Kazanın Kırıntıları kitap için düzenleme yedek
GİRİŞ
“Kaza…
Bir anda yıkılan dünyamızın altında sen kalma, ne olur sevgili.”
Hastanenin
en köşesinde oturmuş elleriyle parmaklarını ovuşturup duruyordu. Kaybetme
korkusu tüm bedenini ele geçirmiş, içinde barındırmaya çalıştığı umutlarını
kemirip tüketiyordu. Söz vermişti öyle değil mi? Biricik aşkı Aslısını asla
yalnız bırakmayacaktı. Geceden beri akan gözyaşları artık akmaz olmuştu.
Sürekli Allah’ a yalvarıyor, Kerem’ i ona bağışlaması için dualar ediyordu.
Çocukları; Kuzey ve Poyraz’ ın babasız kalmasını; kendisinin bu koca dünyada
bir başına kalmasını düşünmek bile istemiyordu.
Başını
bir an için yukarı kaldırmış ve ameliyatın ne kadar sürmüş olduğunu öğrenmek
için duvardaki saate bakmıştı. Saçları darmadağın, yüzü yara bere içindeydi.
Üzerindeki elbise çok fazla hasar gördüğü için üzerine hastanenin ince pikesini
örtmüşlerdi. Kerem ameliyattan sağsalim çıkana kadar kendisine tedavi
uygulanmasını kabul etmeyeceğini söylemişti.
Oysa
doktor ona kazanın çok sert olduğunu, arabadan dışarı fırladığını, bu yüzden
büyük bir kafa travması geçirmiş olabileceğini tüm ciddiyetiyle anlatmıştı. Ama
Aslı, kendisine söylenen bir tek kelimeyi bile dinlememişti. En sonunda
hemşireler; tedaviyi reddettiğine dair hazırlanmış olan formu imzalaması için
önüne sunmuşlar Aslı ise bir harfine bile bakmadan kağıdı imzalayıvermişti.
Kendisine şuan ne olacağı umrunda
bile değildi. Kazayı duyup gelen Kayınpederi Sabri Bey ve Namışah Hanım’ ın ise
Aslı’ nın zarar görmüş olması umurlarında olmadığı gibi ameliyat masasında
Kerem’ in yerine Aslı’ nın yatmıyor olmasına bile büyük hayal kırıklığı
yaşamışlardı.
Namışah Hanım, karşısında iki büklüm
halde oturmuş olan Aslı’ ya öfkeyle bakıyordu. Oğlunun ameliyatının nasıl
geçtiğini düşünmesi gerekirken o, hala Kerem’ in böylesine köklü ve kudretli ailesine
nasıl da böyle bir gelini yakıştırabildi onu düşünüyordu.
Sabri Bey; Kerem’ in Aslı ile
evlenme kararına Namışah Hanım’ a göre daha ılımlı yaklaşmıştı. Nasıl olsa
çapkın oğlu, evlenmeden elde edemediği Aslı’ yla evlenince iki gün gönlünü
eğlendirecek ve sonrasında onu kapı dışarı ediverecekti. Ama tahmin ettiği gibi
olmamış, Namışah Hanım’ ın korktuğu başına gelmiş ve Aslı ikiz oğullarına
hamile kalmıştı. Böylece hiç ummadığı serseri oğlu tam bir aile babası
oluvermişti. Hoş böylesine zengin bir ailenin serseri oğlunu adam etmesi Sabri
Bey’ in işine gelmeliydi. Öyle de olmuş Sabri Bey bu durumdan en çok karlı
çıkan kişi olmuştu. O yüzden Namışah Hanım’ ın şikayetlenmesini her zaman kulak
ardı ederdi.
Sabri Bey’ in şoförü bir elinde
telefon diğer eliyle çeketinin düğmelerini kavuşturmuş koşar adımla yanlarına
yaklaşıyordu. Sabri Bey, heyecanla ayağa kalktı. Adam saygıyla başını
sallayarak selam vermiş ve Aslı’ nın yanında durmuştu. Ona doğru eğilerek;
“Hanımım Vali Beyler hatta, geçmiş
olsun dilekleri için aramışlar.” Aslı dalgın gözlerle hala yere bakıyordu.
Sabri Bey ise Vali’ nin kendisi yerine Aslı’ yı istemiş olmasına oldukça
bozulmuştu. Aslı, doğrulacak mecali kendisinde bulamamış şoförün elinden
tutarak destek alıp, çektiği acılara yüz buruşturarak yavaşça geriye doğru yaslanmıştı.
Vücudunun herhangi bir yerinde kırık olsa bile bunu şuan için öğrenemeyecekti.
“Alo.” Diyebildi nazikçe. Daha fazla
konuşmaya ne gücü yeter ne de çatallaşmış sesi yetebilirdi.
“Merhabalar Aslı Hanım. Çok geçmiş
olsun. Öncelikle üzüntülerimin derinden olduğunu bilmenizi isterim.” Aslı ne
kadar kendisinde olmasa da bu sesin kime ait olduğunu çok iyi çıkarabilmişti. Keskin
ve kıvrak zekasına Kerem her zaman hayrandı. Bu yüzden Aslı’ ya böylesine
sonsuz bir aşkla bağlanmıştı ya zaten. Telefondaki Vali Bey Kerem’ in çocukluk
arkadaşıydı. Aslı yalnızca bir kez görmüş olmasına rağmen adını her defasında
Kerem’ den işitirdi. Vali’ nin düğünlerindeki simasını anında gözlerinde
canlandırmıştı. Kuruyan gözlerine sanki yağmur inmiş gibi tane tane damlalar
tekrar dökülmeye başlamıştı.
“Teşekkür ederim Sayın Valim.”
Diyerek bir an için sesi canlanmış ardından boğumlanarak boğazından zar zor
çıkardığı sesine bir ton daha yüklenerek konuşmaya devam etmişti:
“Sizi çok sever bilirsiniz.”
Diyebilmişti. Karşısından gelen sesin ağlamaktan yana hiçbir kaygısı olmadığı
oldukça belli oluyordu.
“Yarın ilk uçakla oraya geleceğim. İnşallah
arkadaşımı birlikte taburcu edeceğiz. Canınızı sıkmayın ne olur.”
“Teşekkür ederim.” Telefonu kapatma
gayretine düşmeden direk şoförüne uzatmıştı. Tekrar tek sığınağı olan iç
dünyasına kapanmıştı. Ameliyathane kapısının açılırken çıkardığı ses tüm
koridoru doldurmuştu. Aslı, doktoru kapıdan çıkarken görünce olduğu yerden
fırlamasıyla tüm vücuduna bıçakların saplanması bir olmuştu. Acılarına
direnerek yürümeye gayret gösteriyordu. Onun bu haline daha fazla dayanamayan
şoför hemen koluna girerek ona destek olmuştu.
Doktor, kanlar içinde duran kadına
donuk gözlerle bakarak;
“Ameliyatta elimizden geleni
yaptık…” Namışah Hanım, doktorun
sözlerini tamamlamasını bile bekleyemeden olduğu yerde baygınlık geçirmişti.
Doktorun arkasından gelmekte olan sağlık ekibi Namışah Hanım’ ın bayıldığını
görünce derhal ona doğru koşmuşlardı. Doktor bey, tam kadına doğru yönelecekti
ki Aslı doktorun kolundan tüm gücüyle yakalamıştı. Doktor bir anda koluna binen
yüke doğru bakakalmıştı. Aslı’ yı destekleyerek gözlerinin içine baktı;
“Doktor bey o iyi mi?”
“Ameliyatta elimizden geleni yaptık.
Hastamız şuan yaşıyor. Onu yoğun bakıma götüreceğiz. Bu geceyi atlatırsa inşallah
hayata tutunmuş demektir.” Diyerek onu bekleme sandalyesine tekrar oturttu.
Kulağına doğru;
“Hanımefendi sizinle ilgilensek iyi
olacak.” Diye fısıldadı. Aslı üzgün ve yılgın bir halde sadece başını
sallayabilmişti. Doktor bey dudaklarını büzerek öylece bakakalmıştı. Yanında
bir seveni olsa tedavi etmesi için ikna edilebilirdi belki ama böyle tek başına
olunca kendisinin onun için bir şeyler yapabilmesi mümkün görünmüyordu.
Kerem’ i yoğun bakıma almışlar
üzerinden oldukça bir zaman geçmişti. Şoför, Sabri Bey ve Namışah Hanım’ ı
yemek yemekten getiriyordu. Elinde Aslı için kendi bütçesinden aldığı dürüm ve
ayran poşeti vardı. Aslı yoğun bakımın önündeki standlardan birine oturmuş
öylece bekliyordu. Şoför yanına gidip poşeti ona doğru uzattı. Ama Aslı yemek
dahil yiyecek durumda değildi. Ne kadar ısrar etse de Aslı bir türlü yemeğe
yanaşmıyordu. Şoför yine de yanına koymuş daha sonra tekrar yemesi için ısrar
edecekti.
Gece boyunca kimse konuşmadan öylece
oturuyordu. Kerem için ise beklenilenden çok daha sakin geçiyordu. Koridordan
zaman zaman insanlar geçip gidiyordu. Zaman durmuş vakit bir türlü sabah
olmuyordu sanki. Aslı bir ara hemşirelerin hareketlendiğini farketmişti. Bir an
camlara doğru koşup onları izlemeye koyuldu. Ardından doktor koşarak içeri
girdi. Aslı çok korkmuştu. Dehşetle ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordu. Ama
Kerem’ e karşı öyle acil bir tavır sergilemiyor gibiydiler. Etrafı o kadar kalabalıktı
ki Kerem’ i görmenin mümkünatı yoktu.
Heyecanla tekrar beklemeye koyulduğu
bir esnada bir başka doktor daha geldi. Ardından Kerem’ i sedyesiyle bir yere
götürmeye hazırlanıyorlardı. Aslı birilerine sormak istiyor ama herbirinin
Kerem’ e yoğunlaştığını farkedince geri çekiliyordu. Kerem’ i alıp
götürmüşlerdi. Bir süre sonra iki doktor Aslı’ nın yanına geldi. Sabri Bey ve
Namışah Hanım da hemen yanlarına yaklaştı. Bu sefer konuşan ilk defa gördükleri
diğer doktordu:
“Öncelikle gözünüz aydın diyelim.”
Aslı ellerini ağzına doğru götürüp ağlamaya başlamıştı.
“Hastamız uyandı. Beklediğimizden daha
çabuk bir şekilde kendine geldi. Doğrusu çok umutlu değildik. Ama şimdi muayene
ettiğimizde fiziksel hareketlerini kısıtlayacak kadar büyük bir sıkıntı
yaşamayacağını anladık. Sinirsel zedelenmesi yok denecek kadar hafif. Belki
biraz sendelleyerek yürüyebilir ve ellerini kullanırken güçlük yaşayabilir.
Bilmeniz gereken bir durum daha olacak. Sandığımız kadarıyla Kerem Bey hafızasını
yitirmiş ve hiçbir şey hatırlamıyor. Bunun için psikologtan destek alacaksınız.
O yüzden yoğun bakımdan çıkartıldığında sizi bir kaç gün servisimizde
ağırlayacağız. En özel odalarımızdan birini ayarlayacağımızdan hiç şüpheniz
olmasın.” Herkes sevinç çığlıkları ile seviniyordu. Sabri Bey yanından ayrılmak
üzere olan doktoru tekrar tutarak:
“Doktor bey! Peki ne zaman hatırlamaya
başlar?” Doktor duraksamış ve;
“Bununla ilgili bir şey söylemek
için çok erken. Biz en kötüsüne kendimizi hazırlayalım ve hiç hatırlamayacakmış
gibi önlemimizi alalım. Geçmiş olsun.” Diyerek yanından ayrılmış Kerem’ in tahlillerine
yetişmek için koşar adımla diğer doktorla birlikte oradan uzaklaşmışlardı.
Aslı doktorun arkasından gitmek için
davrandığı bir vakit Namışah Hanım bir anda önüne geçti. Sabri Bey onların
arkasından koşuyordu. Aslı kaşlarını çatarak olduğu yerde kalakaldı.
“En yakın zamanda pılını pırtını
toplasan iyi olur.” Aslı şok olmuştu.
“Siz neler söylüyorsunuz Namışah
Hanım?”
“Dediğimi çok iyi anladın. Oğlumu
daha fazla üzmene izin vermeyeceğim. Fazlasıyla bizi sömürdün. Şimdi evimden
defolup gideceksin.” Aslı, Namışah Hanım’ ın ne yapmaya çalıştığını gayet iyi
biliyordu. Kerem ilişkilerini açıkladığı ilk günden bu yana Aslı’ yı asla
istemiyordu. Aslı’ nın mimar olması, Inşaat ustası bir adamın kızı olması
gerçeğini değiştirmezdi. Evet babasının da çok büyük şirketleri olsaydı en önde
Namışah Hanım, Aslı’ yı oğluna istemeye gelirdi.
Hem eli boş bir şekilde oğlunun
hayatına girmesi yetmiyormuş gibi hem de kayınlarının kızı ile Kerem’ i evlendirmeyi
düşündükleri esnada ortaya çıkıvermesi sahip olacakları hisseleri de kaybetmesine
sebep olmuştu. Oysa bu büyük hisselere ortak olmak için Namışah Hanım ne kadar
da çok uğraşmış, birçok yatırımı yollarına feda etmişti. O yüzden seneler geçse
de bu durumu sindiremeyecek belki ölüp gitse bu seferde ruhu onlara huzur
vermeyecekti. Kerem, Namışah Hanım’ ın hıncının asla sönmeyeceği gerçeğini Aslı’
dan çok daha iyi biliyordu ama artık Aslı’ yı korumak için sahip olduğu güç yok
olup gitmişti: Anıları.
Aslı, yetiştirilişinin verdiği bir
mütaviziliğe sahip olmuş olsa da bir o kadar başı dik bir kadındı. Kara gözleri
alev saçarcasına açıldı ve omuzları dikelerek Namışah Hanım’ a daha bir
sokuldu. Namışah Hanım, çoktan zafer elde ettiğini düşündüğü için yılansı
bakışlarıyla gülümsüyordu.
“Namışah Hanım, Kerem’ in bana
ihtiyacı var. Biz bir aileyiz. Onu bırakıpta gideceğimi nasıl düşünebildiniz?”
“Eve geçtiğimde bavullarını toplamış
ve gitmiş olduğunu görmek istiyorum.”
“Torunlarınızla beni sokağa mı
atacaksınız?”
“Benim torunum olduğu ne malum?
Evlendikten sekiz ay sonra doğum yaptın.” Aslı, Namışah Hanım’ dan iyice
tiksinmeye başlamıştı. Kendisinin nasıl da zorlu bir doğum yaptığına en önde
şahit olanlardandı. İkiz bebeklerini ölümlerden dönerek dünyaya getirmiş ve
bebekleri de aylarca yoğunbakımda kalmıştı.
“Namışah Hanım siz bir annesiniz. Ne
yaptığınızın farkında mısınız? Bana iftira ederek oğlunuzun yuvasını yıkmayı
nasıl düşünebiliyorsunuz? Oğlunuz ölümlerden döndü. Lütfen şimdi bana izin
verin ben kocamı görmeye gidiyorum.” Aslı Namışah Hanım’ ın yanından sıyrılarak
yürümeye başlamıştı ki sertçe kolundan tuttuğu gibi Aslı’ ı kendisine doğru
çekti.
“Oğluma ben bakarım. Sana defol git
dedim.” Aslı şok olmuştu. Kızgın gözlerle Namışah Hanım’ ın gözlerinin içine
bakıyordu. Gözlerinde şeytani bir bakış vardı. Aslı tedirgin olmuştu. İçinde
anlam vermediği bir korku baş göstermişti.
Namışah Hanım yine aynı sertlikte
kolunu iterek serbest bırakıp yanından uzaklaşmıştı. Aslı ise içinde yaşadığı
tedirginlikle orada öylece kala kalmıştı. Koridorda yavaşça yürüyerek ne
yapması gerektiğini düşünüyordu. Evi terk etmeyecekti elbet. Tüm kalbiyle
Kerem’ in ona inanacağını, kendisini hatırlamasa bile kalbinde beslediği sevgi
ona doğru yolu göstereceğini biliyordu.
Artık daha dikkatli hareket
etmeliydi ve Kerem’ i asla Namışah Hanımla yalnız bırakmamalıydı. Hızlı
adımlarla Kerem’ in yeni odasını bulmak için danışmaya yöneldi. Vakit
kaybetmemesi gerektiğini biliyordu. Birimin danışma masasına Kerem’ in
sevkedileceği yeri sordu. Lakin henüz daha kararlaştırılmamıştı. Beklemekten
başka çaresi yoktu.
Aslı büyük bir hayal kırıklığı
içinde boş bulduğu bir standa oturmuştu. Hala üzerinde hastanenin pikesi
bulunuyordu. Üstü başı perişan daha kazanın şokunu üzerinden atamadan bir de bu
dert başına gelmişti. Kerem’ in neden ona bu kadar özenle yaklaştığını şimdi
daha iyi anlıyordu. İş hayatını bırakmış olmasına rağmen Kerem ona sigorta
bağlatmış, kendi şirketlerinde en azından asistan kadrosundan çalışıyor
göstermişti. Kerem güçlendikçe Aslı’ nın da yaşamını garanti altına alacağını
boyna söyleyip duruyordu. Belli ki Kerem’ in içine doğmuştu.
Aslı yanına gelen şoför Kadir Bey’
in farkında bile değildi.
“Hanımım!” Dediğinde ancak
farkedebilmişti. Mütavizi tavrıyla Kadir Bey’ e cevap verdi.
“Farketmemişim sizi Kadir Bey kusura
bakmayın.”
“Estağfirullah Hanımım. Arkadaşlarla
size evden birkaç parça kıyafet getirttim.” Aslı şoförün elinde tuttuğu poşete
bakmıştı. Kendisi dıştan nasıl göründüğünün farkında bile değildi. Elinden alıp
nazikçe teşekkür etti. Etrafa bakındı. Giyinmek için kalkacak dermanı bile
yoktu. Hastaneden kendisini zorla taburcu ettirmiş, kendisi için ayrılan odayı
da doğal olarak boşaltması gerekmişti.
Zar zor ayağa kalkarak tekrar
danışma masasına yöneldi. Masada oturan çalışana giyinebileceği bir yer var mı
onu sordu. Çalışan bayan kendi giyinme odalarının anahtarını vermişti ki,
birden Kerem’ in sevkini gerçekleştirdiği aklına geldi.
“Pardon hanımefendi! Kerem Bey’ in
sevkini gerçekleştirdik. Odaya yarım saat önce alındı. Bilginiz olsun.” Deyince
Aslı tekrar masaya geri dönüp anahtarı kıza geri vererek:
“O kadar oldu mu?” diyebildi.
Korkuyla bayana bakıyordu. Bayan Aslı’ nın sevinmesi gerekirken neden
korktuğuna anlam verememişti. Aslı çoktan yanından ayrılmış bahsi geçen servise
gidiyordu.
Kerem’ in yeni geçtiği servisi
bulmak hiç de kolay olmamıştı. Koridora geldiğinde hasta odalarından birinin
kapısında iki kişinin beklediğini farketmişti. Takım elbiselerinden ve kapının
yanında asker gibi sabit durmalarından koruma oldukları belli oluyordu. Aslı,
kişileri tanımadığı için Kerem’ in odasının bu oda olabileceğini aklının
ucundan bile geçirmeden danışma masasına geçmişti. Danışmadan Kerem’ in oda
numarasını söylediler ve Aslı geri odaya geldiğinde çok şaşırmıştı. Neden Sabri
Bey kapının önüne koruma koymuştu ki? Kerem’ in asla bir düşmanı olamazdı.
Kapıya doğru yöneldi ve adamlara bir
şey demeden kapıyı açmaya yöneldiği an adamlardan biri Aslı’ yı durdurdu:
“Buyrun hanımefendi kime
bakmıştınız?” Aslı, aklına kötü bir şey geçirmeden;
“Kerem Bey’ e bakacağım.” Demişti.
“Neyi oluyorsunuz acaba?” diye
sorunca Aslı bu durumdan işkillenmişti. Bunun altından Namışah Hanım
çıkabilirdi. Aslı’ nın aklına biraz önceki konuşmaları geldi. Üzerindeki
durumuna bakılırsa hiç de ziyaretçi gibi de görünmüyordu. Eşi dese hayatta
içeri almayacaklardı artık emindi. Ne yalan uydurmalıydı da içeri girmeyi
başarabilirdi.
Aslı bir anda nasıl bir gerçekle
karşı karşıya olduğunun farkına yeni varmıştı.
1. BÖLÜM
“ Sevgi hatırlanmayı beklemez.”
“Neyi oluyorsunuz hanımefendi?”
diyerek dalmış olan Aslı’ ya adam tekrar sorusunu yinelemişti. Aslı uykudan
uyanmış gibi titreyerek;
“Ah Afedersiniz! Kerem Bey ve eşi
Aslı Hanım’ ın arkadaşıyım. Onlarla birlikte dünkü kazada aynı arabadaydık.
Kendisi uyanmış görmek istiyordum. Tabi müsaitse.” Adama yalnızca eşi giremez
demişlerdi. Bir an düşündükten sonra rahat bir tavırla;
“Tabi buyrun!” Diyerek kapıyı ona
açmıştı. Aslı zafer kazanmış gibi sevinmiş ama gülümsemesiyle kendini ele
vermemek için dudaklarını sıkmıştı.
Tereddütle içeriye yavaşça girmiş
içeride kimsenin olmadığını farkedince derin bir nefes almıştı. Kerem uyuyordu.
Şansı yaver gitmişti. Kerem’ e herşeyi anlatmak için büyük bir fırsattı bu an.
Kapıyı arkadan dinledi. İki adam kendi arasında konuşuyordu. Ses çıkarmamaya
gayret göstererek kitleme düğmesine yavaşça dokundu.
Kerem’ e doğru yavaşça yürüyordu.
Onun nasıl da masumca uyuduğunu seyrediyordu. Aslı’ nın içi bir hoş olmuştu. İlk
zamanlarında yaşadığı acılara şimdi tekrar geri dönmüştü ve onu kaybetme
korkusu tüm bedenine nüfus etmişti. Bu sefer yalnız başınaydı. Böylesine bir
savaştan nasıl sağsalim galip çıkabilirdi kendisi bile bu soruya akıllı bir
cevap veremiyordu.
Kerem, bir an başını çevirdiğinde
gözlerini anlık açmış ve odada onu izleyen kadını farketmişti. Rüya mı diyerek
tekrar dönüp baktığında; gerçekten karşısında pikelere sarılmış, elinde poşet
olan bir kadının olduğunu görmüştü. Kim olduğunu anlamak için daha dikkatle
bakıyordu. Yüzü gözü yara içinde, siyah saçları darmadağın olmuş, pikenin
altında tamamiyle göremediği kırmızı elbisenin parçaları aşağıya sarkmış, bacaklarında
kan izleri ama tüm bunlara rağmen güzelliğinden bir nebze olsun ödün vermemiş
olan kadının kim olabileceğini tahmin bile edemiyordu.
“Kimsin sen?” diyerek sertçe çıkıştı.
Aslı, Kerem’ in sert bir adam olsa nasıl biri olurdu diye zamanında çok kez
kendisine sormuş ama hayalini bile kuramamıştı. Öylesine düzgün öylesine zarif
bir adamdı. Sadece kendisine karşı değil tüm bayanlara karşı her zaman nazik
olmayı başarabilmişti. Asla sinirlenmezdi çünkü disiplinli ve kontrol sahibi
bir patrondu. Bu yüzden işler asla aksamazdı. Sinirlenmek için bir ortam doğsa
da bunu yine kendisine has tavrıyla kontrol altına alırdı. Tepkilerini
göstermeden önce defalarca içinde süzgeçten geçirir gibi yüreğinden geçirir,
ancak öyle dışına yansıtırdı.
Aslı bu sert çıkışına alışkın olmasa
da yine de travma sonrası normal olabileceğini düşünerek üzerinde durmamış ona
nazikçe ve sevgi dolu cevap vermişti.
“Kerem… ben Aslı… eşinim.” Kerem
kaşlarını çatmıştı. Annesinin biraz önce anlattıkları aklına gelmişti.
“Ne işin var burada!” Aslı bu
tepkinin travmadan mı kaynaklandığına yoksa Namışah Hanım’ ın zehrini akıtmış
olabileceğinden mi olduğuna bir türlü karar verememişti.
“Kerem. Biliyorum beni
hatırlamıyorsun ama neden bana böyle sert konuşuyorsun?”
Kerem affallamıştı. Annesi biraz önce
kendisinden özürdilemişti. Oğlunu istemediği bir evliliğe sürüklemiş ve Aslı’ yla
zorla evlendirmişti. Aslı ise onu aldatmıştı. Belki çocukları ondan bile
değildi. Zamanında Kerem onları Aslı konusunda uyarmış ama annesi çok temiz bir
kız gibi göründüğü için oğlunu dinlememişti. Bu son kazanın ise Aslı’ nın
oğlunu öldürmek için bile yapmış olabileceğini düşünüyordu. Böylece mirasına ve
ailesi için yaptırmış olduğu yüklü miktarlı sigortaya kendisi konacaktı. Aslı
böylesine yılan bir kadın çıkmıştı. Sinsice onların içine girmiş ve az daha
neredeyse emellerine ulaşacak Namışah Hanım ise biricik oğlunu ebediyen
kaybedecekti. Neyse ki çok şükür Allah oğlunu ona bağışlamıştı. Ve Namışah
Hanım artık akıllanmıştı. Oğlunun delice aşık olduğu kuzeni ile evlenmesine
razı olacaktı. Her ne kadar eltisini ve kızını sevmiyor olsa da oğlu için buna
katlanabilirdi.
“Neler yaptığını biliyorum. Şimdi
daha fazla konuşmadan hemen çık buradan.” Aslı çok geçmeden acımasızca bir
oyunun içine atıldığını kavrayabilmişti. Keskin bakışlarıyla Kerem’ e daha
derinden bakarak;
“Benim hakkımda ne dediler sana?”
dedi. Kerem tereddüt bile etmeden Aslı’ nın kendisine neler yaptığını bir bir
anlatmıştı.
“Ne acı.” Diyebildi Aslı umutları
suya düşerek. Başı öne düşmüştü.
“Sen de inandın. Oysa sana
anlatılanların hepsinin yalan olduğunu söylesem karşında duranların biri annen
biri eşin.” Aslı ısrarla elinde tuttuğu poşetin farkında bile değildi. Kerem
onu sorgulu gözlerle izliyordu. Aslı diğer eliyle alnını ovuşturdu. Karşısında
hafıza kaybı geçirmiş eşi vardı. Kendisiyle alakalı hiçbir şey hatırlamıyordu.
Kendisini şuan nasıl aklayacaktı?
“Kerem, beni görünce en azından
ufacık da olsa bir şeyler hatırladın mı ya da hissettin mi ne bileyim?”
Çaresizce soruyordu. Kerem ise hala ona çatık kaşlarıyla bakıyordu.
“Kerem ne olur denilenlere inanma
ben asla seni aldatmadım. Lütfen onların oyununa gelme. Önce sen iyileş
hastaneden çık ben sana herşeyi teker teker anlatacağım.”
“Hım yaşananlar gerçek ve senin
bunlar için bir açıklaman var öyle mi?” Aslı duyduğu cümle karşısında
duraksamıştı. Bir an aklına yaşanılan tatsız olay gelmişti. Arkadaşı Timur ile
arasında yaşanılan tatsız olay magazine yansımıştı. Acaba Namışah Hanım, Kerem’
e oradan mı yürümüştü? Aslı duraksayıp bunları düşününce Kerem konuşmaya devam
etti:
“İnkar etmiyorsun yani Aslı öyle
mi?” Aslı gözleri büyümüş bir şekilde Kerem’ e doğru baktı:
“Kerem asla seni aldatmadım asla!
Annen çok büyük bir yanlış yapıyor. Bana iftira atıyor seni gerçekten sevdim.
Sen de beni gerçekten sevdin. Zorluklar içinde kurduğumuz yuvamızın dağılmasına
izin verme!” Aslı patlar tarzda sinir olmuş bir çıkış yapıp yumruklarıyla
yatağın başına vurmuş ve yumruğunu ıssırmıştı.
“Kerem bak, biz seninle deliler gibi
aşık olduk. Ya bak şuan annenin anlattıkları sana gerçekten mantıklı gelebilir.
Ama yavaş yavaş düşündüğünde ve zamanla yaşadıkça anlattıklarının gerçek
olmadığını anlayacaksın.”
“Annem yalan söylüyor öyle mi? Hem
de ölümden dönmüş olan oğluna?”
“Ya ben Kerem? Ben çok sevdiğim
adama hem de çocuklarımın babasına yalan söylüyorum öyle mi?”
“Seni tanımıyorum bile. Ve ayrıca
fotoğraflarını gördüm. Doğrusu çok aptalmışım…” Kerem sözlerine devam edeceği
sırada kapı dışarıdan açılmak istendi. Aslı korku dolu gözlerle kapıya baktı.
Artık fazla vakti kalmamıştı. Kerem’ i kendisini dinlemesi konusunda hemen ikna
etmeliydi. Dışarıdan sesler yükselmeye başlamıştı. Namışah Hanım kapı önündeki
korumaları azarlıyordu. Aslı derhal Kerem’ e döndü.
“Kerem, lütfen anlamadan dinlemeden beni
onların eline verme. Eğer sen arkamda durmazsan beni sokağa atacaklar.
Çocuklarımızı sokağa atacaklar.”
“Ben de bunu anlamıyorum ya zaten.
Sokağa atacağı çocukları gerçekten kendi torunuysa bir insan neden böyle bir
şey yapsın ki? Şimdi onlara kapıyı aç. Daha fazla senin yalanlarını dinlemek
istemiyorum.” Aslı Kerem’ e doğru bir adım attı:
“Sana lütfen diyorum. Lütfen gidecek
hiçbir yerim yok. Beni kurtlar sofrasına atmalarına izin verme. Eğer onların
dediğini yaparsan ileride hatırlamaya başladığında gerçekten pişman olacaksın.
Bunu kendim için değil aşkımız için istiyorum. Çocuklarımız için istiyorum.”
Ne yazık ki Kerem’ de şüpheye
düştüğünü gösteren bir nebze olsun belirti yoktu. Ne bakışlarında ne de
duruşunda hiçbir değişme yoktu. Aslı son umutla ona bakıyor, neredeyse kapıyı
kıracak kadar sertçe vurulan yumruklara bile aldırış etmiyordu. Kerem ona daha
sert bakışlar atmaya başlamıştı. Hayatı boyunca bırak kendisine, bir başkasına bile
bağıramayacağı bir şiddetle ona kükremişti;
“Sana kapıyı aç dedim!” Aslı,
karşısında eski Keremden bir nokta kadar iz görmüyordu. Karşısında bambaşka bir
Kerem duruyordu. Ağlamasına engel olamadan kapıyı açtığı gibi kapının önüne
dikilmiş olan insanların arasından hışımla sıyrılarak oradan uzaklaşmıştı.
Aslı yanlarından uzaklaşırken kuzenleri
Defne’ nin de aralarında olduğunu farketmemişti. Defne ise Aslı’ nın oradan
ağlayarak uzaklaşmasını şeytani bir gülümsemeyle seyretmişti.
2. BÖLÜM
“Sevgi uğruna çıkılan
her yolun başında kapanan bir kapı vardır.”
Aslı
ne yapacağını bilemeden hastanenin bahçesinden çıkıyordu. Kerem hatırlamaya
başlamazsa tek başına aşkı için mücadele edecek gücü kendisinde göremiyordu. Ağlamak
istemiyor ama gözlerinden akan yaşa engel olamıyordu. Serin hava yüzüne estikçe
gözlerindeki karanlık dünya aydınlanmaya başlamıştı. Serin havayı tüm
ciğerlerine doldurmak istercesine çektiği derin bir nefesi narin burnundan
içeriye göndermişti. Gözlerini kapattı ve etrafı teniyle hissetmeye çalıştı.
Yarı çıplak olduğunu yırtık kıyafetlerinin tenine değdiği yerlerinden
anlayabiliyordu. Sıkıca tuttuğu; hala giyemediği kıyafetlerinin poşetiydi.
Aşkını kaybettiği için yas tutmaya o
kadar çok ihtiyacı vardı ki ama bebekleriyle sokakta kalmış olmanın acısı daha
ağır basıyordu. Kerem’ i çok seviyordu. Belki şuan bebekleri olmasa hayatından
bile vazgeçecek kadar çok seviyordu. Ama bebeklerini dünyaya getirdiği ilk
andan itibaren aşkın bambaşka halini tatmıştı. Bu aşk hiç olmadığı kadar derin
hiç olmadığı kadar saf ve masumdu. Karşılıksız olan ama bir o kadar mesut eden
bir tarafı vardı. Aşık olduğunuz varlık sizi sonuna kadar sömürüyor; enerjinizi
tüketiyor, uykularınızdan ediyor ama siz hala onunla olmaktan mutluluk
duyuyordunuz.
Onların ilk halini düşününce yüzünü
acı bir gülümseme kaplamıştı. Gülümsediğini farkedince tüm acılara rağmen
gülümsemesine sebep olan varlığa neden evlat dendiğini şimdi daha iyi
anlıyordu. Önüne doğru yanaşan taksiye el ederek durdurmuş ve evi olarak
gördüğü ama asla evi gibi hissedemediği yere gitmek için yol almıştı.
İstanbul’ un yeşilliklerine en yakın
olan bu villaya ilk geldiğinde hissettiği duyguyu şimdi yine hissediyordu.
Dışlanma.
Taksi şoförüne bahçeden girmemesi
gerektiğini söylemiş ve taksiden aşağıya inmişti. Kapıdan kendisini kabul
ettirmek şoföre oldukça zahmet verecekti. Kendisi biraz daha yürüyebilirdi.
Bahçenin dış kapısından villa görünmüyordu. Bunun en büyük sebebi ise
uzaklığından çok ağaçlık olmasından kaynaklanıyordu. Tam bir ingiliz mimarisine
sahip olan bahçe planlamasına hakimdi. Bahçesiyle ve villanın tasarımıyla tam
bir mimari sanat eseri olan bu ev ancak böyle bir aileye ait olabilirdi.
Babadan oğula geçmiş bir meslekti onlar için inşaat sektörü. Camiyada bu kadar
tanınmış olmaları ve yer etmeleri de bundan kaynaklanıyordu. Çocuklarının bile
mesleği şimdiden belirlenmişti. Sabri Bey’ e göre zaten başka bir meslek asla
düşünülemezdi.
Kapıyı çalalı çok olmuş ama henüz
daha açan olmamıştı. Namışah Hanım bazen haklı konuşuyordu demek. Çalışanlar ne
zaman boş an bulsa kaytarmayı bir an bile geciktirmezlerdi. Koşarken sanki
merdiven basamaklarını döver gibi çıkan ses kapının ötesinden bile
duyulabiliyordu. Saçı başı dağılmış olan Funda nefes nefese kalmış bir şekilde
kapıyı açmıştı. Aslı ona bakakalmıştı. Funda telaşla saçını başını düzelterek
Aslı’ ya gönül ferahlığı ile durumunu izah etmişti. Zaten evde neredeyse tek
anlayışlı olan Aslı’ ydı.
“Çok afedersiniz Hanımım ikizleri
uyuturken yanlarında dalıp kalıvermişim.” Aslı ona masumca gülümsemişti.
“Olsun Funda merak etme o sıpalar
bazen beni de mahvediyorlar ve ben de yanlarında yığılıp kalıyorum.” Funda
anlayışla karşılanmanın vermiş olduğu rahatlıkla derin bir nefes almıştı.
“Lakin evde senden başka kimse yok
mu?”
“İnanın ben de bilmiyorum hanımım.
Aslında mutfaktakiler kesinlikle evi bırakmazlar ama.”
“Peki tamam neyse. İkizler uyuyor mu
şuan?”
“Evet hanımım.” Saate bakarak: “Daha
yeni uyumuş sayılırlar.” Aslı en azından buna sevinmişti. Valizlerini rahatça
toplayabilirdi. Hoş çok vakti olduğu söylenemezdi. Acele etmeliydi. Içinde daha
kötü şeylerin olacağı hissi vardı.
Hızla merdivenlerden yukarı çıkarak
Kerem ile kendilerine ait olan yatak odasına yöneldi. Nedense içi bir hoş
olmuştu. arkasını dönüp Funda’ ya seslendi.
“Funda!”
“Buyrun hanımım!”
“Çocukları benim odaya taşır mısın?”
Funda bu istekle ilk defa karşılaşıyordu. Daha once yataklarından kendi odasına
taşınmasını istememişti. Oysa doğdukları ilk günden bu yana Aslı onların
odasına bir anne düzeneği kurmuş ve oğulları annelerine ihtiyaç duyduğu her
vakit orada kalmıştı. Funda soru sormadan kendisinden istenileni yaptı ve
çocukları teker teker sessizce yatağa götürdü. Aslı, valizini toplamaya çoktan
başlamıştı. Funda yan gözle onun ne yaptığına bakmıştı.
İki oğlu da geldikten sonra kapıyı
ardından kitlemişti. Funda bu harekete daha çok şaşmıştı. Bu kadın ne yapıyor
diye aklından geçirmeden edemiyordu.
Aslı, çocukların da kendisinin de
ihtiyacı olacak kadar iki valiz oluşturmuştu. Hiç vakit kaybetmeden duşa girmiş
vücudunda hissettiği acılara aldırış etmeden kanlarını temizlemeye çalışmıştı.
Duştan çıktığında üzerine dışarıdaki havanın soğuğuna uygun kıyafetler
giymişti. İçinde yaşadığı efkarını odaya bile salamadan buradan uzaklaşıp
gidecekti. Odaya şöyle bir son kez baktı ve kıyafet dolabında eşinin tarafı
gözüne ilişti.
Eşinin kıyafetlerinin ardında
yalnızca ikisinin bildiği ve şifresini de ikisinin bildiği bir kasa vardı. Hoş
eşinin sahip olduğu mal varlığı hayatta bu kasaya sığmazdı lakin Kerem,
evlendikten sonra hele de eşi hamile olunca çok şeyleri hesap eder olmuş ve en
kötü yaşantıya karşın önlem amaçlı bu kasayı mücevherler ve maddi değeri
oldukça yüksek olan eşyalarla doldurmuştu. Bunu herhangi bir durumda ola ki bir
iflas ola ki büyük bir felaket sonucu ailesini bir nebze olsun idare edebilir
düşüncesiyle oluşturmuştu. Ama Aslı’ nın kasayı düşünmesinin sebebi buradaki
mücevherleri almak değildi. Hemen çekmecelerden bir kağıt kalem bulup yazmaya
başladı.
“Kerem, canım aşkım;
Eğer bu kağıda ulaşmışsan artık
hatırlıyorsun demektir. Çünkü bu kasanın varlığını bir tek sen ve ben
biliyorduk. Ve şifresini de hatırlıyorsan demek oluyor ki bize dair en önemli
anıyı da hatırlıyorsun demektir. Kasım bize büyük bir aşk getirmişti ve birlikte
geçirdiğimiz bu son kasım ise bizden son nefesimize kadar vazgeçmeyeceğimiz aşkımızı
elimizden aldı. Şunu ne olursa olsun unutma ben asla seni sevmekten
vazgeçmedim. Seni tekrar kazanabilmek için elimden gelen herşeyi yapacağım.
Şuan hafıza kaybı geçirdin. Beni ve çocuklarımızı
hatırlamıyorsun. İleride nasıl bir süreç geçireceğin konusunda hiçbir fikrim
yok. Ne yazık ki böyle bir süreçte annenin elimizden tutması gerekirken senin
bu hastalığını fırsat bilip sana karşı adımı lekedi. Namışah Hanım beni evden
kovdu. Hastanede senin odana geldiğim de seni kandırmışlardı ve bana iftira attılar.
