sadık Bey diğer şirketten kazandığı payın hakkını Sabri Bey’ e veriyor. Ondan bu kadar zengin ya.”

                “Sence Kerem’ in öğrenmesini istemediği şey bu olabilir mi?”

                “Sanmam bunu sen hariç herkes biliyordu. Elbet birgün duyacak. Zaten Namışah Hanım yalan söylemekle çok yanlış yapmış. Defne meselesini herkes biliyordu.” Aslı düşüncelere dalmıştı.

                “O zaman kilit nokta Amerika mı diyorsun yani?”

                “Bilmem olabilir. Bir de Sabri Bey babası ölünce tekrar eve geçmişti. O dedikoduyu da vereyim de eksik kalmasın.” Aslı bu espriye zoraki gülümsemişti.

                “Bu kaldığımız ev yani.”

                “Daha doğrusu senin sokağa atıldığın ev desek.” Aslı bozulsa da gerçek olan buydu. Acaba evde bulabileceği bir bilgi var mıydı?       

 

   

 

 

 

5.       BÖLÜM

                                                              

 

 

 

 

“Misafir olduğum gönlüne sadakatim sonsuz kaldı.”

 

 

 

                Timur, Aslı ve ikizler eşyaları almak için eve gelmişlerdi. Timur çekinerek de olsa eve ağırdan alarak giriyordu. Aslı;

                “Bugün çocuklara banyosunu yaptıracaktım. Eğer vaktin varsa bekleyebilir misin? Ben hemen yıkasam.” Timur eve şöyle bir bakarak;

                “Ev biraz soğuk değil mi üşümesinler sonar?” Aslı banyo malzemelerini hazırlarken diğer odadan Timur’ a sesleniyordu:

                “Evet sanki bu ev soğuk. Kaloriferler mi çalışmıyor anlamadım.” Böyle deyince Timur ikizleri salonda bırakarak petekleri kontrol etmeye başlamıştı. Hakikaten buz gibiydi. Mutfağa doğru geçip duvarın kenarına monte edilmiş kombiye bakınca çalışmadığını farketti. Kendi kendisine “İyi de bu kız kombi çalışmıyorken nasıl banyo yaptıracak?” diyerek söylenmeye başlamıştı. Banyo tarafına doğru geçemiyor Aslı’ ya rahatsızlık vermek istemiyordu.

                Aslı, banyoya geçip musluğun suyunu açmıştı. Bir yandan da söyleniyordu;

                “Çocuklar fıskiye ile yıkanmaya çok alışkın değiller aslında ama kova alana kadar şimdilik böyle idare edeceğim.” Timur şaşkın bir şekilde Aslı’ nın dediklerini dinliyordu. Bir süre sonra;

                “Çok ilginç sıcak su da akmıyor.” Diyerek sporcu siyah atlet ve kapriyle Timur’ un karşısına çıkmıştı. Timur rahatsız etmeyen bakışlarıyla sadece Aslı’ nın gözlerine bakıyordu.

                “Aslı, sen buraya ilk taşındığında doğalgazı açtırdın mı?” deyince Aslı şok olmuş bir şekilde eliyle alnına vurdu:

                “Tabi ya ben açtırmadım ki.” Deyince Timur gülerek;

                “Şuan tam da burada Aslan olmalıydı.” Deyince hayal kırıklığı yaşamış Aslı’ nın yüzünde kızgın bir gülümseme belirmişti:

                “Offf Timur alma şu şapşiğin adını bana! Hakikaten bu halimi görse ne derdi? Düşünmek bile istemiyorum. Fena diline düşerdim.” İkisi de kahkaha atmıştı.

                “E hadi hazırlan bari. İkizleri biz de yıkarız.”

                “E ben ne yapacağım doğalgaz işini?”

                “Hallederim yarın.” Diyerek İkizleri giydiriyordu Timur.

                Hepsi hazırlanıp Timur’ un evine geçmişlerdi. Sıcacık eve girdiklerinde Aslı’ nın içi ısınmıştı. Evde iki bayan onları bekliyordu. Yemek hazırlanmıştı. Bakıcı kız hemen onları karşılamış ikizlerin soyunmasına yardım etmişti. Aslı, daha önceki rahatına kavuşmuş olmanın mutluluğu ile masaya oturmuş keyifle yemeklere bakıyordu. Timur ise onun bu mutluluğunu seyredalmıştı.

                Bakıcı kız ikizlerin karnını doyurup banyoları ile ilgilenmiş ayrıca uyumaları için onlara masal okumaya başlamıştı. Aslı ve Timur çoktan çalışma masasına yayılmış çizimlerle uğraşıyorlardı. Normalde sadece sabahları çalışan bayan da bu gece onlara eşlik ediyordu. Aslında Timur bayana bir hafta kalmasını rica etmişti lakin bayanın akşam yemeğini yapıp dersleriyle ilgilenmesi gerektiği eşi ve çocukları vardı.

                Aslı önce taslak oluşturmaya çalışıyordu. Timur ile zevkleri oldum olası farklıydı. Sınıfta ekip çalışmalarında da Timur ile Aslı hep zıt fikirlerde diretirlerdi. Şimdi yine böyle bir noktaya gelmişlerdi. Yine anlaşamayınca masanın iki ayrı ucuna oturup çalışmaya o şekilde devam etmeye karar vermişlerdi.

                Mesele Timur’ dan çok Aslı’ dan kaynaklanıyordu. Aslı çizimlerinde başkasının fikirleri olsun istemiyordu. Kalemi eline almadan önce danışması gereken herkese danışır ardından kalemini kağıda vurduğu an artık kimsenin karışmasına tama göstermezdi.

                Bugün için Aslı sesini çıkarmamış ancak yarın gece Timur’ u odasından kovacaktı. Sabah her zamanki gibi işe gitmişler ikizleri de kreşe bırakmışlardı. İş yerinde kendisine bir oda ayarlayan Aslı vakit buldukça çalışmalarını orada sürdürmeye çalışıyordu. Bu projenin asıl sahipleriyle de yüz yüze konuşmayı ihmal etmemişti.

                Aslı yemekte dahil oyalanmamış hemen odaya kapanmıştı. Timur karnını doyurup arkasından geldiğinde kapının kitli olduğunu görmüştü. Kapı dışarı edilen Timur ikizlerle vakit geçirmeye karar verdi. Aslı hala nasıl bir bina oluşturacağına karar verememişti. Çocukların şen sesi evin içini doldurmuştu.

                Her gece aynı muameleye maruz kalan Timur hiç de halinden şikayetçi değildi bilakis ölü evi can bulmuş ev neşeyle dolmuştu. Salonun ortasında futbol oynuyorlar bazen kovalamaca oynuyorlardı. Sehpa ve konsolların üzerinde bulunan bazı eşyaların kırılma sesi koridora kadar yankılanıyor Aslı’ nın dikkatini dağıtıyordu.

                Oysa öğrenciyken ne kadar da etkin çalışırdı. Şimdi tüm algısı çocuklarına odaklıydı. Her an bir şey mi oldu diye başını kaldırmak durumunda kalıyor çalışmasında bir türlü yol katedemiyordu. Bunları düşünürken bile içini zıplatan sevinç çığlıkları evi doldurmaya devam ediyordu.

                Diğer gece de böyle olmuştu. Çocuklar hayatın akışına aldırış etmeden ebeveynlerinin merkezinde olmayı başarabiliyorlardı. Sonra bir anda herkesin böyle düşünmediğini farketmişti. Mesela en yakında Timur. O da şirketin sahibiydi. Kerem’ in kaybedeceği kadar o da kaybedecekti ama o bunu sorun yapmıyordu. Dışarıdan bakınca bir çok sevimli aile tablosunu hatırladı. En önce kendi çocukluğu aklına geldi. Eski zamanlarda büyükler akşam eve gelir ve çocuklar sevinir salonun ortasında bağırış çağırış oynarladı. Bu anları tebessümle düşündü ve Timurla berarber ikizlerin sevinç çığlıkları kulağına daha hoş gelmeye başlamıştı. Artık nasıl bir bina çizeceğini biliyordu.

                Son güne kadar gündüz işe gidip gece Aslı evde çalışmaya devam etmişti. Timur’ a kesinlikle çalışmasını göstermiyordu. Timur, buna bozulmuş olsa da çocuklarla beraber vakit geçirmekten dolayı oldukça mutluydu. En son sabah Aslı, uykusunu açması için kendisine sert bir kahve yapmış ve işe gitmemeye karar vermişti. Timur’ u uyandırmak için çekinerek kapısına kadar gitmiş ve hafifçe kapısını tıklatmıştı. İçeriden ses gelmemişti. Birkaç defa daha tıklatmış hatta seslenmişti ama ses vermemişti. Mecbur kapıyı hafifçe aralamış kötü bir manzarayla karşılaşma ihtimaline karşın yumduğu gözlerini yavaşça açmaya başlamıştı. Odada kimsenin olmadığını farkedince şaşkınlıkla gözlerini iyice açmış ve sonuna kadar açtığı kapıdan içeriye girmişti. Timur odasında değildi.

                Bu sefer ikizleri ve bakıcı bayanı uyandırmak için kendisi odalarına geçti ve kapıyı açtığı an ikizlerin ortasında iki büklüm yatan Timur’ u gördü. O kadar tatlı bir halleri vardı ki eşofmanın cebinde duran telefonunu çıkarıp bu anı ölümsüzleştirdi. En yakın arkadaşını hiç böyle hayal etmemişti. Şöyle bir geriye bakınca hakikaten çocuklarla çok güzel ilgilenmişti. İkizlere de iyi geldiği açıkca ortadaydı. Ayrıca babalarının yokluğunda onlara da moral olmuştu.

                Aslı ne kadar böyle kaldığını bilmiyordu. Timur hergün işe aynı saatte gitmenin vermiş olduğu alışkanlıkla yatağından döndüğü an gözlerini açmış ve kapının önünde Aslı’ nın kendisini izlediğini farketmişti:

                “Aslı?”

                “Ah! Günaydın. Çok tatlı uyuyordunuz. Sizi izlerken dalmışım.”

                “Sorma bu küçük canavarlar kemiğime kadar beni soğurdular.” Aslı gülüyordu.

                “İşe gitme vakti geldi.” Diyerek odadan çıkmış kahvesiyle mutfağa geçmişti. Timur hazırlanıp aşağıya inmişti:

                “Bizim bakıcı kızı göremedim.”

                “Evet onu dün gece kovduk.”

                “Kovdunuz mu!”

                “Yok öyle değil mecazi anlamda söyledim. Erkek erkeğe takılmak istedik. O da oldukça yorgun görünüyordu. Ben de dinlenmesi için bir taksiyle evine yolladım.” Timur buzdolabından kendisine basit bir sandiviç hazırlıyordu.

                “Hım siz bayağı kızı bitirip tükettiniz yani.”

                “Tek hasarlı çıkan o değil maalesef benim pertim çıktı resmen.”

                “Vallahi mutluluk seslerinden hiç öyle görünmüyordun.”

                “Onlar dublajdı canım.” Aslı kıkırdamıştı.

                “Timur ben bugün işe gelmeyeceğim.”

                “Sıkıntı yok değil mi?”

                “Yarın sunum yapacağız ya bu işleri kesin olarak bitireyim. Bir de özenli bir kıyafetim yok. Hepsi evde kaldı. Kendime güzel bir kıyafet alacağım. Ayrıca yarın Kerem de gelecek.” Aslı, herhalde en çok da Kerem’ i etkilemek istiyordu.

                “Tamam olur. O zaman ikizleri ben kreşe bırakırım.”

                “Teşekkür ederim.” Diyerek. Aslı ikizleri kreş için hazırlamaya gitmişti.

                Aslı herkesi uğurlamış kendisine basit bir kahvaltı hazırlayıp çalışmasında son rütujlarını tamamlamak için odasına kapanmıştı. Öğleden sonra kendisine kıyafet almak için yola koyuldu.

 

 

 

 

 

6.       BÖLÜM

 

 

 

 

“O zaman köpeklerinin tasmasını bağlamayı öğreneceksin Kerem.”

 

 

                Sabah olmuş Timur özel günler için kullandığı takım elbisesini giyerek Aslı ve ikizlerin aşağıya inmesini bekliyordu:

                “Aslı hazır mısınız geç kalacağız?”

                “Tamam hemen geliyoruz.” Diyerek yukarıdan seslenmişti. Dün Timur’ a ne yeni kıyafetini ne de çalışmasını göstermişti. Aslı, son darbeyi sunumda indirmek istiyordu. Okulda da böyleydi. Ödevini hep en son sunar ve öğretmenlerin aklını başından alırdı. Şimdi de yine aynı taktiği uyguluyordu. Ama Timur çalışmasından çok Aslı’ nın ne kadar güzel olacağının merakı içerisindeydi. Hızla inmekte olan adımları duymuş ve merdivenlere bakışlarını kitlemişti.

                Aslı merdivenlerden inerken Timur gördüğü manzara karşısında resmen büyülenmişti. Simsiyah dalgalı saçları omuzlarından beyaz elbisesine doğru sarkmış her adımında sanki dalgalar dans ediyor gibiydi. Yüzündeki yaralar tamamen kaybolmuştu. Gözlerine kalın çizgilerde kalem çekmiş, dudaklarına vişne çürüğü rengi ruj sürmüştü. O ince burnu ve narin yüzü bebeksilikten oldukça uzaklaşmış, alımlı bir kadına dönmüştü. Yarım boğazlı ve uzun kollu olmasına rağmen göğsüne kadar işlenmiş olan güpür dantel sanki bahar kıyafeti havasını veriyordu. Etekleri genişleyerek dizine kadar iniyordu. Belinde kalın ve çiçek motifi kesimli açık kahve tonlu kemeriyle eteğini daha bir geniş göstermişti. Beyaz çorap ve dizinin altına kadar uzayan açık kahve çizmesiyle kıyafetini tamamlamıştı.

                “Nasıl olmuşum?”

                “Tek kelimeyle muhteşemsin.”

                “Teşekkür ederim.” Demiş Timur da çocuklardan birini hemen kucağına almıştı.

                “Sen de çok şıksın beyefendi.” Deyince Timur, Aslı’ nın gözlerinin içine kısacık bakmış ve teşekkür etmişti.

                Aslı, bugün işyerine gideceği için daha bir heyecanlıydı. Acaba Kerem işe gelecek miydi? O günkü konuşmalarından sonra onu bir daha arama fırsatı bulamamıştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi heyecanla atıyordu. Asansörden bile neredeyse fırlayarak çıkmıştı. Timur elindeki çalışmaları kendi odasına zor taşımıştı. Aslı’ nın elinde Timur’ un çantası odaya geçerken gözleri de Kerem’ in odasını tarıyordu. Ama gelen yoktu. Tam bu esnada telefonu çalmıştı. Hemen odaya geçip eşyaları Timur’ un masasına bırakarak çantasından telefonunu çıkardı. Arayan Keremdi. Heyecanla telefonu açıp “Alo!” dedi.

                “Merhaba ben sunumun yapılacağı adrese direk geçeceğim. Bana konum atar mısın?”

                “Keşke çalışmamızı sen önden bir görseydin.”

                “Babam bana dün gösterdi. Sıkıntı yok.” dediği an Aslı şok olmuştu. Telefonu kapatıp ona konum atmış ardından Timur’ a dönmüştü.

                “Timur, Kerem dün hiç işyerine uğradı mı?” Timur dosyalarını düzenlerken Aslı’ nın çelişkili konuşması dikkatini çekmiş ve işini yarım bırakarak ona doğru bakmıştı:

                “Hayır neden?”

                “Babam bana projeyi gösterdi dedi. Yani bu durumda bu ne demek oluyor?” Timur olayı anlamış ve aslında çok bozulmuştu. Ama Aslı’ nın motivasyonunun düşmemesi için bunu belli etmemişti. Muhtemelen Aslan’ a çıkışından sonra Sabri Bey kendilerinden bağımsız çalışma kararı almıştı. Ama Aslı sunumu yapınca rezil olacaklarını çok iyi biliyordu. Çünkü ellerinde çalışmalar oldukça basitti ve bir haftada mümkün değil daha orjinal bir yapı önlerine sunamazlardı. Dudağını umursamaz bir şekilde bükerek işine tekrar devam ediyor havası vererek;

                “Demek onlar da kendilerince bir sunum yapmak istiyorlar. Sorun değil biz de kendi çalışmamızı sunarız.” Diyerek çantasını sertçe kapatıp hızla çekmişti.

                “Haydi o zaman ön hazırlık yapmak istemiyorlar. Biz de sunumumuzu yapmaya gidelim.” Aslı şaşkın bir şekilde masaya koyduğu eşyaları tekrar eline alarak Timur’ u takip etmişti.

                Şirketlere verilen adrese geldiklerinde Sabri Bey, Aslan ve Kerem kendilerine gösterilen bekleme odasında oturuyorlardı. Timur ve Aslı içeriye girdiğinde Kerem Aslı’ ya bakıp kalmıştı. Kendi şirketlerinden bir iki kişi daha vardı. Diğer şirketlerden de birçok kişi odada bekliyordu. Aslı Kerem’ e bakıyor ama konuşmaya yeltenmiyordu da. Sonuçta çalışmasına bakma tenezzülünde bile bulunmamıştı. Timurla beraber onlardan az biraz uzak yere oturmuşlardı. Timur gerginlik çıksın istemiyordu. Misafirlerle ilgilenen asistan bayan Timur ve Aslı’ ya hoşgeldin demek için yaklaştı:

                “Hoşgeldiniz. Birazdan sizi konferans salonumuza alacağız. Hangi şirketti acaba?

                “Kayakardeşler Holding adı altında başvurduk lakin iki şirket ortak yürütüyoruz. Bu yüzden iki farklı çalışma sunacağımızı patronlarınıza bildirirseniz sevinirim.”

                Bayan elinde tuttuğu deftere notunu yazmıştı.

                “Peki efendim. Notumu düştüm.” Diyerek yanlarından ayrıldı. Aslı, gergin bir şekilde hala onlara bakıyordu. Timur onu teselli etti. Ardından herkesi konferans salonuna aldılar.

                Sırayla herkes sunumunu yapıyordu. Timur Aslı’ yı özellikle en sona yazdırmıştı. Onun sonları sevdiğini biliyordu. Sunumlarını yapan şirketler çalışmalarını oradaki komisyona teslim edip diğer çalışmaları izlemek için tekrar koltuklara oturuyordu. Timur ekibi ve Kerem ekibi mecbur aynı sırada oturuyorlardı. Aslı, özellikle koridor tarafında en uca oturmuştu. Timur, Sabri Bey’ e daha yakındı.

                Herkes sunumunu yapmış sıra kendi şirketlerine gelmişti. Aslan sabahtan beri Aslı’ ya laf atamadığı için çatlamış ve orta sandalyeden eğilerek;

                “Haydi Aslı Hanım çık.” Deyince Aslı ona dahil bakmıyor olduğu yerden kıpırdamıyordu.

                “Çıksana Aslı Hanım ne oldu korktun mu?” Timur sertçe yerinden kalkarak salondakileri bile önemsemeden adamın önüne dikilip kolunu sıkıca tutup sertçe çekerek;

                “Benim asabımı bozma adam gibi çık sunumunu yap.” Diyerek geri onu itmişti. Kerem soğuk bir şekilde;

                “Sen ne yapıyorsun? Herkes bize bakıyor.”

                “O zaman köpeklerinin tasmasını bağlamayı öğreneceksin Kerem. Sana ne anlattıklarına bakmayacak, çalışanlarının ne mal olduklarını kendi gözlerinle göreceksin. Şimdi daha fazla uzatmadan adamını sunuma gönder.” Diyerek geri yerine oturmuştu. Aslı sinirli gözlerle Kerem’ e bakıyordu. Sabri bey zafer kazanmışcasına en köşede tıslıyordu.                  

                Aslan, sunumunu oldukça başarısız yapmıştı. Aslı hala neden Sabri Bey, o kadar tecrübeli çalışanları varken bu beceriksizi sunuma getirmiş anlam veremiyordu.

                Sıra Aslı’ ya geçmişti. Aslı iki ortamda sunum yapabilecek şekilde hazırlığını yapmış çizimlerini hem projektörün önüne koymuş hem de bilgisayara flash belleğini takarak iki çizimi de ekrana yansıtmıştı. Elle çizilmiş olan kara kalem bilgisayardaki ise teknolojinin son harikası kullanıldığı belli olan uygulamayla hazırlanmıştı. Özellikle uygulamadan hazırlanan çalışma gerçeği oldukça yansıtabildiği için renkleriyle ve güzelliğiyle oldukça harika görünüyordu. Elbette Aslan hariç diğer şirketlerin çoğu da böyle yapmıştı. Aslı’ yı onlardan ayıracak olan çiziminin eşsiz olmasıydı. Herkes daha Aslı anlatamaya başlamadan büyülenmişti bile.

                “Öncelikle herkese merhabalar. Herkes çok iyi çalışmalar yürütmüş. Herbirini dikkatle izledim. Ellerinize sağlık.” Demiş oturanlar hafif ses tonlarında teşekkür etmişlerdi.

                “Ben çalışmalarıma isim vermeyi seviyorum. Evet konseptimiz belli ancak ben de kendime has bir konsept belirleyip onun üzerinden çalışmalarımı yürütüyorum. Bu çalışmamın adı ise; “Huzur.” Oldukça geniş alana inşa edilecek olan alışveriş merkezimizin bana göre müşterilere hissettireceği ruh hali huzur olmalı. Yoğun bir iş temposunun ardından ya da güzel bir haftasonunu geçirebileceğim anları düşündüğüm de huzuru bulduğum üç şeyi bu alışveriş merkezinin ortasına koymaya karar verdim. Su hışırtısı, kuş cıvıltıları ve çocuk sesi. Malumunuz büyükşehirde yaşıyoruz ve iş yoğunluğumuz oldukça fazla. Dinlenmek için bize ayrılan yalnızca bir gün. Bu bir günde gezsek mi, piknik mi yapsak yoksa evimizin ihtiyaçlarını mı karşılasak bilemiyoruz. İsteklerimizin ve ihtiyaçlarımızın arasında sıkışıp kalmışken bu merkez tüm isteklerimizi bize bir arada sunmayı sağlayacak. Ekranda da gördüğünüz gibi binanın en başından yüksekten akan bir şelalemiz var ve binanın sonuna kadar bir nehir havası vererek uzayan bir bölme var. Ölçümlerde asla yukarıdan akan su etrafa sıçramayacak açıyla eğimlendirildi. Şu gördüğünüz noktada su şırıltısını çıkarabilmesi için açıyı yükselttim. Tam bu noktada çıkan ses tüm etrafa ulaşabilecek şekilde dalgalar yayıyor. Binanın bu bölümü ise canlı, cıvıl cıvıl kuşların ötüşeceği kafes olarak tasarlanacak. Oldukça büyük bir kafes alanı, biliyorum ama bakımı temizliği kolay yapılacak şekilde tasarladım. Çizimleri daha sonra ayrıntılı inceleyebilirsiniz. En üst kat klasiklerimiz yemek ve oyun alanı bölümü lakin diğerlerinden farklı olan çocuk seslerinin çıkardığı dalgaları da etrafa yayılacak şekilde ölçümlendirdim. Bu üç ses binamızın tam merkezinde birleşerek size eşsiz bir huzur sağlayacak. Binanın her katından ve her tarafından sarmaşıkların dolanıyor olması ve şu gördüğünüz teras katında yeşilliklerin arasında tasarlanmış olan piknik alanı; var olan diğer ayrıntılar. Teşekkür ederim.” Diyerek Aslı çalışmalarını toparlamış ve komisyona teslim etmişti. Ardından oturduğunda önünde oturan bayan arkasını dönerek;

                “Aslı hanım gerçekten çok güzel düşünmüşsünüz. Emeğinize sağlık. Özellikle binanın tasarımı diğer alışveriş merkezlerinde görmediğim kadar eşsiz bir mimariye sahip.”

                “Çok teşeşkkür ederim.” Diyerek Aslı memnuniyetini gösterebilmek adına sıcacık gülümsemişti.

                Tüm sunumlar bittiği için yemek molası verilmiş ardından ihale için tekrar toplanılacaktı. Yemeklerini Timur ve Aslı ekibi Keremlerden ayrı yemişlerdi. Ama Aslı’ nın gözü sürekli Kerem’ in üzerindeydi. İhale toplantısı başlanmış ve herkes yerini almıştı. Komisyon verilen teklifleri değerlendirmiş ve sonucu birkaç saat sonra açıklamıştı. İhaleyi kazanan Aslı’ nın çalışması olmuştu. Aslı ve Timur sevinçle birbirlerine sarıldılar. Etrafa karşı mı yoksa kendi iradesiyle mi bilinmez Kerem tebrik etmek için Aslı’ ya yaklaştı:

                “Tebrik ederim.” Aslı, kendisine uzatılan soğuk eli şaşkın gözlerle sıktı. Şaşkın olması eşinin bir yabancı gibi onunla el sıkışıyor olmasıydı. Bu hallerine alışmak gerçekten zor olacaktı.

                “Teşekkür ederim. Lakin Kerem” konuşurken Aslı gözlerini Aslan’ a dikerek;

                “Seni anlayamıyorum. Her zaman çalışanlarının seviyeli hareket etmelerini isterdin. Nasıl oluyor da böylesine terbiyesiz bir harekete orada sessiz kaldın anlayamıyorum.” Aslan hemen atılmıştı:

                “Aslı Hanım ben ne yaptım size? Siz mübalağa ediyorsunuz. Normal bir şekilde sunumu sunmanız için kürsüye çıkın dedim.”

                “Sizinle konuşmuyorum.”

                “Bahsettiğiniz kişi benim ama.”

                “Aslı.” Diye Sabri Bey’ in sesi yükseldi. Aslı çatık kaşlarıyla şimdi Sabri Bey’ i izliyordu.

                “Haddini aşan sensin. Şirketimizin çalışma düzenini bozuyorsun. Şimdi de çalışanlarımın arasına nifak mı sokuyorsun?”           

                Aslı şok olmuştu. Tam Timur cevap verecekti ki yanlarına gelen bayan imzalanacak belgelerin olduğunu söylerek onların konuşmalarını böldü. Aslı’ nın işi bitmişti. Timur ve Kerem imza için kalması gerekiyordu. Aslı, Timur’ a daha fazla burada kalmak istemediğini söyleyerek onların yanından ayrıldı.

                  Mesai bitmek üzereydi. Bir taksiye atlayıp önce Timur’ un evine gidip eşyalarını toparladı. Ardından kreşe gidip ikizlerini aldı. Kendi evine tekrar dönüş yapmıştı. Eve girdiğinde içerisinin oldukça sıcak olduğunu farketti. Timur doğalgazı açtırmış olmalıydı. İyi de kombiyi nasıl açmıştı? Bir anda anahtarı verdiği aklına gelmiş ve gülümsemişti.

                Eşyalarını yerleştirmiş, ikizleri salona bırakmış ve yemek hazırlamaya koyulmuştu. Saat oldukça ilerlemişti. Mutfakla salonu birbirinden ayıran masaya hazırladıklarını teker teker koymuştu. İkizleri tek başına doyurmak zor olacaktı. Önce kendisi biraz birşeyler atıştırıp ikizlere öyle yemek yedirmişti.

                Masayı toparlarken telefonu çalmıştı. Arayan Timurdu.

                “Merhaba Aslı nasılsın?”

                “Teşekkür ederim Timur sen nasılsın?”

                “Vallahi sizin evden gittiğinizi görünce üzüldüm doğrusu. Ne güzel ikizlerle vakit geçiriyordum. Keşke gitmekte acele etmeseydiniz.”

                “Çocuklar çok mutlu oldu. Desteğin için teşekkür ederim. Bu arada doğalgazı da o hengamede halletmişsin nasıl mahcup oldum anlatamam.”

                “Olur mu öyle şey! Seni ortada bırakacak değildim ya.”

                “Gerçekten çok teşekkür ederim. Malum bu konularda biraz acemiyim.”

                “Merak etme her konuda yanındayım biliyorsun.” Aslı buruk bir tebessüm kondurmuştu yüzüne. Neyseki Timur bu yüz ifadesini görmüyordu.

 

 

 

 

 

 

 

7.       BÖLÜM

 

 

 

                                                                                                                              “Sana her baktığımda bir kelebek gibi kanat çırpan kalbim şimdi uçurumlar barındırıyor. Tutacağını

bilsem yine de her defasında sana bakmaktan korkmazdım.”  

 

 

                Asansör kapısının önüne gelmişti. Buraya kadar nasıl gelebilmiş o bile kendisine anlam veremiyordu. Dün Sabri Bey’ in kendisine yaptığı yakıştırma yüreğine inen bir yumruk gibi oturuvermişti. Kerem’ in yüzüne nasıl bakacaktı şimdi? Namışah Hanım’ ın iftirası, Sabri Bey’ in anlına şak diye yapıştırdığı kenar mahalleden çıkma çalışan etiketi… Kendisine atılan herbir leke Aslı’ nın, Kerem’ in gözünde daha da düşmesine neden olacaktı.

                Gözlerini kapatarak asansörün çağırma düğmesine bastı. Kabin gelmiş ve içeri girmek üzereyken;

                “Tutar mısın?” sesiyle kalbi duracak gibi oldu. Arkasına bakmadan asansörün kapısını tutmuş kendisi bile kabine adım atamamıştı. Arkadan seslenen Kerem’ in ta kendisiydi. Kerem kıvrak bir manevra ile çoktan kabine girmiş Aslı’ nın gözleri kapalı bir şekilde neden öylece durduğunu çözmeye çalışıyordu.

                “Sen gelmeyeceksin sanırım.” Deyince Aslı bir anda sıçrayarak içeri girdi:

                “Dalmışım.”

                “Evet yoğun bir haftaydı sanırım. Günaydın bu arada.” Aslı, Kerem’ in yüzüne bakma cesareti bulamıyor yana doğru bakarak onunla konuşuyordu. Narin bedeninden çıkan ses de bir o kadar narin ve derinden geliyordu.

                “Günaydın.” Kerem çok şaşırmıştı. Aslı dalgın bir şekilde yere bakıyordu. Kerem uzun bir süre onu izledi. Ama Aslı bir milim bile kıpırdamamıştı. Solukları dahil aynı tempoda göğsünden akıp gidiyordu. Neden kadına başka bir isim takılmamıştı ki? Bahar kokusu, pamuksu ten, ipeksi esen yel; bu kadın insana şiir yazırdırırdı doğrusu. Beyaz yanaklarına toz pembe bir gül konmuş gibiydi. Yaklaşıp da koklasan bahar kokacaktı teni. Minik hareketlerle inip kalkan göğsü nefes almıyor soluklarıyla havaya ruhunu üflüyor gibiydi.    

                “Bakmayacak mısın?” Aslı ürkek bir kuş gibi yerinden sıçradı. Yalnızca “Hıh” diyebilmişti.

                “Yüzüme bakmayacak mısın?” Aslı, düşersem içine kaybolurum diye mırıldanmış son nefes hakkı kalmış gibi aldığı nefesi içinde sıkıca tutuyor geri vermiyordu.

                “Sana soracağım bazı sorular var. Odama geçip konuşsak iyi olacak.” Aslı başını sallamış hala yere bakıyordu. Kerem, çok şaşırmıştı. Nasıl oluyor da gözlerine bakamıyordu?

                Kata geldiklerinde Aslı, eşyalarını yerleştirip Kerem’ in masaya oturmasını beklemiş ardından ona çay hazırlayıp yanına gitmişti.

                “Kendine niye çay almadın?” Aslı hala donuk bir haldeydi.

                “Sen iyi misin?”

                “Benim düştüğüm durumda bir insan ne kadar iyi olabiliyorsa o kadar iyiyim.” Bu sefer Kerem masaya bakıyordu. İç hattından Aslı’ ya da bir çay söylemişti.

                “Otursana Aslı.” Aslı Kerem’ in eliyle gösterdiği misafir koltuğuna yavaşça oturdu. Asistan elinde çay ile içeri gelmişti. Tam çıkarken Kerem arkasından seslendi.

                “Şuan çok özel bir konuşmam var. Ben size haber verene kadar kimseyi kabul etmeyin. Ha bu arada adınız neydi?” Elinde tepsi ile kapıda duran kızcağız beyninden vurulmuşa dönmüştü. Evet Kerem Bey hafızasını yitirmişti ama senelerdir ona hizmet vermiş özel asistanı olarak bu tavra maruz kalmak ona oldukça ağır gelmişti. Gözleri dolmuş boğazı düğümlenmişti. Sesinin boğukluğundan bu oldukça belli oluyordu:

                “Işıl Efendim.” Diyerek Aslı ile göz göze geldi. Aslı ona buruk ve kırgın gözlerle bakıyordu. İkisinin arasında akıp giden o bakışlar sözcüklerden çok daha fazla anlamları içinde barındırıyordu. Mesela Işıl’ ın ilk aklına gelen Kerem Bey’ in şirketi devraldığı ilk iş günü Işıl’ a yapmış olduğu espriydi. “Işıl, tamam artık senelerini bana senet ettin ona göre, nine olmadan seni işten kovmayacağımı bil.” Aslı ise Kerem’ in gece mesailerinde Işıl’ ı da kendisine kitlediği zamanları hatırlamıştı. O unuttuğu ismi gün boyunca o kadar çok tekrar ederdi ki; “Işıl çay getir, Işıl telefon ettin mi, Işıl proje dosyaları hala hazır değil mi? Işıl günlük planı getir, Işıl sen hala burda ne bekliyorsun? Işıl, Işıl, Işıl… Aslı iş dönüşü akşamları evde sürekli kendisine Kerem’ in Işıl demesinden bıkar olmuştu. Bu yüzden Işıl’ a hep espri yapardı. “Işıl hemen evlen yoksa seni kumam olarak görmeye başlıyorum. Vallahi kocan olacak adam seni bu kadar anmayacak.”

                Kerem, bu iki kadının birbirlerine hala bakıyor olduğunu hissetti. Oysa Işıl’ ın artık çıkması gerekiyordu. Ama o ısrarla Aslı’ nın gözlerinin içine bakıyordu. Kerem gayri ihtiyari öksürmüştü. Bu öksürük ikisini de kendisine getirmeye yetmişti. Işıl hemen odadan ayrılmıştı.

                Kerem biraz düşündükten sonra;

                “Aslı nereden başlayacağımı bilmiyorum. Yani bir anda gözlerimi açıyorum. Nerede olduğum kim olduğum hakkında hiçbir fikrim yok. Daha kendimi tanıma fırsatı verilmeden bir eşimin olduğu hatta ikiz oğullarımın olduğunu öğreniyorum. Ve ardından kendisini annem olarak tanıtan kadın senin hakkında birçok şey söylüyor ve sen karşıma dikilip hayır aslında biz senle deliler gibi biribirimize aşıktık diyorsun. Bunlar yetmezmiş gibi belki de hiçbir zaman hafızamın geri yerine gelmeyebileceğini öğreniyorum. Hem özel hayatım hem iş hayatım alt üst olmuş durumda. Neler hissettiğimi hayatta anlayamazsın. Kime inanacağımı gerçekten şaştım.”

                “Evet anlıyorum. Merak ettiğin bir çok soruya cevap verebilirim ama.” Diyebilmişti Aslı yalnızca. Kerem masasında bulunan bir kağıt parçasını eline almış ona bakıyordu. Aslı, onların aklına takılan sorular olabileceğini düşündü. Ona ilginç gelen bir durum vardı. İşleri çok yoğun olmasına rağmen Kerem kağıda not tutmazdı. Kağıt parçalarıyla uğraşmayı sevmezdi. Notlarını oldum olası telefonuna tutardı. Başkasına söylese belki bu ona önemsiz bir ayrıntı gibi gelebilirdi ama Aslı yaratılış gereği ayrıntılara takılırdı. Ve bu durum onu oldukça rahatsız etmişti.

                “O elinde tuttuğun sormak istediğin sorular mı?” Kerem, Aslı’ ya bakmış ardından elindeki kağıdı önemsiz bir şeymiş gibi çevirerek;

                “Ha evet aklıma takılan bir iki şeyi not ettim.”

                “Peki bu konuda neden telefonunu kullanmadın? Yani şeyden soruyorum. Kağıt bulmak her zaman kolay olmuyor oysa telefon hep elinin altında.” Kerem Aslı’ ya anlamsız bir şekilde bakıyordu.

                “Yani Aslı gerçekten buna mı takıldın? Ben de soruları görmek istediğin için soruyorsun sandım. Sen nasıl değişik bir kadınsın öyle?” Aslı, büyük bir çam devirdiğinin yeni farkına varmıştı.

                “Hayır hayır çok özürdilerim. Ben yalnızca öyle sordum işte. Yani ne bileyim. Kafam dağınık biraz dünki Sabri Bey’ in çıkışından bu yana ortama odaklanamıyorum. Kusura bakma ne olur. İnsan hergün yaftalanmıyor malum ben de bu tavırlara alışık değilim doğrusu.”

                “Hım o konuyu merak etme. Timur Bey, durumu biraz anlattı. Aslan artık bu katta çalışmayacak. Sabri Bey, bu konuda oldukça diretti. Açıkcası neden bu kadar diretti onu da anlamış değilim. Ama senin için olayın çözülmüş olduğunu düşünüyorum.” Aslı bunu duyunca çok şaşırmış ama sevinci daha ağır basmıştı. Timur’ a içten içe minnettarlığı daha da artmıştı.

                “Bu arada Timur demişken bu düşüncemi Timur’ a da söyledim. Magazin haberlerini incelemek için hastanede oldukça zamanım oldu. Evet diyeceksin her çıkan habere inanma ama fotoğraf gerçek ve bunun izahı yok. Bana göre ikiniz için de. Bu konuda en çok merak ettiğim şey bunca yıl nasıl olmuş da hem senle hem de Timurla ilişkime devam etmişim aklım almıyor.”

                “Çünkü siz çocukluktan bu yana hiç ayrılmadınız ve uğruna ömrümü verebileceğim sağlam bir dostluğunuz vardı. Açıkcası keşke Namışah Hanım sen böylesine bir durumda iken hayatına bu olayla giriş yapmasaydı. Seni darmadağın eden bu iftira oldu.”

                “Bu Timur’ un seni öptüğü gerçeğini değiştirmez Aslı. Merak ettiğim bir nokta daha var: Ben senle ilişkime başlamadan önce Defne ile nişanlı mıydım?” Aslı’ nın alnı yere düşmüş tam bir yıkım yaşamıştı. Sahi olayların iç yüzünü bilmeyince dıştan Aslı nasıl da zengin avcısı görünüyordu.

                “Evet doğru.” Diyerek başını sertçe havaya kaldırdı. Bu konuşmanın nereye varacağını artık merak bile etmiyordu. Kendisini yenilmiş bir savaşçı gibi hissediyor, kendisini hala boşa kılıç sallayan bir asker gibi görüyordu.

                “Yani senin için ben nişan attım öyle mi?”

                “Evet. Defne ile evlendiğinde hisse alacağını söylediler mi?”

                “Hayır.” Dedi Kerem kaşlarını çatarak.

                “Yani Namışah Hanım zamanında seni hisse alabilmek için Defne ile evlendirmek istediğini söylemedi öyle mi?”

                “Hayır söylemedi.”

                “Sen hisse alabilmek için zorla Defneyle nişanlandırıldın. Şu an bu şirketten babanın üzerine hisse yok. Şirket Namışah Hanım’ ın babasından sana miras bırakılmış. Sabri Bey’ in babası ise zamanında aralarında çıkan anlaşmazlıktan ötürü hakkını Amcana vermiş. Yani Defne’ nin babasına. Sen Defne ile evlenmiş olsaydın amcan sana o hisseleri düğün hediyesi olarak verecekti. Seninle tanıştığımda sen zaten bu sorunlarla mücadele ediyordun. Bence bu düğümü çözmen bile annenin nasıl da sana yalan söylediğini görmen için yeterli. Bak Kerem, biliyorum herşeyi öğrenmek, tüm taşları yerine koymak istiyorsun ama bunu bir anda yapman imkansız. Ayrıca sağlıklı da değil. Bence zamana bırak. Hatta bırakalım. Ben eminim ki beni zamanla tanıdıkça bana tekrar aşık olacaksın. Çünkü benim aslında sana gösterilmeye çalışıldığı gibi kötü biri olmadığımı göreceksin. Ben sana her zaman sadık kaldım. Sana bağlı kaldım. Bunun tersi olması mümkün değil zaten.”

                “Anlıyorum. Bu hisse işini araştıracağım.” Dedikten sonra Kerem masaya ve bilgisayara uzun uzun baktı. Ardından Aslı’ ya tekrar dönerek;

                “Tamam o zaman senle öğlen yemeğe çıkalım mı?” deyince Aslı yerinden fırlamamak için yanlara sıkıca tutunmuştu.

                “Tabi olur.” Diyerek gülümsüyordu. “O zaman ben gidip işlerimi toparlayayım.” Olduğu yerden kalkmış kapıya doğru yönelmişti:

                “Bu arada Aslı, tebrik ederim. Sayende büyük bir projeyi biz kaptık.” Aslı gülümsemişti. Bu gülümseme takdir edilmekten çok kazancının hakkını vermiş olmanın gururunu taşıyor olmasındandı.

                “Teşekkür ederim.” Diyerek odadan ayrılmıştı.

                Aslı, deli gibi çalışıyordu. Kerem için şirkete adapte olmak kolay olmayacaktı. O yüzden tüm yük Aslı’ ya düşüyordu. Işıl yanına gelmiş ve yeni kaptıkları ihalenin dosyalarını getirmişti.

                “Aslı Hanım asistanlık mevzularını bana bıraksanız. Herşeyi siz yükleniyorsunuz.”

                “Merak etme Işıl hepsinin üstesinden gelebilirim. Zaten ekip işe dahil olunca birçok işi onlar yüklenecek. Benlik kısmı bitti zaten.”

                “Yine de bilgisayara işlenmesi gerekenleri ben halledeyim ne dersiniz? Hem siz Kerem Beyle daha fazla vakit geçirmiş olursunuz.” Işıl gülümsüyordu. Aslı ona sarılmadan edememişti.

                “Sen birtanesin Işıl biliyorsun değil mi?”

                “Siz de birtanesiniz Aslı Hanım. Hem görüyorum ki Kerem Bey sandığımızdan çok daha zor günler geçiriyor. Bugün onu böyle görünce resmen yıkıldım.”

                “Evet, ne yazık ki bunu kabul etmek benim içinde gerçekten çok zor.”

                “Hayır Namışah Hanım’ ı anlayamıyorum. Oğlu böylesine ağır bir süreç geçiriyorken nasıl olur da yuvasını yıkmaya yeltenir.”

                “Sen hakkımdaki dedikodulara inanmıyorsun yani öyle mi?”

                “Kimse inanmıyor Aslı Hanım, olur mu öyle şey? Sizin burada hala duruyor olmanız bile aşkınızın büyük göstergesi. Hem kim o fesat kadının dediklerine inanır ki?” Bu sözleri Işıl fısıldayarak söylemişti.

                “Dilerim Kerem de bunu görür Işıl.”

                “Görecektir merak etmeyin. Asla vazgeçmeyin Aslı Hanım. Kerem Bey’ in size ihtiyacı var. Onu kurtlara teslim etmeyin.” Aslı şöyle bir kafasını geriye atarak Işıl’ a soru dolu gözlerle baktı.

                “Bildiğin birşey mi var Işıl?”

                “Yani bilmiyorum Aslı Hanım ama benden önce bu şirketin daimi asistan kadını emekli olmadan önce bana bazı şeyler söylemişti. O zaman için çok takmamıştım. Hatta yaşlı kadın bunamış. Resmen dedikoduları dizi seyretmeye seyretmeye filme bağlamış demiştim. Ama sonra Namışah Hanım’ ı tanıdıkça kadına hak vermeye başladım.” Aslı Işıl’ ın elinden tuttuğu gibi masanın önünde duran yakın sandalyelerden birine onu oturtmuş diğerine de kendisi oturup dizleri değene kadar yakınlaşmıştı.

                “Sen anlatsana bir o kadın ne diyordu.”

                “Bu şirket normalde Namışah Hanım’ ın babasına aitti. Bu kadın asistan olarak alındığında adamcağız yeni vefat etmiş. Kerem Bey’ e bu şirketi miras bıraktığı yeni öğrenilmiş, avukatlar tıklım tıklım şirkette kol geziyormuş. Bu kadın da o zamanlarda genç ve meslekte de acemiymiş. Hiçbir şey anlamadığı için herşeye kulak kesiliyormuş.”

                “Ya da acemiliğe sığınarak dedikodunun dibini vuruyordu da diyebiliriz.” Işıl kıkırdamıştı.

                “Kerem Bey o zaman daha bir yaşındaymış. Yönetim Kurulu sürekli toplantı yapıyor. Yönetim şeklinin nasıl olacağı konusunda sürekli tartışıp duruyorlarmış. Sabri Beyde ilk başlarda ortalarda yokmuş. İlk bir iki sene Amerika’ dan telefon aracılığı ile yöneticilere ulaşıp işleri o şekilde yönetiyormuş. Bir kaç sene sonra Sabri Bey, ara ara gelip gitmeye başlamış. Kadın ilk defa Sabri Bey’ i o zaman görmüş. O zamanlarda da böyle bunak değil tabi oldukça yakışıklı endamlı bir adammış. Sanırım Kerem Bey’ in şimdiki hali gibiymiş. Babasının gençliğine çok benzetiyorlar.”

                “O! Desene Sabri Bey’ de zamanında zamparaymış.”

                “Hem de ne diyorsunuz! Sular seller gibi.”

                “Tabi kadın anlatırken; “Bana da yanaştı ama ben oralı olmadım.” diyerek kasım kasım kasılıyordu.” Aslı kahkahayı patlatmıştı.

                “Eee!”

                “Eeesi, Sabri Bey her gelip gittikçe yönetim kurulundan başlayıp yukarı zincirde her kim varsa yavaş yavaş hepsini göndermeye başlamış. “Sadece” kadın “Ben kaldım.” diyordu. “Benim de işime son verecek diye ödüm kopuyordu ama benimle çalışmaya devam etti.” demişti. Kerem bey on yaşına geldiği zamanlarda Sabri Bey kesin dönüş yapmış ve şirketin başına geçmiş. Oğlu devralana kadar yöneticiliğini babası olarak o yürütmüş.”

                “İyi de bu anlattıkların çok normal. Kim olsa başına geçtiği ekibi kendi çalışanlarıyla yeniler. Bunda anormal olan ne ki?”

                “Anormal olan bu değil ki zaten. Kadının eski çalışanlarla muhabbet etme fırsatı çok olmuş. Eh tabi haliyle sürekli asıl şirketin sahibi olan Abdullah Bey hakkında çok sorular soruyormuş. Ölmeden önce nasıl biriydi, Eşi ne zaman öldü, Kaç çocuğu var, kızı Namışah Hanım nasıl biri? Herşeyi konuşuyorlarmış yani.”

                “Şirket kazan bunlarda kaynatıyordu haliyle.”

                “Tabi kolay mı? Koca şirket sahibi Abdullah Bey vefat etti. Biricik kızı şirketin tek ve yegane varisiydi.”

                “Hakikaten şimdi düşününce herkes onun yerinde olmak isterdi.” Aslı çenesini ovuşturmaya başlamıştı. Namışah Hanım’ ın saklamak isteyeceği şeyin bu olaylarla bir bağlantısı olabilir mi diyerek düşünüyordu.

                “İşte herkesin merak ettiği nokta da bu olmuş. O kadar şirket sahibi olmuşsun bir kere şirkete gelip havanı atmaz mısın? Herşeyi geçtim. Tüm avukatların toplantılarda bas bas bağırıp birbirlerine girdiği nokta; neden kızı Namışah Hanım değildi de koca şirket torunu Kerem’ e miras bırakılmıştı. İşler zorlaşmış hukuk onlar için tıkanmıştı. Gerek var mıydı böyle bir karışıklık yaratmaya? Hem Namışah Hanım, onun biricik evladı, senelerce pamuklara sarıp büyüttüğü, etraf incitmesin diye dışarı bile çıkarmaya kıyamadığı kızı değil miydi?

                “Değil miydi?” Aslı, çenesini hala ovuşturarak öylesine derin bakıyordu ki uzaklara Işıl onun aklının yerinden uçup gittiğine yemin bile edebilirdi.

                “Aslı Hanım… Aslı Hanım… Aslı Hanım!” Aslı bir anda korkuyla yerinden sıçramıştı.

                “Ha evet Işıl?”

               “Siz iyi misiniz?” Aslı saçlarını arkaya atarak;

                “Evet evet iyiyim. Şu gizemi bir çözsem ben de iyi olacağım.”

                “Hangi gizemi?” Işıl şaşırmıştı. Aslı neyden söz ediyordu anlayamamıştı.

                “Demek ki diyorum Aslı Hanım, Namışah Hanım öyle çıtı pıtı tatlı bir kız evlat değildi. Demek ki göründüğünden çok daha fazla yanlışlar yapmış ki belki de babası onu evden bile çıkarmaya korkar olmuştu. O kadını gördüğüm ilk günden beri içim bir tuhaf oluyor. Bakışlarında bir şeytanilik hissediyorum. Siz de öyle oluyor musunuz?”

                “Boşver Işıl, zaten şeytanlığın en büyüğünü bana yaptı. Bence sen bunları etrafta çok konuşma dost var düşman var. Sen senelerdir Kerem’ e çok iyi hizmet ediyorsun. Asla seni kaybetmek istemem. Ayrıca başka kadına da güvenemem. O yüzden sen sen ol buradan kovulmamaya bak. Gerekirse onlara yalakalık bile yap. Çünkü çok yakınımızda olan bir kasırga bize doğru geliyor olabilir.” Işıl elleriyle ağzını kapatmış ağlamamak için kendisini zor tutuyordu.

                “Allah bizi onların şerrinden korusun Aslı Hanım.”

                “Amin canım amin. Ben hazırlanayım. Öğle vakti geldi. Keremle yemeğe çıkacağız.” Diyerek düşünceler içinde Aslı hazırlanmaya başlamıştı.

                Bir süre sonra Kerem Aslı’ nın yanına gelmiş bir restoranta gitmek için yola çıkmışlardı.

                   

 

 

 

 

8.       BÖLÜM

 

 

 

 

“Sanki hayatımın ilk anından beri sen benimleydin. Acılarımda, mutluluklarımda…”

 

 

                Aslı ve Kerem önündeki yemekleri yiyor bir süredir konuşmuyorlardı. Kerem oldukça gergin görünüyordu. Kaçtır Aslı, Başka bir Kerem hareketlerine şahit oluyor, onun için korkuyordu. Kerem ağzını peçeteyle sildikten sonra parmak şıklatarak garsonu çağırıp eliyle masanın üzerinde daire çizerek tek kelime etmeden önündekilerin garsondan toplanmasını istemişti. Aslı’ nın asla tasvip etmeyeceği tavırlar sergiliyordu. Kendisiyle tanışmadan önce böyle bir adam mıydı? Bu hareketler ona nerden bulaşmıştı böyle? Bunların sebebini yalnızca hafızasını yitirmesine bağlıyor, iyileşince mutlaka bu hareketlerinin de yok olacağını umut ediyordu.

                Garson yanlarından ayrılmış masalarına çay koymuştu. Kerem çaydan bir yudum almış ve konuşmaya başlamıştı:

                “Çok az yedin doydun mu?”

                “Evet, herşey harikaydı.”

                “Eskiden de mi böyle az yerdin?” Aslı gülümsemişti.

                “Yok, seninle her zaman iştahım bir ayının ki kadar çok olurdu.” Kerem gülümsemişti.

                “Seninle ben nasıl başladık, yani nerden tanışıyorduk? Sana nasıl aşık oldum?” Aslı derin bir nefes almıştı. Haliyle Kerem herşeyi merak ediyordu ve bu soruların ardı arkasının da kesilmeyeceğini anlamıştı. Yine de sanki o güzel günleri yeni tanıştığı bir arkadaşına anlatıyormuş gibi buğulanmış bakışlarıyla gülümseyerek anlatmaya başladı:

                “Biz seninle özel bir üniversitede mimarlık bölümünde aynı sınıftaydık. İlk okula başladığımız zaman, senin sınıfta varlığından bile haberim yoktu. Sınıfta nerden baksan yüz öğrenci vardı. Herkesle konuşmak gibi bir imkanımız yoktu. Ben zaten çok çekimser bir kızdım. Yani…” Kelimeler bir anda boğazına düğümlenmiş ve durmak zorunda kalmıştı. Aslı anlatırken sıkıldığının farkında bile değildi. Zamanında Namışah Hanım onu babasının mesleğiyle o kadar çok ezmişti ki beyninde ve ruhunda bu eziklik yer etmişti.

                “Ben çok zengin bir ailenin çocuğu değildim. Benim gibi burslu kazanan öğrenci çok azdı. Daha ilk günden kıyafetlerimle bile sizlerden çok farklı olduğumu anlamıştım. Saçlarımda bir gram boya yokken arkadaş olmak için başımı çevirdiğim her kızın ya saçları boyalı ya marka giyimli ya da zengin zübbesiydi. O yüzden kimseye yakınlaşamamıştım. Nereye oturacağım konusunda bir fikrim bile yoktu. Arkalara baktığımda benim gibi yalnız ve sadece masaya bakıp parmaklarıyla kalem çeviren birini gördüm. Kendime oldukça yakın hissetmiştim. Benim gibi yalnız ve sessizdi. Yanına geçip sessizce “Merhaba!” diyerek oturdum.  Daha sonra konuştukça adının Timur olduğunu öğrendim. Yani senin çocukluk arkadaşın olan Timur. Daha sonra onla çok sıkı dost olmuştuk. Neredeyse her yere beraber gidiyorduk. Ne yapıyorsak beraber yapıyorduk.” Kerem Aslı’ yı pür dikkat dinliyordu. Aslı ise elinde tuttuğu bardağı dalgın gözleriyle ince parmaklarının arasında çevirip duruyordu.

                “Ben üniversiteyi tam burslu kazanmamıştım. Yüzde seksen ile kazanmış ve yüzde yirmilik kısmı ödeme karşılığında kaydımı yaptırmıştım. Meslek sahibi biri için bile iyi para olan o miktarı benim ödemem zor olacaktı. Babama tam bursla kazandığımı söylemiştim. Çünkü benden sonra gelen bir erkek kardeşim daha vardı.” Aslı buradan sonra sesinin boğumlandığını hissetmiş ve akan gözyaşlarını eliyle silerek yanında duran şişeden bir yudum su almıştı. Bu konulara çok fazla girerek Kerem’ in aklını karıştırmak istemiyordu. Bu kısmın daha sancısız ve acısız geçmesi gerekiyordu. O yüzden sonradan kanser olduğunu öğrendiği kardeşini nasıl kaybettiğini anlatmaması gerektiğine karar vermişti.

                Ama Kerem, bu akan gözyaşlarının sebebini merak etmişti bir kere. Anlattığı hikayenin devamında bunu açıklamayacak olsa da aklına düşmüştü.

                “O yüzden babama yük olamazdım. Dahası babam zaten bu miktarı ödeyemeceği için benim okula gitmemi kabul bile etmeyebilirdi. Bu riski göze alamazdım. Kendim çalışıp kendim ödeyecektim. Lakin bölümümün bu kadar ağır olabileceğini düşünememiştim. Okul ful günümüzü kaplıyordu. Geceleri ise ödevle zamanımı geçirmek zorundaydım. Para bulmam gerekiyordu. Timur derdimi açabildiğim tek insandı. Benim için birkaç yere burs başvurusunda bulunmuştu. Kendisinden kabul etmeyeceğimi biliyordu çünkü onun en büyük sırlarına da ben ortaktım.

                Babası ile arası oldukça açıktı. O zamanlarda babasından neredeyse nefret ediyor onun parasını yatırdığı bu okulda bir gün bile okumak istemiyordu. Aslında bazen onu yatıştıran ben olurdum. Çünkü ne kadar gurur yapsa da o babasıydı; oğlunu okutmak zorundaydı. O yüzden bu gurur yapacağı bir mevzu değildi. Asıl okumazsa babası onu daha çok ezecek ve annesini de nasıl evlat yetiştirdiği konusunda suçlayıp duracaktı. En iyisi geçiçi bir süre babasının yaptıklarına da katlanacak ve meslek sahibi olup güçlenerek daha sonra karşısına çıkacaktı. Bu sözlerim ona iyi geliyordu. Ama bana bir türlü yardımcı olamıyordu. En sonunda bir gün Timur bana sınıftan bir kaç kişinin ödevini para karşılığında yapabileceğimi söyledi. Ardından bir kaç kişiyi de bulup karşıma dikmişti.

                Hakikaten şuan bile sergileyemeyeceğim bir performansla herbiri birbirinden şahane çizimler ortaya çıkarmaya başlamıştım. Derslerimde oldukça başarılıydım. Bu ödevlerden biri de sana aitti. Seni daha önce hiç Timurla gezerken görmemiştim. Daha sonra anlıyordum ki tam bir tembel öğrenciymişsin. İşin gücün kızlarla gezmekmiş. Derslerden bile kaçıyordun. Meğersem Timur gizlice imzalarını atıyormuş. Mimarlıkla uzaktan yakından alakan yoktu. Ama mezun olunca böylesine büyük bir şirketi yöneteceğini öğrenince ben şok olmuştum tabi. Açıkcası senin için değil de en çok da ileride kuracağın ailen için üzülmüştüm.”

                Kerem bir kahkaha patlatmıştı. Aslı ise gülümsüyordu.