Seni öldürmekle suçladılar ama asla böyle bir şey olmadı. Ben sana asla zarar
vermedim.
Buradan kendi irademle değil tamamen
ailenin zoruyla kovulduğumu bilmeni isterim. Seni daima seveceğim ve seni
kazanmak için elimden geleni yapacağım. Vazgeçmedim. Sana söz verdiğim gibi
aşkım senden asla vazgeçmeyeceğim. Hoşçakal bal böceğin Aslı.”
Aslı, kasaya mektubu koymuş ve
Funda’ ya şoförlerden birini bulmasını istemişti. Genç ve yeni şoförlerden biri
yardıma gelmişti. Neyse ki görünürlerde Namışah Hanım ve Sabri Beyler yoktu.
Olay çıkmadan hemen buradan ayrılmak istiyordu. Asıl tedirginliği çocuklarını
elinden alıp kendisini kapı dışarı etmeleriydi. Artık onlardan her türlü
kötülüğün gelebileceğini hesap etmesi gerekiyordu. Genç şoförü acele olması
konusunda sıkıştırıp duruyordu. Eşyalar yerleştirilmiş ve Aslı ikizleriyle arka
koltuğa oturmuştu. Bahçeden tam çıkacakları sıra Sabri Bey’ in arabası içeri
girmek üzereydi. Aslı hemen şoförün omzuna dokundu.
“Ne olursa olsun durma anladın mı
beni?” Genç affallamıştı.
“Ama efendim!”
“Sana görmezlikten gel dedim.”
“Ama efendim beni kovarlar.”
“Asıl durursan ben seni kovarım.
Seni işe alan Kerem Beydir.” Genç bu sözü duyunca rahat bir nefes almıştı. Oysa
Aslı onun eninde sonunda kovulacağını biliyordu. Ama ne yazık ki şuan bunu göze
alacak kadar güçlü değildi. İçinden gence söz veriyordu. “Merak etme
sadakatından ötürü seni tekrar işe alacağım.”
Genç kendisine yakılan selektörleri
görmemiş gibi yaparak yanlarından gaza basıp uzaklaşmıştı. Aslı, derin bir
nefes aldı. Gencin kendisini terminale bırakmasını istemişti. Aslında gideceği
bir yer yoktu. Ama şoföre sorulduğunda memleketine gitmiş düşüncesi yaratmak
istiyordu. Böylece ondan kurtulduklarını düşünecekler Aslı ise biraz zaman
kazanmış olacaktı.
Aslı, kendisini terminale bırakan
gencin oradan uzaklaşmasını izlemiş ardından başka bir taksiye atlamıştı. Taksiciden
kendisini düzgün ama ucuz bir otele götürmesini istemişti. Giderken gözleri
derinlere dalmıştı. Oysa şimdi ne kadar da çok isterdi ailesinin yanına
gitmeyi. Ama seneler önce babası ona yalvarmıştı.
“Etme kızım. Bu insanların içine
girilmez sen onlarla başedemezsin. Bak ben seni her halinle seviyorum ve kabul
ediyorum. Bırak bu sevdanın peşini. Bir yanlışın olmuşsa bile ben seni hatalarınla
kabul etmeye razıyım. Bilirim böyle zübbe kişileri, nasıl masum kızları
kandırdıklarını, senle hevesini alınca sokak ortasına koyar. Ben seni bilirim
böyle adamlarla işin olmaz. Bu kadar evlenmek istiyorsan vardır altında yatan
bir sebebi. Yapmışsan bir hata onu da kabul ederim. Hayır hamileyim diyorsan
torunum derim bağrıma basarım.”
“Hayır babam o nasıl söz öyle. Çok
şükür ben senin başını öne eğecek bir hata yapmadım. Kerem öyle düşündüğün gibi
biri değil. Işte bu kadar zenginlik içinden çıkmış olmasına rağmen benim
düşüncelerime yetiştiriliş tarzıma saygı duymuş biri. Ne olur evlenmeme izin
ver. Önüme geçme baba.”
“Eğer böyle bir ailenin gelini
olursan beni reddetmiş sayarım kızım. Ben diyeceğimi dedim. Bak bugün buraya
yazıyorum. Ola da seni kapı dışarı ederlerse çıkıpta bana gelme.”
Aslı’ nın gözlerinden ince ince
damlalar akıyordu. Tek babası değil Kerem bile bunların böylesine gaddar kalbi
olduğunu biliyordu. Ama o herşeyi göze alıp Keremle evlenmişti. Babasını bile
ezip geçmişti. O çok sevdiği biricik babasını. Saçlarını, inşaat harcından
yaralanmış elleriyle okşayan emektar babasını, hastalandığında cebinde muayene
ettirecek para bulamayıp el insanlara boyun bükecek kadar koca yüreği olan
babasını ezip geçmişti. Beyaz ve turuncuya karışmış kirli sakalları aklına
geldi. Zamanın yüzüne açtığı derin çizgileri, yorgun kaşları ve soğuktan
çatlamış dudakları… Nasıl da özlemişti onu. Oysa Kerem sandıklarından çok daha efendi
çıkmış ve Aslı’ nın hamileyken de bebek sahibi olduktan sonra da; gücünün
yetebildiği her anda onu baba ocağına götürmüş ama her defasında
reddedilmişlerdi. Ama Kerem, bu onurlu babaya hak veriyor ve ısrarla onlara
karşı duyduğu saygısını da vefakarlığını da eksiltmiyordu. Fırsat bulduğu her
an telefonla anne ve babalarını arıyor ve hal hatır soruyordu.
Aslı, babasının yanına giderse belki
kabul edileceğine ihtimal veriyordu. Babaydı sonuçta dayanır mıydı yüreği? Ama
bu sefer geri dönüşü asla ve asla olmayacaktı. Babasını tanıyordu. Onu belki
merhamete gelir ikizleriyle birlikte kabul eder ama Kerem’ i adına bile
almasını istemezdi. Bu yolun geri dönüşü yoktu. Aslı bunu düşünmek bile
istememişti. Keremsiz bir hayat düşünebileceği en son şeydi.
En iyisi şimdilik bir otele gidip
yerleşmek ve ertesi gün kendisine eşyalı kiralık bir daire bulmaktı. Aslı,
yetiştiriliş tarzından olsun yaşayış felsefesinden olsun bir bayanın maddi
özgürlüğü olması gerektiğine inanan bir kadındı. Bu yüzden eşinin kendisine
bağladığı maaşı bir eve yatırım yapmış ve bu maaşın hakkını da evde karşılamaya
çalışmıştı. O evin borcunu çok kısa sürede tamamlamış ve kendi evim
diyebileceği bir eve sahip olmuştu. Lakin onu kiraya verdiği için içerisinde
yaşayan aileye kışın ortasında çıkın diyemezdi.
Taksici onları orta düzey bir otelin
önünde durdurmuş. İki çocuklu kadıncağıza takside beklemesini söylemişti.
Kendisi uygun yer var mı sorup gelecekti. Aslı bu iyimser adama mahcup bir
şekilde gülümsemiş onu başıyla onaylamıştı. Adam geri geldiğinde kapıyı ona
açmış ve yer olduğunu söyleyip bagajdan valizleri otele taşımıştı. Adam otel
görevlisine ayrıca dolaplarında süt bulunuyor mu onu sormuştu. Aslı o zaman bu
adamın bir aile babası olduğunu anlamıştı. Tutan ücretin üzerine biraz daha
ekleyip adama öyle uzatmış böylesine zor bir zamanında bile iyilik yapmaktan
geri durmamıştı. Adam fazla ücreti tam geri iade edecekken Aslı gülümseyerek;
“Çocuklarınıza hediyelik bir şeyler
alırsınız.” Deyince adam başını mahcup sallayıp teşekkür ederek oradan ayrılmıştı.
Aslı çocuklarıyla asansöre geçmiş birini kucağında diğerini ise elinden
tutuyordu. İki valiz olduğu için otel çalışanı çocukları sıkıştırmamak adına önce
Aslı’ yı yukarıya göndermiş ardından da valizlerle kendisi gelmişti. Odaya
yerleştikten beş dakika sonra adam elinde bir litrelik kutu süt ile kapıya
dikilmişti. Aslı kapıdan sütü alarak ardından kapıyı kitledi.
Oldukça yorucu bir gün geçirdiğini
düşünerek çocuklarını yatağa yatırdıktan sonra yanlarına uzanmıştı. Bir süre
sonra herbiri öylece uyuyup kalmışlardı.
3. BÖLÜM
“Senden vazgeçemediğim
her anımda Aslı, senden vazgeçtiğim her anımda anne oldum ben.”
Aslı,
ertesi gün çocukları ile birlikte kendi iş yerlerine yakın bir kreşe gidip kreş
hakkında bilgi almıştı. Ücreti makul bir fiyata anlaşınca bu kreşe şimdilik ikizleri
göndermeye karar verdi. Kreşden ayrıldıktan sonra bir yandan iletişime geçtiği
bir kaç emlakçıyla telefonla görüşüyor eşyalı bir daire arıyordu. Yine kendi iş
yerlerine yakın olmasına özen gösteriyordu.
Emlakçılardan
birinin gösterdiği özentisiz bir daireyi mecburiyetten tutmak zorunda kalmıştı.
İçine her ne kadar sinmese de ikizleriyle yaşayabileceği ama bir o kadar da
ucuz olabilecek en uygun daire buydu. Yaşlı bir kadının dairesiydi. Kendisi
emekli olunca daha güzel bir ev satın almış ve evi eşyalarıyla birlikte olduğu
gibi kiraya bırakmıştı. Bu yüzden eşyalar biraz eskiydi. Daire de eskiydi ama
işyerine bu kadar yakın olup da aile apartmanı olması da Aslı için büyük bir
avantajdı.
Aslı orta düzey yaşantıya oldukça
alışkındı. Zaten lüks yaşantıda kendisini her zaman eğreti hissediyordu. İçini
anlamsız bir şekilde huzur kaplamıştı. Sanki önceki yaşantısında tüm pahalı
eşyalar tüm ağırlıyla Aslı’ nın sırtına binmiş de şimdi o yük üzerinden
kalkıvermiş gibiydi.
Aslı, oteldeki eşyalarını almak için
tekrar yola koyulmuştu. İkizlerle birlikte bu iş hiç de kolay olmuyordu.
Valizler ağır olduğu için mecbur taksiye binmek zorundaydılar. Eve
geldiklerinde taksiciye biraz daha fazla para vererek taksicinin valizleri yeni
dairesine kadar taşımasını ikna etmişti.
Valizler de eve taşındığına göre
artık herşey tamamdı. Aslı rahat bir nefes almış ve salonda oynayıp duran
ikizlerine bakarak gülümsemişti. Evi biraz dolaşmaya başlamıştı. Salondaki
kahverengi oturma grubu pek de fena durmuyordu. Küçük beyaz renkte bir tv
ünitesi ve üzerinde yine küçük ekran bir lcd vardı. Yerde yine açık kahve
tonlarında bir halının dışında salonda başka bir şey yoktu. Banyo ve tuvalete
baktığında oldukça bakımlıydı. Buna çok sevinmişti. Küçüktüler ama
kullanışlıydılar. Zaten İstanbul’ da lüks bir evde değilseniz böylesine de razı
olmak zorundaydınız. Ev üç odalıydı ve neredeyse her odasına güneş geliyordu.
Aslı odaların güneş almasına da sevinmişti. Mutfak amerikan tipiydi. Dolaplara
baktığında ise bir kaç tencere, tabak, kaşık çataldan başka çok da bir şey
yoktu. Yine de daireyi beğenmişti.
Acıktığını hissettiği an Aslı küçük
bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Çocuklarla şimdi nasıl alışveriş yapacaktı?
Şimdilik internet üzerinden sipariş vermeye karar vermişti. Bu sefer de adresi
bilmediğini farketmişti. Kapı üzerindeki zilden kapıcıya ulaşmayı düşündü.
Ardından daha hiç tanışmadığı kapıcıya kendisini uzun uzadıya tanıtana kadar ev
sahibini tekrar rahatsız etmenin daha mantıklı olduğunu düşünerek yaşlı kadını
telefonla aradı.
Kadıncağız anlayışla karşılamış ve
adresi tarif etmişti. Aslı internet üzerinden yemek siparişi vermişti.
Günlerini yine üstünkörü geçiştiryorlardı. Alışana kadar böyle idare
edeceklerdi.
Şuan için hallolmayan tek bir sorun
vardı o da Aslı, işe ne şekilde başlayacaktı. Kendi iş yerlerinde başlamayı
düşünüyordu çünkü başka gidecek yeri yoktu. Kendisini kovamazlardı. Kovmaları
için ellerinde sağlam bir sebep olmalıydı. Kapı gibi sözleşmesi vardı. Aslında
formaliteden hazırlanmış bir sözleşmeydi ama herşey Aslı’ nın lehineydi. Bu
onun için bir fırsat olabilirdi. Yani Kerem’ in en baş asistanı olmak böylece
onu hergün görebilecek ve kendisini hatırlatmak için bir çok ortam
oluşabilecekti.
Aslı, dairenin soğukluğunu
önemsemeden bugün için çocukların üzerine kalın yorganlar örterek onları
uyutmuştu. Üçü de ebeveyn yatağında birlikte yatmışlardı.
Ertesi sabah Aslı erkenden kalkmış
ve iş kıyafeti için pantolon çeket bir takım giyinmişti. Çocukları uyandırmak
hiç kolay olmamıştı. Erken kalkmaya asla alışık değillerdi. Aslı telaş içinde
onları giydirmiş ve hala uyumaya direnmelerini görmezden gelerek teker teker
kapının önüne taşımıştı. Kapının önünde bu sefer mızıldanıyorlardı.
İkisini de kucağına alarak çantasını
da eğret bir şekilde koluna taktı. Kerem’ in henüz daha taburcu olmadığını
düşünerek bugün özentisiz giyinmişti. Lakin işe geleceği ilk gün onu en şık haliyle
karşılayacaktı. Kendisini böyle teselli ediyordu. Çocuklar kucağında, Aslı yine
taksi çevirmişti. İçi kıyılsa da mecbur taksiye binmek zorundaydı. Çocuklarla
minibüse binmeyi henüz göze alamıyordu. Neyseki işyeri de kreş de yakındı.
Çocukları kreşe bıraktıktan sonra artık rahatça yürüyerek işe gidebilirdi.
Çocukları bıraktıktan sonra tam da düşündüğü gibi iş yerine yürüyerek devam
etti.
Koca bir gökdelenin önüne geldiğinde
bu koca binanın yalnızca Kerem’ e ait olduğunu düşünerek hayranlıkla bakmıştı.
Hoş çocukları doğar doğmaz çocuklarına da bu binadan hisse verilmişti. Bu bina
artık evinin üç erkeğine aitti.
Asansöre bindiğinde sabah özenle
yaptığı dalgalı saçlarının perişan olduğunu görmüştü. Hemen rastgele bir kata
basıp önce oralardaki bir lavaboya geçip üstünü başını düzenlemişti. Şimdi daha
iyiydi. Artık yönetim katına çıkabilirdi.
Kata geldiğinde henüz çok kimsenin
olmadığını görünce yüzü gülmüştü. Planladığı gibi erken gelebilmişti. Kerem’ in
odasına doğru yöneldi. Kendi masası onun odasının önünde olacaktı. Tabi asıl
asistanı ne yapacaktı o konuda şuan için hiçbir fikri yoktu.
Bu katta her oda şeffaf çalışma
düzeneği ile tasarlanmış ve her odanın en az iki duvarı camdan yapılmıştı.
Böylece herkesin odası görünebiliyordu. Patronun da dahil. Bu düzeni Aslı da
seviyordu. Çünkü diğer katlara gittiğiniz de farkı anlayabiliyordunuz. Tüm her
yer ve herkes görünüyor ama aslında diğer katlarda bu odalar ulaşmak
istediğinizde aralarda koridorların bile olduğunu anlayabiliyordunuz. Sanki bu
kat sadece bir odaymış hissi veriyordu. En baştaki odaya geçip en sondaki odaya
oradan bakabilirdiniz. Herkes iç içe ve sıcak bir ortamda gibiydi. Tasarlayan
gerçekten çok muhteşem yapmıştı.
Aslı odanın önünde bir masanın ve
bilgisayarının boş olduğunu farketmişti. Buna doğrusu çok şaşırmıştı. Acaba
biri işten mi çıkarılmıştı? Anlam verememiş ama o masaya oturmuştu. Kerem’ in
açısı tam oradan görünmese de yine de idare ederdi. Eşyalarını masaya koyduktan
sonra asistanın masasının çekmecesinden dosya odasının anahtarını çıkardı ve
dosya odasına giderek bugün tarihli planları incelemeye koyuldu.
İnsanlar yavaş yavaş şirkete gelmeye
başlamıştı. Herkes Aslı’ ya geçmiş olsun dileklerini iletip çalışma odalarına
geçiyordu. Kerem’ in asistanı gelince ondan daha net bilgiler almış ve işe daha
iyi adapte olabilmişti. Hayatı boyunca asistan olmamıştı. Ama kendi işlerini
asistansız yürüttüğü için bu işi çok da yadırgamayacaktı.
Bir süre sonra şirkete Sabri Bey’ in
geldiğini gördü. Aslında Kerem’ e işi devrettikten sonra artık emekliye
ayrılmış ve eve çekilmişti. Çok şirkete uğramazdı. Belli ki Kerem iyileşene
kadar Sabri Bey işleri yakından takip etmek istiyordu. Kerem’ in hem yönetici
müdürü hem de yakın arkadaşı olan Emir işleri sağlam takip ederdi. Kerem’ in
asla gözü arkada kalmazdı. Sabri Bey’ in şirkete gelmesine çok gerek yoktu
aslında.
Aslı Sabri Bey’ in odasına geçtiğini
görünce onun yanına gitmek için elinde tuttuğu dosyaları masaya bıraktı.
Kapısını çalarak içeriye girdi:
“Günaydın Sabri Bey gelebilir
miyim?” Sabri Bey soğukkanlı tavrını koruyarak:
“Evet buyur Aslı Hanım.” Diyerek ona
koltukta yer gösterdi.
“Teşekkür ederim Sabri Bey
oturmayacağım. İşimin başına geçtiğimi haber vermek için geldim. Sizin
asistanınız bugünkü plan hakkında bilgi verir. Eğer uygun görürseniz; Kerem Bey
geldiklerinde geride kalmaması adına toplantılarınıza ben de katılmak isterim.”
“Aslı, bence işi zora sokma. Herkese
biraz zaman ver olur mu?”
“Sabri Bey, farkındaysanız sorun
çıkarmadan evden ayrıldım. Maksadım sorun çıkarmak değil. İşime geri döndüm.
Eğer uygun görürseniz…”
“Aslı, burada çalışman uygun olmaz.”
“Sabri Bey siz de mi beni ve
çocuklarımı aç bırakma niyetindesiniz?”
“Pekala maaşın yatıyor. Aç ve açıkta
olduğunu sanmıyorum. Kerem, zamanında seni bu konuda oldukça garanti altına
almıştı.”
“Ben çocuklarımın boğazına haram
lokma sokmam, özel hayatı konusunda Kerem Bey kendisi sağlığına kavuştuğu an
karar verebilir. Ama işimi bırakmamı benden istemeyin. İzniniz olsun olmasın
ben toplantılara katılacağım.” Diyerek tam yerinden ayrılacaktı ki tekrar geri
dönerek;
“Ha bir de Sabri Bey; ben sizi baba
bilmiştim. Olanlara susuyor olmanız beni koruduğunuz anlamına gelmez. Namışah
Hanım’ ın yaptıklarını görüyor ve bu olaylara dur demiyorsunuz. Eğer bunun
sebebi hisse mevzusu ise çocuğunuza bırakacağınız en güzel miras bir beton
parçası değil içinde sıcacık sevgiyi barındıran bir yuvadır. Biliyorum bu
sözler size boş geliyor. Kerem herkesle her şekilde aile kurabilir. Benim ve
çocuklarımın ne farkı var; Böyle bakıyorsunuz olaya ya da böyle
baktırılıyorsunuz. Ben çok alaturka bir kültürde yetişmiş biriyken siz çok
modern bir kişiyken aynı çizgide bakmanızı sizden bekleyemem. Siz daha bilgili
daha kültür sahibi bir insansınız. Belki benim düşüncelerim size çok basit
gelebilir ama bizler de babaya; gelin de torun da emanettir. Eğer ola ki
oğlunuza bir şey olursa, gelin baba ocağına gönderilmez. Nitekim kültürler değişse
de hayatlarımız modernleşse de ben babamın kütüğünde değil sizin kütüğünüzde
kayıtlıyım. Sizin soyunuzu ben devam ettiriyorum. Vaktinizi çaldım.” Diyerek
adamın bir şey bile söylemesini beklemeden çıktığı gibi kapıyı kapatıp masasına
geri döndü.
Aslı ağlamak, tüm içinde
biriktirdiği aşağılanmışlık duygusunu olanca kuvvetiyle dağlara taşlara
haykırmak istiyor ama yapamıyordu. Sessiz kalmaktan başka çaresi yoktu. İşine
devam etti. Zamanın ve mekanın önemi yoktu.
Onu gördüğüne sevinecek olan tek bir
kişi vardı. İşe biraz geç kalmış, trafiğin acizliğine uğramıştı; Timur. Yani
Keremden önce ona hep aşık olan ama Aslı onu üniversitede en iyi dost olarak
bildiği için bir türlü kendisine açılamayan en yakın dostu Timurdu. Nitekim
Kerem ile tanışmalarına da o sebep olmuştu. Timur ile Kerem iki eski ortağın
oğullarıydı. Yaşları yakın olmasından ve neredeyse hep aynı okullarda okumaktan
ötürü farklı bir arkadaşlık ilişkileri vardı. Timur, daha sonraları anne ve
babasının ilişkilerinin bozulmasından ötürü babasından uzaklaşmış, kendi ayakları
üzerinde durmaya çalışmıştı. Ama babası annesini aldatmış olsa da babalık
görevinden asla ödün vermemişti. Onu Kerem ile birlikte aynı üniversiteye
paralı yazdırmış, okula gitmesini de annesi ile birlikte zorunlu kılmışlardı. İlk
mezun olduğu andan itibaren kendi işini kurmuş ve öyle yaşamını daim
ettiriyordu.
Timur, Kerem gibi zengin zübbesi bir
çocuk değildi. Hatta o zamanlarda ondan çok daha efendi ve düzgün biriydi.
Aslı, Timur’ a karşı farklı hisler hiç beslememişti. Onu yakın bir dost olarak
görüyordu. Hatta okulda tek dostu oydu.
Aslı ve Kerem evlendikten kısa bir
süre sonra Timur bir gece çok fazla alkolü kaçırmış ve arkadaş toplantısında
Aslı’ ya ilanı aşk etmiş hatta onu zorla öpmüştü. Herşey Kerem’ in gözleri
önünde olmuş ama magazin bunu çok farklı anlamlara çekmişti. Aslı’ nın
kendisini paklaması gereken bir durum yoktu. Herşey Kerem’ in gözü önünde
olmuştu. Ama Timur için aynı şey geçerli değildi. Ertesi sabah Timur gözlerini
Keremle açmıştı. Kerem ona herşeyi anlatıp ondan açıklama beklemişti. Timur çok
utanmış ve ona içinde yaşadığı duyguları tüm gerçekliğiyle anlatmıştı. Kerem,
Aslı ile bir daha asla görüşmesini istememişti. Aslı’ ya bu gerçek anlatılmamış
olsa da Aslı da Timur da Kerem’ in bu kararına saygı duymuş ve hep sadık
kalmışlardı. Taki bugüne kadar.
Timur şirkete adımını ilk attığı an sanki
yüzüne serin bir havanın üflemesini hissetmişti. Aslı, narin bedeniyle masanın
başında öylece duruyordu. Kendisine yapılanlardan haberi vardı. Şirkette herşey
çok kolay duyulurdu. Ama Namışah Hanım, durumu etrafa çok farklı aksettirmişti.
Aslı, Kerem aksayarak yürüyeceği için onu terketmişti. Buna kim inanırdı ki?
Timur daha odasına bile girmeden
soluğu Aslı’ nın yanında aldı:
“Aslı!” Aslı tanıdık o sıcak sesi
duyunca hemen başını çevirdi. Dert ortağı biricik dostu bu zor zamanda yine
yanında bitmişti. Hızır görmüş gibi sevinen Aslı’ nın sesi hiç pürüzlenmeden
hissettiği gibi çıkıverdi:
“Timur! Senin ne işin var burada?”
“Babamın küçük bir ricası diyelim. Asıl
senin ne işin var hayırdır?”
Timur’ un babasına ait olan şirket
buradan çok uzaktaydı. Sabri Bey ile birlikte ortaklığını aldıkları işlerde
işleri beraber yürütebilmek için yetkili bir kaç kişi bu şirkete masa kurmuştu.
İlk başlarda ekibi yönetmek için görevlendirilen kişi; başka bir işe
görevlendirilmiş ve babası Timurdan başka hiç kimseye güvenemediği için bu
teklifi ona sunmuştu. Timur’ un da bu magazin haberi yüzünden işleri aksamaya
başlamıştı. Bu yüzden buradaki işi kabul etmiş ama Kerem bunu Aslı’ ya
söylememişti.
Aslı kırık bir gülümseme kondurarak;
“Sorma başıma gelenleri. Namışah
Hanım beni evden kovdu.”
“Evet çok üzüldüm. Geçmiş olsun
herşeyden önce. Gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum.”
“Ne için ne diyeceğini
bilemiyorsun?”
“Şu gece mevzusu senin başına tüm
dertleri açan benim.” Aslı koluna hafifçe vurarak;
“Saçmalama o mevzuyu Kerem çoktan
kapatmıştı. Ayrıca sen o gün sarhoştun. Bu Namışah Hanım’ ın ayıbı. Böylesine
çirkin bir iftirayı nasıl da atabilir? Ama yaptı işte. Bu yüzden ben de kendi
ayaklarım üzerinde durmaya başladım.”
“Sahi neredesin, şimdi çocuklar
nerede?”
“Geçici olarak eşyalı bir ev tuttum.
Çocukları da kreşe verdim.”
“Yani doğrusu sana maşallah diyorum.
Yani sen iyi misin? Hemen ayaklanmışsın ama.”
“Vallahi sorma evden kovulduğuma
bile üzülemedim. Yani üzülmeye fırsatım olmadı. Fırsat bulursam bir ara oturup
ağlayacağım.” İkisi de gülmüşlerdi.
“İki çocukla çok zor değil mi?”
“Ya sorma Timur. Düşünebiliyor
musun? Ben ve aşkımı kaybettikten sonra sen git kendine iki günde yeni bir hayat
kur ama annelik böyle işte. Ama biliyor musun canım Kerem’ im hakikaten
bunların ne kadar da kalpsizleşebileceğini en başından beri seziyormuş. Bana
bir çok yatırım yapmıştı. İnşallah onlarla ayakta kalabileceğiz Timur.”
“Ya Aslı! Onları bankada tutma.
Benden sana tavsiye. Bak böyle ayakta konuşmayalım. Bir yerde oturup sağlamca
konuşalım. Bunların ne yapacağı belli olmaz. Kerem hala hatırlamıyormuş. Doktorlar
hatırlaması imkansız diyor. Bunlar seni yer bitirir.” Aslı bankadaki birikimini
düşündü. Onlara göre balık yemi kadardı ama kendisi için gerçekten iyi bir
gelecekti.
“Haklısın onları saklamam lazım.”
“Eh peki sen niye bunların burada
gözüne kadar giriyorsun?”
“Timur ben Kerem’ den vazgeçmem.
Şuan için ona ulaşmanın en iyi yöntemi de bu.” Timur, Aslı’ya yardım etmekte
kararlıydı ve ona öylece emin gözlerle bakıyordu.
“Tamam. Kimsenin seni üzmesine izin
verme. Odam şurası. Anında yanımdasın tamam mı? Numaram sende kayıtlı değil mi?
İş yerinde olsun ikizler için olsun; bir şey ihtiyaç olur mutlaka ara. Akşam
seni ben bırakayım. Yeni evini bir göreyim. Hem konuşuruz. Eğer senin için
uygunsa.” Aslı tereddütlü gözlerle Timur’ a bakıyordu. Timur devam etti.
“Aslı kim ne derse desin. Umrumda
değil. Benden başka kimsen yok biliyorum.” Haklıydı. Aslı çekimser başını
salladı. Timur ona gülümsememiş ama dudaklarını sıkarak başını sallamış, ona
destek verdiğini böyle göstermeye çalışmıştı.
Aslı, içinde anlam veremediği bir
ferahlık hissetti. Her ne olursa olsun yalnız kalmak çok kötüydü ve bir dostun
olması işte böylesine güzel bir şeydi.
Timur, odasına geçmiş ve o kadar
uzakta duruyor olsa da sanki yüreği Aslı’ nın yanında atıyormuş gibi
hissediyordu. Onu uzaktan izliyor gözleriyle kendisine bir koruma bariyeri
çiziyordu. Kimsenin ona zarar vermesine müsaade edemezdi. Aslı, çok narin bir
kalbe sahipti. Güçlüydü, akıllıydı ama duygusaldı. Kerem’ in ailesinin ona
zarar vermesine göz yumamazdı.
Ona karşı çok masum duygular besliyordu.
Timur, hayatında ilk defa aşık olmuş, bu duyguları Aslı sayesinde tatmıştı.
Kendisinin olamadığı için delirecek psikopat erkeklerden değildi. Bilakis Aslı
nerede mutlu olacaksa ona destek vermeye her daim hazır olacak biriydi. Hem bu
ilişkide acele etmeyip duygularını açmakta geçiken Timurdu. Aptallık ettiğini
düşünüyordu. Bu konuda hatalı biri varsa o kişi de Timurdu. Aslı’ ya sadık bir
dosttu. Bundan çok daha ötesinde beslediği duygularını gösterememiş, Aslı’ ya
açılamamıştı. Ve geç kalmış biri olarak aşkını ebediyen kalbine gömüp Aslı’ nın
mutluluğuyla kendisini teselli etmekten başka çaresi yoktu.
İnsan mükemmel bir kadına aşık
olunca; ondan daha mükemmel olabilecek bir kadınla karşılaşmadığı sürece
aşkından vazgeçemiyordu. Timur’ un karşısına böylesine mükemmel başka bir kadın
daha ne yazık ki çıkmamıştı. Bu yüzden hala bekar ve aşıktı.
Mesai bitmiş herkes evlerine
dağılmak üzereydi. Timur, Aslı’ nın yanına giderek ona gülümsedi. Aslı, hala
tedirgin görünüyordu.
“Merhaba çıkalım mı?” Aslı ellerini
birbirine kavuşturarak:
“Timur ben düşündüm de kendim gitsem
daha iyi olacak.” Timur, Aslı’ nın bu tepkisine şaşırmamıştı. Üzerindeki
huzursuzluk dışarıdan fazlasıyla görülebiliyordu.
“Anlıyorum Aslı en azından eve kadar
bırakmama izin ver. Sen yollara alışık olabilirsin ama ikizler bu soğukta
sokaklarda gitmeye alışkın değiller.” Aslı düşünmüştü. Evet haklıydı. Bir yere
gidecek olsalar her zaman özel arabalarıyla seyahat ederlerdi.
“Aslı, hadi ama eve kadar bırakmama
izin ver.” Diyerek Aslı’ nın daha fazla düşünmesine izin vermemişti. Aslı hala
tedirgin bir şekilde Timur’ u takip ediyordu. Timur’ un kimseden çekincesi yoktu.
Bu şekilde Aslı’ yı ortada bırakamazdı. Elbette üstüne vazife olan şeyi yapacak
Kerem, Aslı’ ya tekrar sahip çıkana kadar onu kollayacaktı. En nihayetinde
Kerem’ in de sıkı bir dostuydu.
Otoparka indiklerinde Aslı biraz
daha duruma alışıyordu. Timur ona eskilerden Keremle ilgili anılarını anlatıp
kafasını dağıtmaya çalışıyordu. İkisi de arabaya binmiş kreşin yolunu tutmuşlardı.
Yolda giderken Aslı, alışveriş yapması gerektiğini hatırladı. Doğrusu Timur onu
bırakmamakla çok iyi yapmıştı.
“Timur!”
“Efendim Aslı.”
“Ya ben marketten birkaç malzeme
alacaktım. Acaba senin için sakıncası yoksa çocukları almadan bir markete mi
uğrasam?”
“Tabi Aslı, işte bana böyle şeylerle
gel. Dostuma bugünlerde destek olamayacaksam ne zaman destek olacağım?” Aslı
gülümsemişti.
Timur, istedikleri herşeyi
bulabileceği bir markete aracını sürmüştü. Çok vakit kaybetmeden
alışverişlerini tamamlamaları gerekiyordu çünkü kreşten ikizleri alma vakti de
yaklaşıyordu. Bu yüzden Timur da Aslı ile beraber markete geçmiş alacaklarını
daha hızlı tamamlaması için ona yardım etmişti.
Rafların arasında ikisi de
birbirinden bağımsız dolanıyor, market arabasını Timur sürüyordu.
“Aslı burada makarna var alıyorum.”
“Evet olur.” Diyerek başını bile
çevirmeden Aslı cevap vermişti. Timur, çoğu zaman kendi alışverişini kendisi
yaptığı için koşar adımla neler ihtiyaç olabileceğini tahmin ederek hızla
rafların arasında dolanıyordu. Aslı biraz daha kararsızdı. Neler alabileceği
konusunda şuan için hiçbir fikri yoktu. Hem aklı dağılmış olmasından da
kaynaklı raflara bir türlü odaklanamıyordu.
“Çok körelmişim ya! Alışveriş
konusunda nelere ihtiyacım olur bilemedim.” Dediğinde Timur çoktan alışverişi
tamamlamış market arabasıyla arkasında dikilmişti.
“Şunlara bir bak istersen.”
Dediğinde Aslı hala rafların arasında kaybolmuş bir şeyler bakıyordu. Başını
çevirdiğinde koca market arabası dolmuş neredeyse taşıyordu. Aslı şok olmuş bir
şekilde gülerek;
“En son makarna alıyordun.” Dedi.
“Onu soralı çok olmuştu.” diyerek
Timur onla gır gır geçiyordu.
“Bakayım burada neler var?” diyerek
arabayı karıştırmaya başlayınca Timur hafifçe önünden aracı çekerek;
“Hadi zamanımız yok.” Demişti. Aslı’
nın bu kadar şey almayacağını bildiği için geri çekmiş ve kasaya geldiklerinde
de erkek cinsiyetini kullanarak kasiyer kıza bir kaç tatlı sözle ücreti
kendisinden almasını ikna etmişti. Aslı bu duruma çok bozulmuş, kasiyer kız ise
günün sonuna doğru böylesine yakışıklı bir erkekten böylesine güzel iltifatlar
aldığı için oldukça mutlu olmuştu.
“Ama olmadı böyle ya.”
“Ama oldu Nisan Hanım değil mi? Gerçekten
de Aslı burası bir bahar kadar taze ve çiçeksi kokmuyor mu?” Aslı bir Timur’ a
bir de adı Nisan olan kasiyer bayana bakıp gülümsemişti.
“Bu okulda da böyleydi biliyor
musunuz Nisan Hanım; hep öğretmenlere böyle tatlı sözler söyler, derslerden de
hiç ödev yapmadan geçerdi.” Kasiyer kız mest olmuş bir şekilde;
“Olsun ama böyle tatlı insanlarla
bir ömür geçer.” Deyince Aslı kızarmıştı. Timur durumu farketmiş hemen
atılmıştı;
“Nisan Hanım! Bu da bunun kocası da
bilmez öyle şeyleri. O yüzden birbirinin ömrünü çabuk tükettiler. Siz siz olun
benim gibi böylesine şair bir adamla evlenin.” Diyerek Aslı’ yı yine güldürmeyi
başarmıştı. Arabaya geçtiklerinde Aslı hala onunla didişiyordu. Onunla
didişmeyi ne de çok özlemişti.
Aslı, kreşe geçmiş Timur ise kapının
önünde arabanın dışında gelmelerini bekliyordu. Aslı’ yı bir elinde Poyraz
diğer elinde Kuzey ile görünce kalbi yine farklı atmaya başlamıştı. Genç
kızlığı kadar anneliği de başka güzeldi. Ne çok isterdi onunla böyle çocukları
olsun ve beraber işten çıkarken çocuklarını birlikte alsınlar. İş kadını olan
bir anne. Ne de güzel yakışıyordu her sıfat Aslı’ ya.
“Aman Allah’ ım nasıl da büyümüşler.
Daha bir ay önce görmüştüm onları.” Deyince Aslı şok olmuştu.
“Sen ne zaman gördün?”
Timur çocukları arabaya oturturken;
“İşyerine babalarına ziyarete
geldiklerinde onları görüyordum. Hatta onlarla çok zaman beraber oyun oynadık.”
“Kerem bundan bana hiç söz etmedi.
Sen bayağıdır şirkettesin o zaman?”
“Altı ay olmuştur herhalde.” Deyince
Aslı çok şaşırmış ve Kerem’ in bunu ondan saklamasına oldukça üzülmüştü.
“Hadi durma öyle atla arabaya.”
Deyince Aslı kendisine gelmiş ve içeri geçmişti:
“Timur çok zamandır birlikte mi
çalıştınız?” dediğinde çoktan arabayla yola girmiş evin adresini öğrenmek için
ona soracaktı ki Aslı hala o konudaydı.
“Tamam boşver. Kerem işte. Sen bana
evin adresini versene.”
“Tamam vereyim de.” Adresi vermişti
ve ahiret sorularına başlamıştı.
“Anlamıyorum Kerem bu kadar basit
bir şeyi niye benden saklar? Bu kadar mı bana güvenmiyordu?”
“Ya takılma böyle şeylere. Hem Aslı,
Kerem sana başkasına olmadığı kadar çok güveniyordu.” Aslı arka koltukta iki
çocuğunu tutuyor ama el kol hareketi yapmaktan da kendisini alamıyordu.
“Ne yani bana güveniyordu da…” Biraz
duraksadıktan sonra cümleyi tamamlayıp tamamlamamakta tereddüt etti. Ama açık
konuşmazsa konuya da açıklık getiremeyeceğini anlayarak son cümlesini
dudaklarından tıslar gibi çıkarmıştı:
“Sana mı güvenmiyordu?”
“Tabiki de hayır. Aslı böyle şeylere
takılırsam dostluğumu nasıl devam ettirebilirdim? Kerem’ in biraz zamana
ihtiyacı olduğunu düşündüm. Sonuçta hatalı olan bendim.” Dediğinde Timur bir
şeyi farketmişti ve Aslı’ ya bunu belli etmeden sormanın bir yolunu aradı:
“Hem o gecenin ardından Kerem, ne
konuştuğumuz hakkında sana birşeyler söyledi mi?” Aslı’ nın aklına kötü bir şey
gelmeyerek:
“Yo sadece çok sarhoş olduğun için
böyle bir hata yaptığını, bundan dolayı benden çok utandığını ve uzun bir süre
utancından karşıma çıkamayacağını söylemişti. Yani darılma arkadaşım lakin, bir
de bir süre benim de seni aramamam gerektiğini söylemişti. Ben de haklı olarak
saygı duydum.”
Timur, dört ayak üstüne düşmüş gibi
kendisini şanslı hissetmişti. Oysa o sabah Kerem’ e olduğundan çok daha fazla
dürüst davranmış ve herşeyi olduğu gibi anlatmıştı. Aslı’ ya ilk gördüğü günden
beri aşık olduğunu ve onların evliliğinde asla gözü olmadığını ama duygularına
da hakim olamadığını itiraf etmişti. Ona hala deliler gibi aşığım demişti.
Şimdi düşününce Kerem’ e karşı ne kadar da aptalca bir itirafta bulunduğunu görebiliyordu.
Kerem’ in unuttuğunu şimdi düşününce nasıl da rahat bir nefes almıştı. Ayrıca
bunu Aslı’ ya anlatmadığını da şimdi öğrenmişti. Senelerce kendisini yiyip
bitirmişti. Aslı’ nın ona aşık olduğunu bildiğini sanıyordu. Ama anlaşılan o ki
Kerem bunu içinde saklamış ve Keremle birlikte yine bir sır olarak yok olup
gitmişti. Üstünden büyük bir yük kalkmış gibi kendisini hafiflemiş hissetti.
Gülümseyerek:
“Olur mu öyle şey benimkisi tam bir
aptallıktı. Karşımda kim olduğunu seçemediğim bir an yapmış olduğum saçma sapan
bir hareketti. Özürdilemek için ne karşına çıkacak yüzüm kalmış ne de fırsatım
olmuştu. Gerçekten herşey için çok özür dilerim.” Aslı gülümsemişti.
“Ya saçmalama hayır artık karşında
kimi hayal ediyorsan kaç senedir meraktan çatladım. O kadar da samimi dost
olduğumuzu sanıyordum doğrusu aşk olsun sana bu konuda çok kırıldım. Ben her attığım
adımı, her hissettiğim duygumu senle paylaşırken siz erkekleri anlamıyorum.
İçinde biriktirmiş büyütmüşsün. Bana da anlatmadın. Bak sonunda nasıl patladın?
Sonradan nasıl olsa bir düğün patlatır, benden bile gizlediği bu esrarengiz
kadını öğrenirim diye çok bekledim ama sonra kokusu da çıkmadı. Öyle kaldı
gitti gizemli kadın.”
Deyince dikiz aynasında Aslı’ nın
soru dolu zeytin siyahı gözleriyle kitlenip kalmıştı. Nasıl da koyuydu gözleri
nasıl da kalbi gibi derin ve yoğundu. Oysa sıfatı karanlık olanlar birçok şeyi
içinde gizlerken Aslı’ nın gözleri bir ayna gibi kalbini yansıtırdı. Gözlerine
bakınca neler hissettiğini anında anlayabilirdiniz. Öylesine şeffaf öylesine
temizdi.
Timur, göz kapaklarının arasına
gizlemiş olduğu koyu yeşil gözlerini; bu sefer bu zeytin karası gözlerden
alamıyordu. Zaman ve mekan algısı onun için yok olmuştu. Bir ömür böylesine
bakabilirdi. Timur’ un kendisine deliler gibi aşık olan kadınların bile
nasibini alamadığı gözlere Aslı, cüratkar bir şekilde bakabilen tek kadındı.
Çünkü Timur koyu yeşil olduğu bile bilinmeyen gözlerine uzun uzadığa bakılmasına
asla izin vermezdi. Bu bakışların bir tek Aslı’ ya ait olmasını isterdi.
Elbette kadınlara bu kadar uzun bakmamasının özel bir sebebi de vardı.
Sebepleri çok derinlere dayanan niyeti; başka bir kadını acıtmama isteğiydi. Bu
gözler babasından ona yadigardı.
“Öğrenme daha iyi.” Koyu yeşil
gözleri hala Aslı’ nın bakışlarında kitliydi. Aslı, yutkunmuş ve bu cevaptan
hiç hoşlanmamıştı.
“Anlaşılan iyi bitmemiş.” Aslı’ nın
rahatsız olduğunu farkedince tekrar yola gözlerini çevirerek;
“Öyle sayılır.” Dedi. Aslı onun
adına üzülmüş ve moral vermek adına:
“Aslında bu konuda üzerine giderdim
ama şuan kendi dertlerime bile yoğunlaşamamış durumdayım. Unutacağımı sanma! Benden
gizlediğin bu gizemin peşine düşeceğim. Bunu aklından çıkarma ortak anlaştık
mı?” diyerek gülümseyen Aslı’ ya Timur, o tatlı gamzelerini ortaya çıkaran
gülümsemesiyle karşılık vermişti.
Evin
önüne geldiklerinde Timur eşyaları taşımakta ısrarcı olmuştu. Aslı diretse de
Timur’ un vazgeçmeyeceği apaçık ortadaydı. Timur eşyaları eve kadar taşımış ve
ardından çocukları öperek içeriye davet edilmeyi beklemeden oradan ayrılmıştı.
Timur’ un bu kadar anlayışlı ve görgülü olmasını Aslı çok seviyordu. Ona her
zaman hayrandı.
Timur gittiğinde Aslı hızla eşyaları
yerleştirmeye koyuldu. İkizler ise ayakalarının dibinde dolanıp duruyordu. İlk
defa annelerinden bu kadar uzun süre ayrı kalmışlardı. Aslında çok defa gün
boyu eve gelemediği olurdu. Bazen ihalelere katılmak isterdi. Ama kendi sıcak
evlerinde ve tanıdık yüzlerin arasında günlerini geçirirlerdi. Sahi ev hala
soğuktu. Neden soğuk olduğuna kafa yoramayacak kadar düşünceleri aklında
birikmişti. İkizlerinin şimdilik karnı tok olduğunu biliyordu. Çıkmaya yakın
ara öğünleri vardı. Malum İstanbul’ da kreşten alıp eve geçene kadar geçen
vakit düşünüldüğü için bu kreş ara öğünleri bir yemek kadar doyurucu
hazırlıyordu. Ama eninde sonunda acıkacaklardı. Bu yüzden hızla bu malzemeleri
yerleştirip onlara yemek hazırlamalıydı. Sorunları düşünecek durumu yoktu.
Çok fazla poşet vardı. Kahvaltı
malzemelerinden yemeklik malzemelere; temizlik malzemelerinden banyo
malzemelerine kadar herşey düşünülmüştü. Evli olmasa da çocuklara biberon bile
alınmıştı. Bunları eline aldığında ikizler bir anda üzerine sıçramaya
başlamıştı. Emzikten onları yeni kurtarmıştı. Aslı gülümsedi. Zorlaşan hayatı
onlara daha fazla zorlaştırmanın yanlış olduğunu düşünerek poşetlerin arasından
bulaşık deterjanı ve sünger bulup biberonları yıkadı. İçlerine süt koyup
ellerine tutuşturmuştu. Televizyonun karşısındaki koltuğa ikisini de oturtup
kendisi işine devam etti.
Bir yandan eline telefonu alıp
hastanenin numarasını çevirmişti. Karşısına çıkan santral görevlisine Kerem’ in
ismini vermiş hemşiresiyle görüşmek istediğini söylemişti. Hemşiresinden bir
kaç bilgi aldıktan sonra Keremle görüşme durumu olup olmadığını sordu. Hemşire
odaya bakmaya gittiğinde yalnız olup olmadığını da sormayı ihmal etmemişti.
Kerem odada yalnızdı.
Hemşire telefonun karşısında eşi
olduğunu söylemiş görüşüp görüşmek istemediğini sormuştu. Kerem bir şey
söylemeden soğuk bir yüz ifadesiyle telefona elini uzatmıştı.
“Alo.” Kabaca söylenen söz Aslı’ yı
bir anda heyecanlandırmıştı. Heyecanla yutkunup;
“Merhaba nasılsın? Seni merak
ettim.”
“İyiyim.” Demiş daha fazla
konuşmamıştı. En azından sen nasılsın ya da çocuklar nasıl diyebilirdi. Aslı
hayal kırıklığı yaşamayacaktı. Çetin bir savaşın içinde olduğunu çok iyi
biliyordu.
“Bu güzel haber. Eh! Bir de ben
şirkette aynı zamanda senin asistanınım yani daha önce bu görevi icraat
etmemiştim. Ama özel durumumdan ötürü işin başına geçmem gerekti.” Nefes almak
için bir an duraksadığında karşıdan hiç ses gelmediğini farketti. Ama konuşmaya
devam etti.
“Sana bugünü rapor etmek için
aradım. Hiç Emir Bey bu konuda seni aradı mı?”
“Hayır aramadı.” Aslı sevinmişti.
“Öyleyse Kerem sana bilgi vermemi
ister misin? Eğer yorgunsan daha sonra da arayabilirim. Senin için önemli
olabileceğini düşünüyorum.” Kerem ismini duyan çocuklar bir anda oldukları
yerde sıçradılar. İkisi de
“Anne babam mı, baba, baba!” diye
yanlarına koşup elindeki telefona saldırmaya çalışmışlardı. Telefonun öbür
ucundan çocukların sesi duyuluyordu. Aslı ise onlardan kolunu kurtarmaya
çalışarak konuşmaya çalışıyordu.
“Onlar çocuklar mı?” Aslı hala
çekiştirilen kolunu kurtarmakla meşguldü. Sesi zar zor duyuyordu.
“Ah evet.” Diyebildi.
“Konuşabilir miyim?” deyince Aslı’
nın gözleri sevinçle büyümüştü.
“Evet evet tabi!”
“Adları neydi?” Aslı olduğu yerde
donup kalmıştı. Boğazına birşeylerin düğümlendiğini hissetti.
“Adlarını hatırlamıyor musun?” Aynı
soğuk ses konuşmaya devam etmişti.
“Hayır.”
“Sana çocuklarının adını
söylemediler mi?” Bu soru Aslı’ ya oldukça saçma gelmişti. Kendisi bile bu
cevabı biliyordu ama çıkmıştı bir kere ağzından. Ama konuşmanın büyüsünü bozmak
istemediği için cevabı beklemeden hemen;
“Poyraz ve Kuzey. İsimlerini sen koydun.
“Hayatta nefes alıyorsan çetin bir savaşın içine girmişsin demektir. Bu yüzden
hayatta kalabilmek için güçlü olman gerekir. İsimleri ona cesaret versin.
Kendisini sürüklemeye çalışan şartlara karşı soğuk ve şiddetli bir rüzgar
olmayı bilsinler” demiştin.” Diyerek telefonu ikisinin arasında tuttu.
“Çocuklar telefonu elimden almak
yok. Haydi babanıza merhaba deyin.”
“Baba!” diyerek sevinç çığlığı
atmışlardı. Kerem hala soğuk ama bu sefer onlara soru yönelterek konuşuyordu. İkizlerin
konuşmasının bozuk olduğunu, her soruya cevap vermediklerini görünce ne kadar
küçük olduklarını idrak edebilmişti. İkizler sürekli ona sorular
yöneltmişlerdi.
“Baba neredesin? Bizi almaya gelecek
misin? Annem neden bizi buraya getirdi?”
“Hastanedeyim. Annenize iyi bakın. Ben
gelince sizi alacağım.” Demişti. Aslı’ nın içi ürpermişti. Artık sizi alacağım
kelimesi ona hiç de tatlı gelmiyordu. Geri telefonu alıp ikizleri ikna ederek
televizyonun karşısına tekrar onları oturtmuştu.
“Cep telefonun yanında mı? Ben yarın
tekrar seni oradan arayıp işler hakkında bilgi vereyim.” Deyince yine
aralarında soğuk rüzgarlar esiyordu.
“Evet yeni bir hat almışlar. Yeni
bir telefon. Senin ki bir zarar görmemiş sanırım.” Aslı buruk gülümsemişti:
“Seninki de zarar görmemişti Kerem.
Sana öyle mi söylediler?” Kerem affallamıştı.
“Ben şoföre vermiştim telefonunu. Hatta
sen ameliyatta iken en yakın arkadaşın Artvin Valisi Sezgin Bey seni aramıştı.
Çocukluk arkadaşın, en yakın dostun, o gelmedi mi? Çünkü o gün bana ertesi gün
geleceğini söylemişti.” Kerem şimdi daha çok affallamıştı. Çünkü annesi
telefonunun kullanamayacak kadar hasar gördüğünü bu yüzden yeni telefon ve yeni
hat aldıklarını söylemişti.
“Hayır gelmedi.”
“Aramak istersin sanıyorum.
Biliyorum hatırlamıyorsun ama sana iyi gelecektir.”
“İyi de numaralar yok.”
“Zaten telefonu ortadan
kaldırmalarının sebebi ondan ya. Beni de senden uzaklaştırmalarının sebebinden
biri de bu sanırım. Senin tüm yedeklediğin, tüm belgelediğin şifrelerin hepsini
ben de biliyorum. Anlamıyorum Kerem. Hadi beni senden koparıyorlar bunun çok
açık bir sebebi var. Ama seni neden geçmişinden koparıyorlar. Oysa psikolog
hatırlaman için geçmişinle ilgili tüm herkesle görüşmeni istemiştir.” Gerçekten
de doktor öyle söylemişti. Kerem soru işaretleri içinde kalmıştı.
“Evet haklısın. Psikolog özellikle
tanışıp, kendimi bulmam açısından kendimi onlardan dinlememi istemişti.”
“Böylece beynin de bağlantılar
oluşturacaksın ve anılarına tekrar ulaşabileceksin. Peki neden istemesinler?
Off! Anlamıyorum Kerem bunun altında başka bir şey var. Bir anne için evladının
bilmesini istemediği şey ne olabilir?” Uzun bir sessizlik olduktan sonra Aslı,
çok akıllı bir kadın olduğunu son cümlesiyle ispatlamıştı:
“Bu bilinmesini istemediği şey her
ne ise belli ki bunu sadece sen biliyordun.”
“Neden böyle olduğunu düşündün?”
“Bir insan herkesin bildiği şeyi
sadece bir kişi üzerinden nasıl ört bas etsin ki? Keşke bunu bana daha önce
söylemiş olsaydın. Oysa sen herşeyini benimle paylaşırdın.”
“Olabilir. Bunu zaman gösterecek.
Peki bu bahsettiğin Sezgin’ e ben nasıl ulaşabilirim?” Aslı, ona telefon
numaralarına ulaşabileceği şifreyi vermis, Kerem de tüm telefon listesini yeni
telefonuna tekrar indirmişti.
“Bir şey soracağım Aslı, bu şifreler
sende bir defterde kayıtlı mı?” Aslı gülümsemişti. Artık onunla iletişime
geçeceği bir sebebi daha doğmuştu.
“Kayıtlı olması mümkün değil Kerem.
İkimiz birbirimizin sigortasıydık. O kadar insanın içinde şifrelerimizi kayıtlı
tutamazdık.”
“Ne yani sen tüm şifreleri aklında
mı tutuyorsun?”
“Evet.” Diyerek kibirle
gülümsemişti.
“Çok akıllı bir kadın olmalısın.”
“Akıllı olduğumu inkar edemem ama
şifreler ikimiz için hiç de zor değildi.”
“Ne demek istedin anlamadım?”
“Şifreler bizim hayatımızda gizli
Kerem.” Kerem’ in tüyleri diken diken olmuştu.
“İnsan yaşadıklarını nasıl unutsun?
Her anım sensin.”
“Peki bu verdiğin şifre ne anlam
ifade ediyordu?” Aslı’ ya hitap eden bir oyundu bu. Ve oyunları severdi.
Gülümsedi. Gülümseme tıslaması Kerem’ in kulağına da gitmişti.
“Bir oyuna var mısın Kerem?”
“Aklımı daha da allak bullak etmek
istiyorsun yani.”
“Hayır kendi gerçeklerine kendin
ulaşmanı istiyorum. Merak etme her yanın anılarımızla ve izleriyle dolu. Ailen
aşkımıza tahammül edemediği için bize ait olan bir çok özel anları evimizde
kendimize saklardık. Bunu en çok da sen yapardın. İşe başladığında bize ait
olanları evde bulup bana getir. Ben de bu şifrenin bizde ki anlamını
söyleyeyim.”
“Tamam. Bana çok saçma geldi ama
bunu söyleyeyim.”
“Daha önce böyle şeyleri seven
sendin. Ben de saçma bulurdum. Tekrar seveceğini biliyorum.”
“Tamam o zaman yedi gün sonra iş
yerinde görüşmek üzere. Bana telefon numaranı ver sana mesaj atayım.” Demişti
bu soğuk ses. Ama Aslı deliler gibi mutluydu. İkizler acıktıklarını bağırıp
duruyordu.
4. BÖLÜM
“
Nefes alıyorsan mücadele devam ediyor demektir.”
Sabah
erkenden kalkmış hızla hazırlanmıştı. Bu sefer kendisine biraz daha özen
göstermişti. Eski günlerine nazaran giydiği kıyafetler yaptığı makyaj ve saç
fönü kendisini sönük bırakıyordu. Ama onun bu halini gören birçok erkek yine de
etkilenebilirdi. O ise hem güçlü ve bakımlı görünmek hem de böylesine art
niyetli erkeklerin dikkatini çekmeden giyinmek istiyordu. Yüzündeki yaralar
biraz daha iyi görünüyordu.
Bugün
elbise mi giysem diye aynadan bacaklarına baktığı vakit gözlerine o kanlı hali
gelmişti. Kazayı tekrar hatırlayınca canı çok sıkılmıştı. Oysa bir gece önce
ikizlerine kardeş geleceği müjdesini vermek için Kerem’ i dışarı yemeğe davet
etmişti. Kazadan sonra kendisine geldiğinde doktor ilk acı haberi Aslı’ ya
vermişti. Bebeğini kazada kaybetmişti. Ama daha sonra Kerem’ in ağır yaralı bir
şekilde acil ameliyata alındığını öğrendiğinde kendisi ve bebeği için üzülmeye
vakti bile olmamış, bebeğinin ölümüne yas bile tutamamıştı. Sonra da bu son
yaşananlar üstüne tuz biber olmuştu. Aynaya tekrar bakıp düşünmeye devam ederse
derinlere gireceğini ve içinden çıkamayacağını anlayarak gözlerindeki yaşı
silip kumaş pantolonunu giymişti. Üzerine yine klasik bir beyaz şifon gömlek ve
çeket giymişti. Şirket içerisinde çeketle rahat edemediği için hep çeketsiz
giyebilecek şekilde tasarımlı bluzler tercih ederdi.
İkizleri
yine her zamanki gibi mışıl mışıl uyuyorlardı. İçi ne kadar acısa da onları
uyandırmak zorundaydı. Lakin büyük bir çocuk gibi uyanıp da giyinmelerini
beklemediği için uyandırırken bir yandan da kıyafetlerini değiştiriyordu. Bir
anda kapının çaldığını duydu. Koşarak kapının deliğinden baktı. Kapıda Timur
vardı. Şaşkınlık içinde kapıyı açtı.
“Timur?”
“Günaydın.
Kaç saattir aşağıda bekliyorum. Yoksa bu kız gitti de ben aşağıda boşuna mı
bekliyorum diye bakmaya geldim. Neyse ki çıkmamışsın.” Diyerek ona
gülümsüyordu. Aslı da gülümsedi. Açıkcası taksi işkencesinden kurtulduğu için
çok mutlu olmuştu. İlerleyen günlerde minibüse geçme gerçeğini de bir türlü
kabul edemiyordu.
“Teşekkür
ederim. Çok naziksin ama biz giderdik.” Bu cümleyi söylerken içeriye koşmuş
mızıldayan oğullarını giydirmeye devam ediyordu. Timur kapı da bekliyordu.
Hızla elinde Poyraz ile koşarak gelip Timur’ un kucağına verdiği gibi tekrar
koşarak Kuzey’ i almaya gitti. Timur, Poyraz’ a acır gözlerle bakmış sonra da
onun mızıldamasına gülmeye başlamıştı.
“Sarı
oğlan seni. Sen neden ağlıyorsun bakayım. Kuzey oğlum ağlama.” Deyince elinde
Kuzeyle gelen Aslı, Timur’ a kahkahayla gülüyordu.
“Timur
o Poyraz.” Timur, kucağında Kuzey’ i tuttuğundan emindi. Kaşlarını çatarak
elindeki Poyraz’ a şöyle bir baktı.
“Siz
ne kadar çok benziyorsunuz. Aslı, ben ayırt ediyorum aslında ama şimdi
karıştırdım bir an. Bu arada saçları uzamış bu kaplanların bir ara traş
ettirelim mi?”
Aslı
ayakkabılarını giyip kapıyı kitlemişti. Elindeki yedek anahtara baktı. Bir süre
düşündükten sonra. Yalnız yaşayan bir kadın psikolojisiyle içeride başlarına herşeyin
gelebileceğini düşünerek yedek anahtarı Timur’ a uzattı.
“Bu
sende kalsın olur mu?” Timur dudaklarını bükerek bir an için anahtara bakıp
tekrar Aslı’ ya baktı:
“Tamam
olur.” Dedikten sonra merdivenlerden inmeye başladılar. Apartmanda asansör bulunmuyordu.
Kaldığı kat ise üçüncü kattı.
“Ah
şu saç meselesi hakikaten ben biraz tarz olsun diye uzun tutuyordum ama sanki
çok uzamışlar değil mi? Normalde Kerem erkek kuaförüne götürüyordu ama ben
bayan kuaföründe kestiririm ya bir şey olmaz. ”
“Olur
mu hiç! Bu kaplanları orada yerler. Hayatta müsaade etmem.” Aşağıya inmişler
arabaya biniyorlardı. Aslı gülmeden edemedi.
“Hiç
de rahatsız olacaklarını sanmıyorum. Hatta hoşlarına gidecektir.”
“Vallahi
o kadar parfüm, o kadar saçını başını okşayan el. Hele o kırmızı boyalı
rujlarla incecik yanakları şapur şupur öpecekler. Iyh! Yok yok çocuklara bu
travmayı yaşatmamalısın. Daha çok küçükler.”
“Bence
sen onları şuan kıskanıyorsun.” İkisi de kahkaha atıyordu. Kreşe ikizleri
bırakıp müdüre hanıma Timur’ u tanıştırmıştı. Kendisinden ve Timur’ dan başka
babasıyım diyen kişiye dahil çocukları vermemelerini tembihlemişlerdi. Bu
Timur’ un fikriydi.
Şirkete
birlikte giriş yapmışlardı. Aslı oyalanmadan işlerine koyulmuştu. Timur bir
süre sonra elinde simit ve bir çayla gelerek masasına bırakıp oyalanmadan
yanından ayrılmıştı. Aslı’ nın gözü kahvaltıyı bile görmüyordu. Onca iş planı
ve birçok proje planlaması vardı. Buldukları boşluklara yapmaları gereken
toplantıları düzenliyordu. Yakın zamanda büyük bir proje ihalesi vardı.
Bunlarla ilgili dosyayı incelediğinde kendi şirketlerinin sunacağı çizimlerin
oldukça basit olduğunu farketmişti. Timurların şirketiyle bu projeyi ortak
yürüteceklerdi. Onların dosyasını incelemek için Timur’ un yanına gitti. Odada kendisinden
başka kimse yoktu. Kapıyı çalarak girdi:
“Timur
afedersin, bu geniş alana yapılacak olan iş merkezinin proje dosyasını
inceleyebilir miyim? Bir de sana başka bir şey daha danışmam lazım.” Timur
masaya yapışacak kadar eğilmiş elindeki çizimleri inceliyordu.
“Ha
evet Aslı vallahi o durumu ben senle görüşmeyi düşünüyordum ama üzerindeki kaza
yorgunluğunu atmanı bekleyeyim demiştim.”
“Ama
ihale haftaya. Bugün de sanırım şirket içinde bunun için bir toplantı
yapılacak.”
“Evet
öyle. İşte bizim hazırladığımız dosya burada.” İkisi beraber patronların ve
mühendislerin her odasında bulunan geniş masaya geçmişlerdi. Aslı çizimleri
açtı ve hepsinin kabul edilmeyeceğine yemin bile edebilirdi.
“Yani
anlıyorum ama…” Tam bu esnada oldukça karizmatik giyinmiş, giydiği kıyafet
olsun kullandığı koku olsun her tarafından marka akan bir adam kapıyı tek bir
tıklama ile açarak seri bir şekilde içeri girmişti.
“Günaydın.
Naber Timur.” Timur bu tavra çok rahatsız olmuştu. Ama Aslı’ dan ötürü tepki
gösterememişti. Bayanların yanında nezaketsizlik yapması üslubu değildi.
“Buyur
Aslan.”
“O!
Bu güzel bayanda kim acaba?” Aslı, masaya eğilmiş Timur’ a dik dik bakıyordu.
Timur Aslı’ ya baktıktan sonra Aslan’ a döndü. Aslan pişkin pişkin gülüyordu.
“Kerem
Bey’ in eşi Aslı Hanım. Aslı Hanım bu beyefendi de Sabri Bey’ in
mühendislerinden birisi.” Aslı yalnızca başını sallamış karşılık bile
beklemeden önündeki işe yoğunlaşmıştı. Aslan bu harekete hiç de bozulmamıştı.
“Ah
demek siz o meşhur Aslı Hanımsınız. Gerçekten olanlara çok üzüldüm. Kerem bey
sizi kaybettiği için çok üzgün olmalı. Doğrusu ben olsam…”
“Aslan!
Ne diyeceksen de ve çık! Aslı Hanımla işimiz var.” Aslan, kendisine bakmayıp
masada ki işine yoğunlaşmış olan Aslı’ ya yan gözle bakarak;
“Bizi
yalnız bırak diyorsun yani.” Deyince Aslı’ nın başı yavaşça yukarıya doğruldu.
Aslan’ a keskin gözlerle bakıyordu. Lakin bir o kadar da rahattı. Aslan, diğer
basit kızlar gibi kükreyeceğini sanıyordu. Daha henüz hiç görmediği bu bayan
için biraz fazla cüretkardı. Ama Aslı, böylesine kendini adam sanan ve
kadınlara istediği gibi davranabileceğini sanan erkek müsveddelerine cevabı ok
gibi yaydan fırlatarak suratlarına yapıştırmayı iyi bilirdi.
“Aslan
Beydi öyle değil mi?”
“Evet
buyrun benim.” Diyerek hala işin gırgırındaydı.
“Evet
biz de biraz önce sizin sorduğunuz toplantı için hazırlanıyorduk. Siz ne
mühendisiyim demiştiniz?”
“Ben
inşaat mühendisiyim Aslı Hanım.” Ağzını yayarak konuşuyordu çünkü Timur da renk
vermiyor öylece duruyordu. Aslan zafer kazanmış gibi pis pis sırıtıyordu.
“Bizim
yani Kerem Bey’ in şirketine ait olan çizimleri incelediniz mi?”
“Evet
inceledim.” Diyerek sırıtarak Aslı’ nın açmış olduğu çizimlere yönelmişti.
Aslı, Timur’ un çizimlerini özenle katlayıp kendi çizimlerini açtı.
“Bu
çizimlerde hata yok o zaman önümüze geldiğine göre.”
“Ben
çizimlerle uğraşmam mimarlar uğraşır. Aslı Hanım anlaşılan siz bu işleri çok
ayırt edemiyorsunuz. Asistanların işi koordinatörlük sanıyordum.” Ne Aslı ne de
Timur istifini bozmuştu. Aslı masanın köşesindeki hesap makinasını alarak;
“Bir
bakalım o zaman bu çizimlere. Basit bir asistan bile bu binaların dikilip
dikilemeyeceğini anlayabilecek mi?” Demiş hesaplamaya başlamıştı. Aslan’ ın
bile bu kadar hızlı kullanamadığı hesap makinasında dönen parmakları gözleri
büyüyerek izliyordu.
“Evet
bu tarafı şuan yapmış olsaydınız işçileriniz altında kalacaktı.” Diyerek binanın
yan tarafındaki uzun direğe kocaman kırmızı bir çizik attı. Sonra başka bir
tarafın ölçü birimlerini alarak tekrar aynı hızda sanki hesap makinasını ritmik
bir ahenkle dövüyormuş gibi tuşlara basarak hesap yapmış ardından ellerini iki
yana açarak;
“Aaa!
Bak bina çöktü.” Önündeki çizimleri hışımla büzerek tek hamlede bir kağıt
parçası haline getiren Aslı, narin bedeninden çıkacağı darbenin sertliği asla
hayal edilemeyecek bir şekilde kağıt parçasını Aslan’ ın karnına gömerek;
“Basit
bir asistanın bile yapabiliyor olduğu bu işi siz yapamıyorsanız burada ne
işiniz var Aslan Bey!” diyerek kükremiş sesi odadan dışarı çıkmıştı. Yakınlarda
oturanlar sesin geldiği yöne doğru bakıyordu. Aslan resmen rezil olmuş yüzü
kıpkırmızı kızarmıştı:
“Daha
henüz proje kararlaştırılmadığı için… Yani şey… ben…”
“Bence
siz dedikodu malzemeleri taşıyıp duracağınıza işinizi yapın! Burası oyun parkı
değil! Biz insan çalıştırıyoruz insan! Anlaşılan eşim olmadığı için burayı boş
sanmışsınız. Derhal bu projeleri alın ve bir zahmet uzmanlık alanınıza giren
kısımları hesaplayıp toplantıda bize sunun!”
Timur,
göğsüne genişçe bir hava depolamış ardından rahatça nefesini odaya salmıştı.
Onun bu soluk alıp verişi odada sanki of olsun der gibi yankılanmıştı. Aslan,
dosyanın diğer çizimlerini masadan alıp kıpkırmızı bir suratla dışarı çıkmıştı.
Az ileride olanları seyreden Sabri Bey ona öfkeyle bakıyordu. Aslan, onun bu
yüzünü görünce büyük bir yıkım yaşamıştı.
Timur,
Aslan’ ın belli mesafeye kadar uzaklaştığını gördükten sonra önündeki işe geri
döndü. Aslı ile kendi çizimlerini tartışarak bir sonuca varmaya çalıştılar. Ama
bu çizimlerle ihaleyi devam ettiremezlerdi. İhaleyi yürütenlerin önüne; eğreti
bir çizim çıkarırlarsa kesin kaybederlerdi. Aslı’ nın bir haftası vardı ve
Timur Aslı’ nın bir çizim yapmasını istiyordu. Bu çizimi istemesi demek; işi
eve taşıması demekti. Ama bunu eve götürmüş olsa da tek başına üstesinden
gelemezdi.
Timur, onun evinde birlikte
çalışmayı teklif etmişti. Aslı, karasız kalmıştı. Timur’ un evinde bir hafta
yaşayacaktı. Söz konusu eşinin şirketi olunca böylesine bir projeyi kaçırmak
istemiyordu. İçine sinmemiş de olsa kabul etmişti. Hem Aslı’ nın kendisini
rahat hissetmesi açısından hem de ikizlerle yirmidört saat ilgilenilmesi açısından
evinde çalışan bayana telefon etmiş ondan çocuk bakıcısı bulmasını istemişti.
Aslı’ nın yanında özellikle bu görüşmeyi yapıyor, Aslı’ nın rahatlamasını
istiyordu.
“Aslı
sen benle başka bir şey konuşmak istediğini söylemiştin sabah.” Aslı ayakta durmaktan
oldukça bitap düşmüş bir şekilde misafir koltuğuna oturarak;
“Ah
evet aklımdan tamamen çıkmıştı. Bize iki kahve söylesene öyle dertleşelim.”
Timur mutlu bir şekilde gülümsemişti. Onunla sohbet etmeyi o kadar çok
özlemişti ki.
“Tabi
ne demek.” Diyerek iç hat telefonundan iki kahve söyledi. Kısa bir süre sonra
kahveleri asistanı getirmiş, Aslı nazikçe teşekkür etmişti.
“Evet
Aslı hayırdır ne danışacaktın merak ettim doğrusu.” Aslı sıcaklığına aldırış
etmeden kahvesinden koca bir yudum alıp Timur’ a doğru tam dönmeye çalışarak;
“Dün
ben Kerem’ i aradım. Hala hastanedeydi. Kazadan sonra polis telefonlarımızı sağlam
bir şekilde yanımıza getirmişti. Ben de şoföre vermiştim. Lakin dün Kerem,
telefonunun kullanılamayacak kadar hasar gördüğünü söyleyerek ailesinin ona yeni
hat ve yeni telefon aldıklarını söyledi. Bu beni oldukça rahatsız etti. Namışah
Hanım’ ın benim dışımda Keremle kimin görüşmesini istemeyebilir ki?
Anlayamadım.” Timur eli çenesinde dikkatle dinliyordu. Arkaya doğru doğrularak;
“Oldukça
tuhaf. Yani Aslı küçüklüğümden beri ben de Namışah Hanım’ ı esrarengiz
bulurdum. Ama bunu çocukluğumun bir algısı olarak düşünüp çok üstüne düşmedim.”
“Ben
de sana bunu sormak istiyordum. Siz Keremle çocukluktan beri arkadaşsınız.
Sence Kerem’ in bilip de kimsenin bilmediği ne olabilir? Namışah Hanım acaba
Kerem’ in neyi hatırlamasını istemiyor olabilir?”
“Yani
gözümden kaçan öyle ilginç bir durum yaşanmadı doğrusu. Şimdi böyle bakıyorum
da.”
“Babanlar
ortak hem de şirketin geçmişinden beridir tanışıyorlar.”
“Yo!
Aslında öyle değil. Şirketler ortak çalışıyor. Babam şirketi babasından
devraldığında Sabri Bey Amerika’ da oğlu ve eşiyle birlikte yaşıyorlardı. Biz
onları sadece isim olarak biliyorduk. Hala babası baştaydı.”
“Öyle
mi?”
“Evet.
Sabri Bey ailesiyle Amerika’ dan kesin dönüş yaptığında ben ve Kerem on
yaşındaydık.”
“Yani
bu durumda Kerem’ in bilmediğimiz bir geçmişi var.” Timur ilk başta afallamış
ama düşününce Aslı’ ya hak vermişti.
“Sence
ben Vali Bey’ e Kerem’ in on yaş öncesini sorsam bilir mi?”
“Yok
sanmam. Hepimiz aynı büyüdük. Ayrıca ben daha çok yakındım Kerem’ e. Söyleyecek
olsa bana söylerdi.”
“Peki
Sabri Bey’ in babasını senin baban bilir mi?”
“Tabi
bilir bilmez mi?”
“Ya
sen ona sorsana.”
“Ne
sorabilirim ki?”
“Yani
Sabri Bey Amerika’ ya nasıl gitmiş işte ne bileyim nasıl evlenmiş?”
“Vallahi
Aslıcım hepsini biliyorum desem.”
“Yok
artık. Sen ciddi misin?” Timur gülmüştü.
“Bu
hanımlara zarifliğim nereden geliyor sanıyorsun?” Eliyle esprili bir şekilde
kendisini gösteriyor tavus kuşu gibi kabarıyordu. Aslı onun bu haline gülmeden
edememişti.
“Canım
benim ben o altın günlerinin yakışıklı ve tek erkek kahramanıydım. Camiyanın
tüm dedikodusu bende birikirdi sen ne diyorsun.” Aslı kahkahayı basmıştı:
“Sen
ne diyorsun?”
“Tabi
annen çalışmazsa onunla altın günlerine katılırsın. Bu böyle. Hele o mutfakta
hizmetçi kızlar var ya aman aman! Beni yiye yiye yanaklarımı ıssıra ıssıra bitiremezlerdi.
Resmen yaşadıklarım travmaydı. Neden aşık olamıyorum sanıyorsun?” Aslı onunla
kahve sohbeti yapmayı o kadar çok özlemişti ki dişlerini göstere göstere
sırıtıyor, kahvesinden de bir yudum almayı ihmal etmiyordu. Çoktan bacak bacak
üstüne atmış dedikoduyu tüm dikkatiyle dinlemeye koyulmuştu.
“Her
neyse. Bu Sabri Bey zamanında bir kıza aşıkmış. Babası bu kızı oğluna almamış. Onun yerine çok zengin köklü bir ailenin tek
varisi olan Namışah Hanım’ ı gelini olarak alacağını söylemiş. Sabri Bey çok
direnmiş ama babası miras vermemekle tehdit etmiş. Eli mahkum kabul etmiş. Sevdiği kız intihar edince bu acıya daha fazla
dayanamayıp Amerika’ ya Namışah Hanım’ ı da alıp gitmiş. Bu arada düğün yok.
Sabri Bey, nikahını kıydıktan bir vakit sonra kız intihar edince düğünü iptal
edip Namışah Hanım’ a şart koşup birlikte göç ediyorlar. Aslında Namışah Hanım
o zaman daha on altı veya on yedi yaşındaymış. Evin gizli gülü gibiymiş. Babası
kimseye göstermiyormuş. Annemler ve hanım tayfaları hep onu merak ediyordu.
Amerika’ dan dönüş yapacağını duyduklarında bu konuşmalar herkesin dilindeydi.
Ama on yıl sonra geldiğinde kimseye farklı biri gibi gelmemişti. Her halde üzerinden
bir hamilelik geçtiği içindi bilemiyorum.”
“Namışah
Hanım’ ın anne ve babası o Amerikadayken vefat etmişler.”
“Aynen
Kerem bir yaşındaymış. Kerem, çok küçük olduğu için Namışah Hanım cenazeye
gelememiş. Tüm mirası direk oğlunun üzerine geçmiş. Yani Kerem’ e.”
“Çok
ilginç neden kızına değil de torununa bırakmış?”
“Ben
herhangi bir boşanmada Sabri Bey hak talep edemesin diye düşünüyorum. Sonuçta
el oğlu.”
“Yani
olabilir. Böyle düşününce mantıklı geliyor.”
“Ben
hemen hemen üç senedir onlarla birlikteyim. Asla onlar hakkında konuşulmazdı.
Eskilerden de yaad ettiklerine hiç şahit olmadım. İlginç kısmı bahsedildiği
kadar istenmeyen bir kadın gibi durmuyor Namışah Hanım. Benim merak ettiğim bu
şirket Kerem’ den dedesine kaldıysa Sabri Bey’ in mal varlığı nerede?”
“Sana
söylemediler mi?”
“Yok.
Ben de hiç sormadım.”
“Sabri
Bey çok hayırsız bir evlatmış. Böyle evlenmemek için baş kaldırınca da adam
ölene kadar ona sadece belli bir miktar para vermiş. Adam ölmeden önce uzun bir
vakit yatalak olarak yaşadı. Çok konuşamıyordu. Amerika’ dan geldiklerinde de
aynı eve yerleşmediler. Sabri bey, kendisine dışarıdan bir ev tutmuş. Bu da çok
konuşulmuştu. Adam her halde ona kırıldı. Onun hissesini kendisinden bir küçük
olan Sadık Bey’ e yapmış. Gelirleri Sabri Bey’ e verilme karşılığında. Kerem
Defne ile evlenecek olsaydı Sadık Bey, Kerem’ e o hisseleri düğün hediyesi
yapacaktı.”
“Ne
diyorsun!” Aslı çıkışından sonra hemen kendi ağzını kapatmıştı.
“Yani
şuan Sabri Bey’ in emeklisinden başka üzerinde bir varlığı yok mu?”
“Vardır
elbet ama arsa ve gayrimenkul şeklinde varlığı vardır. İşletme olarak üzerinde
malvarlığı yok. Ama Sadık Bey diğer şirketten kazandığı payın hakkını Sabri
Bey’ e veriyor. Ondan bu kadar zengin ya.”
“Sence
Kerem’ in öğrenmesini istemediği şey bu olabilir mi?”
“Sanmam
bunu sen hariç herkes biliyordu. Elbet birgün duyacak. Zaten Namışah Hanım
yalan söylemekle çok yanlış yapmış. Defne meselesini herkes biliyordu.” Aslı
düşüncelere dalmıştı.
“O
zaman kilit nokta Amerika mı diyorsun yani?”
“Bilmem
olabilir. Bir de Sabri Bey babası ölünce tekrar eve geçmişti. O dedikoduyu da
vereyim de eksik kalmasın.” Aslı bu espriye zoraki gülümsemişti.
“Bu
kaldığımız ev yani.”
“Daha
doğrusu senin sokağa atıldığın ev desek.” Aslı bozulsa da gerçek olan buydu.
Acaba evde bulabileceği bir bilgi var mıydı?
5. BÖLÜM
“Misafir olduğum gönlüne sadakatim sonsuz kaldı.”