                “Timur beni senin ödevlerin konusunda tembihlemişti. Çok katı bir baban olduğunu söylemiş, derslerinin çok yüksek olması gerektiğini anlatmıştı. Ama sen vasattan daha beterdin. Derslerin berbattı. Seni ilk defa sınavlarda görmüştüm. O da Timur’ a yarım ağızla selam verince anlamıştım; onun sen olduğunu. Açıkcası o zamanlarda bunu kendim bile kabul etmemiş olsam da şimdi itiraf etmeliyim ki kalbim sana çarpılmıştı. Hayatımda ilk defa biri için böylesine derin aşkla bağlanmıştım. Aman Allahım! Çok yakışıklıydın. Ama senin nişanlı olduğunu Timur’ dan biliyordum. Seninle asla bir geleceğimiz olamazdı. Yanında kızlar fink atıyordu. Ama hepsi senin kuklandı. Aslında öylesine de efendi öylesine de zarif bir erkektin ki. Belki de kızlar senin parmağında takılı olan yüzüğe aldırış bile etmemesinin sebebi de buydu. Kızlar kendilerini senden alamıyordu. Para pul delisi değildin. Zaten kızlar paraya toktu. Ama onlara ne veriyorsan onlar kendilerini senden alamıyordu. Bilmiyorum işte belki de taktığın yüzüğü attırabileceklerini düşünüyorlardı.” Aslı bir an burada duraksadı. Ve Kerem’ in gözlerine baktı. Kerem soğuk bakışlarını koruyarak;

                “Devam et dinliyorum.” Demişti.

                “Timur’ a derslerin hakkındaki düşüncemi söyledim. İnsanlara yaptığım ödevler doksandan aşağıya not almıyorken sendeki gerçekliğini koruyamayacaktı. Senin ödevini yapamazdım. Senin için iyi olmayacaktı. Hatta benim başımı da yakabilirdin. Timur gelip sana bunu söylemiş. Sen de o zaman benimle bizzat konuşmaya karar vermiştin. Timur kendi evinde bir buluşma ayarlamıştı. Kendinden o kadar çok emindin ki kızların sana hayır demesine alışık değildin. Evet çok çekiciydin, evet gerçekten kızlar sana neden aşık oluyor o zaman daha iyi anlamıştım. Çok tatlı dilliydin ve tavırlarınla sanki kadınların kalbini okşuyordun ama kızların hissetmediği nedense benim gördüğüm bir noktan vardı.” Durup tüm samimiyetiyle bakışlarını Kerem’ e dikti. Kerem merakla sordu:

                “Neydi o?”

                “Samimiyetsizlik… Hiç kimsenin göremediği ama benim alev alev gözlerinde gördüğüm o an inanır mısın ben bile yanacak kadar o bakışları yüzümde hissetmiştim. Samimiyetsiz olan duygularındı. Kızlar aptal olmalı dedim. Bu adam kadınlardan resmen nefret ediyor.” Kerem affallamıştı:

                “Sen ciddi misin?”

                “Evet gerçekten. Hatta insanlar bunu nasıl göremiyordu ben hayret ediyordum doğrusu. Sen gerçekten de kadınlara aslında nefretle bakıyordun.”

                “Peki seni ikna edebildim mi?”

                “Aslında ilk başta ikna edememiştin. Ama birkaç gün sonra makul bir teklifle geldin. Benden özel ders almak istediğini söylemiştin. Ve bu mesleği layıkıyla tamamlayacaktın. Gerçekten çok şaşırmıştım. Oldukça ciddi görünüyordun. Ve senle derslere başladık. Ama fıtratın gereği rahat da durmuyordun. Ben ders anlatıyordum sen sürekli benim saçımla oynuyor ya da derste dikkatimi dağıtacak bir konu buluyordun. Sana ders vermeye başladığımdan olsa gerek derslerini daha çok sahiplenir olmuştum. Artık dersleri asmana müsaade etmiyordum. Benimle çalışmayı istiyorsan şartlarımı kabul etmek zorundaydın. Hergün sınıfta beraber oturuyorduk. Timur, sen ve ben… Hiç ayrılmayan üç arkadaş olmuştuk. Sen ilerleyen günlerde kimsenin ödevini yapmamamı istedin. Hergün okul çıkışı sana ders vermemi istiyordun. Sen ihtiyacım olan parayı verecektin. İlk başta kabul etmemiştim. Ama sen konuları benimle çalışarak daha iyi anladığını söylemiştin.”

                “Dersleri bahane ederek sana yürümüşüm yani.” Aslı gülümsemişti.

                “Hayır gerçekten benimle çalışmak yararlı olmuştu. Bilmiyorum sanırım mimarlıkla ilgili ders anlatmakta başarılıyım.”

                “O zaman kesin birinci olarak mezun olmuşumdur.” Aslı kıkırdamıştı. Kerem de gülüyordu.

                “Ne yani bu kadar çalışmaya, sonuç bu olmalıydı.”

                “Hayır ama hakikaten bu şirketi tek başına çevirebilecek düzeye gelmiştin. Oldukça başarılıydın bana kalırsa. O zamanda bayağı azim etmiştin. Zaten ilk başta sana zor gelen şeylerde bir kazanmaya başladın mı artık başarıyı daha çok tatmak istersin. Sende ki sorun buydu. Yoksa bence senin hayatın boyunca en iyi yapabileceğin meslek mimarlık. Ama ilk başta sana konular zor gelince pes etmiştin.”

                “Eh peki o zaman bunun neresinde aşk?” Aslı düşünmüştü:

                “Bence her anında.” Aslı masaya bakıyor Kerem ise Aslı’ ya bakıyordu.

                “Sen diğer kızlara yaptığın gibi benim peşimden sahte sözler sahte hediyelerle koşmadın. Ya da tavlamaya çalışma gibi bir girişimde bulunmadın. Hadi bana evet de diyecek bir pozisyona da sokmadın. İkimiz akıp gittik işte. Bilmiyorum. Gururumu okşayan en güzel kısmı da bu olmuştu sanırım. Ezilmek zorunda kaldığım hediyelerin yoktu ya da lüks bir yaşantın. Sanki hayatımın ilk anından beri sen benimleydin. Acılarımda, mutluluklarımda. Her anımızı beraber soluyorduk. Sevindiğimde boynuna sarılabileceğim kişiydin. Derslerden sonra çok defa seninle dertleşiyorduk. Bunu diğer kızlarla hayatta yapmazdın. Aslında belki sen de Timur gibi benimle yalnızca dost olmayı hayal etmiştin. Defne’ den yana ailenden yana çok dertliydin. Ben de ailemden yana dertliydim. Gerçekten aşık olmak istiyordun. Defne’ yi hep kardeşin gibi görmüştün. Ayrıca onun saçma sapan sapkın ilişkilerini dahil biliyordun. Başkasının dokunduğu bir kadına sen dokunmak istemiyordun. Hatta Defne seninle nişanlanmayı nasıl kabul eder diye de ona kızıyordun.”

                “Peki sen ne öneride bulunuyordun?” Aslı, Kerem’ e dik dik bakmıştı. Kerem ne yapmaya çalışıyordu? Bu soruyu gerçekten tüm samimiyetiyle mi soruyordu? Ama yine de bu noktaya takılıp tartışma konusu çıkarmak istemiyordu. Tepki verirse bu yalnızca aptalca yaptığı bir hareket olurdu. Oysa kendisini dinleyebileceği her anı fırsat bilmeli ve böyle saçma takıntılarda bu anları tüketmemeliydi.

                “Yani Timur’ a da önerilerde bulunduğun için sordum.”

                “Evet sana da düşündüklerimi söylemiştim. Nişanı at dedim. Arkadaşımın istemeye istemeye evlenmesine göz yumamazdım. Herşey para değildi. Bir insan mutlu olmayı düşünemediği kişiyle bir ömür geçirmemeli. İki hayatın cinayeti olur bu. Ve ben de sana nişanı at dedim. Ama sen öyle herkesin söylediği lafla hareket edecek biri değildin. Tamamen kendi özgür iradenle karar verir ve öyle hareket ederdin.”

                “Bu durumda nişanı attığımda sen sevgilim değildin yani?”

                “Hayır asla. Bana karşı duyguların var mıydı bilemem. Ama kesinlikle sevgili değildik.”

                “Peki nişanı ne zaman attım?”

                “İkinci sınıf bittiğinin yazında atmıştın ve sınıfa geldiğinde parmağında yüzüğünün takılı olmadığını gördüm.”

                “Sonra ne oldu? Yani seninle ne zaman sevgili olduk?”

                “Okullar açıldıktan kısa bir süre sonra bir gece deniz kenarında beraber dolaşırken beni durdurdun. “Aslı!” Dedin. Ben önden yürüyordum. Daha arkamı dönmeye vaktim olmamıştı sen şöyle bir soru yönelttin: “Bir efsaneyi yıkmaya ne dersin?” Ardımı dönmemle beni öpmen bir olmuştu.”

                Aslı ve Kerem bir süre sessizce durmuşlardı. İkisi de birbirine bakmıyor masaya bakıyordu.

                “Tüm bilgilerini internet ortamında sakladığın hesabın şifresi bu tarihti. Sana o gün rehberini bulman için verdiğim adresin şifresi de buydu.”

                “23 Kasım 2018”

                “Evet. Birçok gizli belgene bu şifre ile ulaşabilirsin. Beni bugün öpmenin özel bir sebebi var. Bunu sana söylemeyeceğim.” Kerem affalamıştı.

                “Ne! Neden ama?”

                “Aramızda özel kalmasını istiyorum. Birçok şeylerin bizde anlamı özel kaldığı gibi.” Kerem;

                “Ya sen nasıl bir kadınsın? Yaşadığımız bir sırrı benden mi saklıyorsun?”

                Aslı başını biraz yukarı kaldırmış, hissettiklerini saklamayı beceremediği için kalbinden geçeni yüzüne söyleyivermişti.

                “Bu yaşadığımız anı sen hatırlıyor musun?” Kerem olduğu yerde çakılı kalmıştı.

                “Yaşadıklarımız elmas kadar değerli. Benim kalbimse bir maden. Ben böylesine kıymetli anları dilime düşürecek kadar basit yaşamadım Kerem Kaya.” Kerem sinir olmuş bir şekilde gülmüştü.

                “Ya sen nasıl bir kadınsın? Ben hafızamı kaybetmiş karşında oturuyorum. Senin hakkında bir çok söylenti etrafta dolanıyor. Bense güvenini kazanmak için seni dinlemeye hazırım. Sense aşkımızın gerçek olduğunu ispatlamaya yanaşmıyorsun bile.”

                “Yaşadıklarımızın bir ispatı var mı? Anlatsam neyi değiştirecek? Hiçbir şeyi. Dahası anlatsam bile o anlarda yaşadığın duyguyu kalbinde hissetmeyeceksin. Bunu görebiliyorum. Ama o gün sen hastanedeyken telefonda söylediğim gibi; sen bizden parçalar bulmaya başladıkça bizi tekrar yaşamaya başlayacaksın. Belki o anlar gibi hissetmeyecek olabilirsin ama hissedeceksin. Sadece hissedeceksin. Ben senin öğrenmeni istemiyorum. Ben senin yaşayarak hissetmeni istiyorum.” Aslı Kerem’ in masada dayadığı ellerini tutmuştu.

                “Hatırlamanın hiçbir önemi yok Kerem. Belki hafızadakiler silinebilir ama kalp atmaya devam ettiği sürece hissetmeye de devam eder. Ben şu yüreğinden akıp geçen yaşam kaynağın olmayı istiyorum. Yine bana baktığında yüreğinin sızlamasını, yüzünün ateş basmasını istiyorum. Bana yeniden aşık olmanı istiyorum.”

                Kerem, Aslı’ ya bakıyor onun söylediği her sözü tane tane süzgeçten geçiriyordu. Aslı ise onun ellerine dokunabilmenin mutluluğunu yaşıyordu. Onu çok özlemişti. Keşke içinde biraz cesaret olsa ve ona kocaman sarılabilseydi. Ama yapamıyordu.

                “Artık kalkalım mı?” diyerek Aslı’ nın cevabını beklemeden masadan kalkmıştı. Arabaya doğru geçerlerken;

                “Bu arada akşama bir kutlama düzenlemeyi düşünüyorum. Her ihale kazandığımız da gelenek haline getirdiğimiz birşeymiş bu kutlama etkinlikleri. Sen de gelmeyi düşünür müsün? Hem kafa dağıtırız.” Aslı hiç düşünmeden cevabını verdi:

                “Üzgünüm bu sefer ben katılamayacağım. Hem dinlensem iyi olacak.” Kerem çok şaşırmıştı. Arabaya binmiş konuşmasına kaldığı yerden devam etmişti:

                “Gelmeme sebebin sadece yorgun olman mı?” Aslı bir yandan yola bakıyordu:

                “İkizleri emanet edecek yerim de yok. Ayrıca bu hafta onlarla hiç ilgilenemedim. Hem kaza hem bu ihale üst üste geldi. Biraz onlarla vakit geçirmem gerekiyor.”

                “Hım o zaman acelesi yok. Bir kaç gün sonraya ertleyelim. Asıl kahraman sensin. Sen olmadan kutlama yapılması saçma olur.” Aslı Kerem’ in bu konuda kararlı olduğunu farkedince aklına bir fikir gelmişti. Kısa bir süre aralarında sessizlik olmuş ve Aslı bu fikrini öne atarak sessizliği bozmuştu:

                “Kerem!”   

                “Efendim.”

                “Madem kutlamayı ertlemeyi düşünüyorsun. O zaman bu akşam bize sen de katılsana. Yani kesinlikle bu konuda kendini zorunlu hissetme. Gelmek istersen eğer. Ama hazır değilsen…” Aslı cümlelerini sırlamaya başlamış sözlerini Kerem bölmüştü:

                “Aslı olur.” Aslı duymamış ya da duyduğu sözün Keremden çıktığını değil de kendisinin öyle duymak istediğini düşünerek hala konuşmaya devam ederken Kerem tekrar ama bu sefer daha yüksek sesle:

                “Aslı olur dedim.” Aslı duyduğu sözlere hala inanamıyordu.

                “Nasıl yani gelecek misin?” Kerem gülmüştü.

                “Evet. Akşam beraber çıkalım olur mu?” Aslı sevinçten neredeyse arabada çığlık atmak üzereydi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

9.       BÖLÜM

                                                                              

 

 

 

“Hani derler ya; bazen akışına bırakmak lazım… Belki sevgin bize tekrar akar ve ben işte o zaman bırakırım.”

 

 

 

                Aslı, büyük bir zafer kazanmış gibiydi. Tüm günü iple çekiyor, mesainin dolmasını heyecanla bekliyordu. Mesainin bitmesine çok az kalmıştı ki Kerem, Aslı’ nın yanına gelip “Çıkalım mı?” demişti. Aslı, belki Kerem ile ilk randevusunda bile bu kadar heyecanlanmamıştı. Kerem, çocukları hayatında ilk defa görüyor gibi olacaktı. Kim bilir onun için ne kadar heyecan dolu bir andı.

                Beraber kreşin önüne gelmişler ve Kerem arabada beklemişti. Aslı, arabadan koşarak çıkmış ve ikizlerin babalarını bir an evvel görmeleri için acele ediyordu. Gelmeleri uzun mu sürmüştü yoksa Kerem’ e zaman mı geçmiyordu bilinmez, Kerem beklemekten sıkılmıştı. İçeriye bakmak için arabadan dışarı çıktığı esnada ikizler ve Aslı kapıdan görünmüştü. İkizler henüz babalarını farketmemişlerdi. Kerem ise son attığı adımla beraber kaldırıma çakılmıştı. Daha bir adım daha öteye atamıyordu. Öylece onlara bakıyordu.

                Onları biraz olsun anımsama bile duymuyordu. Onları yolda görse tanıdık mı diye dönüp bakmayacak kadar yabancı buluyordu. Ama anlam veremediği bir şey vardı ki o da hızla çarpan kalbinin bedenine yaydığı sıcaklıktı. O sıcaklık bağrından kollarına kadar yayılmış ve soğuk hava kütlesiyle buluşmuştu. O zaman kucağında hissettiği boşluk kocaman bir eksiklikti. Onları görene kadar anlamsızdı. Ama onları gördüğü an hayatında doldurulmamış bir boşluğun şimdi varlığını hissediyordu.

                O boşluğun içinde kendisinin düşüyor olduğunu biliyor ama engel olamıyordu. Film kopmuş, algıları kapanmıştı. Gözleri açık ama görmüyordu. Arabalar geçiyor ve ikizler bağırışıyor ama o duymuyordu. Burnuna gelen kokuyla beraber gözlerini açtığında, kollarındaki sıcaklığın yoğunlaştığını hissedebiliyordu. O sıcaklığın boşluğunu dolduran iki küçük serseriden başkası değildi. İkisinin de ensesine burnunu iyice dayamış kokusunu ciğerlerine kadar çekiyordu. Şuan hissettiği şeyin babalıkla yakından uzaktan alakası yoktu. Özlem duyduğu o kalbindeki her ne ise işte şimdi ona kavuşuyordu.

                İkizlerin daha oturmamış konuşmasından tek anlaşılabilen “Baba” kelimesiydi. İkizler için çok uzun süren bir ayrılıktı. Kerem için ise hayatında varolduğundan haberi bile olmadığı koca bir eksiklikti. Ne annesi ne babası ne Defne ne Aslı hiçbiri aklında yer etmemiş ama bu çocuklar kalbinde kayıp bir yapbozun parçası gibi yerine cuk diye oturuvermişti. Herşey yalan onlar gerçekti. Tek üzüldüğü nokta keşke ikizler biraz daha büyük olmuş olsaydı ve kendisini ona bir onlar anlatsaydı. Ama onlar daha kendi isimlerini bile dillerinde döndüremiyorlardı. Gerçekten şimdi böyle bakınca çok üzülmüştü.

                Onlardan gözlerini bile ayırmadan koca bir akşamı beraber geçirmişlerdi. Her anlarını izliyor her hareketlerini sanki ezberine alıyordu. Oyunlarını, şakalaşmalarını, birbiri ile didişmelerini izliyor, hep yanlarında ama bir o kadar da uzaktan onları seyredalıyordu. Tüm gece boyunca bir kez olsun annesinin kurmuş olduğu “senin çocukların olmayabilir” cümlesi aklına gelmemiş, bu cümleyi onlara bakarken sorgulamamıştı.

                Aslı bulaşıkları topladıktan sonra ikizleri uyutmak için onları yataklarına yatırmıştı. Yatakta onlara masal okurken Kerem, odalarının kapısına gitmiş onları gizlice izliyordu. Aslı’ nın ses tonu o kadar yumuşak o kadar narindi ki geceye ince bir nağme akıyor gibiydi. Kendisini akışına bıraksa büyüsünden kurtulamayacağı katiydi. Öyle de değil miydi? Bugün eski anıları yad ederken içine alıp götürmüyor muydu? O yüzden mi herşeye rağmen hala Aslı ile beraberliğini sürdürmüştü? Kendisine çeken sahte bir yanı olabilir miydi?

                Kerem odadan uzaklaşmış başını ovalayarak salona geçmişti. Yine çelişkiler, güzel düşüncelerine gölge düşürmüştü. Keşke keşke bu kaza yaşanmamış ve her ne şekilde Aslı’ yı kabul etmişse öyle devam etseymiş. Şimdi ki Kerem ne istiyorsa bir türlü kalbini teslim edeceğe benzemiyordu. Dahası tepesinde sürekli Aslı’ yı kötüleyen iki kadın vardı. Sahi neden Aslı bu çakallara Kerem’ i bıraktığı gibi kaçıp gitmişti. Neden yanında durarak savaşmayı tercih etmemişti?

                “Evet sonunda uyudular.” Aslı’ nın sesiyle Kerem kendine gelmişti. Oturduğu koltukta hafifçe doğruldu. Aslı mutfağa geçmiş ona oradan bakıyordu.

                “Sen iyi misin?”

                “Evet evet iyiyim. Çok sık başağrısı yaşıyorum.”

                “Ben de tam kahve yapacaktım. İyi gelir.” Aslı eline cezveyi almış el çabukluğu ile hızla kahvelerini hazırlamıştı. Tipine bakılsa canı yok derdin ama canı içindeymiş dedirtecek bir çabukluğu vardı. O kadar kısa değildi ama zayıf fiziği ile biraz minyon görünüyordu. Aslında biraz kilo alsa oldukça endamlı bir kadın olacaktı.

                Elinde tepsiyle gülümseyerek yanına gelmişti. Tepsiyi Kerem’ e tutmuş Kerem kahvesini aldıktan sonra tepsiyi koltuğa koyup sehpa bulmaya tam gidecekti ki Kerem;

                “Gerek yok tepsiyi koltuğa koyarız.” Dedi. Aslı rahat bir nefes almıştı. Belki sehpa olmayabilirdi. Kerem evin durumunu görebiliyordu. O yüzden Aslı’ yı zorlamak istememişti.

                “Ev biraz küçük ve bakımsız değil mi?”

                “Kendi bütçem ancak burayı karşılayacaktı. Ayrıca işimde hala yerleşik olduğumu düşünmüyorum.”

                “Neden gittin Aslı?” Aslı kahvesinden bir yudum alıyordu ki yarıda kesip cevap vermek için hızla ağzındaki kahvesini yudumladı.

                “Kerem Namışah Hanım beni evden kovdu. Sana bunu anlatmak için geldiğimde sen de beni dinlemek istemedin. Daha kötü şeyler olmasından korktum.”

                “Ne gibi şeyler olabilirdi ki?”

                “İkizleri elimden alıp beni kapı dışarı edebilirlerdi.”

                “Buna kim cüret edebilir? Onlar senin çocukların. Böyle bir şey yaptılar diyelim. Yasal hakların var.”

                “Evet senin önüne çarşaf gibi serdikleri magazin haberlerini kullanarak da çocukların vekaletini geçici olarak alma hakları da vardı.”

                “Aslı ben de onu anlamıyorum ya. Karşısında duramadığın bir iftiran var.”

                “Sen de sırf bu sebepten ötürü bana güvenmeyeceksin öyle mi?”

                “Peki sen neden herşeyi göze alarak benim yanımda durmayı seçmedin ve o insanların ağzına yine laf verdin? Bak sevseydi dururdu. Kaçmazdı. Dedirttin.”

                “Giderken bu olacakları bile bile çıktım o evden, neden biliyor musun? Evet çocuklarımın alet edilmesini göze alamadım. Bunun sonucunda seni kaybedecek olsam da üzgünüm ama çocuklarımı kaybedemezdim. Onlarsız bir an bile yaşayamam Kerem. Üzgünüm yapamam. Dahası onlar annesiz ve babasının şefkatinden uzak yaşamalarına katlanamazdım. Onlar daha çok küçük. Böylesine bir kaosun içinde psikolojileri alt üst olup gidecekti. Seni de çocuklarımı da bana karşı dolduracaklar, masum yavrularımı annelerinden mahrum bırakacaklardı. Biliyorum şuan bana hak vermeyeceksin. Kırılacaksın. Ama hatırladığın an inan bana Aslı sen en doğrusunu yaptın diyeceksin.”

                “O zaman sen evde kalmayarak benim hatırlamayacağımı kesin olarak kabul etmişsin.”

                “Bu ihtimal var dedi doktorlar.”

                “Böyle olunca ardına bile bakmadan bensiz yoluna devam etmeyi göze aldın Aslı. Hem de benim sana garantilediğim hayatla.” Aslı, kalbine bir ok saplandığını hissetti. Bu çok ağır olmuştu.

                “Seni bırakacağımı nasıl düşünürsün? Ben önce savunmasız olan çocuklarımı korumak istedim. Dahası Kerem bu kazadan sonra şunu asla unutma Namışah Hanım’ a seni bırakmam.” Aslı işaret parmağını havaya kaldırmış her sözünü havaya parmağı ile mühürler gibi vuruyordu.

                “Sen ne dersen de. Seni nasıl etkilerlerse etkilesinler. Ben bu işin peşini bırakmayacağım. Senin hatırlamanı istemediği her ne ise onu ben bulacağım. Şu saatten sonra istersen bambaşka bir Kerem olarak hayatına devam et. Benimle yaşadığın her an benim kalbimde saklı. Sana aşkımın yanında hissettiğim o duyguya ister anne merhameti de ister aşk merhameti de ben seni masum bir çocuk olarak görüyorum. Hayata yeni doğmuş bir bebek gibi ve senin bu savunmasızlığından her ne kar elde edeceklerse ben bu pis işe uzattıkları ellerini keseceğim. Sana zarar vermelerine müsaade etmeyeceğim.”

                “Senin bildiğin bir şey mi var?”

                “Keşke olsaydı. Keşke. Senin bildiğin her ne ise keşke bana anlatsaydın. Oysa herşeyini anlatırdın. Ama bana on yaşına kadar geçen çocukluğunu anlatmamıştın. İki çocukluk arkadaşını tanıyorum. Hep onlara çocukluk arkadaşlarım dedin. Ben de oldum olası Türkiye’ de aynı evde yaşadın sanıyordum. Kerem, kaldığın ev Namışah Hanım’ ın babasına aitmiş yani evde eski zamanlara ait birçok hatıra var.”

                “Bir dakika sen benim hakkımda çocukluğumla ilgili ne öğrendin ki?”

                “Doğru sana bunları anlatan da çıkmaz.” Herşeyi olduğu gibi Aslı anlatmıştı. Sabri Bey’ in gençliğinden tut Amerika’ ya kadar gittiğini hatta geri geldiğinde Namışah Hanım’ ı uzun yıllar boyunca şirkete dahil getirmediğini.

                “Ama merak etme Kerem. Dedelerin ölmüş olabilir ama mutlaka geçmişi bilen birileri vardır. Ben önce şirketin geçmişini araştırmaya başlayacağım. Sen de istersen evi araştır. Koca evi boydan boya çöpe atacak değiller ya illaki geride kalan bir şeyler vardır. Bu şirket için de geçerli. Arşivde kim bilir hangi dosyalar çıkacak? Bir de senden istediğim bir şey var Kerem. Bana ne kadar güvenmediğini biliyorum. Ama ne olur bu konuştuklarımı ailene anlatma. Çünkü onlara her anlattığında onlar benim bulduğum yolu kapatacak ve gerçeğe gitmemi engelleyecekler. Lütfen bir eş olarak bana güvenmesen de şuan için bir dost olarak güven.”       

 

 

 

           

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

10.   BÖLÜM

     

 

“Seni kaybetmek bir an ama kazanmak hiç de kolay olmayacak…”

 

 

 

                Kerem gece çok geç saatte Aslı’ nın evinden ayrılmıştı. Artık Aslı’ nın nasıl bir yaşamın içine düştüğünü görmüştü. Ayrıca Timur ile bir ilişkisi olmuş olsaydı araları bu kadar iyiyken daha sokağa atıldığı ilk günden Timur’ a sığınmış olmalıydı diye düşünmüştü. Belki annesinin bahsettiği gibi aralarında öyle bir yasak ilişki yoktu. Bunları düşünerek evine geçmiş ve ilk defa huzur içinde uykuya dalmıştı.

                Timur, Aslı’ nın Kerem ile görüştüğünü bildiği için sabah işe Kerem’ in getirebileceğini düşünerek Aslı’ yı aramamıştı. Şirkete gittiğinde Aslı henüz gelmemişti. Kerem’ in odasına bir bakış attığında ise o da odasında yoktu. Tahmin ettiği gibi olacağını düşünerek çok üstüne varmayıp işlerine koyulmuştu. Az sonra Kerem asansörden inmiş yalnız başına odasına doğru geçiyordu. Yalnız olduğunu anlayınca hemen odadan çıktı ve Kerem’ in yanına koşturdu.

                “Kerem!” Kerem arkasını döndüğünde gördüğü kişiden hiç de haz almamıştı.

                “Buyur Timur.”

                “Aslıyla gelirsin diye düşünmüştüm. Sabah Aslı’ yı almadın mı?” Kerem affallamıştı.

                “Yoo Aslı ile aramızda böyle bir konuşma geçmemişti.” Timur dudaklarını büküp eliyle çenesini ovuşturdu:

                “Hadi ya!”

                “Neden bir sıkıntı mı var?”

                “Sabahın ilk saatlerinde ikizleri kreşe bırakıp şirkete yetişmesi onun için sıkıntılı olabiliyor. Ayrıca taksiyle gelmesi onu bütçe açısından da zorluyordu. Ben hergün alıyordum onu. Bilseydim bugün de alırdım. Sen düşünürsün diye hesap etmiştim.” Kerem sinirden kulaklarına kadar kızarmıştı. Burnunun dibine kadar yaklaşarak:

                “Sana ne Aslı’ dan. Bundan sonra onun yakınında seni görmek istemiyorum.” Timur kaşlarını çatmış bir aslan gibi kükremek için başını öne doğru çıkarmıştı. Onun hastalığının iyileşmesini beklemeyecek olan tek kişi Timur gibi görünüyordu.

                “Orda dur bakalım! Aslı ve benim kiminle görüşüp görüşemeyeceğimize sen karar veremezsin. Hele de Kaya ailesi olarak hepiniz onu sokağa atmışken. Asıl sen şunu unutma Kerem Kaya! Bundan sonra her anında, her a-nın-da Aslı’ nın yanındayım. Böylesine bir hareketi Aslı gibi evine ailesine sadık bir kadın haketmiyordu. Aslı sana deliler gibi aşık. Eğer ki gerçekten senin paran için seninle evlenmiş olsa zaten şimdiye kadar alacağını almış ve çoktan Bağdat’ ı boylamıştı. O yüzden bu saçma sapan düşüncelerinle hepimizin huzurunu kaçırıp durma.” Kerem şok olmuştu. Hiçbir şey diyemeden kaşları çatık ona bakarak kafa sallamış ardından sert bir hareketle yanından ayrılmıştı. Timur, kırgın ve öfkeli bakışlarla ardından bakıyordu.

                Arkasını döndüğünde Aslı, her zamankinden çok daha başka güzel haliyle koşar adım yanına doğru geliyordu. Mevsimler soğuk gitmesine rağmen yine elbise giymişti. Eflatun renk tiril tiril bir elbiseydi. Hafif eflatun rujuyla ve kalın bukle saçlarıyla sanki masallardan çıkma bir prenses gibiydi. Seçtiği elbisenin biraz cüretkar olmasından anlaşılıyorki Kerem, Aslı’ nın kendisinin koruması altında olduğunu hissettirebilmişti. Yoksa son zamanlarda savunmasız dul bir kadın psikolojisine büründüğü her halinden belli oluyordu. Yüzündeki tebessüm herşeye bedeldi. Aslı mutlu olsun başka hiçbir şey istemezdi.

                Ellerinde tuttuklarını zar zor Timur’ a ulaştırabilen Aslı, emrivakiyle Timur’ un ellerine yapıştırıvermişti:

                “Bunlar da ne böyle?” diyebilmişti Timur. Kerem ise gidiyor gibi yapsa da onlara kulak kabartmıştı.

                “Ispanaklı pasta.” Timur ağzını buruşturmuş “Ne!” diyebilmişti. Aslı ise heyecanla anlatıyordu.

                “Kerem için yaptım. Kerem bunu çok sever.” Timur şaşkın bakıyordu.

                “Kerem sever öyle mi?”

                “Çocukları ıspanağa alıştırmak için yaptığım dönemde Kerem de bu pastaya çok alışmıştı.” Timur’ un yüzü düşmüştü. Aslı ise anlatmaya devam ediyordu;

                “Bu senin için.” Timur affallamıştı. Düşünülmüş olmak hoşuna gitmişti.

                “Öyle mi?”

                “Evet. Afiyet olsun.”

                “Sabah neden haber vermedin? Seni Kerem alır sandım.”

                “Bilerek haber vermedim. Bu sıralar sana fazla yük oldum.” Kerem bir masada durmuş oradaki dosyaları inceliyor gibi yapıyordu. Aslı ve Timur dinlenildiklerinin farkında değillerdi. Kerem ise sabahki mevzuya gelince dikkatini daha çok yoğunlaştırdı.

                “Saçmalama olur mu öyle şey. Ben senin en yakın dostunum. Bu zor günlerinde senin yanında olmayacağım da ne zaman yanında olacağım? Bir daha böyle bir şey duymayacağım. Her zaman senle çocukların yanındayım. Gölgemi üzerinizden bir saniye olsun çekmem artık.”

                “He bu arada Timur senin dediğin şeyi düşündüm. Bugün onu halledelim olur mu?” Timur neden bahsettiğini çok iyi anlamıştı. Kafasını olur şeklinde sallayıp vedalaşmışlardı. Aslı ise diğer paketi elinden alıp heyecanla masasına gidiyordu. Kerem çoktan odasına geçmiş yakalanmamıştı.

                Aslı, pastayı Kerem’ e götürmeden önce eline bir çay almış ve dekoltesini biraz daha aşağıya indiriyordu. Kerem onun bu halini görünce gülmeden edememişti. Sonra görmüyor havası vererek bilgisayarla ilgileniyormuş gibi yapmaya devam etti.

                “Günaydın.” Diyerek omzuyla açtığı kapıyı ayağıyla kapayarak içeri girmişti. Kerem yine her zamanki donukluğu ile;

                “Günaydın.” Dedi. Aslı’ya pür dikkat bakıyordu. Parfümü odanın her tarafını kaplamıştı.

                “Hım güzel kokuymuş.” Aslı gülümsemişti.

                “Evet özel günlerde sıktığım en sevdiğin kokulardan. Sana pasta yaptım.”

                “Öyle mi zahmet etmişsin. Ama dün ben çok geç ayrılmıştım. Sen hangi arada yaptın?” Aslı mahcup gülümsemişti.

                “Yaptım işte.”

                “E sen yine kendine çay almamışsın. Beraber yiyelim çay söyleyeyim de.” Diyerek iç hat telefonuna hemen sarıldı. Işıl açık bir çay getirerek Aslı’ nın önüne koyup geri dışarı çıkmıştı. Kerem;

                “Çayı da sandalyeyi de yanıma alıp gelsene burada bir çatal var.” dedi. Aslı dışarıya bakarak:

                “İnsanlara karşı ayıp olmasın?” Kerem de dışarı bakmış daha henüz kalabalık olmadığını görmüştü. Hem olsa da onun için bir sakıncası yoktu.

                “Ne alakası var canım. Hem sen benim karım değil misin? Hadi gel.” Aslı, çalışma masasının yükselebilen tekerlekli taburesini Kerem’ in sol yanına getirmişti. Ardından çayını alarak yanına oturdu. Kerem çatal kullanmayı zorlanarak başarabiliyordu. Dıştan bakıldığında zorlandığı ise farkedilmiyordu. Çatal ile küçük bir parça alarak ağzına attı.

                “Hım gerçekten muhteşem olmuş. Üzerindeki krema onu anladım da kekindeki yeşil rengi nasıl oluşturdun?” Aslı gülümsemişti.

                “O ıspanak.” Kerem ıspanağın tadını pastadan almıyordu. Pasta oldukça lezzetliydi. Bir an için ıspanağın tadını da mı unuttum diye düşünmeden edemedi. Minik bir parça daha pastadan koparıp kendi eliyle Aslı’ nın ağzına götürdü bu sefer. Aslı’ nın bu hareketi çok hoşuna gitmiş ve gözlerine bakarak gülümsemişti. Yemek için uzandığı vakit:

                “Gülümsemek sana çok yakışıyor.” Diye mırıldandı. Aslı şaşırmış ama şaşkınlığı bu sözlerinden ötürü değildi. Kerem sol elini Aslı’ nın beline dolamış ve onu kendisine doğru çekiyordu. Burun buruna gelmişlerdi. Aslı o minicik lokmayı zorla yutabilmiş ve boğuk bir sesle;

                “İnsanlar bize bakıyor olabilir Kerem.” Kerem kaşlarını çatarak önce gözlerine ardından dudaklarına bakarak;

                “İnsanlar bize her zaman uzaktan baksınlar Aslı. Senin benim olduğunu bilsinler.” Diyerek dudaklarına kapanmıştı. Uzaktan onları, tek çalışanlar değil Timur da izliyordu. Aslı ürkek bir keklik gibi arkaya doru zıpladı.

                “Kerem Bey ne yapıyorsunuz siz? İş yerindeyiz.” Deyince Kerem kahkaha atmıştı.

                “Bir anda Kerem Bey mi oldum şimdi?”

                “Afedersin. Normalde ben şirkette sana hep bey olarak hitap ederdim. Bir an böyle yapınca çıkıverdi ağzımdan.” Kerem gülümsemişti. Ardından bir parça daha pastadan alarak Aslı’ nın ağzına götürdü.

                “İyi bakalım Aslı Hanım.” Diyerek ortam suskunluğa gömüldü. Ama hala Kerem Aslı’ nın belini sıkıca tutuyordu. Aralarındaki esen rüzgarların ikisi de çok iyi farkındaydı. Kerem onu eşi olarak görmekten çok çekici bir kadın olarak görüyordu. Aslı zamanla böyle bir kategoriden eş olma kategorisine tekrar yükseleceğine inanıyor bu yüzden Kerem’ in bu hislerine göz yumuyordu.

                Kerem uzun süren sessizliği tekrar bozmuş ve konuşmaya başlamıştı. Konuşurken başparmağını aşağı yukarı hareketlerle Aslı’ nın narin belini okşamaya başlamıştı. Aslı nefesinin kesildiğini hissetmiş ve bu hareketine engel de olamamıştı.

                “Aslı diyorum ki üç gün sonra benim bir ihale için Bursa’ ya görüşmeye gitmem gerekiyor. Acaba beraber gitsek ve Uludağ’ da birlikte kısa bir tatil mi yapsak?” Aslı nefesini zor toplayarak;

                “Olur tabi neden olmasın.”

                “Çocukları Funda’ ya bırakırız. Hem çocuklar eve hiç gelmezse annem onu yakında işten de çıkarmayı düşünüyor. Kızcağız işinden de olmaz hem.” Aslı denilenleri idrak etmek için hafif bir manevra ile Kerem’ in parmakları arasından kurtularak aralarına mesafe açmış biraz karşı tarafına düşmüştü. Kaşları çatık Kerem’ e bakıyordu. Kerem, ikizler doğduğundan bu yana Aslı’ ya asla böyle bir teklifte bulunmamıştı. Dahası ne yapacaklarsa ikizlerle beraber yapmak ister hiçbir anı onlarsız geçirmezdi. Onları fazlalık görmek de ne oluyordu şimdi? Kerem, onlarsız tatil yapsa kendisinin aklını kaçırdığını bile düşünür suçluluk duygusundan perişan olurdu.

                “Sen ikizler olmadan değil tatile çıkmak şuradan şuraya gitmezdin. Üzgünüm ben gelmesem iyi olacak.”

                “Canım ne var bunda senle beraber yalnız vakit geçirmek istiyorum. Seni daha fazla tanımak istiyorum. Bunda yanlış ne olabilir ki? Hem ikizleri yabancı bir yere bırakmıyoruz ki kendi evlerinde babaanneleriyle ve doğduklarından beri kendilerine bakıcılık yapan ablaları ile beraber olacaklar.” Kerem bu sözleri sarfettikten sonra biraz da sitemkar bir yüz ifadesi takınarak:

                “Hem üçünüze alışmak benim için ne kadar zor farkında mısın? Bir anda hem eş hem iki çocuğa baba olmak beni korkutuyor. Benim için hafifletme durumun olamaz mı? Sırayla ve yavaş yavaş…”

                Aslı bir Kerem’ e bakmış bir yere bakarak dediklerini düşünmeye dalmıştı. Haksız da sayılmazdı. Onun için ağır gelmiş olabilirdi. Hem kendisi de en baştan beri böyle düşünmüyor muydu? İkizleri göstermeyi teklif bile etmemişti. Kendisi görmek istemişti.

                “Tamam.” Deyiverdi. Kerem zafer kazanmışcasına gülümsemişti.

 

 

 

 

 

11.   BÖLÜM

                                                                                     

 

 

“Mevsimler de değişir insanlar da… Bir değişmeyen sana olan sevgim olacak…”

 

 

                Üç gün sonra Aslı geceden bavullarını toparlamış ve aşağıda kendisini bekleyen arabaya önce ikizleri sonra valizini indirmişti. İkizler için valiz hazırlamamıştı. Evde birçok eşyaları hala duruyordu. Arabada ikizlerin koltuklarını görünce içi bir hoş olmuştu. Hem eski zamanlara aklı gitmiş hem de gelecek kaygısı aynı anda çökmüştü içine. Dördü beraber ne kadar mutluydular. Birgün bu hale gelebileceklerini kim düşünebilirdi ki? Diğer yandan içine bastırdığı ürperti iliklerine kadar işlemişti. İkizleri o eve koyup bir daha geri alamamak da vardı. Bu riski göze almaya değer miydi? Ya onu kandırıyorlarsa ya geri döndüğünde ikizleri evde bulamazsa? Soğuk havanın omuzlarından kıyafetlerinin içine kadar girdiğini hisseder gibi kabanına sıkıca sarılmış öylece arabanın dışarısından ikizlere bakıyordu.

                Kerem olduğu yerde duran Aslı’ ya;

                “Haydi gelsene bir şey mi unuttun?” diyerek sordu. Aslı kendisini toparlayarak “Hayır” deyip arabaya geçti. Ikizleri bırakmak için villaya geldiklerinde Aslı, o hayran olduğu bahçeye iç çekerek bakıyordu. Kerem onun nasıl duygular içerisinde olduğunu bakışlarından görebiliyordu. İkizlerden birinin kemerini çözerken seslendi.

                “Anılar canlandı sanırım.” Aslı başını sallayarak:

                “Hayır anılardan çok ben bu bahçenin mimarisine gerçekten hayranım. Muhtemelen hastaneden sonra gezme imkanın olmamıştır.” Kerem başını sallamıştı. Gezmek bir kenara dursun böyle bir şeyi aklından bile geçirmemişti. Birden aklına bir fikir geldi.

                “Haydi gel bahçeyi gezelim o vakit. Beni dolaştıracak en iyi kişi sensin.” Aslı affallamıştı. Kapıya baktığında kapıda Funda ile beraber bekleyen Namışah Hanım’ ı görebiliyordu. İkizler Funda Ablalarını görünce ona doğru koşmuşlar annesini çoktan unutmuşlardı. Aslı ve Namışah Hanım bakışlarını birbirine kitlemişti. İleriye bir adım daha atamamıştı. Namışah, bir put gibi kapının önüne dikilmiş alev saçan gözleriyle Aslı’ ya bakıyordu. Düşmanını görse böylesine kin dolu bakacağı muammaydı. Kerem, Aslı’ nın belinden iteleyerek:

                “Haydi gel! Hemen yola çıkarız. Daha vaktimiz var.” Annesine bir bakış atmış annesi özel bir talimat almışcasına derhal içeri girmişti. Aslı, üzerinden karabasan kaybolmuş gibi derin bir nefes alarak ferahlamıştı. Ardına dönerek evin önündeki tablolarda bile böylesine rengin barınmadığı eşsiz bahçeye uzun uzun baktı. Yol özellikle kıvrımlandırılmış geniş daireler çizdirilmişti. Bu dairelerin arasına çamla beraber değişik renklerde bodur ağaçlar dikilmişti. Bazıları turuncu bazıları mor çam ağaçlarıyla beraber yeşil uyum içindeydi.

                Evin arkasına dolandıklarında; yine ağaçların arasına küçük bir cennet kaçmış gibi görüntü yavaş yavaş gözlerinin perdesine düşüyordu. Evin hemen dibinde ama karşısına düşen köşede taştan barbekü dikilmişti. Bu alanı çevreleyen çok küçük bir alanın zemini taşlarla örülmüştü. Tam ortasına demirden şekillendirilmiş zarif görünümlü siyah masa ve sandalyeler vardı. Yine hemen karşılarında demirden yapılmış bir salıncak vardı. Salıncak hiç de kaba durmuyor bilakis oldukça zarif görünüyordu. Aslı, zenginlik meraklısı bir kadın değildi. Ama ilk evlenip de geldiklerinde bu bahçeye aşık olmuş her gördüğüne çocuklar gibi sevinerek atılmıştı. Şimdi o çocuksu tavırları aklına gelerek buruk bir ifadeyle gülümsemişti. Kerem onun bakışlarını izliyor sanki gözlerinde canlandırdığı anıları görebilecekmişcesine pür dikkat ona bakıyordu.

                Bu yuvarlak bölmeden ayrılan taştan bir yol vardı. Bu ince taş yoldan ilerlemeye devam ettiler. Ağaçlar asla tek düze bir şekle sokulmamış kendi doğallıklarında büyümüşler yalnızca bodur kalması sağlanmıştı. Evin yakınlarında bulunan tüm ağaçlar kısa bırakılmış evden uzaklaştıkça ağaçların boyuda uzumaya başlıyordu.

                Karşılarına küçük bir köprü çıkmıştı. Köprü taştan yapılmış hemen önüne demirden bir kapı dikilmişti. Kapının her tarafından pembe çiçekleri olan sarmaşık dolanmış Aslı ve Kerem de içerisinden geçmişti. Yükselen köprüde durmuşlar bu küçük yapma dereye bakıyorlardı. Hemen ilerisinde yuvarlak su birikintisi vardı. Su birikintisinin etrafı yine rengarenk bodur ağaç ve çiçeklerle kaplıydı. O yuvarlak birikintinin başında kamelya vardı. Köprüden geçip ileriye yürümeye devam ettiler buralarda taşın dibindeki bodur ağaçlar sıklaşıyor yer yer ikili üçlü basamaklar ile yükseğe çıkıyor gibi yolda ilerliyorlardı. Ağaçlar artık yüksekti ve kavak ağaçlarının yere sarkan dallarını elleriyle aralayarak ilerlemeleri gerekiyordu.

                Tekrar ağaçlıktan ferahladıkları anda ahşaptan yapılma küçük ama ferah bir kulübe karşılarına çıkmış Kerem manzara karşısında büyülenmişti. Kulübe kamelya gibi oturma amaçlı yapılmıştı. İçinde başka hiçbir şey yoktu. Aslı gülümseyerek içine geçip orada biraz oturmuş Kerem onu gülümseyerek izlemişti. Sessizliği ilk Aslı bozmuştu:

                “Nasıl buldun?”

                “Gerçekten tek kelimeyle şahane.”

                “Değil mi? Mimarisi İngiliz tarzı. Evin bahçesi hakkında kimsenin fikri yok. Ben özellikle bu ev yapılırken İngiliz asıllı bir peyzaj mimarına bu bahçenin yaptırıldığını düşünüyorum. Tüm özellikleri tipik çünkü.”

                “Senin de ilgi alanın yani.” Aslı memnun bir gülümseme takınmış:

                “Kesinlikle” demişti. Aslı biraz daha oturduktan sonra;

                “Gidelim mi?” demişti.

                Yola koyulduklarında çok fazla oyalanmamışlar ama yine de yol için geç kalmışlardı. Kerem bu yüzden biraz hızlı sürüyordu.

                “Uzun yol çekebilecek misin?”

                “Pilot sürücü özelliği var ya o yüzden yorulunca sistemi çalıştırırım.”

                “İstersen ben de sürebilirim.”

                “Sürmeyi biliyor musun?”

                “Evet.”

                “Tamam yorulunca sana veririm o zaman.”

                “Fizik egzersizlerin başladı mı?”

                “Yok henüz doktorlar bir şey dememiş. Annem öyle söyledi.” Aslı şaşırmıştı.

                “Düzenli olarak aile doktoru eve gelmiyor mu?”

                “Bilmem öyle bir şey mi var?” Aslı ağzı açık Kerem’ e bakakalmıştı.

                “Olur mu hiç adama baban maaş bağlamış her ay düzenli olarak tüm aile bireylerini muayene eder. İhtiyaç varsa tahlil ister. Hele ki böyle bir durumda sık sık gelmesi gerekirdi.”

                “Bu konu hakkında bilgim yoktu.”

                “Anlamıyorum Sabri Bey de mi takip etmiyor?”

                “Belki dinlenmemi bekliyorlardır. Çok takılma. Açıkcası böyle senin yanında göründüğüm kadar onlara sakin davranmıyorum. Belki benden korkuyorlardır.” Aslı, Kerem’ e bakmıştı. Kerem  bu bakıştan rahatsız olmuştu.

                “Neden öyle bakıyorsun?”

                “Biliyor musun? Sen yaratılış olarak asla sinirli bir insan değildin. Ağrıların mı var Kerem?”

                “Yani olmuyor desem yalan olur. Ama öyle insanlara alev saçacak kadar da dayanılmaz değil. Ama bilmiyorum engel olamıyorum. Kendime geldiğim de zaten öfke patlaması yaşamışım ve bitmiş oluyor.”

                “Bunu doktorla konuşman lazım. Aile doktorumuz seninle görüşmüş olsaydı mutlaka bu durumun için bir öngörüsü olacaktı.” Kerem direksiyondan gözlerini ayırıp Aslı’ ya bir bakış attı.

                “Sen de hem ayrıntıcısın hem de takıntılısın.” Aslı gülmüştü.

                “Evet ben en azından hep aynıyım.”

                “Kazadan sonra seni gördüğümde senin de çok hasar almış olduğunu anladım. Ama sen hasta yatağında yatmıyordun. Ayaktaydın.” Aslı donuklaşmıştı. O günü konuşmak bile istemiyordu.

                “Aynı gün ikinci bir kişiyi kaybetmeye tahammül edemezdim. Sen ameliyathanede can çekişirken ben yatağımda yatmış tedavi olamazdım.”

                “İkinci bir kişi mi? Ne demek bu arabada bir kişi daha mı vardı?” Aslı başını salladı.

                “Hayır yoktu…” kısa bir sessizlik olmuş ve Kerem’ e bakmıştı. Kerem kendisine döndüğünü görünce o da ona başını çevirmişti.

                “Peki o gece kazada kimi kaybettin?” Kerem, yollarına çıkan bir arabaya çarpmıştı. Bunu ona polisler söylemişti. Araba ortalarda yoktu. Kaçmıştı. Bu durumda o arabanın içinden birinin ölmesi de muhtemel değildi.

                “Biz o gece Kerem, sana müjdeli bir haber vermek için dışarı çıkmıştık. Ben hamileydim. Kendim de çok geç öğrenmiştim.”

                “Ne!” diyerek Kerem arabasını bir anda yolun kenarına çekti.

                “Sen hamile miydin?” Kerem hafızasını zorlamaya çalışıyordu. O anlara geri dönmek ve hatırlamak istiyordu. Ama uyandığında gördüğü ilk sahne Aslı’ nın kan içinde kalmış bacakları ve yırtık parçaları yerlere kadar inmiş kırmızı elbisesiydi. Kerem’ in gözleri dolmuştu. Bunu ona annesi bile söylememişti. Annesinin ağzından düşmeyen  “Aslı seni aldattı.” Tek lafıydı.

                “Yani biz hamileliğini kutlamak için dışarı çıkmıştık öyle mi?”

                “Evet. Sen uzun bir gün geçirmiştin. Ben de evde çocukları uyutuyordum. Özellikle yoğun iş tempolarından sonra daha çok benim üzerime düşerdin. Ben bunu bildiğim için ikizleri uyutup hazırlanmış ve senden haber bekliyordum. Sen eve gelmek üzere olduğunu telefonla arayıp söylediğinde sana dışarı çıkmak istediğimi ve eğlenmek istediğimi söylemiştim. Sen de kabul etmiştin. İkimizin de çok sevdiği bir kulüp var. Sakin müzikleri ile kafa dinlemek için birebir olan bir yer. Orası için telefonda sözleştik. Özellikle orayı istememin bir sebebi de gebe olduğum için alkol tüketmeyecektik. Orada buluştuk. Sana hediye almıştım. Süslenmiş hediye paketinin içinde pembe patikler vardı. Sen onları açtığında hamile olduğumu anlamıştın. Çok sevinmiştin. Bana dakikalarca sarıldın. Biz gerçekten o gün çok mutluyduk. Alkol almamıştık. Dönüşümüz sırasında araba bizim önümüze hızla çıktığında dikkatimizin dağınık olacağı hiçbir sebep yoktu. Kesinlikle hata bizde değildi. Tek hatamız emniyet kemeri takmamış olmamızdı. İkimizde arabadan fırlamışız. Ama biz o kadar hızlı gitmiyorduk. İlginç kısmı öbür araba çarpıp kaçmış. O nasıl hiç bir hasar almadan kurtuldu, hala aklım almıyor.”

                “Ben çok üzgünüm ne diyeceğimi bilmiyorum.” Aslı karanlık çökmek üzere olan havaya bakıyordu. Kerem’ e dönmüş gitmeleri gerektiğini söylemişti. Artık herşey için çok geçti. Bebeğini kaybetmişti. Ve ne yazık ki hayat devam ediyordu. Sadece içini acıtan gözlerinin içine hala bakıyor olan bebeğinin babasına sarılıp yasını tutamamaktı. Ama bu durumu kabullenmekten başka elinden birşey gelmezdi.

                Bursa’ ya oldukça geç vakitte gelebilmişlerdi. Kerem daha çok otomatik pilot sistemini devreye koymuştu. Şirketinin anlaşmalı olduğu otelin önüne geldiğinde valizleri görevli almıştı. Resepsiyonda görevli beyefendi geleceklerini biliyordu. Odalarının kartını hemen deske koymuştu. Valizleri odaya çıkarılırken birşeyler atıştırmak için restoranta geçtiler. Çok geç vakit olduğu için aparatif yiyecekler seçmek durumunda kalmışlardı. Yemeklerini yedikten sonra odalarına geçmişlerdi. Aslı çok konuşan biri değildi ya da içsel konuşmalarına dalıyor Kerem’ i unutuyordu. Ancak soru sorunca konuşmaya devam ediyordu. Belki de Aslı ona birşeyler soramadığı için iletişim kopuk kalıyordu. Kerem en çok da odaya geçtiklerinde Aslı’ nın vereceği tepkiyi merak ediyordu. Odayı balayı odası gibi hazırlatmış gül ve mumlarla süslettirmişti.

                Aslı odaya girdiğinde böylesine bir süpriz beklemiyordu. Görünce şok olmuş ama mutlu da olmuştu.

                “Ne kadar da güzel düşünmüşsün.”

                “Evet hafızasını kaybeden bir adam için bunları düşünmek hiç de kolay olmuyor.” İkisi de gülmüşlerdi. Kerem, Aslı’ ya bakıyordu. Yalnızca bakıyordu. Aslı ile beraber ilk defa yalnız kalmışlardı. Aslı ise onu şimdi daha yakından inceliyordu. Kaza onu çok değiştirmemişti aslında yalnızca başının arkasında yarım daire şeklinde bir ameliyat izi vardı. Kerem, Aslı’ ya yaklaştı. Arkasına düşen saçlarını parmaklarıyla omuzlarından aşağıya sarkıttı. Kaşlarını çatarak saç tellerini oynuyordu.

                “Biliyor musun? Gerçekten çok güzel bir kadınsın.” Aslı öylece durmuş Kerem’ i dinliyordu.

                “Merak ediyorum da beni sana çeken şey neydi?” Saçlarını oynarken derin bir iç çekmişti. Aslı, onun ne kadar derin bir çıkmazın içinde olduğunu daha iyi görebiliyordu. Ona sarılmak ve onu teselli etmek istiyor ama nedense aralarında bir duvar varmış gibi hissediyordu. Girdiği bu çıkmazda onu seyretmekten başka elinden bir şey gelmezdi. Yalnızca seyrediyordu.

                Kerem, yılgın bir şekilde parmaklarını saçlarından çekmiş ve başını yere düşürmüştü. Öylece bekleyip ardından alnını ovalayarak;

                “Yatalım mı? Sabah benim için yoğun birgün olacak.” Dedi. Aslı başıyla onaylamış ve yatmadan önce hazırlıklarını yapmak için banyoya geçmişti. Geri döndüğünde Kerem yatakta çoktan uyumuştu. Aslı yanına geçmiş ve yarı oturur pozisyonda onu seyredalmıştı. Karşısındaki artık bambaşka bir Keremdi. Bunu kendisine defalarca söylese de bir türlü sindiremiyordu. Tüm alışkanlıkları yok olup gitmiş başka alışkanlıklar yerini almıştı. Ama Aslı ona böyle de alışabilirdi. Kendisini öyle teselli ediyordu.

 

 

 

         

               

12.   BÖLÜM

 

 

“Kader, gözlerini açtı sanırsın oysa yalnızca görmek istediğin gibi görürsün.”

 

 

                Aslı, ne kadar uyuduğunun farkında bile değildi. Son zamanlardaki tüm yorgunluğunu bugün atmış olmalıydı artık. Çünkü günü neredeyse uykusunda bitirecekti. Kapının kapanma sesiyle Aslı gözlerini kırpıştırarak açmış Kerem ise onun bu halini görünce şaşkınlıktan ne diyeceğini bilememişti:

                “Yok artık. Bu saate kadar yatakta mıydın?” Aslı parmaklarıyla gözlerini ovuşturarak;

                “Saat kaç ki?” demişti.

                “Saat öğleden sonra üç buçuk.” Aslı bir anda gözlerini faltaşı gibi açmış uzun bir odun yutmuş gibi oturduğu yerde dikilmişti.

                “Ne diyorsun!” Kerem ortalığa fırlattığı eşyalarını bir yandan valize koyarken konuşmaya da devam ediyordu. Aslı ise onu izliyordu;

                “Yani maşallah iyi ki şirkete böyle gelmiyorsun. Halimiz niceydi yoksa?”

                “İnanır mısın ben de şaşırdım. Uyumamız gece yarısını da geçmemişti halbuki.”

                “Neyse haydi hazırlan benim toplantı bitti. Uludağa gidiyoruz.”

                “Peki. Ah! Bu arada Kerem sana birşey söyleyebilir miyim?”

                “Evet dinliyorum.” Diyerek başını kaldırıp Aslı’ ya baktı.

                “Sen eskiden çok titiz biriydin. Yani ne bileyim böyle bir tane eşyan bile ortalıkta olmaz hatta jilet gibi katlar yerine koyardın. Dünyanın en mükemmel erkeği ile evli olduğum için kendimi çok şanslı hissederdim.” Kerem, bozulmuştu.