Timur, Aslı ve ikizler eşyaları
almak için eve gelmişlerdi. Timur çekinerek de olsa eve ağırdan alarak
giriyordu. Aslı;
“Bugün çocuklara banyosunu
yaptıracaktım. Eğer vaktin varsa bekleyebilir misin? Ben hemen yıkasam.” Timur
eve şöyle bir bakarak;
“Ev biraz soğuk değil mi üşümesinler
sonar?” Aslı banyo malzemelerini hazırlarken diğer odadan Timur’ a
sesleniyordu:
“Evet sanki bu ev soğuk. Kaloriferler
mi çalışmıyor anlamadım.” Böyle deyince Timur ikizleri salonda bırakarak
petekleri kontrol etmeye başlamıştı. Hakikaten buz gibiydi. Mutfağa doğru geçip
duvarın kenarına monte edilmiş kombiye bakınca çalışmadığını farketti. Kendi
kendisine “İyi de bu kız kombi çalışmıyorken nasıl banyo yaptıracak?” diyerek
söylenmeye başlamıştı. Banyo tarafına doğru geçemiyor Aslı’ ya rahatsızlık
vermek istemiyordu.
Aslı, banyoya geçip musluğun
suyunu açmıştı. Bir yandan da söyleniyordu;
“Çocuklar fıskiye ile yıkanmaya
çok alışkın değiller aslında ama kova alana kadar şimdilik böyle idare
edeceğim.” Timur şaşkın bir şekilde Aslı’ nın dediklerini dinliyordu. Bir süre
sonra;
“Çok ilginç sıcak su da
akmıyor.” Diyerek sporcu siyah atlet ve kapriyle Timur’ un karşısına çıkmıştı.
Timur rahatsız etmeyen bakışlarıyla sadece Aslı’ nın gözlerine bakıyordu.
“Aslı, sen buraya ilk
taşındığında doğalgazı açtırdın mı?” deyince Aslı şok olmuş bir şekilde eliyle
alnına vurdu:
“Tabi ya ben açtırmadım ki.”
Deyince Timur gülerek;
“Şuan tam da burada Aslan
olmalıydı.” Deyince hayal kırıklığı yaşamış Aslı’ nın yüzünde kızgın bir
gülümseme belirmişti:
“Offf Timur alma şu şapşiğin
adını bana! Hakikaten bu halimi görse ne derdi? Düşünmek bile istemiyorum. Fena
diline düşerdim.” İkisi de kahkaha atmıştı.
“E hadi hazırlan bari. İkizleri
biz de yıkarız.”
“E ben ne yapacağım doğalgaz
işini?”
“Hallederim yarın.” Diyerek
İkizleri giydiriyordu Timur.
Hepsi hazırlanıp Timur’ un evine
geçmişlerdi. Sıcacık eve girdiklerinde Aslı’ nın içi ısınmıştı. Evde iki bayan
onları bekliyordu. Yemek hazırlanmıştı. Bakıcı kız hemen onları karşılamış
ikizlerin soyunmasına yardım etmişti. Aslı, daha önceki rahatına kavuşmuş olmanın
mutluluğu ile masaya oturmuş keyifle yemeklere bakıyordu. Timur ise onun bu
mutluluğunu seyredalmıştı.
Bakıcı kız ikizlerin karnını
doyurup banyoları ile ilgilenmiş ayrıca uyumaları için onlara masal okumaya
başlamıştı. Aslı ve Timur çoktan çalışma masasına yayılmış çizimlerle
uğraşıyorlardı. Normalde sadece sabahları çalışan bayan da bu gece onlara eşlik
ediyordu. Aslında Timur bayana bir hafta kalmasını rica etmişti lakin bayanın akşam
yemeğini yapıp dersleriyle ilgilenmesi gerektiği eşi ve çocukları vardı.
Aslı önce taslak oluşturmaya
çalışıyordu. Timur ile zevkleri oldum olası farklıydı. Sınıfta ekip
çalışmalarında da Timur ile Aslı hep zıt fikirlerde diretirlerdi. Şimdi yine
böyle bir noktaya gelmişlerdi. Yine anlaşamayınca masanın iki ayrı ucuna oturup
çalışmaya o şekilde devam etmeye karar vermişlerdi.
Mesele Timur’ dan çok Aslı’ dan
kaynaklanıyordu. Aslı çizimlerinde başkasının fikirleri olsun istemiyordu.
Kalemi eline almadan önce danışması gereken herkese danışır ardından kalemini
kağıda vurduğu an artık kimsenin karışmasına tama göstermezdi.
Bugün için Aslı sesini
çıkarmamış ancak yarın gece Timur’ u odasından kovacaktı. Sabah her zamanki
gibi işe gitmişler ikizleri de kreşe bırakmışlardı. İş yerinde kendisine bir
oda ayarlayan Aslı vakit buldukça çalışmalarını orada sürdürmeye çalışıyordu.
Bu projenin asıl sahipleriyle de yüz yüze konuşmayı ihmal etmemişti.
Aslı yemekte dahil oyalanmamış
hemen odaya kapanmıştı. Timur karnını doyurup arkasından geldiğinde kapının
kitli olduğunu görmüştü. Kapı dışarı edilen Timur ikizlerle vakit geçirmeye
karar verdi. Aslı hala nasıl bir bina oluşturacağına karar verememişti. Çocukların
şen sesi evin içini doldurmuştu.
Her gece aynı muameleye maruz
kalan Timur hiç de halinden şikayetçi değildi bilakis ölü evi can bulmuş ev
neşeyle dolmuştu. Salonun ortasında futbol oynuyorlar bazen kovalamaca
oynuyorlardı. Sehpa ve konsolların üzerinde bulunan bazı eşyaların kırılma sesi
koridora kadar yankılanıyor Aslı’ nın dikkatini dağıtıyordu.
Oysa öğrenciyken ne kadar da
etkin çalışırdı. Şimdi tüm algısı çocuklarına odaklıydı. Her an bir şey mi oldu
diye başını kaldırmak durumunda kalıyor çalışmasında bir türlü yol
katedemiyordu. Bunları düşünürken bile içini zıplatan sevinç çığlıkları evi
doldurmaya devam ediyordu.
Diğer gece de böyle olmuştu.
Çocuklar hayatın akışına aldırış etmeden ebeveynlerinin merkezinde olmayı
başarabiliyorlardı. Sonra bir anda herkesin böyle düşünmediğini farketmişti.
Mesela en yakında Timur. O da şirketin sahibiydi. Kerem’ in kaybedeceği kadar o
da kaybedecekti ama o bunu sorun yapmıyordu. Dışarıdan bakınca bir çok sevimli
aile tablosunu hatırladı. En önce kendi çocukluğu aklına geldi. Eski zamanlarda
büyükler akşam eve gelir ve çocuklar sevinir salonun ortasında bağırış çağırış
oynarladı. Bu anları tebessümle düşündü ve Timurla berarber ikizlerin sevinç
çığlıkları kulağına daha hoş gelmeye başlamıştı. Artık nasıl bir bina
çizeceğini biliyordu.
Son güne kadar gündüz işe gidip
gece Aslı evde çalışmaya devam etmişti. Timur’ a kesinlikle çalışmasını
göstermiyordu. Timur, buna bozulmuş olsa da çocuklarla beraber vakit
geçirmekten dolayı oldukça mutluydu. En son sabah Aslı, uykusunu açması için
kendisine sert bir kahve yapmış ve işe gitmemeye karar vermişti. Timur’ u
uyandırmak için çekinerek kapısına kadar gitmiş ve hafifçe kapısını
tıklatmıştı. İçeriden ses gelmemişti. Birkaç defa daha tıklatmış hatta
seslenmişti ama ses vermemişti. Mecbur kapıyı hafifçe aralamış kötü bir
manzarayla karşılaşma ihtimaline karşın yumduğu gözlerini yavaşça açmaya
başlamıştı. Odada kimsenin olmadığını farkedince şaşkınlıkla gözlerini iyice
açmış ve sonuna kadar açtığı kapıdan içeriye girmişti. Timur odasında değildi.
Bu sefer ikizleri ve bakıcı
bayanı uyandırmak için kendisi odalarına geçti ve kapıyı açtığı an ikizlerin
ortasında iki büklüm yatan Timur’ u gördü. O kadar tatlı bir halleri vardı ki
eşofmanın cebinde duran telefonunu çıkarıp bu anı ölümsüzleştirdi. En yakın
arkadaşını hiç böyle hayal etmemişti. Şöyle bir geriye bakınca hakikaten
çocuklarla çok güzel ilgilenmişti. İkizlere de iyi geldiği açıkca ortadaydı.
Ayrıca babalarının yokluğunda onlara da moral olmuştu.
Aslı ne kadar böyle kaldığını
bilmiyordu. Timur hergün işe aynı saatte gitmenin vermiş olduğu alışkanlıkla
yatağından döndüğü an gözlerini açmış ve kapının önünde Aslı’ nın kendisini
izlediğini farketmişti:
“Aslı?”
“Ah! Günaydın. Çok tatlı
uyuyordunuz. Sizi izlerken dalmışım.”
“Sorma bu küçük canavarlar
kemiğime kadar beni soğurdular.” Aslı gülüyordu.
“İşe gitme vakti geldi.” Diyerek
odadan çıkmış kahvesiyle mutfağa geçmişti. Timur hazırlanıp aşağıya inmişti:
“Bizim bakıcı kızı göremedim.”
“Evet onu dün gece kovduk.”
“Kovdunuz mu!”
“Yok öyle değil mecazi anlamda
söyledim. Erkek erkeğe takılmak istedik. O da oldukça yorgun görünüyordu. Ben
de dinlenmesi için bir taksiyle evine yolladım.” Timur buzdolabından kendisine
basit bir sandiviç hazırlıyordu.
“Hım siz bayağı kızı bitirip
tükettiniz yani.”
“Tek hasarlı çıkan o değil
maalesef benim pertim çıktı resmen.”
“Vallahi mutluluk seslerinden
hiç öyle görünmüyordun.”
“Onlar dublajdı canım.” Aslı
kıkırdamıştı.
“Timur ben bugün işe
gelmeyeceğim.”
“Sıkıntı yok değil mi?”
“Yarın sunum yapacağız ya bu
işleri kesin olarak bitireyim. Bir de özenli bir kıyafetim yok. Hepsi evde
kaldı. Kendime güzel bir kıyafet alacağım. Ayrıca yarın Kerem de gelecek.”
Aslı, herhalde en çok da Kerem’ i etkilemek istiyordu.
“Tamam olur. O zaman ikizleri
ben kreşe bırakırım.”
“Teşekkür ederim.” Diyerek. Aslı
ikizleri kreş için hazırlamaya gitmişti.
Aslı herkesi uğurlamış kendisine
basit bir kahvaltı hazırlayıp çalışmasında son rütujlarını tamamlamak için
odasına kapanmıştı. Öğleden sonra kendisine kıyafet almak için yola koyuldu.
6. BÖLÜM
“O zaman köpeklerinin tasmasını bağlamayı öğreneceksin Kerem.”
Sabah olmuş Timur özel günler
için kullandığı takım elbisesini giyerek Aslı ve ikizlerin aşağıya inmesini
bekliyordu:
“Aslı hazır mısınız geç
kalacağız?”
“Tamam hemen geliyoruz.” Diyerek
yukarıdan seslenmişti. Dün Timur’ a ne yeni kıyafetini ne de çalışmasını
göstermişti. Aslı, son darbeyi sunumda indirmek istiyordu. Okulda da böyleydi.
Ödevini hep en son sunar ve öğretmenlerin aklını başından alırdı. Şimdi de yine
aynı taktiği uyguluyordu. Ama Timur çalışmasından çok Aslı’ nın ne kadar güzel
olacağının merakı içerisindeydi. Hızla inmekte olan adımları duymuş ve
merdivenlere bakışlarını kitlemişti.
Aslı merdivenlerden inerken
Timur gördüğü manzara karşısında resmen büyülenmişti. Simsiyah dalgalı saçları
omuzlarından beyaz elbisesine doğru sarkmış her adımında sanki dalgalar dans
ediyor gibiydi. Yüzündeki yaralar tamamen kaybolmuştu. Gözlerine kalın
çizgilerde kalem çekmiş, dudaklarına vişne çürüğü rengi ruj sürmüştü. O ince
burnu ve narin yüzü bebeksilikten oldukça uzaklaşmış, alımlı bir kadına
dönmüştü. Yarım boğazlı ve uzun kollu olmasına rağmen göğsüne kadar işlenmiş
olan güpür dantel sanki bahar kıyafeti havasını veriyordu. Etekleri
genişleyerek dizine kadar iniyordu. Belinde kalın ve çiçek motifi kesimli açık
kahve tonlu kemeriyle eteğini daha bir geniş göstermişti. Beyaz çorap ve
dizinin altına kadar uzayan açık kahve çizmesiyle kıyafetini tamamlamıştı.
“Nasıl olmuşum?”
“Tek kelimeyle muhteşemsin.”
“Teşekkür ederim.” Demiş Timur
da çocuklardan birini hemen kucağına almıştı.
“Sen de çok şıksın beyefendi.”
Deyince Timur, Aslı’ nın gözlerinin içine kısacık bakmış ve teşekkür etmişti.
Aslı, bugün işyerine gideceği
için daha bir heyecanlıydı. Acaba Kerem işe gelecek miydi? O günkü konuşmalarından
sonra onu bir daha arama fırsatı bulamamıştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi
heyecanla atıyordu. Asansörden bile neredeyse fırlayarak çıkmıştı. Timur elindeki
çalışmaları kendi odasına zor taşımıştı. Aslı’ nın elinde Timur’ un çantası
odaya geçerken gözleri de Kerem’ in odasını tarıyordu. Ama gelen yoktu. Tam bu
esnada telefonu çalmıştı. Hemen odaya geçip eşyaları Timur’ un masasına
bırakarak çantasından telefonunu çıkardı. Arayan Keremdi. Heyecanla telefonu açıp
“Alo!” dedi.
“Merhaba ben sunumun yapılacağı
adrese direk geçeceğim. Bana konum atar mısın?”
“Keşke çalışmamızı sen önden bir
görseydin.”
“Babam bana dün gösterdi.
Sıkıntı yok.” dediği an Aslı şok olmuştu. Telefonu kapatıp ona konum atmış
ardından Timur’ a dönmüştü.
“Timur, Kerem dün hiç işyerine
uğradı mı?” Timur dosyalarını düzenlerken Aslı’ nın çelişkili konuşması
dikkatini çekmiş ve işini yarım bırakarak ona doğru bakmıştı:
“Hayır neden?”
“Babam bana projeyi gösterdi
dedi. Yani bu durumda bu ne demek oluyor?” Timur olayı anlamış ve aslında çok
bozulmuştu. Ama Aslı’ nın motivasyonunun düşmemesi için bunu belli etmemişti.
Muhtemelen Aslan’ a çıkışından sonra Sabri Bey kendilerinden bağımsız çalışma
kararı almıştı. Ama Aslı sunumu yapınca rezil olacaklarını çok iyi biliyordu.
Çünkü ellerinde çalışmalar oldukça basitti ve bir haftada mümkün değil daha
orjinal bir yapı önlerine sunamazlardı. Dudağını umursamaz bir şekilde bükerek
işine tekrar devam ediyor havası vererek;
“Demek onlar da kendilerince bir
sunum yapmak istiyorlar. Sorun değil biz de kendi çalışmamızı sunarız.” Diyerek
çantasını sertçe kapatıp hızla çekmişti.
“Haydi o zaman ön hazırlık
yapmak istemiyorlar. Biz de sunumumuzu yapmaya gidelim.” Aslı şaşkın bir
şekilde masaya koyduğu eşyaları tekrar eline alarak Timur’ u takip etmişti.
Şirketlere verilen adrese
geldiklerinde Sabri Bey, Aslan ve Kerem kendilerine gösterilen bekleme odasında
oturuyorlardı. Timur ve Aslı içeriye girdiğinde Kerem Aslı’ ya bakıp kalmıştı.
Kendi şirketlerinden bir iki kişi daha vardı. Diğer şirketlerden de birçok kişi
odada bekliyordu. Aslı Kerem’ e bakıyor ama konuşmaya yeltenmiyordu da. Sonuçta
çalışmasına bakma tenezzülünde bile bulunmamıştı. Timurla beraber onlardan az
biraz uzak yere oturmuşlardı. Timur gerginlik çıksın istemiyordu. Misafirlerle
ilgilenen asistan bayan Timur ve Aslı’ ya hoşgeldin demek için yaklaştı:
“Hoşgeldiniz. Birazdan sizi
konferans salonumuza alacağız. Hangi şirketti acaba?
“Kayakardeşler Holding adı
altında başvurduk lakin iki şirket ortak yürütüyoruz. Bu yüzden iki farklı
çalışma sunacağımızı patronlarınıza bildirirseniz sevinirim.”
Bayan elinde tuttuğu deftere
notunu yazmıştı.
“Peki efendim. Notumu düştüm.”
Diyerek yanlarından ayrıldı. Aslı, gergin bir şekilde hala onlara bakıyordu.
Timur onu teselli etti. Ardından herkesi konferans salonuna aldılar.
Sırayla herkes sunumunu
yapıyordu. Timur Aslı’ yı özellikle en sona yazdırmıştı. Onun sonları sevdiğini
biliyordu. Sunumlarını yapan şirketler çalışmalarını oradaki komisyona teslim
edip diğer çalışmaları izlemek için tekrar koltuklara oturuyordu. Timur ekibi
ve Kerem ekibi mecbur aynı sırada oturuyorlardı. Aslı, özellikle koridor
tarafında en uca oturmuştu. Timur, Sabri Bey’ e daha yakındı.
Herkes sunumunu yapmış sıra
kendi şirketlerine gelmişti. Aslan sabahtan beri Aslı’ ya laf atamadığı için
çatlamış ve orta sandalyeden eğilerek;
“Haydi Aslı Hanım çık.” Deyince
Aslı ona dahil bakmıyor olduğu yerden kıpırdamıyordu.
“Çıksana Aslı Hanım ne oldu
korktun mu?” Timur sertçe yerinden kalkarak salondakileri bile önemsemeden
adamın önüne dikilip kolunu sıkıca tutup sertçe çekerek;
“Benim asabımı bozma adam gibi
çık sunumunu yap.” Diyerek geri onu itmişti. Kerem soğuk bir şekilde;
“Sen ne yapıyorsun? Herkes bize
bakıyor.”
“O zaman köpeklerinin tasmasını
bağlamayı öğreneceksin Kerem. Sana ne anlattıklarına bakmayacak, çalışanlarının
ne mal olduklarını kendi gözlerinle göreceksin. Şimdi daha fazla uzatmadan
adamını sunuma gönder.” Diyerek geri yerine oturmuştu. Aslı sinirli gözlerle
Kerem’ e bakıyordu. Sabri bey zafer kazanmışcasına en köşede tıslıyordu.
Aslan, sunumunu oldukça
başarısız yapmıştı. Aslı hala neden Sabri Bey, o kadar tecrübeli çalışanları
varken bu beceriksizi sunuma getirmiş anlam veremiyordu.
Sıra Aslı’ ya geçmişti. Aslı iki
ortamda sunum yapabilecek şekilde hazırlığını yapmış çizimlerini hem
projektörün önüne koymuş hem de bilgisayara flash belleğini takarak iki çizimi
de ekrana yansıtmıştı. Elle çizilmiş olan kara kalem bilgisayardaki ise
teknolojinin son harikası kullanıldığı belli olan uygulamayla hazırlanmıştı. Özellikle
uygulamadan hazırlanan çalışma gerçeği oldukça yansıtabildiği için renkleriyle
ve güzelliğiyle oldukça harika görünüyordu. Elbette Aslan hariç diğer
şirketlerin çoğu da böyle yapmıştı. Aslı’ yı onlardan ayıracak olan çiziminin
eşsiz olmasıydı. Herkes daha Aslı anlatamaya başlamadan büyülenmişti bile.
“Öncelikle herkese merhabalar.
Herkes çok iyi çalışmalar yürütmüş. Herbirini dikkatle izledim. Ellerinize
sağlık.” Demiş oturanlar hafif ses tonlarında teşekkür etmişlerdi.
“Ben çalışmalarıma isim vermeyi
seviyorum. Evet konseptimiz belli ancak ben de kendime has bir konsept
belirleyip onun üzerinden çalışmalarımı yürütüyorum. Bu çalışmamın adı ise; “Huzur.”
Oldukça geniş alana inşa edilecek olan alışveriş merkezimizin bana göre
müşterilere hissettireceği ruh hali huzur olmalı. Yoğun bir iş temposunun
ardından ya da güzel bir haftasonunu geçirebileceğim anları düşündüğüm de
huzuru bulduğum üç şeyi bu alışveriş merkezinin ortasına koymaya karar verdim.
Su hışırtısı, kuş cıvıltıları ve çocuk sesi. Malumunuz büyükşehirde yaşıyoruz
ve iş yoğunluğumuz oldukça fazla. Dinlenmek için bize ayrılan yalnızca bir gün.
Bu bir günde gezsek mi, piknik mi yapsak yoksa evimizin ihtiyaçlarını mı
karşılasak bilemiyoruz. İsteklerimizin ve ihtiyaçlarımızın arasında sıkışıp
kalmışken bu merkez tüm isteklerimizi bize bir arada sunmayı sağlayacak.
Ekranda da gördüğünüz gibi binanın en başından yüksekten akan bir şelalemiz var
ve binanın sonuna kadar bir nehir havası vererek uzayan bir bölme var.
Ölçümlerde asla yukarıdan akan su etrafa sıçramayacak açıyla eğimlendirildi. Şu
gördüğünüz noktada su şırıltısını çıkarabilmesi için açıyı yükselttim. Tam bu
noktada çıkan ses tüm etrafa ulaşabilecek şekilde dalgalar yayıyor. Binanın bu
bölümü ise canlı, cıvıl cıvıl kuşların ötüşeceği kafes olarak tasarlanacak.
Oldukça büyük bir kafes alanı, biliyorum ama bakımı temizliği kolay yapılacak
şekilde tasarladım. Çizimleri daha sonra ayrıntılı inceleyebilirsiniz. En üst
kat klasiklerimiz yemek ve oyun alanı bölümü lakin diğerlerinden farklı olan
çocuk seslerinin çıkardığı dalgaları da etrafa yayılacak şekilde
ölçümlendirdim. Bu üç ses binamızın tam merkezinde birleşerek size eşsiz bir
huzur sağlayacak. Binanın her katından ve her tarafından sarmaşıkların
dolanıyor olması ve şu gördüğünüz teras katında yeşilliklerin arasında
tasarlanmış olan piknik alanı; var olan diğer ayrıntılar. Teşekkür ederim.”
Diyerek Aslı çalışmalarını toparlamış ve komisyona teslim etmişti. Ardından
oturduğunda önünde oturan bayan arkasını dönerek;
“Aslı hanım gerçekten çok güzel
düşünmüşsünüz. Emeğinize sağlık. Özellikle binanın tasarımı diğer alışveriş
merkezlerinde görmediğim kadar eşsiz bir mimariye sahip.”
“Çok teşeşkkür ederim.” Diyerek
Aslı memnuniyetini gösterebilmek adına sıcacık gülümsemişti.
Tüm sunumlar bittiği için yemek
molası verilmiş ardından ihale için tekrar toplanılacaktı. Yemeklerini Timur ve
Aslı ekibi Keremlerden ayrı yemişlerdi. Ama Aslı’ nın gözü sürekli Kerem’ in üzerindeydi.
İhale toplantısı başlanmış ve herkes yerini almıştı. Komisyon verilen
teklifleri değerlendirmiş ve sonucu birkaç saat sonra açıklamıştı. İhaleyi
kazanan Aslı’ nın çalışması olmuştu. Aslı ve Timur sevinçle birbirlerine
sarıldılar. Etrafa karşı mı yoksa kendi iradesiyle mi bilinmez Kerem tebrik
etmek için Aslı’ ya yaklaştı:
“Tebrik ederim.” Aslı, kendisine
uzatılan soğuk eli şaşkın gözlerle sıktı. Şaşkın olması eşinin bir yabancı gibi
onunla el sıkışıyor olmasıydı. Bu hallerine alışmak gerçekten zor olacaktı.
“Teşekkür ederim. Lakin Kerem”
konuşurken Aslı gözlerini Aslan’ a dikerek;
“Seni anlayamıyorum. Her zaman
çalışanlarının seviyeli hareket etmelerini isterdin. Nasıl oluyor da böylesine
terbiyesiz bir harekete orada sessiz kaldın anlayamıyorum.” Aslan hemen
atılmıştı:
“Aslı Hanım ben ne yaptım size?
Siz mübalağa ediyorsunuz. Normal bir şekilde sunumu sunmanız için kürsüye çıkın
dedim.”
“Sizinle konuşmuyorum.”
“Bahsettiğiniz kişi benim ama.”
“Aslı.” Diye Sabri Bey’ in sesi
yükseldi. Aslı çatık kaşlarıyla şimdi Sabri Bey’ i izliyordu.
“Haddini aşan sensin.
Şirketimizin çalışma düzenini bozuyorsun. Şimdi de çalışanlarımın arasına nifak
mı sokuyorsun?”
Aslı şok olmuştu. Tam Timur
cevap verecekti ki yanlarına gelen bayan imzalanacak belgelerin olduğunu
söylerek onların konuşmalarını böldü. Aslı’ nın işi bitmişti. Timur ve Kerem
imza için kalması gerekiyordu. Aslı, Timur’ a daha fazla burada kalmak
istemediğini söyleyerek onların yanından ayrıldı.
Mesai
bitmek üzereydi. Bir taksiye atlayıp önce Timur’ un evine gidip eşyalarını
toparladı. Ardından kreşe gidip ikizlerini aldı. Kendi evine tekrar dönüş
yapmıştı. Eve girdiğinde içerisinin oldukça sıcak olduğunu farketti. Timur
doğalgazı açtırmış olmalıydı. İyi de kombiyi nasıl açmıştı? Bir anda anahtarı
verdiği aklına gelmiş ve gülümsemişti.
Eşyalarını yerleştirmiş, ikizleri
salona bırakmış ve yemek hazırlamaya koyulmuştu. Saat oldukça ilerlemişti.
Mutfakla salonu birbirinden ayıran masaya hazırladıklarını teker teker
koymuştu. İkizleri tek başına doyurmak zor olacaktı. Önce kendisi biraz birşeyler
atıştırıp ikizlere öyle yemek yedirmişti.
Masayı toparlarken telefonu
çalmıştı. Arayan Timurdu.
“Merhaba Aslı nasılsın?”
“Teşekkür ederim Timur sen
nasılsın?”
“Vallahi sizin evden gittiğinizi
görünce üzüldüm doğrusu. Ne güzel ikizlerle vakit geçiriyordum. Keşke gitmekte acele
etmeseydiniz.”
“Çocuklar çok mutlu oldu.
Desteğin için teşekkür ederim. Bu arada doğalgazı da o hengamede halletmişsin
nasıl mahcup oldum anlatamam.”
“Olur mu öyle şey! Seni ortada
bırakacak değildim ya.”
“Gerçekten çok teşekkür ederim.
Malum bu konularda biraz acemiyim.”
“Merak etme her konuda
yanındayım biliyorsun.” Aslı buruk bir tebessüm kondurmuştu yüzüne. Neyseki
Timur bu yüz ifadesini görmüyordu.
7. BÖLÜM
“Sana
her baktığımda bir kelebek gibi kanat çırpan kalbim şimdi uçurumlar
barındırıyor. Tutacağını
bilsem yine de her defasında sana bakmaktan korkmazdım.”
Asansör kapısının önüne
gelmişti. Buraya kadar nasıl gelebilmiş o bile kendisine anlam veremiyordu. Dün
Sabri Bey’ in kendisine yaptığı yakıştırma yüreğine inen bir yumruk gibi
oturuvermişti. Kerem’ in yüzüne nasıl bakacaktı şimdi? Namışah Hanım’ ın
iftirası, Sabri Bey’ in anlına şak diye yapıştırdığı kenar mahalleden çıkma
çalışan etiketi… Kendisine atılan herbir leke Aslı’ nın, Kerem’ in gözünde daha
da düşmesine neden olacaktı.
Gözlerini kapatarak asansörün
çağırma düğmesine bastı. Kabin gelmiş ve içeri girmek üzereyken;
“Tutar mısın?” sesiyle kalbi
duracak gibi oldu. Arkasına bakmadan asansörün kapısını tutmuş kendisi bile
kabine adım atamamıştı. Arkadan seslenen Kerem’ in ta kendisiydi. Kerem kıvrak
bir manevra ile çoktan kabine girmiş Aslı’ nın gözleri kapalı bir şekilde neden
öylece durduğunu çözmeye çalışıyordu.
“Sen gelmeyeceksin sanırım.”
Deyince Aslı bir anda sıçrayarak içeri girdi:
“Dalmışım.”
“Evet yoğun bir haftaydı sanırım.
Günaydın bu arada.” Aslı, Kerem’ in yüzüne bakma cesareti bulamıyor yana doğru
bakarak onunla konuşuyordu. Narin bedeninden çıkan ses de bir o kadar narin ve
derinden geliyordu.
“Günaydın.” Kerem çok
şaşırmıştı. Aslı dalgın bir şekilde yere bakıyordu. Kerem uzun bir süre onu
izledi. Ama Aslı bir milim bile kıpırdamamıştı. Solukları dahil aynı tempoda
göğsünden akıp gidiyordu. Neden kadına başka bir isim takılmamıştı ki? Bahar kokusu,
pamuksu ten, ipeksi esen yel; bu kadın insana şiir yazırdırırdı doğrusu. Beyaz
yanaklarına toz pembe bir gül konmuş gibiydi. Yaklaşıp da koklasan bahar
kokacaktı teni. Minik hareketlerle inip kalkan göğsü nefes almıyor soluklarıyla
havaya ruhunu üflüyor gibiydi.
“Bakmayacak mısın?” Aslı ürkek
bir kuş gibi yerinden sıçradı. Yalnızca “Hıh” diyebilmişti.
“Yüzüme bakmayacak mısın?” Aslı,
düşersem içine kaybolurum diye mırıldanmış son nefes hakkı kalmış gibi aldığı
nefesi içinde sıkıca tutuyor geri vermiyordu.
“Sana soracağım bazı sorular
var. Odama geçip konuşsak iyi olacak.” Aslı başını sallamış hala yere
bakıyordu. Kerem, çok şaşırmıştı. Nasıl oluyor da gözlerine bakamıyordu?
Kata geldiklerinde Aslı,
eşyalarını yerleştirip Kerem’ in masaya oturmasını beklemiş ardından ona çay
hazırlayıp yanına gitmişti.
“Kendine niye çay almadın?” Aslı
hala donuk bir haldeydi.
“Sen iyi misin?”
“Benim düştüğüm durumda bir
insan ne kadar iyi olabiliyorsa o kadar iyiyim.” Bu sefer Kerem masaya
bakıyordu. İç hattından Aslı’ ya da bir çay söylemişti.
“Otursana Aslı.” Aslı Kerem’ in
eliyle gösterdiği misafir koltuğuna yavaşça oturdu. Asistan elinde çay ile içeri
gelmişti. Tam çıkarken Kerem arkasından seslendi.
“Şuan çok özel bir konuşmam var.
Ben size haber verene kadar kimseyi kabul etmeyin. Ha bu arada adınız neydi?”
Elinde tepsi ile kapıda duran kızcağız beyninden vurulmuşa dönmüştü. Evet Kerem
Bey hafızasını yitirmişti ama senelerdir ona hizmet vermiş özel asistanı olarak
bu tavra maruz kalmak ona oldukça ağır gelmişti. Gözleri dolmuş boğazı
düğümlenmişti. Sesinin boğukluğundan bu oldukça belli oluyordu:
“Işıl Efendim.” Diyerek Aslı ile
göz göze geldi. Aslı ona buruk ve kırgın gözlerle bakıyordu. İkisinin arasında
akıp giden o bakışlar sözcüklerden çok daha fazla anlamları içinde
barındırıyordu. Mesela Işıl’ ın ilk aklına gelen Kerem Bey’ in şirketi
devraldığı ilk iş günü Işıl’ a yapmış olduğu espriydi. “Işıl, tamam artık
senelerini bana senet ettin ona göre, nine olmadan seni işten kovmayacağımı
bil.” Aslı ise Kerem’ in gece mesailerinde Işıl’ ı da kendisine kitlediği
zamanları hatırlamıştı. O unuttuğu ismi gün boyunca o kadar çok tekrar ederdi
ki; “Işıl çay getir, Işıl telefon ettin mi, Işıl proje dosyaları hala hazır
değil mi? Işıl günlük planı getir, Işıl sen hala burda ne bekliyorsun? Işıl,
Işıl, Işıl… Aslı iş dönüşü akşamları evde sürekli kendisine Kerem’ in Işıl
demesinden bıkar olmuştu. Bu yüzden Işıl’ a hep espri yapardı. “Işıl hemen
evlen yoksa seni kumam olarak görmeye başlıyorum. Vallahi kocan olacak adam
seni bu kadar anmayacak.”
Kerem, bu iki kadının
birbirlerine hala bakıyor olduğunu hissetti. Oysa Işıl’ ın artık çıkması
gerekiyordu. Ama o ısrarla Aslı’ nın gözlerinin içine bakıyordu. Kerem gayri
ihtiyari öksürmüştü. Bu öksürük ikisini de kendisine getirmeye yetmişti. Işıl
hemen odadan ayrılmıştı.
Kerem biraz düşündükten sonra;
“Aslı nereden başlayacağımı
bilmiyorum. Yani bir anda gözlerimi açıyorum. Nerede olduğum kim olduğum
hakkında hiçbir fikrim yok. Daha kendimi tanıma fırsatı verilmeden bir eşimin
olduğu hatta ikiz oğullarımın olduğunu öğreniyorum. Ve ardından kendisini annem
olarak tanıtan kadın senin hakkında birçok şey söylüyor ve sen karşıma dikilip
hayır aslında biz senle deliler gibi biribirimize aşıktık diyorsun. Bunlar
yetmezmiş gibi belki de hiçbir zaman hafızamın geri yerine gelmeyebileceğini
öğreniyorum. Hem özel hayatım hem iş hayatım alt üst olmuş durumda. Neler
hissettiğimi hayatta anlayamazsın. Kime inanacağımı gerçekten şaştım.”
“Evet anlıyorum. Merak ettiğin
bir çok soruya cevap verebilirim ama.” Diyebilmişti Aslı yalnızca. Kerem
masasında bulunan bir kağıt parçasını eline almış ona bakıyordu. Aslı, onların
aklına takılan sorular olabileceğini düşündü. Ona ilginç gelen bir durum vardı.
İşleri çok yoğun olmasına rağmen Kerem kağıda not tutmazdı. Kağıt parçalarıyla
uğraşmayı sevmezdi. Notlarını oldum olası telefonuna tutardı. Başkasına söylese
belki bu ona önemsiz bir ayrıntı gibi gelebilirdi ama Aslı yaratılış gereği
ayrıntılara takılırdı. Ve bu durum onu oldukça rahatsız etmişti.
“O elinde tuttuğun sormak
istediğin sorular mı?” Kerem, Aslı’ ya bakmış ardından elindeki kağıdı önemsiz
bir şeymiş gibi çevirerek;
“Ha evet aklıma takılan bir iki
şeyi not ettim.”
“Peki bu konuda neden telefonunu
kullanmadın? Yani şeyden soruyorum. Kağıt bulmak her zaman kolay olmuyor oysa
telefon hep elinin altında.” Kerem Aslı’ ya anlamsız bir şekilde bakıyordu.
“Yani Aslı gerçekten buna mı
takıldın? Ben de soruları görmek istediğin için soruyorsun sandım. Sen nasıl
değişik bir kadınsın öyle?” Aslı, büyük bir çam devirdiğinin yeni farkına
varmıştı.
“Hayır hayır çok özürdilerim.
Ben yalnızca öyle sordum işte. Yani ne bileyim. Kafam dağınık biraz dünki Sabri
Bey’ in çıkışından bu yana ortama odaklanamıyorum. Kusura bakma ne olur. İnsan
hergün yaftalanmıyor malum ben de bu tavırlara alışık değilim doğrusu.”
“Hım o konuyu merak etme. Timur
Bey, durumu biraz anlattı. Aslan artık bu katta çalışmayacak. Sabri Bey, bu
konuda oldukça diretti. Açıkcası neden bu kadar diretti onu da anlamış değilim.
Ama senin için olayın çözülmüş olduğunu düşünüyorum.” Aslı bunu duyunca çok
şaşırmış ama sevinci daha ağır basmıştı. Timur’ a içten içe minnettarlığı daha
da artmıştı.
“Bu arada Timur demişken bu
düşüncemi Timur’ a da söyledim. Magazin haberlerini incelemek için hastanede
oldukça zamanım oldu. Evet diyeceksin her çıkan habere inanma ama fotoğraf
gerçek ve bunun izahı yok. Bana göre ikiniz için de. Bu konuda en çok merak
ettiğim şey bunca yıl nasıl olmuş da hem senle hem de Timurla ilişkime devam
etmişim aklım almıyor.”
“Çünkü siz çocukluktan bu yana
hiç ayrılmadınız ve uğruna ömrümü verebileceğim sağlam bir dostluğunuz vardı.
Açıkcası keşke Namışah Hanım sen böylesine bir durumda iken hayatına bu olayla
giriş yapmasaydı. Seni darmadağın eden bu iftira oldu.”
“Bu Timur’ un seni öptüğü
gerçeğini değiştirmez Aslı. Merak ettiğim bir nokta daha var: Ben senle ilişkime
başlamadan önce Defne ile nişanlı mıydım?” Aslı’ nın alnı yere düşmüş tam bir
yıkım yaşamıştı. Sahi olayların iç yüzünü bilmeyince dıştan Aslı nasıl da
zengin avcısı görünüyordu.
“Evet doğru.” Diyerek başını
sertçe havaya kaldırdı. Bu konuşmanın nereye varacağını artık merak bile
etmiyordu. Kendisini yenilmiş bir savaşçı gibi hissediyor, kendisini hala boşa
kılıç sallayan bir asker gibi görüyordu.
“Yani senin için ben nişan attım
öyle mi?”
“Evet. Defne ile evlendiğinde
hisse alacağını söylediler mi?”
“Hayır.” Dedi Kerem kaşlarını
çatarak.
“Yani Namışah Hanım zamanında
seni hisse alabilmek için Defne ile evlendirmek istediğini söylemedi öyle mi?”
“Hayır söylemedi.”
“Sen hisse alabilmek için zorla
Defneyle nişanlandırıldın. Şu an bu şirketten babanın üzerine hisse yok. Şirket
Namışah Hanım’ ın babasından sana miras bırakılmış. Sabri Bey’ in babası ise
zamanında aralarında çıkan anlaşmazlıktan ötürü hakkını Amcana vermiş. Yani
Defne’ nin babasına. Sen Defne ile evlenmiş olsaydın amcan sana o hisseleri düğün
hediyesi olarak verecekti. Seninle tanıştığımda sen zaten bu sorunlarla
mücadele ediyordun. Bence bu düğümü çözmen bile annenin nasıl da sana yalan
söylediğini görmen için yeterli. Bak Kerem, biliyorum herşeyi öğrenmek, tüm
taşları yerine koymak istiyorsun ama bunu bir anda yapman imkansız. Ayrıca
sağlıklı da değil. Bence zamana bırak. Hatta bırakalım. Ben eminim ki beni
zamanla tanıdıkça bana tekrar aşık olacaksın. Çünkü benim aslında sana
gösterilmeye çalışıldığı gibi kötü biri olmadığımı göreceksin. Ben sana her
zaman sadık kaldım. Sana bağlı kaldım. Bunun tersi olması mümkün değil zaten.”