                “Yani sen üzerinden büyük kaza geçirmiş adamın eskisi gibi işlerini devam mı ettirmesini istiyorsun? Bu biraz acımasız olmadı mı?”

                “Tam olarak öyle demiyelim de eğer sen kendin bu konuda istekli olursan daha çabuk toparlayacaksın diyelim. Hem ben seni yarım görmüyorum. Sen kendini yarım bir insan gibi mi görüyorsun?” Kerem dudak bükmüştü:

                “Açıkcası bir çok işleri yaparken zorlanıyorum Aslı.”

                “Ah bak bu halin hiç değişmemiş. İlk başta sana zor geldiği için mimarlıktan da kaçmıştın. Oysa korkularının üzerine gitmelisin. Ben yapacağına inanıyorum. Buna en yakından şahit olan biri olarak söylüyorum. Daha önce yaptın şimdi de yaparsın.”

                Eşyalarını toparlamışlar ve yola koyulmuşlardı. Bu sefer direksiyon başında Aslı vardı. Ani manevra yapması gerekirse diye Kerem direksiyon başına geçmeye cesaret edememişti. Yollarda kar yoktu ama yollar gizli buzla kaplıydı. Dağın etekleri henüz karla kaplı değildi. Ama yükseldikçe tepelerde kar görünmeye başlamıştı. Otele vardıklarında akşam olmak üzereydi. Soğuk bu sefer onları çok acıktırmış burunlarına kadar gelen sucuk ekmek kokusunun peşine düşmüşlerdi. Kerem Aslı’ nın elinden tutmuş çekiştiriyordu:

                “Kerem, valizlerimizi yerleştirse miydik!” Kerem karşısına çıkan otel çalışnanına anahtarı fırlatmış;

                “Koçum ya eşyalarımızı odaya taşır mısın? Vallahi çok acıktık. Giriş işlemlerini dönüşte hallederiz.” Anahtarı havada tutamayan otel çalışanı yerden anahtarı alırken;

                “Tamam efendim.” Demiş onlara gülerek oradan uzaklaşmıştı. Aslı ise kıkırdıyordu.

                “Kız ne kıkırdıyorsun?”

                “Hayatında ilk defa birine koçum diye seslendin de ona gülüyorum.” Kerem önden Aslı’ yı çekiştirirken bir anda durup arkasına dönmüş Aslı’ nın burnunun dibine kadar geri gelmişti.

                “Hoşuna gitti mi peki?” Aslı kıkırdamaya devam ediyordu.

                “Çok ağzına yakışmasa da komiğime gitti.”

                “Hım peki o zaman bir de sen söylesene koçum kelimesi sen de nasıl duruyor görelim.” Aslı kelimelere basa basa; “Ko-çum!” dediği an Kerem dudaklarına yapışmıştı. Aslı geriye kaçmak istediğinde Kerem onu çoktan belinden dolamıştı. Kerem şimdi gözlerine bakıyor ikisininde solukları soğuk havada buhar olup uçuşuyordu. Kerem bir anda Aslı’ yı kucakladığı gibi karın içine gömmüştü. Bu sefer Kerem kahkahalara boğulmuş ondan kaçıyordu. Aslı peşinden onu kovalamaya başlamıştı. Birbirlerine kar topu atarak barbekülerin önüne gelmişlerdi. Otel garsonlarından genç olanın yanına yaklaşmışlar bakıyorlardı. Kerem bu sefer Aslı’ ya yan gözle bakarak;

                “Koçum şurdan bize iki adet ekmek arası sucuk versene demişti.” Oğlan el çabukluğu ile hazırlayarak iki ekmek arasını Kerem’ e uzatmıştı. Kerem birini Aslı’ ya uzatırken;

                “Ne o dalga geçmiyorsun?” deyip sırıtmıştı. Aslı çok acıkmış ve elindekini hızla yemiş ikincisini istemişti. Kerem iştah sahibi bu kadını gülerek izliyordu.

                Karınlarını doyurduktan sonra; teleferiğe binmişler ardından karda yuvarlanmışlardı. Aslında Kerem çok iyi kayak yapabiliyordu ama buna şimdilik cesaret edememişti. Aslı ile evlendiklerinden beri ikinci veya üçüncü gelişleriydi. Ikizler doğduktan sonra gelme imkanları olmamıştı. Hem kaza hem de uzun süredir bu sporu yapmıyor olmasından ötürü Aslı da Kerem’ in kaymasını istemiyordu. Hem böyle daha çok eğleniyorlardı. Bir ara ellerine kızak geçmiş bu sefer de kızakla kaymaya başlamışlardı. Çocuklar gibi eğleniyorlardı. Kızakla kayıp zaman zaman yere kapaklanıyorlar düştükleri bu duruma en çok da kendileri gülüyordu.

                Çok fazla üşüyünce ısınmak için Aslı sıcak havuza girme teklifinde bulunmuş Kerem girmeyeceğini ama Aslı’ yı bekleyebileceğini söylemişti. Aslı anlam veremese de o da girmekten vazgeçmiş odaya çıkmak istemişti. Odada Aslı duş alıp akşam yemeği için banyoda hazırlanmıştı. Banyodan çıktığın da Kerem ona önden gitmesini söylemiş o da hazırlanıp ardından ineceğini söylemişti.

                Yemeklerini yedikten sonra otelin önünde verilen konseri izlemeye geçmişlerdi. Göklere kadar büyüyen alevin etrafa dağıttığı sıcaklıkla ısınmışlar ve romantik şarkılar eşliğinde dans etmişlerdi. Yer yer şarkı söyleyenlerle çoşmuşlar ikisi de hayatında var olan birçok problemi unutmuş tatilin tadını çıkarmışlardı. Odaya geldiklerinde uyumak için yattıklarında Aslı gece lambasını söndürmeden önce Kerem’ e teşekkür etti. Kerem;

                “Asıl ben teşekkür ederim. Yoksa yalnız gelecektim.” Diyerek Aslı’ ya minik bir öpücük kondurmuştu. Bu sefer Aslı, Kerem’ i bırakmayacaktı.

                Sabah uyandıklarında Aslı yataktan kalkmak için doğrulduğunda Kerem kazadan kalan izleri görerek şoka girmişti. Kendisinin yalnızca bacağında var olan izden çekinirken meğersem Aslı’ nın tüm vücudu morluklar içindeymiş diye aklından geçirmişti. Bir anda Aslı sırtında gezinen eli hissetti. Saçlarını başıyla geriye iterek sırtını kapatmak istedi. Kerem saçlarını geri omzundan aşağıya sarkıtarak yaralara dokunmaya devam etti:

                “Aslı, bu yaralar oldukça ciddi görünüyor.”

                “Yavaş yavaş iyileşiyor.”

                “Aslı bendeki morluklar neredeyse kaybolmak üzere yalnız benim de bacağımda büyük bir iz kalacak.”

                “Bakabilir miyim?” Kerem örtüyü çekmiş bacağındaki uzun ve geniş yarayı göstermişti.

                “Aslı sen de çok büyük yara almışsın. Hem tedavi de olmamışsın. Yaraların hiç iyi görünmüyor.”

                “Zamanla geçecektir Kerem haklısın büyük bir kaza yaptık. Sonucun böyle olması normal.”

                “İyi de hastaneye niye gitmiyorsun?” Aslı derin bir iç çekmişti.

                “Gitme fırsatım olmadı. Ayrıca gereksiz masraf yapamam. Anla beni lütfen bu konuyu kapatalım ve kahvaltıya gidelim olur mu? Bu hava beni fena acıktırıyor.” Diyerek Aslı yatağından fırlamış ve hazırlanmaya başlamıştı. Öğleden sonra İstanbul’ a geri döneceklerdi.

                Restoranta indiklerinde Fransız aksanıyla bir kadının kendilerine seslendiğini duydular:

                “Kerem!” Kerem dönmüş ve karşısında duran uzun boylu, ince, zarif, siyah saçlı kadına bakıyordu. Tanıyamadığı her halinden belli olan Kerem soru dolu gözlerle Aslı’ ya bakıyordu. Kadının yanında bir de eşi vardı. Kadın affallamış ve eşine bakmış ardından Aslı’ ya bakmıştı. Aslı hemen Kerem’ e yaklaşarak önce Kadının elini sıkarak;

                “Merhaba Karla nasılsın?” Dedi. Kerem’ e;

                “Kerem Karla bizim sınıftaydı. Seninle çok yakın bir dostluğu vardı. Annesi Fransız babası Türktü. Ama asıl Türkiye’ ye gelme amacı eğitimdi.” Karla şaşkınlığı daha da artmış Aslı’ ya bakıyordu.

                “Karla, belki duymuşsundur bilmiyorum. Biz yakın zamanda kaza yaptık ve Kerem hafızasını kısa bir süreliğine yitirdi. Bazı şeyleri hatırlayamıyor.” Karla çok üzülmüştü.

                “Çok geçmiş olsun Kerem.” Diyerek kendi aksanına has bir üslupla konuşmaya devam etmişti:

                “Ne yazık ki haberleri çok takip etmiyorum.”

                “Teşekkür ederiz Karla.” Diyerek Kerem uzatmadan oradan ayrılacaktı ki Karla atıldı:

                “Çok uzun zaman oldu görüşemedik. Biz kahvaltıya geçiyorduk eğer uygunsa siz de bize katılsanıza.” Demiş Aslı Kerem’ e bakmıştı. Daha çok Kerem’ in arkadaşı olduğu için onun cevap vermesi daha uygun olurdu. Kerem nazikçe başını salladı. Masaya geçmişler garsonlar çaylarını dolduruyordu. Karla ilk konuşan oldu.

                “Ben de hep Kerem’ i merak ediyordum. Eşime de çok bahsederdim. Hatta İstanbul’ da ziyaretinize gelmeyi planlıyorduk. Böyle daha iyi oldu.” Karla, Kerem’ in bu durumuna alışık olmadığı için ondan samimi bir yanıt bekliyordu. Kerem cevap vermeyince hemen Aslı atıldı.

                “Ya evet! Biz de burada bir şirketle görüşmemiz vardı onun için geldik. Siz Türkiye’ de değilsiniz sanırım.”

                “Evet değiliz. Eşim de Fransız ama o da Türk hayranı. O yüzden sık sık dolaşmaya geliyoruz. Sen Aslı hiç değişmemişsin hala aynısın. Oysa ikiz bebeklerin var diye duydum.” Aslı gülümsemişti.

                “Evet kilolarımı çabuk attım.”

                “Hoş Keremle evlenmen de bize süpriz oldu. Biz böyle bir atağı Timur’ dan bekliyorduk ama.” Kerem kaşları çatılmış başını yavaşça Karla’ ya çevirmişti. Aslı, Kerem’ den daha çok şaşırmışa benziyordu. Kerem bir Aslı’ ya bir Karla’ ya bakıyordu.

                “Nasıl anlayamadım?” Dedi Aslı.

                “Yani anlaşılmayacak birşey yok. Timur sana o zamanlarda deliler gibi aşıktı.” Aslı ağzı beş karış açılmış gözleri yuvalarından çıkacak gibi olmuştu. Karla, Aslı’ nın böylesine şaşırmasına şaşkınlıkla bakıyordu.

                “Ne yani Aslı, bilmiyor muydun?”

                “Yo hayır! Öyle bir şey mümkün değil. Öyle olsa anlardım. Ki Timur hayatta bana o gözle bakmaz.”

                “İnanamıyorum. Timur’ un aşkını görmemen için kör olman lazımdı. Hatırlamıyor musun? Üniversite hocalarımızdan biri seni sözel olarak taciz etmişti. Okul çıkışı herkesin önünde Timur öğretmene vurmuştu. Seninle bir daha uğraşırsa polisleri kapısının önüne dizeceğini söylemişti.”

                “Evet ama benim arkadaşım olduğu için bunu yaptı. Hem öğretmenin yaptığı resmen bir suçtu. Herkesin önünde resmen bana asılmıştı. Hem bence bu tepkiyi sınıfımızdaki tüm erkekler göstermeliydi.” Karla şaşırmış gözlerle Aslı’ ya bakıyordu. Kerem ise her ikisinin tepkilerini inceliyor kimin doğru söylediğini anlamaya çalışıyordu.

                “İyi de senin kardeşinin ameliyat masraflarını neden karşıladı sanıyorsun? Babasıyla sırf bu sebepten ötürü sözleşme imzaladı. Sonuçta babasıyla olan ilişkisini çoğumuz biliyorduk. Bunu ancak aşık bir adam yapardı.” Aslı duydukları karşısında şok olmuştu.

                “Ameliyat parası mı?”

                “Evet!”

                “Karla sen bundan emin misin? Bir dedikodu olmuş olmayasın?”

                “Hayır Aslı bunu bütün herkes biliyordu. Doğrusu senin bilmiyor olmana çok şaşırdım. Hoş sen o zamanlar Kerem’ e o kadar aşıktın ki etrafında olup biteni görememişsin anlaşılan.” Diyerek Karla ortaya nasıl bir ateş attığının farkında olmayarak kahvaltısına devam etmişti. Kerem şok olmuş bir şekilde Aslı’ ya bakıyor Aslı ise Timur’ un böylesine büyük bir işe nasıl olur da kalkıştığını idrak etmeye çalışıyordu.

                Kerem ve Aslı çoktan yola koyulmuşlar arabanın içinde soğuk rüzgarlar esiyordu. İkisi de bir kelime etmemişti. Dışarısı arabadan çok daha sıcak olmalıydı. Kar sanki arabanın içine yağıyordu.

                “Görmemek için kör olmak gerek öyle mi?” Kerem sinirli ama sakin durmaya çalışarak böylesine bir söz sarfetmişti. Aslı ise patlamaya hazır bir bomba gibiydi.

                “O körlerin arasında sen de varsın. Dikkatini çekerim.”

                “Ha evet artık gözümü nasıl boyadıysanız.” Aslı çıldıracak gibiydi.

                “Ya! Allah’ ım yine başa döndük. Ya! Ben sana kendimi daha kaç defa anlatacağım söyler misin?” Kerem sertçe frene basmış neredeyse yoldan çıkacaklardı. Aslı bir yerlere tutunmaya çalışmış ama başaramamış kapıya yapışmıştı. Araba durunca Aslı hışımla kendisini toparlayarak;

                “Ne yapıyorsun sen manyak mısın!”

                “Evet manyaklaştım iyice! Ya Aslı kadın sizin aşkınızı saydı biraz önce sen orda mıydın? Asıl sen bana söyle daha kaç kez seni bu şekilde duyacağım?”

                “Sen şimdi buna mı takıldın? Adam benim kardeşimin masraflarını ödemiş…”

                “Ha evet bir de o kısmı var. Aslı söylesene kardeşini kurtarmak için ne kadara altına…”

                “Yeter!” Aslı avazı çıktığı kadar bağırmış söyleyeceği sözleri Kerem’ in ağzına tıkmıştı.

                “Yeter. Sen daha benim ne acılar çektiğimi bilmeden, kardeşimin ne acılar çektiğini bilmeden, bizi ağzına alamazsın. Ya! Ya ben seni seçtiğim için ölüm yatağında olan kardeşimi göremedim. Ama babam haklıymış bak ne uğruna? Bir hiç! Bir hiç uğrunaymış benim çektiklerim. Aynı dedikleri gibi oldu. Beni kullandın ve kullanılmış bir peçeteden bile kıymetsizmişim gibi hayatımı çöpe attın. Ya benim kardeşim öldü ya. Ben seni seçtiğim için kardeşim; “Abla! Abla!” diye sayıklayarak bu dünyadan ablasını göremeden göçüp gitti. Ve sen ne yaptın ha! Sen ne yapabildin hayatıma?” Aslı tüm içindekileri dökmüş soluk soluğa kalmıştı. Biraz daha sakinleşince:

                “Neyse boşver.” Diyerek arabadan hışımla çantasını alıp çıktı. Ardına bile bakmadan yürümeye devam ediyordu. Oldukça uzaklaştıktan sonra Aslı, telefonuna sarıldı. İnternetten bir taksi numarası bakacaktı ama şebeke çekmiyordu. Hava oldukça soğuktu ve bu şekilde Bursa’ ya ulaşması mümkün değildi. Telefonundan 112’ yi aradı.

                “Alo acil durum buyrun?”

                “İyi günler ben mahsur kaldım da telefonumda çekmiyor yardımcı olabilir misiniz?”

                “Tabi hanımefendi. Tahmini olarak yerinizi bana tarif eder misiniz?”

                Kerem, Aslı’ ya yetişmek için anahtarı çevirdiğinde araba çalışmamıştı. Biraz önce yaptığı ani frenle arıza yapmış olmalıydı. Bir kaç defa daha denemiş ama maalesef işe yaramamıştı. Telefonuna baktığında şebeke yoktu. Oturmuş arabanın içinde ne yapacağını düşünüyordu. Telefona baktığında “Sadece acil aramalar” yazıyordu. Tuşa bastı ve karşısına çıkan ses konuştu:

                “Alo acil durum buyrun?”

                “İyi çalışmalar benim yolda arabam bozuldu, telefonum da çekmiyor ne yapabilirim?”

                “Tamam ben sizi jandarma kurtarma ekibine bağlıyorum, hatta kalın lütfen.” Kısa bir süre hatta telesekreteri dinledikten sonra bir erkek sesi telefona yanıt verdi;

“Alo Jandarma?”

“İyi günler arabam bozuldu ve yolda kaldım. Yardım eder misiniz?” 

“Tabi, kurtarma ekibini sizin bulunduğunuz yere gönderelim. Tahmini yeriniz neresidir?” Kerem, adresi tarif edince astsubay telefonu kapatmış ve arkadaşına seslenmişti.

                “Dostum yakın mevkilerde iki kişi mahsur kalmış. Onları bir hallediver.” Diyerek tahmini mevkileri yazdığı kağıdı arkadaşına uzatmıştı. Adam yola koyuldu.

                Araç önce aracı olmayan Aslı’ yı almış, ardından araçlı kişiyi yani Kerem’ i almaya gitmişlerdi. Aslı, Kerem’ i alacaklarını bilmiyordu. Onun aracını görünce şaşırmıştı. Kerem’ in yanında durarak araçtan inen astsubaylardan biri;

                “Aracınızı bizim arkadaşlar şehre getirecek. Buyrun siz geçin. Sizi şehre bırakalım.” Dedi. Kerem, aracın arkasına atladığında Aslı’ yı görmüş ve duraksamıştı. Bu anı yakalayan astsubay onların tanıdık olduğunu anlamış:

                “Siz tanışıyor musunuz?” diye sormuştu. Aslı “Hayır” demiş Kerem aynı anda “Evet” demişti. Astsubay onların görmeyeceği şekilde kafasını çevirerek gülümsedi. Kerem, Aslı’ nın yanına oturarak:

                “Hafıza kaybı geçiren tek kişinin ben olduğumu sanıyordum.” Diye mırıldanmıştı.

                “Senin yanında bulaşıcı oluyor.” Aslı oldukça sinirliydi. Önde oturan astsubay:

                “Hava soğuk olup bir de araba bozulunca sinirler geriliyor haliyle.” Diyerek ortamı yumuşatmaya çalışıyordu. Aslı başını dışarıya çevirmiş cevap bile vermiyordu. Kerem beylerle sohbete çoktan dalmıştı.

                Araçtan inince terminale doğru hızla yürüyor Kerem’ i beklemiyordu. Kerem ise sessizce onu takip ediyordu. Bilet alma yerinde Aslı kendisine bilet alacakken Kerem atılmış ve ikisine de aynı koltukta bilet almıştı. Aslı hiç memnun değildi. Rahatsız olduğu her halinden belli oluyordu. Kerem;

                “İkizlerle sizi eve bırakayım. Ondan sonra ne yapmak istiyorsan onu yap.” Demiş Aslı sesini çıkarmamıştı.

                İkizlerine sorunsuz şekilde kavuşan Aslı. Daha Kerem’ e bir kelime bile etmeden yanlarından uzaklaşmıştı. Eve gidip ikizlerin uyumasını sabırla beklemişti. İçinde tuttuğu gözyaşlarını akıtabildiği kadar akıtmak istiyordu.

                     

                     

 

 

 

 

 

 

 

 

 

13.   BÖLÜM

                                                                              

 

                                                                                                                              “Geçmişe dönmek istemiyorum.”

 

                Aslı, kıpkırmızı ve şişmiş gözleriyle işe geldiğinde Timur onu bekliyordu. Kerem ise çoktan işe gelmiş o da sabırsızlıkla Aslı’ yı bekliyordu. Timur ve Aslı ofisin ortasında karşı karşıya gelmişler Kerem odasından onları izliyordu.

                “Aslı iyi misin?” diyerek Timur önüne atılmıştı. Aslı ona yaş dolu gözlerle bakıyordu.

                “Timur sen kardeşimin ameliyat masraflarını mı ödedin?” Timur affallamıştı.

                “Bunu sana kim söyledi?”

                “Timur Uludağ’ da Karla ile karşılaştık. O söyledi.” Timur köşeye sıkışmış gibi hissediyordu. Kaçacak delik arıyor gibiydi. Aslı çenesini tutup yukarı kaldırarak gözlerine bakmasını sağladı.

                “Neden ha Timur neden?”

                “Aslı, acil ameliyat olması gerekiyordu. Babanın parası yoktu. Bunu yapmam gerekiyordu.” Aslı, akan gözyaşlarına engel olamıyordu. Gözünü bile kırpmadığı halde yaşlar oluk oluk akıyordu.

                “Timur parayı babandan almışsın. Sana ne imzalattı?” Timur umarsızca başını kaldırarak:

                “Off! Boş şeyler işte. Babam ne isteyecek. Benden başka yok varisi mallarının peşine düşmüş.”

                “Miras reddi falan mı?”

                “Keşke öyle olsa beni kendisine zorunlu kıldı diyelim.”

                “Benim yüzümden o adamı senelerce çekeceksin.”

                “Tam tersi Aslı. İyi ki kardeşin için bunu yapmışım. Babamın da neden böyle bir sözleşme imzalattığını şimdi daha iyi anlıyorum. Aslında istediğim para onun yalnızca bir aylık geliriydi. Onun için çok kolay ödenebilirdi. O zaten bunu kardeşin için karşılıksız vermişti. Ama ben babamı anlayacak yaşta olmadığım için kötü yollara sapabilirdim. O yalnızca beni korumak için böyle bir yol seçmiş. Bunu büyüdükçe anlıyorum. Bu yüzden buradayım ya. Hatta babamın ne kadar iyi biri olduğunu anlamama vesile oldu kardeşin.”

                “Peki sen onları ne zaman görüyordun?”

                “Ya işte bir kere seni götürmüştüm. O zamandan beri ara ara annene ve babana ziyarete gidiyordum.” Aslı, dudaklarını ıssırarak ağlamamaya çalışıyor sormak istediği soruyu dudaklarından çıkarmaya çalışıyordu.

                “O zaman sen onu melek olmadan önce görmüş müydün?” Timur, kaşları çatık yere bakıyordu. Gözlerinden akan yaş zemine düşüyordu. Konuşsa daha çok ağlayacağını anlamış ve yaşlı gözlerle Aslı’ ya bakarak başını sallayabilmişti. Aslı, Timur’ un boynuna atılmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Timur ona daha çok sarılmış kardeşinin o son anlarında neler konuştuklarını gözlerinde tekrardan canlandırıyordu.

                “Aslı sen iyi misin?” Aslı hıçkırıkları arasında konuşmaya devam etti:

                “Hayır Timur hayır hiç iyi değilim. Sürekli kendimi temize çıkarmaya çalışmaktan yoruldum. Evlatlarım olmasa böylesine bir aşşağılanmayı bir saniye bile kabul etmezdim. Ama çocuklarım için katlanayım dedim ama olmuyor. Artık yoruldum. Kerem’ in anıları geri yerine gelsin diye; acılarla dolu unutmak istediğim geçmişimi sürekli yaşamaktan yoruldum. Bu bana çok acı veriyor. Meğersem Kerem ile hayatım ne kadar çok acılarla doluymuş. Seven insanın, sevdiğinin hayatına güzellik getirmesi gerekmez mi Timur ha söyle!”

                “Senin sinirlerin bozulmuş. Şşt sakin ol. Haydi gel bugün çalışmayalım. Biraz dışarıda hava alalım.” Timur, Aslı’ yı lavaboya götürmüş ardından o lavaboda iken soluğu Kerem’ in odasında almıştı:

                “Sen ne yaptığını sanıyorsun!”

                “Ne o sevdiğin kadını üzdüler mi?” Timur şaşırmıştı.

                “Ne demek şimdi bu?”

                “Aa iki saattir kollarında Aslı, sana anlatmadı mı?”

                “Neyi?”

                “Karla ona seninle ilgili herşeyi söyledi. Senin Aslı’ ya nasıl da deliler gibi aşık olduğunu anlattı.” Timur dayanacak yer arıyordu sanki kendine. Ne yani Aslı biliyor muydu?

                “Karımdan uzak duracaksın.”

                “Benim hissettiklerim bana aittir. Önce sen adam ol da karına sahip çık, o zaman ben yoldan çekileceğim.”

                “Ben yeterince sahip çıkıyorum. Sen karımın ayağında dolanmasan iyi edersin.”

                “Senin sahip çıkma anlayışın bu mu? Kızı perişan etmişssin.”

                “Nasıl davranacağımı senden öğrenecek değilim.”

                “Bana bak Kerem. Bu kız sana deliler gibi aşık. Ona sahip çık. Çocuklarını al ve kendine güzel bir hayat kur. İşte o zaman ben de Aslı’ yı ve çocukları korumaktan vazgeçerim. Ama şunu asla unutma; ömrümün sonuna kadar gölgemi Aslı’ dan çekmem.” Diyerek daha fazla uzatmadan odadan çıkıp gitmişti. Kerem kaşlarını çatmış ardından bakıyordu. Ne tuhaf bir histi. Eşini kimseyle paylaşmak istemiyor ama onunla tekrar beraber bir hayat kurmaya da korkuyordu. Belki de Timur bunu görüyor ve bu boşluğu fırsat biliyordu.

                Aslı lavabodan çıkmış Timur’ un odasına gitmişti. Olmadığını görünce tam arkasını dönmüştü ki Timur yanında bitti.

                “Geldin mi Aslı? Hadi bir kafeteryada çay içelim.” Aslı başını sallamış önden asansöre doğru yürüyordu.

                Mesai saati olduğu için kafeteryada kimsecikler yoktu. Aslı ile Timur karşılıklı oturup çay içiyorlardı. Timur atıştırmalık birşeyler de almıştı.

                “Aslı yesene şunlardan sabah telaşında yine bir şey yememişsindir sen.” Aslı önündeki poğaçadan minik bir lokma koparıp ağzına attı. Derin düşüncelerinin arasında konuşmaya başladı:

                “Daha düne kadar nasıl da bir hayatım vardı. Şimdi şu hale bak. Meğersem görmek istediğim gibi görmüşüm. Kerem herşeye yeter sanmışım. Biz mutlu birbirimizin kollarında iken çevremizde insanlar neler yaşamış görememişiz.” Timur çayından yudumluyordu.

                “Kerem için tüm dünyamı yaktım ben. Kanser kardeşimden vazgeçtim.” Aslı bir anda tekrar ağlamaya başlamıştı.

                “Şşt! Üzme kendini artık. Durumun böyle olacağını nerden bilebilirdin Aslı? Hem ameliyat çok başarılı geçmişti. Doktorlar düzeleceğini söylemişti.”

                “Evet öyle demişlerdi. Ama bakıyorum da şimdi yine de ailemi ezip geçmemeliydim.”

                “Sen onları hiçbir zaman bırakmadın. Babanın yüzünü düşürecek bir suç işlemedin. Sadece sevdiğin adamı kabul etmediler o kadar. Kendine bunu yapma Aslı. Bak ikizlerin ve Kerem’ in sana ihtiyacı var.” Aslı başını kaldırmıştı. Timur’ a soru dolu gözlerle bakıyordu. Kendisine olan ilgisini açmalı mıydı? Konuşsa ama sonra bundan vazgeçmişti. Artık işe dönmeleri gerektiğini Timur’ a söyleyerek aşağıya indiler.

                Kerem, Aslı’ yı bekliyordu. Işıl Aslı’ya bunu söylemiş Aslı da hemen Kerem’ in odasına gitmişti.

                “Aslı Hanım saatlerdir sizi bekliyorum. Bugün akşam kutlama yemeğimizi vereceğiz. Organize işlerini Işıl Hanımla beraber hızlı bir şekilde halledin. Siz de akşam bulunacaksınız.” Aslı sinirli bakışlarını Kerem’ e dikmişti.

                “Ben gelemeyeceğim Kerem Bey.”

                “Evet mazeretiniz çok açık. Çocuklara bakacak kimseniz yok. Dilerseniz Funda Hanım bakmaya hazır. Başka mazeret kabul etmiyorum. Özel asistanımsanız ben nereye gidiyorsam siz de bulunmak durumundasınız. Ayrıca bu gecenin teması sizsiniz.”

                “Ben sizin evinize çocuklarımı getirmem artık.”

                “O zaman o sizin eve gelir Aslı Hanım! Şimdi lütfen ayarlamalarınızı hızlıca yapın.”

                Aslı öfkeli bir şekilde odadan çıkmış soluğu Işıl’ ın yanında almıştı. Gece için hazırlıklara başlamışlardı.

 

 

 

14.   BÖLÜM

                                                                              

 

 

“Yanlış olduğunu hep sonradan anladım…”

 

 

 

 

                Aslı, eve gelmiş ve gece için hazırlanmaya başlamıştı. İkizlere bakmak için Funda eve gelecekti. Funda’ yı getiren araba Aslı’ yı kutlama yapılacak restoranta bırakacaktı. O yüzden çabuk hazırlanması gerekiyordu. Funda geldiği gibi o da çıkmalıydı. Gece için özellikle sade bir şeyler giymeyi tercih etmişti. Kerem’ in korumalı kanatları altında olduğunu hissetmiyordu.

                Bir süre sonra Funda gelmişti. Aslı, kapıdan direk onu karşıladığı gibi kendisi de evden çıkmıştı. İkizlerin sevinç çığlıkları apartman boşluğuna kadar geliyordu. Aslı ise gergin bir şekilde gidiyordu. Bu geceyi evinde battaniyesine sarınıp sıcak çikolatasını yudumlamayla geçirmeyi daha çok tercih ederdi. Ruh hali hiç de eğlenecek durumda değildi.

                Arabaya geldiğinde, şoförün evi terk ettiği günkü genç olduğunu görünce bu ona bir nebze olsun teselli olmuş, gülümsemişti. Genç şoför de ona gülümseyerek kapıyı açmıştı. Arabayla gitmeye devam ettikleri bir esnada Aslı;

                “Sabri Bey seni kovmamış çok sevindim.” Genç gülümsemişti.

                “Sorun olmadı o gün hanımım. Siz nasılsınız? O gün gerçekten çok perişan görünüyordunuz.”

                “Evet daha iyiyim. Teşekkür ederim.” Diyerek Aslı’ nın içinden geçenler diline kadar gelmiş olsa da sözlerini lokma yutar gibi geri yutmuştu.

                Restoranta geldiğinde neredeyse herkesin gelmiş olduğunu gördü. Kerem ve Timur başta olmak üzere aldıkları projenin ortak sahipleri ve Defne de vardı. Şimdi neden bu da gelmişti? Onun çiyan yüzünü görünce üzerindeki tüm melakelerin kaçıp gittiğini düşündü. Timur gülümseyerek yanına geliyordu ki Kerem kolundan tutmuş:

                “İzin ver de karımı ben karşılayayım.” Diyerek ona sert bir bakış savurmuştu. Aslı bunu görünce oldukça bozulmuştu.

                “Hoşgeldin.” Diyerek yanağına bir buse kondurmuş, Aslı etrafa yaydığı soğuk havayla öylece durmuştu. Kolundan narince onu masaya doğru götürmüş misafirleri de masalara davet etmişti. Timur ve Kerem en ortada yan yana oturmuşlar ortaklar karşılarına geçmişti.

                Aslı’ nın tam karşısında Defne vardı ve ona sinsice gülümsüyordu. Aslı onun bu bakışlarından hiç haz almamış, bu bakışların altında birşeyler yattığını sezmişti. Kerem yanında oturuyor ve ona sürekli “Hayatım” diyerek hitap ediyor Aslı’ nın sinirlerini daha çok bozuyordu. Daha dün ona ağır ithamlarda bulunan o değildi sanki.

                Yemek çok keyifli devam ediyordu. Aslı dışında herkes mutluydu. Neredeyse herkes doymuş ve sohbete katılır olmuştu. Konu dönüp dolaşıp Aslı’ nın başarılı çizimine gelmişti. Herkes tebrik ediyor ortaklar ihaleyi onların almasına çok mutlu olduklarını söylüyordu. Defne lafın ortasına atılıp:

                “Evet gerçekten Aslı Hanım ne kadar da başarılı bir çalışmaydı doğrusu hayran kaldım. Hayır o zaman bir hafta Timur Beylerde misafir kalmışsınız. Nasıl olmuş da o daracık vakitte çalışmaya da zaman ayırabilmişsiniz?” Kerem şok olmuş bir şekilde Defne’ ye bakıyordu. Ardından Aslı’ya ve proje sahibi ortaklara bakmıştı. Yakınında oturan şirket çalışanlarının bazıları da duymuş ağızları beş karış açık kalmış birbirlerine fısıldaşıyorlardı. Projenin ortakları Defne’ nin ne kasdettiklerini çok anlamamışlar ama Kerem Defne’ nin söylediklerinden alması gereken mesajı çok da anlaşılır bir şekilde almıştı. Aslı kendisinden emin tavrıyla;

                “Evet Defne Hanım. Doğrusu ben de kendimden böylesine bir performans beklemiyordum. Kerem ile çok ağır bir kaza geçirmiş, eşimin ölümlerden döndüğüne şahit olmuş ayrıca karnımdaki bebeğimi kaybetmiştim. Bunlar yetmiyormuş gibi henüz hastaneden çıkmamışken evimden kovuldum. Herşeye rağmen eşimin ve şirket çalışanlarının mağdur olmaması adına henüz daha ev bulamamışken, ikizlerime bakacak kişi ayarlayamamışken şirketin bu büyük ihalesi için çalışmaya koyuldum. Timur Beyler kendisine yakışanı yapıp bana evini açtılar. Özel ailevi ve sağlık sorunlarımı bir kenara bırakıp gece gündüz çalıştım. Muhtemelen çizimlerimin bu kadar şahane olmasının sebebi; bu yoğun duygularımı yansıtıyor olduğundandır belki kim bilir!” diyerek sert çıkışıyla Aslı ayağa fırlamıştı ki Kerem de hemen ayağa kalkarak:

                “İşte benim muhteşem karım! Böylesine güzel bir başarı ancak alkışlanır.” Diyerek alkışlamış, misafirler ve şirket çalışanları da alkışlamak durumunda kalmışlardı. Alkışların arasından Aslı’ nın kulağına fısıltıyla:

                “Defne’ nin yaptığı saçmalığı proje sahiplerinin önünde tartışmadan kapatalım. Ve hiçbir sorun yokmuş gibi dansa kalkalım.” Alkışlar durduğu vakit:

                “Aslı Hanım lütfen ilk dansı bana lutfeder misiniz?” diyerek Aslı’ nın elini tutup havaya kaldırarak sahneye çıkarmış ve orkestraya dans edeceklerini işaret etmişti. Orkestra özel bir şarkı isteyip istemediklerini sormuş Kerem Aslı’ ya bakmıştı:

                “Özel bir şarkımız var mıydı?” Aslı üzgün ama cüretkar bakışıyla ona bakmış ve

                “Var ama ben başka bir şarkı isteyeceğim.” Diyerek orksetraya yaklaşarak onlardan sanatçı Göksel’ in “Yalnız Kuş” şarkısını çalmalarını istemişti.        

                Kerem şarkının eşliğinde Aslı’ ya bakarak sözlerini dinlemişti. Ardından acı bir gülümsemeyle dans ederken kulağına yaklaştı:

                “Sözlerini kendi üzerime mi almalıyım?” Aslı gözlerine bakarak;

                “Aslında her zaman böyle değil miydi?” Kendi sözlerine gülen Aslı, kırık gülümsemesiyle sağ kaşını kaldırıp:

                “Hoş sen nereden bileceksin ki?”

                “Defne’ nin söyledikleri peki. Timur’ un evinde bir hafta kaldın mı?”

                “Evet Kerem kaldım.”

                “Aslı peki nasıl bu şekilde sana güvenmemi bekliyorsun?”

                “Ne yapmalıydım Kerem? Annenler bana başka çıkış yolu bıraktı mı?”

                “İllaki niye Timur, yok mu başka kız arkadaşın senin?” Kerem, bu sefer de Aslı’ nın damarına basmıştı. Bir anda kollarından sıyrıldı ve akmasını istemediği o lanet olasıca gözyaşlarına yine hakim olamayarak:

                “Ben senin için onlardan da vazgeçmiştim be Kerem.” Diyerek gözyaşları içinde koşarak salondan kendisini dışarıya atmıştı. Dışarının acımasız soğuğu bir anda yüzüne buz kütlesi gibi çarpmıştı. Sıkıştığı bu hayatta hava almak istediği tek ortam sokaklar da artık ona kucak açmıyordu. Sanki evrende olan herkes ve herşey onu dışlıyordu. Bir kişi hariç…

                “Aslı dur!” Timur, Aslı’ nın çantasını ve çeketini almış arkasından koşuyordu. Sesini duyunca ardını dönüp baktı:

                “Aslı bekle beni.” Soluk soluğa kalmış bir şekilde yanına geldi. “Çantanı almadan nereye gidiyorsun?” Çantasını almamış olduğunu ancak Timur söyleyince farkedebilmişti.

                “Evet hiç farketmemişim.” Diyerek kollarını açmış kendisine bakıyordu. Timur onun bu haline gülmüştü. Aslı da ona bakarak gülmüş tabiri caizse sinirleri boşalmıştı.

                “Hava çok soğuk çeketini giy üşütme.” Demiş ve çeketini sırtına geçirmişti. Ardından beraber Timur’ un arabasına yürüdüler. Timur hiç konuşmuyordu. Yıllardır tanıdığı arkadaşıyla ne zaman konuşup ne zaman susması gerektiğini oldukça iyi ayırt ederdi.

                Aslı, sessizce arabanın camından dışarıyı izliyordu. Bundan sonra her Kerem’ e baktıkça karanlık geçmişinden bir perde açılacağını anlamıştı. Öyle söz vermemişler miydi zaten? Neden şimdi bunlarla yüzleşince kendisini üzüyordu ki? Dememişler miydi; aşkımız uğrunda herkesi feda etmeye hazır mıyız diye. Öyle de olmuştu işte.

                Yoksa bu aşk bu kadar fedakarlığı haketmiyor muydu? Neden şimdi pişmanlıklar gün yüzüne çıkmaya başladı? Artık feda edilen kişi değersizleşiyor muydu gözünde? Yo bunu gerçek Kerem’ e yapamazdı. Onu terk edip gidemezdi. Bu hayatta onu yarı yolda bırakamazdı. Ya hatırlarsa demiyecek miydi; Aslı neden savaşmadın?

                Aslı yapıştığı camdan sıyrılarak tekrar kendisine gelip, karanlık gecenin en uç noktasına gözlerini kısarak bakmış ardından Timur’ un da duyabileceği sessizlikte mırıldanmıştı:

                “Korkularıma esir olmayacağım. İstediğiniz yoldan gelin. Ben kaybetmem.”

 

 

 

 

15.   BÖLÜM

 

 

                                                                                       Ya hayatımdan çekip gitseydin ben ne yapardım? Hem de hayat hala devam ediyorken.”

 

 

 

                Aslı, neredeyse on gündür Kerem’ in zorlaştırdığı işlerle mücadele ediyordu. Sanki yeni işe girmiş bir elemanı sınıyormuş gibi Aslı’ ya bir çok ağır iş yüklüyor çoğu da gereksiz işler oluyordu. Aslı ne yapmak istediğinin çok iyi farkındaydı. Aslı’ nın gerçek niyetini ancak zorlayarak bulabileceğine inanıyordu. Eğer gerçekten sevmiyor ve Kerem’ le dedikleri gibi menfaatleri için bir evlilik yapmışsa elbet bir zaman sonra vazgeçip kaçacaktı. Eğer gerçekten seviyorsa; seven insan herşeye katlanırdı.

                Aslı, o kadar çok bunalmıştı ki, kendi kendine “Hem annen hem Defne bir de sen yüklen bakalım Kerem, bakalım ne kadar dayanacağım?” diye söyleniyordu.

                Hem işin yükünü çek hem ikizler ve evi tek başına yürüt hiç de kolay olmuyordu. Allahtan ki Timur vardı ve ona her an destekçiydi. Karla’ nın Timur için söylediklerini hala Timurla paylaşmamıştı. Paylaşsa bu güzel dostluk ilişkisini mahvedecekti. Hem böyle bir ilgisi olsa bu durumda hemen gelip demez miydi? Belki de demezdi. Hem bir de gerçekten Karla’ nın dediği gibi miydi bakalım? İnsanlar her zaman pireyi deve yapmaya bayılır. Belki de Timur’ a yaptıkları yakıştırma da böyle bir şeydi. Kesin kendileri abartmıştı.

                “Aslı!” duyduğu sesle neredeyse kalbi duracak olan Aslı öyle bir çığlık atmıştı ki Kerem bile korktu.

                “Ay! Ne var Kerem Bey dibimde niye öyle bağırıyorsunuz?”

                “Kaç saattir telefonu çaldırıyorum. Duymuyorsun. Hemen odama gel!” Kerem hiç olmadığı kadar burnundan soluyordu. Aslı sıkıntılı bir durum olduğunun farkına varmıştı. Kalbi olmadık yere heyecanla çarpıyor ayakları geri geri gidiyordu. Yine ne olmuştu? Yine ortamı gerecek ne bulabilmişlerdi acaba? Kendi kendine söylenerek Kerem’ in ardından odaya girdi.

                “Kapat kapıyı!” Kerem bu sefer ilk hastanede konuştukları gibi soğuk bambaşka bir adam gibi konuşuyordu. Aslı korku dolu gözlerle kapıyı kapatırken hala Kerem’ e bakıyordu. Kerem ise masasında duran iki sarı zarfın yanından iki kağıt eline alıp onları inceliyordu. Kaşları çatık ve oldukça sinirliydi.

                “Ne oldu bir sorun mu var?”

                “Al kendin bak bakalım bu bir sorun mu?” Kağıtlardan birini Aslı’ ya uzatmıştı. Aslı sanki kendisine sual defteri uzatılmış gibi yavaş adımlarla kağıda doğru yanaştı. Kerem’ in elinden oldukça ağır bir şekilde alarak okumaya başladı. İlk önce dışından okumaya başlamış ancak kağıdın bir DNA testi sonucu olduğunu anladıkça içinden okumaya devam etmişti. Elindeki Poyraz’ ın sonucuydu ve Kerem ile akrabalık durumu olumsuzdu.  

                Aslı şok olmuş ama hangi birine şok olacağını şaşmıştı:

                “Sen test mi yaptırdın?”

                “Sonuca bak Aslı!” Kerem patlamak üzere olan bir volkan gibi çatırdıyordu.

                “Hayır örnekleri ne zaman aldın?”

                “Aslı! Geveleme sonuca bak!”

                “Lanet olasıca sonucu gördüm! Sonuç umrumda değil! Ben bu oyunu sana nasıl oynadıklarını anlamaya çalışıyorum! Bir dakika ya yoksa o Uludağ tatili palavra mıydı? Evet ya nasıl da aptalım. Annenler örnekleri aldı. Testini yaptırdı ve sonucu istedikleri gibi çıkarmayı başardılar. Hayır benim anlamadığım sen nasıl yuttun ya!” Aslı avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Ama bir yandan sakin de olmaya çalışıyordu. Çünkü Kerem’ in durumu idrak etmesini istiyordu. Bu yüzden ara ara kendisini dizginliyor kelimelerini tane tane sakince söylemeye çalışıyordu. Ama kendisine hakim de olamıyordu.

                “Bak sonuca bak. Bu yetkili bir labaratuvarın mühürle onaylanmış sonucu görüyor musun?” Kağıdı Aslı’ nın burnuna kadar itmişti. Aslı geri sertçe elini püskürterek:

                “Kendi gözlerinle mi gördün? Sen benim yanımdaydın. Bu kadar aptal olamazsın. Evde çalışan her hangi birinin saç teliyle karşılaştırmadıkları ne malum?” Kerem tüm evrakları Aslı’ ya çarparak;

                “Al o zaman çocuklarının diğer sonucuna bak. Bak bakalım çocuklar kiminmiş.” Aslı evrakları eline aldığında ikinci şokunu yaşamıştı. Timur için de bir test yapılmış ve ikizler Timur’ la yüzde doksandokuz akrabaydılar. Aslı sinir olmuş ama gülüyordu.

                “Ya nasıl bir oyuna düştük biz? Buna nasıl izin veriyorsun? Sana büyü falan mı yapıyorlar?”

                “Tek açıklama şeklin bu değil mi Aslı? Bana büyü yapılmış olması. Bence sen daha fazla düşme gözümde. Şimdi burada daha fazla durmanı istemiyorum. Bu evraklarla ve daha nice delillerle sana boşanma davası açacağım. Çocuklarında sen de benden bir lira bile koparamayacaksınız.”

                Aslı tüm evraklar kucağında öylece kalakalmıştı. Ne diyeceğini bilemiyordu.      

                “Boşanma davası mı?” Aslı konuşmak istiyor ama sanki ağzına düğüm bağlanmış da dudaklarını açamıyor gibiydi. Kerem sanki umursamıyormuş gibi masasını topluyor Aslı’ nın yüzüne dahil bakmıyordu.

                “Evet boşanma davası.” Demişti yapmacık bir sakinlikle. Aslı inanamıyordu. Küçük bir aşk oyununun içindeymiş gibi hissediyor birgün Kerem’ in ona geri döneceğine inanıyordu. Ama o öylesine bir aptallık yapmıştı ki Kerem’ i çok yanlış açıdan boşlamış ve düşmanları da o noktadan vurmuşlardı.

                “Bunu yapma Kerem.” Kerem konuşmuyordu.

                “Kerem lütfen. Gerçekten yanlış yaparsın. İlerde gerçekleri öğrendiğinde pişman olursun. Ama biz onları yaşamayalım. Seni aldatmalarına izin verme. Biliyorum onlar senin ailen beni hatırlamadığın için söylediklerim sahte gelebilir. Ama inan seni kandıran ben değilim. Onlar.”

                Kerem bir anda masayla uğraşmayı bırakmış ve bıçak keser gibi işlerini bırakıp Aslı’ nın gözlerine bakmıştı:

                “Yalan da söylüyor olsalar ellerinde kanıt var.” demiş Aslı son çektiği nefesinin sanki kalbine hançer gibi saplandığını hissetmişti. Daha bir kelime edemediğini gören Kerem;

                “Şimdi çık dışarı ve eşyalarını topla.” Demişti. Aslı hala olduğu yerde kitlenmiş kımıldayamıyordu bile. Aslı yüreğinden geçen kelimeleri söylemek istiyor ama onun hafızasının olmamasına karşılık hiçbir şey diyemiyordu. Ne diyecekti, kime sitem edecekti ki? Kendisine karşı bırak bir şeyler hissetmeyi kendisini tanımıyordu bile. Sessizce odadan ayrılmaktan başka elinden bir şey gelmemişti.

                Çıkıp var olan bir kaç parça eşyasını çok kısa sürede toparlamış gitmek için son kez etrafına bakmıştı. Işıl elinde bir koli ile Aslı’ nın üzgün halini görünce yanına koşturdu:

                “Aslı Hanım hayırdır?”

                “Kerem beni işten kovdu Işıl.” Demiş Işıl ağzı açık kalmıştı.

                “Buna inanamıyorum Aslı Hanım. Şimdi ne yapacaksınız?”

                “İnan hiç bilmiyorum. Şimdi gitmem gerek.” Demiş ağlamamak için kendisini zor tutmuştu.

                Timur, ileriden koli ile asansöre doğru giden kişinin Aslı olduğunu farkedince hemen odadan çıkıp Aslı’ nın yanına gitmişti.          

               “Aslı nereye?” Aslı, aniden durmuş ve Timur’ a yenilmiş gözlerle bakmıştı. Timur bir sorun olduğunu hemen anlamış yanına kadar gelip elinden koliyi alarak:

                “Aslı gel, burada konuşmayalım odama geçelim.” Demişti.

                Odaya geçer geçmez Timur çalışma masasına koliyi koyup ayakta bekleyen Aslı’ nın elinden tutarak onu koltuğa oturtmuştu. Aslı çok savunmasız ve bitap görünüyordu. Karşısına oturdu ve biraz sessiz kaldılar. İşten de kovulduğu belli oluyordu. Aslı donuk gözlerle yere bakıyor ve tek bir kelime bile etmiyordu.

                Timur dışarıyı seyrediyordu. Kerem’ in odası oldukça uzaktı. Onu gözleri zar zor seçebiliyordu. Yakınındaki çalışanlar ise kendi hallerine çalışmaya devam ediyordu. Ortam oldukça sessiz ve olağandı. Bir kadın bilgisayarının başında hesaplamalar yapıyordu. Asistanı dosya odasından dosya almış masasına geliyordu. İki adam ayakta durmuşlar masa başındaki işi tartışıyorlardı. Asistanı dosyaları masaya koyacakken bir tanesini yere düşürmüştü. Çıkan ses Aslı’ nın irkilmesine sebep oldu. Ardına başını çevirip sonra tekrar Timur’ a döndü. Gözleri yine uzaklara gitmişti.

                “Biliyor musun Timur?” Timur dışarı izleyen gözlerini şimdi Aslı’ ya çevirmiş kirpiklerini izliyordu. Cansız duran yüzüne karşın kirpikleri ne kadar güçlü görünüyordu. Kaşları ve gözleri öylesine yorgundu ki sanki tüm yükü onlar taşıyordu. Aslı da Timur için böylesine kıymetliydi. Aslı, savunmasız ve tüm tehlikelere açık bir melekti. Ömrü boyunca onu sırtlanmaya ve korumaya hazırdı. Yaşadığı acıları, hissettiği üzüntüleri ona bıraksın, o taşırdı. Bunun için bir şey de yapmasına gerek yoktu. Yalnızca yanında yakınında olsun bu ona yeterdi. Belki bu yüzden hislerini kimseye paylaşamamıştı. Kime söylese; ““Sen aptal mısın? Etraf sana ömrünü adayacak kızlarla doluyken sen sadece böyle kenara çekilmiş başkasına ait olan, onun da eşine bağlı olduğu bir kadını yalnızca izleyerek mi ömür tüketeceksin?””Derdi evet.

                “İnsan tüm hayatını biriyle paylaşmaya başlayınca herşey onunla anlam kazanıyor ve birgün o hayatından göçüp gidince meğersem sen anlamsızlaşıyormuşsun. Belki bu yüzdendir ha bazı eşlerin gençken sürekli didişmelerine rağmen yaşlanınca birbirinden vazgeçememeleri. Korkuyorlardır benim gibi. Kerem benim hayatımdan çıkıp giderse ben ne yaparım? O gece hastanede Kerem ameliyatta olduğu esnada hep kendime bunu sordum. Onsuz bu hayatı düşünmek bile istemiyorum. Artık o olmayacak ve ben hala kahvaltımı yapabileceğim. İkizler büyümeye devam edecek ve ben onların büyümesini Keremsiz seyredeceğim. Buna sen inanabiliyor musun?” Aslı acı bir gülümseme takınıp başını sallamıştı. Timur ise ona öylece bakıyordu. Aslı bir ara Timur ile göz göze gelmiş gözlerinde takılı kalmıştı. Sadece kendisine ait olduğunu belki ömrü boyunca öğrenemeyeceği bu bakışlar ona esirdi.

                “Aslı ne oldu?” diyebildi Timur. Böyle sormasaydı Aslı neredeyse ona kendisi hakkında ne hissettiğini soracaktı. Kendisi de bu konuşmanın doğru bir zaman olmadığını biliyordu ama doğruyu ayırt edemeyecek kadar duyguları karmaşıktı.

                “Timur, Namışah Hanım biz Uludağ’ da iken ikizlerden örnek alıp DNA testi yaptırmış.” Timur dudaklarını bükerek;

                “Klasik bir savaş stratejisi.” Aslı kalkıp kolinin yanına gitmişti. Koliyi biraz karıştıdıktan sonra elinde kağıtlarla geri gelerek Timur’ a uzattı.

                “Şunlara bir baksana.” Timur eline aldığı kağıtlarda Kerem’ in ikizlerin babası olmadığı yazıyordu. Timur çok şaşırmamıştı.

                “Yani beklenilir Aslı. Belli ki kadın sana kafayı iyi takmış.”

                “Ama dahası var Timur.” Diyerek Timurla ilgili sonuçları eline uzatmıştı. Timur kendi ismini görünce;

                “Yok artık! Kerem’ in sonuçları neden negatif çıktığı anlaşılıyor. Bunlar benim örneklerimle Kerem’ in örneklerini yer değiştirmişler.” Timur beklediğinden çok sakin görünüyordu.

                “Timur sandığımdan çok soğukkanlı çıktın. Adamlar resmen bize iftira atıyor. Ayrıca senin örneğine nereden ulaşsınlar ki? Düpedüz Kerem’ in örneklerine senin adını vermişler.”

                “Bütün günümü burada geçiriyorum. Yani burada milyonlarca kez çay içiyorum. Buralardan örnek almak çok basit. Yani buna takılma Aslı bu adli kontrol eşliğinde yapılmadığı için geçerliliği olmayan bir sonuç. Senin asıl takılman gereken nokta; bunlar seni hayatlarından tamamen çıkarma peşindeler. Acaba neden?”

                “İyi de Kerem bunların gerçek olduğunu sanıyor. Bana boşanma davası açacak.” Aslı ellerini başına götürüp öylece düşünmeye başlamıştı. Timur ona bakıyor ve sakince düşünmeye çalışıyordu. Aslı üzüntüsünden sağlıklı düşünemiyordu.

                “Merak etme boşanma davası açılınca hemen ha deyince boşamıyorlar. Dava açması senin lehine işleyebilir. Boşanma için bir sebep belirtmesi lazım. Böylece DNA testi tekrarlanmış olacak ve Namışah Hanım’ ın foyası ortaya çıkacak. Hatta bence sen yenilmiş gibi görünüp işlerin bu şekilde yürümesine göz yum. Onlar zafer kazandık diye sevinedursunlar, biz de onlar hakkında neler bulabiliriz ona bakalım.”

                Aslı tedirgindi. Timur kadar soğukkanlı olamıyordu. Onun kendisine karşı olan hislerini artık biliyordu. Böylesine bir riski acaba ne için öneriyordu? Timur böylesine çirkin birşeyi umut ediyor olabilir miydi? Kerem boşanırsa Aslı kendisiyle evlenmek zorunda mı kalacaktı? Timur böyle mi düşünüyordu, yoksa gerçekten bunu Namışah Hanım’ ın yalanlarının ortaya çıkması için mi istiyordu?      Aslında olayların gidişatını düşününce boşanma davasında istenecek olan testlerin sonucu gerçeği gösterecekti. Ama kendisi de yalnızca babalık testi için dava açabilirdi. Boşanmaya kadar gitmeye ne gerek vardı? Babalık davası açar sonuçlar Kerem’ i gösterir ve yine yalan söyleyenin Namışah Hanım olduğu belli olurdu. Bu daha kolay ve daha hızlı ilerleyen bir süreçti. Ama bir yandan Namışah Hanım’ ın gizemli sırrını öğrenemeyecekti. Eğer asıl planın ne olduğunu çıkaramazsa her daim Namışah Hanım onlarla uğraşacaktı.

                Aslı çok kararsız kalmış büyük bir of çekmişti. Timur onu izliyor karar vermesi için ona zaman veriyordu. Böylesine bunaldığını hissedince:

                “Sana avukatta tutarız. Bırak Aslı sana başka bir leke daha atmayla uğraşmasınlar. Bu sefer de onu temizlemek için uğraşacaksın. Gel beni dinle zafer kazandık sansınlar.” Aslı başını sallayarak;

                “Peki öyle olsun.” Deyivermişti. Daha nereye kadar sürükleneceğini bilmeden.

                “Peki biz ne yapacağız?” Timur masanın üzerindeki koliye bakarak;

                “Sana başka bir şey bulurdum lakin senin de Kerem’ e yakın olman lazım. Ben burada tek başıma araştırma yapamam. Benim ekibimde yer almak ister misin Aslı? Aynı zamanda araştırmaya önce bu şirketten başlarız. Sonuçta Namışah Hanım’ ın babası buranın eski sahibiydi. Arşivde hala birşeyler olabilir.” Aslı’ ya bu teklif mantıklı gelmişti. Hem başka bir yerde iş bulması oldukça zor olurdu. Ayrıca Kerem’ den daha fazla koparılmak istemiyordu. Bununla son olmasını umut ediyordu.

                “Olur tamam.” Demişti. Timur gülümsemişti.

 

 

 

 

 

 

 

 

16.   BÖLÜM

                                                                              

 

 

“Bazen öylesine pişman olursun servet eritenden ama yerine getiremez.”

 

 

 

                “Peki öyleyse hayırlı olsun yeni işin Aslı’ cığım diyerek kolisini almış ve odadan dışarı çıkmıştı. Aslı Timur’ un ne yaptığını anlamak için peşinden gitmişti. Timur hemen yanındaki boş odaya girmiş ve koliyi masaya bırakmıştı.