“Anlıyorum. Bu hisse işini
araştıracağım.” Dedikten sonra Kerem masaya ve bilgisayara uzun uzun baktı. Ardından
Aslı’ ya tekrar dönerek;
“Tamam o zaman senle öğlen
yemeğe çıkalım mı?” deyince Aslı yerinden fırlamamak için yanlara sıkıca
tutunmuştu.
“Tabi olur.” Diyerek
gülümsüyordu. “O zaman ben gidip işlerimi toparlayayım.” Olduğu yerden kalkmış
kapıya doğru yönelmişti:
“Bu arada Aslı, tebrik ederim. Sayende
büyük bir projeyi biz kaptık.” Aslı gülümsemişti. Bu gülümseme takdir
edilmekten çok kazancının hakkını vermiş olmanın gururunu taşıyor olmasındandı.
“Teşekkür ederim.” Diyerek
odadan ayrılmıştı.
Aslı, deli gibi çalışıyordu.
Kerem için şirkete adapte olmak kolay olmayacaktı. O yüzden tüm yük Aslı’ ya
düşüyordu. Işıl yanına gelmiş ve yeni kaptıkları ihalenin dosyalarını
getirmişti.
“Aslı Hanım asistanlık
mevzularını bana bıraksanız. Herşeyi siz yükleniyorsunuz.”
“Merak etme Işıl hepsinin
üstesinden gelebilirim. Zaten ekip işe dahil olunca birçok işi onlar
yüklenecek. Benlik kısmı bitti zaten.”
“Yine de bilgisayara işlenmesi
gerekenleri ben halledeyim ne dersiniz? Hem siz Kerem Beyle daha fazla vakit
geçirmiş olursunuz.” Işıl gülümsüyordu. Aslı ona sarılmadan edememişti.
“Sen birtanesin Işıl biliyorsun
değil mi?”
“Siz de birtanesiniz Aslı Hanım.
Hem görüyorum ki Kerem Bey sandığımızdan çok daha zor günler geçiriyor. Bugün
onu böyle görünce resmen yıkıldım.”
“Evet, ne yazık ki bunu kabul
etmek benim içinde gerçekten çok zor.”
“Hayır Namışah Hanım’ ı anlayamıyorum.
Oğlu böylesine ağır bir süreç geçiriyorken nasıl olur da yuvasını yıkmaya
yeltenir.”
“Sen hakkımdaki dedikodulara
inanmıyorsun yani öyle mi?”
“Kimse inanmıyor Aslı Hanım,
olur mu öyle şey? Sizin burada hala duruyor olmanız bile aşkınızın büyük
göstergesi. Hem kim o fesat kadının dediklerine inanır ki?” Bu sözleri Işıl
fısıldayarak söylemişti.
“Dilerim Kerem de bunu görür
Işıl.”
“Görecektir merak etmeyin. Asla
vazgeçmeyin Aslı Hanım. Kerem Bey’ in size ihtiyacı var. Onu kurtlara teslim
etmeyin.” Aslı şöyle bir kafasını geriye atarak Işıl’ a soru dolu gözlerle
baktı.
“Bildiğin birşey mi var Işıl?”
“Yani bilmiyorum Aslı Hanım ama
benden önce bu şirketin daimi asistan kadını emekli olmadan önce bana bazı
şeyler söylemişti. O zaman için çok takmamıştım. Hatta yaşlı kadın bunamış. Resmen
dedikoduları dizi seyretmeye seyretmeye filme bağlamış demiştim. Ama sonra
Namışah Hanım’ ı tanıdıkça kadına hak vermeye başladım.” Aslı Işıl’ ın elinden
tuttuğu gibi masanın önünde duran yakın sandalyelerden birine onu oturtmuş
diğerine de kendisi oturup dizleri değene kadar yakınlaşmıştı.
“Sen anlatsana bir o kadın ne
diyordu.”
“Bu şirket normalde Namışah
Hanım’ ın babasına aitti. Bu kadın asistan olarak alındığında adamcağız yeni
vefat etmiş. Kerem Bey’ e bu şirketi miras bıraktığı yeni öğrenilmiş, avukatlar
tıklım tıklım şirkette kol geziyormuş. Bu kadın da o zamanlarda genç ve
meslekte de acemiymiş. Hiçbir şey anlamadığı için herşeye kulak kesiliyormuş.”
“Ya da acemiliğe sığınarak dedikodunun
dibini vuruyordu da diyebiliriz.” Işıl kıkırdamıştı.
“Kerem Bey o zaman daha bir
yaşındaymış. Yönetim Kurulu sürekli toplantı yapıyor. Yönetim şeklinin nasıl
olacağı konusunda sürekli tartışıp duruyorlarmış. Sabri Beyde ilk başlarda
ortalarda yokmuş. İlk bir iki sene Amerika’ dan telefon aracılığı ile
yöneticilere ulaşıp işleri o şekilde yönetiyormuş. Bir kaç sene sonra Sabri
Bey, ara ara gelip gitmeye başlamış. Kadın ilk defa Sabri Bey’ i o zaman görmüş.
O zamanlarda da böyle bunak değil tabi oldukça yakışıklı endamlı bir adammış.
Sanırım Kerem Bey’ in şimdiki hali gibiymiş. Babasının gençliğine çok
benzetiyorlar.”
“O! Desene Sabri Bey’ de
zamanında zamparaymış.”
“Hem de ne diyorsunuz! Sular
seller gibi.”
“Tabi kadın anlatırken; “Bana da
yanaştı ama ben oralı olmadım.” diyerek kasım kasım kasılıyordu.” Aslı
kahkahayı patlatmıştı.
“Eee!”
“Eeesi, Sabri Bey her gelip
gittikçe yönetim kurulundan başlayıp yukarı zincirde her kim varsa yavaş yavaş
hepsini göndermeye başlamış. “Sadece” kadın “Ben kaldım.” diyordu. “Benim de
işime son verecek diye ödüm kopuyordu ama benimle çalışmaya devam etti.” demişti.
Kerem bey on yaşına geldiği zamanlarda Sabri Bey kesin dönüş yapmış ve şirketin
başına geçmiş. Oğlu devralana kadar yöneticiliğini babası olarak o yürütmüş.”
“İyi de bu anlattıkların çok
normal. Kim olsa başına geçtiği ekibi kendi çalışanlarıyla yeniler. Bunda
anormal olan ne ki?”
“Anormal olan bu değil ki zaten.
Kadının eski çalışanlarla muhabbet etme fırsatı çok olmuş. Eh tabi haliyle
sürekli asıl şirketin sahibi olan Abdullah Bey hakkında çok sorular soruyormuş.
Ölmeden önce nasıl biriydi, Eşi ne zaman öldü, Kaç çocuğu var, kızı Namışah
Hanım nasıl biri? Herşeyi konuşuyorlarmış yani.”
“Şirket kazan bunlarda
kaynatıyordu haliyle.”
“Tabi kolay mı? Koca şirket
sahibi Abdullah Bey vefat etti. Biricik kızı şirketin tek ve yegane varisiydi.”
“Hakikaten şimdi düşününce
herkes onun yerinde olmak isterdi.” Aslı çenesini ovuşturmaya başlamıştı.
Namışah Hanım’ ın saklamak isteyeceği şeyin bu olaylarla bir bağlantısı olabilir
mi diyerek düşünüyordu.
“İşte herkesin merak ettiği
nokta da bu olmuş. O kadar şirket sahibi olmuşsun bir kere şirkete gelip havanı
atmaz mısın? Herşeyi geçtim. Tüm avukatların toplantılarda bas bas bağırıp
birbirlerine girdiği nokta; neden kızı Namışah Hanım değildi de koca şirket
torunu Kerem’ e miras bırakılmıştı. İşler zorlaşmış hukuk onlar için
tıkanmıştı. Gerek var mıydı böyle bir karışıklık yaratmaya? Hem Namışah Hanım,
onun biricik evladı, senelerce pamuklara sarıp büyüttüğü, etraf incitmesin diye
dışarı bile çıkarmaya kıyamadığı kızı değil miydi?
“Değil miydi?” Aslı, çenesini
hala ovuşturarak öylesine derin bakıyordu ki uzaklara Işıl onun aklının
yerinden uçup gittiğine yemin bile edebilirdi.
“Aslı Hanım… Aslı Hanım… Aslı
Hanım!” Aslı bir anda korkuyla yerinden sıçramıştı.
“Ha evet Işıl?”
“Siz
iyi misiniz?” Aslı saçlarını arkaya atarak;
“Evet evet iyiyim. Şu gizemi bir
çözsem ben de iyi olacağım.”
“Hangi gizemi?” Işıl şaşırmıştı.
Aslı neyden söz ediyordu anlayamamıştı.
“Demek ki diyorum Aslı Hanım,
Namışah Hanım öyle çıtı pıtı tatlı bir kız evlat değildi. Demek ki
göründüğünden çok daha fazla yanlışlar yapmış ki belki de babası onu evden bile
çıkarmaya korkar olmuştu. O kadını gördüğüm ilk günden beri içim bir tuhaf
oluyor. Bakışlarında bir şeytanilik hissediyorum. Siz de öyle oluyor musunuz?”
“Boşver Işıl, zaten şeytanlığın
en büyüğünü bana yaptı. Bence sen bunları etrafta çok konuşma dost var düşman
var. Sen senelerdir Kerem’ e çok iyi hizmet ediyorsun. Asla seni kaybetmek
istemem. Ayrıca başka kadına da güvenemem. O yüzden sen sen ol buradan
kovulmamaya bak. Gerekirse onlara yalakalık bile yap. Çünkü çok yakınımızda
olan bir kasırga bize doğru geliyor olabilir.” Işıl elleriyle ağzını kapatmış
ağlamamak için kendisini zor tutuyordu.
“Allah bizi onların şerrinden
korusun Aslı Hanım.”
“Amin canım amin. Ben
hazırlanayım. Öğle vakti geldi. Keremle yemeğe çıkacağız.” Diyerek düşünceler
içinde Aslı hazırlanmaya başlamıştı.
Bir süre sonra Kerem Aslı’ nın
yanına gelmiş bir restoranta gitmek için yola çıkmışlardı.
8. BÖLÜM
“Sanki hayatımın ilk anından beri sen benimleydin. Acılarımda,
mutluluklarımda…”
Aslı ve Kerem önündeki yemekleri
yiyor bir süredir konuşmuyorlardı. Kerem oldukça gergin görünüyordu. Kaçtır
Aslı, Başka bir Kerem hareketlerine şahit oluyor, onun için korkuyordu. Kerem
ağzını peçeteyle sildikten sonra parmak şıklatarak garsonu çağırıp eliyle
masanın üzerinde daire çizerek tek kelime etmeden önündekilerin garsondan
toplanmasını istemişti. Aslı’ nın asla tasvip etmeyeceği tavırlar sergiliyordu.
Kendisiyle tanışmadan önce böyle bir adam mıydı? Bu hareketler ona nerden
bulaşmıştı böyle? Bunların sebebini yalnızca hafızasını yitirmesine bağlıyor,
iyileşince mutlaka bu hareketlerinin de yok olacağını umut ediyordu.
Garson yanlarından ayrılmış
masalarına çay koymuştu. Kerem çaydan bir yudum almış ve konuşmaya başlamıştı:
“Çok az yedin doydun mu?”
“Evet, herşey harikaydı.”
“Eskiden de mi böyle az yerdin?”
Aslı gülümsemişti.
“Yok, seninle her zaman iştahım
bir ayının ki kadar çok olurdu.” Kerem gülümsemişti.
“Seninle ben nasıl başladık,
yani nerden tanışıyorduk? Sana nasıl aşık oldum?” Aslı derin bir nefes almıştı.
Haliyle Kerem herşeyi merak ediyordu ve bu soruların ardı arkasının da
kesilmeyeceğini anlamıştı. Yine de sanki o güzel günleri yeni tanıştığı bir arkadaşına
anlatıyormuş gibi buğulanmış bakışlarıyla gülümseyerek anlatmaya başladı:
“Biz seninle özel bir
üniversitede mimarlık bölümünde aynı sınıftaydık. İlk okula başladığımız zaman,
senin sınıfta varlığından bile haberim yoktu. Sınıfta nerden baksan yüz öğrenci
vardı. Herkesle konuşmak gibi bir imkanımız yoktu. Ben zaten çok çekimser bir
kızdım. Yani…” Kelimeler bir anda boğazına düğümlenmiş ve durmak zorunda
kalmıştı. Aslı anlatırken sıkıldığının farkında bile değildi. Zamanında Namışah
Hanım onu babasının mesleğiyle o kadar çok ezmişti ki beyninde ve ruhunda bu
eziklik yer etmişti.
“Ben çok zengin bir ailenin
çocuğu değildim. Benim gibi burslu kazanan öğrenci çok azdı. Daha ilk günden
kıyafetlerimle bile sizlerden çok farklı olduğumu anlamıştım. Saçlarımda bir
gram boya yokken arkadaş olmak için başımı çevirdiğim her kızın ya saçları
boyalı ya marka giyimli ya da zengin zübbesiydi. O yüzden kimseye yakınlaşamamıştım.
Nereye oturacağım konusunda bir fikrim bile yoktu. Arkalara baktığımda benim
gibi yalnız ve sadece masaya bakıp parmaklarıyla kalem çeviren birini gördüm.
Kendime oldukça yakın hissetmiştim. Benim gibi yalnız ve sessizdi. Yanına geçip
sessizce “Merhaba!” diyerek oturdum. Daha sonra konuştukça adının Timur olduğunu
öğrendim. Yani senin çocukluk arkadaşın olan Timur. Daha sonra onla çok sıkı
dost olmuştuk. Neredeyse her yere beraber gidiyorduk. Ne yapıyorsak beraber
yapıyorduk.” Kerem Aslı’ yı pür dikkat dinliyordu. Aslı ise elinde tuttuğu
bardağı dalgın gözleriyle ince parmaklarının arasında çevirip duruyordu.
“Ben üniversiteyi tam burslu
kazanmamıştım. Yüzde seksen ile kazanmış ve yüzde yirmilik kısmı ödeme
karşılığında kaydımı yaptırmıştım. Meslek sahibi biri için bile iyi para olan o
miktarı benim ödemem zor olacaktı. Babama tam bursla kazandığımı söylemiştim.
Çünkü benden sonra gelen bir erkek kardeşim daha vardı.” Aslı buradan sonra
sesinin boğumlandığını hissetmiş ve akan gözyaşlarını eliyle silerek yanında
duran şişeden bir yudum su almıştı. Bu konulara çok fazla girerek Kerem’ in
aklını karıştırmak istemiyordu. Bu kısmın daha sancısız ve acısız geçmesi
gerekiyordu. O yüzden sonradan kanser olduğunu öğrendiği kardeşini nasıl
kaybettiğini anlatmaması gerektiğine karar vermişti.
Ama Kerem, bu akan gözyaşlarının
sebebini merak etmişti bir kere. Anlattığı hikayenin devamında bunu
açıklamayacak olsa da aklına düşmüştü.
“O yüzden babama yük olamazdım.
Dahası babam zaten bu miktarı ödeyemeceği için benim okula gitmemi kabul bile
etmeyebilirdi. Bu riski göze alamazdım. Kendim çalışıp kendim ödeyecektim.
Lakin bölümümün bu kadar ağır olabileceğini düşünememiştim. Okul ful günümüzü
kaplıyordu. Geceleri ise ödevle zamanımı geçirmek zorundaydım. Para bulmam
gerekiyordu. Timur derdimi açabildiğim tek insandı. Benim için birkaç yere burs
başvurusunda bulunmuştu. Kendisinden kabul etmeyeceğimi biliyordu çünkü onun en
büyük sırlarına da ben ortaktım.
Babası ile arası oldukça açıktı.
O zamanlarda babasından neredeyse nefret ediyor onun parasını yatırdığı bu
okulda bir gün bile okumak istemiyordu. Aslında bazen onu yatıştıran ben
olurdum. Çünkü ne kadar gurur yapsa da o babasıydı; oğlunu okutmak zorundaydı.
O yüzden bu gurur yapacağı bir mevzu değildi. Asıl okumazsa babası onu daha çok
ezecek ve annesini de nasıl evlat yetiştirdiği konusunda suçlayıp duracaktı. En
iyisi geçiçi bir süre babasının yaptıklarına da katlanacak ve meslek sahibi
olup güçlenerek daha sonra karşısına çıkacaktı. Bu sözlerim ona iyi geliyordu.
Ama bana bir türlü yardımcı olamıyordu. En sonunda bir gün Timur bana sınıftan
bir kaç kişinin ödevini para karşılığında yapabileceğimi söyledi. Ardından bir
kaç kişiyi de bulup karşıma dikmişti.
Hakikaten şuan bile
sergileyemeyeceğim bir performansla herbiri birbirinden şahane çizimler ortaya
çıkarmaya başlamıştım. Derslerimde oldukça başarılıydım. Bu ödevlerden biri de
sana aitti. Seni daha önce hiç Timurla gezerken görmemiştim. Daha sonra
anlıyordum ki tam bir tembel öğrenciymişsin. İşin gücün kızlarla gezmekmiş.
Derslerden bile kaçıyordun. Meğersem Timur gizlice imzalarını atıyormuş.
Mimarlıkla uzaktan yakından alakan yoktu. Ama mezun olunca böylesine büyük bir
şirketi yöneteceğini öğrenince ben şok olmuştum tabi. Açıkcası senin için değil
de en çok da ileride kuracağın ailen için üzülmüştüm.”
Kerem bir kahkaha patlatmıştı.
Aslı ise gülümsüyordu.
“Timur beni senin ödevlerin
konusunda tembihlemişti. Çok katı bir baban olduğunu söylemiş, derslerinin çok
yüksek olması gerektiğini anlatmıştı. Ama sen vasattan daha beterdin. Derslerin
berbattı. Seni ilk defa sınavlarda görmüştüm. O da Timur’ a yarım ağızla selam
verince anlamıştım; onun sen olduğunu. Açıkcası o zamanlarda bunu kendim bile
kabul etmemiş olsam da şimdi itiraf etmeliyim ki kalbim sana çarpılmıştı.
Hayatımda ilk defa biri için böylesine derin aşkla bağlanmıştım. Aman Allahım!
Çok yakışıklıydın. Ama senin nişanlı olduğunu Timur’ dan biliyordum. Seninle
asla bir geleceğimiz olamazdı. Yanında kızlar fink atıyordu. Ama hepsi senin kuklandı.
Aslında öylesine de efendi öylesine de zarif bir erkektin ki. Belki de kızlar
senin parmağında takılı olan yüzüğe aldırış bile etmemesinin sebebi de buydu.
Kızlar kendilerini senden alamıyordu. Para pul delisi değildin. Zaten kızlar
paraya toktu. Ama onlara ne veriyorsan onlar kendilerini senden alamıyordu.
Bilmiyorum işte belki de taktığın yüzüğü attırabileceklerini düşünüyorlardı.”
Aslı bir an burada duraksadı. Ve Kerem’ in gözlerine baktı. Kerem soğuk
bakışlarını koruyarak;
“Devam et dinliyorum.” Demişti.
“Timur’ a derslerin hakkındaki
düşüncemi söyledim. İnsanlara yaptığım ödevler doksandan aşağıya not almıyorken
sendeki gerçekliğini koruyamayacaktı. Senin ödevini yapamazdım. Senin için iyi
olmayacaktı. Hatta benim başımı da yakabilirdin. Timur gelip sana bunu
söylemiş. Sen de o zaman benimle bizzat konuşmaya karar vermiştin. Timur kendi
evinde bir buluşma ayarlamıştı. Kendinden o kadar çok emindin ki kızların sana
hayır demesine alışık değildin. Evet çok çekiciydin, evet gerçekten kızlar sana
neden aşık oluyor o zaman daha iyi anlamıştım. Çok tatlı dilliydin ve
tavırlarınla sanki kadınların kalbini okşuyordun ama kızların hissetmediği
nedense benim gördüğüm bir noktan vardı.” Durup tüm samimiyetiyle bakışlarını
Kerem’ e dikti. Kerem merakla sordu:
“Neydi o?”
“Samimiyetsizlik… Hiç kimsenin
göremediği ama benim alev alev gözlerinde gördüğüm o an inanır mısın ben bile
yanacak kadar o bakışları yüzümde hissetmiştim. Samimiyetsiz olan duygularındı.
Kızlar aptal olmalı dedim. Bu adam kadınlardan resmen nefret ediyor.” Kerem
affallamıştı:
“Sen ciddi misin?”
“Evet gerçekten. Hatta insanlar
bunu nasıl göremiyordu ben hayret ediyordum doğrusu. Sen gerçekten de kadınlara
aslında nefretle bakıyordun.”
“Peki seni ikna edebildim mi?”
“Aslında ilk başta ikna
edememiştin. Ama birkaç gün sonra makul bir teklifle geldin. Benden özel ders
almak istediğini söylemiştin. Ve bu mesleği layıkıyla tamamlayacaktın.
Gerçekten çok şaşırmıştım. Oldukça ciddi görünüyordun. Ve senle derslere
başladık. Ama fıtratın gereği rahat da durmuyordun. Ben ders anlatıyordum sen
sürekli benim saçımla oynuyor ya da derste dikkatimi dağıtacak bir konu
buluyordun. Sana ders vermeye başladığımdan olsa gerek derslerini daha çok
sahiplenir olmuştum. Artık dersleri asmana müsaade etmiyordum. Benimle
çalışmayı istiyorsan şartlarımı kabul etmek zorundaydın. Hergün sınıfta beraber
oturuyorduk. Timur, sen ve ben… Hiç ayrılmayan üç arkadaş olmuştuk. Sen
ilerleyen günlerde kimsenin ödevini yapmamamı istedin. Hergün okul çıkışı sana
ders vermemi istiyordun. Sen ihtiyacım olan parayı verecektin. İlk başta kabul
etmemiştim. Ama sen konuları benimle çalışarak daha iyi anladığını
söylemiştin.”
“Dersleri bahane ederek sana
yürümüşüm yani.” Aslı gülümsemişti.
“Hayır gerçekten benimle
çalışmak yararlı olmuştu. Bilmiyorum sanırım mimarlıkla ilgili ders anlatmakta
başarılıyım.”
“O zaman kesin birinci olarak
mezun olmuşumdur.” Aslı kıkırdamıştı. Kerem de gülüyordu.
“Ne yani bu kadar çalışmaya,
sonuç bu olmalıydı.”
“Hayır ama hakikaten bu şirketi
tek başına çevirebilecek düzeye gelmiştin. Oldukça başarılıydın bana kalırsa. O
zamanda bayağı azim etmiştin. Zaten ilk başta sana zor gelen şeylerde bir
kazanmaya başladın mı artık başarıyı daha çok tatmak istersin. Sende ki sorun
buydu. Yoksa bence senin hayatın boyunca en iyi yapabileceğin meslek mimarlık.
Ama ilk başta sana konular zor gelince pes etmiştin.”
“Eh peki o zaman bunun neresinde
aşk?” Aslı düşünmüştü:
“Bence her anında.” Aslı masaya
bakıyor Kerem ise Aslı’ ya bakıyordu.
“Sen diğer kızlara yaptığın gibi
benim peşimden sahte sözler sahte hediyelerle koşmadın. Ya da tavlamaya çalışma
gibi bir girişimde bulunmadın. Hadi bana evet de diyecek bir pozisyona da
sokmadın. İkimiz akıp gittik işte. Bilmiyorum. Gururumu okşayan en güzel kısmı
da bu olmuştu sanırım. Ezilmek zorunda kaldığım hediyelerin yoktu ya da lüks
bir yaşantın. Sanki hayatımın ilk anından beri sen benimleydin. Acılarımda,
mutluluklarımda. Her anımızı beraber soluyorduk. Sevindiğimde boynuna
sarılabileceğim kişiydin. Derslerden sonra çok defa seninle dertleşiyorduk.
Bunu diğer kızlarla hayatta yapmazdın. Aslında belki sen de Timur gibi benimle
yalnızca dost olmayı hayal etmiştin. Defne’ den yana ailenden yana çok
dertliydin. Ben de ailemden yana dertliydim. Gerçekten aşık olmak istiyordun.
Defne’ yi hep kardeşin gibi görmüştün. Ayrıca onun saçma sapan sapkın
ilişkilerini dahil biliyordun. Başkasının dokunduğu bir kadına sen dokunmak
istemiyordun. Hatta Defne seninle nişanlanmayı nasıl kabul eder diye de ona
kızıyordun.”
“Peki sen ne öneride
bulunuyordun?” Aslı, Kerem’ e dik dik bakmıştı. Kerem ne yapmaya çalışıyordu?
Bu soruyu gerçekten tüm samimiyetiyle mi soruyordu? Ama yine de bu noktaya takılıp
tartışma konusu çıkarmak istemiyordu. Tepki verirse bu yalnızca aptalca yaptığı
bir hareket olurdu. Oysa kendisini dinleyebileceği her anı fırsat bilmeli ve
böyle saçma takıntılarda bu anları tüketmemeliydi.
“Yani Timur’ a da önerilerde
bulunduğun için sordum.”
“Evet sana da düşündüklerimi
söylemiştim. Nişanı at dedim. Arkadaşımın istemeye istemeye evlenmesine göz
yumamazdım. Herşey para değildi. Bir insan mutlu olmayı düşünemediği kişiyle
bir ömür geçirmemeli. İki hayatın cinayeti olur bu. Ve ben de sana nişanı at
dedim. Ama sen öyle herkesin söylediği lafla hareket edecek biri değildin.
Tamamen kendi özgür iradenle karar verir ve öyle hareket ederdin.”
“Bu durumda nişanı attığımda sen
sevgilim değildin yani?”
“Hayır asla. Bana karşı
duyguların var mıydı bilemem. Ama kesinlikle sevgili değildik.”
“Peki nişanı ne zaman attım?”
“İkinci sınıf bittiğinin yazında
atmıştın ve sınıfa geldiğinde parmağında yüzüğünün takılı olmadığını gördüm.”
“Sonra ne oldu? Yani seninle ne
zaman sevgili olduk?”
“Okullar açıldıktan kısa bir
süre sonra bir gece deniz kenarında beraber dolaşırken beni durdurdun. “Aslı!”
Dedin. Ben önden yürüyordum. Daha arkamı dönmeye vaktim olmamıştı sen şöyle bir
soru yönelttin: “Bir efsaneyi yıkmaya ne dersin?” Ardımı dönmemle beni öpmen
bir olmuştu.”
Aslı ve Kerem bir süre sessizce
durmuşlardı. İkisi de birbirine bakmıyor masaya bakıyordu.
“Tüm bilgilerini internet ortamında
sakladığın hesabın şifresi bu tarihti. Sana o gün rehberini bulman için
verdiğim adresin şifresi de buydu.”
“23 Kasım 2018”
“Evet. Birçok gizli belgene bu
şifre ile ulaşabilirsin. Beni bugün öpmenin özel bir sebebi var. Bunu sana
söylemeyeceğim.” Kerem affalamıştı.
“Ne! Neden ama?”
“Aramızda özel kalmasını
istiyorum. Birçok şeylerin bizde anlamı özel kaldığı gibi.” Kerem;
“Ya sen nasıl bir kadınsın?
Yaşadığımız bir sırrı benden mi saklıyorsun?”
Aslı başını biraz yukarı
kaldırmış, hissettiklerini saklamayı beceremediği için kalbinden geçeni yüzüne
söyleyivermişti.
“Bu yaşadığımız anı sen
hatırlıyor musun?” Kerem olduğu yerde çakılı kalmıştı.
“Yaşadıklarımız elmas kadar
değerli. Benim kalbimse bir maden. Ben böylesine kıymetli anları dilime düşürecek
kadar basit yaşamadım Kerem Kaya.” Kerem sinir olmuş bir şekilde gülmüştü.
“Ya sen nasıl bir kadınsın? Ben
hafızamı kaybetmiş karşında oturuyorum. Senin hakkında bir çok söylenti etrafta
dolanıyor. Bense güvenini kazanmak için seni dinlemeye hazırım. Sense aşkımızın
gerçek olduğunu ispatlamaya yanaşmıyorsun bile.”
“Yaşadıklarımızın bir ispatı var
mı? Anlatsam neyi değiştirecek? Hiçbir şeyi. Dahası anlatsam bile o anlarda
yaşadığın duyguyu kalbinde hissetmeyeceksin. Bunu görebiliyorum. Ama o gün sen
hastanedeyken telefonda söylediğim gibi; sen bizden parçalar bulmaya başladıkça
bizi tekrar yaşamaya başlayacaksın. Belki o anlar gibi hissetmeyecek
olabilirsin ama hissedeceksin. Sadece hissedeceksin. Ben senin öğrenmeni
istemiyorum. Ben senin yaşayarak hissetmeni istiyorum.” Aslı Kerem’ in masada
dayadığı ellerini tutmuştu.
“Hatırlamanın hiçbir önemi yok
Kerem. Belki hafızadakiler silinebilir ama kalp atmaya devam ettiği sürece
hissetmeye de devam eder. Ben şu yüreğinden akıp geçen yaşam kaynağın olmayı
istiyorum. Yine bana baktığında yüreğinin sızlamasını, yüzünün ateş basmasını
istiyorum. Bana yeniden aşık olmanı istiyorum.”
Kerem, Aslı’ ya bakıyor onun
söylediği her sözü tane tane süzgeçten geçiriyordu. Aslı ise onun ellerine
dokunabilmenin mutluluğunu yaşıyordu. Onu çok özlemişti. Keşke içinde biraz
cesaret olsa ve ona kocaman sarılabilseydi. Ama yapamıyordu.
“Artık kalkalım mı?” diyerek
Aslı’ nın cevabını beklemeden masadan kalkmıştı. Arabaya doğru geçerlerken;
“Bu arada akşama bir kutlama
düzenlemeyi düşünüyorum. Her ihale kazandığımız da gelenek haline getirdiğimiz
birşeymiş bu kutlama etkinlikleri. Sen de gelmeyi düşünür müsün? Hem kafa
dağıtırız.” Aslı hiç düşünmeden cevabını verdi:
“Üzgünüm bu sefer ben
katılamayacağım. Hem dinlensem iyi olacak.” Kerem çok şaşırmıştı. Arabaya
binmiş konuşmasına kaldığı yerden devam etmişti:
“Gelmeme sebebin sadece yorgun
olman mı?” Aslı bir yandan yola bakıyordu:
“İkizleri emanet edecek yerim de
yok. Ayrıca bu hafta onlarla hiç ilgilenemedim. Hem kaza hem bu ihale üst üste
geldi. Biraz onlarla vakit geçirmem gerekiyor.”
“Hım o zaman acelesi yok. Bir
kaç gün sonraya ertleyelim. Asıl kahraman sensin. Sen olmadan kutlama yapılması
saçma olur.” Aslı Kerem’ in bu konuda kararlı olduğunu farkedince aklına bir
fikir gelmişti. Kısa bir süre aralarında sessizlik olmuş ve Aslı bu fikrini öne
atarak sessizliği bozmuştu:
“Kerem!”
“Efendim.”
“Madem kutlamayı ertlemeyi
düşünüyorsun. O zaman bu akşam bize sen de katılsana. Yani kesinlikle bu konuda
kendini zorunlu hissetme. Gelmek istersen eğer. Ama hazır değilsen…” Aslı
cümlelerini sırlamaya başlamış sözlerini Kerem bölmüştü:
“Aslı olur.” Aslı duymamış ya da
duyduğu sözün Keremden çıktığını değil de kendisinin öyle duymak istediğini
düşünerek hala konuşmaya devam ederken Kerem tekrar ama bu sefer daha yüksek
sesle:
“Aslı olur dedim.” Aslı duyduğu
sözlere hala inanamıyordu.
“Nasıl yani gelecek misin?”
Kerem gülmüştü.
“Evet. Akşam beraber çıkalım
olur mu?” Aslı sevinçten neredeyse arabada çığlık atmak üzereydi.
9. BÖLÜM
“Hani derler ya; bazen akışına bırakmak lazım… Belki sevgin bize tekrar
akar ve ben işte o zaman bırakırım.”
Aslı, büyük bir zafer kazanmış
gibiydi. Tüm günü iple çekiyor, mesainin dolmasını heyecanla bekliyordu. Mesainin
bitmesine çok az kalmıştı ki Kerem, Aslı’ nın yanına gelip “Çıkalım mı?”
demişti. Aslı, belki Kerem ile ilk randevusunda bile bu kadar
heyecanlanmamıştı. Kerem, çocukları hayatında ilk defa görüyor gibi olacaktı.
Kim bilir onun için ne kadar heyecan dolu bir andı.
Beraber kreşin önüne gelmişler
ve Kerem arabada beklemişti. Aslı, arabadan koşarak çıkmış ve ikizlerin
babalarını bir an evvel görmeleri için acele ediyordu. Gelmeleri uzun mu
sürmüştü yoksa Kerem’ e zaman mı geçmiyordu bilinmez, Kerem beklemekten
sıkılmıştı. İçeriye bakmak için arabadan dışarı çıktığı esnada ikizler ve Aslı
kapıdan görünmüştü. İkizler henüz babalarını farketmemişlerdi. Kerem ise son
attığı adımla beraber kaldırıma çakılmıştı. Daha bir adım daha öteye
atamıyordu. Öylece onlara bakıyordu.
Onları biraz olsun anımsama bile
duymuyordu. Onları yolda görse tanıdık mı diye dönüp bakmayacak kadar yabancı
buluyordu. Ama anlam veremediği bir şey vardı ki o da hızla çarpan kalbinin
bedenine yaydığı sıcaklıktı. O sıcaklık bağrından kollarına kadar yayılmış ve
soğuk hava kütlesiyle buluşmuştu. O zaman kucağında hissettiği boşluk kocaman
bir eksiklikti. Onları görene kadar anlamsızdı. Ama onları gördüğü an hayatında
doldurulmamış bir boşluğun şimdi varlığını hissediyordu.
O boşluğun içinde kendisinin
düşüyor olduğunu biliyor ama engel olamıyordu. Film kopmuş, algıları
kapanmıştı. Gözleri açık ama görmüyordu. Arabalar geçiyor ve ikizler
bağırışıyor ama o duymuyordu. Burnuna gelen kokuyla beraber gözlerini açtığında,
kollarındaki sıcaklığın yoğunlaştığını hissedebiliyordu. O sıcaklığın boşluğunu
dolduran iki küçük serseriden başkası değildi. İkisinin de ensesine burnunu
iyice dayamış kokusunu ciğerlerine kadar çekiyordu. Şuan hissettiği şeyin
babalıkla yakından uzaktan alakası yoktu. Özlem duyduğu o kalbindeki her ne ise
işte şimdi ona kavuşuyordu.
İkizlerin daha oturmamış
konuşmasından tek anlaşılabilen “Baba” kelimesiydi. İkizler için çok uzun süren
bir ayrılıktı. Kerem için ise hayatında varolduğundan haberi bile olmadığı koca
bir eksiklikti. Ne annesi ne babası ne Defne ne Aslı hiçbiri aklında yer
etmemiş ama bu çocuklar kalbinde kayıp bir yapbozun parçası gibi yerine cuk
diye oturuvermişti. Herşey yalan onlar gerçekti. Tek üzüldüğü nokta keşke
ikizler biraz daha büyük olmuş olsaydı ve kendisini ona bir onlar anlatsaydı.
Ama onlar daha kendi isimlerini bile dillerinde döndüremiyorlardı. Gerçekten
şimdi böyle bakınca çok üzülmüştü.
Onlardan gözlerini bile
ayırmadan koca bir akşamı beraber geçirmişlerdi. Her anlarını izliyor her hareketlerini
sanki ezberine alıyordu. Oyunlarını, şakalaşmalarını, birbiri ile didişmelerini
izliyor, hep yanlarında ama bir o kadar da uzaktan onları seyredalıyordu. Tüm
gece boyunca bir kez olsun annesinin kurmuş olduğu “senin çocukların
olmayabilir” cümlesi aklına gelmemiş, bu cümleyi onlara bakarken
sorgulamamıştı.
Aslı bulaşıkları topladıktan
sonra ikizleri uyutmak için onları yataklarına yatırmıştı. Yatakta onlara masal
okurken Kerem, odalarının kapısına gitmiş onları gizlice izliyordu. Aslı’ nın
ses tonu o kadar yumuşak o kadar narindi ki geceye ince bir nağme akıyor
gibiydi. Kendisini akışına bıraksa büyüsünden kurtulamayacağı katiydi. Öyle de
değil miydi? Bugün eski anıları yad ederken içine alıp götürmüyor muydu? O
yüzden mi herşeye rağmen hala Aslı ile beraberliğini sürdürmüştü? Kendisine
çeken sahte bir yanı olabilir miydi?
Kerem odadan uzaklaşmış başını
ovalayarak salona geçmişti. Yine çelişkiler, güzel düşüncelerine gölge
düşürmüştü. Keşke keşke bu kaza yaşanmamış ve her ne şekilde Aslı’ yı kabul
etmişse öyle devam etseymiş. Şimdi ki Kerem ne istiyorsa bir türlü kalbini
teslim edeceğe benzemiyordu. Dahası tepesinde sürekli Aslı’ yı kötüleyen iki
kadın vardı. Sahi neden Aslı bu çakallara Kerem’ i bıraktığı gibi kaçıp
gitmişti. Neden yanında durarak savaşmayı tercih etmemişti?
“Evet sonunda uyudular.” Aslı’
nın sesiyle Kerem kendine gelmişti. Oturduğu koltukta hafifçe doğruldu. Aslı
mutfağa geçmiş ona oradan bakıyordu.
“Sen iyi misin?”
“Evet evet iyiyim. Çok sık
başağrısı yaşıyorum.”
“Ben de tam kahve yapacaktım. İyi
gelir.” Aslı eline cezveyi almış el çabukluğu ile hızla kahvelerini
hazırlamıştı. Tipine bakılsa canı yok derdin ama canı içindeymiş dedirtecek bir
çabukluğu vardı. O kadar kısa değildi ama zayıf fiziği ile biraz minyon
görünüyordu. Aslında biraz kilo alsa oldukça endamlı bir kadın olacaktı.
Elinde tepsiyle gülümseyerek
yanına gelmişti. Tepsiyi Kerem’ e tutmuş Kerem kahvesini aldıktan sonra tepsiyi
koltuğa koyup sehpa bulmaya tam gidecekti ki Kerem;
“Gerek yok tepsiyi koltuğa koyarız.”
Dedi. Aslı rahat bir nefes almıştı. Belki sehpa olmayabilirdi. Kerem evin
durumunu görebiliyordu. O yüzden Aslı’ yı zorlamak istememişti.
“Ev biraz küçük ve bakımsız
değil mi?”
“Kendi bütçem ancak burayı
karşılayacaktı. Ayrıca işimde hala yerleşik olduğumu düşünmüyorum.”
“Neden gittin Aslı?” Aslı
kahvesinden bir yudum alıyordu ki yarıda kesip cevap vermek için hızla ağzındaki
kahvesini yudumladı.
“Kerem Namışah Hanım beni evden
kovdu. Sana bunu anlatmak için geldiğimde sen de beni dinlemek istemedin. Daha
kötü şeyler olmasından korktum.”
“Ne gibi şeyler olabilirdi ki?”
“İkizleri elimden alıp beni kapı
dışarı edebilirlerdi.”
“Buna kim cüret edebilir? Onlar
senin çocukların. Böyle bir şey yaptılar diyelim. Yasal hakların var.”
“Evet senin önüne çarşaf gibi
serdikleri magazin haberlerini kullanarak da çocukların vekaletini geçici
olarak alma hakları da vardı.”
“Aslı ben de onu anlamıyorum ya.
Karşısında duramadığın bir iftiran var.”
“Sen de sırf bu sebepten ötürü
bana güvenmeyeceksin öyle mi?”
“Peki sen neden herşeyi göze
alarak benim yanımda durmayı seçmedin ve o insanların ağzına yine laf verdin?
Bak sevseydi dururdu. Kaçmazdı. Dedirttin.”