                “Evet Aslı’ cığım burası senin yeni odan bence işlere hemen adapte olsan iyi olur. Oldukça işimiz var.” demişti. Aslı gülümsemiş:

                “İlahi Timur yine beni bir çıkmazın içinden çıkarmayı başardın.” Demişti. Timur gülümseyerek;

                “Ben arşive gidiyorum. Bakalım karşıma ne çıkacak. Birazdan asistanı sana gönderirim. Sana işleri anlatır.” Demiş ve tam odadan çıkacakken kapıda Kerem görünmüştü.

                Kerem oldukça sinirli ve gergin bakışlarıyla odaya sertçe girdi.

                “Hayırdır Aslı Hanım siz gitmiyor muydunuz?” Tam Aslı cevap verecekti ki araya Timur atlayarak:

                “Aslı Hanım artık burada bizim şirketimizde hakettiği poziyonda işe başlamıştır.” Kerem;

                “Vay! Demek Aslı hemen koşup çocuklarının babasına sığındın. Bravo! Bravo! Daha biraz önce onların babası olduğunu inkar ediyordun. Ne oldu?” Bu sefer Aslı, Timur’ a fırsat vermeyecekti. Direk önüne atılarak:

                “Beni biraz önce işimden kovdun. Hem de çok ağır bir iftira atarak. Hayır ne yapmamı bekliyordun? Ya Kerem Allah aşkına sen ne yapmaya çalışıyorsun?”

                “Ben mi? Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? Seni görmek istemediğimi söyledim. Sense gelmiş dostunla karşımda fink atacaksın…” Timur, oldukça sakin bir sesle Kerem’ e dokunarak:

                “Kerem, lütfen daha fazla uzatmayın. İkinizin de zamana ihtiyacı var. Lütfen, attığın adımların sonucunu düşünerek hareket et. Kendi işyerinden kovdun. Buradan da giderse bu kızcağız ikizleriyle nasıl çalışsın? Tamam anlıyorum seni. Ama onun da hayat şartlarını düşün.” Kerem uzunca Aslı’ nın gözlerinin içine baktı. Aslı gözlerini, istikrarlı ve sert bir bakışla Kerem’ e dikmişti. Ardından biraz daha sakin olmaya çalışarak:

                “Tamam. Öyle olsun.” Diyerek daha fazla uzatmadan odadan çıkmıştı. Yapacağı da başka bir şey yoktu zaten. Sonuçta Aslı’ yı Timur’ un şirketine muhtaç bırakan Kerem’ di. İçindeki duygudurum bozukluğuna hakim olamıyordu. Bir yandan onun gerçekten kendisini aldatabileceğini düşünüyor ve ondan nefret ediyordu ama bir yandan da Timur’ la yan yana görünce onu kaybetmek istemiyordu. Ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Olsa da kendisine hakim olamıyordu ki. Kendi isteğinin dışında hareket ediyordu.  

                Lakin bu halini fark eden tek kişi o değildi. Bu son kıskançlık hareketinde Kerem’ in Aslı’ ya karşı hala zaafı olduğunu Aslı görmüştü. Timur’ un yanına gelme sebebi ilk başta bu değildi. Ama Kerem sırf bu sebepten ötürü atağa geçmiş arkasından koşup gelmişti. Bugüne kadar ona karşı sadakatli olduğunu göstermeye çalışmış ama her defasında kendisini daha çok açıklamak zorunda kalmıştı. Timur’ la adları çıkar diye bugüne kadar dikkat etmiş ama yine de korktuğu başına gelmişti. Hayır zaten daha ne kadar iftira edebilirlerdi ki? Acaba Timur’ la daha çok yakınlaşsa Kerem’ i kendisine daha çok çekebilir miydi? Aslı bu soruların cevabını yakında öğreneceğini biliyordu.

                Aslı, asistan ile görüşmüş ve ilerideki iş görüşmelerinin planını almıştı. Gereken tüm dosyaları önüne dizmiş ve yeni işine çoktan adapte olmuştu. Timur, arşive gitmiş eski dosyaları raflardan indiriyordu. Eskiye dair o kadar çok evrak vardı ki bunları tek tek incelemek demek seneyi gözden çıkarmak demekti. Ama kararlıydı. Birçok evrağı tek tek incelemeye başlamıştı bile.

                Timur, akşam olunca Aslı’ yı eve bırakmış ve artık hergün evden alıp eve bırakır olmuştu. Aslı işlerin arasında arşiv belgelerini Timur’ la beraber inceliyordu. Anlam veremedikleri o kadar çok evrak vardı ki bunların üstesinden bu şekilde gelemeyeceklerini anladılar. Timur ve Aslı masanın başında yığılmış evraklar arasında sessizce düşünüyorlardı. Timur Aslı’ ya bir teklifte bulunmayı düşündü.

                “Aslı ne yapalım biliyor musun? Yarın gece aile yemeğimiz var. Sen de bize katıl. Yemekten sonra bu belgeleri bir de babama gösterelim.” Aslı şaşırmıştı:

                “Siz görüşüyor musunuz artık?” Timur burukça gülümseyerek:

                “Annemle babam barıştılar.” Demişti. Ama Aslı buna çok sevinmişti.

                “İnanmıyorum Timur bu çok güzel bir haber. Neden daha önce söylemedin?” Timur cevap vermemiş düşünceli bakışlarla yere bakıyordu.

                “Timur, bu güzel bir gelişme.”

                “Ne yani Aslı bunca sene yaptıklarını hiçe sayalım ve hiçbir şey olmamış gibi mutlu bir aile tablosu mu çizelim?”

                “Yapma ama siz ailesiniz. Annen babana deliler gibi aşık. Her insan hata yapabilir. Önemli olan hatasının farkına varıp bir daha tekrarlamamak. Baban artık yaşlandı Timur. Bundan sonra mutlu bir yuvanız olacağından hiç şüphem yok.” Timur tıslayarak gülmüştü:

                “Hıh! Evet bunadı ve ölüm korkusu sardı. Yalnız kalmaktan korkuyor. Belki de onu kadınlar böyle kabul etmedi. Belki de bize dönme sebebinin altında başka emeller yatıyordur.”

                “Hayır saçmalama. Baban çok zengin bir adam. Para avcısı o kadar çok kadın etrafında dolaşıyordur ki asıl şimdi peşini bırakmazlar. Bence baban annenin ve senin kıymetini anladı. Evet belki yaşlandığı için ve ölüm korkusu sardığı için olabilir. Çünkü insan bazen öleceğini unutup öylece yaşıyor. Sevdiklerinin her zaman yanında olabileceğini, onları hiç kaybetmeyeceğini sanıyor. Ama bir küçücük kaza ya da hastalık aklını başına getiriyor.” Aslı bir anda ellerini ağzına götürmüş dehşetle Timur’ a bakıyordu.

                “Ne oldu Aslı?”

                “Timur! Baban hasta olmasın?” Timur’ un bir anda gözleri dolmuştu. Yüreğine ince bir sızı saplanmış tüm vücudunda sıcaklığı ile yayılmıştı. Sanki küçücük bir çocuk oluvermiş ve korkuları kocaman kara bulutlara dönüp başını kaplayıvermişti. Sahi her zaman ölüp gitmesini istediği babasını kaybetmekten korkuyor muydu? Yüreğinde küçük bir çocuğun saklandığını bilmiyordu. Şimdi o çocuk tüm benliğini kaplayıvermişti. Hatıraları gözlerinin önüne gelmiş babasının sevgiyle ona yaklaştığı zamanlar bir film şeridi gibi gözlerinden akıp gitmişti.

                O çok istediği akülü arabayı ilk aldığında mutluluktan havalara uçmuş babasına kocaman sarılmıştı. İşte o zaman onun gerçek bir kahraman olduğunu anlamıştı. Hayvanat bahçesine gittikleri zaman kaybolduğunda bir daha anne ve babasını göremeyeceğini düşünmüş ağlayarak onları deli gibi aramıştı. Kaplanlar aslanlar gürlüyor yırtıcı kuşların çığlıkları kulaklarını tırmalıyordu. Bir anda bu kadar hayvanın arasında gece burada yalnız kalacağını düşünmüş daha çok etrafta koşar olmuştu. Çevrede bir çok kadın ve erkek vardı ama onlar anne ve babası değildi. Çocuklarını öpüp kokluyorlar gülüyorlardı. Bir daha onu böyle seven bir ailesi olmayacaktı. Koca bir boşluğun içine düşmüştü. Onları çok üzdüğüne pişman olmuş bir şansı daha olsa ömrü boyunca onlara bir daha yanlış yapmayacağına yeminler etmiş Allah’ a yalvarmıştı. Ama nafile pişmanlıklarını yüreğinde o kadar hat safhada hissetmiş olsa da samimi duyguları anne ve babasını geri getirmiyordu. Bir köşeye oturmuş hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. O zaman daha beş yaşındaydı. Çok yaramaz bir çocuktu. O kadar çok yaramazlık yapardı ki annesi bitap düşer ağladığı zamanlar olurdu. Annesinin o kadar çok üzülmesine rağmen Timur şımarıklığından vazgeçmemişti. Ama herşeye rağmen annesi onu bırakmamıştı. Onu her zaman sevdiğini söylerdi. Babası ile dertleştiklerinde babasının annesini teselli ettiği geceleri merdiven basamaklarından gizlice izlerdi. Timur’ un bir gün çok zeki ve akıllı bir adam olacağını babasının ağzından dinlemişti. Babası ona her zaman güvenmişti.

                Gözlerinden akan yaş duracak gibi değildi. Aslı, duygusal bir kadındı. Timur’ un her acısına şahit olmuş her anında yanında olmuştu. Onun senelerce babasına karşı duyduğu aşk dolu öfkeyi en çok o bilirdi. Onunla beraber ağlıyordu. Ellerinden tutmuş ve;

                “Timur, onunla konuşmalısın.” Timur eski hatıralarından sıyrılarak tekrar Aslı’ nın gözlerine bakmıştı. Başını olur şeklinde sallamıştı.     

 

 

 

 

 

 

 

 

17.   BÖLÜM

           

 

“Hangi acı ders verir, hangi acı dert verir?”

 

 

 

                Aslı ikizler ile beraber gidecekleri akşam yemeği için hazırlanmış Timur’ un gelmesini bekliyordu. Uzun bir zaman sonra aile içine girmek Aslı’ ya huzur vermişti. Seneler olmuştu belki sevgi dolu yuva görmeyeli. Evlendiği ilk günden bu yana oturduğu sofralar sıcacık yemeği bile soğutacak kadar nefret dolu bakışlarla doluydu. Ne yediği yemeğin tadını alabilmiş ne de o hasret duyduğu sıcak yuvayı hissedebilmişti. Evliydi. Deliler gibi aşık olduğu adamla evliydi. Evlendikleri gün hayatlarındaki herşeyin büyülü bir şekilde düzene gireceğine inanıyordu. Aşklarının herşeye galip gelebileceğini tüm engelleri aşabileceğini düşünüyordu. Ama olmamıştı. Onları istemeyen yüzler daha çok gerilmiş işler daha çok tepe taklak olmuştu. Ama o herşeye rağmen sevdiği adama huzur vermek istiyordu. Kendisine kötü davranan yüzlere bile gülümsüyor herşeyi alttan alıyordu. Bu iyi niyetin kalpleri yumuşatacağını düşünüyordu. Ama duygularının aslında çocukca masum sevgisinden kaynaklı olduğunu yaşı ancak ilerledikçe anlayabilmişti.

                İnsanların onun düşündüğü kadar masumca sevmediğini en nihayetinde anlayabilmişti. Aslı gelmiş ve istedikleri her ne ise onu ellerinden almıştı. Kaybettikleri hisseleri Aslı’ nın güler yüzü geri getirmiyordu maalesef. Bu hayatta onlar için sevgiden iyi niyetten daha kıymetli bir şey vardı; para ve zenginlik.

                Bir anda kapı çalmış ve Aslı irkilmişti. Hemen yatak odasından kapıya koşmuş ve açtığında Timur ile karşılaşmıştı. Timur kocaman gülümsüyordu:

                “Merhaba hazırlandınız mı?”

                “Evet neden kapıya kadar çıktın? Telefonu çaldırsaydın ben inerdim.” Timur kendisine koşup gelen Kuzey’ e sarılarak:

                “Bu aslan parçalarıyla tek başına ineceksin öyle mi?” Aslı gülümsemişti.

                Eve geçtiklerinde Timur’ un anne ve babası onları kapıda karşılamışlardı. Aslı’ nın özlem duyduğu o sıcacık gülümsemeler yüreğinde çiçek açmıştı. Onlar da zengin hatta Kerem’ in ailesinden belki çok daha zenginlerdi. Ama gerçek bir aileydiler. Timur’ un annesi kocaman sarılmış babası elini öptürmüştü. Uzun zaman sonra yüreğine güneş doğmuş tüm bedeni sıcacık olmuştu.

                Timur ikizler için yine aynı bakıcı abla ile anlaşmıştı. Aslı’ nın bugün rahat etmesini istiyordu. Aslı bundan haberi yoktu. Kızı görünce çok şaşırdı. Bakıcı kızın duymadığından emin olarak Timur’ un kulağına doğru:

                “Ne gerek vardı? Onlar kendi haline oynarlardı.”

                “Olur mu hiç. Hem kızında ihtiyacı varmış. Düzenli bir iş arıyor. Anneannesi ile beraber yaşıyormuş. Anne ve babasını bir kazada kaybetmiş. Gelirleri bir tek anneannesinin emekli maaşıymış. Hem okuluna devam ediyor hem de böyle kısa süreli olarak çocuklara bakıyormuş. Bu dönem sonunda mezun oluyormuş. Seninle bu durumu ayrıca konuşmak istiyorum.” Aslı kaşlarını çatarak şaşırmış bir şekilde Timur’ a bakıyordu. Ama şuan anne ve babası onların yemeğe oturmalarını bekliyordu. O yüzden masaya oturmuşlardı. Yemekler onlar oturunca hemen servis edilmeye başlandı:

                “Nasılsın kızım iyisindir inşallah?” Diyerek önce konuşmaya Timur’ un babası başlamıştı.

                “Teşekkür ederim Kubilay Bey siz nasılsınız?”

                “İş güç koşuşturmaya devam.”

                “Siz nasılsınız Sezen Hanım? Teşekkür ederim aile yemeğinize beni de kattığınız için.”

                “Ne demek Aslı’ cığım olur mu öyle şey siz her zaman ailemizdensiniz. Ben Timur’ a her zaman söylüyordum. Bu arada geçmiş olsun büyük bir kaza atlatmışsınız. Geçmiş olsun için Namışah Hanım’ a gitmiştim. Seni evde göremediğim de bu olayları da öğrendim. Çok üzüldüm.”

                “Teşekkür ederim. Timur sağolsun sahip çıktı.”

                “Tabi olur mu öyle şey her zaman. Biz de elimizden geleni yapmaya hazırız. Hatta Timur’ a da söyledim bizde de misafir edelim dedim ama sen çoktan kendine bir ev bulmuşsun.” Timur hemen atılmıştı:

                “Tabi ev denilirse.”

                “Yok Timur gerçekten evden memnunum.” Timur gülümsemişti:

                “Evet orası açık. Soğuk soğuk oturuyordun evde.” Aslı gülmüştü.

                “Anca alışıyorum. Uzun süredir hiç ev işleriyle ilgilenmedim ki.” Sezen Hanım;

                “Anca oğlum. Yalnız bir kadının yaşaması kolay değil. Bir de ikiz çocukları var.”

                “E diyorum anne yanıma taşın diye. Ama kabul etmiyor.” Sezen Hanım Aslı’ ya bakıyordu. Aslı’ nın bu konudaki düşüncesini merak ediyordu. Aslı kendisine bakıldığını anlamış ama ne diyeceğini aklında ölçüp biçiyordu.

                “Teşekkür ederim. Çok ince düşüncelisin Timur ama kimseye yük olmak istemiyorum. Hem ben ilk başta bu sürecin kısa olacağını düşünmüştüm.” Sezen Hanım;

                “Doğrusu Timur anlattı. Aslı’ cığım son olayda Timur’ u da katmaları beni çok üzdü. Namışah Hanımla senelerdir görüşürüz. Doğrusu hiç yakıştıramadım.”

                “Ben de bu konudan ötürü çok üzgünüm Sezen Hanım size karşı da çok mahcubum.”

                “Olur mu öyle şey? Senle ne alakası var?”

                “Benim anlamadığım Sezen Hanım, Namışah Hanım bir tek bana karşı mı böyle davranıyor? Normalde nasıl bir insandır?”

                “Açıkcası Aslı’ cığım ben seneler önce onla ilk karşılaştığımda ona karşı hiç ısınamamıştım. Ama işlerimiz gereği bir aileden çok daha sık görüşeceğimiz için ilişkilerimi ılımlı tutmaya çalışırdım. Ama o öyle değildi. Daha önceleri bahsettikleri gibi zarif narin bir kız gitmiş yerine kaba bir kadın gelmişti. Herkesi azarlayan zalim bir kadın olmuştu.” Kubilay Bey:

                “Hayatım Sabri’ yle bu DNA testi olayını konuştum. Böylesine bir iftiranın iki yönlü de ilişkimizi zedeleyeceğini söyledim. Eğer diretirlerse kendileri bilir. Ortaklığımızı çekeriz.” Aslı dehşete kapılmıştı.

                “Bu durumların böyle olmasını hiç istemezdim. Çok üzgünüm Kubilay Bey.”

                “Olur mu kızım senle ne alakası var? Koca adam. Doğruyu yanlışı ayırt edebilecek yaşta. Eşinin ne yaptığını görmüyor mu? Dahası böyle bir şey olmuş olsa zaten onlara fırsat dahil vermem. Ben Sabri gibi değilim. Benim oğlum sevmişse bana arkasında durmak düşer. Oğlumun sağlığında da hastalığında da gelinim ve torunlarım bana emanettir. Gözümden sakınırım.” Aslı’ nın tüyleri diken diken olmuştu:

                “Bizde de öyledir.” Diyerek gözleri uzaklara dalıp gitmişti. Timur onun böylesine bir sahiplenilmeye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Kim bilir bu sözler Aslı’ da nasıl derin yaralar açmıştı. Konuyu değiştirmek adına hemen öne atılarak:

                “Boşverin üzmeyin böyle seviyesiz olaylar için kendinizi. Biz önümüze bakalım. Haydi salona geçelim ve çaylarımızı içelim.” Diyerek ayağa kalkmıştı.

                Herkes salona geçmişti. İkizler ve bakıcı ablaları, onlar için hazırlanmış olan televizyon odasına geçmişler orada oyun oynuyorlardı. Çaylar yanında ikramlarla gelmiş çay eşliğinde sohbet ediyorlardı. Timur okul anılarını heyecanla ailesine anlatıyor anne ve babası ise onu gülümseyerek dinliyordu. Ortamda sıcacık bir aile atmosferi hakimdi. Aslı asıl konuşması gereken mevzuyu sırf bu tablo bozulacak diye hiç açmak istemiyordu. Ama Timur rahat durmamış ve iş çantasında toparladığı evrakları babasının önüne yığmıştı. Babası biraz inceledikten sonra Kaya ailesiyle olan ilişkilerini anlatmaya başladı:

                “Namışah’ ın, Sabri’ nin ve benim babam çok eskilerden beri beraber iş yapmış insanlar. Yani anlayacağın kızım hepimiz aynı camiyanın çocuklarıydık. Bu yüzden Sabri’ yi çocukluktan beri tanırım. Namışah’ ı çocukluğumda hiç görmemiştim. Görmemiz zaten mümkün değildi. Babası okula göndermemişti. O zamanlarda kızlar çok okutulmazdı. Ama özel hocalar tutulurak Namışah’ ın eğitimini tamamlaması sağlanmış. Evin tek kızı olunca, yani bırak oğlan evlat olmamasını kız kardeş bile olmayınca millet oğlunu Namışah ile evlendirmek için resmen sıraya girmişti. Bunlardan biri de Sabri’ nin babasıydı. Ama o zamanlarda Sabri bir kıza aşıktı. Birbirlerini ölesiye seviyorlardı. Sabri babasına karşı çıkıyordu. Bu yüzden adamcağız Sabri’ yi hisselerle tehdit etti. Sabri eli mahkum Namışah’ ı ailesiyle istemeye gitti. Aynı gece nişan takıldı. O kız bunu duyunca intihar etti. Zavallım çok üzülmüş olacak ki kendisini tavan arasında asmış. Kızcağız kurtarılamadı. Duyduğuma göre Sabri kahrından mahvolmuş. Derhal Amerika’ ya gitmeye karar vermiş. Namışah, o zaman ona beni de götür demiş. Sabri ilk başta yalnız gitmeye kararlıymış ama Namışah duyduğum kadarıyla ince ruhlu bir kızmış. Sabri ikinci bir intihar vakası yaşamamak adına onu da alıp Amerika’ ya göçüp gitmiş. Orada nikah kıymışlar.

                O zamanlarda ben daha üniversitede okuyordum. Sabri de orada eğitimini tamamlamış. Ben de mezun olur olmaz Sezen’ le evlenmiştim. Sezen de mühendislik okuyordu benim gibi. Ailem sahip çıktı. Düğünlerimizi yaptılar. Babam sağolsun şirketi hemen bana devretti. Kardeşlerimin herşeyiyle de ben ilgilenmiştim. Sabri Amerika’ da iken babam şirketi bana devrettiği için Sabri’ nin babasıyla bir süre çalışmışlığım olmuştu. Adam çok dertliydi. Sabri hiç arayıp sormuyor bu da yetmezmiş gibi Namışah’ ı da görüştürtmüyordu. İki baba da perişandı. Bildiğim kadarıyla Abdullah Amca, Namışah’ ın sesini duyamadan vefat etmiş. Sabri’ nin babası yani Selahattin Amca kahrından çökmüştü. Yazık adamcağız üzüntüden felç geçirdi. Uzun seneler işlerine ben koşturdum. Sabri’ nin küçüğü işleri çok anlamıyordu. Selahattin Amca belki de sırf Sabri’ ye güveniyordu. Ama o da adamcağızı ortada bırakmıştı. Adam ölmeden önce mecbur Sabri’ nin küçüğüne mirası bıraktı. Çünkü kardeşler arasında adaletli davranması için güveneceği kimse yoktu. o da Defne’ nin babası işte.

                Yani anlayacağın kızım Sabri sır dolu bir küptü o zamanlar. Ben ne dertleri varsa o zamanlarda olan birşey olduğunu düşünüyorum. Çünkü buraya geldiklerinde ne yaşandıysa gözümüzün önünde yaşandı. Keşke Kerem’ e anlatabilsek ama kurtlar etrafını öyle sarmış ki yanına ulaşmamız mümkün bile değil.”

                “Peki Kubilay Bey Namışah’ ı daha önce kimse görmediğini söylüyor. Hiç gören akrabası da mı yoktu ya da evlerinde çalışan biri?”

                Kubilay Bey, elindeki evraklara bakmaya başlamıştı. Bir yandan Aslı’ nın sorduğu soruya da cevap arıyordu.

                “Yani evlerinde çalışan çoktu. İsimlerini ben bilmem ama evde çalışanların maaşları şirketin üzerinden yatırılırdı. Bence eski zamanlardaki evraklarda siz para akışını inceleyin. Bir de işin gerçeği Amerika’ da nerede ne şekilde yaşadıklarını öğrenmeden bir yere varamazsınız.”

                Kubilay Bey, tüm evrakları tek tek göz gezdirmiş oldukça bir süre sessiz kalmıştı. Bir anda evrakların arasında küçük bir detay farketmişti.

                “Timur bak burada bir hastane ödeneği var.” Timur hemen babasının elinden evrakı almış ve incelemeye başlamıştı. Evrakta adı geçen hastane Karadenizde bir ildeydi. Hastanın adı İzzet Kazan olarak geçiyordu.

                “Abdullah Amca’ nın memleketinde bir hastane burası. Memleketinde kimi vardı ki hastane masrafını çekecek kadar?” Kubilay Bey bilmiyorum der gibi dudak bükmüştü. Timur araştırmaya değer bir evrak olduğunu düşünerek çantasındaki özel bölmeye iliştirdi. Bundan daha eski bir tarihe ait evrak ellerinde yoktu. Ama babasının dediği gibi para akışı her daim bulunabilecek bir bilgiydi. Kaybolmaları mümkün değildi.

                Konuşmaların tamamlandığını düşünen Sezen Hanım kahve yapmak için mutfağa yönelmiş yardım etmek için Aslı peşinden gitmişti. Sezen hanım, yaşından oldukça genç gösteriyordu. Bu da yetmezmiş gibi genç bir kızdan çok daha pratik hareket ediyordu. Doğrusu nasıl böyle bir kadın aldatılır Aslı hiç anlayamamıştı.

                Sezen Hanım, mutfağa girdiği gibi hemen cezveyi eline almış ve kahveden koymaya başlamıştı. Fincanlar çalışanlar tarafından çoktan hazır edilmişti. Sezen Hanım küçük bir işaretle hepsini mutfaktan göndermişti.

                “Aslı’ cığım oldum olası misafirlerime kahveleri ben yaparım. Bundan bir türlü vazgeçemiyorum.” Diyerek sohbet ortamı yaratmıştı.

                “Ne güzel Sezen Hanım.”

                “Sen evde nasıldın? Sana iş yaptırır mıydı Namışah Hanım?”

                “Yani beklerdi benden ama ikizlerden sonra ne yazık ki kendime zor yetişir olmuştum.”

                “Sana hiç huzur vermedi değil mi Aslı?” Aslı yine uzaklara dalmış o anlara geri dönmüştü sanki:

                “Biraz öyle oldu Sezen Hanım.”

                “Ah kızım gençlik işte kalbi bir bağlandı mı insanın tüm zorlukların üstesinden geleceğine inanıyor. Ama gerçek hayatta öyle değil işte. Oysa sen nasıl zorlu bir yaşama adım atacağını çok iyi biliyordun. Hem de bu konuda anne ve babanı da çiğnedin.” Aslı başını sallamıştı.

                “Evet haklısınız Sezen Hanım. Aynen dediğiniz gibi oldu. O zamanlarda aşabileceğimi düşünüyordum. Hatta Kerem bu duruma gelmeseydi nasıl bir cehennemde yaşadığımı hala göremeyecektim. Meğersem ömrümü nasıl almışlar elimden. Nasıl kötü günler geçirmişim. Değer miydi diyorum.”

                “Bundan sonra biz varız. Merak etme. Her konuda sana sahip çıkmaya hazırız.” Aslı bir anda bunu ne niyetle söylemiş olabileceğini anlamak için Sezen Hanım’ a bakmıştı. Sezen hanım bu bakışın ne ifade ettiğini çok iyi anlamış ve dürüst olmaktan kaçınmamıştı.

                “Bak Aslı’ cığım. Ben karşımıza çıkan bazı felaketlerin; bizi hayatımızda olmamız gereken yere sürüklediğine inanırım. Gittiğimiz yer bazen bizim için kötü bazen iyi yerler olur. Timur’ la tanıştığınız ilk günden beri sana karşı bir ilgisi olduğunu biliyorum. Timur kendi hislerini benle her zaman paylaşmıştır. Sana tüm ömrünü feda edebilecek kadar aşık. Kimbilir belki bu yaşananlar sizi birbirinize bağlamak içindir. Çünkü bir anne olarak ve hayat tecrübesi olan biri olarak söylüyorum: eğer bu savaşta mücadele edersen belki Kerem’ i tekrar kazanacaksın ama çocuklarını kaybedeceksin.

                Bence bu ikilim asla yaşanmamalıydı. Üç kuruşluk dünya için yuva yıkmaya değmezdi. Ama gel de onlara anlat işte. Seni dahası kendi kanından olan torunlarını bile bu uğurda feda etmeye hazırlar. Bence sen de bir anne olarak kararını çabuk vermelisin. Ve olur da bu kararın; hayatınının geri kalanını Timur’ la geçirmek olacak olursa bilki biz sizin arkanızdayız. Ve en önce babanın onayını almak için evlerine ziyarete gideceğimden hiç şüphen olmasın.”

                Aslı, kendisine yapılan bu çok mantıksız teklif karşısında yüreğinde anlam veremediği bir ferahlık hissetmişti. Sezen Hanım’ ı annesi kadar sıcak ve samimi hisssetmişti. Ah böylesine bir sevgiye ne kadar hasretti. Ne kadar çok hırpalamışlar ne kadar çok ezmişlerdi. Aynı zamanda biricik annesinin sıcacık kollarından alınıp böylesine bir cehenneme düşmüştü. Buram buram burnunda tüten bu anne kucağına şimdi cesaret edip de sarılmak vardı. Ama yapamazdı. Sezen Hanım’ ın sadece o sıcacık bakan gözlerine gülümsemekten başka elinden birşey gelmezdi.

 

 

 

 

18.   BÖLÜM

 

 

“Sen hayatı gizliliklerle saklı buluyorsun ama aslında gün gibi ortada; sen görmüyorsun Aslı.”

 

                Evden ayrılmışlardı. Timur, Aslı ve çocukları arabayla eve bırakacaktı. Ama Timur, Aslı’ dan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Mutfakta annesi her ne konuşmuşsa Aslı yanakları al al olmuş bir şekilde salona dönmüştü. Muhtemelen annesi Timur’ un yapamadığını yapmış ve Aslı’ ya karşı olan hislerini ona söylemişti. Çocukluğundan beri annesinden hiçbir şey saklamazdı. Sevdiği kızları dahil en önce annesine söylerdi. Aslı için hissettiklerinde de bu hep böyle olmuştu. Ona ilk aşık olduğu anı büyük bir heyecanla koşup anlatmıştı. Aslı’ nın Kerem’ e aşık olduğunu öğrendiğinde de nitekim bu  böyle olmuştu. Bir anda gözleri buğulanmış ve elleriyle gözlerini ovuşturmuştu.

                “Timur iyi misin?”

                “Evet sanırım biraz başıma ağrı saplandı.”

                “Ya acaba ne yapabiliriz ki? Hastaneye gidelim istersen.”

                “Aslı çocuklar uyumuşken ben yakınlardan bir yerden kahve alayım ne dersin? Arabada içeriz.”

                “Bugün kahve kotamızı doldurduğumuzu sanıyordum.” Aslı’ nın gülümsemesi duruma sıcak baktığını gösteriyordu. Timur kahvenin en meşhur olduğu kafenin önünde durmuş ve duble boylarda iki adet kahve alıp gelmişti.

                Arabayı deniz kenarına sürmüş ve bir sabah kadar aydınlanmış olan gökyüzünün dalgalara yansıttığı görüntüsünü izlemeye dalmışlardı. Gece yarısını çoktan geçmiş ve kordon boyunda yalnızca balıkçılar kalmıştı. Timur arabanın ön camlarını hafif aralamış böylece denizin hışırtısı arabanın içine dolmaya başlamıştı. Aslı gözlerini yumdu ve bu dingin havayı içine çekti.

                “Ne kadar huzur verici değil mi?” Diye dudaklarının arasından kelimeler narince dökülüverdi.

                Timur, Aslı’ nın gözlerini kapatmış ve arkaya yaslanmış olan narin yüzünü seyredalmıştı. Ne kadar zarif ne kadar ince bir cildi vardı. Suyun üzerinde narin bir kumaş gibi süzülen ince dalgalara benziyordu. Yanaklarına suyun incemsi dokusundan almak istercesine dokunmak istedi. Ama yapamazdı. Ürkek bir kuş gibi ellerinin arasından kaçıp gitmesinden korkuyordu. Yüreği o kadar ürkek ve hassastı. Timur onu kaybetmek istemiyordu. Kaderse sanki Aslı’ yı yavaş yavaş ona sürüklüyordu. Hisleri beklemekten yanaydı. Bekleyip sabredecekti. Sanki herşey yoluna girecek ve Aslı onun olacaktı.

                Aslı kahvesinden yudumlamak için gözlerini açmış ve Timur’ un onu izlediğini farketmişti. Kendini toparlayıp ürkekçe Timur’ a baktı. Timur Aslı’ nın rahatsız olduğunu anlamış başını tekrar engin denize doğru çevirmişti.

                “Deniz bugün ne kadar sakin değil mi?” diyerek Timur sessizliklerini bozmuştu.

                “Öyle bugün çok güzel.”

                “Hatırlar mısın? Seni ne çok getirirdim deniz kenarına.” Aslı gülümsemişti.

                “O zamanlar İstanbul senin için oldukça büyüktü. Tutunamayıp kayıp gitmekten çok korkuyordun. Ama bir o kadar da güçlü bir kızdın. Azimliydin. Seni diğerlerinden ayıran yanında buydu; hayata tırnaklarını geçire geçire tutunuyordun.” Timur konuşurken bir elinde kahvesini tutuyor diğer eliyle parmaklarını açabildiği kadar açmış anlattıklarını göstermeye çalışıyordu. O zamanların ne kadar etkisi altında olduğu açıkca belliydi. Aslı ise onu sessizce dinliyordu. Çünkü merak ediyordu. Onca sene en yakın arkadaşı olmasına rağmen ona karşı nasıl da böylesine bir hisse kapıldığını öğrenmek istiyordu. Belki de Aslı gözünden kaçırdığı şeyin ne olduğunu yakalamak istiyordu. Bunca sene nasıl olmuştu da Timur’ un ona olan büyük aşkını görememişti. Timur’ un geçmişi bir film gibi tekrar gözlerinin önüne serdiğinde bu sefer gözleri başka bir noktadan izliyordu: Candan bir dost olmaktan çok aşık bir adamı.

                “Deniz kenarında küçücük bir kasabadan bu devasa şehre yeni gelmiştin. Güzelliğin herşeyi gizlemeyi başarsa da ürkekliğin seni ele veriyordu. Aslında kendine güvenin olsa herkesi kasıp kavururdun. Ama sen korkmuştun bir kere. Oysa karşındakilerden çok daha üstün zekaya sahiptin. Onlara fark atarak okulu kazanmıştın. Bilmiyorum Aslı. Yaşadıkların mı seni bu kadar narin yapan yoksa o hassas görünüşün mü? Ama her zaman zariftin. Her zaman iyi kalpli. Yüreğin tertemizdi. Hatırlıyor musun? Kerem için ne kadar çok mücadele ettiğini. Onu kurtarabilmek için kendinden ödün vermiştin. Oysa Kerem’ le adım attığın bu yoldan sıyrılıp da diğer yolu seçmiş olsaydın dünyaya açılan bir mimar olurdun. İlk tanıştığımız zamanlarda hayalin en iyisi olmaktı. Eğer vaktini Kerem’ e harcamamış olsaydın şuan birinci olarak okuldan mezun olmuş ve dünya şirketlerinden teklif almıştın. Kerem için birçok burstan vazgeçmiştin. Bursları kabul etmiş olsaydın yurtdışında onlarla çalışmak için sözleşme imzalamak zorundaydın. On yıl biçmişti bir şirket sana hatırlıyor musun bilmiyorum. Sana çok uzun gelmişti. Ama iyi paraydı. Hocaların senin peşinde koşturuyordu. Aslı şu şirketle konuş Aslı bu şirketle konuş. Peki ya düşünmüş müydün Aslı, ya Kerem seninle evlenmemiş olsaydı sen ne yapacaktın? Onca büyük şirketleri ayağınla tepip böyle ucuz sektörde iki kuruş paraya mı çalışacaktın?”

                “Bilmiyorum Timur o zamanlarda da sen beni çok uyarmıştın. Gözlerimi kör etmiş aşk işte ne bileyim. Oysa demiştin sen. Kerem’ le evlen, onunla her nereye gidersen git ama ondan bağımsız bir hayat kur kendine demiştin. Görmüyordum o zamanlar. Herşeyin kolay olacağını sanıyordum. Sevgimiz herşeye galip gelecek tüm kapalı yollar bize açılacak sanıyordum. Herşeyin üstesinden gelebilecektik. İş sıkıntım olmayacak. Hem “En kötü ne olabilirdi ki hayatımda?” diyordum. Kerem’ le en fazla ayrılırız ve bana her zaman iş teklif eden büyük şirketlerden birine gitsem beni koşa koşa kabul ederler sanıyordum. Bilmiyordum ki o zamanlar; fırsatlar geldiği gibi de gider. Fırsatları geldiği an tutmak lazımmış. Dediğinde ne kadar haklısın geçmişe şöyle dönüp bakıyorum da; eğer Kerem benim yolumdan yürümeyi tercih etmiş olsaydı ben yurtdışında kardeşimin tedavisini yaptırıyor olacaktım. Körmüşüm işte kör.” Aslı şöyle bir durdu ve Timur’ a baktı. Timur dediklerinde kaybolmuş gibiydi. Aslı’ nın sözlerinin kesilmesiyle o da gözlerini Aslı’ ya devirdi. Derin bir nefes aldı.

                “Geçmişe dair en çok neye üzülüyorum Timur biliyor musun? Ben kardeşimi kaybettim. Tercihlerimin böyle sonuçlanacağını bilmiyordum. Basit zekamla içinde bir çok gizliliği barındıran hayatın üstesinden gelebileceğimi zannettim. Ama hayat benle sanki dalga geçiyor gibi. Herbir sevdiğimi elimden alıyor.”

                “Verdiği gibi değil mi?” Aslı anlamamış bir şekilde bakışlarını Timur’ a devirmişti.

                “Aslı, Kerem benim çocukluk arkadaşım. Ona asla bir zarar gelsin istemem. Bunu en iyi sen bilirsin. Sen de benim için kıymetlisin ama bugüne kadar senin için verdiğim her öneride tarafsızdım. Beni dostun bilmişsen ben sana gerçek bir dost gibi yol gösteririm. Bugüne kadar da her zaman bu böyle olmuştur. Bundan sonra da her zaman böyle olacak. Senin asla zarar görmeni istemem. Bu sefer de görmüyorsun Aslı. Kuzey ve Poyraz. Sen hayatı gizliliklerle saklı buluyorsun ama aslında gün gibi ortada sen görmüyorsun Aslı. Değer mi çocuklarını da bu ateşin içine atmaya?”

                Aslı, gözlerini çatmış ikizlerine bakıyordu. Sahi söylediklerinde haklı mıydı?

                “Kerem ne kadar hafızasını kaybetmiş olsa da bakıma muhtaç bir çocuk değil. Dahası kurulu bir hayatı var. Ama ya gelecekleri ellerinden alınmış bu çocukların nesi var? Senden başka kimsesi kalmadı bu hayatta. Hala görmüyor musun? Yalancı bir testle geleceklerini çaldılar. Eğer şimdi sen silkinip onlara bir hayat kurmak için mücadele etmezsen onları çok kötü bir gelecek bekliyor.”

                “Yani bilmiyorum Timur. Söylediklerinde çok haklısın ama bu durumda sen ne öneriyorsun?”

                “Bırak ne istiyorlarsa alsınlar. Aldılar da zaten. Yol yakınken kendine bir hayat kur Aslı. İkizler daha bebek sayılır. “

                “Zaten bir hayat kurmuş sayılırım. Bu yetmez mi?”

                “Yalan üzerine kurulmuş bir hayat. Eğreti bir yerde kendine ev tuttun. Hiç araştırmadığın bir kreşe çocuklarını teslim ettin. Dahası koca bir mimarken asistan kadrosunda çalışıyor görünüyorsun. Hem de eşinin şirketinde hala onun kanatları altındasın. Bence önce kendine gerçek bir iş bulmaktan başlamalısın. Bu konuda sana referans olurum.”

                Aslı başını umutsuz bir şekilde sallamıştı. Derin bir of çekip konuşmya başladı:

                “Timur başka bir yerde iş bulmak demek Keremden kopmak demek. Yani sen resmen bana Kerem’ in hayatından çık diyorsun. Ama bunu ben yapamam. Ona bunu yapamam.” Aslı bir an doğrulmuş ve Timur’ un gözlerinin içine bakmıştı:

                “Timur ben hala Kerem’ e deliler gibi aşığım. Ben onsuz yaşayamam. Hem onu bu şekilde bırakmak demek resmen kaçmak demek.”

                Timur yıkılmıştı. Kerem’ le beraber bir hayat yaşama uğruna çocuklarını feda etmeyi çoktan göze almıştı. Aslı hala kördü ve aslında Kerem’ i çoktan kaybettiğini göremiyordu.

                “Ne diyeceğimi bilmiyorum Aslı. Bu dediklerimi biraz düşün. Bebeklerin şuan çok küçükler o yüzden kaçırdıklarını farkedemiyorsun. Senin için umduğum bir şey var. Sadece gözlerin aydınlandığında kendi hayatın için bilhassa da ikizlerin hayatı için çok geç kalmış olmazsın. Sadece bunu diliyorum. Dilerim çok geç kalmazsın. Yarın işe gideceğiz. Fazla uykusuz kalma istersen. Ben seni bıraksam iyi olacak.”

                Aslı bakıp kalmıştı. Timur bencil biri değildi. Bugüne kadar asla böyle olmamıştı. Konuşmalarının altında her nasıl bir niyet olmuş olsa da söylediklerinde haklıydı. Minicik ikizlerini içten içe davalarla dolu bir sürece sürüklüyordu. Onları çok zor zamanlar bekliyordu.

 

 

 

19.   BÖLÜM

       

 

 

“İlk çizmeye başladığında daha kötü çiziyordun merak etme. Kalem işi ince iştir. Kaza ise daha çok yeni. Zamanla ellerini istediğin gibi yine kullanabileceksin. Sakın vazgeçme.”

 

 

                Sabah olduğunda Aslı neredeyse hiç uyumamış, Timur’ un söyledikleriyle gece boyunca aklında boğuşup durmuştu. Ama bu çok şık bir şekilde hazırlanmasına engel değildi. Bugün Kerem’ e karşı hoş görünmek istiyordu. Dava açmadığına göre hala bir umut vardı. Onu etkilemek için hızlı davranmalıydı. Boşanırsa belki onu ömrü boyunca kaybedebilirdi. Ama her ne olursa olsun adli denetimli test kapı gibi gerçekleri gün yüzüne çıkaracak ve böylece Namışah Hanım’ ın foyası ortaya çıkacaktı.

                Timur yine her zamanki gibi erkenden gelmiş ve arabasıyla evlerinin önünde bekliyordu. İkizlerle hızlıca arabaya binen Aslı koşuşturmacanın vermiş olduğu etkiyle küçük bir öksürük krizine tutulmuştu.

                “Günaydın hayırdır hasta mı oldun sen?” Aslı öksürüklerinin arasında zar zor cevap verebilmişti.

                “Yok değilim sabah koşuşturmacasından.” Gözlerine baktığında gözlerinin altı mosmor olmuştu.

                “Gözlerinin altı morarmış. Uyumadın herhalde.”

                “Evet pek uyuyamadım.” Timur dudaklarını bükmüştü. Aslı biraz daha rahat nefes almaya başlayınca konuşmaya devam etti:

                “Sen nasılsın?”

                “İyiyim. Ben de biraz uyuyamadım. Şu hastane masrafı çekilmiş olan akrabayı düşündüm. Acaba kim olabilir diye.” Aslı düşünceli bir şekilde başını sallamıştı. İkisi de sessiz yollarına devam etmişlerdi.

                İkizleri kreşe bıraktıktan sonra şirkete geçmişlerdi. Timur ile beraber odasında kahvaltı yapmışlardı. Kahvaltıda Timur bakıcı kızın durumunu tekrar açmıştı.

                “İşte kızın durumu bu Aslı’ cığım.”

                “Evet hakikaten öğrenci olup çalışmak zor. Bunu en çok ben anlarım. Bu durumda senin önerin ne peki?”

                “Aslında benim aklımda en baştan beri olan bir fikir var. Bu fikir yalnızca bu kız için ortaya çıkmış değil. En baştan beri sana karşı bu konuda kararlıydım. Bu son olan olaylardan sonra artık fikrim sabit. Seni bu konuda ikna etmek için elimden geleni de yapacağımdan şüphen olmasın. Ikizlerle benim evime taşınmanızı istiyorum. Bakıcı kız da okulu bitince işe başlar.”

                “Yo bunu kabul edemem Timur.”

                “Ama neden Aslı? Nasıl bir evde yaşadığını ikimizde biliyoruz. Ayrıca yalnız başına çok zorlanıyorsun.”

                “Evet belki haklı olabilirsin. Ikizlerle gerçekten çok zor. Açıkcası bana tam destek olacak bir anneye o kadar çok ihtiyacım varki. Teklifin için çok teşekkür ederim. Beni ve ikizleri düşündüğün için böylesine bir teklifte bulunduğunu biliyorum. Ama en önce senin kendine ait bir hayatın var. Biz bunu ihlal edemeyiz.”

                Timur yıkılmış gözlerle Aslı’ ya bakıyordu. Tüm hayatım sana ait demeyi ne kadar çok isterdi şimdi. Ama dudaklarına vurduğu kilidi kıracak kadar cesareti kendisinde bulamıyordu. Aslı’ nın hala Kerem’ e bağlılığı, hala evli olması ve en çok da onu kaybetme korkusu herbiri duygularına ve söyleyeceği sözlere birer ket vuruyordu. Hayır dahası Aslı’ nın Timur’ u reddeceği aşikardı.

                “Özel bir hayatım yok biliyorsun bunu. Hem böylesine zor bir zamanda yanınızda olmak beni daha çok rahatlatacak. Sen orada perişan ben kendi evimde rahat. Olmuyor içime sinmiyor. Gelin işte kısa süreliğine misafirim olun. Dilersen anneme söylerim bir müddet o da bizle beraber kalır. İçin öyle rahat edecekse.”

                “Anlıyorum bana yardım etmek istiyorsun ama özellikle Kerem’ in aklı bu kadar karışıkken böylesine bir adım atmam onda daha çok tereddüt uyandıracak. Hem ola ki gerçekten bir dava açarsa senin evinde kalmam benim aleyhime olur. Bunun sen de farkındasındır.”

                Timur başını sallamıştı. Daha en başta ziynetlerini ve mal birikimini güvence altına al diyen oydu. Bu konuda Aslı haklıydı. Evliliği devam ediyorken bekar bir adamın hem de ismi onunla anılan bir adamın evinde misafir olması davanın seyrini değiştirebilirdi. Aslı onun bu düşünceli haline gülümseyerek:

                “Boşver Timur takma kafana. Hem biliyorsun istediğim zaman daha iyi bir eve geçebilirim. Taşındıysam da yükleri sırtıma alıp taşınmadım ya? İki bavulumu toplar giderim.”

                “Peki o zaman sana daha iyi bir ev bakayım müsaaede edersen.”

                “Aşk olsun. Müsaade ne demek gerekirse sen benim yerime karar vereceksin. Sen benim ailem gibisin. Senden başka kimsem kalmadı artık bu hayatta.” Timur gözlerine bakmıştı:

                “Hayır Aslı annen ve baban çok şükür sağlar. Onlar her zaman senin ailen. Hiçbir anne baba evladını terketmez. Birgün ayarlayalım da ikizlerle beraber onların ziyaretine gidelim olur mu?” Aslı’ nın gözleri yaştan parıldamıştı.

                “Sen dediklerini duyuyorsun değil mi? Beni kapı dışarı ederler. Sokağına sokmaz babam.”

                “Kim bu hayatta sabit fikirde kaldı ki Aslı? Taş taşımıyor ya adam yürek taşıyor yürek. Hem o kısmını bana bırak herhalde pat diye çıkmayacağız karşılarına ben zemin hazırlarım merak etme.”

                “He inşaat benim işim diyorsun yani?” Timur gülmüştü.

                “Herhalde yani en sağlam binalar bizden çıkar.” Timur elini havaya kaldırmış sanki havada bir tabela varmış gibi göstererek: “Pisa İnşaat” demiş ikisi de gülmüşlerdi.

                Ardından Aslı işlerini yapmak için odasına çekilmişti. Odasında Kerem ile görüşme ortamı hazırlayacak bir konu bulmaya çalışıyordu. Bir yandan da gözleri sürekli onların odasına takılıyor ama buradan çok da net görünmüyordu.

                Hali hazırda birkaç işi toparladıktan sonra Kerem’ in odasına gitmek için odasından çıkmış ve en önce Işıl’ ın yanına gitmişti.

                “Merhaba Işıl.” Işıl masasında yazı yazmayla meşguldü. Aslı’ nın sesiyle başını kaldırmış ve Aslı’ yı görünce hemen ayağa kalkmıştı.

                “Merhaba Aslı Hanım buyrun.”

                “Nasılsın?”

                “Teşekkür ederim. Siz nasılsınız? Biraz hasta gibi görünüyorsunuz.”

                “Teşekkür ederim ben de iyiyim. Hasta değilim aslında ama kötü mü görünüyorum?”

                “Yo yo o zaman belki biraz yorgunsunuz. Öyle çok kötü görünmüyorsunuz. Sadece gözlerinizin altı hafif morarmış.”

                “Evet bu sıralar kendimi oldukça yorgun hissediyorum. Ama bugünleri de atlatacağım inşallah. Acaba Kerem Bey’ in toplantısı ya da özel bir işi var mı?”

                “Hayır öğlene kadar boşlar.”

                “O! süper. Ben yanına geçeyim o zaman. Acaba acil bir şey olmadığı sürece kimsenin gelmesine müsaade etmezsin değil mi?” Işıl gülümsemişti.

                “Kesinlikle etmem Aslı Hanım. Buyrun sizi içeriye alayım.” Demiş ve kapıyı tıklatmıştı.

                Kapının sesiyle Kerem eğildiği masadan doğrulmuş ve Işıl’ ın arkasında bekleyen Aslı’ yı görmüştü. Hafif dudak bükerek Aslı’ yı kabul etti:

                “Buyrun Aslı Hanım.”

                “Merhaba Kerem Bey nasılsınız?” Kerem önündeki dosyayı kapatarak masanın kenarına koymuş ve dirseklerini masaya dayamıştı:

                “Teşekkür ederim. Siz nasılsınız biraz hasta gibi görünüyorsunuz?” Aslı bu sorunun kendisine daha kaç kez yöneltileceğini düşünmüştü.

                “Aslında değilim ama bugün herkes bana bunu soruyor. Acaba oturabilir miyim?”

                “Evet tabi çay ister misin?”

                “Hayır çok kalmayacağım.”

                “Peki seni dinliyorum o zaman.”

                “Nasılsın?” Kerem aynı soruyla tekrar karşılaşınca dudak büküp kafa sallamıştı:

                “Gördüğün gibi iyiyim.”

                “Güzel. Biraz düşünme fırsatın olmuştur. Merak ettim. Ne bileyim belki geçmişi biraz daha araştırmışsındır. Beni düşünmüşsündür.”

                “Evet düşünme fırsatım oldu. Açıkcası sana karşı fikrim hala aynı Aslı. Ne yazık ki çocukların benden olduğunu düşünmüyorum. Geçmişte her ne yaşandıysa bilmiyorum ama doktorumun da önerilerini göz önünde bulundurarak artık önüme bakmaya karar verdim. En yakın sürede işlemleri başlatmayı düşünüyorum.”

                “Kerem sen neler söylüyorsun? En azından evimizdeki hatıralara baksaydın. Beni biraz daha tanısaydın.”

                “Aslı bak gerçekten neler yaşadığımı bilmiyorsun. Benim için ne kadar zor olduğunu görmüyorsun ben de sana bunu anlatamam. Geçmiş benimle birlikte silindi tamam mı? Artık yoruldum. Hayatımı olduğu gibi sürdürmek istiyorum.”

                “Ama ya çocukların? Anlayamıyorum gerçekten anlayamıyorum.”

                “Anlamaya da çalışma olur mu? Çocukları düşünmekten yoruldum. Hem de benim olmayan çocukları.”

                “Boşanma davası açma Kerem lütfen biraz daha bekle.”

                “Ne için bekleyeyim Aslı?”

                “Bak bunun için birçok neden var. Belki zamanla hatırlayacaksın, belki ben senin neden hatırlamanı istemediklerini bulacağım, belki…”

                “Bak Aslı. Doktorum bana hatırlamayı bekleme dedi. Hayatını normal bir şekilde sürdür dedi. Ne bileyim gez, ye, iç, işine git dedi.”

                “Evliliğini bitir mi dedi peki? Senin gibi olan dünyada kaç insan var biliyor musun? Açıkcası seni bu konuda anlayamıyorum. Diğerleri de mi senin gibi yapıyor? Baştan herbir çocuğuna test yapıp gerçekten kendisinin mi diye kontrol mü ettiğini sanıyorsun?”

                “Yani çıkan sonuca bakılırsa demek ki yaptırmalılar.” Aslı başını sallamıştı.

                “Ya Kerem bunu neden göremiyorsun? O testler gerçek değil.”

                “İyi ya davada gerçeği çıkar işte.”

                “Ya bunu davaya götürmeden de birlikte tekrar testini yaptırabiliriz. Ben sana test yapma demiyorum ki. Senin için zor olabilir ama bu muamelelere mağruz kalmak da beni yıpratıyor. Sadece senden zaman istiyorum.”

                “Üzgünüm Aslı. Her ne yaşandıysa bitti. Daha fazla böylesine bir sürece kendimi zorlayamam.”

                Aslı umutsuzca ona bakıyordu. O ise masaya bakıyor göz göze gelmek istemiyordu.

                “Peki ya odadaki eşyalar?” Kerem duraksamıştı.

                “Odadaki eşyalar mı?”

                “Yani hatıralarımız odanın içi hatıralarımızla doluydu. Ne oldu onlara merak ediyorum.” Kerem bu konuyu ona daha önce aktarmıştı. Odada hiçbir eşya yoktu. Sadece kendi kıyafetleri vardı.

                “Hepsini toplayıp gitmiş olmalısın.” Aslı tıslayarak başını sallamıştı.

                “Kazadan sonra o halimle hangi birini toparlayayım? İkizlerin kıyafetleri bile duruyordu. Kendime otelde kalabilecek kadar eşya aldım. Bak Kerem evde bir oyun dönüyor. Evet seni anlamaya çalışıyorum. Yoksa seni seven kocanın bir anda hiçmişsin gibi sokağa atması hiç de kabul edilir bir hareket değil. Ama senden sadece o eşyaları bulmanı istiyorum. Dahası belki sana ait olan birçok şeyde yok edilmiştir. Neyseki odada senle ikimizin yalnızca bildiği bir kasa var. En önemli gizli dökümanlarında orada. Onları ben bile incelemiş değilim. Ne bileyim ailenin bilmediği daha birçok malvarlığının ve para hareketlerinin notunu tuttuğun dökümanlar. Sen ne olursa olsun ailenden hep bağımsız ve onların bilgisi dışında çalıştın. Anlam veremediğim bir soğukluğun vardı ailene karşı. Bunu hep beni istememelerine bağlamıştım. Onlara kızgın olduğunu düşünüyordum.”

                “Peki nerede o kasa?”

                “Söyleyemem.” Kerem yıkım yaşamış bir halde elini masaya vurmuştu.

                “Yahu ben de senin bu halini anlayamıyorum işte. Hem beni kaybetmek istemiyorsun hem de bana güvenmiyorsun.”

                “Beni bir çırpıda boşamaya çalışan adama mı güvenmemi bekliyorsun?”

                “İyi de ne yapayım o zaman söyle?”

                “En azından Funda’ ya sorabilirsin eşyalarının nerede olduğunu öğren fotoğraflarımızı incele.”

                “Sende yok mu fotoğraflarımız?” Neredeyse tüm fotoğrafları Kerem’ in telefonundan çekerlerdi. Hemen heyecanla bilgisayarının başına geçti. Kerem’ in hesabından fotoğraflara ulaşabilirdi.

                “Ne yapıyorsun?”

                “Senin hesabından fotoğraflara ulaşacağım. Fotoğrafları senin hesabında tutuyorduk.” Aslı yine aynı şifre ile hesabını açtığında Kerem’ in kendine ait fotoğraflarından başka fotoğraf çıkmamıştı. Aslı şok oldu. Hızla fareyle daha eski tarihe ait fotoğraflara inmiş ama kendisinin ve çocukların olduğu bir adet fotoğrafa bile rastlamamıştı. Aslı dehşetle açılmış gözleriyle neredeyse ekranın içine düşecekti.

                Kerem ekrandan hızla akan kadrajta yalnızca kendisinin olduğu fotoğraflara bakıyordu. Üniversite yıllarına kadar gelmiş orada da farklı farklı kızlarla orada burada çekildiği fotoğrafları görmüştü. Aslı ne olduğunu çok iyi anlamış istemsizce ekranı kaydırmaya devam ediyordu. Defne ile olan nişan fotoğrafları ardından araları çok iyi iki kuzenlerken samimi çektikleri fotoğrafları karşısına çıkmıştı. Bu fotoğrafları Aslı da ilk defa görüyordu. Çünkü bugüne kadar Kerem’ in hiçbir özel eşyasını karıştırmış değildi. Yutkunurak fotoğrafları yavaş yavaş incelemeye başlamıştı. Kerem bu yavaşlamanın sebebini anlamak için başını havaya kaldırmış Aslı’ nın çatılmış gözlerine bakıyordu. Kerem hala koltukta oturuyor Aslı ise hemen yakınında ayakta duruyordu. Elbisesinin dökümleri kollarına değiyor kokusu burnuna kadar geliyordu.

                Fotoğraflarda Kerem ve Defne oldukça samimiydi. Sarılmış şekilde hatta kucak kucağa çektikleri bir çok poz vardı. Kimisinde normal gülümsemişler kimisinde çılgınca pozlar vermişlerdi; beraber dil çıkararak, çirkin ya da korkunç yüz ifadeleri yaparak çekilmiş birçok fotoğraf vardı. Aslı herbirini teker teker inceliyordu. Zaman ve mekandan kopmuştu. Kerem’ in bu kadar samimi pozları hem Defne ile olsun hem diğer kızlarla olsun dikkatini çekmişti. Çok normal görünen her iki genç arkadaşın verebileceği kadar doğal ve samimi pozlardı bunlar ama Aslı’ nın içini bir hoş eden bir durum vardı.

                O zamanlarda da Kerem çok efendi kibar bir beyefendi olmasına rağmen kızları değersiz görürdü. Ama en azından yüzüne taktığı bir maske vardı. Şimdi ise sanki o arkasına gizlendiği maskeyi çıkarmış gibi davranıyordu. İçindeki kin nefret bir anda Aslı’ ya patlamıştı. Belki Aslı yanlış zamanda yanlış mekanda bulunmuş Kerem’ in en şanssız haline denk gelmişti. Aslı parmağını ıssırarak geriye doğru çıkmış ardından elleriyle gözlerini kapatmıştı.

                “Ne oldu?”

                “Sen sana söylediğim şifreyi başkasına vermiş olabilir misin?” Kerem düşünmüş ardından Defne ile oturdukları o akşam sohbet arasında şifresi olan o tarihi Defne’ ye sorduğu anı düşünmüştü.

                “Evet sanırım verdim.” Aslı bakışlarını Kerem’ e devirerek;

                “Kime?” diyebilmişti. Kerem biraz utanmış bir şekilde;

                “Defne’ ye” demişti.

                “İnanmıyorum sana bir de benden kasanın yerini söylememi istiyorsun. Onlara fırsat veriyorsun. İnanamıyorum sana. Bak bir adet bile geçmişimize dair iz kalmamış.”

                “İyi de sende yok mu geçmişimize ait bir adet bile fotoğraf?”

                “Benim telefonumda senin hesabına yedekleniyordu.” Kerem düşünceler içinde kalmıştı.

                “Bak Kerem odadaki eşyaları bul olur mu?”

                “Peki tamam bakacağım. Lakin bu davayı değiştirmeyecek.” Aslı uzun uzun Kerem’ e bakmıştı.

                “Aslı bir çalışma var elimde şu Timur’ la yürüttüğümüz bir iş bakman mümkün mü?”

                “Tabi nerede masada mı?”

                “Evet masanın üzerinde.” Demiş kendisi de ayağa kalkmıştı. İkisi beraber masanın başına geçmişlerdi. Aslı çalışmayı incelemiş ve o kadar cetvel kullanılmış olmasına rağmen hatalı noktaları gözüne çarpmıştı. Yüreği parçalanmış gözlerine dolan yaşlar korkarcasına içine akmıştı. Bir öğretmen olsa ancak bu kadar üzülürdü öğrencisi için. Bir anne olsa ancak bu kadar titrerdi kaybeden evladı için. Bir eş olsa ancak bu kadar yanardı yüreği sağlığını kaybetmiş biricik kocası için.

                Geceler boyu emek emek çalıştıkları o zamanlar gözlerinin önünde canlanmıştı. Güçlü elleri çevik bir beyni vardı. Hayalleri engin denizleri çağlasa dalgalar, boyuna ulaşamazdı. Duyguları kaleminde yaşar, hayat çizimlerinde akardı. Ne bir ressam böylesine bir sanat sergiler ne şairler böylesine bir aşkı yüreğine mühürlerdi. Yaptığı çizimleri anlatırken insan kendisini bir masalın içinde gezindiğini hissederdi. Salkım söğütler yüzüne kadar düşer rüzgar dudaklarını yalar geçerdi. Çiftlere özel tasarladığı her evde Aslı ile Kerem’ in aşkı vardı. O çiftler asla bilemeyecekti şöminenin başında onların aşkıyla ısındığını, onların dudaklarında sarılmış uyuduklarını. Her evin bir kalbi vardı. Aslı için çarpan bu kalp soğuk duvarlara ancak bu kadar şiirsel nağmelerle işlenebilirdi. Kim derdi ki çatılara gizlenmiş bir kalp olduğunu? Bu kalp ya bir pencere ile kendini gösterir ya ateşiyle kor haline gelmiş şöminenin taşlarıyla. Ne Tacmahal bu kadar büyük bir aşkı anlatabilir ne de Babil’ in asma bahçeleri böylesine bir aşkı sergileyebilirdi. Kerem’ in en büyük hayali ise dünyanın yedi harikası bile yanında minicik kalacak aşkını anlatacak o muhteşem binayı dikmekti. Bu binayı Aslı yalnızca biliyordu ama çizimini görmemişti.

                Yavaşça ilerideki silgiye uzandı ve titreyen ellerle yapılmış hatalı çizgileri okşarcasına sildi. Kerem onu izliyordu. Beş yaşındaki çocuğun bile çizebileceği kadar düz çizgi atamıyordu. Bunu kendisine gurur yapmış çizim yapmama kararı bile almıştı. Ama babasının yalnızca Aslan ile iş yapmasına zorladığı için Aslan’ ın beceriksizliği ile uğraşmamak adına kendisi iyi kötü çizimlerini zorlamaya devam etmişti.

                Aslı kırılgan bir çiçeğin dallarını tutuyormuş gibi kalemi tutmuş kendisini rencide etmemek adına yavaşça çiziyordu. Ardından kendi bulunduğu tarafa geldi. Kerem’ in arkasından çalışmaya doğru uzanmıştı. Kokusu yine burnuna ulaşmış kalbi bir hoş olmuştu. Kerem kenara çekilmek için davrandığı esnada Aslı sol eliyle onun gitmesini engellemiş ve elindeki kalemi eline tutturmuştu. Sağ elini sıkıca kavrayarak çizimin üzerine getirdi. Cetveli diğer elinde tutmasını sağlamış ardından titrememesi için sol elini de sıkıca çalışmanın üzerine bassırmıştı. Kerem içinden bir alevin yüzüne yüzüne üflendiğini ve kalbinin en nihayetinde duracakmışcasına sert çarptığını hissediyordu. Aslı onun basit bir düz çizgi yapmasını sağladıktan sonra yüzünü ona çevirmiş saçları kağıdın üzerine düşmüştü. Aslı’ nın dudakları gülümsemekten gerilmişti. Bakışları ona güven veriyordu.

                “İlk çizmeye başladığında daha kötü çiziyordun merak etme. Kalem işi ince iştir. Kaza ise daha çok yeni. Zamanla ellerini istediğin gibi yine kullanabileceksin. Sakın vazgeçme.” Kerem Aslı’ nın hala dudaklarına bakıyordu. Ardından ellerini ellerinden kurtarıp geriye çekildi. Çeketini minik bir düzeltme hamlesi yapıp:

                “Sıkıntı değil. Etrafta bir çok mimar var maaşıyla değil mi alırız işe.” Aslı’ nın bir anda gülen yüzü düşmüş ve kaşları çatılmıştı:

                “Sen gelecek vaad ediyorsun Kerem. Bana bırakacağını vazgeçeceğini söyleme.” Kerem umursamaz bir tavırla dudak büküp başını sallamıştı.

                “Çok çabaladım. Olmuyorsa olmuyor. Uğraşmaya değmez.” Aslı bir anda hiddetlenmiş ve sesini sertleştirmişti:

                “Kaçmak daha kolay değil mi? Sen hep böyleydin zaten. Mücadele etmek için çabalamıyorsun bile. Çünkü korkuyorsun. Sorumluluk almaktan, yorulmaktan, kırılmaktan korkuyorsun. Aynı bizden vazgeçtiğin gibi. Sen korkağın tekisin Kerem! Ama şunu bil. Hayatın için mücadele etmezsen daha çok şey kaybedersin!” diyerek daha Kerem’ in cevap bile vermesini beklemeden hışımla odadan çıkıp gitmişti.

                Aslı sakin olması gerektiğini biliyordu ama korkak bir çocuk gibi pısıp saklanamasını kendisine yedirememiş öfkesine hakim olamamıştı. Sonuçta beş yaşında bir çocuk değildi ya kocaman adamdı. Bebek gibi pışpışlanacak hali de yoktu. Artık gerçek bir erkek gibi ortaya çıkıp savaşması gerekmez miydi? Ama o kolayı seçiyor kaybetmeyi göze alıyordu. Aynı ailesinden vazgeçtiği gibi.

                Neredeyse ağlamamak için kendini zor tutuyor kendi odasına hızla ilerliyordu. Ardından telefonu çaldı.

 

20.   BÖLÜM

 

 

“Herşey daha da kötüye gidiyorken…”

 

 

                Aslı çalan telefona şuan hiç bakmak istemiyordu. Canı oldukça sıkılmıştı. Ama telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu. İstemsizce ekrana baktı. Ekranda kreş öğretmeninin ismi görünüyordu. Aslı hemen cevapladı.

                “Alo.”

                “Merhabalar Aslı Hanım.” Öğretmenin titreyen sesinden bir sorun olduğu belli oluyordu.

                “Hocam bir sıkıntı mı var?”

                “Aslı Hanım Kuzey etkinlik yaparken yani daha doğrusu jimnastik dersimizde başını duvara çarptı. Yani aslında hafif bir kaza ama…” Aslı’ nın yüreği sıkışmıştı. Bir anda korkudan gözleri büyümüş olduğu yerde kalakalmıştı. Onun orta yerde öylece kalmasına çalışanlar şaşkınlık içinde bakıyordu. Tek Timur şaşırmamış soğuk kanlı tavrıyla olanları anlamaya çalışıyordu.

                “Hocam Kuzey iyi mi! Bana hemen onu söyleyin!” Karşıdaki öğretmen Aslı’ nın telaşlanacağını biliyor bu yüzden olayları daha hafif anlatarak onun sağlıklı bir zihinle hastaneye gelmesini sağlamak istiyordu.

                “Merak etmeyin Aslı Hanım biz hemen müdahale ettik ve hastaneye yetiştirdik. Lakin doktor sizin de gelmenizi istiyor. Lütfen telaş yapmayın.”

                “Peki tamam hemen geliyorum. Hangi hastahane Poyraz iyi mi peki?”

                “Evet evet Poyraz çok iyi kontrollü bir şekilde diğer öğretmenimiz ilgileniyor. Hastanenin konumunu size gönderiyorum.” Aslı’ nın hızla odaya koştuğunu gören Timur ardından hızla yanına ulaştı.

                “Aslı ne olmuş?” Aslı telaşla çantasını toparlayarak;

                “Timur, Kuzey’ i hastaneye götürmüşler.” Aslı sakin olmak için resmen kendisiyle direniyordu. Timur hızla odadan çıkarken:

                “Bekle hemen cüzdanımı ve arabanın anahtarını alıp geliyorum.” Aslı’ nın nezaket tavırları sergilemeye hiç niyeti yoktu. Hatta Timur’ un böylesine onun için koşturmasına çok sevinmiş yüreğine su serpilmişti. Yalnız başına çocuğunu nasıl göreceğini bilmeden onun karşısına çıkmaya hiç cesareti yoktu. Kendisine destek olacak birine hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyordu. Her annede olduğu gibi.

                Timur olabildiğince hızlı bir şekilde arabayı sürmüş ve Aslı’ yı hastaneye yetiştirmişti. Çocuk acil kısmına ikisi beraber koşarak gidiyorlardı. Timur yapısı gereği daha soğukkanlı bir şekilde karşısına çıkan personellere danışarak ilerliyordu.

                “Aslı gel bu taraftalarmış.” Diyerek girdiği bir odadan seslenmişti. Aslı o tarafa koşarken önüne doktor çıktı.

                “Aslı Hanım!” Aslı sese doğru yöneldi.

                “Kuzey’ in annesi siz misiniz?”

                “Evet benim doktor bey oğlum nasıl?”

                “Başına bir darbe almış anlı açılmış şuan dikiş atıyorlar. MR’ ını çektik. Bir sıkıntı yok. Merak etmeyin.”

                “Tamam çok teşekkür ederim Doktor Bey.” Diyerek Timur’ un bulunduğu odaya koşarak gitmişti. Timur çoktan Kuzey’ in başına geçmiş ve elini tutuyor ona destek oluyordu. Aslı bu manzara karşısında donaklamıştı. Kuzey ise ağlıyor doktorların arasından kurtulup ona sarılmaya çalışıyordu. Belli ki Kuzey çok korkmuştu. Hemen Timur’ un yanına geçmiş ve oğluna kendisini göstermeye çalışıyordu. Kuzey o kadar çok çırpınıyordu ki doktorlar zaptedemiyordu.

                “Uyutsak mı?” Diyerek doktor öteki arkadaşına sordu. Aslı’ nın gözleri büyümüş Timur’ a bakmıştı. Timur hemen atıldı:

                “Ne için uyutuyorsunuz acaba?”

                “Çok mücadele veriyor. Yarası göze çok yakın. Bu şekilde göze çarpar diye korkuyorum.”

                “Haklısınız doktor bey o zaman şöyle yapalım. Biz uyutmak istemiyoruz. Ben kucağıma alayım ve onu sakinleştirmeye çalışayım olur mu? Biraz izin verir misiniz?”

                “Tabi ama acele edelim olur mu?”

                “Tabi tabi kısa süreceğinden hiç şüpheniz olmasın.” Timur;

                “Gel bakalım aslan parçası” diyerek onu kucağına almış Aslı da gazlı bezi yaraya bassırmaya başlamıştı. Onu hafiften dolaştırmaya başlamış ve hemen ilerideki oyuncak reyonundan istediği bir oyuncağı satın almıştı. Kuzey ağlamaktan ve yaşadığı travmadan o kadar çok yorgun düşmüştü ki ağlamayı bırakıp Timur’ un omzuna yaslanmış öylece mayışmıştı. Timur onu kacağında hafifçe sallamış ve ona uzun uzun konuşmuştu.

                Aslı bu duruma o kadar çok memnun kalmış ve onun sakinleşmesine o kadar çok sevinmişti ki ama bu duygusal ana yalnızca buğulu gözlerle bakakalmıştı. Ne gülümseyebiliyor ne de bir şey söyleyebiliyordu.

                Timur Kuzey’ i biraz daha sakinleştirmiş ve onu kucağında işlem yapılması için ikna etmişti. Timur hasta sedyesine oturmuş ve telefondan Kuzey için eğlenceli videolar açmıştı. Zaten uyuşturdukları için şuan dikkati dağılmış ve doktorların işlemi sırasında artık acı hissetmiyordu. Timur’ a sürekli videodan birşeyler gösterip anlamsız sesler çıkarıyordu. Doktorlar da bu durumdan oldukça hoşnut görünüyordu. Onlarda birbirlerine laf atarak Kuzey’ le takılıyorlar espri yapıp gülüyorlardı.

                Aslı biraz daha sakinlemişti. İşlemleri bittiği esnada öğretmen ve müdür yanlarına yaklaşmış. Aslı’ dan önce Timur öne atılarak:

                “Kreşe geliyoruz hocam orada görüşsek iyi olacak.” Demişti. Arabaya geçtiklerinde Aslı:

                “Timur çok sert çıkışmasan sonuçta bizim de başımıza gelebilirdi.” Timur uzun bir süre sessiz kalarak burnundan solumuştu.

                “Peki Aslı o zaman sen konuş. Çünkü ben hiç de sakin konuşamayacağım.”

                Kreşe geldiklerinde Kuzey’ i hemen başka bir çalışan Aslı’ nın kucağından almış ve sınıfa götürmüştü. Aslı ve Timur müdürün odasına geçmişlerdi. Müdür ve öğretmen ayakta onları karşılamış ve tokalaşarak onlara yer göstermişlerdi.

                “Aslı Hanım, yaşanan durum için gerçekten çok üzgünüz.” Timur söz verdiği gibi müdahil olmayacaktı.

                “Hocam bana nasıl olduğunu anlatır mısınız?”

                “Tabi Aslı Hanım. Jimnastik hocamız etkinlik yaptırıyordu. Malum biliyorsunuz bu yaş gurubu çok küçük onları zapetmek çok zor oluyor. Özellikle de ikizler ilk geldikleri günden beri çok yaramazlar. Onları oturtmak bile mümkün değil. Kuzey yine yaramazlık yapıp etrafta koşmaya başladı. Koşarken duvarı görmedi ve çarptı.”

                “Yani sonuçta anne olmama rağmen benim de başıma gelebilirdi ama neden daha çok dikkat edilmedi.”

                “Dedim ya hem çok küçükler onlara söz geçirmek mümkün olmuyor hem de ikizler çok hareketli.” Timur kendisini daha fazla tutamayacaktı. Aslı’ yı sakin bulmuşlar ve üzerine gidiyorlardı. Çocuk dediğin zaten yaramaz olurdu ama belli ki onlar suç bastırmaya çalışıyordu. Belli ki bir ihmal söz konusuydu.

                “O zaman olayla ilgi tutanak tutmanızı rica edeceğiz.” Dedi Timur soğuk bir sesle. Öğretmen bayan olayın uzatılmayacağına içten içe sevinerek. Masada ki kağıtlardan birini uzatarak:

                “Hemen tuttuk zaten gelince. Buyrun bir örneği sizde kalabilir.” Dedi. Timur yine aynı soğuk tavrıyla evrakı katlayıp cebine koyduktan sonra:

                “Bir de olayı kameradan görmek istiyoruz.” Dedi. Müdür soğukkanlılığını koruyarak;

                “Sınıf içlerinde kameramız yok beyefendi.” Dedi. İkizlerin arkadaşları dahil kendilerini ifade edecek kadar konuşamıyorlardı. Timur bunu biliyordu. Bu yüzden müdürün rahatlığı bundan kaynaklanıyordu.

                “Yani müdür bey siz şunu diyorsunuz bize öyle mi? Ya çalışan yetersizliği böyle bir ihmale sebep oldu ya da kapasitenin dışında öğrenci bulunduruyorsunuz öyle mi?”

                “Bakın beyefendi bunlar küçük yaş gurubu çocuklar annenin de kabul ettiği gibi herkesin başına gelebilirdi.”

                “Anne olaya duygusal bakıyor ama biz erkekler kreş gibi bir kurumu işletiyorsak duygusal kısmın yanında teknik olarak da yaklaşmamız şart öyle değil mi? Eğer sizin yeterli düzeyde çalışanınız olsaydı kaza riski ortadan kalkacaktı. Şimdi biz yalnızca olayın anlattığınız gibi mi olduğunu gözlerimizle görmek istiyoruz. Yoksa gereken denetimlerin yapılması için yetkililere başvuracağımdan hiç şüpheniz olmasın.” Adam oldukça bozulmuş ve görüntüleri göstermemekte diretmişti. Timur ayağa kalkarak çocukların getirilmesini istedi. Getirildiklerinde Kuzey’ i kucağına alarak oradan ayrıldılar.  

                Aslı Poyraz’ ı kucaklamış ve arkasından Timur’ un hızına yetişmeye çalışıyordu. Arabaya binmek üzereydiler.

                “Timur şikayet etmeyeceksin değil mi?” Timur tokat yemiş gibi olmuştu. Aslı’ ya sertçe bakıp kalmıştı.

                “Aslı sen iyi misin?” Aslı arkasından koşarak geldiği için büyük bir öksürük krizine tutulmuş ve neredeyse morarmıştı. Timur, Kuzey’ i arabaya koyduğu gibi Aslı’ nın yanına koştu.

                “Aslı iyi misin?” eliyle sorun yok gibi işaret ederek kendisini toparlamaya çalıştı. Timur hemen ön tarafta tuttuğu suyu Aslı’ ya uzatarak:

                “Aslı hastaneye gidelim mi?” diyordu. Aslı suyu içince biraz daha rahatlamıştı.

                “Hayır öylesine hızlı koştun ki nefes nefese kaldım.” Timur uzun uzun ona bakmış ardından:

                “Haydi bin arabaya.” Demişti. Aslı şaşırmıştı.

                “Ne oldu nereye gidiyoruz?”

                “Önce çocuklara oto koltuğu alalım.” Dedi. Aslı şoklamıştı.

                “Ne? Timur neden böyle bir şey yapıyorsun?”

                “Çünkü Aslı artık o evde kalmanıza izin veremem. İkizlerin bu kreşe gitmesine izin veremem. Lanet olası boşanma davası artık umrumda değil. Kim ne diyecekse desin. Tamam mı?”

                “Timur iyi de bunu oturup etraflıca bir konuşsak.”

                “Aslı yeter! Bak, Kerem için ne yapılması gerekiyorsa ben de en önde sana destek olacağım. Ama önce siz. Önce sizi şu bataklıktan kurtaralım. Şu haline bak. Görmüyor musun Aslı böyle devam ederse senin de çocuklara bakacak halin kalmayacak. Çocukların düştüğü şu duruma bak.”

                “Ya Timur ne var benim şu halimde? Herkes gibi bir hayat sürüyorum.”

                “Aslı sürmüyorsun gör artık bunu; ne ailen yanında ne kocan yanında. Maddi olarak çocuklarına sen bakmak zorundasın. Çocukların sahipsiz. Yapma bunu kendine yapma bunu bize. Size yardım edememek nasıl bir şey biliyor musun? Ne olacaksa olsun Aslı!”

                “Timur yapamam üzgünüm. Doğru olan bu.”

                “Tamam en azından sen işteyken çocuklarla benim evde özel bakıcı ilgilensin. En azından bunu kabul et.”

                “Tamam biraz düşünmeme izin ver.”                                     

                Aslı Timur’ u ikna edememiş ayrıca yüzündeki kırgın ifadeyi görünce daha fazla diretmeyi de bir kenara bırakmıştı. Timur çocuklara oto koltuğu almıştı. Arabaya koyup da ikizleri emniyet kemeriyle güvene alınca yüzü gülmüştü. Aslı onun bu memnun yüz ifadesine gülümseyerek bakıyordu. Oysa henüz büyük bir kaza atlatmışlar ve emniyet kemeri takmadıkları için bu duruma gelmişlerdi. Aslında en önce kendisi oto koltuklarını almalıydı.

                O gün Timur Aslı’ da kalmıştı. Aslı ne yazık ki Timur’ un daha fazla üzerine gidemiyordu. Son verdiği tepki onun kırılma noktasında olduğunu gösteriyordu. Timur’ u kaybetmek istemiyordu. Ondan başka kendisine bu kadar candan yardım edecek kimsesi yoktu. Hem çok iyi kalpli biriydi. Asla kötü niyeti olamazdı. Bir dedikodu korkusuna onu silip hayatından atamazdı.

                Ona salonda bir yatak hazırlamıştı. O esnada Timur ikizlere yatakta masal anlatıyordu. Yenice uyutmuş ve tam odadan çıkmıştı ki Aslı yanından geçmek üzereydi. Dar koridorda oldukça yakınlaşmış bir halde kalakaldılar. Timur, yutkunmuş ve gözlerinin içine bakmıştı.

                Aslı şimdi onun bakışlarında nasıl bir yangın olduğunu görebiliyordu. Çaresiz kalmış atıldığı ateşin içinden kurtarılmayı bekleyen masum bir çocuk gibi bakıyordu ona. Kaç yıldır bu acıyı çekiyordu. Kaç yıl daha kendisine bu acıyı yaşatacaktı? Aslı ona üzgün bir şekilde bakıyordu. Onun için üzülmüştü. Çünkü Timur’ u seviyordu. Onun kendisinde yeri herkesten çok daha başkaydı. Ayrıca ailesi için yaptığı fedakarlıktan sonra ona hayranlığı bir kat daha artmış artık ömrü boyunca ona karşı kendisini borçlu hissediyordu.

                İkisi de bir an düşüncelerinden arınmış ve konumlarının farkına varıp kendilerini toparlamışlardı. Timur;

                “Şey… Kalmak için emrivaki yaptım ama ikizler uyudu. Eğer sıkıntı olacaksa gidebilirim.” Aslı bu konudan ötürü kendisini zor durumda hissediyordu. Bu duyguları konuşmasına bariz bir şekilde yansıyordu. Oldukça sıkılgan bir tavırla ve sessiz bir ses tonuyla:

                “Yo, sıkıntı değil. Biz seninle senelerdir çok yakınız, kardeşten de öte olduk. Ayrıca bugün yaptıklarından sonra sana teşekkür de edemedim. Gerçekten yanımda olduğun için çok teşekkür ederim Timur.”

                Timur, öylece bakakalmıştı. Gözleri anlamsız ve donuk bakıyordu. Yüreği ise bir kez daha paramparça olmuştu. Bunca yıl her yaşananı içinde sindirmiş acısının üstesinden gelmişti. Bu sefer ona kendisini bir adım daha yakınlaşmış hissederken Aslı’ nın kalbindeki yerinin bu olduğunu duymak onu paramparça etmişti. Derin bir soluk almış ve başını sallamıştı. Ardından salona doğru yürüdü.

                Günler daha olağan geçiyordu artık. Aslı kendisine gelecek olan dava dosyasını neredeyse bekler olmuştu. Bu süreç uzadıkça boşanma davasını kabullenir olmuştu. Belki de DNA testinin hukuksal yollarla yapılacak olması ona avantaj sağlayacağını düşündüğü içindir. Böylece ak ile kara belli olacaktı. Kimin yalan söylediği kimin doğru söylediği ortaya çıkacaktı.

                İkizleri artık Timur’ a bırakıyorlar ve onlarla evdeki çalışanlar ilgileniyordu. İkizlerin çok sevdiği o bakıcı kızın ise okulunun bitmesine çok az bir süresi kalmıştı. İş dönüşü önce ikizleri almaya geçtikleri için akşam yemeğini de orada yiyorlardı. İlk başta Aslı kabul etmek istemese de ikizlerin mutluluğunu gördükçe Aslı da bu durumdan memnun kalmaya başlamıştı. Haliyle gün boyu iş yerinde çalışıp ardından eve gelip yemek yapma telaşıyla uğraşmak onu yoruyordu. Şimdi ise sıcacık yemek kokuları olan bir eve geliyorlardı.

                Zamanla herkes bu düzene alışmıştı. Timur bunu fırsat bilip yemek sürelerini biraz daha uzatmaya çalışıyor yemekten sonra yok çay yok kahve içelim bahanesiyle Aslı’ yı kendi evine çekmeye çalışıyordu. Yoksa kendisine ait konaklarından birinde de Aslı’ yı kiracı olarak ağırlayabilirdi ama o konaklardan birinde yaşamaya başlasa hayatta onun evinde kalmayı kabul etmezdi. Belki bencilce bir hareketti bu ama Timur bu konuda kendisini haklı buluyordu. Kerem artık eskisi gibi Aslı’ ya değer vermiyordu. Hatta yüreğinde bir aşk kırıntısı bile kaldığını sanmıyordu. Kazanın döküntüleriyle beraber o kırıntılarda yok olup gitmişti. Hatta Aslı’ yı Kaya ailesinden kurtarmayı kendisine görev biliyordu. Bundan sonra Aslı’ yı onların eline bırakmayacak bunca sene hakedipte yaşayamadığı sefayı onun kollarında yaşayacaktı. Ona Kerem’ den çok daha güzel bir hayat verebilirdi.

                Dört gözle bakıcı kızın okulunun bitmesini bekliyordu. Çünkü yirmidört saat üzerinden anlaşmışlardı. Böylece ikizler bakıcı ablalarıyla daha çok vakit geçirmek isteyecekti. Bu da Aslı’ nın evde kalma süresinin uzaması demekti. Yavaş yavaş onu kendi evinden soğutacak ve böylece zamanla gecenin geç vakitlerinde eve dönmek istemeyecekti.

                Ama umduğu gibi olmadı. Aslı bu konuda çok dirayetli çıktı. Kerem’ e olan sadakati Timur’ un Aslı’ ya olan arzusunu daha bir körüklemişti. Bu sadakati ve sevgiyi Timur hakediyordu Kerem değil. Bu yüzden kalbine yenik düşüyor ve Aslı’ ya verdiği sözü yerine getirmiyordu. Kerem ile ilgili araştırmalarına neredeyse ara vermiş gibiydi. Ara ara arşivlere gidiyor ama çok da detaylara inmiyordu. Aslı ise Timur’ un bu konudaki araştırmalarını titizlikle yürüttüğünü sanıyordu.

                Yine birgün işyerindeyken Aslı’ nın o hem korktuğu hem de heyecanla beklediği an gelmişti. Postacı elinde evrakla bizzat Aslı ile görüşmek istediğini söylüyordu. Aslı heyecanla odadan çıkmış ve kendisini arayan o postacıya doğru yürüyordu.

 

 

 

 

21.   BÖLÜM

 

 

                                                                    “Aslı’ ya zarar vermeye çalışan bu eller belli ki Aslı’ yı tamamen ortadan kaldırmak istiyordu. Ama neden?”

 

 

                Aslı heyecanla kendisine gelen dava kağıdını inceliyordu. Beklediği gibi boşanma davasıydı ama konusu ve talepler hiç de beklediği gibi olmamıştı. Evlilikte sadakatsiz hareketlerinden ötürü suçlanan Aslı’ nın tüm malvarlığına el konulması talep edilmiş ayrıca maddi hiçbir talepte bulunamayacağını iddia etmişlerdi. Dahası DNA testi talebinin sonucuna göre ikizlerin üzerindeki tüm hisselerin geri verilmesini talep ediyordu. Aslı beyninden vurulmuşa dönmüştü. Gerçekten olabilir miydi bu? Yana döne etrafta Timur’ u arıyordu. Ama karşısına bir anda Kerem dikildi. Aslı büyük bir öfkeyle ona bakıyordu. Burnundan soluyordu. Kerem ise sinsi bir gülüşle elleri cebinde bekliyordu.

                “Ya sen nasıl bir adamsın?”

                “Ne bekliyordun ki? Elini kolunu sallayarak hisseleri alıp gitmeni izlememi mi?” Aslı o sert bakışları bir an olsun yumuşamamış başını sallıyordu.

                “Sana inanamıyorum. Çocuklarına nasıl böyle bir şey yapabilirsin? Onlar senin çocukların bunu onlara yaşatmaya hakkın var mı senin?” Kerem Aslı’ nın burnunun dibine kadar gelmişti.

                “Davanın seyrinde yapılacak test ile sonuç zaten ortaya çıkacak ya neden bu kadar rahatsız oluyorsun?”

                “Hiçbir şey anlamıyorsun değil mi Kerem? O çocukların böylesine bir süreç içerisinde nasıl da yıpranacaklarını görmüyorsun değil mi? Ama artık hiçbir şeyin önemi yok. Çocuklarına bunu yaşatan adama, dahası onları sokağa atıp ardından annesinin dahil tırnaklarıyla didinip kazandığı kazancına göz dikmiş aç gözlü babalarına ihtiyaçları yok artık.” Aslı bakışlarını daha bir keskinleştirmiş ve ona parmağını sallayarak:

                “Sakın sakın ola bir daha benim karşıma çıkma Kerem. Ne DNA testinin sonucunu öğrendikten sonra ne de o çok arkasına sığındığın hastalığın şifa bulduktan sonra. Seni bu saatten sonra değil hayatıma sokmak yüzünü bile görmek istemiyorum.” Aslı ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Kerem’ e fazla bile katlanmıştı. Sürekli onu alttan almış sürekli ona anlayış göstermiş ama o hiçbir araştırma yoluna gitmeden hep kolayı seçmişti.

                Kerem, hışımla yanından ayrılan Aslı’ nın ardından içi bir hoş olmuş halde bakıyordu. Bakışları sorularla doluydu. Acaba gerçekten annesinin ve Defne’ nin dolduruşuna geliyor olabilir miydi? Kendisini çapraz ateş altında kalmış ve nereye kaçsa yara alacakmış gibi hissediyordu. Sığınacak hiçkimsesi yoktu. Belki de hayatı boyunca ona sahip çıkacak tek kişiyi de biraz önce kaybetmişti.

                Aslı ise zamanında Timur’ a hakvermemiş olmanın suçluluğunu yaşıyordu. En başta içi rahat etmeden üzerinde bulunan tüm malvarlığını Timur’ a vermiş kendisini bundan ötürü hain gibi hissetmişti. Ama şimdi görüyordu ki ne kadar doğru bir adım atmıştı. Evet çocuklarının üzerinde bulunan hisseler kadar kendisinin malvarlığı yoktu ama şu halde kendilerini ayakta tutabilecek kadar yeterli olurdu. Şu düştüğü duruma mı yansın yoksa böylesine aşkını kaybetmişken düşündüğü içler acısı haline mi yansın bilememişti. Hala kendisini suçluyordu. Bencilce davrandığını düşünüyor vicdan azabı çekiyordu. Ama bir yandan da Kerem’ in ona güvenmemiş olması dahası geçmişleriyle ilgili hiçbir araştırma yapmamış olmasından ötürü ona da kızmıyor değildi.

                Ağlayarak etrafta Timur’ u arıyordu. Ama ne yazık ki ortalarda yoktu. Bir anda bir kişi onun omzuna çarpmış refleksle ardına baktığında Aslan’ la göz göze gelmişti. Aslı onun ükala tavırlarını çekmek için hiç havasında değildi. Oflayarak tam yanından uzaklaşmak için davranmıştı ki:

                “Ne o esip gürlemiyorsun eskisi gibi. Sonunda güzelliğinin de bir işe yaramadığını anlamışsındır herhalde?” Aslı onunla uğraşmanın zaman kaybından başka bir şey olmayacağını bildiği için laflarını takmadan yanından uzaklaşıyordu.

                Aslan onu canevinden vuramadığını anlamış daha çok hırslanmıştı. Etrafındakilerin ne duyduğu umrunda bile değildi. Bu kadar cüratkar olmasının ardında Sabri Bey’ in gücü vardı elbet.

                “Şu afra tafraya bakın yahu şirket değil sanki patron avlama alanı. Pişkinliğinde böylesini ilk defa gördüm. Sen evliyken orda burda gez, onunla bununla takıl sonra bize gel namuslu ayakları yap. Ne bu ya biz ekmeğimizi taştan çıkarıyoruz taştan! Böyle senin gibi ona buna yanaşarak değil.”

                Aslı, bu sözlerin ne kadar tahrik etmek için sarfedildiğini bilse de yüreğinde yara açmıştı bir kere. Büro boyunca ilerlerken etraftaki gözlerin onun üzerinde olduğunu derinden hissedebiliyordu. Oradan hızla ayrılmak istiyor ama ne yol bitiyordu ne de zaman geçiyordu. Gözlerinden akan yaş ardına düşüyor saçları hızla yürümenin verdiği etkiyle omuzlarına çarpıyordu. Kerem’ e yaşattıklarından ötürü şimdi daha bir kızgındı.

                Şirketten çıkmış nereye gideceğini dahil bilemeden yolda yürüyordu. Kalbi çok kırılmıştı. Evliliğinde verdiği yemin aklına gelmiş bu zamana kadar sadece Kerem’ e karşı sadık kalmaya çalışmıştı. Hastalıkta ve sağlıkta diyordu. Hasta olduğu için yaşayacaklarına katlanabileceğini düşünüyordu. İyi günde kötü günde diyordu. Her zaman yanında olmayı başarabilmişti. Bir ömür diyordu ama daha fazla buna katlanabileceğini sanmıyordu. Bedeninde hissettiği yorgunluktan çok yüreğinde hissettiği yükü daha fazla kaldıramayacaktı. Bu konuda Kerem’ in de suçlu olduğunu düşünüyordu.

                Evet hafıza kaybı yaşamıştı. Hissettiklerini anlayabilirdi. Ama en azından bir kez olsun evliliği hakkında çevreden bilgi edinebilirdi. Hoş ne kadar ikisi de iyi insanlar olsun çevresinde onları kıskanan o kadar çok insan vardı ki onca yaptıkları iyiliklere karşılık acaba adaletli konuşabilirler miydi? Herkes bu devirde fırsat kollar olmuştu. Kerem ise her alandan korumasız vaziyetteydi. Ama yine de kendisini bu derece zor yaşam koşullarına sürüklememeliydi.

                Arkasından çalan korna sesini duyamayacak kadar düşüncelerine yoğunlaşmıştı. Timur böyle olmayacağını anlayarak hızla arabayı kenara çekmiş ve ardından koşarak yanına gelmişti.

                “Aslı!” Aslı omzuna dokunan el ile bir an için ürpermiş ve ardına bakmıştı. Timur elinde kaban ile ona acı bir gülümseme ile bakıyordu.

                “Timur senin ne işin var burada?”

                “Üşümüşsün gel arabaya geçelim.” Diyerek kabanı omuzlarına atmıştı. Beraber arabaya geçmişler Timur onu deniz kenarında bir kafeye götürmüştü. Garson geldiğinde Aslı’ nın bakışları denizin dalgalarında kaybolmuştu. Timur onun sipariş veremeyecek durumda olduğunu görünce kendisi iki salep söylemişti.

                İkisi de uzun bir süre konuşmuyordu. Timur Aslı’ nın derin bakışlarını izliyordu. Oldukça sarsılmış olduğu belliydi. Onu bu dünyanın içinden çekip çıkarmak istiyordu. Boşuna acı çekiyordu. Timur böyle düşünüyordu. Aslı ise Timur’ un henüz evli olmadığı için ailenin kutsallığını tanımadığını düşünüyordu. Oysa en yakınında annesi ona örnek teşkil etmeliydi. Her ne yaşanmışsa annesi geride bırakıp babasıyla bir hayat devam ettirmenin altında yatan sebebin aile kutsallığı olduğunu Timur’ un görmediğini düşünüyordu.

                Salep çoktan önlerine gelmiş ve ikisi de bir yudum almadan öylece duruyorlardı. Aslı konuşmadığı sürece Timur bekleyecekti. Her zaman olduğu gibi…

                Aslı o gün hiç konuşmamıştı. Daha sonraki günlerde yüzündeki soğuk ifade hiç değişmemişti. Artık eskisi gibi şen şakrak değildi. O çocuksu kalbi yavaş yavaş sönüyordu. Hayatın acımasız soğukluğunu penceresinden içeri almış gibi kaskatı kesilmişti artık.

                Timur Aslı için avukat tutmuştu. Avukat şirketlerine ziyarete gelmiş ve Aslı’ nın aklındaki tüm sorulara yanıt bulmaya çalışmıştı. İşte ta o zaman Timur Aslı’ nın içinde büyüttüğü acıyı anlayabilmişti.

                Aslı artık boşanmak istiyordu. Bu acıya daha fazla katlanamayacaktı.

                Dava açıldığı için Aslı’ nın ekstra bir şey yapmasına gerek yoktu. Dava günü itiraz etmeyeceklerini bildirmeleri yeterli olacaktı. DNA testi içinse hiç korkmasına gerek yoktu. Herşey hukuksal yollarla yapılacağı için testin seyrinde hile yapmaları mümkün değildi. Belki bunu Namışah Hanım da öğrenmişti.

                Bu yüzden başka yollara başvuracaktı. Öyle de olmuş ve Aslı’ nın hayatını cehenneme çevirmek için didindiği bu yolda bir adım daha atmıştı. Bu sefer yaptıklarının haddi hesabı yoktu. Aslı’ ya zarar vermeye çalışan bu eller belli ki Aslı’ yı tamamen ortadan kaldırmak istiyordu. Ama neden?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

22.   BÖLÜM

 

 

“Solmamaya yemin etmiş bir çiçek misali; yüzüme yağan kar, yüreğime esen rüzgar, taçlarımı tutan tek bir dal… Üstüme sıçramış onca çamur; ben hala sana tutsak, sana hüküm giymiş ısrarla mevsimini yaşarım.”    

 

 

                “Günaydın.” Bu çok hoş ses Aslı’ nın sesi olmalıydı. Timur bu kadar içten seslenen kişiye arkasını dönmüş ve gördüğü manzara karşısında kendisini yine sıcak bir yaz günündeymiş gibi hissetmişti. Bu kadın ona hayat veriyordu. Sanki ona her baktığında bir yaş daha gençleşiyor gibiydi. Ama yolunda gitmeyen bir şey vardı; Aslı her geçen gün sanki daha da yaşlanıyor gibiydi. Kışın ortasında giydiği, bahar havası taşıyan bu güzel kıyafet ona renk katmamıştı sanki. Gözlerinin altı daha bir mor yüzü oldukça solgundu. Yine de Timur yüzündeki gülümseme ifadesini koruyarak ona karşılık verdi.

                “Günaydın yine çiçek açmışsın. Kış sana hiç gelmeyecek anlaşılan.” Aslı kahkaha atmış ve öksürükleriyle kahkahası yarıda kesilmişti. Daha önceki öksürüklerine nazaran bu seferki daha şiddetli bassırmıştı gülmesini. Hemen masasından suyu kaparak Aslı’ nın yanına koştu.

                Aslı kendisini zar zor toparlayarak:

                “Tamam geçti. İyiyim.” diyerek dehşet dolu gözlerle kendisine bakan Timur’ u sakinleştirmeye çalışmıştı.

                “Aslı. O ev sana yaramadı. Kendini düşünmüyorsan çocukları düşün. Artık bana taşın lütfen buna daha fazla katlanamıyorum.”

                “Timur sıkıntı yok merak etme. Görüyorsun kış biraz çetin geçiyor.”

                “Evet sana bakan bunu hemen anlar zaten.”

                Aslı bu sefer daha nazik gülmüştü. Bir öksürük faciyası daha yaşamak istemiyordu.

                “Merak etme şirket yeterince sıcak.”

                “Evet ne demezsin.” Diyerek gülümsemişti. Ardından ikisi de yeni günün planlarını konuşmaya dalmıştı.

                Aslı, yoğun bir güne ayak uydurmaya çalışıyor sürekli oradan oraya koşuşturuyordu. Kerem’ in gözleri ise hep Aslı’ nın üzerindeydi. Bugün oldukça farklı giyinmişti. Kerem’ in yaptığı son darbeye karşı hemen ayaklanmış görünüyordu. Kerem bu durumu kıskanmıştı doğrusu. Onun bu kadar çabuk kabullenmiş olmasını hazmedememişti.

                Bunları düşündüğü bir esnada Kerem’ in bakış açısına bir anda polisler girivermişti. Kerem gözleri büyüyerek oturduğu yerden yavaşça kalkmış ve polislerin ne aradığını anlamaya çalışmıştı. Polisler önlerine çıkan ilk kişiye ellerindeki evrakı göstermiş ve çalışanın parmakla gösterdiği yere doğru yürümeye başlamışlardı. Aslı’ nın odasına…

                Kerem hızla odadan fırladı ve polislerin olduğu yere doğru hızlı adımlarla gitmeye çalışıyordu. Ne olduğunu anlamak istiyordu. Polisler Aslı’ nın odasına girmiş ve kısa bir konuşmanın ardından Aslı’ ya kelepçe takmışlardı. Kelepçenin Aslı’ ya vurulmasıyla Kerem’ in olduğu yere çakılıp kalması bir olmuştu. Neler oluyordu? Kerem’ in kalbi yerinden çıkacak gibi hızla çarpıyordu. Neler olduğunu anlamak istiyor ama bedeni ona müsaade etmiyordu. Dehşet dolu bakışları önlerine doğru gelen polislerde kitlenmişti:

                “Memur bey neler oluyor?” Polis Amiri Kerem’ i daha önce hastaneye ifade almak için geldiğinde görmüştü. Onun kim olduğunu biliyordu.

                “İyi günler Kerem Bey. Aslı Hanım’ ı geçirmiş olduğunuz kazayı kasten tasarlayarak yapmış olmasından ötürü tutukluyoruz.”

                “Ne!” diyebilmiş ve zaman kaybetmek istemeyen ekibin sanki yanından değilde üzerine basarak geçtiğini hisseder gibi acı dolu bir bakışla onların gitmesini izleyebilmişti.

                Timur, kendisine haber veren asistan kadınla koşarak polislerin yanlarına gelmiş soluk soluğa kalmış bir şekilde polis amirine sorular yöneltmeye başlamıştı. Kerem rüyada gibiydi. Sesler bir gelip bir gidiyordu.

                “Memur bey neler oluyor?”

                “Siz Aslı Hanım’ ın yakını mısınız?”

                “Evet ben patronuyum. Timur Artoslu. Lütfen müsaade edin önce size bir çay ikram edeyim ve olayları daha detaylı konuşalım.”

                “Üzgünüm beyefendi. Detaylı konuşmayı Savcı Beyler Aslı Hanım’ la yapacaklardır zaten.”

                “Peki neler oluyor en azından bana onu açıklamış olsaydınız. Aslı Hanım en iyi çalışanlarımdandır. Ayrıca yakinen dostumdur. Bir suç işleyecek fıtratı bile yoktur.” Polis amiri elindeki tutuklama emrini göstermek için Timur’ a uzatır. Timur şok dolu gözlerle okur.

                “Hayır bu mümkün değil. Aslı asla cinayet işlemeyi bırakın hayvanı bile incitmez.”

                “Bir yanlışlık varsa zaten mutlaka bu ortaya çıkacaktır. Biz, bize verilen emri yerine getiriyoruz. Aslı Hanım’ a da zaten bu açıklamayı yaptık.” Diyerek yürümeye başlarlar. Timur yaşadığı şoktan olsa gerek ısrarcı olmaya devam ediyordu.

                “Memur bey madem öyle ben Aslı’ yı hangi karakolsa oraya getireyim.”

                “Beyefendi yaşadığınız şoku anlıyorum ama lütfen işimize müdahale etmeyin.”

                “O zaman en azından kelepçe takmasaydınız. Bu kadar polis arasından bir kadının kaçacak hali yok ya.” Tam polis memuru gerilmiş ve sert çıkış yapacağı esnada Aslı davrandı:

                “Timur tamam zorluk çıkarma lütfen. Herşey yoluna girecek merak etme tamam mı? Lütfen sen çocuklarla ilgilen.” Timur dolu dolu olmuş gözleriyle Aslı’ nın yardım isteyen gözlerine bakmış içi daha bir parçalanmıştı. Ama bu an bile onun kendisini toparlamasına yetmişti. Hemen memurdan gidecekleri adresi öğrenmiş ve avukatını aramaya davranmıştı.

                Aslı soğuk ve yalnızca duvarların olduğu bu odada masada kelepçeleri çıkartılmış bir şekilde bekliyordu. Hayatında ilk defa sorgu odasını görüyordu. Bir duvarda ayna gibi duran şeyin arka kısımdan izlenmek için olduğunu sanıyordu. Çok beklemeden içeriye yaşça olgun olan bir adam girmişti.

                “Aslı Hanım avukat ister misiniz?” Masaya otururken konuşmaya çoktan başlamıştı. Aslı bir an için kararsız kalmıştı. Parasını boş yere harcama yaparak tüketmek istemiyordu. İkizleri daha çok küçüktü. Ve vaziyet ne durumdaydı da avukat isteyebilecek kadar kendisi zor durumda kalmıştı? Hapse girmemesi gerekiyordu. İkizlerine bakacak kendisinden başka kimsesi kalmamıştı artık. Ama avukat tutmuş olmasına rağmen hapse girecek olsa bu paraya çok daha fazla ihtiyaçları olacaktı.

                “Aslı Hanım cevap vermediniz.”

                “Ah evet düşünüyordum.”

                “Aramak istediğiniz bir avukat varsa şimdi arattırayım yoksa sorgumuza başlayalım.” Demesiyle telefonu çalması bir olmuştu. Timur avukatla beraber sorguya yetişmişti. Telefonu kapatıp;

                “Aslı Hanım avukatınız gelmiş sizle özel olarak görüşmek istiyormuş.” Aslı şaşırmış ama donuk bir halde kafa sallamıştı. Ne için sevinecekti? Kendisini acınası bir duruma düşmüş trajikomik bir vaka olarak görüyordu. Suçsuz olan mahkumun hakkı olan özgürlüğü geri kendisine verildiği için hissedebileceği mutluluğa ancak ağlayarak gülebilirdi. Bu durumu düşününce kendisi tıslayarak dudağının kenarıyla gülmüş ve kafa sallamıştı. Adam ona bakmış verdiği tepkiye anlam bile verememişti.

                Adam odadan çıkmış ve kapı önünde bekleyen avukatı içeri girmişti. Timur ise koridorda gergin bir şekilde bekliyordu. Aslı içeri giren avukat beyi hemen tanımış ve ayağa kalkmak istemişti. Avukat eliyle işaret ederek:

                “Rahatsız olmayın Aslı Hanım lütfen oturun. Çok geçmiş olsun.”

                “Teşekkür ederim Tufan Bey. Sizi görmek iyi geldi doğrusu.”

                “Her zaman emrinize amadeyim ne demek. Şimdi Aslı Hanım yolda gelirken elimden geldiğince dosyanız hakkında bilgi toparlamaya çalıştım. Öncelikle size onun hakkında bilgi vereyim. Polisler bu kazanın bir sabotaj olduğunu kesinleştirmiş ama yapan kişi bulunamıyormuş. Taki dün telefonla ihbar gelene kadar. Namışah Hanım senin yaptığını öne sürmüş.” Aslı şok olmuştu.

                “Nasıl ya? Bu kadının lafıyla beni mi tutuklayacaklar? Böyle saçmalık mı olur? O arabada ben de vardım. Bebeğimi kaybettim. Nasıl bir aptal kendisinin olduğu araca bunu yapar?”

                “Tabiki de bir kişinin lafıyla değil. Aslı Hanım Kerem Bey ölümü durumunda tüm servetini size bırakmış ve yüklü miktarda bir sigorta yaptırmış. Bunu biliyor muydunuz?” Aslı şaşırmıştı.

                “Sigortayı biliyordum ama tüm serveti derken kastedilen şirket mi?”

                “Aslı Hanım, Kerem Bey’ in üzerinde varolan tüm malvarlığı incelenince doğrusu tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük bir servetten bahsediyoruz.” Aslı inanmak istemiyorcasına başını sallayıp duruyordu.

                “Bugüne kadar asla Kerem’ in malvarlığını sorgulamadım. Böyle bir vasiyeti olduğundan haberim bile yoktu. Ama neden yalnızca biz? En azından Amerika’ da bir kız kardeşi var niye ona da miras bırakmamış anlamıyorum.”

                “İşte anormal gelen kısımlardan birisi de bu. Bu durumda oklar sizi gösteriyor. Planlayarak ve tasarlayarak kasten adam öldürme teşebbüsünde bulunma ile suçlanıyorsunuz. Aksini ispat edemedikçe sizi kurtarmamız mümkün görünmüyor.”

                “Yo!” Aslı şok olmuştu. İki eliyle ağzını kapatmış öylece başını iki yana sallayıp duruyordu.

                “Sakin olmaya çalışın ve o gün bana tüm yaşadıklarınızı ve tüm gördüklerinizi en ince ayrıntısına kadar anlatmaya çalışın.”

                “Tufan Bey ben anlamıyorum. Nasıl böyle bir duruma geldim. Çocuklarım bensiz ne yapacak? Bu nasıl gaddar bir kadın böyle? Bana bunu niye yapıyor?”

                “Aslı Hanım lütfen dirayetli olmaya çalışın. Kendinizi derhal toplamanız lazım. Kadının ne yapmaya çalıştığı sizce de ortada değil mi? Kerem Bey’ den boşanmış olsanız dahil bu sigorta ödemesi gerçekleşmiş ayrıca vasiyetini değiştirmediği sürece serveti size kalacak. Bu haklarınızdan sizi mahrum bırakmaya çalışıyor. Bakın olayları, o günü tek hatırlayan sizsiniz. Arabanın fren sistemleri bozulmuş o ana kadar arabada hiçbir anormallik hissetmiş miydiniz?”

                Aslı uzun uzun düşünüyordu. Birçok arabaları vardı. Ama kaza yaptığı arabayı unutması mümkün değildi. Kerem’ in şehiriçinde sürekli kullandığı normal düzeyde bir araçtı. Üst model araçlarını daha çok şehirdışı için kullanırdı. Bir anda aklına geldiği sözleri sarfetti:

                “Ben o gün hiç iş yerine uğramadım. Kerem işe giderken aynı araçla evden çıktı. Yani hiç mi kırmızı ışıkta durmadı?” diyerek heyecanla atıldı. Tufan bey çenesini ovuşturarak:

                “Bu mantıklı ama çok sert manevra yapmadığı sürece frenler yine tutabilir. Raporlar kesinleştirilmiş eğer o araç karşınıza çıkmasaymış belki siz hiç kaza yapmadan eve ulaşabilecektiniz. Bu durumda araba evdeyken de frenleri bozmak mümkün.”

                “Yani o aracın önümüze çıkması tesadüf değildi diyorsunuz öyle mi?”

                “Evet aynen. Önünüze çıkan aracın plakasını hatırlayabiliyor musunuz?”

                “Ne yazık ki bunu daha önce de çok düşündüm. Etrafta kamera yokmuymuş sonuçta ana yoldaydık.” Tufan Bey başını sallamıştı.

                “Hayır ne yazık ki geçtiğiniz yolda mevcut olan kameralar geniş açılı değil yalnızca hareket sensörlü ve tam o esnada başka bir hareket algılayıp o yöne çevrildiği için sizin kazayı çekmemiş.”

                “Anlıyorum. Bu kazayı planlayan kişi belli ki bizi tamamen ortadan kaldırma niyetindeydi.” Tufan Bey o zaman kaşlarını çatmış ve Aslı’ ya doğru eğilerek emin ses tonuyla konuşmaya devam etmişti.

                “Aslı Hanım, bu kazayı tasarlayan kişi en baştan beri suçun sizin üstünüzde kalmasını amaçlamış.” Aslı’ nın gözleri büyümüş ağzı açık öylece bakakalmıştı. Bu nasıl bir kin nasıl bir öfkeydi? Kimseye bugüne kadar asla zararı dokunmayan bu insandan kim ne isteyebilirdi?

                “Aman Allah’ ım siz neler söylüyorsunuz Tufan Bey! Aklımı kaçıracağım.” Kapı çalmış ve aynı adam tekrar içeri girmişti.

                “Avukat bey üzgünüm ama süremiz daralıyor. Savcıya hemen ifadeyi ulaştırmam lazım. Aslı Hanım nöbetçi mahkemeye sevkedilecek.” Avukat bu durumdan memnun olmamış daha henüz Aslı’ nın nasıl konuşması gerektiği konusunda tüyo bile verememişti. Ama eli mahkum kafasını çaresizce sallamıştı. Aslı’ nın yanındaki sandalyeye oturmuş ve oradan yanlış bir ifadesi olursa müdahale edecekti.

                “Evet Aslı Hanım o günü en baştan bana anlatmaya başlayın lütfen.”

                Aslı, masaya bakışlarını kitlemiş tüm dikkatini o güne yoğunlaştırarak tekrar o anlara geri dönmüştü.

                “Birgün öncesinde evimize düzenli olarak gelen doktorumuzdan hamile olduğumu öğrenmiştim. Doktor daha önce benden kan örneği almış ve tahlil sonuçlarımda üç bucuk aylık hamile olduğum ortaya çıkmıştı. O gün hastaneye gitmiş ve bebeğin sağlıklı olduğunu gözlerimle görmüş sevincimi eşimle paylaşmak için küçük bir hediye alıp onunla akşam yemeğine çıkmak istediğimi söylemiştim.”

                “Yani siz yemeğe çıktığınız gün hamile olduğunuzu bilmiyordu.”

                “Evet bilmiyordu. Bunu müjdelemek için yemeği ayarlamıştım.”

                “Tahlil sonuçlarınızda düşük yaptığınız yazıyor.”

                “Evet kaza günü bebeğimi de kaybettim.”

                “Evet devam edin.”

                “O gün işyerinde Kerem’ in programı yoğunmuş. Işıl Hanım’ dan aldığım bilgi doğrultusunda hiç şirketten ayrılmadığını öğrenmiştim. Akşam işten çıkınca direk eve gelmişti. Beraber arabaya bindik ve bahsettiğim kulübe gittik. Saat 23:00 sıralarında oradan ayrıldık. İkimizde emniyet kemerlerimizi takmamıştık. Kendim planlamış olsaydım takmaz mıydım?”

                “Anlıyorum sizi lakin yalnızca olayı anlatırsanız sevinirim.” Aslı dudak bükmüş ve kırgın konuşmaya devam etmişti.

                “Ana yolda bir anda önümüze bir araç çıktı ve çarptık. Çarptığımızı iyi hatırlıyorum. Lakin araba hiç vakit kaybetmeden gitti. O yoğun ışığın gözlerimin önünde söndüğünü hatırlıyorum. Meğersem ben çoktan arabadan fırlamışım. Ardından bayılmışım. Ambulansa bindirilirken kendime geldim. Daha ne oldu o anda hatırlamıyorum.”

                “Size çarpan aracın plakasını gördünüz mü?” Aslı adama gözlerini kitlemiş uzun bir süre bakakalmıştı. Bu esnada aklından o kadar çok şey geçmişti ki. Öylesine ani gelişen bir olayda nasıl plakaya bakmayı akıl edebilecekti? Ama en nihayetinde memur bey işini yapıyordu. Ayrıca plakayı görmüş olsaydı bu onun için kurtarıcı bir hamle olurdu. Umutsuzca bakışlarını yere eğmiş ve başını iki yana sallamıştı.

                Adam birkaç soru daha sorduktan sonra yanlarından ayrılmış ve bir süre sonra Aslı nöbetçi mahkemeye çıkartılmıştı.

                Aslı’ nın bebeğini kaybetmiş olması ve emniyet kemerini takmamış olması suçsuz olduğuna işaret ediyordu. Avukatı tutuksuz yargılanması için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. O yüzden duruşma boyunca anlından ter akacak kadar hareretle Aslı’ yı savunuyordu. Avukat her ne yapılmışsa şirkette yapılmış olabileceğini savunuyordu. Bu yüzden kameraların incelenmesini talep etmişti. Evdeki ve işyerindeki tüm kameralar incelenecekti. Duruşma sona ermiş ve Aslı tutuklu yargılanmak için hapishaneye sevk edilmişti.

                Timur büyük bir yıkım yaşadı. Böylesine bir sonucu avukat da beklemiyordu. Hayal kırıklığı içinde salondan çıktılar ve Timur ikizler konusunda merak etmemesi için Aslı’ yı teselli etti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

23.   BÖLÜM

 

 

“Giderken içimden ne alıp götürdün de böylesine yandı?”