“Giderken bu olacakları bile
bile çıktım o evden, neden biliyor musun? Evet çocuklarımın alet edilmesini
göze alamadım. Bunun sonucunda seni kaybedecek olsam da üzgünüm ama çocuklarımı
kaybedemezdim. Onlarsız bir an bile yaşayamam Kerem. Üzgünüm yapamam. Dahası
onlar annesiz ve babasının şefkatinden uzak yaşamalarına katlanamazdım. Onlar
daha çok küçük. Böylesine bir kaosun içinde psikolojileri alt üst olup
gidecekti. Seni de çocuklarımı da bana karşı dolduracaklar, masum yavrularımı
annelerinden mahrum bırakacaklardı. Biliyorum şuan bana hak vermeyeceksin.
Kırılacaksın. Ama hatırladığın an inan bana Aslı sen en doğrusunu yaptın diyeceksin.”
“O zaman sen evde kalmayarak
benim hatırlamayacağımı kesin olarak kabul etmişsin.”
“Bu ihtimal var dedi doktorlar.”
“Böyle olunca ardına bile
bakmadan bensiz yoluna devam etmeyi göze aldın Aslı. Hem de benim sana garantilediğim
hayatla.” Aslı, kalbine bir ok saplandığını hissetti. Bu çok ağır olmuştu.
“Seni bırakacağımı nasıl
düşünürsün? Ben önce savunmasız olan çocuklarımı korumak istedim. Dahası Kerem
bu kazadan sonra şunu asla unutma Namışah Hanım’ a seni bırakmam.” Aslı işaret
parmağını havaya kaldırmış her sözünü havaya parmağı ile mühürler gibi
vuruyordu.
“Sen ne dersen de. Seni nasıl
etkilerlerse etkilesinler. Ben bu işin peşini bırakmayacağım. Senin hatırlamanı
istemediği her ne ise onu ben bulacağım. Şu saatten sonra istersen bambaşka bir
Kerem olarak hayatına devam et. Benimle yaşadığın her an benim kalbimde saklı.
Sana aşkımın yanında hissettiğim o duyguya ister anne merhameti de ister aşk
merhameti de ben seni masum bir çocuk olarak görüyorum. Hayata yeni doğmuş bir
bebek gibi ve senin bu savunmasızlığından her ne kar elde edeceklerse ben bu
pis işe uzattıkları ellerini keseceğim. Sana zarar vermelerine müsaade
etmeyeceğim.”
“Senin bildiğin bir şey mi var?”
“Keşke olsaydı. Keşke. Senin
bildiğin her ne ise keşke bana anlatsaydın. Oysa herşeyini anlatırdın. Ama bana
on yaşına kadar geçen çocukluğunu anlatmamıştın. İki çocukluk arkadaşını
tanıyorum. Hep onlara çocukluk arkadaşlarım dedin. Ben de oldum olası Türkiye’
de aynı evde yaşadın sanıyordum. Kerem, kaldığın ev Namışah Hanım’ ın babasına
aitmiş yani evde eski zamanlara ait birçok hatıra var.”
“Bir dakika sen benim hakkımda
çocukluğumla ilgili ne öğrendin ki?”
“Doğru sana bunları anlatan da
çıkmaz.” Herşeyi olduğu gibi Aslı anlatmıştı. Sabri Bey’ in gençliğinden tut
Amerika’ ya kadar gittiğini hatta geri geldiğinde Namışah Hanım’ ı uzun yıllar
boyunca şirkete dahil getirmediğini.
“Ama merak etme Kerem. Dedelerin
ölmüş olabilir ama mutlaka geçmişi bilen birileri vardır. Ben önce şirketin
geçmişini araştırmaya başlayacağım. Sen de istersen evi araştır. Koca evi
boydan boya çöpe atacak değiller ya illaki geride kalan bir şeyler vardır. Bu
şirket için de geçerli. Arşivde kim bilir hangi dosyalar çıkacak? Bir de senden
istediğim bir şey var Kerem. Bana ne kadar güvenmediğini biliyorum. Ama ne olur
bu konuştuklarımı ailene anlatma. Çünkü onlara her anlattığında onlar benim
bulduğum yolu kapatacak ve gerçeğe gitmemi engelleyecekler. Lütfen bir eş
olarak bana güvenmesen de şuan için bir dost olarak güven.”
10. BÖLÜM
“Seni kaybetmek bir an ama kazanmak hiç de kolay olmayacak…”
Kerem gece çok geç saatte Aslı’
nın evinden ayrılmıştı. Artık Aslı’ nın nasıl bir yaşamın içine düştüğünü
görmüştü. Ayrıca Timur ile bir ilişkisi olmuş olsaydı araları bu kadar iyiyken
daha sokağa atıldığı ilk günden Timur’ a sığınmış olmalıydı diye düşünmüştü.
Belki annesinin bahsettiği gibi aralarında öyle bir yasak ilişki yoktu. Bunları
düşünerek evine geçmiş ve ilk defa huzur içinde uykuya dalmıştı.
Timur, Aslı’ nın Kerem ile
görüştüğünü bildiği için sabah işe Kerem’ in getirebileceğini düşünerek Aslı’
yı aramamıştı. Şirkete gittiğinde Aslı henüz gelmemişti. Kerem’ in odasına bir
bakış attığında ise o da odasında yoktu. Tahmin ettiği gibi olacağını düşünerek
çok üstüne varmayıp işlerine koyulmuştu. Az sonra Kerem asansörden inmiş yalnız
başına odasına doğru geçiyordu. Yalnız olduğunu anlayınca hemen odadan çıktı ve
Kerem’ in yanına koşturdu.
“Kerem!” Kerem arkasını
döndüğünde gördüğü kişiden hiç de haz almamıştı.
“Buyur Timur.”
“Aslıyla gelirsin diye
düşünmüştüm. Sabah Aslı’ yı almadın mı?” Kerem affallamıştı.
“Yoo Aslı ile aramızda böyle bir
konuşma geçmemişti.” Timur dudaklarını büküp eliyle çenesini ovuşturdu:
“Hadi ya!”
“Neden bir sıkıntı mı var?”
“Sabahın ilk saatlerinde
ikizleri kreşe bırakıp şirkete yetişmesi onun için sıkıntılı olabiliyor. Ayrıca
taksiyle gelmesi onu bütçe açısından da zorluyordu. Ben hergün alıyordum onu.
Bilseydim bugün de alırdım. Sen düşünürsün diye hesap etmiştim.” Kerem sinirden
kulaklarına kadar kızarmıştı. Burnunun dibine kadar yaklaşarak:
“Sana ne Aslı’ dan. Bundan sonra
onun yakınında seni görmek istemiyorum.” Timur kaşlarını çatmış bir aslan gibi
kükremek için başını öne doğru çıkarmıştı. Onun hastalığının iyileşmesini
beklemeyecek olan tek kişi Timur gibi görünüyordu.
“Orda dur bakalım! Aslı ve benim
kiminle görüşüp görüşemeyeceğimize sen karar veremezsin. Hele de Kaya ailesi
olarak hepiniz onu sokağa atmışken. Asıl sen şunu unutma Kerem Kaya! Bundan
sonra her anında, her a-nın-da Aslı’ nın yanındayım. Böylesine bir hareketi
Aslı gibi evine ailesine sadık bir kadın haketmiyordu. Aslı sana deliler gibi
aşık. Eğer ki gerçekten senin paran için seninle evlenmiş olsa zaten şimdiye
kadar alacağını almış ve çoktan Bağdat’ ı boylamıştı. O yüzden bu saçma sapan
düşüncelerinle hepimizin huzurunu kaçırıp durma.” Kerem şok olmuştu. Hiçbir şey
diyemeden kaşları çatık ona bakarak kafa sallamış ardından sert bir hareketle
yanından ayrılmıştı. Timur, kırgın ve öfkeli bakışlarla ardından bakıyordu.
Arkasını döndüğünde Aslı, her
zamankinden çok daha başka güzel haliyle koşar adım yanına doğru geliyordu.
Mevsimler soğuk gitmesine rağmen yine elbise giymişti. Eflatun renk tiril tiril
bir elbiseydi. Hafif eflatun rujuyla ve kalın bukle saçlarıyla sanki
masallardan çıkma bir prenses gibiydi. Seçtiği elbisenin biraz cüretkar
olmasından anlaşılıyorki Kerem, Aslı’ nın kendisinin koruması altında olduğunu
hissettirebilmişti. Yoksa son zamanlarda savunmasız dul bir kadın psikolojisine
büründüğü her halinden belli oluyordu. Yüzündeki tebessüm herşeye bedeldi. Aslı
mutlu olsun başka hiçbir şey istemezdi.
Ellerinde tuttuklarını zar zor
Timur’ a ulaştırabilen Aslı, emrivakiyle Timur’ un ellerine yapıştırıvermişti:
“Bunlar da ne böyle?”
diyebilmişti Timur. Kerem ise gidiyor gibi yapsa da onlara kulak kabartmıştı.
“Ispanaklı pasta.” Timur ağzını
buruşturmuş “Ne!” diyebilmişti. Aslı ise heyecanla anlatıyordu.
“Kerem için yaptım. Kerem bunu
çok sever.” Timur şaşkın bakıyordu.
“Kerem sever öyle mi?”
“Çocukları ıspanağa alıştırmak
için yaptığım dönemde Kerem de bu pastaya çok alışmıştı.” Timur’ un yüzü
düşmüştü. Aslı ise anlatmaya devam ediyordu;
“Bu senin için.” Timur
affallamıştı. Düşünülmüş olmak hoşuna gitmişti.
“Öyle mi?”
“Evet. Afiyet olsun.”
“Sabah neden haber vermedin?
Seni Kerem alır sandım.”
“Bilerek haber vermedim. Bu
sıralar sana fazla yük oldum.” Kerem bir masada durmuş oradaki dosyaları
inceliyor gibi yapıyordu. Aslı ve Timur dinlenildiklerinin farkında değillerdi.
Kerem ise sabahki mevzuya gelince dikkatini daha çok yoğunlaştırdı.
“Saçmalama olur mu öyle şey. Ben
senin en yakın dostunum. Bu zor günlerinde senin yanında olmayacağım da ne
zaman yanında olacağım? Bir daha böyle bir şey duymayacağım. Her zaman senle çocukların
yanındayım. Gölgemi üzerinizden bir saniye olsun çekmem artık.”
“He bu arada Timur senin dediğin
şeyi düşündüm. Bugün onu halledelim olur mu?” Timur neden bahsettiğini çok iyi
anlamıştı. Kafasını olur şeklinde sallayıp vedalaşmışlardı. Aslı ise diğer
paketi elinden alıp heyecanla masasına gidiyordu. Kerem çoktan odasına geçmiş
yakalanmamıştı.
Aslı, pastayı Kerem’ e
götürmeden önce eline bir çay almış ve dekoltesini biraz daha aşağıya
indiriyordu. Kerem onun bu halini görünce gülmeden edememişti. Sonra görmüyor
havası vererek bilgisayarla ilgileniyormuş gibi yapmaya devam etti.
“Günaydın.” Diyerek omzuyla
açtığı kapıyı ayağıyla kapayarak içeri girmişti. Kerem yine her zamanki
donukluğu ile;
“Günaydın.” Dedi. Aslı’ya pür
dikkat bakıyordu. Parfümü odanın her tarafını kaplamıştı.
“Hım güzel kokuymuş.” Aslı
gülümsemişti.
“Evet özel günlerde sıktığım en
sevdiğin kokulardan. Sana pasta yaptım.”
“Öyle mi zahmet etmişsin. Ama
dün ben çok geç ayrılmıştım. Sen hangi arada yaptın?” Aslı mahcup gülümsemişti.
“Yaptım işte.”
“E sen yine kendine çay
almamışsın. Beraber yiyelim çay söyleyeyim de.” Diyerek iç hat telefonuna hemen
sarıldı. Işıl açık bir çay getirerek Aslı’ nın önüne koyup geri dışarı
çıkmıştı. Kerem;
“Çayı da sandalyeyi de yanıma alıp
gelsene burada bir çatal var.” dedi. Aslı dışarıya bakarak:
“İnsanlara karşı ayıp olmasın?”
Kerem de dışarı bakmış daha henüz kalabalık olmadığını görmüştü. Hem olsa da
onun için bir sakıncası yoktu.
“Ne alakası var canım. Hem sen
benim karım değil misin? Hadi gel.” Aslı, çalışma masasının yükselebilen
tekerlekli taburesini Kerem’ in sol yanına getirmişti. Ardından çayını alarak
yanına oturdu. Kerem çatal kullanmayı zorlanarak başarabiliyordu. Dıştan
bakıldığında zorlandığı ise farkedilmiyordu. Çatal ile küçük bir parça alarak
ağzına attı.
“Hım gerçekten muhteşem olmuş.
Üzerindeki krema onu anladım da kekindeki yeşil rengi nasıl oluşturdun?” Aslı
gülümsemişti.
“O ıspanak.” Kerem ıspanağın
tadını pastadan almıyordu. Pasta oldukça lezzetliydi. Bir an için ıspanağın
tadını da mı unuttum diye düşünmeden edemedi. Minik bir parça daha pastadan
koparıp kendi eliyle Aslı’ nın ağzına götürdü bu sefer. Aslı’ nın bu hareketi
çok hoşuna gitmiş ve gözlerine bakarak gülümsemişti. Yemek için uzandığı vakit:
“Gülümsemek sana çok yakışıyor.”
Diye mırıldandı. Aslı şaşırmış ama şaşkınlığı bu sözlerinden ötürü değildi.
Kerem sol elini Aslı’ nın beline dolamış ve onu kendisine doğru çekiyordu.
Burun buruna gelmişlerdi. Aslı o minicik lokmayı zorla yutabilmiş ve boğuk bir
sesle;
“İnsanlar bize bakıyor olabilir
Kerem.” Kerem kaşlarını çatarak önce gözlerine ardından dudaklarına bakarak;
“İnsanlar bize her zaman uzaktan
baksınlar Aslı. Senin benim olduğunu bilsinler.” Diyerek dudaklarına kapanmıştı.
Uzaktan onları, tek çalışanlar değil Timur da izliyordu. Aslı ürkek bir keklik
gibi arkaya doru zıpladı.
“Kerem Bey ne yapıyorsunuz siz?
İş yerindeyiz.” Deyince Kerem kahkaha atmıştı.
“Bir anda Kerem Bey mi oldum
şimdi?”
“Afedersin. Normalde ben
şirkette sana hep bey olarak hitap ederdim. Bir an böyle yapınca çıkıverdi
ağzımdan.” Kerem gülümsemişti. Ardından bir parça daha pastadan alarak Aslı’
nın ağzına götürdü.
“İyi bakalım Aslı Hanım.”
Diyerek ortam suskunluğa gömüldü. Ama hala Kerem Aslı’ nın belini sıkıca
tutuyordu. Aralarındaki esen rüzgarların ikisi de çok iyi farkındaydı. Kerem
onu eşi olarak görmekten çok çekici bir kadın olarak görüyordu. Aslı zamanla
böyle bir kategoriden eş olma kategorisine tekrar yükseleceğine inanıyor bu
yüzden Kerem’ in bu hislerine göz yumuyordu.
Kerem uzun süren sessizliği
tekrar bozmuş ve konuşmaya başlamıştı. Konuşurken başparmağını aşağı yukarı
hareketlerle Aslı’ nın narin belini okşamaya başlamıştı. Aslı nefesinin
kesildiğini hissetmiş ve bu hareketine engel de olamamıştı.
“Aslı diyorum ki üç gün sonra
benim bir ihale için Bursa’ ya görüşmeye gitmem gerekiyor. Acaba beraber gitsek
ve Uludağ’ da birlikte kısa bir tatil mi yapsak?” Aslı nefesini zor toplayarak;
“Olur tabi neden olmasın.”
“Çocukları Funda’ ya bırakırız.
Hem çocuklar eve hiç gelmezse annem onu yakında işten de çıkarmayı düşünüyor.
Kızcağız işinden de olmaz hem.” Aslı denilenleri idrak etmek için hafif bir
manevra ile Kerem’ in parmakları arasından kurtularak aralarına mesafe açmış
biraz karşı tarafına düşmüştü. Kaşları çatık Kerem’ e bakıyordu. Kerem, ikizler
doğduğundan bu yana Aslı’ ya asla böyle bir teklifte bulunmamıştı. Dahası ne
yapacaklarsa ikizlerle beraber yapmak ister hiçbir anı onlarsız geçirmezdi.
Onları fazlalık görmek de ne oluyordu şimdi? Kerem, onlarsız tatil yapsa
kendisinin aklını kaçırdığını bile düşünür suçluluk duygusundan perişan olurdu.
“Sen ikizler olmadan değil
tatile çıkmak şuradan şuraya gitmezdin. Üzgünüm ben gelmesem iyi olacak.”
“Canım ne var bunda senle
beraber yalnız vakit geçirmek istiyorum. Seni daha fazla tanımak istiyorum.
Bunda yanlış ne olabilir ki? Hem ikizleri yabancı bir yere bırakmıyoruz ki
kendi evlerinde babaanneleriyle ve doğduklarından beri kendilerine bakıcılık
yapan ablaları ile beraber olacaklar.” Kerem bu sözleri sarfettikten sonra biraz
da sitemkar bir yüz ifadesi takınarak:
“Hem üçünüze alışmak benim için
ne kadar zor farkında mısın? Bir anda hem eş hem iki çocuğa baba olmak beni
korkutuyor. Benim için hafifletme durumun olamaz mı? Sırayla ve yavaş yavaş…”
Aslı bir Kerem’ e bakmış bir
yere bakarak dediklerini düşünmeye dalmıştı. Haksız da sayılmazdı. Onun için
ağır gelmiş olabilirdi. Hem kendisi de en baştan beri böyle düşünmüyor muydu? İkizleri
göstermeyi teklif bile etmemişti. Kendisi görmek istemişti.
“Tamam.” Deyiverdi. Kerem zafer
kazanmışcasına gülümsemişti.
11. BÖLÜM
“Mevsimler de değişir insanlar da… Bir değişmeyen sana olan sevgim
olacak…”
Üç gün sonra Aslı geceden
bavullarını toparlamış ve aşağıda kendisini bekleyen arabaya önce ikizleri sonra
valizini indirmişti. İkizler için valiz hazırlamamıştı. Evde birçok eşyaları
hala duruyordu. Arabada ikizlerin koltuklarını görünce içi bir hoş olmuştu. Hem
eski zamanlara aklı gitmiş hem de gelecek kaygısı aynı anda çökmüştü içine.
Dördü beraber ne kadar mutluydular. Birgün bu hale gelebileceklerini kim
düşünebilirdi ki? Diğer yandan içine bastırdığı ürperti iliklerine kadar
işlemişti. İkizleri o eve koyup bir daha geri alamamak da vardı. Bu riski göze
almaya değer miydi? Ya onu kandırıyorlarsa ya geri döndüğünde ikizleri evde bulamazsa?
Soğuk havanın omuzlarından kıyafetlerinin içine kadar girdiğini hisseder gibi
kabanına sıkıca sarılmış öylece arabanın dışarısından ikizlere bakıyordu.
Kerem olduğu yerde duran Aslı’
ya;
“Haydi gelsene bir şey mi unuttun?”
diyerek sordu. Aslı kendisini toparlayarak “Hayır” deyip arabaya geçti.
Ikizleri bırakmak için villaya geldiklerinde Aslı, o hayran olduğu bahçeye iç
çekerek bakıyordu. Kerem onun nasıl duygular içerisinde olduğunu bakışlarından
görebiliyordu. İkizlerden birinin kemerini çözerken seslendi.
“Anılar canlandı sanırım.” Aslı
başını sallayarak:
“Hayır anılardan çok ben bu
bahçenin mimarisine gerçekten hayranım. Muhtemelen hastaneden sonra gezme
imkanın olmamıştır.” Kerem başını sallamıştı. Gezmek bir kenara dursun böyle
bir şeyi aklından bile geçirmemişti. Birden aklına bir fikir geldi.
“Haydi gel bahçeyi gezelim o
vakit. Beni dolaştıracak en iyi kişi sensin.” Aslı affallamıştı. Kapıya
baktığında kapıda Funda ile beraber bekleyen Namışah Hanım’ ı görebiliyordu. İkizler
Funda Ablalarını görünce ona doğru koşmuşlar annesini çoktan unutmuşlardı. Aslı
ve Namışah Hanım bakışlarını birbirine kitlemişti. İleriye bir adım daha
atamamıştı. Namışah, bir put gibi kapının önüne dikilmiş alev saçan gözleriyle
Aslı’ ya bakıyordu. Düşmanını görse böylesine kin dolu bakacağı muammaydı.
Kerem, Aslı’ nın belinden iteleyerek:
“Haydi gel! Hemen yola çıkarız.
Daha vaktimiz var.” Annesine bir bakış atmış annesi özel bir talimat
almışcasına derhal içeri girmişti. Aslı, üzerinden karabasan kaybolmuş gibi
derin bir nefes alarak ferahlamıştı. Ardına dönerek evin önündeki tablolarda
bile böylesine rengin barınmadığı eşsiz bahçeye uzun uzun baktı. Yol özellikle
kıvrımlandırılmış geniş daireler çizdirilmişti. Bu dairelerin arasına çamla
beraber değişik renklerde bodur ağaçlar dikilmişti. Bazıları turuncu bazıları
mor çam ağaçlarıyla beraber yeşil uyum içindeydi.
Evin arkasına dolandıklarında;
yine ağaçların arasına küçük bir cennet kaçmış gibi görüntü yavaş yavaş
gözlerinin perdesine düşüyordu. Evin hemen dibinde ama karşısına düşen köşede
taştan barbekü dikilmişti. Bu alanı çevreleyen çok küçük bir alanın zemini
taşlarla örülmüştü. Tam ortasına demirden şekillendirilmiş zarif görünümlü
siyah masa ve sandalyeler vardı. Yine hemen karşılarında demirden yapılmış bir
salıncak vardı. Salıncak hiç de kaba durmuyor bilakis oldukça zarif
görünüyordu. Aslı, zenginlik meraklısı bir kadın değildi. Ama ilk evlenip de
geldiklerinde bu bahçeye aşık olmuş her gördüğüne çocuklar gibi sevinerek atılmıştı.
Şimdi o çocuksu tavırları aklına gelerek buruk bir ifadeyle gülümsemişti. Kerem
onun bakışlarını izliyor sanki gözlerinde canlandırdığı anıları
görebilecekmişcesine pür dikkat ona bakıyordu.
Bu yuvarlak bölmeden ayrılan taştan
bir yol vardı. Bu ince taş yoldan ilerlemeye devam ettiler. Ağaçlar asla tek
düze bir şekle sokulmamış kendi doğallıklarında büyümüşler yalnızca bodur
kalması sağlanmıştı. Evin yakınlarında bulunan tüm ağaçlar kısa bırakılmış
evden uzaklaştıkça ağaçların boyuda uzumaya başlıyordu.
Karşılarına küçük bir köprü
çıkmıştı. Köprü taştan yapılmış hemen önüne demirden bir kapı dikilmişti. Kapının
her tarafından pembe çiçekleri olan sarmaşık dolanmış Aslı ve Kerem de
içerisinden geçmişti. Yükselen köprüde durmuşlar bu küçük yapma dereye
bakıyorlardı. Hemen ilerisinde yuvarlak su birikintisi vardı. Su birikintisinin
etrafı yine rengarenk bodur ağaç ve çiçeklerle kaplıydı. O yuvarlak
birikintinin başında kamelya vardı. Köprüden geçip ileriye yürümeye devam
ettiler buralarda taşın dibindeki bodur ağaçlar sıklaşıyor yer yer ikili üçlü
basamaklar ile yükseğe çıkıyor gibi yolda ilerliyorlardı. Ağaçlar artık yüksekti
ve kavak ağaçlarının yere sarkan dallarını elleriyle aralayarak ilerlemeleri
gerekiyordu.
Tekrar ağaçlıktan ferahladıkları
anda ahşaptan yapılma küçük ama ferah bir kulübe karşılarına çıkmış Kerem
manzara karşısında büyülenmişti. Kulübe kamelya gibi oturma amaçlı yapılmıştı. İçinde
başka hiçbir şey yoktu. Aslı gülümseyerek içine geçip orada biraz oturmuş Kerem
onu gülümseyerek izlemişti. Sessizliği ilk Aslı bozmuştu:
“Nasıl buldun?”
“Gerçekten tek kelimeyle
şahane.”
“Değil mi? Mimarisi İngiliz
tarzı. Evin bahçesi hakkında kimsenin fikri yok. Ben özellikle bu ev yapılırken
İngiliz asıllı bir peyzaj mimarına bu bahçenin yaptırıldığını düşünüyorum. Tüm
özellikleri tipik çünkü.”
“Senin de ilgi alanın yani.”
Aslı memnun bir gülümseme takınmış:
“Kesinlikle” demişti. Aslı biraz
daha oturduktan sonra;
“Gidelim mi?” demişti.
Yola koyulduklarında çok fazla
oyalanmamışlar ama yine de yol için geç kalmışlardı. Kerem bu yüzden biraz
hızlı sürüyordu.
“Uzun yol çekebilecek misin?”
“Pilot sürücü özelliği var ya o
yüzden yorulunca sistemi çalıştırırım.”
“İstersen ben de sürebilirim.”
“Sürmeyi biliyor musun?”
“Evet.”
“Tamam yorulunca sana veririm o
zaman.”
“Fizik egzersizlerin başladı
mı?”
“Yok henüz doktorlar bir şey
dememiş. Annem öyle söyledi.” Aslı şaşırmıştı.
“Düzenli olarak aile doktoru eve
gelmiyor mu?”
“Bilmem öyle bir şey mi var?”
Aslı ağzı açık Kerem’ e bakakalmıştı.
“Olur mu hiç adama baban maaş
bağlamış her ay düzenli olarak tüm aile bireylerini muayene eder. İhtiyaç varsa
tahlil ister. Hele ki böyle bir durumda sık sık gelmesi gerekirdi.”
“Bu konu hakkında bilgim yoktu.”
“Anlamıyorum Sabri Bey de mi
takip etmiyor?”
“Belki dinlenmemi
bekliyorlardır. Çok takılma. Açıkcası böyle senin yanında göründüğüm kadar
onlara sakin davranmıyorum. Belki benden korkuyorlardır.” Aslı, Kerem’ e
bakmıştı. Kerem bu bakıştan rahatsız
olmuştu.
“Neden öyle bakıyorsun?”
“Biliyor musun? Sen yaratılış
olarak asla sinirli bir insan değildin. Ağrıların mı var Kerem?”
“Yani olmuyor desem yalan olur.
Ama öyle insanlara alev saçacak kadar da dayanılmaz değil. Ama bilmiyorum engel
olamıyorum. Kendime geldiğim de zaten öfke patlaması yaşamışım ve bitmiş
oluyor.”
“Bunu doktorla konuşman lazım.
Aile doktorumuz seninle görüşmüş olsaydı mutlaka bu durumun için bir öngörüsü
olacaktı.” Kerem direksiyondan gözlerini ayırıp Aslı’ ya bir bakış attı.
“Sen de hem ayrıntıcısın hem de
takıntılısın.” Aslı gülmüştü.
“Evet ben en azından hep
aynıyım.”
“Kazadan sonra seni gördüğümde
senin de çok hasar almış olduğunu anladım. Ama sen hasta yatağında yatmıyordun.
Ayaktaydın.” Aslı donuklaşmıştı. O günü konuşmak bile istemiyordu.
“Aynı gün ikinci bir kişiyi kaybetmeye
tahammül edemezdim. Sen ameliyathanede can çekişirken ben yatağımda yatmış
tedavi olamazdım.”
“İkinci bir kişi mi? Ne demek bu
arabada bir kişi daha mı vardı?” Aslı başını salladı.
“Hayır yoktu…” kısa bir
sessizlik olmuş ve Kerem’ e bakmıştı. Kerem kendisine döndüğünü görünce o da
ona başını çevirmişti.
“Peki o gece kazada kimi
kaybettin?” Kerem, yollarına çıkan bir arabaya çarpmıştı. Bunu ona polisler
söylemişti. Araba ortalarda yoktu. Kaçmıştı. Bu durumda o arabanın içinden
birinin ölmesi de muhtemel değildi.
“Biz o gece Kerem, sana müjdeli bir
haber vermek için dışarı çıkmıştık. Ben hamileydim. Kendim de çok geç
öğrenmiştim.”
“Ne!” diyerek Kerem arabasını bir
anda yolun kenarına çekti.
“Sen hamile miydin?” Kerem
hafızasını zorlamaya çalışıyordu. O anlara geri dönmek ve hatırlamak istiyordu.
Ama uyandığında gördüğü ilk sahne Aslı’ nın kan içinde kalmış bacakları ve
yırtık parçaları yerlere kadar inmiş kırmızı elbisesiydi. Kerem’ in gözleri
dolmuştu. Bunu ona annesi bile söylememişti. Annesinin ağzından düşmeyen “Aslı seni aldattı.” Tek lafıydı.
“Yani biz hamileliğini kutlamak
için dışarı çıkmıştık öyle mi?”
“Evet. Sen uzun bir gün
geçirmiştin. Ben de evde çocukları uyutuyordum. Özellikle yoğun iş tempolarından
sonra daha çok benim üzerime düşerdin. Ben bunu bildiğim için ikizleri uyutup hazırlanmış
ve senden haber bekliyordum. Sen eve gelmek üzere olduğunu telefonla arayıp
söylediğinde sana dışarı çıkmak istediğimi ve eğlenmek istediğimi söylemiştim.
Sen de kabul etmiştin. İkimizin de çok sevdiği bir kulüp var. Sakin müzikleri
ile kafa dinlemek için birebir olan bir yer. Orası için telefonda sözleştik.
Özellikle orayı istememin bir sebebi de gebe olduğum için alkol
tüketmeyecektik. Orada buluştuk. Sana hediye almıştım. Süslenmiş hediye
paketinin içinde pembe patikler vardı. Sen onları açtığında hamile olduğumu
anlamıştın. Çok sevinmiştin. Bana dakikalarca sarıldın. Biz gerçekten o gün çok
mutluyduk. Alkol almamıştık. Dönüşümüz sırasında araba bizim önümüze hızla
çıktığında dikkatimizin dağınık olacağı hiçbir sebep yoktu. Kesinlikle hata
bizde değildi. Tek hatamız emniyet kemeri takmamış olmamızdı. İkimizde arabadan
fırlamışız. Ama biz o kadar hızlı gitmiyorduk. İlginç kısmı öbür araba çarpıp
kaçmış. O nasıl hiç bir hasar almadan kurtuldu, hala aklım almıyor.”
“Ben çok üzgünüm ne diyeceğimi
bilmiyorum.” Aslı karanlık çökmek üzere olan havaya bakıyordu. Kerem’ e dönmüş
gitmeleri gerektiğini söylemişti. Artık herşey için çok geçti. Bebeğini kaybetmişti.
Ve ne yazık ki hayat devam ediyordu. Sadece içini acıtan gözlerinin içine hala
bakıyor olan bebeğinin babasına sarılıp yasını tutamamaktı. Ama bu durumu
kabullenmekten başka elinden birşey gelmezdi.
Bursa’ ya oldukça geç vakitte
gelebilmişlerdi. Kerem daha çok otomatik pilot sistemini devreye koymuştu.
Şirketinin anlaşmalı olduğu otelin önüne geldiğinde valizleri görevli almıştı.
Resepsiyonda görevli beyefendi geleceklerini biliyordu. Odalarının kartını
hemen deske koymuştu. Valizleri odaya çıkarılırken birşeyler atıştırmak için
restoranta geçtiler. Çok geç vakit olduğu için aparatif yiyecekler seçmek
durumunda kalmışlardı. Yemeklerini yedikten sonra odalarına geçmişlerdi. Aslı
çok konuşan biri değildi ya da içsel konuşmalarına dalıyor Kerem’ i unutuyordu.
Ancak soru sorunca konuşmaya devam ediyordu. Belki de Aslı ona birşeyler
soramadığı için iletişim kopuk kalıyordu. Kerem en çok da odaya geçtiklerinde
Aslı’ nın vereceği tepkiyi merak ediyordu. Odayı balayı odası gibi hazırlatmış
gül ve mumlarla süslettirmişti.
Aslı odaya girdiğinde böylesine
bir süpriz beklemiyordu. Görünce şok olmuş ama mutlu da olmuştu.
“Ne kadar da güzel düşünmüşsün.”
“Evet hafızasını kaybeden bir
adam için bunları düşünmek hiç de kolay olmuyor.” İkisi de gülmüşlerdi. Kerem,
Aslı’ ya bakıyordu. Yalnızca bakıyordu. Aslı ile beraber ilk defa yalnız
kalmışlardı. Aslı ise onu şimdi daha yakından inceliyordu. Kaza onu çok
değiştirmemişti aslında yalnızca başının arkasında yarım daire şeklinde bir
ameliyat izi vardı. Kerem, Aslı’ ya yaklaştı. Arkasına düşen saçlarını
parmaklarıyla omuzlarından aşağıya sarkıttı. Kaşlarını çatarak saç tellerini
oynuyordu.
“Biliyor musun? Gerçekten çok
güzel bir kadınsın.” Aslı öylece durmuş Kerem’ i dinliyordu.
“Merak ediyorum da beni sana
çeken şey neydi?” Saçlarını oynarken derin bir iç çekmişti. Aslı, onun ne kadar
derin bir çıkmazın içinde olduğunu daha iyi görebiliyordu. Ona sarılmak ve onu
teselli etmek istiyor ama nedense aralarında bir duvar varmış gibi
hissediyordu. Girdiği bu çıkmazda onu seyretmekten başka elinden bir şey
gelmezdi. Yalnızca seyrediyordu.
Kerem, yılgın bir şekilde
parmaklarını saçlarından çekmiş ve başını yere düşürmüştü. Öylece bekleyip
ardından alnını ovalayarak;
“Yatalım mı? Sabah benim için
yoğun birgün olacak.” Dedi. Aslı başıyla onaylamış ve yatmadan önce
hazırlıklarını yapmak için banyoya geçmişti. Geri döndüğünde Kerem yatakta
çoktan uyumuştu. Aslı yanına geçmiş ve yarı oturur pozisyonda onu
seyredalmıştı. Karşısındaki artık bambaşka bir Keremdi. Bunu kendisine defalarca
söylese de bir türlü sindiremiyordu. Tüm alışkanlıkları yok olup gitmiş başka
alışkanlıklar yerini almıştı. Ama Aslı ona böyle de alışabilirdi. Kendisini
öyle teselli ediyordu.
12. BÖLÜM
“Kader, gözlerini açtı sanırsın oysa yalnızca görmek istediğin gibi
görürsün.”
Aslı, ne kadar uyuduğunun
farkında bile değildi. Son zamanlardaki tüm yorgunluğunu bugün atmış olmalıydı
artık. Çünkü günü neredeyse uykusunda bitirecekti. Kapının kapanma sesiyle Aslı
gözlerini kırpıştırarak açmış Kerem ise onun bu halini görünce şaşkınlıktan ne
diyeceğini bilememişti:
“Yok artık. Bu saate kadar
yatakta mıydın?” Aslı parmaklarıyla gözlerini ovuşturarak;
“Saat kaç ki?” demişti.
“Saat öğleden sonra üç buçuk.”
Aslı bir anda gözlerini faltaşı gibi açmış uzun bir odun yutmuş gibi oturduğu
yerde dikilmişti.
“Ne diyorsun!” Kerem ortalığa
fırlattığı eşyalarını bir yandan valize koyarken konuşmaya da devam ediyordu.
Aslı ise onu izliyordu;
“Yani maşallah iyi ki şirkete böyle
gelmiyorsun. Halimiz niceydi yoksa?”
“İnanır mısın ben de şaşırdım.
Uyumamız gece yarısını da geçmemişti halbuki.”
“Neyse haydi hazırlan benim
toplantı bitti. Uludağa gidiyoruz.”
“Peki. Ah! Bu arada Kerem sana
birşey söyleyebilir miyim?”
“Evet dinliyorum.” Diyerek
başını kaldırıp Aslı’ ya baktı.
“Sen eskiden çok titiz biriydin.
Yani ne bileyim böyle bir tane eşyan bile ortalıkta olmaz hatta jilet gibi
katlar yerine koyardın. Dünyanın en mükemmel erkeği ile evli olduğum için
kendimi çok şanslı hissederdim.” Kerem, bozulmuştu.
“Yani sen üzerinden büyük kaza
geçirmiş adamın eskisi gibi işlerini devam mı ettirmesini istiyorsun? Bu biraz
acımasız olmadı mı?”
“Tam olarak öyle demiyelim de
eğer sen kendin bu konuda istekli olursan daha çabuk toparlayacaksın diyelim.
Hem ben seni yarım görmüyorum. Sen kendini yarım bir insan gibi mi görüyorsun?”
Kerem dudak bükmüştü:
“Açıkcası bir çok işleri
yaparken zorlanıyorum Aslı.”
“Ah bak bu halin hiç değişmemiş.
İlk başta sana zor geldiği için mimarlıktan da kaçmıştın. Oysa korkularının
üzerine gitmelisin. Ben yapacağına inanıyorum. Buna en yakından şahit olan biri
olarak söylüyorum. Daha önce yaptın şimdi de yaparsın.”
Eşyalarını toparlamışlar ve yola
koyulmuşlardı. Bu sefer direksiyon başında Aslı vardı. Ani manevra yapması
gerekirse diye Kerem direksiyon başına geçmeye cesaret edememişti. Yollarda kar
yoktu ama yollar gizli buzla kaplıydı. Dağın etekleri henüz karla kaplı
değildi. Ama yükseldikçe tepelerde kar görünmeye başlamıştı. Otele
vardıklarında akşam olmak üzereydi. Soğuk bu sefer onları çok acıktırmış
burunlarına kadar gelen sucuk ekmek kokusunun peşine düşmüşlerdi. Kerem Aslı’
nın elinden tutmuş çekiştiriyordu:
“Kerem, valizlerimizi
yerleştirse miydik!” Kerem karşısına çıkan otel çalışnanına anahtarı fırlatmış;
“Koçum ya eşyalarımızı odaya
taşır mısın? Vallahi çok acıktık. Giriş işlemlerini dönüşte hallederiz.”
Anahtarı havada tutamayan otel çalışanı yerden anahtarı alırken;
“Tamam efendim.” Demiş onlara
gülerek oradan uzaklaşmıştı. Aslı ise kıkırdıyordu.
“Kız ne kıkırdıyorsun?”
“Hayatında ilk defa birine koçum
diye seslendin de ona gülüyorum.” Kerem önden Aslı’ yı çekiştirirken bir anda
durup arkasına dönmüş Aslı’ nın burnunun dibine kadar geri gelmişti.
“Hoşuna gitti mi peki?” Aslı
kıkırdamaya devam ediyordu.
“Çok ağzına yakışmasa da
komiğime gitti.”
“Hım peki o zaman bir de sen
söylesene koçum kelimesi sen de nasıl duruyor görelim.” Aslı kelimelere basa
basa; “Ko-çum!” dediği an Kerem dudaklarına yapışmıştı. Aslı geriye kaçmak
istediğinde Kerem onu çoktan belinden dolamıştı. Kerem şimdi gözlerine bakıyor
ikisininde solukları soğuk havada buhar olup uçuşuyordu. Kerem bir anda Aslı’
yı kucakladığı gibi karın içine gömmüştü. Bu sefer Kerem kahkahalara boğulmuş ondan
kaçıyordu. Aslı peşinden onu kovalamaya başlamıştı. Birbirlerine kar topu
atarak barbekülerin önüne gelmişlerdi. Otel garsonlarından genç olanın yanına
yaklaşmışlar bakıyorlardı. Kerem bu sefer Aslı’ ya yan gözle bakarak;
“Koçum şurdan bize iki adet ekmek
arası sucuk versene demişti.” Oğlan el çabukluğu ile hazırlayarak iki ekmek
arasını Kerem’ e uzatmıştı. Kerem birini Aslı’ ya uzatırken;
“Ne o dalga geçmiyorsun?” deyip
sırıtmıştı. Aslı çok acıkmış ve elindekini hızla yemiş ikincisini istemişti.