 

 

                Kerem polislerden sonra üzerindeki şoku hala atlatamamıştı. Gözlerinin önünde ona kelepçe takıp Aslı’ yı alıp gitmeleri yüreğinde bambaşka bir acı bırakmıştı. Öyle ardına bakmadan şirketten çıkıp giderken hayatından da böylesine çıkıp gideceğini hiç düşünmediğini şimdi daha iyi anlamıştı. Onunla nasıl bir hayatı vardı belki asla öğrenemeyecekti. Ama onsuz bir hayat nasıl oluyor şimdi daha iyi hissedebiliyordu.

                Sabahları işe gelmek için bir sebebi vardı. Onun heyecanla güne başlaması kalbinde mevsimler çağlamasına sebep oluyordu. Onun bu tatlı telaş hallerini düşününce yüzünde bir tebessüm oluşmuştu.

                Evindeki çalışma masasında oturmuş önünde duran tüm evrakları öylece bırakmış Aslı’ yı düşünüyordu. Şimdi nasıldı acaba? Çocuklara kim bakıyordu? Kendisi Aslı’ nın böyle bir şey yapmayacağına inanıyordu. En azından bir annenin karnındaki bebeği öldürecek kadar gözü dönmüş bir katil olacağına asla ihtimal vermiyordu.

                Kapı çalmış ve istediği kahvelerle kapı önünde Funda görünüvermişti. Annesi çok diretmesine rağmen Kerem Funda’ nın işine son vermemişti. Bir şeylerin ters gittiğini Kerem hissedebiliyordu. Annesinin çok gözüne batmaması adına Funda’ yla konuşmuyordu. Taki bugüne kadar. Çünkü birileri çizmeyi aşmıştı. Birileri Aslı’ dan nefret etmesini istiyor ve bu nefretten ortaya çıkacak boşluktan yararlanmak istiyordu. Bu annesi bile olsa artık gerçeklerle yüzleşmeye hazırdı.

                “Gel Funda şöyle otur.” Funda affallamış ve elindeki tepsiyle kendisine gösterilen yere bakıyordu.

                “Funda lütfen oturur musun? Kahveleri ikimiz için söyledim. Sana soracağım bazı sorular var.” Funda şaşkınlığını korur vaziyette başını sallayarak kahvenin birini Kerem’ in önüne bırakmış diğerini eline alarak masanın dibindeki koltuğa oturmuştu.

                “Funda kaç yıldır bizle berabersin? Ben bunu evraklar üzerinde biliyorum ama seninle konuşarak gerçekliğini teyit etmek istiyorum.”

                “Anlıyorum efendim. Ben ikizler dünyaya gelmeden hemen önce Aslı Hanım’ ın insiyatifiyle işe alındım.”

                “Daha önce Aslı seni tanıyor muydu?”

                “Hayır efendim. İnternet üzerinden vermiş olduğunuz bakıcı ilanı ile size başvurdum. Şirketinize geldim. Orada bir öndeğerlendirmeden geçtim. İlk sizle görüştüm. Ardından siz Aslı Hanım’ ın onayı olursa işe alınabileceğimi söylediniz. Aslı Hanım ile görüşmek için bu eve geldim. Aslı Hanım şartlarını öne sürdü. Benim için çalışma şartları uygundu. Ardından bir hafta sonra işe başladım.”

                “Yani o zaman Aslı’ nın doğum yapacağı tarih belliydi.”

                “Hayır değildi. Aslı Hanım’ ın erken doğum belirtileri başlamıştı. Doktor ev için ona bir tedavi başlamıştı. Her an doğum başlayabilirdi. Bu durum gerçekleştiği için sanırım bakıcı işini hızlandırmıştınız.”

                “Anladım. Hastane belgelerini araştırdım ama eski bilgiler nasıl olmuşsa silinmiş. Sen Aslı’ nın tam olarak kaç aylıkken doğum yaptığını biliyor musun?”

                “Evet Aslı Hanım neredeyse sekiz haftası vardı. Yani nerden baksanız iki ayı. Zaten bebekler çok küçük dünyaya geldiler. İki kilo bile değillerdi. Uzun süre küvezde tutuldular.” Kerem kaşlarını çatmış dinliyordu.

                “Peki Funda sana birşey soracağım. Ama bana tüm samimiyetinle cevap vereceksin.”

                “Tabi efendim. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.” Funda Namışah Hanım’ dan çok korkuyordu. Ama Kerem Bey’ den gelen bu hamlenin çok zaman öncesinden yapılması gerektiğini de biliyordu. Her an bu anı bekliyor onun birgün kendisini kenara çekip sorular sormasını umuyordu. Çünkü Funda vicdan sahibi bir kızdı.

                “Bizle çok uzun zaman çalışmamışsın. Ama senin tanıdığın kadarıyla Aslı evine bağlı bir bayan mıydı? Yani şu söylentiler gerçek olabilir mi?”

                “Hayır efendim asla Aslı Hanım sizi aldatacak biri değildi. Ayrıca siz onu çok severdiniz.” Kerem çenesini ovuşturarak düşünmeye başlamıştı.

                “Peki bu odamda resimlerimiz varmış onlar nerede?”

                “Ha onlar mı? Onları Namışah Hanım kaldırmamı söylediler. Aslı Hanım kazadan sonra geldiğinde büyük bir şoktaydı. Yüzünden okunabiliyordu. Hızla evden çıkınca gerçekten evi terketmiş olabileceğini düşündük. Kolay değil. Büyük bir kaza atlattı. Mantıklı düşünememiş olabilirdi. Namışah Hanım sizin üzülmemeniz için kaldırılmasını istemişti.”

                “Nereye kaldırdın peki?” Funda eliyle yukarıyı göstermiş, çok üstüne düşmediği her halinden belli olan bir tavırla:

                “Çatıya koymuştum.”

                “Öyle mi? Bana onları getirebilir misin?” Kız hemen ayaklanmış ve:

                “Olur efendim. Biz orada başka eşyalar olacağını düşünmemiştik. Meğersem orada birçok eşya varmış.” Kerem hemen atılmış:

                “Öyle mi? Sizin yani diğer çalışanların da bilmediği eşyalar var çatı katında öyle mi yani?” Kız anlam verememiş haliyle başını sallamıştı. Kerem hemen öne atılmış:

                “Tamam o zaman ben bir çıkıp bakayım daha neler varmış. Teşekkür ederim.” Diyerek hızla çatıya doğru gitmişti.

                Çatı katına çıkan küçük bir merdiven vardı. Aşağıdakilere göre bu basamaklar hem dar hem de daha bir eskiydi. Neredeyse buraya hiç bakılmıyordu. İstenmeyen bir yer gibi duruyordu. Annesinin evde olmaması bir avantajdı Kerem için. Hızla çatıya çıkmış ve ardından kapıyı kitlemişti.

                Çatı bakımı genelde diğer taraftan olurdu. Bu taraf neredeyse hiç kullanılmazdı. Çalışanların bu tarafta eşya olduğunu bilmemesi çok normaldi. Eşyaların en önünde duran ve hiç tozlanmamış olan koli muhtemelen odalarındaki eşyalara aitti. İçini açmış ve incelemeye başlamıştı. Aslı’ nın bahsettiği gibi birçok çerçeve vardı. İkizlerin ilk doğduğunda beraber çekildikleri fotoğraf, daha evlenmeden önce beraber teknede çekildikleri bir fotoğraf ve daha nice beraber anlarını sonsuzlaştırdıkları fotoğraflar vardı. Düğün albümleri de kolinin içindeydi. Aslı’ yla ilgili her ne varsa bu kolinin içinde mevcuttu. Düğün fotoğraflarını kendi bahçelerinde çekmişlerdi. Kerem buna gülümsemişti. Kendi kendine:

                “Neden buna hiç şaşmadım ki?” diye söylenmişti. Çerçevelerin altına üstüne bakmış, albümün her yanını incelemiş ama Aslı’ nın bahsettiği sayıları görememişti. Öyle demişti o zaman. Resimlerde birşeyler bulacağını söylemişti. Elinde bir iki kez daha çevirdikten sonra aklında takılı olan şu diğer eşyalara yönelmişti.

                Oldukça tozlanmış ve yıpranmış olan bu eşyaların burada ne işi vardı? Neden bugüne kadar atılmamış burada saklanmıştı. Muhtemelen dedesinden kalma eşyalardı. Belki annesi hatıra kalsın istiyordu. Eliyle eşyaları incelemeye koyuldu. Bir kaç adet çok değerli vazo ve tablo vardı. Kerem buna oldukça şaşırdı. Tablolardan birini cebinden çıkardığı telefondan incelemeye koyuldu. Gerçek olduğunu düşündüğü bu tabloların herbiri neredeyse servet ederdi. Kerem’ in gözleri büyümüş ve şok olmuştu.

                Tablolar yurtdışından dedesi tarafından satın alınmış ve bu bilgi bile internete düşmüştü. Kerem neden böylesine değerli eşyaların burada tutulduğuna bir türlü anlam verememişti. Birkaç adet sandık vardı. Zar zor birini açmaya çalışmış en nihayetinde başarmıştı. Içerisinde hem erkek hem kadın kıyafetleri vardı. Dedesi ve büyükannesine ait olduğunu düşünüyordu. Kendisi bile anlam veremediği bir hamle yapmış ve elbiseleri burnuna doğru götürmüştü. Bunu koklamak için değil yüreğinden geldiği için yapmıştı. Anlam veremediği bir hasret duygusu içini doldurmuştu. Bu eşyalara karşı anlam veremediği kadar yoğun duygular hissediyordu.

                Acaba dedesini ve büyükannesini görmüş müydü?

                Bu düşünceler içerisinde diğer sandıkları da açmaya çalışmış herbirinde zorlanmış olsa da açmayı başarmıştı. Sandıklardan birinde yalnızca kadın elbiseleri vardı. Elbiselerin çok eski zamanlardan kalma olduğu belli oluyordu. Ama genç bir kıza ait olduğu renklerinden ve kesimlerinden belliydi. Bu kıyafetlerin kalitesine bakılacak olursa evin kızına yani annesine aitti. Bunu idrak ettiği an Kerem’ in bakışları mahsun bir çocuğun bakışları gibi olmuş gözleri yaşlarla dolmuştu. Kıyafetlere hasretle sarılırcasına sarılmış hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Kıyafetteki koku yıllara meydan okumuş ve hala ilk günki gibi taptaze kokuyordu.

                Gözlerini kapatmış ve annesinin kokusunun götürdüğü yere gitmek istercesine anılarına yoğunlaşmıştı. Ama bir türlü düşünceleri ona izin vermiyor ve sürekli ona sorular yöneltiyordu. Şizofren bir hasta olsa iç sesleri ancak bu kadar baskın konuşurlar, dırdır eden kadınlar gibi hiç susmazlardı. Bu hasrette nerden geliyordu böyle? Annesi hayattaydı ve hala yanındaydı. Acaba kalbinde hissettiği bu yoğun yokluk hissi Aslı’ ya duyduğu hasret olabilir miydi?

                Düşüncelerinden arınmak ve kıyafetin kokusunda tekrar kaybolmak istiyordu. Götürdüğü yere sorgusuz sualsiz gitmek istercesine tekrar kokuyu tüm ciğerlerine çekerek gözlerini yummuş ve bedenini ürperten hafif soğuk rüzgarın esintisinde kendisini bulmuştu. Güneş apaydın gökyüzünde parıldıyor ama ısıtmıyordu. Sarımtırak yapraklar gözlerinin önünü geriyor uzaktaki evin görüntüsünü engelliyordu. Yerler yemyeşildi. Hava açıktı. Kendisine seslenen o çok tanıdık sesi kulakları duyabiliyordu. Ağaçların arasından hışırtıyan rüzgarın yanında çocuk sesleri yükseliyordu. Aynı anda çok uzaklardan ona çok tanıdık bir ses sesleniyordu:

                “Kerem!”

                Kerem o sesin sahibini görmek istiyor ama ne kadar etrafa bakarsa baksın gözünün önündeki bu manzaradan bir türlü sıyrılamıyordu. Ama bu ses çok tanıdıktı. Bir görse, bir görse sesin sahibini kim olduğunu çıkaracaktı:

                “Kerem!” Ses ürkek ama narin bir kuşunki kadar tenini okşayarak kulaklarına varıyordu. Sanki ona seslenmiyor ninni söylüyor gibiydi.

                “Kerem Bey!” arkasından gelen sert sesle olduğu yerde sıçrayarak kendisine gelen Kerem ateşler içinde arkasında telaşlı duran Funda’ ya bakıyordu. Funda etraftakileri hızla toparlamış ve onu kolundan tuttuğu gibi:

                “Kerem Bey, Defne Hanım geldi. Buradan gitsek iyi olur.” Diyerek onu kapıya doğru sürüklüyordu.

                “Funda ben kapıyı kitlemiştim. Sen nasıl açtın?”

                “Evin tüm yedek anahtarları bizde mevcut. Yani mutfakta. Kapıyı kitleyeceğinizi tahmin ederek onu alıpta yukarı çıkmıştım. İyi ki de öyle yapmışım. Sizin burada olduğunuzu anlarlarsa buradaki tüm eşyaları yok ederler.”

                Kerem affallamıştı. Ama ne diyeceğini bilemeden kendisini aşağıda bulmuş arkası dönük olan Defne’ ye bakıyordu.

                “Kuzen ne haber hoşgeldin.” Defne duyduğu lafa oldukça bozulmuş ve yüzündeki ifade bir anda düşmüştü. Ama onu belli etmemek adına hemen yalancı gülümsemesini takınmış ve o şekilde arkasını dönerek ona sarılmıştı. Şapur şupur öperek;

                “Aaa! Aşk olsun beni rencide ediyorsun. Hele de böyle mutlu günümüzde.”

                “Mutlu gün derken?”

                “Sonunda suçlu bulunmuş sana yaptıklarının hesabını tek tek verecek o soysuz.” Diyerek Defne koltuğa oturmuş ve yan gözle Kerem’ in tavrını izliyordu.

                “Gerçekten de sen onun mu yaptığını düşünüyorsun?”

                “Of Kerem! Tekrar mı başa dönüyoruz? Artık aç gözlerini bu kadın tam bir yılan. Ondan bu kadar hasar alarak kurtulduğuna bile şükretmelisin. Neyse artık bundan sonra bize zarar veremeyecek. Bak ne diyorum! Biz bu boşanma saçmalıklarını beklemeyelim. Kendi aramızda güzel bir tören yapalım ve beraber yaşamaya başlayalım ne dersin?”

                “Niye ne acelemiz var?”

                “Ya Kerem yoruldum artık. Seni kazanmışken tekrar kaybetmek istemiyorum. Baksana hala hatırlamadın ve ben her an başka bir fikre kapılıp gideceksin diye diken üstünde bekliyorum. Baksana görmüyor musun? Senin için senelerim heba oldu. En azından bunca katlandığım acının hatrına yuvalarımızı birleştirelim.” Kerem şaşırmıştı.

                “Kadınlar daha çok evrakla evliliğini garanti altına almak ister erkekler aceleci olur. Sense evlenmeden hayatımızı birleştirmek istiyorsun. Şaşırdım doğrusu.” Defne gülmüştü.

                “Bu da seni ne kadar çok sevdiğimi göstermiyor mu? Hem hangi devirde yaşıyoruz? İnan şu şirketin yönetim kurulunda yasal olarak bulunma durumun söz konusu olmasa böyle evlilik derdine düşmem.”

                “Yani bir yerde özgür olmak istiyorsun öyle mi?” Defne böylesine bir soruyu Kerem’ den beklemiyordu.

                “Nasıl yani anlayamadım?”

                “Yani eğer kafana uymazsa çekip gitmek istiyorsun?”

                “Saçmalama Kerem ne alaka? Ben tüm yaşananlara rağmen sabırla seni bekledim. Bu kadar eziyeti çektikten sonra niye seni bırakıp gideyim?”

                Kerem, gerçekten kendisini çıkmazda hissediyordu. Konuşacak, durumunu paylaşacak güvenilir bir kişi bile yoktu etrafında. Yavaş yavaş kendisini içine alan bir bataklıkta dibe çöküyor gibi hissediyordu.

                Aklındaki düşünceler ve yüreğindeki vicdan azabı bedenini kemirip tüketiyordu sanki. İkizlerin hala onun çocukları olma ihtimali ve şuan onların annesiz kalmış olması… Aslı gerçekten doğru söylüyorsa yaşadığı onca acıların üstüne bir de büyük bir iftiranın kurbanı olması, hele de Aslı’ nın korktuğu kadar büyük bir tehlikenin içindeyse kendini savunamayacak kadar zayıflatılmış olması… Bunca sorun ve bu sorunları işe yaramayan beyinsiz kafasıyla çözmek zorundaydı.

                Bu olayda en çok da kendisini suçlu buluyordu. Eğer gerçekten onu seven bir ailesi varsa ailesinin kendisine ihtiyaç duyduğu bu en önemli vakitte hafızasını kaybedecek zamanı bulmuştu. Kendisine resmen öfke kusuyordu.

                Ama hala boş boş evde oturuyor gerçekleri ortaya çıkarmak için mücadele etmiyordu. Aslı ne kadar da çok haklıydı. Kaçıyordu. Korkuyordu. Ama neden? Neden bir türlü silkelenip gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için harekete geçmiyordu? Mutlaka Aslı ile konuşmalıydı.

 

 

 

 

 

 

24.   BÖLÜM

 

 

                                                                                                              “Çaresizliğim anneliğimle boğuşuyor.”

 

 

                Aslı perişan bir halde nezarethanede sevk edileceği hapishanenin evrak hazırlıklarını bekliyordu. Bir anda ilerden gelen çocuk sesleri ile ayağa fırlamış ve parmaklıklara koşturmuştu. Sesler ikizlerin sesine benziyordu. Bir anda görüntüye onlar girmiş ve Aslı sevinç çığlıkları arasında gözyaşlarına hakim olamamıştı. Ardından avukat ve Timur görünmüştü. Aslı ilk defa kendisini terkedilmiş yavru bir kedi gibi çaresiz hissetti. Yüreği paramparça olmuş ruhu bedeninden çekilmişti. Her ne kadar bunların sorumlusu Kerem olmamış olsa da Aslı onu suçluyordu. Çünkü onu uyarmıştı. Daha bu ailenin başına neler açabileceğini düşünmek bile istemiyordu. Artık onlardan tamamen kurtulmak istiyordu.

                Arkalarından hemen polis memuru gelmiş ve avukata seslenmişti. Aslı ağlayarak parmaklıkların ardından iki oğlununda ellerini seviyordu. Onlardan yalnızca Kerem için Bursa gezisinde ayrılmış ve şimdi bunu bile yaptığı için büyük vicdan azabı duymuştu. Kaşları çatılmıştı. Timur Aslı’ nın neler hissettiğini yüzündeki ifadeden çok net anlayabiliyordu.

                Avukat gelmiş ve çocukların elinden tutarak sessizce onları kenara çekmiş Aslı dehşete kapılmıştı. Bu kadarcık mı izin vermişlerdi. Gidecekler miydi şimdi? Avukat hiçbir şey demeden onları geri dışarı çıkarmıştı. Aslı bağırmamak için elleriyle ağzını kapatmış ve ikizlere travma yaşatmak istememişti. Kendisini zor tutuyor parmaklıkları yumruklamamak için yumruğunu ıssırıyordu.

                Timur avukatın bu hareketine anlam verememiş ve ardından gidip sessizce sebebini sormuştu. Görüşme iznini zar zor alabilmişlerdi. O da sadece nezarethanede görmek içindi. Ama sonradan vicdana gelen amir savcıyı aramış ve çocukların etkilenmemesi adına sorgu odasında görüşmeleri için izin almıştı. Timur rahat bir nefes almış ve çocuklara bakarak gülümsemişti.

                Daha sonra Aslı’ yı görmüşler ve onun götürüldüğü sorgu odasına geçmişlerdi. Aslı ağlamamak için kendisini tutmaya çalışsa da gözlerinden yanaklarına süzülen yaşlara hakim olamıyordu. Aslı, doya doya kokularını içine çekmiş ve sımsıkı onlara sarılmıştı. Çocuklar durumun farkında bile değildi.

                Ardından Aslı, Timur’ un hiç beklemediği bir hamle yapmış ve Timur’ un boynuna sımsıkı sarılmıştı. Timur’ un yaşadığı şok yüzüne yansımış avukatta bunu görüp yere bakarak gülümsemişti. Aslı geriye doğru çıkmış ve kendisine adanmış olan bakışlara şimdi daha emin bakışlarla bakıyordu. Timur bu ciddi bakışların dudaklara akıtacağı sözlere kulak kesilmiş pür dikkat bekliyordu.

                “Sen çok haklıymışsın Timur. Ne yazık ki böyle öğrenmek istemezdim. Onların yüreğinde bir gram vicdan yokmuş. Acımasızca beni ve çocuklarımı sersefil ettiler. Bunun hesabını onlara çok ağır bir şekilde ödeteceğim. Buradan çıkacağım ve çocuklarımı annesiz bırakmayı cüret eden o kadını kendi ellerimle öldüreceğim.”

                Avukat, dinleme odasında olduklarını hatırlatmak adına sert bir şekilde öksürmüş ve yanlarına yaklaşarak sessizce;

                “Ben ikizlerle dışarda sizi bekliyor olacağım. Aslı laflarına dikkat et.” Diyerek arkadaki aynaya kısa bir bakış atarak dinlenebileceğini işaret etmişti. Aslı al al kızarmıştı. Timur bir anda iki elini de sıkıca kavramıştı. Aslı tekrar bakışlarını Timur’ a çevirdi.

                “Aslı sabret seni buradan kurtaracağım. Merak etme sen hiçbir şey yapmadın ve bunu ispatlayacağız. Ayrıca artık onların sana daha fazla zarar vermesine müsaade etmem. Buradan çıkacaksın ve çocuklarla beraber ardımıza bile bakmadan gideceğiz. Anladın mı?”

                Aslı başını sallamıştı.

                “Evden birkaç parça eşya ayarladım. Memurlara teslim ettim. Bakarsın eğer başka bir ihtiyacın varsa Tufan Bey’ le gönderirim. Ne yazık ki benim seninle görüşmeme izin vermiyorlar. Yani bir daha ki mahkeme tarihine kadar görüşemeyeceğiz. Benden istediğin bir şey var mı?” Timur Aslı’ nın ellerini bir ömür bırakmayacakmış gibi sımsıkı tutuyordu.

                Aslı ikisinin de kenetlenmiş olan ellerine baktı.

                “Yani seninle artık görüşmemiz için benim hapisten çıkmış mı olmam gerekiyor?” Timur gülümsemişti. Moralleri yerinde olsa ona espri altında evlenme teklif edecekti lakin durumları içler acısıydı. Kendisinin bir fırsatçı gibi görünmesini istemiyordu. Aslı ise uzun uzun bakmış ve söyleyeceği sözleri hapisten kurtulunca söylemek umuduyla kalbine gömmüştü.

                Timur yanağına aldığı bir çift busenin sıcaklığını saklamak istercesine yüreğini daha bir körüklendirmiş ve hırsla ikizleri ellerinden tutarak karakoldan uzaklaşmıştı. Avukat yanında koşar adım yürüyor neredeyse ona zor yetişiyordu.

                “Tufan, şirketteki kameraların derhal görüntülerini inceleyelim. Kerem ve ailesine haber gitmeden kamera görüntülerini garanti altına almalıyız. İzin çıkmasıydı imzadan geçmesiydi derken onlar anında görüntüleri yok ederler. Ayrıca şu kazanın geçtiği yola bakan binaları inceleyelim başka hiç mi kamera yok aklım almıyor?”

                “Peki tamam halledelim. Bir de babanın sana yardım için gönderdiği bir ekip var. Sağlam adamlara benziyorlar.” Daha cümlesini tamamlayamadan Timur tıslamıştı.

                “Ne sağlam adamı ya? Sen babamı bilmezmiş gibi konuşma şimdi. Hoş seni de yakında kendilerine benzetirler.”

                “İnan Timur baban öyle bir adam değil. Babanın avukatı evet bana hocalık yapıyor. Sonuçta onun yerini alacağım. İnşaat işi o kadar çok pis adamlarla dolu ki kendini temiz bırakman için bazen bu yollara başvurman gerekebiliyor.”

                Arabaya binmişler yolda gidiyorlardı. Timur ikizleri eve bırakacak ve akşam olmasına rağmen şirkete gidip görüntüleri yedekleyeceklerdi.                    

                “Şu adamlar bir tek bana denk gelmedi herhalde?”

                “İnan baban emekliye ayrılsın bakayım o adamlarla akraba oluyor musun olmuyor musun?” Timur kahkaha atmıştı.

                “Yani hala babamın kanatları altındayım öyle mi diyorsun? Ah Aslı ah! Senin bu durumun olmasa hayatta bu adamlara bulaşmam ama eli mahkum kabul edeceğiz. Tamam ara Tufan gelsinler bakalım şirkette görüşelim. İçlerinde programcı da var mıymış?”

                “Ne ararsan.” Diyerek çeketinin cebinden telefona sarılmıştı bile.

                “Temiz çalışıyorlar değil mi? Bak bulaştırmasınlar bizi kirli işlere.”

               

 

 

25.   BÖLÜM

 

 

“Tutmadığın o eller birgün başkasına “Baba!” der.” 

 

 

                Timur ve Tufan şirkete geçmişlerdi ve kapının önünde bekleyen birkaç takım elbiseli adama rastlamışlardı. Güvenlik görevlisi kendileri ile görüşmek istediklerini ve kendilerinin de haberleri olduğunu söyleyince Timur babasının göndermiş olduğu adamlar olduğunu anlamıştı. Gerçekten hiç de beklediği gibi tipler değildi. O daha çok deri çeketli saçlı sakallı orasına burasına demirler takmış katil tipli herifler bekliyordu.

                Timur kendisine gülmeden edememişti.

                “Evet bayağı temizlermiş.” Diyerek mırıldanmış söylediği sözü yalnızca Tufan duymuş o da gülümsemişti. Aralarında iki kişi bilgisayar işini bayağı iyi biliyordu. Tahmin ettikleri gibi görüntü çoktan silinmişti. Lakin kameranın çalışıyor olması adamlar için avantajdı. Onlar daha çok hiç çalışmamasından korkuyordu. En azından silinmiş bilgisayarın hafızasında bir yerlerde saklı bir görüntü vardı. Bunu kurtarabilirlerdi. Çalışmaya çoktan başlamışlardı.

                Ekibin diğer üyeleri çoktan yola çıkmış ve kazanın olduğu mekanda kamera arıyorlardı. Timur yine babası hakkında yanılmıştı. Şuan tek başına bunları bu kadar hızlı gerçekleştiremezdi. Tufan ikinci evlat gibi kasım kasım kasılıyor sanki babasıyla gurur duyuyordu. Ama Kübilay bey ona her zaman babacıl yaklaşmış kendisini evlat gibi hissettirmişti.

                Çok zaman sonra ekibin liderine bir telefon gelmişti. Genç adam telefonu hoparlöre alarak bir yandan konuşup bir yandan işini yürütüyordu.

                “Abi yolu gören bir kamera bulduk.”

                “E e var mı bir şey?”

                “Vuran aracın plakasını tespit ettik. Görüntüleri yedekledik. Ayrıca kameranın sahibi çok anlayışlı çıktı. Kendisi de bizzat karakola başvuracak. Şimdi biz ona eşlik ediyoruz. Diğer arkadaşlar aracın gittiği yönü takip edecek başka görüntü çıkacak mı ona bakacaklar. Onlardan haber bekliyoruz.”

                “Tamam.” Deyince telefon kapanmıştı. Adamın telefonuna mesaj gelmişti. Muhtemelen görüntüyü telefonuna göndermişlerdi. Ama telefonun sahibi bilgisayara o kadar çok kitlenmişti ki oralı olmadı.

                Timur gülmüştü:

                “Kameranın sahibi çok anlayışlı çıktı derken bu sizin sevecen tavrınızdan mı kaynaklanıyor?” demişti. Lider ve yanındaki arkadaşı sırıtmışlar ama cevap vermemişlerdi.

                Neredeyse sabah olmak üzereydi. Kazayı kaydeden kameranın sahibi karakola çoktan gitmiş ve görüntüleri teslim etmişti. Ona eşlik eden adamlar ellerinde dürüm poşetiyle gelmişlerdi.

                “Acıkmışsınızdır.”

                “Eyvallah.” Adam iki dürümü de Timur ve Tufan’ a uzatmıştı.

                “Size de aldık.”

                “Sağolun.” Diyerek Timur, dürümleri alıp birisini Tufan’ a uzatmıştı. Hep beraber gece yarısı dürümlerini yemişler ve hala bilgisayarda kaybolan bilgileri geri getirmeye çalışan programın çalışmasını izliyorlardı. Timur;

                “Bu daha devam eder mi? Neden soruyorum çünkü birazdan gün doğacak ve mesai saati gelecek.” Ekibin lideri ağzındaki lokmayı telaşla yutmaya çalışarak:

                “Belli olmaz şu ekranda geri dönen dosyaların adı yazıyor. Bilgisayarda çok fazla bilgi silinmiş olduğu için kaza tarihine ulaşana kadar biraz zaman alabilir. O güne geldiği an programı çalıştırmayı durdururuz.”

                “Ara verme şansımız var mı?”

                “Yok eğer dosyayı bulamadan sonlandırırsak başka zaman tekrar sıfırdan dosyaları yüklemeye başlar.”

                “Hay aksi.” Demişti Timur. “Bu hiç iyi olmadı.”

                Ekip çalışmaya devam etmiş ve gün ağarmıştı. Dosya daha henüz ortaya çıkmamıştı. Mecbur ara vermek zorundaydılar. Dikkat çekmek istemiyorlardı. İnsanlar işe gelmeden ekibin oradan ayrılması gerekiyordu. Diğer ekip aracın gittiği yolu takip etmeye devam edecekti. Geçtiği her yoldaki kameraları tespit edip görüntüleri alacaklardı. Ayrıca en son gittiği yer muhakkak kaza ile bağlantısı olan adres olacaktı.

                Timur ve Tufan onlardan haber bekleyecekti. Eğer bir sonuç çıkmazsa akşam tekrar şirkete gelip dosya kurtarma işine devam edeceklerdi. Sözleşip oradan ayrıldılar. Timur ve Tufan’ ın şirketin işlerini de yürütmesi gerektiği için hemen işlerinin başına döndüler.

                Timur biraz daha zaman geçtikten sonra sürekli aklının bir kenarında olan ikizlerin sesini duymak için telefona sarılmıştı. Muhtemelen uyanmışlar ve kahvaltı yapıyorlardı. İnsanlar çoktan şirkete gelmiş herbiri masanın başında işleriyle ilgileniyordu.

                Timur bakıcı kızın numarasını çevirmiş ve birkaç defa çaldıktan sonra cevap vermişti:

                “Alo!”

                “Merhaba Aylin uyandınız mı?”

                “Evet Timur Bey uyandık kahvaltı yapıyorduk.”

                “Çocuklar nasıl iyiler mi?”

                “İyiler yalnız annelerini arıyorlar bilginiz olsun.”

                “Ne yazık ki onun için elimden geleni yapıyorum. En hızlı şekilde annelerine kavuşturmak için her ne gerekiyorsa yapacağım.” Timur anlını ovuşturarak:

                “A! Aylin ne yapalım biliyor musun?”

                “Evet Timur bey ne yapalım?”

                “Annelerine kavuşmak biraz zaman alacak gibi görünüyor. Onları anneannesine ve dedesine ziyarete götürelim mi ne dersin? Yani yolculuk yapabilir misin? Senin için bu sorun teşkil eder mi?”

                “Olur mu öyle şey Timur Bey ne demek sizin bize yaptığınız iyiliklerden sonra sizle yola çıkmak hayatımda yapacağım en güvenli yolculuk olur.” Timur gülümsemişti.

                “Peki tamam. O zaman bugün yola çıksak senin için sorun olur mu?”

                “Hemen şimdi mi?”

                “Yani çocuklarla ne zaman hazır olursanız.”

                “Pekala ben onları bir saate kadar hazırlarım. Sizin için uygunsa eğer bir saat sonra gelin.”

                “Olur tamam anlaştık o zaman.”

                Timur telefonu kapatmış ve Tufan’ a haber vermek için odadan dışarı çıktığı an Emir ile karşılaşmış ve şok olmuştu. Kendi çalıştığı bayanlardan birinden bazı bilgileri danışıyor olmalıydı. Her olayın en yakın şahidi olup bir kenarda sessiz bir şekilde seyirci gibi kalması şimdi yüreğine bir yumruk gibi oturup kalmıştı.

                “O! Emir bey yüzünüzü gören cennetlik.”

                “Ah! Timur merhaba birkaç sormam gereken evrak vardı. Onlar için gelmiştim.” Sanki herşey normalmiş gibi rahat tavırlarla cevap veriyordu. Timur daha bir sinir olmuş dişlerini sıkıyordu.

                “Ben de onu diyorum zaten iş mevzusu olmasa sahaya hiç inmeyeceksin. Aslı’ nın başına gelenlerden haberin var mı senin?” O zaman Emir’ in yüzü bir an asılmış ve yine de umursamıyormuş tavrından ödün vermemeye çalışıyordu.

                “Farkındayım Timur. Dilerim tez zamanda Aslı’ nın suçsuz olduğu ortaya çıkar.” Timur öfkesini kontrol altına almaya çalışsa da gayri ihtiyari dişlerinin arasından bir tıslama sesi fırlayıvermişti.

                “Emir o senin de arkadaşın sayılırdı. Nasıl böylesine soğukkanlı olabiliyorsun? Nasıl hiçbir şey yapmadan seyirci gibi köşeden bakabiliyorsun olaylara?” Emir oldukça gerilmiş yanakları kasılmıştı. Gözlerini yumarak Timur’ a daha bir yaklaşmış ve keskin bakışlarını Timur’ a dikerek:

                “Birşey yapmadığımı nereden biliyorsun Timur? Ne sanıyorsun ha hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapıp koltuğumu mu koruduğumu düşünüyorsun? Kaç defa konuşmayı denedim. Ama eski Kerem gitmiş bambaşka bir Kerem gelmiş. Kimseye güvenmiyor.” Timur affallamıştı:

                “Nasıl yani sen konuştun mu?” Emir derin bir nefes almıştı. Dışardan ilgisiz biri gibi göründüğünü biliyor ve hep bu baskıcı düşüncenin altında eziliyordu. Kendisini açıklamış olmanın verdiği rahatlığa kavuşmuş ve daha bir sakin konuşmaya başlamıştı:

                “Hem de kaç defa. Ama Nuh diyor peygamber demiyor. Yani hak da vermek lazım Timur adam haklı sen de kendini onun yerine koy. Tabiki de önce kendi anne ve babana güvenirsin. Onların aksini söyleyenleri de belki düşman bellersin. Kerem de farklı olmadı. Resmen beni düşman belledi.”

                “Ne diyorsun!”

                “Yani. Daha fazla diretirsem işime son vermenin yollarını araştıracağını söyledi. Herkesle bir toplantı yaptı. Özel hayatıyla ilgili bir kelime bile duymak istemediğini söyledi. Bana kalırsa bir yandan yanlış bir hamle bir yandan doğru bir hamle. Sonuçta bizim mevkilerimiz çok riskli bir yerde. Her an herkes dostun her an herkes düşmanın olabilir.”

                “Doğru haklısın. Kusura bakma dostum. Kendimizi bu konuda çok yalnız hissediyorum. Hangi kapıyı çaldıysak yüzümüze kapandı.” Emir üzgün bir şekilde başını sallamıştı.

                “Benim işime dönmem gerekiyor.” Timur omzuna dostane bir dokunuşla:

                “Tabi tabi ne demek uğra yine.”

                “Tabi uğrarım sen de uğra.” Diyerek yanından ayrılmış Timur, dalgın bir şekilde dediklerini düşünmeye başlamıştı.

                Eşyalarını toparlayıp şirketten çıkmıştı. Kapının yığınla kameralarla dolu olduğunu görünce şok olmuş ve güvenliğe neler olduğunu sormuştu. Gündeme boşanma davasıyla beraber gelen suikast girişim haberi bomba gibi düşmüş tüm gazeteciler şirkete hürya etmişti.

                Timur dudaklarını büzmüş düştükleri rezil durumu büyük bir hüsranla izliyordu. Kerem aralarından zorla sıyrılıp güvenliğin yardımı ile kapıya ulaşabilmişti. Kapıdan geçtikten sonra üstünü başını düzelten Kerem’ e acıyarak bakıyordu. Kerem başını kaldırdığında tam da o bakışların menziline girmişti. Anlından vurulmuş gibi olduğu yerde çakılıp kalmıştı. Bu bakışlar onu derinden yaralamıştı. Zaten yeterince vicdan azabı yüreğini mahvediyordu şimdi bu bakışlar onu daha da perişan eylemişti.

                Timur bir kelime bile bu adam için ziyan etmeye değmeyeceğini düşünerek yoluna devam etmeye koyuldu. Ama Kerem arkasından seslenecekti:

                “Aslı nasıl iyi mi?” Timur duyduğu soru karşısında ayağına bir şey takılmışcasına durmuş ve yine de cevap vermeden yol almak istercesine hamle yapmış olsa da yine kendisini tutamayarak cevabını vermişti.

                “Yasal bir yakınlığım olmadığı için bana göstermiyorlar. Oysa bu soruyu ben sana sormayı düşünüyordum.”

                “Dün gittim ama Aslı beni görmek istemediğini söylemiş.”

                “İsabet olmuş. Yoksa haber bültenlerine bir de bundan yana haber olurdunuz.” Kerem utancından kızarmıştı.

                “Şirketin işlerine olumsuz bir etki olacak öyle değil mi? Bizimle iş yapmak isteyenler için kötü bir reklam oldu.” Timur öfkeyle tıslamıştı. Bu adamın rahatsız edici laflarını duymak için burada daha fazla durmayacaktı. Ardına dönüp giderken son lafını atıverdi ortaya:

                “Lanet olası şirketi düşünen kim?”

                 Sadece ardından iki kelimelik soruyu sormasını umut ediyordu. Adımlarını sırf bu yüzden yavaşlatmış ve gazetecilerle dolu kapıyı açmadan son bir kez beklemiş ona son bir kez sanş vermişti. Ama o iki kelimelik soru gelmemişti. “İkizler iyi mi?”

                Gelmeyen bu soru Timur için Aslı’ ya açılan bir kapı gibiydi. Kapının ardında gün ışığı aydınlanmış güllerle dolu bahçe gibi kokusu burnunu doldurmuştu. İçinden “Sen bilirsin kardeş.” Diye geçirdi. Tutmadığın o eller birgün başkasına “Baba!” der.  

    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

26.   BÖLÜM

         

 

  

“Ah babacığım! Ben toy ve cahil aşık… Her zaman yanımda olmana ne kadar ihtiyacım vardı oysa. Tutsaydın elimi ve beraber geçseydik toyluğumdan. İşte o zaman tecrübelere değil de yaşayacaklarımıza geç kalmasaydık.”   

                                                                                   

 

                Timur, evin önüne gelmiş ve Aylin’ i telefonla arayıp evin önüne geldiğini söylemişti. Bir süre sonra Aylin ve diğer bir çalışan bayan kucaklarında ikizlerle kapıda belirmişti. İkizlerin büyük yolculuğu burada başlayacaktı. Timur onlara umut dolu gözlerle bakıyordu. Kundakta bebekken her defasında Aslı ile dedelerine ziyarete gitmişler ama arabadan çıkıpta daha ötesine gidememişlerdi. Her defasında kapıdan geri çevrilmişlerdi. Bu mevzuyu Aslı’ dan değil anneanneden biliyordu. Anne yüreği işte kızını özlüyordu. Torunlarının kokusunu duymak istiyordu. Hele de oğlunu da kaybettikten sonra Aslı’ nın annesi daha bir evlat hasreti çeker olmuştu. Belki bu yüzden hastalar olup mezara gidecek ve hasret duyduğu kokuyu toprakta bulacaktı. Ama babası nedense bir türlü geri adım atmamış eşinin bu perişan haline rağmen onu, Aslı’ yı kabul etmemişti.

                Aylin arabada öne oturmuş ikizleri ise arkada oto koltuklarına oturtmuşlardı. Timur Aylin’ e üstünkörü olanların üzerinden geçmiş ve Aslı’ nın içler acısı hayatını kelimelere sığdırıvermişti. Kendisi bile duyduklarını düşününce Aslı’ nın nasıl hala ayakta dimdik durabildiğine şaşırmıştı. Taş olsa ancak dayanır nihayetinde bir yerinde çatlardı. Ama Aslı direniyordu. Aklına ikizler geldi ve dikiz aynasından onlara kısacık bir bakış attı. Aslı’ yı dimdik hayatta tutan bu minicik kalplerdi işte.

                Aylin, genç bir kız olabilirdi. Belki hayatın daha en başındaydı ve gerçek yüzüyle henüz yüzleşmemiş olabilirdi. Ama bunlara rağmen Timur’ un gözlerindeki bakışta yanan bu derin aşk ateşini görebiliyordu. Aylin’ in ilk izleniminden bu yana Timur’ da yanılmadığı bir özelliği vardı. Nazik ve efendi duruşunun ardında gizli bir dünyası olduğuydu. Çok sosyal değildi. Diğerleri gibi bir bekar hayatı yaşıyor olsaydı ona göre her gece arkadaşları eve gelip geceleri ya evde ya dışarda takılırlardı. Ama o sakin bir hayatı tercih ediyordu. İnsanlardan uzak ve sessiz. Bu da onun kendi içinde yaşadığı duyguların yoğun olduğunu açıkca gösteriyordu. Ayrıca bu son yaşananlar o derin duyguların kime beslendiğini de göstermiş oldu. Aslı’ ya apaçık aşıktı. Ama neden bunu onunla konuşmuyordu? Neden hep geride kalıyor ve Aslı’ nın koca bir okyanusun ortasında çırpınmasına göz yumuyordu. Aylin’ e göre Timur konuşsa Aslı hemen onun teklifini kabul eder diye düşünüyordu. Bunu Timur’ la konuşmaya karar verdi.

                “Timur Bey Aslı Hanım’ la arkadaşlığınız bayağı eskiye dayanıyor anlaşılan.”

                “Evet, öyle üniversiteden beri çok yakın arkadaşız.” Timur’ un, Aslı’ dan bahsederken gözleri parlıyordu. Onun adını bile söylemek kalbinde bambaşka bir sahile yelken açıyor gibi esinti hissettiriyordu. O sımsıcak güneşin verdiği yanma hissiyle kavrulan yüreğine esen serin rüzgarlar gibi ismi dudaklarından kalbine dökülüyordu. Aylin bile onun yüzündeki bu ferahlığı görebiliyordu.

                “Aslı Hanım diğerlerinden farklı olmalı.” Timur, rüyasında düşer gibi olduğu yerde sıçramış ve çok uzaklara dalmış gözleri bir anda Aylin’ i buluvermişti. Timur suçlu bir çocuk gibi aniden bakışlarını kaçırdı ve ne diyeceğini bilemeden anlamsızca kekelemeye başladı.

                “Nasıl yani anlayamadım?”

                “Onun için o kadar çok çaba sarfediyorsunuz ki sizin için özel bir yeri olmalı.” Timur büyük bir sırrı ört bas etmek istercesine umarsız konuşuyormuş gibi yaparak dağınık sözcüklerle cevap vermeye çalıştı:

                “Ah evet şey biz yakın dostuz. Yani onun şimdi yanında olmayacağım da ne zaman olacağım? Hem okul yıllarımızda onun benim için yaptığı o kadar büyük fedakarlıklar varki, bu yüzden onun yanında olmaya çalışıyorum.”

                “Bunu ancak aşık bir adam yapar.” Aylin oldukça rahat tavrıyla sanki Timur’ u ezip yerle bir ediyordu. Ona göre yaşça oldukça küçük olan bu kız karşısında küçüldüğünü hissedebiliyordu.

                “Yooo yani evet yani…” Timur ne diyeceğini bilemiyor, anlından terler akıyordu. Gerçekten dışardan bu kadar çok mu belli oluyordu? Hayatına daha yeni girmiş iki günlük kız bile bunun farkındaysa daha kim bilir kimler farkındaydı?

                Derin bir nefes alıp anlındaki terleri sildi. Bunu kabul etmesi çok zordu. Bilmek çok farklıydı ama bir insana karşı itiraf etmek, evli bir kadına aşık olduğunu kabul etmek her ruhun kaldırabileceği bir durum değildi. Her zaman olduğu gibi bugün de kendisine bunu yapmak zorunda değildi. Bu gerçekten kaçmak ona yokmuş gibi geliyordu. Kabul etmekse olmayan bir durumu var etmekti. Şimdi bu duruma itiraz edecek ve böylece her zaman olduğu gibi ortadan yok olacaktı. Sanki hiç böyle bir duyguyu beslemiyormuş gibi:

                “Timur Bey, bazen kendi gerçeğinden kaçmak iyi gelebiliyor. Her zaman duygularımızı kontrol edemiyoruz. İnsanız sonuçta. Ama ben evrende başımıza gelen şeylerin sebepsiz olmadığına inanıyorum. Aşkın da sebepsiz olmadığını düşünüyorum. Bazen ondan çıkarmamız gereken dersler olabiliyor. Kimisi hata kimisi de gülümseyerek anabileceğimiz bir hatıra. Kimisi ise geleceğimiz. Hangisinin bizim geleceğimiz olabileceğini bilmediğimiz için duygularımızın peşinden gidiyoruz. Ama siz kaçmayı tercih ediyorsunuz. Ama neden?”

                “Çünkü o ona aşık. Ve onunla evli.” Timur tek nefeste hayatı boyunca taşıdığı yükü omuzlarından aşağıya salıvermişti. Ruhundan çok bedeninin hafiflediğini hissedebiliyordu. Biriyle konuşması gerektiğini bu ana kadar anlayamamıştı. Derin derin nefes alıp gözlerinden akıp giden yola kitlendi. Yaşadığı zayıflığın böylesine ağır gelebileceğini düşünmüyordu. Bunu itiraf ettiğinde utanacağını ve insan yüzüne bir daha bakamayacağını sanıyordu. Ama öyle olmadı. Hala arabanın içinde tek beden duruyor hatta konuşmak istiyordu. Buna kendisi bile şaşırmıştı. Aslı’ ya olan aşkını hayatta olan tek bir kişiye itiraf etmişti. Yanlış bir zamanda yanlış mekanda. Belki de en yanlış kişiye. Ama iş işten geçmiş ve ondan sonra bir daha asla aşkını ağzına bile almamıştı.

                “Kalbinde bana karşı küçücük bir kıvılcım olduğunu hissetsem durur muyum sanıyorsun? Onun için hayatta yapmayacağım şey yok. Ama ben ona her baktığımda gözlerinde Kerem’ i buluyorum.”

                Aralarında uzun bir sessizlik olmuştu. Bu sessizlik boyunca Timur düşünme fırsatı bulmuştu. Daha önce olsa aşkını kalbinde gizli tutmaya devam edebilirdi. Ama şimdi durumlar çok değişmişti. Aslı, yalnızlığa terkedilmişti. Ömrü boyunca ondan böyle kaçamazdı. Aylin’ in de dediği gibi onla konuşmalıydı.

                Sonunda Aslı’ nın çocukluğunun geçtiği yuvaya gelebilmişlerdi. Küçük bahçesi olan bu küçük eve Timur şimdi daha acıklı bakıyordu. Saf ve masum bir kız çocuğuna yapılmış bir ihaneti sindiremiyordu. Bu evde doğmuş bu evde genç bir kız olmuş dünyanın hiçbir kirli yüzünü görmeden İstanbul’ un kucağına düşmüştü. Onu ilk gördüğünde yüzündeki çocuksu masumiyeti görmemek imkansızdı. Onun böylesine bir yerde doğup büyümüş olabileceğini hemen o zaman anlamıştı.

                Aylin ve ikizler arabada kalmış Timur evin kapısını çalmıştı. Kapıyı Aslı’ nın babası açtı.

                “O! Timur evladım hoşgeldin.”

                “Hoşbulduk Bilal Amcacığım.” Timur içeri girmemiş şöyle bir duraksamıştı. Bilal Bey içeri girmesi için kapıdan geriye çekilmiş ama Timur’ un gelmediğini fark etmesi çok kısa sürmüştü. Soru dolu gözlerle ona bakıyordu.

                “Gelsene evladım içeri.”

                “Şey Bilal Amca sana iki küçük misafir getirdim. Onları kabul eder misin?” Bilal Bey’ in aklına Aslı gelmemişti. Ama yine de Timur’ un çekinceli hareketinden biraz olsun rahatsız olmuştu. Gözleri arabaya kaydığında Aylin arabadan aşağıya indi. Bilal Bey rahat bir nefes almış Aslı’ nın olmamasına sevinmişti.

                “Tabi gelin buyrun.” Dedi. Bilal Bey, Aslı’ nın annesine haber vermek için içeriye geçmiş Timursa ikizlerden birini almak için arabaya dönmüştü. Aslı’ nın annesi mutfaktan ellerini kurulayarak telaşla yetişmeye çalışsa da Timur ve Aylin çoktan bahçeden içeriye girmiş ve evin kapısına gelmişlerdi.

                Bilal Bey, geride duruyordu. Torunları olduğunu bilmediği bu çocuklara bakınca içi bir hoş olmuştu. Nedense içinden ağlamak geliyordu. Kapıda hasret giderdikten sonra hepsi odaya geçmişlerdi. Aslı’ nın annesi çok sevinçli ve heyecanlıydı. Timur’ u görünce kendi oğlunu görmüş gibi oluyordu. Henüz daha ikizleri dikkatle inceleme fırsatı olmamıştı. Heyecanla Timur’ a hal hatır soruyordu.

                Bilal Bey ise boğazına düğümlenen yaşların verdiği acıyla oturduğu yerde öylece kalakalmıştı. Yalnızca ikizlere bakıyordu. Aslı’ nın annesi Nuran Hanım heyecanlı tavırlarının arasında bir an için Bilal Bey’ in bakışlarına takılmıştı. Nereye böylesine derin bakıyor diye başını çevirdiğinde ikizlerin vefat eden oğlu Cihan’ a ne kadar da çok benzediğini fark edebilmişti. Elleriyle ağzını kapayan kadıncağız dehşete kapılmıştı. Timur’ u da Aylin’ i de unutmuştu. Fal taşı gibi açılan gözleriyle her ikisini de inceliyordu. Zaman onun için durmuştu. Hatta onun için dünyada şuan hiçbir şey yoktu sanki.

                İkizler Timur ve Aylin’ in kucaklarından inmiş sehpanın üzerindeki testiyi merak etmişler inceliyorlardı. İlk defa gördükleri dedelerinin yanından geçiyorlarken Bilal Bey dayanamayıp arkadan gelmekte olan Poyraz’ a bir anda sarılmıştı. Aylin gözleri yaş ile dolmuş olsa da onları gülümseyerek izliyordu.

                Timur üzerinden büyük bir yük kalkmışcasına rahat bir nefes almıştı. İzah etmesine gerek bile kalmamıştı. Oysa buraya gelirken ne kadar da çok çekiniyordu. Ama kan bağı herşeyi çözüvermişti. 

                Timur bu güzel anın büyüsünü asla bozmak istemiyordu. Öylece anneanne ve dedelerin torun buluşmasını seyredalmıştı. Vakitleri oldukça genişti, böylesine bir anı beklemeye değerdi. Yalnızca istediği tek şey keşke bu buluşmaya Aslı da şahit olabilseydi. Bunu geri dönüş için arabaya yaklaştığında Aylin’ e de söylecek Aylin gülümseyerek telefonu uzatacak ve o özel anların an ve an kaydını Timur’ a gösterecekti.

                Bilal Bey, önüne kim gelirse gelsin Aslı’ ya karşı yumuşamayacağında kesin kararlıydı. Ama vefat eden oğlunun bebeklik hali önüne çıkıp geleceğini tahmin edemiyordu. Oğlunu çok özlüyordu. Hiç içeriye almak bile istemediği bu iki küçük yaramazı şimdi bırakmak dahi istemiyordu.

                “Görüyor musun Bilal Allah bizden bir oğlan aldı bize iki oğlan geri verdi.” Bilal Bey iç çekmiş:

                “Öyle.” Demişti. Ardından Timur’ a Aslı’ yı sordu. Timur her ne kadar Aslı’ ya karşı bunu başaramıyor olsa da dürüstlüğün her zaman doğru yol olduğuna inanırdı. Herşeyi olduğu gibi baştan sona anlattı. Ve onlara Timur, Aslı’ yı kurtarmak için elinden geleni yapacağına söz verdi.

                Bilal Bey, o ailenin Aslı’ ya en nihayetinde bunu yapacağını tahmin ediyordu. En baştan beri onay vermemesinin sebebi de buydu zaten.

                Bir süre oturduktan sonra Timur gitmek için ayaklanmıştı. Ama Nuran Hanım özellikle torunlarından ayrılmak istemiyordu. Aylin, Timur’ a birkaç gün burada kalabileceğini söylemişti. İkizlere de kendisine de birkaç yedek kıyafet almıştı. Timur için hiçbir sakıncası yoktu. Birkaç gün kalmak ikizlere de iyi gelirdi.

                Aylin Timur’ u arabaya kadar geçirmişti. Timur tek başına yola çıkmış geri dönüyordu. Kısa bir süre sonra telefonuna bir mesaj geldi. Baktığında Aylin’ in “Aslı Hanım’ a göstermek istersiniz belki.” notuyla gönderdiği videoyu gördü. Videoyu açıp biraz seyredince yüzünde bir gülümseme belirdi. Aslı bu anları görünce kim bilir ne kadar çok sevinecekti?           

                    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

27.   BÖLÜM

 

 

 

“Seni, kendimden vazgeçecek kadar çok sevdim.”

 

 

                Gece yarısı acil olarak getirilen mahkumun sonuçlarına doktor dehşet içinde  bakıyordu. Yanında duran asistanına söylenmekten kendisini alamıyordu. Sonuçları göstermek için diğer uzman arkadaşının gelmesini bekliyordu. Aslı ise acil olarak yoğun bakıma alınmış ve karar sürecine kadar oksijen takılıp tedavisi başlanmıştı. Hastanede uzmanların tedirgin olduğu bu manzara hapishanede şok etkisi yaratmıştı. Kanlar içinde yere yığılan Aslı’ nın görüntüsü görevlilerin de mahkumların da gözlerinin önünden bir türlü gitmiyordu.

                “Tıbbın geliştiği bir zamanda böylesine bir ihmal aklın alıyor mu?” Doktor sürekli bu cümleyi asistanına söyleyip duruyordu. Hışımla kapı açıldı ve evinden apar topar gelen doktor arkadaşı içeriye girdi.

                “Dostum bakayım hele şu sonuçlara.” Onu bekleyen doktor ve asistan ekranın önünden sandalyelerini kenara doğru çekmişlerdi. Yeni gelen doktor ekrana bakmasıyla gördüğü tablo karşısında dehşete düşmüştü. Bu sormaktan kendisini alamamış sözcükler dudaklarından dökülüvermişti:

                “Bu hasta hala yaşıyor mu?” Sandalyede oturan nöbetçi doktor hemen telefona sarılmış karşısına çıkan personele direktifleri sıralamıştı:

                “Ameliyathanenin acil odasını ayarlasınlar, ekip hemen toplansın ağır bir akciğer vakasına giriyoruz.” Telefonu kapattıkları gibi ameliyathanenin yolunu tutmuşlardı. Evden gelen doktor:

                “Dostum bu duruma nasıl gelmiş?”

                “Bu hasta mahkum, çok kısa bir süre önce ağır bir trafik kazası geçirmiş. O zaman yatırıldığı hastane ile iletişime geçtim. Kadının şuan bilinci olmadığı için anlatacak durumu yok zaten. Hastanedeki doktor hastayı çok iyi tanıyor. Çok zengin bir ailenin geliniymiş. Kadın yaşadığı şokun etkisiyle bırak tetkik ve tahlil yaptırmayı tenine bile dokundurmamış. Aslında doktor durumunun ağır olduğunu biliyormuş ama hal böyle olunca o da birşey yapamamış.”

                “Kurtarabilir miyiz dersin?” Nöbetçi doktor umutsuz bir şekilde bilmiyorum der gibi dudak bükmüştü.

                Timur, İstanbul’ a henüz girmiş yolda aracını sürmeye devam ederken telefonu çalmıştı. Bu geç saatte aranıyor olmak içine bir ürperti getirdi. Şarjda olan telefonunu hızla eline aldı. Arayan Tufan’ dı. Hemen açtı.

                “Alo Tufan hayırdır?”

                “Timur, Aslı’ yı hastaneye kaldırmışlar.”

                “Ne! Ne diyorsun? Ne olmuş?”

                “Bana da tam bilgi vermediler. Şimdi hastaneye geçiyorum. Sana konum attım.”

                “Tamam hemen geliyorum.”

                Timur hastaneye ulaştığında Tufan çoktan oraya varmış hapishane müdürüyle görüşüyorlardı. Tufan, Aslı’ nın hapse girmeden önce rutin kontrollerinin yapılmamış olmasına tepkiliydi. Timur geldiği gibi hemen atıldı:

                “Tufan ne olmuş?”

                “Biraz önce doktorlar kısaca bilgi verdiler. Aslında akciğerlerinden biri kazada ağır bir darbe almış o an hemen ameliyata alınsaymış çok sorun teşkil edecek bir durum değilmiş. Ama Aslı tedaviyi kabul etmediği için aldığı darbe bugüne kadar akciğerine ciddi bir seviyede zarar vermiş. Kanser bile yanında daha masum kalır dedi doktor.”

                “İyi de neden bugüne kadar bu durumu farkedemedik?”

                “Diğer akciğer ihtiyacı karşılamış. Ama normal bir insan olsa verdiği sıkıntılarla çoktan tekrar hastaneye gelirdi diyor doktor. Belli ki Aslı’ nın psikolojisi gördüğümüzden çok daha fazla bozulmuş. Keşke uzmandan bir destek alsaydınız.” Timur eliyle çenesini ovuşturarak:

                “Bilemedim Tufan. Hem Aslı’ nın inatçı bir yapısı var bakalım ikna edebilecek miydik?”

                “Bir durum daha var. Hapse girmeden önce genel rutinden geçmesi gerekiyordu. Ama Aslı hastaneye götürülmemiş. Bu durumla ilgileniyorum. Bilgin olsun. Ayrıca bir haberim daha var. Yarın sabah şirkette söyleyecektim.”

                Bu kadar olayın arasında Tufan sıkıştırdığına göre büyük bir mesele olmalıydı. Gözleri faltaşı gibi açılmış ona soru dolu gözlerle bakıyordu.

                “Aracı tespit ettik.”

                “Sen ciddi misin?”

                “Evet senden sonra yol üzerinde gittiği yerlerde birkaç kamera görüntüsü daha ele geçirdiler. Hepsini mahkemeye sundum.”

                “Peki araç kime aitmiş?”

                “Şirkete.”

                Timur affallamıştı. Ne diyeceğini bilemiyordu.

                “Nasıl yani Kerem’ e çarpan araçtan bahsediyoruz. Hani o çarptıktan sonra kaçıp giden.”

                “Evet. Yani anlayacağın: Bu işi yapan şirketten.”

                “Anlayamıyorum. Kerem, çok sevilen bir insandır. Kim onu öldürmeyi göze alacak kadar ondan nefret etsin ki?”

                “Ben de öyle olduğunu düşünüyorum zaten. Şirkete yeni aldıkları eleman kimlerdi araştırdım. Kim çıktı dersin?”

                “Kim?”

                “Aslan.” Timur dehşetle Tufan’ a bakıyordu. Kocaman yutkunmuş ve sağa sola bakmaya başlamıştı.

                “İhalede Sabri Bey onu Aslı’ ya karşı korumuştu. Yani anlayamıyorum. Sabri Bey oğlunu öldürtecek değil herhalde?”

                “Sabri Bey’ in sevdiği bir çalışan diyorsun yani?”

                “Evet.”

                “Doğrusu tanıdık olmadığı sürece koca şirkete yeni girmiş eleman şirket sahibi ile samimi olacak değil.”

                “Yani.”

                “Ben onun da çetelesini çıkarttırayım.” Diyerek telefonundan, tuttukları adamlara mesaj atmıştı. Aslan’ nın kimlik bilgilerini yazmış ve şirkette araştırmalarına yardımcı olacak asistanın ismini vermişti.

                Şimdi tek yapmaları gereken Aslı’ nın ameliyatının güzel sonuçlanmasını beklemekti. 

  

                                                                                                                          

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

28.   BÖLÜM

                                                            

 

 

“Bundan sonra artık sana nefes ben olacağım.”

 

 

                Ameliyat çok uzun süre devam etmiş olmasına rağmen çok başarılı geçmişti. Lakin Aslı’ nın uyutulması gerekiyordu. Acıları dayanılacak gibi olmayacağı için iyileşme sürecinde uyuması daha uygun olacaktı.

                Aslı, akciğerlerinin neredeyse büyük bir bölümünü kaybetmişti. Doktor, normal yaşamına döndüğünde bunu belirgin bir şekilde farkedeceğini Timur’ a söylemişti. Hayatı boyunca ilaçlara bağlı olarak yaşayacaktı. Ama yaşayacaktı. Timur için önemli olan buydu. İkizlerin ve onun yanında nefes alsın onun için yeterliydi. Artık sağlığına daha çok dikkat etmesi gerekiyordu. Kesinlikle hasta olmamalıydı. Her solunum yolu enfeksiyon kaptığında ciğerleri biraz daha hasar alacak ve bu durum ömrünü kısaltacaktı. Dıştan gelecek her türlü mikroba karşı savunma mekanizması ise zayıftı. Prematüre bir bebekten bile daha çok dikkat edilmesi gerekiyordu. Eğer bunlara dikkat ederse sağlıklı yaşamını sürdürebilirdi. 

                Timur, Aslı için gereken ne varsa yapılmasını istiyordu. En iyi hastanede olduklarını biliyordu. En başta doktorlar onun özel bakımına özen gösterilmesini savunuyordu. Ona en iyi oda ayarlanmış ve hapishanede kalamayacağı raporunu çoktan düzenlemişlerdi.

                Tufan elindeki raporla Aslı’ nın ev hapsini talep edecekti. Verecekleri adres ise muammaydı. Timur hiç düşünmeden yaşayacağı adrese kendi evinin adresini verdi. Artık geri dönülmez bir yola girmişlerdi. Aslı’ nın bu vakitten sonra itiraz etmeye dahil hakkı yoktu. Çünkü ona bakacak başka kimsesi de yoktu.

                Tufan hastanedeki odasını Aslı’ nın sevdiği eşyalarla donatmaya başladı. Hergün hastaneye farklı bir çiçekle geliyordu. Kokularının odaya yayılmasını ve Aslı’ ya rahatlatıcı bir etkisi olmasını sağlıyordu. Bazen kulaklıkla ona müzik dinletiyor bazen kendisi aşk romanları okuyordu. Her daim onun yanında oluyordu. Kalmasına izin verseler bir saniye bile yanından ayrılmazdı. Ama ne yazık ki günün belli saatlerinde onunla olmasına izin veriyorlardı. O da günden geriye kalan vaktinde Aslı’ nın davalarıyla ilgileniyordu.

                Neredeyse bir ay olmak üzereydi. Aslı ile Kerem’ in ilk davaları görülmüş ve hakim boşanmalarını uygun görmüştü. DNA testi için işlemler de başlatılmıştı. Hakim aynı zamanda Timur’ dan da örnek vermesini uygun görmüştü. Çünkü elinde Kerem’ in ve Timur’ un DNA sonuçları vardı. DNA testi için örnek verme ve sonucu takip etme işlemleri adliye kanalıyla olunca oldukça uzun sürüyordu. Ama hakimin boşanmaya karar vermesinin sebebi bu değildi elbette. Hakim kazayı Aslı’ nın planlamış olabileceğine inanıyordu. Hem olmasa bile artık evlilik bir çıkmaza girmişti. Bu iki çiftin sağlıklı bir şekilde evliliklerine devam etmesi mümkün gibi görünmüyordu.

                Timur bu duruma sevinse de Tufan’ a kızmaktan kendini alamıyordu. Çünkü Aslı Timur’ a çok kızacaktı. Elinden geldiği kadar ilgilenmediğini düşünebilirdi. Tufan ise Aslı’ nın uyutulmasıyla bu dava sonucunun yakından uzaktan alakası olmadığını savunuyordu. Aslı’ nın magazinlerde çıkan çarpık haberleri, DNA sonuçlarının değiştirilmesinin asla mümkün olmadığından sonucun gerçeklik payı olduğuna inandığından ve ayrıca bu kazayı da Aslı’ nın planlamış olabileceğine inanmış olmasından ötürü hakimin bu sonuca vardığını savunuyordu.

                “İyi de o zaman hakim neden sonuçları beklemedi Tufan? Bana mantıklı bir sebep söyle.” Tufan’ ın çalışma odasında hareretli bir şekilde konuşuyorlardı.

                “Bilemiyorum bu tamamen hakimin insayatifinde. Sonuçta karşısında yeni bir hayata gözlerini açmış bir adam duruyor. Adam ısrarla hayatıma devam etmek istiyorum diyor. Zorla da onu tutamaz ya. O da önünü açtı.”

                “Hiç iyi olmadı Tufan hiç iyi olmadı. Aslı uyandığında yıkılacak. Ben ne diyeceğim şimdi ona?”

                “İnan hiç bilmiyorum.”

                “Bu kaza dosyası ne durumda?”

                “Hakim sunduğumuz delilleri önemsemiş. Savcı beni görüşme için çağırdı. Bu delilleri nasıl elde ettiğimizi sordu.”

                “Başın belaya girmeyecek değil mi? Aman a!” Tufan gülmüştü.

                “Yok vallahi Kubilay Bey bize bayağı uzman kişileri ayarlamış. Kamera sahipleri sorun çıkarmadan savcıya ifade vermeye gidiyor.”

                “Desene yine yanıldım.” İkisi de kahkaha atmışlardı.

                Timur, Aslı’ nın yanına uğramak için Tufan’ ın yanından ayrılmıştı. Ona yine taze çiçeklerden almıştı. Hastaneye gittiğinde Aslı’ nın uyandırıldığını görmüş ve şok olmuştu. Aslı’ nın saçlarını tarayan hemşire Timur’ un ellerinde çiçeklerle geldiğini görünce gülümsemiş ve onları yalnız bırakmaya karar vermişti.

                “Aslı?”

                “Timur!” Aslı ellerinde çiçeklerle öylece karşısında bekleyen bu aşık adamı görünce içinde bir şeylerin koptuğunu hissetmişti. Hemşire ona uyandığında başına neler geldiğini anlatmıştı. En çok da Timur’ u. Her an yanında olduğunu söylemişti ona. Tüm çalışan personelin gıbtayla aşklarını izlediğini söylemişti. Eşi sanıyorlardı Aslı’ nın. Aslı ise bozuntuya vermemişti. Nedense onun aşkına karşı bir direnç uyguladığını farketmişti. Onun duygularına ket vuruyordu. Her defasında onun arkadaşı olduğunu yineledikçe onu duygularına esir ediyordu. İçine attıkça hapsolan duyguların artık nasıl da özgürlüğe kavuşmak istediğini kendi hislerinden biliyordu.

                Suçsuz yere dört duvara hapsedilen bir insan kadar yüreğine hapsedilmiş duygularında özgürlüğüne kanat açmış bir kuş gibi serbest bırakılmaya ihtiyacı vardı.

                Timur Aslı’ nın bakışlarındaki o derin duyguları hissetmişti. Ona bir başka bakıyordu. Dudakları minicik gülümsüyordu. Samimi dostunu gördüğünde verdiği sevinç kadar gergin değillerdi dudakları. Minicik gülümsemişti. O solgun yüzünün kıpkırmızı kıvrımları yuvalarından minicik kopmuş ve kalbine sıcacık dokunuvermişti. Aslı ona bir şey demek istiyordu sanki. Sıcak bir iklimin içini ısıtan kumsalı gibi minicik bir şey demek istiyordu. Nedense bu büyüyü bozmak istemiyordu. Hiçbir şey demeden yanına oturdu. Ve o güzel dudaklarını seyre daldı.

 

 

 

29.   BÖLÜM

 

 

“Olasılığına dahil olsaydım, hayatım böyle olur muydu? ”

 

 

 

                “Hoşgeldin.” Dedi nazikçe Aslı.

                “Uyanmışsın.”

                “Evet. Bana sanki hastaneye getirdikleri dün gibi geliyor ama meğersem bir ayı çoktan geçmiş.”

                “Evet öyle oldu. Ama merak etme herşey yolunda.”

                “Teşekkür ederim. Senin sayende.” Timur başını öne eğmişti.

                “Ne demek.” Tek diyebildiği buydu. Ona boşanma davasını nasıl anlatacağını düşünüyordu. Aslı ise Timur’ la nasıl konuşması gerektiğini. Timur’ un elini tuttu. Timur böylesine bir hareketi beklemiyordu. Hala bu dokunuşun dostça bir şeyler söylemek için olduğuna inanıyordu.

                “Timur lütfen beni bağışla.” Timur affallamıştı. Soru dolu gözlerle ona bakmış neden böylesine bir cümle sarfettiğini bir türlü anlayamamıştı. Aslı derin bir nefes aldı hala acısını hissettiği yaranın varlığını yokmuş gibi saymaya çalışarak yatağından doğruldu.

                Timur hemen ona destek olup doğrulmasına yardımcı oldu. İkisi de bir an için sessiz kalmışlardı.

                “Görmem gerekiyordu. Ama ben anlayamadım. Göremedim çok üzgünüm.” Timur’ un başı öne eğilmişti. Onunla bu durumu birgün konuşacağını biliyordu ama bu yerin bir hastane olacağını hiç tahmin etmiyordu. Onu daha fazla üzmek istemiyordu. Lakin Aslı bu konuyu konuşmakta oldukça kararlı görünüyordu.

                “Ben söyleyemedikten sonra sen nasıl anlayacaktın ki?”

                “Peki neden söylemedin bana?”

                “Benim için çok özeldin. Seni ilk tanıdığım günden beri sende beni çeken bir şeyler vardı. Diğerlerindense çok başkaydın. Sana karşı hissettiklerimin geçiçi olmayacağını biliyordum. Bu yüzden önce ailenin onayını almam gerekiyordu. Onlar onay vermezse sana asla söylemeyecektim.”

                “Nasıl yani bu durumda konuştun mu ailemle?”

                “Evet.” Aslı şok olmuştu.

                “Senin beni ailenle tanıştırdıktan bir süre sonra Bilal Amca ile konuşmaya yalnız başıma gitmiştim. Seni sevdiğimi ama onay vermezse asla bunu sana anlatmayacağımı söyledim. Bu konunun burada kapanacağına yemin ettim.”

                “Babam onay vermediği için mi bana söylemedin?” Timur biran gözleriyle kaybolduğu boşluktan sıyrılarak Aslı’ ya baktı. Yanlış anlaşılma hissiyle biraz heyecan yapmıştı.

                “Hayır hayır bilakis bu hareketim Bilal Amca’ nın çok hoşuna gitmişti. Çünkü Kubilay Amca’ yla karar vermeden önce annem ve babamla da telefonla görüştürmüştüm. Annem ve babam sana olan hislerime oldukça ılımlı bakmışlardı. Bilal Amca ile bu yönde konuşmuşlar Bilal Amca’ nın da bu hareketim çok hoşuna gitmişti. Bizim için zenginlik ve etiketin bir önemi yoktu. Benim annem de çok zengin bir ailenin kızı değildi. Annem kendi emeği ile bu yerlere gelmiş emektar bir kadındı. Aynı senin gibi.

                 Ailenden onayı aldıktan sonra artık seninle konuşabilirdim. Kendimi hazır hissettiğim vakit senle konuşacaktım. Lakin sen Kerem’ e olan aşkını bana söylediğinde artık çok geç kaldığımı anlamıştım. Sana o saatten sonra söylesem de bana evet demeyeceğini biliyordum.

                Bilal Amca benden haber bekliyordu. Ona bu durumu da izah edemezdim. Arada kalmıştım. Kerem’ e aşık olduğunu babana nasıl söyleyebilirdim ki? Ziyaretlerine sık sık gidiyordum ve seninle konuşmadığımı söylüyordum. Konuşmama sebebime ise birçok bahaneler uyduruyordum. Ama ben ailenin bir evladı gibi olmuştum. Cihan’ ın hastalığı ile ben de ilgilenmeye başlamıştım. Cihan’ a çok benziyor olmam kendisine daha yakın hissetmemi sağlamıştı. Beni sanki abisi gibi görüyordu.

                Sonra siz ailenize açıldınız. Kerem’ in arkasında ailesi yoktu. Onay verilmemiş bir ilişki olduğu aşikardı. Baban her babada olduğu gibi kızının onay verilmemiş bir evlilikte ziyan olmasını istemiyordu. Bilal Amca en çok da bana kızmıştı. Sana karşı atmam gereken adımı zamanında atmadığımı düşünüyordu. Bense ona senin aşkını söyleyememiştim. Yine diyememiştim Aslı’ nın Kerem’ e aşık olduğunu öğrendim diyememiştim. Kerem ile çok mutlu olacağını görebiliyordum. Kerem çapkın bir adamdı ama özünde iyi biriydi. Açıkcası bu durumlara kadar geleceğini ben hiç düşünmemiştim. Ne kadar seni istemeyebilirlerdi ki? Mutlaka alışacaklardı. Ama gördüğün gibi olmadı. Baban görmüş geçirmiş bir adam belki bunların olacağını sezinliyordu. Cihan’ a da malum oluyordu bilmiyorum. En çok da Cihan sürekli sana sahip çıkmamı isteyip duruyordu benden. Ona söz verdim Aslı seni ömrüm yettiğince koruyacağıma söz verdim.”

                Aslı ağlıyordu. Timur’ un nasıl bir çıkmazın içinde olduğunu şimdi daha iyi görüyordu. Aşkının yanında ölmüş bir kardeşin vasiyeti de kalbinde taşıyamayacağı bir yük haline gelmişti. Onu çok seviyordu. Bir arkadaştan çok daha öte seviyordu. O yüzden Timur’ un yaşadıklarında kendisini de sorumlu tutuyordu. Düşüncelerinin yükünden kurtulmak istercesine başını yasladığı yastığa daha bir gömmüştü. Gözleri yukarıya bakıyordu.

                “Sürekli düşünüyorum Timur ve şimdi daha bir düşünüyorum. Belki de senle evlenseydik herşey çok başka olacaktı. Kardeşime moral olur ömrünü uzatır mıydı bilmiyorum ama en azından vicdanı rahat bir şekilde bu dünyadan göçecekti. Bense her daim onun yanında olabilecektim. Son nefesinde bile.” Derin bir nefes aldı. Başını tekrar Timur’ a çevirip:

                “Timur, hatamı telafi etmeme izin ver.” Timur affallamıştı.

                “Anlamadım.”

                “Sana da kendime de acı verdim. Ve senin dediğin gibi hala kör olmuş yaşadıklarımızı görmez durumdayım. Sen haklıydın Timur çocuklarım da perişan olmaya devam ediyor. Bunun son bulacağı yok. Kerem’ le olan evliliğim sadece bana değil birçok kişiye de zarar veriyor. Bunu en baştan beri görmeliydim. Bazen insan aşkıyla tüm kötülükleri yok edeceğini sanıyor oysa öyle değil.” Aslı bir an durdu ve derin nefes aldı.

                “Hemşire iyi olacağımı söyledi. Artık daha fazla hata yapmak istemiyorum. Bir yerde buna dur demeliyim. Timur, hayatımın geri kalanında yanımda olur musun?”

                Timur şok olmuştu. Aslı neler söylüyordu böyle? Aslı ciddi miydi? Biraz önce yanlış mı anlamıştı? Emin olmak istiyordu.

                “Nasıl yani ben her zaman senin yanındayım Aslı.”

                “Benim çok düşünme vaktim oldu. Yani hapiste. Hayatımda bir çok işaret vardı. Tüm işaretler seni gösteriyomuş meğersem ama üç sıkı dostun bir bütün olmuş hayatları arasında iyi ayırt edememişim. Hayatlarımız bölündükçe kaderimin kime bağlı olduğunu şimdi daha iyi görebiliyorum. Artık doğru yolda doğru kişiler için mücadele edeceğim. Artık boşanmak için direnmeyeceğim. Eğer hala sen de istersen ben seninle hayatımı birleştirmeye hazırım.”

                Timur gülümsüyordu.

                “Bunun için sanırım önce Bilal Amca’ dan izin almam gerekecek.” İkisi de gülmüşlerdi. Timur Aslı uyurken neler olduğunu bir bir anlattı. İkisi de artık Kerem’ in ailesinin Kerem’ den kurtulmak istediklerini biliyordu. Elbette dostları için ellerinden geleni yapacaklar ve bu kazanın ardında yatan asıl gerçeği bulacaklardı. Ama önce Aslı’ yı kurtarmaları gerekiyordu.    

   

     

 

 

 

 

 

30.   BÖLÜM

 

 

“Baba kokusu.”

 

 

                Aslı’ nın uzun bir süre daha hastanede tedavisi devam etti. Timur sürekli olarak ziyaretine hastaneye geliyor ve her seferinde elinde yine başka bir çiçek oluyordu. Ona baktığında yüzünde açan çiçeğin verdiği huzursa daha bir başkaydı. Aslı hiç bir zaman Timur’ a baktığında böyle hissedeceğini hayal bile edemezdi. Ona her daim bir dost gözüyle bakmıştı.

                Aşkın yalnızca kalbinde kanat çırpan bir kuş gibi hissettirdiğine inanırdı. Kerem’ e duyduğu aşkın tarifi böyleydi çünkü. Ona her baktığında kalbinden bir parçanın kopup gittiğini hissederdi. Mutluluğu onun bakışlarında bulduğuna inanırdı. Hayatta her kim karşısına çıksa bu mutluluğa engel olamayacağına inanırdı. Onunla bütünleşen hayatında üzüntüler hiç eksik olmamıştı. Yalnızca kendileri mutluluğu rol almışlardı. Sahneledikleri tiyatroda bir tek ikisi mutlu diğerleri mutsuzdu. Ama önemli değildi. Çünkü bu sahne onların hayatıydı. Başrollerinde ise yalnızca ikisi vardı. Diğerleri yalnızca yardımcı oyunculardan ibaretti. Onların mutluluğu ya da mutsuzluğu bir şey ifade eder miydi?

                Şimdi bakıyordu da ne kadar bencilce bir senaryo kurmuşlar kafalarında. Oysa herkes kendi tiyatrosunda kendi hayatını çiziyormuş. Onların yüzünden mutsuz olan birçok insan... Dahası bu onların da zamanla mutluluğu bir rol haline getirmiş olmarıydı. Zamanla eskisi gibi gerçek huzuru kalplerinde bulamaz olmuşlardı.

                Şimdi bunu Timur’ un gözlerinde görebiliyordu. Herkesten uzak ve ses getirmeyen kendi haline içten bir sevgi. Aşk yok, heyecan yok dahası kanat çırpan kuşlarda yok. Koca bir sessizliğin ardında huzur veren minik bir rüzgar esintisi gibi. Bu rüzgarlar ne denizleri dalgalandırıp felaketler çıkarıyor ne de fırtınalar kopartıyordu.

                Sessiz bir limana demir atmış eski bir gemi gibiydi. Gıcırdayan tahta sesleri onların birbirine utanarak gülümseyen dudaklarıydı. Artık yarın ne olacağını biliyordu. Güneş doğacak ve gün ağaracaktı. Belki bugün çocuklarıyla beraber piknik günü olabilir belki lunaparka gitme günü olabilirdi. İşte huzur böyle bir şeydi. Yarın ne olacak diye korkmadan mutlu planlar yapabilmekti.

                Hastane, hapishaneden daha mı sıkıcıydı acaba? Hele de Timur uzun bir yurtdışı yolculuğuna çıkmışken bu sıkkınlık daha bir anlaşılıyordu. Nereden çıkmıştı bu ani seyahat? Boyna uflayıp televizyonun kanallarını sürekli değiştirip duruyordu. Meğersem zamanın geçmesine yardım eden Timurmuş. Şimdi bunu daha iyi anlayabiliyordu.

                Bir anda kapı çalmış ve kapıyı yavaşça bir el açmıştı. Bunun Kerem olabileceğini düşündü. Ama bu mümkün değildi. Artık boşandıklarını biliyordu. Ardından kapı aralandığında kokusuna hasret kaldığı babası içeri girmişti. Bir an için kalbinin atmadığını hissetti. Gözleri babasının yorgun ve hüzünlü gözleriyle karşılaştı. Ağzından “Baba…” kelimesi narince süzülüvermişti. Yıllardır içinde büyüyüyen boşluğun şimdi kapanacağını düşünmüştü. O koca boşluk bir anda dolacak diye beklerken bilakis kalbinde açılan o boşluğun ne kadar derin olduğunu hissetmiş sanki içinde kayboluyordu. O boşluktan kurtarılmayı bekleyen masum bir geyik yavrusu gibi babasına bakakalmıştı.

                Babası kızını bu kadar hastalanmış olabileceğini tahmin etmiyordu. Gençliğindeki gibi dinamik ve hareketli bekliyordu. Yüzü solgun, gözlerinin altı mor, olduğundan çok daha zayıf ve bitkin yatağında öylece yatıyordu. Çocukluğunda hasta olduğu bir gün gözlerinin önünde canlanıvermişti. O zamanda ateşler içinde halsiz yatakta yatıp dermansızca sayıklıyordu. Onu kaybetmekten hiç olmadığı kadar çok korkmuştu. Yüreği o zamanki gibi cız etmiş acısı bağrında yayılmıştı. Yorgun bedeniyle ona yaklaşmış ve sımsıkı sarılmıştı. Aslı koca bir dağa sırtını yaslamış gibi içi ferahlıkla dolmuştu. Şimdi hayat daha çekilir hal almıştı. Gözünde büyüyen onca korku küçük bir toza dönüşmüş içinden uçup gitmişti.

                Ardında bekleyen annesi ağlayarak onları izliyordu. Babası arkasına bakıp hanımına gülümsedi. İkizlerle beraber annesi de Aslı’ ya sımsıkı sarıldı. Üzerinden koca bir yük kalkmıştı.

                Poyraz ve Kuzey elbette biraz kırgın davranıyorlardı. Annelerinin onu terkettiğini düşünüyorlardı. O yüzden hırçınlıkları üzerlerindeydi. Ama bu halleri bile o kadar çok tatlı geliyordu ki onlara kahkahalarla onları izliyorlardı. Aslı’ ya göre çok büyümüşlerdi. Hatta konuşmaları daha iyi anlaşılıyordu.

                Babası ve annesi arasında eskilere dair ve hatta Kerem’ le bile ilgili hiçbir şey konuşmadılar. Herkes herşeyi biliyor ve susuyordu. Yalnızca çocukların oyunlarını izliyorlardı.

                Herkes şimdi daha huzurlu ve mutluydu. Kırgınlıklar tükenmiş ve sevgi bir kuş kadar özgürce kalplerde yer etmişti. Zor olan affetmek değildi aslında zor olan o öfkeyi ısrarla kalpte barındırabilmekti. Oysa en güzeli ve en kolayı aile olabilmekti. Sevgi dolu ve mutlu…

               

 

 

31.   BÖLÜM

 

 

“Sır Perdesi.”

 

                Uzun bir süre Timur hastaneye gelmiyordu. Hergün belli saatlerde Aylin ikizleri Aslı’ nın ziyareti için hastaneye getiriyordu. Her ne kadar sıkılıyor olsa da çocukları görebildiği, anne ve babası ile hasret giderebildiği için yine de halinden memnundu. Her ne kadar ceza almış olsa da hastaneden sonra eve geçiyor olacağını düşünmek de onu ayrıca teselli ediyordu. En azından ailesi ile beraberdi.

                Ama kafasını kurcalayan; evlenme kararı aldıktan sonra Timur neden hiçbir şey söylemeden yurtdışına gitmişti? Hem de nereye gideceğini bile söylememişti. Amerika olması ihtimaller arasındaydı. Şirketlerin orada bağlantıları vardı. Acaba işle ilgili önemli ne olmuştu da Timur yurtdışına gitmişti.

                Anne ve babası ile konuşmamış olsalar da nikah olana kadar yanında olacaklarını biliyordu. Bu yüzden Timur’ un yokluğu en azından şimdilik ona koymuyordu. Şimdiye kadar ona bir dost olarak bağlanmış olsa da bu bağlılığın adı sevgiliyle artık daha uyumlu oluyordu. Şimdi bunu daha iyi görebiliyordu. Belki de bunun böyle olmasını Aslı istiyordu kim bilir? Böyle olduğuna inanmak istiyordu. Duyguları bu yönde hala taraf seçmiş değildi. Yalnızca mantığı ile hareket ediyordu. Bu sevgiyi Timur hakediyordu.

                Timur, ayarladığı özel uçakla çoktan havalanmış İstanbul’ a geliyordu. Uzun süre daha yolculuk devam edecekti. O yüzden üzerinde hissettiği gerginliğin icabına bakmaya çalışıyordu. Önünde boylu boyunca uzanan bu yaşlı kadını izliyordu. Pamuk gibi bir teni vardı. Bir insan yaşlandığında ancak bu kadar güzel kalabilirdi. Onu ilk gördüğünde anlam veremediği bir duygu tüm bedenini kaplamıştı. Annesini uzun yıllar görmemiş olsa ve birgün bir anda karşısına çıksa ancak böyle hissederdi.

                Başını koltuğa yasladı. Derin bir nefes alıp yine nefesini derinden vererek uyumaya çalıştı. Ama gözlerinin önüne sürekli yaşadığı olaylar gelip duruyordu. Karadeniz’ in sert suları yamaçlara değil sanki yüreğine vuruyor gibi kalbi güm güm çarpıyordu. Ne kadar yorgun ve uyumak istiyor olsa da bir türlü yaşadıklarını aklından çıkaramıyordu.

                İki hafta önce  Aslı ile araştırmak için söz aldıkları evrakların peşine düşmüştü. İzzet Kazan’ ı bulmak için. Namışah’ ın Aslı ve Kerem’ e ne gibi bir amaç güddüğünü bulamadıkça Aslı’ yı hapis cezasından kurtaramayacaktı. Namışah her ne planlıyorsa bunu geçmişte araması gerekiyordu. İlk olarak Namışah’ ın babası Abdullah Bey’ in ailesine ulaşmaya karar verdi. Hoş aklına da başka bir şey gelmiyordu. Namışah her ne çeviriyorsa bunu ardında kanıt bırakmadan yapıyordu.

                İzzet Kazan’ ın tedavi gördüğü hastaneye gitmişti önce. Ama beklediği gibi hasta vefat etmişti. Onun akrabalarının adresini aldı. Bu insanlar aynı zamanda Abdullah Bey’ in akrabalarıydı. İnsanlara sorarken zaten akraba ziyareti için geldiğini söylemişti. Zengin bir aile karşısına çıkması gerekiyordu. Ama ta İstanbul’ dan hastane masrafı karşılandığına göre belli ki durumları beklentinin çok altındaydı.

                Abdullah Bey ile aynı soyadını taşıdığına göre yakın bir akrabası olmalıydı. Ama belli ki mirastan pay alamayacak kadar da yakın değillerdi. Evine gittiği ailenin onu sıcak karşılamasını umuyordu. Yoksa hiçbir şey öğrenemeden geri İstanbul’ a dönecekti.

                Timur’ u orta yaşlarda bir adam karşılamıştı. Hastaneden daha önce arattığı için geleceğinden haberleri vardı. Timur kendisine kim olduğunu uzun uzun anlattı. Eskilere dayanan aile dostluğunun borcu olarak bu aileye ziyarete gelmek istediğini söylemişti. Adamcağız samimiyetle yolda yürürken onu dinliyordu.

                En sonunda eve gelmişlerdi. Çiftlik tarzı küçük bir evdi. Ama beklediği gibi orta düzeyde bir evdi. Timur, yeşiller arasında böylesine bir evi olmasını hep hayal ederdi. İçeriye girdiklerinde sobanın vermiş olduğu sıcaklık tüm eve yayılmıştı. Adam içeri buyur ederken;

                “Babam eski kafadır. Kaçtır kat kaloriferi taktıralım dedim kabul etmedi. Havalar burada biraz geç ısınır. Hanım size hemen sıcak bir çorba yapsın.”

                “Zahmet verdim teşekkür ederim.”

                “Buyrun geçin şöyle. Babam içeride. Eski zamanları konuşmayı çok sever. Sizin gibi meraklısını bulmuşken uzun uzun size anlatır.”

                Timur heyecanla gülümseyerek içeriye geçmiş ve cam kenarında oturmuş tesbihini çeken adama selam vermişti.

                “Selamün aleyküm.”

                “Ve aleyküm selam uşağım hoşgelmişsin.” İki adam bu yaşlı adamın karşı tarafındaki koltuğa oturmuştu. Timur camın manzarasını geriden izliyordu. Hakikaten olağanüstü bir güzelliği vardı. İleride yamaçlarda hala kar duruyordu. Oysa yaz neredeyse kapıdaydı. Ama burası tahmin ettiğinden çok daha soğuktu. Lakin şu yeşile dolanmış beyaz kar görüntüsü Timur’ u alıp götürmüştü. Hayır dışarda da bu manzarayı görmüştü ama içi ısına ısına izlemenin tadı bambaşkaymış. Yaşlı adam babasının ismi için ta İstanbullardan buraya gelen adamı uzun uzun inceleyip derdini dinledi. Ardından Abdullah Bey’ le olan münasebetlerini anlatmaya başladı. 

                “Evlat İzzet Kazan benim babamdı. Abdullah Amca ile beraber amca çocuklarıydı. Yani ben Namışah’ la kardeş torunları oluruz. Aslında çok yakınız. Küçükken Abdullah Amca buralara gelirken Namışah’ ı da yanında getirdiği vakitler olurdu. O zamanlar iyi anlaşırdık. Çocuktuk. Oyunlar oynardık. Büyüdükçe babası getirmemeye başladı. Ardından evlenince koptuk gittik. Ama Abdullah Amca sağolsun elini eteğini bizden hiç çekmemişti. Ziyaretlerimize gelirdi. Babamı çok severdi rahmetli.”

                Uzun uzun eski zamanları yaşlı adam anlatıp iç çekiyordu. Timur ise içi ısına ısına onu dinliyordu. Namışah’ ı anlatırken gözlerinin içi parladığını farketmemek aptallık olurdu herhalde. Belli ki ona karşı zamanında bir şeyler hissetmişti.

                “Peki amca Namışah Teyze buralara gelmeyince siz ziyaretine gelmeyi hiç düşünmediniz mi?”

                Yaşlı adamın bakışları bir an titremişti. Ardından uzun uzun Timur’ a bakmıştı. Kaşlarını çatıp başını salladı.

                “Yok. Hiç gitmedim. Namışah büyüdükçe güzelleşiyor babası da daha kıskanç bir tavra bürünüyordu. Onunla ayrı bir dostluğumuz vardı. Abdullah Amca bunu anlayacak durumda değildi. Herkesten kıskanır olmuştu. Hoş şimdi düşünüyorum da bir baba olarak çok da haklıymış. Güzelliği dillere destandı. Arada mektuplaşırdık. Bana bir resmini göndermişti.”

                Yaşlı adam yorgun bir tavırla ağaya kalkmış ve komidinin yanına gitmişti. Çekmeceden yıllarca sakladığı mektupları çıkarmış ve en altından bir tanesini alıp Timur’ un yanına gelmişti. Zarfın içinden çıkardığı resmi Timur’ a uzattı. Timur heyecanla Namışah Hanım’ ın gençlik halini görebilmek için resmi adamın elinden aldı. Siyah beyaz bir resimdi ve gözleri nedense ışıkta parlamış gibi duruyordu. Ama ona rağmen çok güzel bir kızdı. Gençliğinde babasının neden bu kadar üzerine titrediği şimdi daha iyi anlaşılıyordu. Uzun ipek gibi saçları ve dolgun dudakları vardı. Elmacık kemikleri dolgun ama yüzü ve bedeni oldukça zayıftı. Resim boydan değildi. Oturarak çekilmiş ve muhtemelen bacak bacak üzerine atmıştı. Duruşundan bariz belli oluyordu. Kendine güvenen bir tavrı vardı.

                “Gözleri neden parlamış?” Yaşlı adam beklediği bir soru gibi hemen atılmıştı.

                “O zamanlarda bu kamera zımpırtıları o kadar kaliteli görüntü vermiyordu. Renkli gözlü insanların gözlerinde hep bu parlama oluyordu.” Timur affallamıştı.

                “Renkli mi?” Yaşlı adam Timur’ un yüzünde oluşan bu tedirginliğin hiç de iyi sonuçlar çıkarmayacağını hemen anlamıştı. Oturduğu yerden tekrar doğrularak;

                “Evet Namışah’ ın gözleri maviydi.” Timur hemen telefonuna sarılmış ve Namışah’ ın yakın portre çekimlerinden birini bulup yaşlı adama göstermişti.

                “Bakın Namışah Teyze’ nin şimdiki resmi bu.” Yaşlı adam eline aldığı telefonu burnunun dibine kadar yaklaştırmış ve anında;

                “Hayır uşağım sen yanlış gelmiş olmalısın. Benim bahsettiğim Namışah bu kadın değil. Yan yana getirsen bu kadıncağız Namışah’ ın yanında esmer kalır. Namışah pamuk gibi bembeyaz bir tene sahipti. Hem de bu kadının gözleri siyah. Herhalde yanlış anlaşılma oldu.”

                Timur bir anda ayağa kalktı. Adamın elinden nazikçe telefonu alarak;

                “Hayır efendim kesinlikle yanlış anlaşılma yok. Kazan ailesiyle geçmişimiz çok uzun yıllara dayanıyor. Babasından tutun tüm bilgilerimiz uyuşuyor. Bu kadar benzerlik olması tesadüf olamaz. Belli ki bu işte başka bir iş var. İnşallah başka zaman tekrar yanınıza ziyarete geleceğim. Misafirperverliğiniz için teşekkür ederim.”

                Timur tek solukta evden çıkmış ve serin havayla ciğerlerini doldurmuştu. Nefesini içine çekerken yumduğu gözlerini bir kartalın avına baktığı gibi keskin bakışlarla tekrar açmış ve bakışları öfkesini kusarcasına ateş püskürüyordu. Sinirden sıktığı çene kaslarının kaskatı olduğu dışardan bile farkedilebiliyordu.

                Arabasını bıraktığı yere doğru hızla gidiyordu. Aklında tek bir soru vardı. Namışah nerede?

                Zamanında Sabri Bey ve Namışah Hanım’ ın Amerika’ da kaldığı adresi bulmuştu. Ayrıca makbuzlardan Amerika’ da münasabet halinde olduğu isimlerin bir listesini çıkarmıştı. Komşuları, iş arkadaşları ve görüşebilecekleri tüm insanları ele almalıydı. Namışah Amerika’ ya gitmiş ve geri dönmemişti. Sabri Bey ne yapmıştı? Namışah neden geri dönmemişti? Namışah bu kadın değildi. Peki o zaman bu kadın kimdi?

                Şimdi uçakta karşısında yatan bu yaşlı kadıncağız çok uzun zaman öncesinde Kerem’ e bebekken bakıcılık yapmış ve onların evinde kısa bir süre yaşamıştı. Evraklarda düzenli olarak maaşa bağlanmış olan bu kadını yıllar sonra bulabilmesi bir mucizeydi.

                Kadıncağız yıllar önce Sabri Bey’ in evinde çalıştığı bir dönemde geçirdiği kaza sonucu felç geçirmiş ve ailesi olmadığı için bakım evine yerleştirilmişti. Hala çalışıyor olmasından dolayı Sabri Bey tarafından en iyi sigorta poliçesini tercih ettiği için tüm masraflarını sigorta karşılıyordu. Sigorta şirketiyle iletişime geçince kadının yaşadığı bakımevini bulmak neredeyse çok kolay olmuştu.

                Bakımevindeki dosyayı incelediğinde Suzi İpekli adını taşıyan bu kişinin anne tarafı Ukrayna baba tarafı Türkiye’ den olduğu anlaşılıyordu. Zamanında anne ve babasına ne olduğu yazmıyordu. Sadece bakımevinde kalabilmesi için kendisine bakacak kimsesi olmadığına dair geçerli evrakları vardı.

                Kadıncağıza bakınca çok da iyi bakılmadığı anlaşılabiliyordu. Belki Türkiye’ de iyi bir bakım ve doktor imkanı sağlanırsa kadıncağız sağlığına kavuşabilir ve konuşabilirdi. Timur onun konuşmasını çok istiyordu. Çünkü bu kadın, Namışah’ ın doğum yapmasından itibaren yanında olan tek bildiği isimdi. Neredeyse Kerem üç yaşına gelene kadar bu kadın evlerinde bilfiil çalışmış görünüyordu. Belki gerçek Namışah’ ı en son gören kişi yalnızca bu yaşlı kadıncağızdı. O yüzden ondan bilgi almadan onu orada bırakmaya kalbi bile dayanamazdı.

                Şimdi huzurla uyuyan bu yaşlı kadını iç geçire geçire izliyordu. Namışah neredeydi? Namışah bu kadın değilse yıllarca Kerem’ in anne dediği bu kadın kimdi? Kerem gerçek annesini ayırt edemez miydi? Belli ki her ne olduysa Kerem’ in bebeklik zamanında olmuştu. Yine oklar bu yaşlı kadına yani Suzi’ ye çevriliyordu. Mutlaka Suzi Namışah’ ın başına gelenleri biliyordu.

                Bir an içi titredi. Ama gerçekleri düşünmekten kaçmamalı planlarını o doğrultuda yapmalıydı. Eğer Namışah ölmüşse ki ölmüştü. Çünkü Sabri Bey Namışah olarak bildiği bu kadının arkasındaydı. Onu koruyup kolluyordu. Belli ki ikisi beraber bir iş çevirmişlerdi. Bunu ispatlamak için kanıtları olması gerekiyordu.

                Bir anda Timur oturduğu yerden sıçrayarak yüreğini sıkıştıran acıyı eliyle kavramaya çalıştı. İçinden “Aman Allahım! Kerem biliyor muydu? Her ne biliyorsa onu ortadan kaldırmak istemiş olabilirler miydi? Aman Allahım! Bu nasıl bir baba?”

                Olamazdı. Hayır böyle bir şey olamazdı. Düşünmek bile istemiyordu. Böylesine acımasızca ve vahşice bir planı uygulamış olabileceklerini düşünmek istemiyor ama görüntüler kendiliğinden gözlerinin önüne geliyordu. Aslan’ ı Sabri Bey’ in savunması, Namışah’ ın Kerem’ e ve Aslı’ ya acımasız tavırlarını görmezden gelmesi.

                Yo Yo onların tek davası Defne. Defne olmalıydı. Mal derdi olmalıydı. Kendisini böyle inandırmıştı. Bir baba hem çocuğunun annesine hem de çocuğuna kıyabilir miydi?

                Timur boğazını sıkan şeyin kıyafeti olduğunu sanarak boyna kıyafetini çekiştirip duruyordu. Hostes bayan hemen yanına geldi:

                “Efendim iyi misiniz?” demesiyle Timur fenalık geçirip olduğu yere yığılması bir oldu. Kızcağız telaşla arkadaşına haber verip ellerinde su ve tansiyon aletiyle geldiler. Timur’ u ayıltmaya çalışıyorlardı. Timur kısa bir baygınlık geçirmişti.

 

 

 

 

 

 

 

 

32.   BÖLÜM

    

 

“Evine gelen tutsaklık kalbine gelen özgürlük gibiydi. Nikah müziği şimdi onun için çalıyordu.”

 

 

                Hava ne kadar da güzeldi. Güneşin yakmadığı ama yüreğini sıcacık yaptığı bu mevsimde çiçekler açmış kelebekler dans ediyordu. Aslı ise hiç olmadığı kadar huzur içindeydi. Neredeyse bir sene dolmak üzereydi eve hapis olalıdan beri. Odasının balkonundan bu şahane havayı içine doldurmaya çalışıyordu. Bahçeye inme özgürlüğünü kısıtlayan ayağındaki bileklik değil hastalığıydı. Sağlığına eskisi gibi kavuşamayacağını artık biliyordu.

                Sevdikleri için kendisinden fedakarlık etmiş ama asıl sevgisini hakeden insanlara hayatından zaman veremeyecek kadar kredisini tüketmiş olmanın pişmanlığını yaşıyordu. Şimdi geriye dönüp bakıyordu da aptallık edip tedaviyi reddetmemiş olsaydı çocuklarıyla beraber çok daha güzel vakit geçirip koşup eğleniyor olabilecekti. Anneannesinden çok daha yaşlı hissediyordu kendisini. Görüntü olarak da neredeyse öyleydi. Ama Timur ısrarla güzelliğine güzellik geldiğini boyna söyleyip duruyordu. İkizleri henüz daha onun bu görüntüsünün bilincinde değillerdi. Annelerini böyle de çok seviyorlardı.

                Eve geçtiğinden beri annesi ve babası ziyaretine ara ara gelir olmuşlardı. Her ne kadar kızları ve torunlarıyla vakit geçirmek isteseler de kendi evlerinden kopamıyorlardı. Burada kendilerini misafir gibi hissediyorlardı. Oysa Timur anne ve babasının eve yerleşmeleri için o kadar çok ısrar etmişti ki ama nafile bir türlü ikna edememişti.

                Şimdi bu güzel bahçede tüm aile telaşla koşuştuyor, bahçenin süslenmesine yardımcı oluyorlardı. Kır düğünü Aslı’ nın her zaman yaşamak istediği bir hayaldi. Ama kendisine aşkın ve evlilik teklifinin sonbaharda gelmiş olması bu hayallerini törpülemişti. Artık neredeyse böyle beklentiler içine girmiyordu.

                Kendisine bile itiraf edemediği bir gerçeği şimdi rahatça söyleyebiliyordu. Tüm hayatını kaplayan sonbaharı aslında oldum olası hiç sevmezdi. Her mevsim elbette kendine güzeldi ama nedense sonbahar ona hep ayrılık getirecekmiş gibi hissettirirdi. Ama Kerem onu batıl inanışların tersine çıkabileceğine ikna etmişti. Efsanede olduğu gibi Aslı ve Kerem’ in hiç kavuşamaması onların da kavuşamayacağı anlamına gelmiyordu. O da inanmıştı. Aynı sonbaharın ona ayrılık getirmeyeceğine inandığı gibi. O yüzden ısrarla Kerem Aslı’ nın bu tabularını yıkmaya çalışıyor ve özellikle tüm özel günlerini ilk öpüştükleri ayda yani kasımda planlıyordu.

                Aslı ise onu çok sevdiği için bu konuda diretmiyordu. O ne isterse kabul ediyor uyum sağlamaya çalışıyordu. Ama yine de evren onun için tersine işlememişti. Kerem ne kadar diretse de kadere karşı gelememiş ve ayrılık en nihayetinde kendilerine de uğramıştı. Hem de sanki en başta kabul etseler daha acısız olacakmış gibi direttikçe acılar katlanarak acıtmıştı.

                Şimdi bu acıların son bulmasına az kalmıştı. Mahkeme günü yaklaşmış ve burada her ne kadar hapis hayatı sürüyor olsa da sevdiklerine yapabileceği son bir iyilik daha vardı.

                Nikaha çok az kalmıştı. İçeriye kendisinin bakımı ile ilgilenecek olan genç kadın girmişti. Elinde zarif ve kırılmaktan korkan bir çiçek kadar hassas görünen beyaz gelinliği duruyordu. Aslı ona uzun uzun bakmış ve ardından yavaşça ayağa kalkmıştı.

                “Camdan aşağıyı mı izliyordunuz?” Aslı gülümseyerek;

                “Evet herkes oldukça telaşlı görünüyor.” Kadın da gülümsemiş ve Aslı’ nın giyinmesinde yardımcı olmuştu. Gelinliğini giydirdikten sonra genç kadın odanın dışında bekleyen güzellik uzmanlarını içeri almıştı. Saçları ve makyajı yapıldıktan sonra artık nikaha hazırdı.

                Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyordu. İçinde var olan boşluğun asla dolmayacağını biliyordu. Ama bu saatten sonra artık kendisi için bir şeyler yapmaktan çok sevdikleri için bir şeyler yapmanın vakti gelmişti. Verdiği kararlar en çok da Poyraz ve Rüzgar’ ı ilgilendiriyordu. Tek başına olsaydı mücadeleci ruhuyla çabalamaktan asla vazgeçmezdi. Ancak iki masum hayat art niyetli ellere düşmesindense bu savaştan mağlup bir şekilde geri çekilmek daha mantıklıydı.

                Aklından bunlar geçince bir anda derin bir nefes aldı ve bükük boynu aniden göğe yükseldi. Açık kapının ardında bekleyen adama hiç düşünmeden yürümeye başladı. Timur tüm içtenliğiyle ona gülümsüyordu. Onu mutlu etmek için ne kadar çok beklemişti. Artık onlara engel olabilebilecek hiçbir faktör kalmamıştı. Evine gelen tutsaklık kalbine gelen özgürlük gibiydi.

                Alkışlar onlar için, çalan müzik onlar içindi. İkizler ayaklarının dibinde koşturup duruyor Timur kahkahalar atıyordu. Bu mutluluğa uzaktan yalnızca sesleriyle şahit olan  bir kadın vardı ki evin terasında öylece yatıyordu. Nerede olduğunu ve kim olduklarını bilmediği bu yerde yalnızca tanıdık gelen duvardaki tablolara bakarak yaşamına devam ediyordu. Tabi bu vaziyete yaşamak denilirse. Kafası allak bullak bilinci gelip gidiyordu. Bu oda ona bir şeyleri o kadar çok anımsatıyordu ki kendisini zorlamadan edemiyordu. Uyumak istiyor kafasındaki koca boşluğun içinde kaybolup gitmek istiyordu. Ama bu tanıdık koku ve burada var olan tüm eşyalar aklının en köşelerinde gizlenmiş hazineyi bulmak istercesine eşeleyip duruyordu. Yine de direniyor ve o çok yorgun bedenini uykuya teslim ediyordu.

                Ne kadar zaman geçtiğini bilmeyen bu kadın vaktiyle senelerce gece ve gündüzü görememişti. En azından camdan yansıyan karanlık görüntü akşam olduğunu gösteriyordu. Kalabalığın dağıldığı seslerin olmadığından belli oluyordu. Her neyi kutlamışlarsa belli ki çoktan bitmişti. Ve hemen ötesinde kafa kafaya vermiş iki adam sırtları dönük bir şekilde masanın başında kutlamayı değil kendisini konuşuyordu.

                “Sizce ne kadar daha böyle devam eder?” Başını ovalayan yaşlı adam bilgisayardaki görüntüye bakışlarını kitlemiş kendisine yöneltilen soruya cevap veriyordu:

                “Vallahi buna bir süre biçmek çok mantıksız olur? Bu tablo karşısında inanın çok şaşkın durumdayım. Bu kadıncağız zamanında bir felç atağı geçirmiş ama buradan anlaşılan o ki bedeni iyileşme göstermiş. Hastanın konuşması ve yürümesi beklenirken hastaya bir çeşit hosbis yöntemi uygulanmış. Normalde bu yöntemi biz son döneme girmiş acı çeken hastalarda uygularız. Maddesi tam olarak ne bulamadığım ama tahmin ettiğim bir ilacı yıllarca bu kadına enjekte ederek sağlam fonksiyonlarını da kaybetmesine sebep olmuşlar.”

                “Çok acı bunu yapan kişi neden böyle bir şey yapmış olabilir ki?” Timur her ne kadar içten içe tahmin ediyor olsa da olayı çözmek için küçücük noktayı bile atlamak istemiyordu. Tahmin ettiklerinden çok daha fazlasını doktor söyleyebilirdi.

                “Öldürmek isteyen bu kadını çoktan öldürürdü. Belli ki ölmesi istenmemiş. Ama yaşaması da.”

                “Kim neden senelerce bu kadına bu işkenceyi yapmış olabilir aklım almıyor? Ölmesi nasıl bir sorun doğuracaktı acaba?”

                “Çok Amerika yasalarını bilmiyorum. Ama son dönemde bizde de tüm ölümlerde otopsi yapar olduk. Şüpheli vakadan çok artık neredeyse her olayda bunu bir rutin haline getirmiş durumdayız. Bence bu noktaya yoğunlaşırsanız aradığınızı bulacağınızı umuyorum.” Doktor eşyalarını toplamaya başlamıştı. Bir yandan konuşmaya devam etti.

                “Ben hergün sabah işe gitmeden ve akşam iş çıkışı uğrayacağım. Size ayarladığım iki hemşire zaten vardiyalı bir şekilde geliyorlardır. Hastamızın tedavisine devam edeceğiz. İlk aşama sonlandıktan sonra iyileşme sinyalleri verirse fizik tedaviye başlarız. Onun için de doktor bir arkadaşım var. Eğer isterseniz onla görüşebilirim.”

                “Tabi çok sevinirim Doktor Bey. Ayrıca gizlilik en önemli gayemiz. Konuşacağınız kişilere bu konuda özen gösterirseniz çok memnun olurum.”

                “Kesinlikle. Bu olayda ben de çok hassasım. Ayrıca babanızın zamanında benim üzerimde hakkı çoktur. Beni çok büyük bir beladan kurtarmıştır.” Timur pişkin bir gülümsemeyle:

                “Merak etmiyor değilim doğrusu ama babam da en az sizin kadar sır saklamada ustadır. Ne olduğunu asla anlatmıyor.” Doktor odadan gülümseyerek çıkmış ve Timur’ un elini sıkmak için elini uzatmıştı. Timur hemen eğileyerek ona saygıyla karşılık verdi.

                “Her zaman iyiler hasta olmuyor. Size iyi günler dilerim Timur Bey.” Diyerek küçük bir tüyo verip yanından ayrılmıştı. Hemen merdivenlerin aşağısında bekleyen hizmetçi kız adama eşlik ederek onu evden uğurlamıştı.

                Timur dalgın ama gülümseyen bir yüz ifadesiyle salona doğru indi. İkizlerin bağırma sesleri yukarılara kadar çıkıyordu. Aslı ilk defa bugün odasının dışında uzun bir süre vakit geçirmişti. Hala odasına geçmemiş ve bir kuş gibi hızlı ve kısa nefes alıp veriyordu. Ona umutla baktı. İyileşecekti biliyordu. Kalbinde bu inanç yanan bir odun ateşinin cızırtısı gibi ona mesaj gönderiyordu.

                Aslı’ ya zarar vermekten korkan bir narin kedi gibi yanına sessizce kıvrılıverdi. Aslı ona gülümseyerek baktı ve başını onun omzuna dayadı. Kalbi huzur doluydu. Timur ilk defa ona bu kadar çok yakınlaşmıştı. Kalbi bir anda hızla çarpmaya başladı. Saçlarının çiçeksi kokusu nefesiyle tüm ciğerlerini dolduruvermişti. İncecik ve kemiksi omzuna narince dokunarak onu saçlarından öptü. Eğer sarhoşken onu öptüğünü saymazsa bu ona kondurduğu ilk özel buseydi. İşte onun aşkı böyle bir zamanda bu kadar saf ve masumdu.

                İnsanlık kötülük yapmaktan her ne kadar kendisini geri alamasa da bir o kadar bu saf ve masum sevgiye de hasretti. İnsan kalbinde ne kadar kötülük beslese de her zaman iyi birine ihtiyaç duyardı. İyi birinin dostluğuna, iyi bir komşuya, iyi bir eşe… Ve her ne kadar kalbi karanlık duygular bastırsa da gerçek sevgi insanın kalbinde her zaman galip gelecekti. Artık buna daha çok inanıyordu.

                Çocukları uyutmak için ablaları onları odasına çıkarmıştı. Evi koca bir sessizlik bürümüştü.

                “Ne kadar da yalnız kaldık değil mi?” Timur mırıldanmıştı. Aslı ona inanıyor ama bu kadar çocuk sesine hasretle bağlı olmasını anlayamıyordu. Başını hafifçe boynundan geriye alarak ona baktı.

                “Bu çocuk sevgisi sana nerden geliyor?” Timur dudak büktü:

                “Bilmem belki çocukluğumdan beri çok yalnızdım. Evimiz çok sessizdi.” Derin bir iç çekti.

                “Bilmem belki bu hayatı yalnızca senle doldurmuştum. Ve sen bir anda gidince hayatımdan var olacak bir ailemi kaybetmiş gibi oldum. Bilemiyorum. Hayallerimde hep seni çocuklarımızla düşünürdüm. Bir anda o hayaller yıkılınca çocuklarımı kaybetmiş gibi hissettim. Biliyorum sana çok acayip geliyor ama hislerim bu yönde oluşuverdi işte. Şimdi ise ayrı düştüğüm çocuklarıma, yuvama kavuşuvermiş gibiyim.” Aslı gülümsemişti. Yıllardır onu tanıyan Timur bu gülümsemenin altında birşeyler gizlendiğini biliyordu. Ona soru dolu gözlerle bakakaldı.

 

 

 

 

 

 

33.   BÖLÜM

 

 

 

                                                                                                              “Kimisi geçmişini arar, kimisi geleceğini.                                                                                           Hepsinin aslında ortak bir yanı var: Herkes hasret                                                                                         kaldığını arar.”

 

 

                Timur günler ilerledikçe işe daha sık gider gelir olmuştu. Haliyle eve gelme saatleri de gecikmeye başlamıştı. Aslı bu durumlara zamanında çok alışıktı. İşlerinin yoğunluğunun çok iyi farkındaydı. Ama evde hiçbir şey yapmadan sürekli yatakta yatmak onu bunaltıyordu. İnternet üzerinden belli adreslere girebiliyor doktorlar dışında hiçbir kimseyle iletişim kurmasına izin verilmiyordu. Ziyaretçileri sürekli kayıt altında tutuluyordu. Bu durum ne kadar ağır bir suç işlemiş izlenimi vermiş olsa da şuan suçu kanıtlanamadığı için ev hapsi şansına nail olabilmişti. Yoksa hastanelerde çocuklarını görmeden çürüyüp gidecekti.

                Son dönem hastası olduğunu içten içe tahmin ediyordu. Her ne kadar suçu ispatlanmamış olsa da hakimin insiyatif kullanması onda bu tedirginliği doğuruyordu. Acaba ömrünün son dönemlerini mi yaşıyordu?

                Yatağında öylece dalmış düşünüyorken bir anda telefonu çaldı. Arayan Timur’ du. Heyecanlanarak telefona sarıldı:

                “Alo Timur merhaba!”

                “Merhaba, nasılsın?”

               “Teşekkür ederim. Hala yatıyorum.” Timur gülümsemişti.

                “Olsun iyileşene kadar bol bol dinlenmen lazım. Bu arada Aslı sana nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. ”

                “Neyi?” Timur, Aslı’ yı gereksiz bir gerginliğe sokarak zor durumda bırakmak istemiyordu. Bu yüzden diyeceği cümleyi ağzında geveleyip duruyordu.

                “Bugün sana hiç ziyaretçi geldi mi?”

                “Yooo, hayır.”

                “Hım. Şimdi merkezden aradılar. Seni görmek isteyen biri varmış. Görüşmek ister misin? Ama bak eğer yorgunsan hemen iptal ettirebilirim.” Aslı, Timur’ un konuşmasından kim olduğunu anlamıştı.