Kerem iştah sahibi bu kadını gülerek izliyordu.
Karınlarını doyurduktan sonra;
teleferiğe binmişler ardından karda yuvarlanmışlardı. Aslında Kerem çok iyi
kayak yapabiliyordu ama buna şimdilik cesaret edememişti. Aslı ile
evlendiklerinden beri ikinci veya üçüncü gelişleriydi. Ikizler doğduktan sonra
gelme imkanları olmamıştı. Hem kaza hem de uzun süredir bu sporu yapmıyor
olmasından ötürü Aslı da Kerem’ in kaymasını istemiyordu. Hem böyle daha çok
eğleniyorlardı. Bir ara ellerine kızak geçmiş bu sefer de kızakla kaymaya
başlamışlardı. Çocuklar gibi eğleniyorlardı. Kızakla kayıp zaman zaman yere
kapaklanıyorlar düştükleri bu duruma en çok da kendileri gülüyordu.
Çok fazla üşüyünce ısınmak için
Aslı sıcak havuza girme teklifinde bulunmuş Kerem girmeyeceğini ama Aslı’ yı
bekleyebileceğini söylemişti. Aslı anlam veremese de o da girmekten vazgeçmiş
odaya çıkmak istemişti. Odada Aslı duş alıp akşam yemeği için banyoda
hazırlanmıştı. Banyodan çıktığın da Kerem ona önden gitmesini söylemiş o da
hazırlanıp ardından ineceğini söylemişti.
Yemeklerini yedikten sonra
otelin önünde verilen konseri izlemeye geçmişlerdi. Göklere kadar büyüyen
alevin etrafa dağıttığı sıcaklıkla ısınmışlar ve romantik şarkılar eşliğinde
dans etmişlerdi. Yer yer şarkı söyleyenlerle çoşmuşlar ikisi de hayatında var olan
birçok problemi unutmuş tatilin tadını çıkarmışlardı. Odaya geldiklerinde
uyumak için yattıklarında Aslı gece lambasını söndürmeden önce Kerem’ e
teşekkür etti. Kerem;
“Asıl ben teşekkür ederim. Yoksa
yalnız gelecektim.” Diyerek Aslı’ ya minik bir öpücük kondurmuştu. Bu sefer
Aslı, Kerem’ i bırakmayacaktı.
Sabah uyandıklarında Aslı
yataktan kalkmak için doğrulduğunda Kerem kazadan kalan izleri görerek şoka
girmişti. Kendisinin yalnızca bacağında var olan izden çekinirken meğersem
Aslı’ nın tüm vücudu morluklar içindeymiş diye aklından geçirmişti. Bir anda
Aslı sırtında gezinen eli hissetti. Saçlarını başıyla geriye iterek sırtını
kapatmak istedi. Kerem saçlarını geri omzundan aşağıya sarkıtarak yaralara
dokunmaya devam etti:
“Aslı, bu yaralar oldukça ciddi
görünüyor.”
“Yavaş yavaş iyileşiyor.”
“Aslı bendeki morluklar
neredeyse kaybolmak üzere yalnız benim de bacağımda büyük bir iz kalacak.”
“Bakabilir miyim?” Kerem örtüyü
çekmiş bacağındaki uzun ve geniş yarayı göstermişti.
“Aslı sen de çok büyük yara
almışsın. Hem tedavi de olmamışsın. Yaraların hiç iyi görünmüyor.”
“Zamanla geçecektir Kerem
haklısın büyük bir kaza yaptık. Sonucun böyle olması normal.”
“İyi de hastaneye niye gitmiyorsun?”
Aslı derin bir iç çekmişti.
“Gitme fırsatım olmadı. Ayrıca
gereksiz masraf yapamam. Anla beni lütfen bu konuyu kapatalım ve kahvaltıya
gidelim olur mu? Bu hava beni fena acıktırıyor.” Diyerek Aslı yatağından
fırlamış ve hazırlanmaya başlamıştı. Öğleden sonra İstanbul’ a geri
döneceklerdi.
Restoranta indiklerinde Fransız
aksanıyla bir kadının kendilerine seslendiğini duydular:
“Kerem!” Kerem dönmüş ve
karşısında duran uzun boylu, ince, zarif, siyah saçlı kadına bakıyordu.
Tanıyamadığı her halinden belli olan Kerem soru dolu gözlerle Aslı’ ya
bakıyordu. Kadının yanında bir de eşi vardı. Kadın affallamış ve eşine bakmış
ardından Aslı’ ya bakmıştı. Aslı hemen Kerem’ e yaklaşarak önce Kadının elini
sıkarak;
“Merhaba Karla nasılsın?” Dedi.
Kerem’ e;
“Kerem Karla bizim sınıftaydı.
Seninle çok yakın bir dostluğu vardı. Annesi Fransız babası Türktü. Ama asıl
Türkiye’ ye gelme amacı eğitimdi.” Karla şaşkınlığı daha da artmış Aslı’ ya
bakıyordu.
“Karla, belki duymuşsundur
bilmiyorum. Biz yakın zamanda kaza yaptık ve Kerem hafızasını kısa bir
süreliğine yitirdi. Bazı şeyleri hatırlayamıyor.” Karla çok üzülmüştü.
“Çok geçmiş olsun Kerem.”
Diyerek kendi aksanına has bir üslupla konuşmaya devam etmişti:
“Ne yazık ki haberleri çok takip
etmiyorum.”
“Teşekkür ederiz Karla.” Diyerek
Kerem uzatmadan oradan ayrılacaktı ki Karla atıldı:
“Çok uzun zaman oldu görüşemedik.
Biz kahvaltıya geçiyorduk eğer uygunsa siz de bize katılsanıza.” Demiş Aslı
Kerem’ e bakmıştı. Daha çok Kerem’ in arkadaşı olduğu için onun cevap vermesi
daha uygun olurdu. Kerem nazikçe başını salladı. Masaya geçmişler garsonlar
çaylarını dolduruyordu. Karla ilk konuşan oldu.
“Ben de hep Kerem’ i merak
ediyordum. Eşime de çok bahsederdim. Hatta İstanbul’ da ziyaretinize gelmeyi
planlıyorduk. Böyle daha iyi oldu.” Karla, Kerem’ in bu durumuna alışık
olmadığı için ondan samimi bir yanıt bekliyordu. Kerem cevap vermeyince hemen
Aslı atıldı.
“Ya evet! Biz de burada bir
şirketle görüşmemiz vardı onun için geldik. Siz Türkiye’ de değilsiniz
sanırım.”
“Evet değiliz. Eşim de Fransız
ama o da Türk hayranı. O yüzden sık sık dolaşmaya geliyoruz. Sen Aslı hiç
değişmemişsin hala aynısın. Oysa ikiz bebeklerin var diye duydum.” Aslı
gülümsemişti.
“Evet kilolarımı çabuk attım.”
“Hoş Keremle evlenmen de bize süpriz
oldu. Biz böyle bir atağı Timur’ dan bekliyorduk ama.” Kerem kaşları çatılmış
başını yavaşça Karla’ ya çevirmişti. Aslı, Kerem’ den daha çok şaşırmışa
benziyordu. Kerem bir Aslı’ ya bir Karla’ ya bakıyordu.
“Nasıl anlayamadım?” Dedi Aslı.
“Yani anlaşılmayacak birşey yok.
Timur sana o zamanlarda deliler gibi aşıktı.” Aslı ağzı beş karış açılmış
gözleri yuvalarından çıkacak gibi olmuştu. Karla, Aslı’ nın böylesine
şaşırmasına şaşkınlıkla bakıyordu.
“Ne yani Aslı, bilmiyor muydun?”
“Yo hayır! Öyle bir şey mümkün
değil. Öyle olsa anlardım. Ki Timur hayatta bana o gözle bakmaz.”
“İnanamıyorum. Timur’ un aşkını
görmemen için kör olman lazımdı. Hatırlamıyor musun? Üniversite hocalarımızdan
biri seni sözel olarak taciz etmişti. Okul çıkışı herkesin önünde Timur
öğretmene vurmuştu. Seninle bir daha uğraşırsa polisleri kapısının önüne
dizeceğini söylemişti.”
“Evet ama benim arkadaşım olduğu
için bunu yaptı. Hem öğretmenin yaptığı resmen bir suçtu. Herkesin önünde
resmen bana asılmıştı. Hem bence bu tepkiyi sınıfımızdaki tüm erkekler
göstermeliydi.” Karla şaşırmış gözlerle Aslı’ ya bakıyordu. Kerem ise her
ikisinin tepkilerini inceliyor kimin doğru söylediğini anlamaya çalışıyordu.
“İyi de senin kardeşinin
ameliyat masraflarını neden karşıladı sanıyorsun? Babasıyla sırf bu sebepten
ötürü sözleşme imzaladı. Sonuçta babasıyla olan ilişkisini çoğumuz biliyorduk.
Bunu ancak aşık bir adam yapardı.” Aslı duydukları karşısında şok olmuştu.
“Ameliyat parası mı?”
“Evet!”
“Karla sen bundan emin misin?
Bir dedikodu olmuş olmayasın?”
“Hayır Aslı bunu bütün herkes
biliyordu. Doğrusu senin bilmiyor olmana çok şaşırdım. Hoş sen o zamanlar
Kerem’ e o kadar aşıktın ki etrafında olup biteni görememişsin anlaşılan.”
Diyerek Karla ortaya nasıl bir ateş attığının farkında olmayarak kahvaltısına
devam etmişti. Kerem şok olmuş bir şekilde Aslı’ ya bakıyor Aslı ise Timur’ un
böylesine büyük bir işe nasıl olur da kalkıştığını idrak etmeye çalışıyordu.
Kerem ve Aslı çoktan yola
koyulmuşlar arabanın içinde soğuk rüzgarlar esiyordu. İkisi de bir kelime
etmemişti. Dışarısı arabadan çok daha sıcak olmalıydı. Kar sanki arabanın içine
yağıyordu.
“Görmemek için kör olmak gerek
öyle mi?” Kerem sinirli ama sakin durmaya çalışarak böylesine bir söz
sarfetmişti. Aslı ise patlamaya hazır bir bomba gibiydi.
“O körlerin arasında sen de
varsın. Dikkatini çekerim.”
“Ha evet artık gözümü nasıl
boyadıysanız.” Aslı çıldıracak gibiydi.
“Ya! Allah’ ım yine başa döndük.
Ya! Ben sana kendimi daha kaç defa anlatacağım söyler misin?” Kerem sertçe
frene basmış neredeyse yoldan çıkacaklardı. Aslı bir yerlere tutunmaya çalışmış
ama başaramamış kapıya yapışmıştı. Araba durunca Aslı hışımla kendisini
toparlayarak;
“Ne yapıyorsun sen manyak
mısın!”
“Evet manyaklaştım iyice! Ya
Aslı kadın sizin aşkınızı saydı biraz önce sen orda mıydın? Asıl sen bana söyle
daha kaç kez seni bu şekilde duyacağım?”
“Sen şimdi buna mı takıldın?
Adam benim kardeşimin masraflarını ödemiş…”
“Ha evet bir de o kısmı var.
Aslı söylesene kardeşini kurtarmak için ne kadara altına…”
“Yeter!” Aslı avazı çıktığı
kadar bağırmış söyleyeceği sözleri Kerem’ in ağzına tıkmıştı.
“Yeter. Sen daha benim ne acılar
çektiğimi bilmeden, kardeşimin ne acılar çektiğini bilmeden, bizi ağzına
alamazsın. Ya! Ya ben seni seçtiğim için ölüm yatağında olan kardeşimi
göremedim. Ama babam haklıymış bak ne uğruna? Bir hiç! Bir hiç uğrunaymış benim
çektiklerim. Aynı dedikleri gibi oldu. Beni kullandın ve kullanılmış bir
peçeteden bile kıymetsizmişim gibi hayatımı çöpe attın. Ya benim kardeşim öldü
ya. Ben seni seçtiğim için kardeşim; “Abla! Abla!” diye sayıklayarak bu
dünyadan ablasını göremeden göçüp gitti. Ve sen ne yaptın ha! Sen ne yapabildin
hayatıma?” Aslı tüm içindekileri dökmüş soluk soluğa kalmıştı. Biraz daha
sakinleşince:
“Neyse boşver.” Diyerek arabadan
hışımla çantasını alıp çıktı. Ardına bile bakmadan yürümeye devam ediyordu.
Oldukça uzaklaştıktan sonra Aslı, telefonuna sarıldı. İnternetten bir taksi
numarası bakacaktı ama şebeke çekmiyordu. Hava oldukça soğuktu ve bu şekilde
Bursa’ ya ulaşması mümkün değildi. Telefonundan 112’ yi aradı.
“Alo acil durum buyrun?”
“İyi günler ben mahsur kaldım da
telefonumda çekmiyor yardımcı olabilir misiniz?”
“Tabi hanımefendi. Tahmini
olarak yerinizi bana tarif eder misiniz?”
Kerem, Aslı’ ya yetişmek için
anahtarı çevirdiğinde araba çalışmamıştı. Biraz önce yaptığı ani frenle arıza
yapmış olmalıydı. Bir kaç defa daha denemiş ama maalesef işe yaramamıştı.
Telefonuna baktığında şebeke yoktu. Oturmuş arabanın içinde ne yapacağını
düşünüyordu. Telefona baktığında “Sadece acil aramalar” yazıyordu. Tuşa bastı
ve karşısına çıkan ses konuştu:
“Alo acil durum buyrun?”
“İyi çalışmalar benim yolda
arabam bozuldu, telefonum da çekmiyor ne yapabilirim?”
“Tamam ben sizi jandarma
kurtarma ekibine bağlıyorum, hatta kalın lütfen.” Kısa bir süre hatta
telesekreteri dinledikten sonra bir erkek sesi telefona yanıt verdi;
“Alo Jandarma?”
“İyi günler arabam bozuldu ve yolda kaldım. Yardım eder misiniz?”
“Tabi, kurtarma ekibini sizin bulunduğunuz yere gönderelim. Tahmini yeriniz
neresidir?” Kerem, adresi tarif edince astsubay telefonu kapatmış ve arkadaşına
seslenmişti.
“Dostum yakın mevkilerde iki
kişi mahsur kalmış. Onları bir hallediver.” Diyerek tahmini mevkileri yazdığı
kağıdı arkadaşına uzatmıştı. Adam yola koyuldu.
Araç önce aracı olmayan Aslı’ yı
almış, ardından araçlı kişiyi yani Kerem’ i almaya gitmişlerdi. Aslı, Kerem’ i
alacaklarını bilmiyordu. Onun aracını görünce şaşırmıştı. Kerem’ in yanında
durarak araçtan inen astsubaylardan biri;
“Aracınızı bizim arkadaşlar
şehre getirecek. Buyrun siz geçin. Sizi şehre bırakalım.” Dedi. Kerem, aracın
arkasına atladığında Aslı’ yı görmüş ve duraksamıştı. Bu anı yakalayan astsubay
onların tanıdık olduğunu anlamış:
“Siz tanışıyor musunuz?” diye
sormuştu. Aslı “Hayır” demiş Kerem aynı anda “Evet” demişti. Astsubay onların
görmeyeceği şekilde kafasını çevirerek gülümsedi. Kerem, Aslı’ nın yanına
oturarak:
“Hafıza kaybı geçiren tek
kişinin ben olduğumu sanıyordum.” Diye mırıldanmıştı.
“Senin yanında bulaşıcı oluyor.”
Aslı oldukça sinirliydi. Önde oturan astsubay:
“Hava soğuk olup bir de araba
bozulunca sinirler geriliyor haliyle.” Diyerek ortamı yumuşatmaya çalışıyordu.
Aslı başını dışarıya çevirmiş cevap bile vermiyordu. Kerem beylerle sohbete
çoktan dalmıştı.
Araçtan inince terminale doğru
hızla yürüyor Kerem’ i beklemiyordu. Kerem ise sessizce onu takip ediyordu.
Bilet alma yerinde Aslı kendisine bilet alacakken Kerem atılmış ve ikisine de
aynı koltukta bilet almıştı. Aslı hiç memnun değildi. Rahatsız olduğu her
halinden belli oluyordu. Kerem;
“İkizlerle sizi eve bırakayım.
Ondan sonra ne yapmak istiyorsan onu yap.” Demiş Aslı sesini çıkarmamıştı.
İkizlerine sorunsuz şekilde
kavuşan Aslı. Daha Kerem’ e bir kelime bile etmeden yanlarından uzaklaşmıştı.
Eve gidip ikizlerin uyumasını sabırla beklemişti. İçinde tuttuğu gözyaşlarını
akıtabildiği kadar akıtmak istiyordu.
13. BÖLÜM
“Geçmişe
dönmek istemiyorum.”
Aslı,
kıpkırmızı ve şişmiş gözleriyle işe geldiğinde Timur onu bekliyordu. Kerem ise
çoktan işe gelmiş o da sabırsızlıkla Aslı’ yı bekliyordu. Timur ve Aslı ofisin
ortasında karşı karşıya gelmişler Kerem odasından onları izliyordu.
“Aslı
iyi misin?” diyerek Timur önüne atılmıştı. Aslı ona yaş dolu gözlerle
bakıyordu.
“Timur
sen kardeşimin ameliyat masraflarını mı ödedin?” Timur affallamıştı.
“Bunu
sana kim söyledi?”
“Timur
Uludağ’ da Karla ile karşılaştık. O söyledi.” Timur köşeye sıkışmış gibi
hissediyordu. Kaçacak delik arıyor gibiydi. Aslı çenesini tutup yukarı
kaldırarak gözlerine bakmasını sağladı.
“Neden
ha Timur neden?”
“Aslı,
acil ameliyat olması gerekiyordu. Babanın parası yoktu. Bunu yapmam
gerekiyordu.” Aslı, akan gözyaşlarına engel olamıyordu. Gözünü bile kırpmadığı
halde yaşlar oluk oluk akıyordu.
“Timur
parayı babandan almışsın. Sana ne imzalattı?” Timur umarsızca başını
kaldırarak:
“Off!
Boş şeyler işte. Babam ne isteyecek. Benden başka yok varisi mallarının peşine
düşmüş.”
“Miras
reddi falan mı?”
“Keşke
öyle olsa beni kendisine zorunlu kıldı diyelim.”
“Benim
yüzümden o adamı senelerce çekeceksin.”
“Tam
tersi Aslı. İyi ki kardeşin için bunu yapmışım. Babamın da neden böyle bir
sözleşme imzalattığını şimdi daha iyi anlıyorum. Aslında istediğim para onun
yalnızca bir aylık geliriydi. Onun için çok kolay ödenebilirdi. O zaten bunu
kardeşin için karşılıksız vermişti. Ama ben babamı anlayacak yaşta olmadığım
için kötü yollara sapabilirdim. O yalnızca beni korumak için böyle bir yol seçmiş.
Bunu büyüdükçe anlıyorum. Bu yüzden buradayım ya. Hatta babamın ne kadar iyi
biri olduğunu anlamama vesile oldu kardeşin.”
“Peki
sen onları ne zaman görüyordun?”
“Ya
işte bir kere seni götürmüştüm. O zamandan beri ara ara annene ve babana
ziyarete gidiyordum.” Aslı, dudaklarını ıssırarak ağlamamaya çalışıyor sormak
istediği soruyu dudaklarından çıkarmaya çalışıyordu.
“O
zaman sen onu melek olmadan önce görmüş müydün?” Timur, kaşları çatık yere
bakıyordu. Gözlerinden akan yaş zemine düşüyordu. Konuşsa daha çok ağlayacağını
anlamış ve yaşlı gözlerle Aslı’ ya bakarak başını sallayabilmişti. Aslı, Timur’
un boynuna atılmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Timur ona daha çok sarılmış
kardeşinin o son anlarında neler konuştuklarını gözlerinde tekrardan
canlandırıyordu.
“Aslı
sen iyi misin?” Aslı hıçkırıkları arasında konuşmaya devam etti:
“Hayır
Timur hayır hiç iyi değilim. Sürekli kendimi temize çıkarmaya çalışmaktan
yoruldum. Evlatlarım olmasa böylesine bir aşşağılanmayı bir saniye bile kabul
etmezdim. Ama çocuklarım için katlanayım dedim ama olmuyor. Artık yoruldum.
Kerem’ in anıları geri yerine gelsin diye; acılarla dolu unutmak istediğim geçmişimi
sürekli yaşamaktan yoruldum. Bu bana çok acı veriyor. Meğersem Kerem ile
hayatım ne kadar çok acılarla doluymuş. Seven insanın, sevdiğinin hayatına
güzellik getirmesi gerekmez mi Timur ha söyle!”
“Senin
sinirlerin bozulmuş. Şşt sakin ol. Haydi gel bugün çalışmayalım. Biraz dışarıda
hava alalım.” Timur, Aslı’ yı lavaboya götürmüş ardından o lavaboda iken soluğu
Kerem’ in odasında almıştı:
“Sen
ne yaptığını sanıyorsun!”
“Ne
o sevdiğin kadını üzdüler mi?” Timur şaşırmıştı.
“Ne
demek şimdi bu?”
“Aa
iki saattir kollarında Aslı, sana anlatmadı mı?”
“Neyi?”
“Karla
ona seninle ilgili herşeyi söyledi. Senin Aslı’ ya nasıl da deliler gibi aşık
olduğunu anlattı.” Timur dayanacak yer arıyordu sanki kendine. Ne yani Aslı
biliyor muydu?
“Karımdan
uzak duracaksın.”
“Benim
hissettiklerim bana aittir. Önce sen adam ol da karına sahip çık, o zaman ben
yoldan çekileceğim.”
“Ben
yeterince sahip çıkıyorum. Sen karımın ayağında dolanmasan iyi edersin.”
“Senin
sahip çıkma anlayışın bu mu? Kızı perişan etmişssin.”
“Nasıl
davranacağımı senden öğrenecek değilim.”
“Bana
bak Kerem. Bu kız sana deliler gibi aşık. Ona sahip çık. Çocuklarını al ve
kendine güzel bir hayat kur. İşte o zaman ben de Aslı’ yı ve çocukları
korumaktan vazgeçerim. Ama şunu asla unutma; ömrümün sonuna kadar gölgemi Aslı’
dan çekmem.” Diyerek daha fazla uzatmadan odadan çıkıp gitmişti. Kerem
kaşlarını çatmış ardından bakıyordu. Ne tuhaf bir histi. Eşini kimseyle
paylaşmak istemiyor ama onunla tekrar beraber bir hayat kurmaya da korkuyordu.
Belki de Timur bunu görüyor ve bu boşluğu fırsat biliyordu.
Aslı
lavabodan çıkmış Timur’ un odasına gitmişti. Olmadığını görünce tam arkasını
dönmüştü ki Timur yanında bitti.
“Geldin
mi Aslı? Hadi bir kafeteryada çay içelim.” Aslı başını sallamış önden asansöre
doğru yürüyordu.
Mesai
saati olduğu için kafeteryada kimsecikler yoktu. Aslı ile Timur karşılıklı
oturup çay içiyorlardı. Timur atıştırmalık birşeyler de almıştı.
“Aslı
yesene şunlardan sabah telaşında yine bir şey yememişsindir sen.” Aslı önündeki
poğaçadan minik bir lokma koparıp ağzına attı. Derin düşüncelerinin arasında
konuşmaya başladı:
“Daha
düne kadar nasıl da bir hayatım vardı. Şimdi şu hale bak. Meğersem görmek
istediğim gibi görmüşüm. Kerem herşeye yeter sanmışım. Biz mutlu birbirimizin
kollarında iken çevremizde insanlar neler yaşamış görememişiz.” Timur çayından
yudumluyordu.
“Kerem
için tüm dünyamı yaktım ben. Kanser kardeşimden vazgeçtim.” Aslı bir anda
tekrar ağlamaya başlamıştı.
“Şşt!
Üzme kendini artık. Durumun böyle olacağını nerden bilebilirdin Aslı? Hem
ameliyat çok başarılı geçmişti. Doktorlar düzeleceğini söylemişti.”
“Evet
öyle demişlerdi. Ama bakıyorum da şimdi yine de ailemi ezip geçmemeliydim.”
“Sen
onları hiçbir zaman bırakmadın. Babanın yüzünü düşürecek bir suç işlemedin.
Sadece sevdiğin adamı kabul etmediler o kadar. Kendine bunu yapma Aslı. Bak
ikizlerin ve Kerem’ in sana ihtiyacı var.” Aslı başını kaldırmıştı. Timur’ a
soru dolu gözlerle bakıyordu. Kendisine olan ilgisini açmalı mıydı? Konuşsa ama
sonra bundan vazgeçmişti. Artık işe dönmeleri gerektiğini Timur’ a söyleyerek aşağıya
indiler.
Kerem,
Aslı’ yı bekliyordu. Işıl Aslı’ya bunu söylemiş Aslı da hemen Kerem’ in odasına
gitmişti.
“Aslı
Hanım saatlerdir sizi bekliyorum. Bugün akşam kutlama yemeğimizi vereceğiz.
Organize işlerini Işıl Hanımla beraber hızlı bir şekilde halledin. Siz de akşam
bulunacaksınız.” Aslı sinirli bakışlarını Kerem’ e dikmişti.
“Ben
gelemeyeceğim Kerem Bey.”
“Evet
mazeretiniz çok açık. Çocuklara bakacak kimseniz yok. Dilerseniz Funda Hanım
bakmaya hazır. Başka mazeret kabul etmiyorum. Özel asistanımsanız ben nereye
gidiyorsam siz de bulunmak durumundasınız. Ayrıca bu gecenin teması sizsiniz.”
“Ben
sizin evinize çocuklarımı getirmem artık.”
“O
zaman o sizin eve gelir Aslı Hanım! Şimdi lütfen ayarlamalarınızı hızlıca
yapın.”
Aslı
öfkeli bir şekilde odadan çıkmış soluğu Işıl’ ın yanında almıştı. Gece için
hazırlıklara başlamışlardı.
14. BÖLÜM
“Yanlış olduğunu hep sonradan anladım…”
Aslı, eve gelmiş ve gece için
hazırlanmaya başlamıştı. İkizlere bakmak için Funda eve gelecekti. Funda’ yı
getiren araba Aslı’ yı kutlama yapılacak restoranta bırakacaktı. O yüzden çabuk
hazırlanması gerekiyordu. Funda geldiği gibi o da çıkmalıydı. Gece için
özellikle sade bir şeyler giymeyi tercih etmişti. Kerem’ in korumalı kanatları
altında olduğunu hissetmiyordu.
Bir süre sonra Funda gelmişti.
Aslı, kapıdan direk onu karşıladığı gibi kendisi de evden çıkmıştı. İkizlerin
sevinç çığlıkları apartman boşluğuna kadar geliyordu. Aslı ise gergin bir
şekilde gidiyordu. Bu geceyi evinde battaniyesine sarınıp sıcak çikolatasını
yudumlamayla geçirmeyi daha çok tercih ederdi. Ruh hali hiç de eğlenecek
durumda değildi.
Arabaya geldiğinde, şoförün evi
terk ettiği günkü genç olduğunu görünce bu ona bir nebze olsun teselli olmuş,
gülümsemişti. Genç şoför de ona gülümseyerek kapıyı açmıştı. Arabayla gitmeye
devam ettikleri bir esnada Aslı;
“Sabri Bey seni kovmamış çok
sevindim.” Genç gülümsemişti.
“Sorun olmadı o gün hanımım. Siz
nasılsınız? O gün gerçekten çok perişan görünüyordunuz.”
“Evet daha iyiyim. Teşekkür
ederim.” Diyerek Aslı’ nın içinden geçenler diline kadar gelmiş olsa da sözlerini
lokma yutar gibi geri yutmuştu.
Restoranta geldiğinde neredeyse
herkesin gelmiş olduğunu gördü. Kerem ve Timur başta olmak üzere aldıkları
projenin ortak sahipleri ve Defne de vardı. Şimdi neden bu da gelmişti? Onun
çiyan yüzünü görünce üzerindeki tüm melakelerin kaçıp gittiğini düşündü. Timur
gülümseyerek yanına geliyordu ki Kerem kolundan tutmuş:
“İzin ver de karımı ben
karşılayayım.” Diyerek ona sert bir bakış savurmuştu. Aslı bunu görünce oldukça
bozulmuştu.
“Hoşgeldin.” Diyerek yanağına
bir buse kondurmuş, Aslı etrafa yaydığı soğuk havayla öylece durmuştu. Kolundan
narince onu masaya doğru götürmüş misafirleri de masalara davet etmişti. Timur
ve Kerem en ortada yan yana oturmuşlar ortaklar karşılarına geçmişti.
Aslı’ nın tam karşısında Defne
vardı ve ona sinsice gülümsüyordu. Aslı onun bu bakışlarından hiç haz almamış,
bu bakışların altında birşeyler yattığını sezmişti. Kerem yanında oturuyor ve
ona sürekli “Hayatım” diyerek hitap ediyor Aslı’ nın sinirlerini daha çok
bozuyordu. Daha dün ona ağır ithamlarda bulunan o değildi sanki.
Yemek çok keyifli devam
ediyordu. Aslı dışında herkes mutluydu. Neredeyse herkes doymuş ve sohbete
katılır olmuştu. Konu dönüp dolaşıp Aslı’ nın başarılı çizimine gelmişti.
Herkes tebrik ediyor ortaklar ihaleyi onların almasına çok mutlu olduklarını
söylüyordu. Defne lafın ortasına atılıp:
“Evet gerçekten Aslı Hanım ne
kadar da başarılı bir çalışmaydı doğrusu hayran kaldım. Hayır o zaman bir hafta
Timur Beylerde misafir kalmışsınız. Nasıl olmuş da o daracık vakitte çalışmaya
da zaman ayırabilmişsiniz?” Kerem şok olmuş bir şekilde Defne’ ye bakıyordu.
Ardından Aslı’ya ve proje sahibi ortaklara bakmıştı. Yakınında oturan şirket
çalışanlarının bazıları da duymuş ağızları beş karış açık kalmış birbirlerine
fısıldaşıyorlardı. Projenin ortakları Defne’ nin ne kasdettiklerini çok
anlamamışlar ama Kerem Defne’ nin söylediklerinden alması gereken mesajı çok da
anlaşılır bir şekilde almıştı. Aslı kendisinden emin tavrıyla;
“Evet Defne Hanım. Doğrusu ben
de kendimden böylesine bir performans beklemiyordum. Kerem ile çok ağır bir
kaza geçirmiş, eşimin ölümlerden döndüğüne şahit olmuş ayrıca karnımdaki bebeğimi
kaybetmiştim. Bunlar yetmiyormuş gibi henüz hastaneden çıkmamışken evimden
kovuldum. Herşeye rağmen eşimin ve şirket çalışanlarının mağdur olmaması adına
henüz daha ev bulamamışken, ikizlerime bakacak kişi ayarlayamamışken şirketin
bu büyük ihalesi için çalışmaya koyuldum. Timur Beyler kendisine yakışanı yapıp
bana evini açtılar. Özel ailevi ve sağlık sorunlarımı bir kenara bırakıp gece
gündüz çalıştım. Muhtemelen çizimlerimin bu kadar şahane olmasının sebebi; bu
yoğun duygularımı yansıtıyor olduğundandır belki kim bilir!” diyerek sert
çıkışıyla Aslı ayağa fırlamıştı ki Kerem de hemen ayağa kalkarak:
“İşte benim muhteşem karım!
Böylesine güzel bir başarı ancak alkışlanır.” Diyerek alkışlamış, misafirler ve
şirket çalışanları da alkışlamak durumunda kalmışlardı. Alkışların arasından
Aslı’ nın kulağına fısıltıyla:
“Defne’ nin yaptığı saçmalığı
proje sahiplerinin önünde tartışmadan kapatalım. Ve hiçbir sorun yokmuş gibi
dansa kalkalım.” Alkışlar durduğu vakit:
“Aslı Hanım lütfen ilk dansı
bana lutfeder misiniz?” diyerek Aslı’ nın elini tutup havaya kaldırarak sahneye
çıkarmış ve orkestraya dans edeceklerini işaret etmişti. Orkestra özel bir
şarkı isteyip istemediklerini sormuş Kerem Aslı’ ya bakmıştı:
“Özel bir şarkımız var mıydı?”
Aslı üzgün ama cüretkar bakışıyla ona bakmış ve
“Var ama ben başka bir şarkı
isteyeceğim.” Diyerek orksetraya yaklaşarak onlardan sanatçı Göksel’ in “Yalnız
Kuş” şarkısını çalmalarını istemişti.
Kerem şarkının eşliğinde Aslı’
ya bakarak sözlerini dinlemişti. Ardından acı bir gülümsemeyle dans ederken
kulağına yaklaştı:
“Sözlerini kendi üzerime mi
almalıyım?” Aslı gözlerine bakarak;
“Aslında her zaman böyle değil
miydi?” Kendi sözlerine gülen Aslı, kırık gülümsemesiyle sağ kaşını kaldırıp:
“Hoş sen nereden bileceksin ki?”
“Defne’ nin söyledikleri peki.
Timur’ un evinde bir hafta kaldın mı?”
“Evet Kerem kaldım.”
“Aslı peki nasıl bu şekilde sana
güvenmemi bekliyorsun?”
“Ne yapmalıydım Kerem? Annenler
bana başka çıkış yolu bıraktı mı?”
“İllaki niye Timur, yok mu başka
kız arkadaşın senin?” Kerem, bu sefer de Aslı’ nın damarına basmıştı. Bir anda
kollarından sıyrıldı ve akmasını istemediği o lanet olasıca gözyaşlarına yine
hakim olamayarak:
“Ben senin için onlardan da
vazgeçmiştim be Kerem.” Diyerek gözyaşları içinde koşarak salondan kendisini
dışarıya atmıştı. Dışarının acımasız soğuğu bir anda yüzüne buz kütlesi gibi
çarpmıştı. Sıkıştığı bu hayatta hava almak istediği tek ortam sokaklar da artık
ona kucak açmıyordu. Sanki evrende olan herkes ve herşey onu dışlıyordu. Bir
kişi hariç…
“Aslı dur!” Timur, Aslı’ nın
çantasını ve çeketini almış arkasından koşuyordu. Sesini duyunca ardını dönüp
baktı:
“Aslı bekle beni.” Soluk soluğa
kalmış bir şekilde yanına geldi. “Çantanı almadan nereye gidiyorsun?” Çantasını
almamış olduğunu ancak Timur söyleyince farkedebilmişti.
“Evet hiç farketmemişim.”
Diyerek kollarını açmış kendisine bakıyordu. Timur onun bu haline gülmüştü.
Aslı da ona bakarak gülmüş tabiri caizse sinirleri boşalmıştı.
“Hava çok soğuk çeketini giy
üşütme.” Demiş ve çeketini sırtına geçirmişti. Ardından beraber Timur’ un
arabasına yürüdüler. Timur hiç konuşmuyordu. Yıllardır tanıdığı arkadaşıyla ne
zaman konuşup ne zaman susması gerektiğini oldukça iyi ayırt ederdi.
Aslı, sessizce arabanın camından
dışarıyı izliyordu. Bundan sonra her Kerem’ e baktıkça karanlık geçmişinden bir
perde açılacağını anlamıştı. Öyle söz vermemişler miydi zaten? Neden şimdi
bunlarla yüzleşince kendisini üzüyordu ki? Dememişler miydi; aşkımız uğrunda
herkesi feda etmeye hazır mıyız diye. Öyle de olmuştu işte.
Yoksa bu aşk bu kadar
fedakarlığı haketmiyor muydu? Neden şimdi pişmanlıklar gün yüzüne çıkmaya
başladı? Artık feda edilen kişi değersizleşiyor muydu gözünde? Yo bunu gerçek
Kerem’ e yapamazdı. Onu terk edip gidemezdi. Bu hayatta onu yarı yolda
bırakamazdı. Ya hatırlarsa demiyecek miydi; Aslı neden savaşmadın?
Aslı yapıştığı camdan sıyrılarak
tekrar kendisine gelip, karanlık gecenin en uç noktasına gözlerini kısarak
bakmış ardından Timur’ un da duyabileceği sessizlikte mırıldanmıştı:
“Korkularıma esir olmayacağım.
İstediğiniz yoldan gelin. Ben kaybetmem.”
15. BÖLÜM
“Ya hayatımdan çekip gitseydin ben
ne yapardım? Hem de hayat hala devam ediyorken.”
Aslı, neredeyse on gündür Kerem’
in zorlaştırdığı işlerle mücadele ediyordu. Sanki yeni işe girmiş bir elemanı
sınıyormuş gibi Aslı’ ya bir çok ağır iş yüklüyor çoğu da gereksiz işler
oluyordu. Aslı ne yapmak istediğinin çok iyi farkındaydı. Aslı’ nın gerçek
niyetini ancak zorlayarak bulabileceğine inanıyordu. Eğer gerçekten sevmiyor ve
Kerem’ le dedikleri gibi menfaatleri için bir evlilik yapmışsa elbet bir zaman
sonra vazgeçip kaçacaktı. Eğer gerçekten seviyorsa; seven insan herşeye katlanırdı.
Aslı, o kadar çok bunalmıştı ki,
kendi kendine “Hem annen hem Defne bir de sen yüklen bakalım Kerem, bakalım ne
kadar dayanacağım?” diye söyleniyordu.
Hem işin yükünü çek hem ikizler
ve evi tek başına yürüt hiç de kolay olmuyordu. Allahtan ki Timur vardı ve ona
her an destekçiydi. Karla’ nın Timur için söylediklerini hala Timurla
paylaşmamıştı. Paylaşsa bu güzel dostluk ilişkisini mahvedecekti. Hem böyle bir
ilgisi olsa bu durumda hemen gelip demez miydi? Belki de demezdi. Hem bir de
gerçekten Karla’ nın dediği gibi miydi bakalım? İnsanlar her zaman pireyi deve
yapmaya bayılır. Belki de Timur’ a yaptıkları yakıştırma da böyle bir şeydi. Kesin
kendileri abartmıştı.
“Aslı!” duyduğu sesle neredeyse
kalbi duracak olan Aslı öyle bir çığlık atmıştı ki Kerem bile korktu.
“Ay! Ne var Kerem Bey dibimde
niye öyle bağırıyorsunuz?”
“Kaç saattir telefonu
çaldırıyorum. Duymuyorsun. Hemen odama gel!” Kerem hiç olmadığı kadar burnundan
soluyordu. Aslı sıkıntılı bir durum olduğunun farkına varmıştı. Kalbi olmadık
yere heyecanla çarpıyor ayakları geri geri gidiyordu. Yine ne olmuştu? Yine
ortamı gerecek ne bulabilmişlerdi acaba? Kendi kendine söylenerek Kerem’ in
ardından odaya girdi.
“Kapat kapıyı!” Kerem bu sefer
ilk hastanede konuştukları gibi soğuk bambaşka bir adam gibi konuşuyordu. Aslı
korku dolu gözlerle kapıyı kapatırken hala Kerem’ e bakıyordu. Kerem ise
masasında duran iki sarı zarfın yanından iki kağıt eline alıp onları
inceliyordu. Kaşları çatık ve oldukça sinirliydi.
“Ne oldu bir sorun mu var?”
“Al kendin bak bakalım bu bir
sorun mu?” Kağıtlardan birini Aslı’ ya uzatmıştı. Aslı sanki kendisine sual
defteri uzatılmış gibi yavaş adımlarla kağıda doğru yanaştı. Kerem’ in elinden
oldukça ağır bir şekilde alarak okumaya başladı. İlk önce dışından okumaya
başlamış ancak kağıdın bir DNA testi sonucu olduğunu anladıkça içinden okumaya
devam etmişti. Elindeki Poyraz’ ın sonucuydu ve Kerem ile akrabalık durumu
olumsuzdu.