                “Kerem mi gelmek istiyor?” Timur üstünden büyük bir yük kalkmış gibi rahat bir nefes alarak:

                “Evet, seninle görüşmek istiyormuş.”

                “Sen ne dedin peki? Yani önce seni aradı değil mi?”

                “Hayır beni aramadı. Merkezden bana haber verdiler.”

                “Sen ne düşünüyorsun peki? Onunla görüşmem doğru olur mu?”

                “Benim için hiç farketmez. Ama yalnız olmayacaksın. Yine de korkuyorsan gelebilirim.”

                “Yok korkmaktan değil. Bilmiyorum. Acaba ne konuşmak istiyor?”

                “Hiçbir fikrim yok. Bence konuşmalısın. Ona en azından bu iyiliği yapmalıyız. O bizim arkadaşımız Aslı. Ve sanıyorum bizden başka kimsesi de yok.” Aslı neden son söylediği sözlerden işkillenmişti:

                “Timur benden sakladığın bir şey var mı?”

                “Sadece zamanı beklediğim bir durum var. Sana daha önceden vermiş olduğum sözün arkasında durmaya çalışıyorum. Sadece bunu bil şimdilik olur mu?”

                “Peki üstüne gelmiyorum. Anlatacağını umduğum için.”

                “Bana biraz zaman ver. O zaman merkeze haber veriyorum. İznini çıkarsınlar.”

                “Tamam peki. O zaman kapatıyorum.”

                “Tamam. Şey bir de…” Aslı tam kapatacakken yarım kalan cümlenin nasıl sonlanacağını beklemeye başladı. Ama bir türlü o cümle ağzından çıkamamıştı. Aralarında belki kısa belki de çok uzun bir süre geçmişti kim bilir. Ardından kısık ama net bir sesle Timur duygularını cümleye döküverdi.

                “Seni seviyorum.”

                Aslı yaş dolan gözlerine engel olmak için çaba bile sarfetmemişti. Minik yağmur damlaları gibi yanaklarına serpilmişti. Boğazına düğümlenen yumruğu aşağıya doğru itercesine yutkunup;

                “Bende.” Diyebildi. Ardından telefonu yavaşça kapattı. Yanaklarına dökülen yaşları elinin tersiyle sildikten sonra üzerindeki pijamaları çıkarıp normal kıyafetlerini giymek için ayağa kalkıp yatağının başucunda duran zile dokundu. Onunla ilgilenen bayan kısa sürede soluğu odada almıştı.

                Giyindikten sonra genç kadın salona inmesinde Aslı’ ya yardımcı olmuştu. Rahat konuşabilmek için oksijen ekipmanlarını da oturacağı koltuğa getirmişlerdi. Sürekli bu aletlere bağlı kalmak istemiyor sanki her kullanışında bu aletlere daha çok bağımlı olacakmış gibi hissediyordu. Şimdi bunlara soğuk bir bakış atıyordu ayakta durduğu yerde. Genç kadın onun memnuniyetsiz ifadesini çoktan farketmiş bu yüzden kolundan onu kendisine getirerek oturmasını sağlamıştı.

                Oturduğu yerden telefonda izin verilen siteleri inceliyordu. Haberden başka çok da girebildiği bir site yoktu doğrusu. Televizyon izlemesi de belirli saatler içerisinde oluyordu. Onun dışında televizyonu açarsa sistemin alarmı devreye girecekti. Tüm elektronik eşyalara sistemi yerleştirmek sadece bir saatlerini almıştı. Dolayısıyla tüm aile televizyonu yalnızca bu saatler aralığında izliyordu. Ama tüm aile halinden oldukça memnundu. Hele de sevdiklerin yanındayken uzaklardan haber almışsın almamışsın kim takardı ki?

                Beklenen vakit sonunda gelmiş ve kapı çalmıştı. Kapının ahizesinden görevli olan kişi Kerem’ in geldiğini bildirmişti. Aslı kalbinde acı veren bir heyecan hissetmişti. Ama bu acı duygularından değil hastalığındandı. Yine de onu görecek olmak kendisini heyecanlandırmıyor muydu?

                Kısa bir süre sonra kapı tekrar çalmış ve kapı açıldıktan sonra Kerem’ in sesi duyulmuştu. Her zaman ki gibi takım elbisesiyle ve tıraşlı bir şekilde gelmişti. Oldukça iyi görünüyordu. Tabi Aslı yanında artık neredeyse annesi gibi duruyordu. Sanki yaşlanan kendisi değil de daha da gençleşmiş olan oydu. Bu açık ara görüntüye hayranlıkla bakıyordu. Olduğundan çok daha yakışıklı ve bakımlıydı. Ayağa kalkmak istedi Kerem ve Kerem’ in bakışlarına giren bu sahne Kerem’ i daha bir parçaladı. Hemen elindeki çantayı yere bırakıp koşarak kolundan tuttu;

                “Sen yorulma lütfen otur. Seni iyi gördüm.” Diyebildi. Bakışları hala Aslı’ nın üzerinde geziniyordu. Aslı acı ve küçümser bir gülümseme takındı yüzüne.

                “Nasıl göründüğümü çok iyi biliyorum. Yapmacıklığa lüzum yok.” diyerek tekrar yerine oturdu. Kerem mahcup bir halde karşısındaki koltuğa oturdu. Hala ona bakıyordu. Hizmetçi bayan hemen gelmiş ve Kerem’ e ne içmek istediğini sormuştu. Kerem açık bir çay istemişti. O gitmiş ardından başka bir kız elinde kurabiye tabaklarıyla yanlarına gelmişti. Kerem’ in önündeki sehpaya ve Aslı’ nın yan tarafına hazırlamış oldukları ikramlıkları koymuştu.

                Sürekli yanlarında var olan sirkülasyon Kerem’ in kalbindeki heyecanı yenmesine zaman kazandırmıştı. Sürekli kravatını çekiştirip duruyordu.

                “Çeketini çıkar istersen.” Dedi Aslı. Kerem istemsizce hafif havalanıp çeketini sertçe çekiştirip tekrar oturdu.

                “Yoo böyle iyi biraz sıcak sanki değil mi?”

                “Evet üşüyorum o yüzden.” Kerem al al olmuştu. Eliyle alnını kısacık sıvazladı. Gergin olduğu her halinden belli oluyordu. En sonunda çayları da gelmiş ve herkes bir anda odayı boşaltıvermişti. İşte bu hareketi Kerem hiç de beklemiyordu. Oysa güvensizlik yarattığını düşünüyordu. Bir anda gidenlerin ardından bakakaldı. Aslı’ nın ısrarla ona baktığını anlaması çok geç olmadı ve hızla kendisini toparlayarak:

                “Şey ben hapishaneye de ziyaretine gelmiştim ama sen görüşmek istememiştin. Doğrusu bu sefer de reddedeceğini düşünüyordum.”

                “Evlendiğimi duymuşsundur.” Kerem affallamıştı.

                “Hayır kimse bana söylemedi. Şimdi öğreniyorum.” Aslı gözlerini hafifçe kısmış, Kerem’ in tepkisini yokluyordu. Gerçekten ilk defa duymuş gibi görünüyordu.

                “Biz Timur’ la evlendik Kerem. Ben bu konu hakkında görüşmek istediğini düşünmüştüm. Bu yüzden açıkcası kabul ettim görüşmeyi. Belki davanın seyri için diyeceklerin vardır diye. Hoş bana ait olan taleplerden vazgeçmiştim ve avukat bu işleri hallediyordur.” Aslı o kadar zorlanarak konuşuyordu ki arada öksürüyor arada derin derin nefes alıyor sanki boğazında bir şey takılıyor gibi sürekli eliyle öksürerek boğazını temizlemeye çalışıyordu. Ardından oksijenden iki nefes alıyor tekrar konuşmaya devam ediyordu. Durumunun ne kadar vahim olduğu belliydi. Kerem onu üzgün ama bir o kadar da donuk izliyordu.

                “Yani bu durumda siz…”

                “Yani bu durumda biz seni asla aldatmadık Kerem.”

                “Mahkemeden sonra evleniyorsunuz. Bu da tesadüf olamaz değil mi?”

                “Ben ölüyorum Kerem. Görmüyor musun?” Kerem konuşmaya çalışıyorken bir anda cümleleri ağzına tıkanmış öylece Aslı’ ya bakakalmıştı.

                “Daha fazla kimse acı çeksin istemiyorum. Giderken gözüm arkada kalsın istemiyorum. Çocuklarımı daha çok sevecek birine yani Timur’ a emanet ederek gitmek istiyorum. Bunca sene beni gizliden sevmiş aşkını bir kez olsun dillendirememiş bu adama en azından ölmeden önce biçare olmak istedim. Bunu en çok o hakediyor.”

                “Hıh!”

                “Senin için elimden geleni yaptım Kerem üzgünüm. Sana daha fazla yardımcı olmak isterdim ama halimi görüyorsun. Sadece bunu bilmelisin ki ne seni aldattım ne de canına kasdettim. Kasdetmiş olsam kendimi bu hale sokmazdım. Ama yaptıklarından ötürü sana kızmıyorum. Bu bizim kaderimizmiş. Eninde sonunda kabullenmem gerekiyordu.” Kerem hiçbir şey demeden yere bakıyordu. Uzun bir sessizliğin ardından;

                “Seni çok üzdüm. Özürdilerim. Bir çocuk gibi davrandım. Kendi içimde halletmeliydim.”

                “Ne yapabilirdin ki? Hele de etrafında o kadar akbaba varken?”

                “Bilemiyorum. Belki bir süre uzaklaşmam gerekiyordu. Ya da bizi tanıyan herkese ulaşmam gerekiyordu. Acele ettim.” Aslı cevap vermemişti. Onu izlemeye devam etti. Bir süre sessizce düşündükten sonra gözlerinin önünde canlanan hayalleri itiraf edercesine;

                “Biliyor musun mahkemeden sonra seni hatırlamak için çok mücadele verdim. Hep oturduğum koltukta ikimizi düşünmeye çalıştım. Ama her defasında anlam veremediğim görüntüler gözlerimde canlanıyordu. Hatta çok anlamsız. Yani senden yana hiç bir anıya ulaşamadım.” Aslı bir an oturduğu yerden doğrulmuş biraz daha öne gelmişti.

                “Kerem ne gibi şeyler görüyorsun.” Kerem, sıkkın bir şekilde yukarıya doğru çektiği havayı üflemiş;

                “Offf çok saçma anlamsız şeyler. Doktor bey bunun olabileceğini söylemişti. Hatta izlediğim film sahnelerini kendi yaşantımdan zannedebileceğimi yani gerçeklerle hayalleri ayırt edemeyeceğimi söylemişti. Hatta zamanında çok istemiş olduğum ve ulaşamadığım bir hayalimi yaşamışım gibi hatırlayabilirmişim. Çok aptalca.”

                “Hayır çok mantıklıııı.” Diyerek düşünüp kalmıştı Aslı. Onlar da Kerem’ i böyle yönlendirmemişler miydi? Defne’ ye gerçekten aşık olduğuna inandırmışlardı.

                “Öyle de olmadı mı zaten?”

                “Nasıl yani?”

                “Yani diyorum ki; Defne ile annen seni istedikleri gibi yönlendirdiler. Sana anıları çarpıtarak bir çok şeyin gerçek olabileceğine inandırdılar.”

                “Bilemiyorum belki de?”

                “İlaç kullanıyor musun?”

                “Evet aile doktorunun vermiş olduğu bir ilaç var onu kullanıyorum. Kendimi daha çok zinde ve iyi hissetmemi sağlıyormuş.”

                “Doğrusu ilacını bile kendin almalısın.”

                “Nasıl yani anlayamadım?”

                “Bilemiyorum Kerem. Bak bana; hayatımı başka birine bağladım. Ve ölmek üzereyim. Sana bu saatten sonra artık ne kadar daha yalan söyleyebilirim ki. Gözünü açmalısın. Seni öldürmeye çalışan bu insanlar. Kim bilir daha ne yaparlar? Belki ilacını değiştiriyorlar. Belki de kimbilir doktor seni kandırıyor.”

                “İyi de böyle olursa kime güveneceğim ben?” Aslı duraksamıştı. Gerçekten bunun cevabını bilmiyordu. Bir anda keskin bakışlarını Kerem’ e kitledi.

                “Kimseye güvenmek zorunda değilsin. Yalnız olman zayıf olduğun anlamına gelmez. Sen güçlü bir adamsın. Onların arasından sıyrıl. Evini ayır, doktorunu değiştir. Kimsenin bilmediği bir adreste kimsenin öğrenemeyeceği hastanelere git. Beyin grafini tekrar çektir. Ara ara hatırlıyorum demiş olman ben de ışık yaktı. Demek ki hatırlayabileceksin. Bundan sonra hayatında her ne yapıyorsan ne adım atacaksan bu iyileşmen için olmalı. Bu şekilde yaşayamazsın. Yoksa böyle giderse hayatın boyunca onlara bağlı olarak yaşayacaksın. Ve senin hakkın gözetilecek mi sana gerçekten kaliteli bir yaşam sunulacak mı o da muamma.”

                “Evet haklısın. Kimseye güvenmeden ve uzakta bir yerlerde. Peki kendimi toplayana kadar işimi devredeceğim yine güvenilir birini bulmam gerek. En azından kısa bir süreliğine.”

                Aslı uzun uzun düşünmüştü. Şirkette herkes kendisini parayla çoktan satmıştır diye aklından geçirdi.

                “Ah! Hakikaten çok zor. Şirkette güveneceğin kimsenin kalmadığını düşünüyorum. Babandan bağımsız ama aynı zamanda güçlü biri olmalı ki babanın bile satın alamayacağı bir adam olmalı.” Sonra bir anda Aslı’ nın aklına bir fikir gelmiş sıçramış ardından Kerem’ i tedirgin edebileceğini düşünerek tekrar sakinlemişti. Ama bu durum Kerem’ in gözünden kaçmadı.

                “Aklına biri geldi. Kim o lütfen söyle.”

                “İlk başta iyi bir fikir gibi gelmişti. Ama yine güvensizlik yaşayabilirsin ve bu sefer ilişkilerimiz daha çok çıkmaza girer diye doğrusu vazgeçtim.”

                “Hayır söyle. Doğrusu söylediğinde haklısın. Yani seni incitmek istemem ama eğer ki durumun iyiye gitmeyecekse bana bunu gider ayak yapmazsın diye düşünüyorum. Yani yapmazsın değil mi? Sonuçta sana son zamanlarda çok kötü davrandım.”

                “Hayır asla böyle bir amacım yok. Gider ayak oğullarıma düşman kazandıracak kadar aptal değilim.”

                Kerem böylesine ağır bir lafı beklemiyordu.

                “Mahkeme sonuçlarında babaları ben çıkacağımı umuyordum. Bir baba oğullarına ne kadar düşman olabilir ki?”

                “Bu konuyu konuşmak istemiyorum.”

                “Peki öyleyse kim?”

                “Timur’ un babası. Neden diyeceksin onu da anlatayım kısaca. Zamanında birçok kişinin işini kendi üzerine alıp birçok kişiyi borç batağından ya da mallarını kaybetmekten kurtardı. Yani anlayacağın biraz yasa dışı işler ama emanet konusunda tanıyabileceğin gelmiş geçmiş en sağlam ve güçlü biri. Kapısına bile dayanamazlar.”

                “Haklısın olabilir. Bunu Timur ve babası ile konuşsam iyi olur sanırım.”

                “Kerem! Anılarında neler görüyorsun?”

                Kerem, gözlerinde canlanan anıları tekrar görmek istercesine uzaklara dalmıştı.

                “Yemyeşil bir bahçede solmakta olan yaprakların uçuştuğunu. Özlem gibi yüreğime çarpışıyorlar sanki. Bir ses duyuyorum uzaklardan bana sesleniyor. Bir kadın sesi. Ama o kadar tatlı o kadar narinki anne şefkati gibi yüreğimi okşuyor. Vücudumu saran tüm korkular ona teslim oluyor. İçimde sıcacık bir güneş doğuyor sanki.” Sonra derin bir nefes alıp yere bıraktığı çantasına uzandı. İçinden bir elbise çıkardı.

                Aslı, elbiseye baktığında çok eskilerde genç kızların giyebileceği tarzda bir elbise olduğunu anlamıştı. Ama kumaşı oldukça kaliteliydi. Kerem neden bunu yanında taşıyordu ki?

                “Aslı, bu kıyafet senin mi?”

                “Hayır. Ama çok eski yıllarda giyilen bir model gibi. Annene sordun mu?”

                “Hayır. Kimseye birşey demedim. Bunu tavan arasında bizim eşyalarımızla beraber duran sandıkların arasında buldum. Aslında orada daha çok eşya vardı ama çoğu son uğradığımda orada değildi. Açıkcası kimseye birşey demedim. Benim oraya çıktığımı bilmelerini istemiyorum. Belki annenimin olabilir lakin kokusu bana seni andırıyor. Bak kokla çok güzel kokuyor.”

                Kerem ayağa kalkmış ve elbiseyi Aslı’ ya vermişti. Aslı kucağına aldığı elbisenin tahmin ettiğinden çok daha güzel ve pahalı olduğunu farketmişti. Uzun bombeli kollarını iki yana ayırıp degaje kısmındaki dantel işlemelerinnde ellerini dolaştırmıştı. İpekten dikilmişti. Yumuşak ve yıpranmamış. Degajesinden kendi içine büyük bir nefes çekti. Kokusu çiçeksi ve hala tazeydi. Gülümsedi.

                “Çok ilginç hala kokuyor. Sandıkta parfümü duruyor olmalı.” Kerem de gülümsemişti.

                “Hiç farketmedim. Sen öyle mi yapardın?”

                “Yani çok pahalı ve ulaşılamaz bir parfümüm olsaydı eminim en kıymetli kıyafetlerimin arasında onu da saklardım. Gıdım gıdım kullanırdım. Muhtemelen eski yıllarda bu parfüm elbisenin sahibi için çok kıymetliymiş. Belki küçüklüğünde beraber yaşadığınız birine aitti. O yüzden sende birşeyler anımsatıyordur.”

                “Bilmiyorum. Bu kokuyu ne zaman içime çeksem sanki o o kadar çok yakınımdaki sanki içimde bilmiyorum. Geceleri bu kıyafetle uyuyorum. Bana deli diyebilirsin.” İkisi de gülmüşlerdi. Ama Aslı gülerken bile derin düşünceler içindeydi. Kerem’ i çeken birşey vardı bu elbisede. Buraya kadar getirdiğine göre.

                “Biliyor musun hastanede beni ameliyat eden doktor ne dedi; bazen insanlar normal zamanda hatırlayamayacağı kadar eski anılarını bu hatırlama evresinde hatırlayabilirmiş. İnsanlar yakın geçmişini hatırlayacağını zannedermiş. Ama aslında çoğu anılar çocukluktan gelirmiş. Çünkü beyin o zaman çok bilgi yüklemediği için anılarını her ayrıntısıyla saklarmış. Geri plandaki sesler, kokular, damağına bıraktığı tat. Bu yüzden insanlar en çok sevdiklerinin çocukluğunda var olduğuna inanırmış. Aslında bu da beynin bize küçük bir oyunuymuş.”

                “Çok ilginç. Hiç böyle bakmamıştım olaya. Annemin biz çocukken özel günlerde yaptığı fırında çevirme tavuğun tadını hiçbir yerde bulamıyor olmam bu yüzden olsa gerek. Ben de tavuklar evrim geçirdi herhalde diyordum.” Kerem kahkahayla gülmüştü.

                “Hangimiz değişmedik ki?” Aslı, acı bir tebessümle dudaklarını büzmüştü. Kerem ondaki derin yarayı kendi göğsünde saplanırmışcasına derinden hissetmişti. Bir anda artık gitmesi gerektiğini düşünüp aniden ayaklanmıştı.

                “Çay ve ikramlar harikaydı. Sohbette öyle. Çok teşekkür ederim. Ben gitsem iyi olacak.” Aslı ayağa kalkmak istemiş ama Kerem buna müsaade etmemişti.

                Kerem, vedalaştıktan sonra evden ayrılmış ve arabasına binmiş kordon yolu boyunca düşüncelerle arabasını sürmeye devam etmişti. Ona zamanında neden aşık olduğunu şimdi daha iyi görebiliyordu. Olduğu gibi ve olduğu da pak ve tertemizdi. Gülümsemesi bile içtendi.

                Belki onu kaybetmişti. Bunu hiçbir zaman anlayamayacak olmanın eksikliğini yüreğinde duyar gibiydi.                              

 

 

34.   BÖLÜM

 

 

                                                                                                              “Onca zaman yanlış olduğunu sandığım kim                                                                                                                                                   bilir en doğrusuydu.”

 

 

                Timur, Kerem’ in eve ziyaret ettiği gün oldukça geç gelmişti. Kerem ile karşılaşmak istemiyordu. Aslı’ ya konuşmaları hakkında tek bir soru bile sormamıştı. Aslı’ yı incetmekten çok korkuyordu.

                Kerem onu çok kısa süre sonra aramıştı. Böylesine bir telefonu Timur beklemiyordu. Onunla yüzyüze görüşmek istediğini söylemişti hem de babasının bürosunda.

                Kerem, Timur ve babasına uzun uzun düşüncelerini paylaşmış ve Timur’ un babasından yardım istemişti. Aslında ne kadar kızgın olsalar da geçmişe dayanan sağlam bir dostlukları vardı. Babası işleri vekaleten yürütmeyi kabul etmişti.

                Kerem hiç olmadığı kadar hafiflediğini hissetmiş ve acaba babasına bıraksaydı böylesine bir his yine gerçekleşir miydi diye sormaktan kendini alamamıştı.

                Kerem için hazırlık vakti gelmişti. Gideceğini kimseye söylememiş ve bir o kadar da korkuyordu. Yalnız olmak belki bu hayatta en zor olanıydı kim bilir. Ama hayatında kazanan olmak istiyorsa başka bir seçeneği yoktu.

                Gitmeden önce tek beklediği çocukların vekalet davasıydı. Dava gününü bekleyecek ve sonuçları öğrendikten sonra buralardan gidecekti. Sonuç her ne olursa olsun dönüşü güzel olacaktı. Döndüğünde kendisiyle beraber bambaşka bir Kerem gelecek ve olaylara daha güçlü müdahale edebilecekti. O yüzden şimdilik geriye çekilmişi oynamalıydı.

                Dava günü mahkemeye Timur’ un yanında Aslı da eşlik etmişti. Yanlarında polis kaynıyordu. Bu zavallı görünen kadını korumak için değil bilakis bunca polisin arasından kaçarsa diye tedbir amaçlıydı. Bu hayatı ona veren kendisiymiş gibi vicdan azabı çekmişti.

                Hakim salona gelmiş ve mühürlenmiş DNA sonuçlarını bizzat kendisi açmıştı.

                “Evet!” sesiyle salon buz kesilmişti sanki. Herkes bu sonucu bekliyordu hem de aylarca. Kerem’ in yanında babası ve annesi de vardı. Kerem onlara herşey olağanmış gibi bir hava veriyordu. Oysa yarın ilk uçakla Kerem’ in Amerika’ ya gideceğinden haberleri bile yoktu. Hakim çatık kaşlarıyla evrakları uzun bir süre inceledikten sonra;  

                “Burada çocukların DNA sonuçları yazmakta. Kızım yaz Poyraz ve Kuzey Kaya’ nın babaları DNA testi sonuçlarına göre; Timur Artoslu olup, Kerem Kaya’ dan hiçbir hak talep edemeyecekleri…”

                Kerem ve Timur duydukları karşısında şok olmuşlardı. Hele Timur öylesine şaşırmıştı ki ağzı ve gözleri kocaman açılmış Aslı’ ya bakakalmıştı. Aslı ise gülümsüyordu.

                Kerem, Aslı’ nın bakışlarında gerçek babanın kendisi olduğunu çok iyi görmüştü. Bu gülüşlerin ardında kaybedilen hisseler değil kazanılan gelecekler yatıyordu. Kerem içinde hissettiği olayı algılama duygusu boğazına kadar gelmiş sanki kalbi kulaklarının ardında atıyordu.

                Kerem, Aslı’ nın artık ne yapmaya çalıştığını çok iyi anlıyordu. Sanki bugüne kadar her taraf karanlıktı ve şimdi güneş doğmuş gibi gözleri aydınlanmış etraf daha bir görünür olmuştu. Çevresindeki insanların tepkilerini bir kartal gibi sezinliyordu. Hele de anne ve babasının şaşkınlık içinde yaşadığı sevinç kendisinde tarif edilemez bir duyguya yelken açmıştı. Şaşkınlıkları Kerem’ i ele veriyordu. Timur’ un şaşkınlığı Kerem’ i ele veriyordu. Aslı’ nın huzur içinde gülümsemesi Kerem’ i ele veriyordu.

                Ama artık çok geçti. Tek anlam veremediği neden kaybetmişliği içinde duymuyordu. Neden o da Aslı gibi huzurla dolmuştu. Aslı suçluydu en azından şimdilik ve babası kendisi çıksaydı vekaleti ona vereceklerdi. İkizler evlerine yani babaannelerinin yanına yerleşecekti. Defne’ nin ve dedenin de olduğu iki koca varisler akbabaların gözlerine batıp duracaktı. Belki de işte o zaman kaybetmiş olacaktı.

                Aslı, ölmeden önce çocuklarını emin ellere emanet etmişti. Haklıydı. Ne kadar bunu içselleştirmiş olsa da kendisine şöyle bir bakınca kendisini bile onlardan koruyamıyordu. Hatta sağlıklı olduğu vakitte ailesini zaten koruyabilmiş miydi? Hayır kocaman bir “Hayır!” içinde yankılanıp durdu. Aslı’ yı anlamak çok zor gelse de anlayabiliyordu. En azından neden böyle bir şey yaptığını.

                Timur, şaşkınlığı yüzünden kaybolmamış ama öylece gidip Aslı’ yı öpmüştü. Hala şaşkın ona bakıyordu. Aslı’ nın gözlerine baktı. Aslı ise ona gülümsüyordu. Çok şey söylemek istiyor ama yeri olmadığını biliyordu.

                Aslı, ambulans eşliğinde hastaneye götürülmüş ve genel kontrolleri yapılıp öyle eve bırakılacaktı. Tek çözümlenmeyen dava Aslı’ nın davasıydı ama olsun önemli değildi. Önemli olan evlatları yanında ve o olmadığı zamanda ise emin ellerde olacaklardı. Bu bile ona yeterdi.

                Timur mahkemenin verdiği kararla gereken işler için avukat ile beraber adliyede kalmıştı. Timur sabırsızlıkla işlerin bitip hem Aslı hem de avukat ile konuşmaya can atıyordu. Avukat ise onun bu telaşına gülümsüyordu.

                “Sakin ol dostum, kabus sona erdi. Artık herşey güzel olacak.”

                “Çok edebi konuştun.”

                “Daha detayına da inme zaten.”

                “Senin parmağın olduğunu biliyordum.” Avukat dudaklarını sus şeklinde büzmüş ve kaşlarını kaldırmıştı. Timur bir yandan seviniyor bir yandan sahtecilik yapmış gibi kendisini suçlu hissediyordu. Ama artık geri dönüş yoktu. Herkes sonuçtan memnundu. Eğer Kerem de bu işin arkasına düşmezse Aslı, evrak sahteciliği ile yargılanmazdı. Bu halde bir kadının bu saatten sonra başka bir ceza almasına tahammülü yoktu. Bu yüzden susmayı tercih etti.

                Artık solukları yavaşlamış ve huzurla nefes alıyordu. Aslı hastanede yattığı yatakta geleceği hayal ediyordu. Kendisinin var olmadığı bir geleceği aklında canlandırıyordu. İnsan kendisinin varolmadığı mutlu bir hayata gülümseyerek bakar mıydı? Annelik böyle bir şeydi işte. Onların mutluluğu ona huzur veriyordu.

                Timur, yanına gelmiş ve onu hastaneden çıkarmak için hazırlıklarını tamamlamıştı. Doktor daha iyi olduğunu söylemişti. Arabaya bindirmiş ve ikisi de yalnızdı. Aslı’ ya şoför koltuğundan bir bakış attı. Aslı bu bakışı yakalamıştı. Gülümseyerek karşılık verdi. Timur anında gözlerini kaçırmış ve yola bakmaya devam etmişti. Aslı gülümsemişti.

                “Suçlu gibi davranıyorsun.”

                Timur, içindeki heyecanın patlamasıyla “Hıh!” diye bir ses çıkarmış ve direksiyondan bir o elini bir bu elini kaldırıp konuşmaya çalışmış ama kelimeler ağzında düğümlenmişti.

                “Timur, onların babası sensin. Artık geçmişi geçmişte bırakalım ruhlar huzur bulsun. Yaşayan kalpler de. Hangimiz gerçeklerle yaşıyoruz ki? Hangimiz gerçekleri anlımızın akıyla sırtlanıyoruz ki? Bazen gerçekler bizim gördüğümüz gibi olmayabilir doğrular da öyle. Hatta doğru yolda olduğumuzu bazen yolun sonunda anlarız. Bu yola girmeden doğruyu bilemeyiz. Ama ben hissediyorum Timur doğruyu hissediyorum.”

                “Ben onlara büyüdüklerinde ne söylerim?” Timur anlamsızca ağlamaya başlamıştı. Aslı şok olmuştu. Timur’ a şimdiden yüklediği yük ağır gelmişti.

                “Bir gelecekleri olduğunu görebilmek ne güzel?” deyiverdi. Öylece susunca Timur kendisini toparlayarak ona bakakaldı. Aslı devam etti:

                “Oysa o eve bugün gittiğinde yarın cesetleri çıkabilirdi. Bu cümle bile bana ne kadar doğru yaptığımı gösterdi.” Diyerek derin bir nefes alıp ardına yaslandı. İlerleyen yolu izlemeye daldı. Timur, Aslı’ nın korkusunu anlayabiliyordu. Yerindeydi de. Ama her insan gerçek babasını bilmek istemez mi? Onlara ne diyecekti? Kerem, yıllar sonra hatırlarsa istemeyecek miydi onları? Daha büyük kaoslara yol açmaz mıydı bu yol? Sanki bu iç sesleri Aslı dinler gibi;

                “Fazla düşünme Timur. Hatta içinde de bitir bu meseleyi. Hayat gideceği yere en nihayetinde gidecek zaten. Bırak kızacaklarsa mezarında yatan annelerine kızsınlar. Bırak affetmeyecekse beni Kerem affetmesin. Bırak kalacaksa da hep böyle kalsın. Bu seçimi kadere bırakalım olur mu?” Timur, Aslı’ ya bakarak yutkunmuştu.

                “Hem böyle daha güzel oldu. Şimdi baba sevgisiyle yuva sıcaklığıyla yaşayabileceğimiz güzel günler bizi bekliyor. Sana başka türlü evlat veremezdim Timur. Ama babalık sana çok yakıştı.”

 

 

 

35.   BÖLÜM

 

 

                                               “Belki çıkılan o yol; açık bekleyen bir kapıya                                                                                                                                    gidiyordu.”

 

 

                Aylar su gibi akıp geçiyordu. Evleneli neredeyse iki sene olacaktı. İkizler artık okullu olmuş ve babalarıyla okula gider gelir olmuşlardı.

                Aslı, evlerinde bir misafirin kaldığını daha yeni öğrenmişti. Timur, yanlış bir şey yapmamak adına önce söylemediğini ama kadının iyileşme belirtileri verdiğini görünce artık açıklama vaktinin geldiğini söylemişti.

                Aslı, onu tanıdıktan sonra hergün odasına ziyaret eder olmuştu. Ona bazen kısada olsa kitap okurdu. Bazen anılarını anlatırdı. Bazen yaşadıklarını…

                Kadıncağız sevgiyle ve gülümseyerek hep onu dinlerdi. Tanımadığı bu kızcağız onun tek arkadaşıydı. Tek tanıdık gelen isim ise Kerem’ di.

                Bazen sorardı Aslı ona “Acaba annesi sen olabilir misin?” Ama bağlantıyı bir türlü kuramaz ve yine söner sandalyesine yaslanırdı. Annesi o olsa kimse anlamaz mıydı Namışah’ ı? Belki de evladını onlara evlatlık vermişti. Belki de onlar zorla almışlardı. Aklında bir çok olasılık dolaşır dururdu. Belki de hiçbiri değildi. Onlar yanlış açıdan bakıyordu kimbilir. Belki herşey olduğu gibiydi. Tek kendisinin suçlu olması dışında.

                Aslı, zamanla felçli insanlarla iletişim kurmanın yollarını araştırmaya başladı. Alfabe seçme ya da evet hayır oyunlarını keşfetti. Ama kalbinin buna dayanıklı olup olmadığını anlamak için önce doktoruna danışmalıydı.

                Doktor bu yaşlı kadının hazır olmadığına kanaat getirmişti. Aslı için tam bir hayal kırıklığıydı. Timur nasıl bu kadar sabırlı olabiliyordu bir türlü anlam veremiyordu.

                Yine böyle birgün Aslı’ nın telefonu çaldı. Timur arıyordu.

                “Alo.” Diyerek heyecanla açtı. Belki doktor izin vermiş olabilirdi.

                “Aslı, nasılsın? Şey diyecektim. Kerem Türkiye’ ye dönmüş. Seni görmek istiyormuş ben de çocuklar okuldayken müsait olabileceğini söyledim.”

                “Hatırlamaya başlamış mı?”

                “Bu konu hakkında bir şey demedi. Ama sanırsam hala aynı.”

                “Peki tamam. Senin için bir sakıncası yoksa müsaitim.”

                “Peki bir saate yanına geçermiş.” Diyerek telefonu kapatmıştı. Hemşirelerin değişim vakti gelmiş ve o esnada Aslı, yaşlı kadının yanına çıkmıştı. Aslı, kadın ile yine konuşmaya başlamıştı. Diğer hemşirenin gelmesi çok vakit almazdı. Bu esnada onu yalnız bırakmak istemiyordu.

                Aslında kadıncağız artık oldukça sağlıklıydı. Hatta bazen yatağında pozisyon değiştirebiliyordu. Bazen kolundan destek alabiliyordu. Ama ne yazıkki konuşmaları hala anlaşılır değildi.

                Kerem, gelene kadar Aslı bu yaşlı kadına kitap okumaya başlamıştı.

                “Hayat, bazen sonu nereye varacağını bilmediğimiz bir yol gibidir. Geride bıraktığımız insanların mı yoksa yola beraber çıktığımız insanların mı doğru kişiler olduğunu ancak yolun sonunda anlayabiliriz. Bazen yola beraber çıktığımız insanlardır hayatlarımızı mahveden ve geride bıraktığımız insanlarsa belki bizi en çok düşünen. Ama ne var ki bu da kaderin bir cilvesidir.

                Bizi en çok seven ama geride bıraktığımız insanlara bazen çok uzaklardan hasretle bakmak zorunda kalabiliriz. Yine de var mıdır bir çözümü bilinmez. Hayat bazen ilerlediğin bu yolda geriye dönebilecek kadar kolay da olmayabiliyor. Ama ya birgün o çok özlem duyduğumuz insanların yolu bizim yolumuzla kesişirse? İşte ben buna mucize diyorum.”

                Yaşlı kadın, Aslı’ nın okuduğu aşk romanında duyduğu sözlerle yaşlara boğulmuştu. Aslı, okumayı yarıda kesmişti. Ona doğru bakıp gülümsemiş ve bacağını sıvazlamıştı.

                “Çok güzel bir roman merak etme. Birgün kavuşacaklar işte bu yüzden okuyorum.” Demişti. Oysa ne çok isterdi ona böylesine hasret duyduğu bir kişinin var olup olmadığını öğrenebilmeyi.

                Hizmetçi kız kapıyı çalmış ve içeri girip Kerem’ in geldiğini söylemişti. Yaşlı kadın, Kerem ismini duyduğu vakit heyecanlanmış ve kalp atışları düzensiz bir hal almıştı. Aslı, monitor cihazından duyulan alarm sesiyle irkildi. Hemşire daha henüz gelmemişti. Kendisi ne yapabilirdi bilmiyordu.

                “Hemen hemşireye haber ver. Eğer uzaktaysa ambulansı ara.” Demiş ve ardından hızla kadıncağızı sağ tarafına çevirip hemşirenin öğrettiği basit hava kanülünü ağzına takmıştı. Bedeni çok güçsüzdü. Kalp hastası değildi ama yıllardır yatıyor olması tüm organlarının çökmesine sebep olmuştu. Doktor iyileşmesi için zamana ihtiyacı olduğunu söylemişti. Tabi bu zamana kadar bedeni dayanabilirse…

                Etrafta koşuşturmaların arttığını farkedince Kerem, Aslı’ ya kötü bir şey olduğunu düşünmüş ve telaşla yukarıya koşmuştu. Seneler önce çok defalarca geldiği bu devasa ev sanki şimdi küçücük oluvermiş ve insanların yoğunlaştığı odaya tek nefeste ulaşıvermişti.

                Kerem, çalışanların arasından sıyrılarak odaya girmiş ve Aslı’ nın sağlıklı olduğunu anlayınca derin bir nefes almıştı. Ama bu karmaşanın sebebini merak dolu gözlerle aradığında bakışlarına yatakta nefes zorluğu çeken yaşlı kadın takılmıştı. Ardından hışımla hemşire içeri girmiş ve ani bir atakla masada hazır halde bulunan ilaçlardan birini seruma katıp hızla oksijen tüpüyle kadına müdahale etmişti. Kadıncağız kısa bir beklemenin ardından rahatlamış ve derin derin nefes alıp vermeye başlamıştı.

                Aslı, yaşadığı kriz sebebiyle oksijensizlik yaşamış ve boğulur gibi sesler çıkarmaya başlamıştı. Kerem içinde kopan cızlamaya aldırmadan hızla Aslı’ yı kucağına almış ve hizmetçinin gösterdiği odaya götürüp ilaçlarını vermişlerdi. Hizmetçi ona oksijen takmış ve ardından odadan ayrılmıştı.

                Aslı, yatakta oturur pozisyonda derin derin oksijeni içine çekerek sakinleşmeye çalışıyordu. Kerem, ona hüzünle bakıyordu. Geri döndüğünde onu iyi göreceğini umuyordu. Ama değişen hiçbir şey yoktu. Aynı soluk yüzüyle ona bakıyordu. Hem de gülümseyerek;

                “Hoşgeldin.”

                “Hoşbulduk.”

                “Değişmişsin sanki. Seni daha iyi gördüm.”

                “Değişen pek birşey olmadı hayatımda. Ama kendimi daha iyi hissediyorum. Uzaklaşmak iyi geldi.”

                “Evet öyle görünüyor.” Kerem kısa bir sessizlik yaşamıştı. Ardından;

                “O kadın kim? Ben tanıyor muyum?” Aslı, hüzünlü bir sesle ona bakışlarını kitleyerek;

                “Bilmiyorum. Keşke bunu biliyor olsaydım. Timur, bu yaşlı kadıncağızı Amerika’ da terk edilmiş perişan bir şekilde bulmuş. Tedavisi için buraya getirdi. Suzi ismi sana tanıdık geliyor mu?”

                Kerem, uzaklara odaklanmış gibi çatılmış kaşlarıyla bakıyor ve anımsamaya çalışıyordu. Ama bir an için hatırlayamamıştı. Aslı bu durumun çok üstüne düşmedi ve sohbetine devam etti.

                Kerem’ le beraber salona geçmişler ve çay içmişlerdi. Kerem, Amerika’ da neler yaptığını uzun uzun anlattı. Buraya teşekkür etmek için gelmişti. Çünkü Timur ve babası işlerine can dostlarıymış gibi sahip çıkmışlardı. Belki hayatında var olan tek candan insanlar onlardı. O yüzden onlara karşı minnet duyuyordu.

                Kerem, Aslı’ yı yormamak adına bu sefer kısa oturmuş ve evden ayrılmıştı. Onu bekleyen taksiye yürümek istediğini söylemişti. Kordon boyunca bu güzel havada denizin kokusunu içine çekmek istiyordu. Düşüncelerini dinlemek isteyen sıcak bir dost gibi elleri ona uzandı.

                Aslı, Kerem gidince yaşlı kadının yanına çıkmıştı. Suzi, onu görünce heyecanlanmış ve ona bir şeyler söylemek istemişti. Aslı, hızla yanına gelmiş ve yatağın ucuna oturup onun elini tutmuştu. Kadın konuşmak için kendisini zorluyordu.

                “Tamam Suzi, sakin olmaya çalış seni dinlemek istiyorum. Bana bir şey mi söylemek istiyorsun?”

                Kadıncağız, sakinleşmeye çalışmış ve nefesini düzenleyerek söyleyeceği sözlere yoğunlaşmış ve yavaşça;

                “Evet.” Diyebilmişti. Aslı duyduğu kelime karşısında heyecan yapmış ve sağına soluna bakmış hemşire ile göz göze gelmişti.

                “Ah! Konuşuyor.”

                “Evet Aslı Hanım bunu ben de duydum.” Aslı, yaşlarını silip tekrar ona dönmüş ve elini bu sefer daha sıkı tutarak;

                “Söyle Suzi, söyle bana ne diyeceksin?”

                “O, o, o…”

                “Evet o, evet Suzi?”

                “Oooğlum!”

                Aslı, bir anda sıkıca tuttuğu eli koyvermiş ve tüm vücudunu kaplayan ürpertiyle dehşete kapılmıştı. Kanı bedeninden aşağıya doğru çekilmiş ve tüm enerjisi boşluğa doğru akıvermişti. İçinde koca bir boşluğun açıldığını hissetmişti. Neredeyse o boşluğun içinde bedenini yok olmuş gibi hissediyordu. Dehşet dolu bakışlarıyla Suzi’ nin parlayan masmavi gözlerine adeta kitlenmişti. Soru sormaması ona çok önceden tembihlenmişti lakin artık bunu önemsemiyordu.

                “Kerem, senin oğlun mu?”

                “Evet!”

                Kerem’ in düşüncelerinin arasına ara ara yatakta yatan yaşlı kadın geliyor sonra bir anda kayboluyor ve kabus gibi rüyalarına giren o sarı yaprakların döküldüğü anlar aklına düşüyordu. Bir anda “Kerem!” sesini ardında hissetti. Aniden arkasına döndü ama arkasında kimse yoktu.

                Bir anda yaşlı kadının odasındaki o tanıdık koku beliriverdi. Elbisenin kokusu… Ama hayır o sıra oda böyle kokmuyordu. Başını iki eliyle sıkmaya ve düşüncelerinden sıyrılmaya çalıştı ama o kadının fenalaştığı ana daha çok odaklanıyordu. Bir anda gözlerinin önüne o elbiseyle kendisine doğru eğilen bir kadını gördü.

                “Evet, yakışıklım şimdi uyku vakti.” Diyerek elinden tutmuş onu bir yere götürüyordu. Yüzünü görmek için başını kaldırıdığında içini ısıtan o sıcak yüzü en nihayetinde görmüştü. Bu narin yüzüne pembe çiçekler açmış olan kadın: Annesiydi.

                Kerem, o çok özlem duyduğu sevgiye ulaşmak istemek yerine neden ondan kaçmak istiyordu. Neden o kareden çıkmak istiyor ve var olduğu mekana geri dönmek istiyordu. Ama senelerdir çaba verdiği hatırlama isteği ona karşı koyuyordu.

                Ve o çok tanıdık gürleme sesi kulaklarında çınlamıştı. Babasının öfke dolu sesi annesine gitmesini söylüyordu. Ama annesi dinlemiyordu. Belki de duymuyordu. Belki de bu ses başka bir zamana aitti. Ama görüntü sabitti. Annesi elinden tutmuş ısrarla eve doğru yürüyordu. Ama o babasının gaddar sesi tüm dünyaya yayılıyordu.

                İçeri girdiklerinde yarı çıplak babasıyla bakıcısı Suzi’ yi koridor duvarında yapışık bir halde görmüşlerdi. Annesinin bir anda elini bıraktığını farketti. Yaşadığı şokla ağzını kapatmış babası ise hışımla annesini odaya çektiği gibi kapıyı üstüne kapatmıştı. İçeriden bağırma sesleri geliyor, babasının ve iki kadının sesleri vurma sesleriyle beraber birbirine karışıyordu. İki kadın avazı çıkana kadar bağırıyor o ise annesini kurtarmak istercesine kapıya çığlıklar içinde art arda tekmeler yumruklar atıyordu.

                Kerem, yaşadığı dehşetin içinden sertçe çekilircesine varolduğu mekana gelmiş ve yaş dolu gözlerle kendisini yere kapanmış bir şekilde bulmuştu. Etrafında onu izleyen gözlere aldırmadan yol kenarından geçen bir taksiyi durdurmuş ve şirkete gitmesini söylemişti.

                Kanlar içinde yatan annesinin son bakışlarını bugün yatakta yatan kadında görmüştü. O can çekişirken faltaşı gibi açılmış mavi gözleri nasıl unutabilirdi? Nasıl unutabilirdi! Ama daha küçücüktü. Hatırlaması bile bir mucizeydi. Çünkü yıllar önce evlerine sızmış olan o yılan kadını kendisine annesi diye inandırmışlar, o güzel yürekli annesinin suretini minicik hafızasından zorla çekip almışlardı.

                Kanlar içinde çaresizce yerde yatan annesinin başında saatlerce onu nasıl öldüreceklerini konuşmuşlardı. Bu işe nasıl bulaşmıştı? Babası sakinleşmiş ve yaptığına pişman olmuştu. Ama artık geri dönüşü yoktu. Ama öldüremezdi de. Suzi ona sürekli “Öldür onu!” diyordu. Öldürürse başına daha büyük belalar açılırdı. Namışah’ ın babası onu hayatta yaşatmazdı. Babası eve doktor çağırdı. Eli kirli iş tutanlardan. Ve işte o zaman büyük planı gerçekleştirmeye karar vermişlerdi.

                Suzi’ nin adını kullanmışlar ve doktorun söylediği bakımevine yatırmışlardı. Doktor herşeyi halledecekti.

                Taksi, şirkete gelmiş ve Kerem hışımla taksiden çıktığı gibi şirkete dalmıştı. Güvenlik şaşırmış olsa da şirketin sahibine karışma gibi bir lüksü yoktu. Sesini çıkarmadı. Ardından öylece bakakaldı. Babasının ofisine vardığı an Timur onu farketmişti. Aslı’ nın yanında olması gerekirken neden buradaydı? Diye düşünmeye fırsat kalmamıştı ki Kerem, babasına öyle bir daldı ki Timur odaya nasıl koştuğunu bilemedi.

                Kerem, yumruklarını babasının suratında saydırıyordu resmen. Adam kanlar içinde kalmıştı. Kerem avazı çıktığı kadar bağırıyor ve yumruklarını geçirmeye devam ediyordu. Timur ve birkaç kişi onu zor zapdetmişti.

                “Kerem, sakin ol! Neler oluyor böyle?”

                “Timur! Bu aşağılık herif benim annemi öldürmeye çalıştı.” Timur affallamıştı. Ama olayı idrak etmesi çok kısa sürmüş ve Kerem’ i kolundan çektiği gibi odadan dışarı çıkarmıştı. Tüm çalışanlar onları izliyordu. Timur, sessizce kulağına doğru konuştu.

                “Kerem, sen bizim evde birini mi gördün?”

                “Evet, annemi?” Kerem, yaşadığı şokun etkisini atlatamadan beynine bir şok daha yemişti.

                “Bir dakika sen annemi nasıl buldun?”

                “Sen annenin yerine geçen kadının Suzi olduğunu biliyor muydun?” Kerem, kendisinin olduğu kadar Timur’ un da sorularla dolu olduğunu anlamıştı. Sessiz kalınca;

                “Gidelim buradan hem de hemen.” Diyerek Timur onu şirketten uzaklaştırdı. Arabada Timur’ un telaşlı olduğu belli oluyordu. Önce telefonla evi aramış ve kapıda bekleyen görevliye kimseyi kabul etmemelerini, misafir izni olmadığını söylemişti. Ardından hiçbir şey demeden arabayı sürüyordu.

                “Nereye gidiyoruz?”

                “Polis Merkezine.” Kerem içinde anlamsızca rahatlama hissi duymuştu.

                Merkeze vardıklarında çocukluğuna dair tek hatırladığı bu anıyı polise de anlattı. Polis, olayı işleme sokmak zorundaydı. Artık aksi ispatlanana kadar Kerem’ in anlattıklarını ciddiye almak zorundaydılar. Elbette yapılacak ilk iş gerçek Suzi’ yi ve babasını gözaltına almak ardından da Timur’ un evinde yaşamakta olan kadınla DNA testi yaptırmak olacaktı. Kerem, kendisine de suikast düzenlediklerini söylemeyi ihmal etmedi. Ama bu durum kesinleşinceye kadar ne yazık ki Aslı hala ev hapsinde olacaktı.

                Timur ve Kerem, merkezden çıkmış ve işlerin yürütülmesini avukata bırakmışlardı. Timur, omzunu sıvazlayarak;

                “Hadi gel bir yerde birşeyler içelim.” Demişti. Kerem, düştüğü durumun farkında mı olmadığından yoksa yıllardır içinde saklanmış olmasının verdiği burukluktan mı bilinmez normal dışı bir sessizliği vardı. Timur, Kerem öğrenirse hali nice olur diyordu. Ama şu haline bakınca şaşkınlık içinde kalmıştı. Neden bu kadar tepkisizdi? Böyle olması tabi daha sancısızdı. Ama bir yandan da korkmuyor değildi hani. Sanki fırtına öncesi sessizlik gibiydi.

                Bir retoranta gelmişler ve Timur siparişi vermişti. Israrla onun donuk halinin geçmesini bekliyordu. Kerem, kendisinin üzerinde bekleyen bir çift göze aldırmaksızın düşünmeye devam ediyordu. Bir anda sessizliğini bozarak;

                “Öldürmeme izin vermeliydin. O hapiste yatmayı değil mezarda yatmayı hakediyordu.”

                “İnan bana onun yaşarken perişan oluşunu seyretmek sana daha çok zevk verecek. Avukatın da söylediği gibi kaçacakları bir delik bile yok. Hakettikleri cezayı alacaklar.”

                “Sen biliyor muydun peki neden söylemedin? Nasıl öğrendin?”

                “Açıkcası bu soruyu önce ben sana soracaktım. Bunca yıl en yakın dostun oldum. İçinde birşeylerin yer ettiğini küçüklüğümden beri biliyordum ama neden bana anlatmadın ya da başkasına?” Kerem, Timur’ a kitlediği bakışlarını bir düğümü çözer gibi yavaşça çekmiş ve uzaklara dalmıştı:

                “Bilmiyordum. Amerika’ da gittiğim hastanede unutkanlık yaptıran bir ilacın vücüdumda yüklü miktarda var olduğunu tespit ettiler. Belki de senelerce bu ilacı bana verdiler. Tahlillerim testlerim hepsini savcılığa sunacağım. Durum kesinleşmeden size söylemek istememiştim. Doktorun görüşüne göre hafıza kaybım kazada oluşmamış zaten çok zamandır bu sorunu yaşıyormuşum. Belki de bunu hissettiğim için herşeyi saklıyor ve şifreliyordum. Bunu bile hatırlamazsam diye şifreyi Aslı’ yla özel günlerimize ait olan tarihleri belirliyordum ki tek güvenebileceğim Aslı bilsin diye. İlacın tesiri geçtikçe zamanında ailem dediğim insanlara hiç güvenmemiş olduğumu hatırladım. Sürekli onlardan gizli gayrimenkul almam ve gizli yerlerde birikim oluşturmam bundan ötürüymüş.”

                “Ailenle ciddi bir kopukluğun vardı. Ama dost olarak çok sağlam bir arkadaştın. Buradan bile ailene karşı olumsuz şeyler beslediğini sezinliyordum.”

                “Peki sen nerden biliyordun?”

                “Bilmiyordum. Anne ve babanın tekin insanlar olmadığını sezinliyordum. Aslı’ ya suçu attıklarında bu işin peşini bırakmamam gerektiğini anladım. Aslı ile beraber çok araştırma yapmıştık. Annenin gizemine şirkette bulduğumuz bazı para akışlarının var olduğu evraklarıyla ulaştık. Akrabaların annenin mavi gözlü olduğunu söylemişlerdi. Bu bile bana yetti. Annen kahverengi gözlüydü. Bu sebeple Amerika’ ya annenin son bulunduğu yere gittim. Amerika’ da sana bakan bir bakıcının adresini buldum. Senin çocukluğun ve annenin gençliği hakkında bilgi verebilecek elimde tek isim o vardı. Düşük seviyeli bir bakım evinde kalıyordu. Tüm masrafları bizim şirket tarafından ödenmişti. Gide gide bakım evinde anneni buldum. Ama ne yazık ki konuşamıyordu. Şimdiki durumundan çok daha kötüydü. Onu oradan çıkarıp kendi evime getirdim. Tedavi olmasını ve herşeyi anlatmasını umuyordum. Çünkü kendisine yapılan bu ağır suçun bedeli de ağır olmalıydı. Olayda her ne varsa senin bilmediğini düşünüyordum çünkü annenin bakım evine girişinin yapıldığı tarih, senin küçüklüğüne denk geliyordu. Doğrusu bu bir mucize Kerem.”

                Kerem uzun uzun kafasını sallamıştı.

                “Evet bu bir mucize.”    

              İkisi de sessizce oturuyordu.

 

 

36.    BÖLÜM

 

     

                                “Her son bittiği gibi başlar… Nasıl yaşadıysan öyle biter. Nasıl bitirdiysen öyle başlar. Sizin için evlatlarım! Güzel başlangıçlar bıraktım. Anneniz…”

 

 

                “Kırgın olmayacak mısın?”…

                Halı sahada bir takım olmuşlar karşı tarafı yenmeye çalışıyorlardı. İki yakışıklı delikanlı gözlerinin önünde bir anda büyüyüp serpilivermişlerdi. Tam gol atmak üzereyken top direkten dönünce ikisi de isyana kalkmıştı:

                “Offf! Kerem Amca ya nasıl kaçırırsın!” Kerem gülmüştü.

                “Haydi devam devam olur böyle şeyler. Timur yakala!”…

                “Hayır kırgın olmayacağım Aslı sana. İçin huzurlu olsun. Artık onların iki babası var. Sana söz veriyorum onları asla bırakmayacağım. Ve sana söz veriyorum onların tek gerçek babası olacak, o da Timur.”

                “Bu senin için zor bir durum.”

                “Ama onlar için en güzel anılar değil mi? Beraber mutlu olmuş anne ve babanın yuvasında büyümüş olmanın vermiş olduğu ferahlık ve huzur. Öyle de kalsın. Zaten merak etme beni çok sevecekler.”

                “Hıh! Seni böylesine iyi niyetli görmek ne kadar güzel. Onları hatırlıyor musun? Ya da beni?”

                “Hayır çok denedim ama olmuyor hatırlayamıyorum.”

                “Üzülme zamanla herbiri yerine gelecek. Eğer olur da hatırlarsan ve kaybetmiş hissedersen sakın üzülme olur mu? Ne zaman kaybettiğimizi ya da ne zaman kazandığımızı asla bilemeyiz. Ben sana asla kızgın değilim. Hele de hayatının daha ilk yıllarında büyük bir kayıp yaşamış küçük bir çocuk varken karşımda. Benimle bitmiyor biliyorsun değil mi? Kaybettiklerinle yaşama olur mu? Kazandıklarınla yaşa.”

                “Aslı, hatırlamıyorum ama hissediyorum biliyor musun?”

                “Neyi?”

                “Seni sevdiğimi.”

                (Gülüşün hep aklımda kalacak bal böceğim. Her ne kadar geçmiş benim peşimi bırakmış olsa da bu gülüşün hep aklımda kalacak. Her ne kadar hissetmiyor olsam da, bir o kadar hissettim sevilmeyi. Ve artık biliyorum bir kasım bize aşkı getirmişken bir kasımında bizden hepsini alıp gittiğini.)

                Sessizce söylemişti bu sözleri ama onun duyduğunu biliyordu. Bugün onun ölümünün onuncu yıl dönümüydü. Annesiyle gelmişlerdi. Ve yanlarında kocaman bir aile vardı. İkizler, annesi, babası, Timur, Timur’ un anne ve babası. Herbiri dua ediyordu ona en çok da Namışah, kendi oğullarından koparken kendi oğluna kavuşturmaktan hiç vazgeçmediği için. Torunlarını doya doya seviyordu onun sayesinde. İkizlerin iki babası ve iki babaanneleri vardı. Asla sevgiden yoksun büyümediler hatta doya doya büyüdüler belki ondandır biraz şımarık olmaları belki annelerinin güzelliğini almış olmanın verdiği masum bir kibirdir kimbilir. Ama mutlulardı. Ve birgün onlar da aşık olacak ve yuva kuracaktı. Gördükleri sevgiyi göstermeye yelken açmışlar, açıldıkları denizin kahramanı olmak için can atıyorlardı.     

                “Gooool!” Kerem;

                “Demiştim size kazanacağız diye!” Timur, Kerem, Kuzey ve Poyraz birbirlerine sımsıkı sarılmışlardı. Kuzey;

                “Biz hep kazanırız!” Timur oğlunun saçını okşamıştı. Beraber sahadan çıkarlarken;

                “Annenize giderken bir çiçek alalım. Çiçekleri çok severdi.” Dedi Timur ve Kerem’ e gülümseyerek kısa bir bakış attı. Kerem, yanından koşup giden ikizlerden sıyrılarak Timur’ un yanına geldi. Beraber oğlanlarının ardından gülümseyerek ve umutla bakarak yürümeye devam ettiler.

 

 

 

 

                                                                                  -SON-


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2.18 Saniye Ömür

KAZA 2