Aslı şok olmuş ama hangi birine
şok olacağını şaşmıştı:
“Sen test mi yaptırdın?”
“Sonuca bak Aslı!” Kerem
patlamak üzere olan bir volkan gibi çatırdıyordu.
“Hayır örnekleri ne zaman
aldın?”
“Aslı! Geveleme sonuca bak!”
“Lanet olasıca sonucu gördüm!
Sonuç umrumda değil! Ben bu oyunu sana nasıl oynadıklarını anlamaya
çalışıyorum! Bir dakika ya yoksa o Uludağ tatili palavra mıydı? Evet ya nasıl
da aptalım. Annenler örnekleri aldı. Testini yaptırdı ve sonucu istedikleri
gibi çıkarmayı başardılar. Hayır benim anlamadığım sen nasıl yuttun ya!” Aslı
avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Ama bir yandan sakin de olmaya çalışıyordu.
Çünkü Kerem’ in durumu idrak etmesini istiyordu. Bu yüzden ara ara kendisini
dizginliyor kelimelerini tane tane sakince söylemeye çalışıyordu. Ama kendisine
hakim de olamıyordu.
“Bak sonuca bak. Bu yetkili bir
labaratuvarın mühürle onaylanmış sonucu görüyor musun?” Kağıdı Aslı’ nın
burnuna kadar itmişti. Aslı geri sertçe elini püskürterek:
“Kendi gözlerinle mi gördün? Sen
benim yanımdaydın. Bu kadar aptal olamazsın. Evde çalışan her hangi birinin saç
teliyle karşılaştırmadıkları ne malum?” Kerem tüm evrakları Aslı’ ya çarparak;
“Al o zaman çocuklarının diğer
sonucuna bak. Bak bakalım çocuklar kiminmiş.” Aslı evrakları eline aldığında
ikinci şokunu yaşamıştı. Timur için de bir test yapılmış ve ikizler Timur’ la
yüzde doksandokuz akrabaydılar. Aslı sinir olmuş ama gülüyordu.
“Ya nasıl bir oyuna düştük biz?
Buna nasıl izin veriyorsun? Sana büyü falan mı yapıyorlar?”
“Tek açıklama şeklin bu değil mi
Aslı? Bana büyü yapılmış olması. Bence sen daha fazla düşme gözümde. Şimdi
burada daha fazla durmanı istemiyorum. Bu evraklarla ve daha nice delillerle
sana boşanma davası açacağım. Çocuklarında sen de benden bir lira bile
koparamayacaksınız.”
Aslı tüm evraklar kucağında
öylece kalakalmıştı. Ne diyeceğini bilemiyordu.
“Boşanma
davası mı?” Aslı konuşmak istiyor ama sanki ağzına düğüm bağlanmış da
dudaklarını açamıyor gibiydi. Kerem sanki umursamıyormuş gibi masasını topluyor
Aslı’ nın yüzüne dahil bakmıyordu.
“Evet boşanma davası.” Demişti
yapmacık bir sakinlikle. Aslı inanamıyordu. Küçük bir aşk oyununun içindeymiş
gibi hissediyor birgün Kerem’ in ona geri döneceğine inanıyordu. Ama o öylesine
bir aptallık yapmıştı ki Kerem’ i çok yanlış açıdan boşlamış ve düşmanları da o
noktadan vurmuşlardı.
“Bunu yapma Kerem.” Kerem
konuşmuyordu.
“Kerem lütfen. Gerçekten yanlış
yaparsın. İlerde gerçekleri öğrendiğinde pişman olursun. Ama biz onları
yaşamayalım. Seni aldatmalarına izin verme. Biliyorum onlar senin ailen beni
hatırlamadığın için söylediklerim sahte gelebilir. Ama inan seni kandıran ben
değilim. Onlar.”
Kerem bir anda masayla uğraşmayı
bırakmış ve bıçak keser gibi işlerini bırakıp Aslı’ nın gözlerine bakmıştı:
“Yalan da söylüyor olsalar
ellerinde kanıt var.” demiş Aslı son çektiği nefesinin sanki kalbine hançer gibi
saplandığını hissetmişti. Daha bir kelime edemediğini gören Kerem;
“Şimdi çık dışarı ve eşyalarını
topla.” Demişti. Aslı hala olduğu yerde kitlenmiş kımıldayamıyordu bile. Aslı
yüreğinden geçen kelimeleri söylemek istiyor ama onun hafızasının olmamasına
karşılık hiçbir şey diyemiyordu. Ne diyecekti, kime sitem edecekti ki?
Kendisine karşı bırak bir şeyler hissetmeyi kendisini tanımıyordu bile.
Sessizce odadan ayrılmaktan başka elinden bir şey gelmemişti.
Çıkıp var olan bir kaç parça
eşyasını çok kısa sürede toparlamış gitmek için son kez etrafına bakmıştı. Işıl
elinde bir koli ile Aslı’ nın üzgün halini görünce yanına koşturdu:
“Aslı Hanım hayırdır?”
“Kerem beni işten kovdu Işıl.”
Demiş Işıl ağzı açık kalmıştı.
“Buna inanamıyorum Aslı Hanım.
Şimdi ne yapacaksınız?”
“İnan hiç bilmiyorum. Şimdi
gitmem gerek.” Demiş ağlamamak için kendisini zor tutmuştu.
Timur, ileriden koli ile
asansöre doğru giden kişinin Aslı olduğunu farkedince hemen odadan çıkıp Aslı’
nın yanına gitmişti.
“Aslı
nereye?” Aslı, aniden durmuş ve Timur’ a yenilmiş gözlerle bakmıştı. Timur bir
sorun olduğunu hemen anlamış yanına kadar gelip elinden koliyi alarak:
“Aslı gel, burada konuşmayalım
odama geçelim.” Demişti.
Odaya geçer geçmez Timur çalışma
masasına koliyi koyup ayakta bekleyen Aslı’ nın elinden tutarak onu koltuğa
oturtmuştu. Aslı çok savunmasız ve bitap görünüyordu. Karşısına oturdu ve biraz
sessiz kaldılar. İşten de kovulduğu belli oluyordu. Aslı donuk gözlerle yere
bakıyor ve tek bir kelime bile etmiyordu.
Timur dışarıyı seyrediyordu.
Kerem’ in odası oldukça uzaktı. Onu gözleri zar zor seçebiliyordu. Yakınındaki
çalışanlar ise kendi hallerine çalışmaya devam ediyordu. Ortam oldukça sessiz
ve olağandı. Bir kadın bilgisayarının başında hesaplamalar yapıyordu. Asistanı
dosya odasından dosya almış masasına geliyordu. İki adam ayakta durmuşlar masa
başındaki işi tartışıyorlardı. Asistanı dosyaları masaya koyacakken bir
tanesini yere düşürmüştü. Çıkan ses Aslı’ nın irkilmesine sebep oldu. Ardına
başını çevirip sonra tekrar Timur’ a döndü. Gözleri yine uzaklara gitmişti.
“Biliyor musun Timur?” Timur
dışarı izleyen gözlerini şimdi Aslı’ ya çevirmiş kirpiklerini izliyordu. Cansız
duran yüzüne karşın kirpikleri ne kadar güçlü görünüyordu. Kaşları ve gözleri
öylesine yorgundu ki sanki tüm yükü onlar taşıyordu. Aslı da Timur için
böylesine kıymetliydi. Aslı, savunmasız ve tüm tehlikelere açık bir melekti.
Ömrü boyunca onu sırtlanmaya ve korumaya hazırdı. Yaşadığı acıları, hissettiği
üzüntüleri ona bıraksın, o taşırdı. Bunun için bir şey de yapmasına gerek
yoktu. Yalnızca yanında yakınında olsun bu ona yeterdi. Belki bu yüzden
hislerini kimseye paylaşamamıştı. Kime söylese; ““Sen aptal mısın? Etraf sana
ömrünü adayacak kızlarla doluyken sen sadece böyle kenara çekilmiş başkasına
ait olan, onun da eşine bağlı olduğu bir kadını yalnızca izleyerek mi ömür
tüketeceksin?””Derdi evet.
“İnsan tüm hayatını biriyle
paylaşmaya başlayınca herşey onunla anlam kazanıyor ve birgün o hayatından
göçüp gidince meğersem sen anlamsızlaşıyormuşsun. Belki bu yüzdendir ha bazı
eşlerin gençken sürekli didişmelerine rağmen yaşlanınca birbirinden
vazgeçememeleri. Korkuyorlardır benim gibi. Kerem benim hayatımdan çıkıp giderse
ben ne yaparım? O gece hastanede Kerem ameliyatta olduğu esnada hep kendime
bunu sordum. Onsuz bu hayatı düşünmek bile istemiyorum. Artık o olmayacak ve
ben hala kahvaltımı yapabileceğim. İkizler büyümeye devam edecek ve ben onların
büyümesini Keremsiz seyredeceğim. Buna sen inanabiliyor musun?” Aslı acı bir
gülümseme takınıp başını sallamıştı. Timur ise ona öylece bakıyordu. Aslı bir
ara Timur ile göz göze gelmiş gözlerinde takılı kalmıştı. Sadece kendisine ait
olduğunu belki ömrü boyunca öğrenemeyeceği bu bakışlar ona esirdi.
“Aslı ne oldu?” diyebildi Timur.
Böyle sormasaydı Aslı neredeyse ona kendisi hakkında ne hissettiğini soracaktı.
Kendisi de bu konuşmanın doğru bir zaman olmadığını biliyordu ama doğruyu ayırt
edemeyecek kadar duyguları karmaşıktı.
“Timur, Namışah Hanım biz
Uludağ’ da iken ikizlerden örnek alıp DNA testi yaptırmış.” Timur dudaklarını
bükerek;
“Klasik bir savaş stratejisi.”
Aslı kalkıp kolinin yanına gitmişti. Koliyi biraz karıştıdıktan sonra elinde
kağıtlarla geri gelerek Timur’ a uzattı.
“Şunlara bir baksana.” Timur
eline aldığı kağıtlarda Kerem’ in ikizlerin babası olmadığı yazıyordu. Timur
çok şaşırmamıştı.
“Yani beklenilir Aslı. Belli ki
kadın sana kafayı iyi takmış.”
“Ama dahası var Timur.” Diyerek
Timurla ilgili sonuçları eline uzatmıştı. Timur kendi ismini görünce;
“Yok artık! Kerem’ in sonuçları
neden negatif çıktığı anlaşılıyor. Bunlar benim örneklerimle Kerem’ in
örneklerini yer değiştirmişler.” Timur beklediğinden çok sakin görünüyordu.
“Timur sandığımdan çok
soğukkanlı çıktın. Adamlar resmen bize iftira atıyor. Ayrıca senin örneğine
nereden ulaşsınlar ki? Düpedüz Kerem’ in örneklerine senin adını vermişler.”
“Bütün günümü burada
geçiriyorum. Yani burada milyonlarca kez çay içiyorum. Buralardan örnek almak
çok basit. Yani buna takılma Aslı bu adli kontrol eşliğinde yapılmadığı için
geçerliliği olmayan bir sonuç. Senin asıl takılman gereken nokta; bunlar seni hayatlarından
tamamen çıkarma peşindeler. Acaba neden?”
“İyi de Kerem bunların gerçek
olduğunu sanıyor. Bana boşanma davası açacak.” Aslı ellerini başına götürüp
öylece düşünmeye başlamıştı. Timur ona bakıyor ve sakince düşünmeye
çalışıyordu. Aslı üzüntüsünden sağlıklı düşünemiyordu.
“Merak etme boşanma davası
açılınca hemen ha deyince boşamıyorlar. Dava açması senin lehine işleyebilir.
Boşanma için bir sebep belirtmesi lazım. Böylece DNA testi tekrarlanmış olacak
ve Namışah Hanım’ ın foyası ortaya çıkacak. Hatta bence sen yenilmiş gibi
görünüp işlerin bu şekilde yürümesine göz yum. Onlar zafer kazandık diye
sevinedursunlar, biz de onlar hakkında neler bulabiliriz ona bakalım.”
Aslı tedirgindi. Timur kadar
soğukkanlı olamıyordu. Onun kendisine karşı olan hislerini artık biliyordu.
Böylesine bir riski acaba ne için öneriyordu? Timur böylesine çirkin birşeyi
umut ediyor olabilir miydi? Kerem boşanırsa Aslı kendisiyle evlenmek zorunda mı
kalacaktı? Timur böyle mi düşünüyordu, yoksa gerçekten bunu Namışah Hanım’ ın
yalanlarının ortaya çıkması için mi istiyordu? Aslında
olayların gidişatını düşününce boşanma davasında istenecek olan testlerin
sonucu gerçeği gösterecekti. Ama kendisi de yalnızca babalık testi için dava
açabilirdi. Boşanmaya kadar gitmeye ne gerek vardı? Babalık davası açar
sonuçlar Kerem’ i gösterir ve yine yalan söyleyenin Namışah Hanım olduğu belli
olurdu. Bu daha kolay ve daha hızlı ilerleyen bir süreçti. Ama bir yandan
Namışah Hanım’ ın gizemli sırrını öğrenemeyecekti. Eğer asıl planın ne olduğunu
çıkaramazsa her daim Namışah Hanım onlarla uğraşacaktı.
Aslı çok kararsız kalmış büyük bir
of çekmişti. Timur onu izliyor karar vermesi için ona zaman veriyordu.
Böylesine bunaldığını hissedince:
“Sana avukatta tutarız. Bırak
Aslı sana başka bir leke daha atmayla uğraşmasınlar. Bu sefer de onu temizlemek
için uğraşacaksın. Gel beni dinle zafer kazandık sansınlar.” Aslı başını
sallayarak;
“Peki öyle olsun.” Deyivermişti.
Daha nereye kadar sürükleneceğini bilmeden.
“Peki biz ne yapacağız?” Timur
masanın üzerindeki koliye bakarak;
“Sana başka bir şey bulurdum
lakin senin de Kerem’ e yakın olman lazım. Ben burada tek başıma araştırma
yapamam. Benim ekibimde yer almak ister misin Aslı? Aynı zamanda araştırmaya önce
bu şirketten başlarız. Sonuçta Namışah Hanım’ ın babası buranın eski sahibiydi.
Arşivde hala birşeyler olabilir.” Aslı’ ya bu teklif mantıklı gelmişti. Hem
başka bir yerde iş bulması oldukça zor olurdu. Ayrıca Kerem’ den daha fazla
koparılmak istemiyordu. Bununla son olmasını umut ediyordu.
“Olur tamam.” Demişti. Timur
gülümsemişti.
16. BÖLÜM
“Bazen öylesine pişman olursun servet eritenden ama yerine getiremez.”
“Peki öyleyse hayırlı olsun yeni
işin Aslı’ cığım diyerek kolisini almış ve odadan dışarı çıkmıştı. Aslı Timur’
un ne yaptığını anlamak için peşinden gitmişti. Timur hemen yanındaki boş odaya
girmiş ve koliyi masaya bırakmıştı.
“Evet Aslı’ cığım burası senin
yeni odan bence işlere hemen adapte olsan iyi olur. Oldukça işimiz var.”
demişti. Aslı gülümsemiş:
“İlahi Timur yine beni bir
çıkmazın içinden çıkarmayı başardın.” Demişti. Timur gülümseyerek;
“Ben arşive gidiyorum. Bakalım
karşıma ne çıkacak. Birazdan asistanı sana gönderirim. Sana işleri anlatır.”
Demiş ve tam odadan çıkacakken kapıda Kerem görünmüştü.
Kerem oldukça sinirli ve gergin
bakışlarıyla odaya sertçe girdi.
“Hayırdır Aslı Hanım siz
gitmiyor muydunuz?” Tam Aslı cevap verecekti ki araya Timur atlayarak:
“Aslı Hanım artık burada bizim
şirketimizde hakettiği poziyonda işe başlamıştır.” Kerem;
“Vay! Demek Aslı hemen koşup
çocuklarının babasına sığındın. Bravo! Bravo! Daha biraz önce onların babası
olduğunu inkar ediyordun. Ne oldu?” Bu sefer Aslı, Timur’ a fırsat
vermeyecekti. Direk önüne atılarak:
“Beni biraz önce işimden kovdun.
Hem de çok ağır bir iftira atarak. Hayır ne yapmamı bekliyordun? Ya Kerem Allah
aşkına sen ne yapmaya çalışıyorsun?”
“Ben mi? Asıl sen ne yapmaya
çalışıyorsun? Seni görmek istemediğimi söyledim. Sense gelmiş dostunla karşımda
fink atacaksın…” Timur, oldukça sakin bir sesle Kerem’ e dokunarak:
“Kerem, lütfen daha fazla
uzatmayın. İkinizin de zamana ihtiyacı var. Lütfen, attığın adımların sonucunu
düşünerek hareket et. Kendi işyerinden kovdun. Buradan da giderse bu kızcağız
ikizleriyle nasıl çalışsın? Tamam anlıyorum seni. Ama onun da hayat şartlarını
düşün.” Kerem uzunca Aslı’ nın gözlerinin içine baktı. Aslı gözlerini, istikrarlı
ve sert bir bakışla Kerem’ e dikmişti. Ardından biraz daha sakin olmaya
çalışarak:
“Tamam. Öyle olsun.” Diyerek
daha fazla uzatmadan odadan çıkmıştı. Yapacağı da başka bir şey yoktu zaten.
Sonuçta Aslı’ yı Timur’ un şirketine muhtaç bırakan Kerem’ di. İçindeki duygudurum
bozukluğuna hakim olamıyordu. Bir yandan onun gerçekten kendisini
aldatabileceğini düşünüyor ve ondan nefret ediyordu ama bir yandan da Timur’ la
yan yana görünce onu kaybetmek istemiyordu. Ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktu.
Olsa da kendisine hakim olamıyordu ki. Kendi isteğinin dışında hareket
ediyordu.
Lakin bu halini fark eden tek
kişi o değildi. Bu son kıskançlık hareketinde Kerem’ in Aslı’ ya karşı hala
zaafı olduğunu Aslı görmüştü. Timur’ un yanına gelme sebebi ilk başta bu
değildi. Ama Kerem sırf bu sebepten ötürü atağa geçmiş arkasından koşup
gelmişti. Bugüne kadar ona karşı sadakatli olduğunu göstermeye çalışmış ama her
defasında kendisini daha çok açıklamak zorunda kalmıştı. Timur’ la adları çıkar
diye bugüne kadar dikkat etmiş ama yine de korktuğu başına gelmişti. Hayır
zaten daha ne kadar iftira edebilirlerdi ki? Acaba Timur’ la daha çok
yakınlaşsa Kerem’ i kendisine daha çok çekebilir miydi? Aslı bu soruların
cevabını yakında öğreneceğini biliyordu.
Aslı, asistan ile görüşmüş ve
ilerideki iş görüşmelerinin planını almıştı. Gereken tüm dosyaları önüne dizmiş
ve yeni işine çoktan adapte olmuştu. Timur, arşive gitmiş eski dosyaları
raflardan indiriyordu. Eskiye dair o kadar çok evrak vardı ki bunları tek tek incelemek
demek seneyi gözden çıkarmak demekti. Ama kararlıydı. Birçok evrağı tek tek
incelemeye başlamıştı bile.
Timur, akşam olunca Aslı’ yı eve
bırakmış ve artık hergün evden alıp eve bırakır olmuştu. Aslı işlerin arasında
arşiv belgelerini Timur’ la beraber inceliyordu. Anlam veremedikleri o kadar
çok evrak vardı ki bunların üstesinden bu şekilde gelemeyeceklerini anladılar.
Timur ve Aslı masanın başında yığılmış evraklar arasında sessizce
düşünüyorlardı. Timur Aslı’ ya bir teklifte bulunmayı düşündü.
“Aslı ne yapalım biliyor musun? Yarın
gece aile yemeğimiz var. Sen de bize katıl. Yemekten sonra bu belgeleri bir de
babama gösterelim.” Aslı şaşırmıştı:
“Siz görüşüyor musunuz artık?”
Timur burukça gülümseyerek:
“Annemle babam barıştılar.”
Demişti. Ama Aslı buna çok sevinmişti.
“İnanmıyorum Timur bu çok güzel
bir haber. Neden daha önce söylemedin?” Timur cevap vermemiş düşünceli
bakışlarla yere bakıyordu.
“Timur, bu güzel bir gelişme.”
“Ne yani Aslı bunca sene
yaptıklarını hiçe sayalım ve hiçbir şey olmamış gibi mutlu bir aile tablosu mu
çizelim?”
“Yapma ama siz ailesiniz. Annen
babana deliler gibi aşık. Her insan hata yapabilir. Önemli olan hatasının
farkına varıp bir daha tekrarlamamak. Baban artık yaşlandı Timur. Bundan sonra
mutlu bir yuvanız olacağından hiç şüphem yok.” Timur tıslayarak gülmüştü:
“Hıh! Evet bunadı ve ölüm
korkusu sardı. Yalnız kalmaktan korkuyor. Belki de onu kadınlar böyle kabul
etmedi. Belki de bize dönme sebebinin altında başka emeller yatıyordur.”
“Hayır saçmalama. Baban çok
zengin bir adam. Para avcısı o kadar çok kadın etrafında dolaşıyordur ki asıl
şimdi peşini bırakmazlar. Bence baban annenin ve senin kıymetini anladı. Evet
belki yaşlandığı için ve ölüm korkusu sardığı için olabilir. Çünkü insan bazen
öleceğini unutup öylece yaşıyor. Sevdiklerinin her zaman yanında olabileceğini,
onları hiç kaybetmeyeceğini sanıyor. Ama bir küçücük kaza ya da hastalık aklını
başına getiriyor.” Aslı bir anda ellerini ağzına götürmüş dehşetle Timur’ a
bakıyordu.
“Ne oldu Aslı?”
“Timur! Baban hasta olmasın?”
Timur’ un bir anda gözleri dolmuştu. Yüreğine ince bir sızı saplanmış tüm
vücudunda sıcaklığı ile yayılmıştı. Sanki küçücük bir çocuk oluvermiş ve
korkuları kocaman kara bulutlara dönüp başını kaplayıvermişti. Sahi her zaman
ölüp gitmesini istediği babasını kaybetmekten korkuyor muydu? Yüreğinde küçük
bir çocuğun saklandığını bilmiyordu. Şimdi o çocuk tüm benliğini
kaplayıvermişti. Hatıraları gözlerinin önüne gelmiş babasının sevgiyle ona
yaklaştığı zamanlar bir film şeridi gibi gözlerinden akıp gitmişti.
O çok istediği akülü arabayı ilk
aldığında mutluluktan havalara uçmuş babasına kocaman sarılmıştı. İşte o zaman
onun gerçek bir kahraman olduğunu anlamıştı. Hayvanat bahçesine gittikleri
zaman kaybolduğunda bir daha anne ve babasını göremeyeceğini düşünmüş ağlayarak
onları deli gibi aramıştı. Kaplanlar aslanlar gürlüyor yırtıcı kuşların
çığlıkları kulaklarını tırmalıyordu. Bir anda bu kadar hayvanın arasında gece
burada yalnız kalacağını düşünmüş daha çok etrafta koşar olmuştu. Çevrede bir
çok kadın ve erkek vardı ama onlar anne ve babası değildi. Çocuklarını öpüp
kokluyorlar gülüyorlardı. Bir daha onu böyle seven bir ailesi olmayacaktı. Koca
bir boşluğun içine düşmüştü. Onları çok üzdüğüne pişman olmuş bir şansı daha
olsa ömrü boyunca onlara bir daha yanlış yapmayacağına yeminler etmiş Allah’ a
yalvarmıştı. Ama nafile pişmanlıklarını yüreğinde o kadar hat safhada hissetmiş
olsa da samimi duyguları anne ve babasını geri getirmiyordu. Bir köşeye oturmuş
hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. O zaman daha beş yaşındaydı. Çok yaramaz
bir çocuktu. O kadar çok yaramazlık yapardı ki annesi bitap düşer ağladığı
zamanlar olurdu. Annesinin o kadar çok üzülmesine rağmen Timur şımarıklığından
vazgeçmemişti. Ama herşeye rağmen annesi onu bırakmamıştı. Onu her zaman
sevdiğini söylerdi. Babası ile dertleştiklerinde babasının annesini teselli
ettiği geceleri merdiven basamaklarından gizlice izlerdi. Timur’ un bir gün çok
zeki ve akıllı bir adam olacağını babasının ağzından dinlemişti. Babası ona her
zaman güvenmişti.
Gözlerinden akan yaş duracak
gibi değildi. Aslı, duygusal bir kadındı. Timur’ un her acısına şahit olmuş her
anında yanında olmuştu. Onun senelerce babasına karşı duyduğu aşk dolu öfkeyi
en çok o bilirdi. Onunla beraber ağlıyordu. Ellerinden tutmuş ve;
“Timur, onunla konuşmalısın.”
Timur eski hatıralarından sıyrılarak tekrar Aslı’ nın gözlerine bakmıştı.
Başını olur şeklinde sallamıştı.
17. BÖLÜM
“Hangi acı ders verir, hangi acı
dert verir?”
Aslı ikizler ile beraber
gidecekleri akşam yemeği için hazırlanmış Timur’ un gelmesini bekliyordu. Uzun
bir zaman sonra aile içine girmek Aslı’ ya huzur vermişti. Seneler olmuştu
belki sevgi dolu yuva görmeyeli. Evlendiği ilk günden bu yana oturduğu sofralar
sıcacık yemeği bile soğutacak kadar nefret dolu bakışlarla doluydu. Ne yediği
yemeğin tadını alabilmiş ne de o hasret duyduğu sıcak yuvayı hissedebilmişti.
Evliydi. Deliler gibi aşık olduğu adamla evliydi. Evlendikleri gün
hayatlarındaki herşeyin büyülü bir şekilde düzene gireceğine inanıyordu.
Aşklarının herşeye galip gelebileceğini tüm engelleri aşabileceğini
düşünüyordu. Ama olmamıştı. Onları istemeyen yüzler daha çok gerilmiş işler
daha çok tepe taklak olmuştu. Ama o herşeye rağmen sevdiği adama huzur vermek
istiyordu. Kendisine kötü davranan yüzlere bile gülümsüyor herşeyi alttan
alıyordu. Bu iyi niyetin kalpleri yumuşatacağını düşünüyordu. Ama duygularının
aslında çocukca masum sevgisinden kaynaklı olduğunu yaşı ancak ilerledikçe
anlayabilmişti.
İnsanların onun düşündüğü kadar
masumca sevmediğini en nihayetinde anlayabilmişti. Aslı gelmiş ve istedikleri
her ne ise onu ellerinden almıştı. Kaybettikleri hisseleri Aslı’ nın güler yüzü
geri getirmiyordu maalesef. Bu hayatta onlar için sevgiden iyi niyetten daha
kıymetli bir şey vardı; para ve zenginlik.
Bir anda kapı çalmış ve Aslı
irkilmişti. Hemen yatak odasından kapıya koşmuş ve açtığında Timur ile
karşılaşmıştı. Timur kocaman gülümsüyordu:
“Merhaba hazırlandınız mı?”
“Evet neden kapıya kadar çıktın?
Telefonu çaldırsaydın ben inerdim.” Timur kendisine koşup gelen Kuzey’ e
sarılarak:
“Bu aslan parçalarıyla tek
başına ineceksin öyle mi?” Aslı gülümsemişti.
Eve geçtiklerinde Timur’ un anne
ve babası onları kapıda karşılamışlardı. Aslı’ nın özlem duyduğu o sıcacık gülümsemeler
yüreğinde çiçek açmıştı. Onlar da zengin hatta Kerem’ in ailesinden belki çok
daha zenginlerdi. Ama gerçek bir aileydiler. Timur’ un annesi kocaman sarılmış
babası elini öptürmüştü. Uzun zaman sonra yüreğine güneş doğmuş tüm bedeni sıcacık
olmuştu.
Timur ikizler için yine aynı
bakıcı abla ile anlaşmıştı. Aslı’ nın bugün rahat etmesini istiyordu. Aslı
bundan haberi yoktu. Kızı görünce çok şaşırdı. Bakıcı kızın duymadığından emin
olarak Timur’ un kulağına doğru:
“Ne gerek vardı? Onlar kendi haline
oynarlardı.”
“Olur mu hiç. Hem kızında
ihtiyacı varmış. Düzenli bir iş arıyor. Anneannesi ile beraber yaşıyormuş. Anne
ve babasını bir kazada kaybetmiş. Gelirleri bir tek anneannesinin emekli
maaşıymış. Hem okuluna devam ediyor hem de böyle kısa süreli olarak çocuklara
bakıyormuş. Bu dönem sonunda mezun oluyormuş. Seninle bu durumu ayrıca konuşmak
istiyorum.” Aslı kaşlarını çatarak şaşırmış bir şekilde Timur’ a bakıyordu. Ama
şuan anne ve babası onların yemeğe oturmalarını bekliyordu. O yüzden masaya oturmuşlardı.
Yemekler onlar oturunca hemen servis edilmeye başlandı:
“Nasılsın kızım iyisindir
inşallah?” Diyerek önce konuşmaya Timur’ un babası başlamıştı.
“Teşekkür ederim Kubilay Bey siz
nasılsınız?”
“İş güç koşuşturmaya devam.”
“Siz nasılsınız Sezen Hanım?
Teşekkür ederim aile yemeğinize beni de kattığınız için.”
“Ne demek Aslı’ cığım olur mu
öyle şey siz her zaman ailemizdensiniz. Ben Timur’ a her zaman söylüyordum. Bu
arada geçmiş olsun büyük bir kaza atlatmışsınız. Geçmiş olsun için Namışah Hanım’
a gitmiştim. Seni evde göremediğim de bu olayları da öğrendim. Çok üzüldüm.”
“Teşekkür ederim. Timur sağolsun
sahip çıktı.”
“Tabi olur mu öyle şey her
zaman. Biz de elimizden geleni yapmaya hazırız. Hatta Timur’ a da söyledim
bizde de misafir edelim dedim ama sen çoktan kendine bir ev bulmuşsun.” Timur
hemen atılmıştı:
“Tabi ev denilirse.”
“Yok Timur gerçekten evden
memnunum.” Timur gülümsemişti:
“Evet orası açık. Soğuk soğuk
oturuyordun evde.” Aslı gülmüştü.
“Anca alışıyorum. Uzun süredir
hiç ev işleriyle ilgilenmedim ki.” Sezen Hanım;
“Anca oğlum. Yalnız bir kadının
yaşaması kolay değil. Bir de ikiz çocukları var.”
“E diyorum anne yanıma taşın
diye. Ama kabul etmiyor.” Sezen Hanım Aslı’ ya bakıyordu. Aslı’ nın bu konudaki
düşüncesini merak ediyordu. Aslı kendisine bakıldığını anlamış ama ne
diyeceğini aklında ölçüp biçiyordu.
“Teşekkür ederim. Çok ince
düşüncelisin Timur ama kimseye yük olmak istemiyorum. Hem ben ilk başta bu
sürecin kısa olacağını düşünmüştüm.” Sezen Hanım;
“Doğrusu Timur anlattı. Aslı’
cığım son olayda Timur’ u da katmaları beni çok üzdü. Namışah Hanımla
senelerdir görüşürüz. Doğrusu hiç yakıştıramadım.”
“Ben de bu konudan ötürü çok
üzgünüm Sezen Hanım size karşı da çok mahcubum.”
“Olur mu öyle şey? Senle ne
alakası var?”
“Benim anlamadığım Sezen Hanım,
Namışah Hanım bir tek bana karşı mı böyle davranıyor? Normalde nasıl bir
insandır?”
“Açıkcası Aslı’ cığım ben seneler
önce onla ilk karşılaştığımda ona karşı hiç ısınamamıştım. Ama işlerimiz gereği
bir aileden çok daha sık görüşeceğimiz için ilişkilerimi ılımlı tutmaya
çalışırdım. Ama o öyle değildi. Daha önceleri bahsettikleri gibi zarif narin
bir kız gitmiş yerine kaba bir kadın gelmişti. Herkesi azarlayan zalim bir
kadın olmuştu.” Kubilay Bey:
“Hayatım Sabri’ yle bu DNA testi
olayını konuştum. Böylesine bir iftiranın iki yönlü de ilişkimizi
zedeleyeceğini söyledim. Eğer diretirlerse kendileri bilir. Ortaklığımızı
çekeriz.” Aslı dehşete kapılmıştı.
“Bu durumların böyle olmasını
hiç istemezdim. Çok üzgünüm Kubilay Bey.”
“Olur mu kızım senle ne alakası
var? Koca adam. Doğruyu yanlışı ayırt edebilecek yaşta. Eşinin ne yaptığını
görmüyor mu? Dahası böyle bir şey olmuş olsa zaten onlara fırsat dahil vermem.
Ben Sabri gibi değilim. Benim oğlum sevmişse bana arkasında durmak düşer.
Oğlumun sağlığında da hastalığında da gelinim ve torunlarım bana emanettir.
Gözümden sakınırım.” Aslı’ nın tüyleri diken diken olmuştu:
“Bizde de öyledir.” Diyerek
gözleri uzaklara dalıp gitmişti. Timur onun böylesine bir sahiplenilmeye
ihtiyacı olduğunu biliyordu. Kim bilir bu sözler Aslı’ da nasıl derin yaralar
açmıştı. Konuyu değiştirmek adına hemen öne atılarak:
“Boşverin üzmeyin böyle
seviyesiz olaylar için kendinizi. Biz önümüze bakalım. Haydi salona geçelim ve
çaylarımızı içelim.” Diyerek ayağa kalkmıştı.
Herkes salona geçmişti. İkizler
ve bakıcı ablaları, onlar için hazırlanmış olan televizyon odasına geçmişler
orada oyun oynuyorlardı. Çaylar yanında ikramlarla gelmiş çay eşliğinde sohbet
ediyorlardı. Timur okul anılarını heyecanla ailesine anlatıyor anne ve babası
ise onu gülümseyerek dinliyordu. Ortamda sıcacık bir aile atmosferi hakimdi.
Aslı asıl konuşması gereken mevzuyu sırf bu tablo bozulacak diye hiç açmak
istemiyordu. Ama Timur rahat durmamış ve iş çantasında toparladığı evrakları babasının
önüne yığmıştı. Babası biraz inceledikten sonra Kaya ailesiyle olan
ilişkilerini anlatmaya başladı:
“Namışah’ ın, Sabri’ nin ve
benim babam çok eskilerden beri beraber iş yapmış insanlar. Yani anlayacağın
kızım hepimiz aynı camiyanın çocuklarıydık. Bu yüzden Sabri’ yi çocukluktan
beri tanırım. Namışah’ ı çocukluğumda hiç görmemiştim. Görmemiz zaten mümkün
değildi. Babası okula göndermemişti. O zamanlarda kızlar çok okutulmazdı. Ama
özel hocalar tutulurak Namışah’ ın eğitimini tamamlaması sağlanmış. Evin tek
kızı olunca, yani bırak oğlan evlat olmamasını kız kardeş bile olmayınca millet
oğlunu Namışah ile evlendirmek için resmen sıraya girmişti. Bunlardan biri de
Sabri’ nin babasıydı. Ama o zamanlarda Sabri bir kıza aşıktı. Birbirlerini ölesiye
seviyorlardı. Sabri babasına karşı çıkıyordu. Bu yüzden adamcağız Sabri’ yi
hisselerle tehdit etti. Sabri eli mahkum Namışah’ ı ailesiyle istemeye gitti.
Aynı gece nişan takıldı. O kız bunu duyunca intihar etti. Zavallım çok üzülmüş
olacak ki kendisini tavan arasında asmış. Kızcağız kurtarılamadı. Duyduğuma
göre Sabri kahrından mahvolmuş. Derhal Amerika’ ya gitmeye karar vermiş.
Namışah, o zaman ona beni de götür demiş. Sabri ilk başta yalnız gitmeye
kararlıymış ama Namışah duyduğum kadarıyla ince ruhlu bir kızmış. Sabri ikinci
bir intihar vakası yaşamamak adına onu da alıp Amerika’ ya göçüp gitmiş. Orada
nikah kıymışlar.
O zamanlarda ben daha üniversitede
okuyordum. Sabri de orada eğitimini tamamlamış. Ben de mezun olur olmaz Sezen’ le
evlenmiştim. Sezen de mühendislik okuyordu benim gibi. Ailem sahip çıktı.
Düğünlerimizi yaptılar. Babam sağolsun şirketi hemen bana devretti. Kardeşlerimin
herşeyiyle de ben ilgilenmiştim. Sabri Amerika’ da iken babam şirketi bana
devrettiği için Sabri’ nin babasıyla bir süre çalışmışlığım olmuştu. Adam çok
dertliydi. Sabri hiç arayıp sormuyor bu da yetmezmiş gibi Namışah’ ı da
görüştürtmüyordu. İki baba da perişandı. Bildiğim kadarıyla Abdullah Amca,
Namışah’ ın sesini duyamadan vefat etmiş. Sabri’ nin babası yani Selahattin Amca
kahrından çökmüştü. Yazık adamcağız üzüntüden felç geçirdi. Uzun seneler
işlerine ben koşturdum. Sabri’ nin küçüğü işleri çok anlamıyordu. Selahattin Amca
belki de sırf Sabri’ ye güveniyordu. Ama o da adamcağızı ortada bırakmıştı.
Adam ölmeden önce mecbur Sabri’ nin küçüğüne mirası bıraktı. Çünkü kardeşler
arasında adaletli davranması için güveneceği kimse yoktu. o da Defne’ nin
babası işte.
Yani anlayacağın kızım Sabri sır
dolu bir küptü o zamanlar. Ben ne dertleri varsa o zamanlarda olan birşey
olduğunu düşünüyorum. Çünkü buraya geldiklerinde ne yaşandıysa gözümüzün önünde
yaşandı. Keşke Kerem’ e anlatabilsek ama kurtlar etrafını öyle sarmış ki yanına
ulaşmamız mümkün bile değil.”
“Peki Kubilay Bey Namışah’ ı
daha önce kimse görmediğini söylüyor. Hiç gören akrabası da mı yoktu ya da
evlerinde çalışan biri?”
Kubilay Bey, elindeki evraklara
bakmaya başlamıştı. Bir yandan Aslı’ nın sorduğu soruya da cevap arıyordu.
“Yani evlerinde çalışan çoktu. İsimlerini
ben bilmem ama evde çalışanların maaşları şirketin üzerinden yatırılırdı. Bence
eski zamanlardaki evraklarda siz para akışını inceleyin. Bir de işin gerçeği
Amerika’ da nerede ne şekilde yaşadıklarını öğrenmeden bir yere varamazsınız.”
Kubilay Bey, tüm evrakları tek
tek göz gezdirmiş oldukça bir süre sessiz kalmıştı. Bir anda evrakların
arasında küçük bir detay farketmişti.
“Timur bak burada bir hastane
ödeneği var.” Timur hemen babasının elinden evrakı almış ve incelemeye
başlamıştı. Evrakta adı geçen hastane Karadenizde bir ildeydi. Hastanın adı
İzzet Kazan olarak geçiyordu.
“Abdullah Amca’ nın memleketinde
bir hastane burası. Memleketinde kimi vardı ki hastane masrafını çekecek
kadar?” Kubilay Bey bilmiyorum der gibi dudak bükmüştü. Timur araştırmaya değer
bir evrak olduğunu düşünerek çantasındaki özel bölmeye iliştirdi. Bundan daha
eski bir tarihe ait evrak ellerinde yoktu. Ama babasının dediği gibi para akışı
her daim bulunabilecek bir bilgiydi. Kaybolmaları mümkün değildi.
Konuşmaların tamamlandığını
düşünen Sezen Hanım kahve yapmak için mutfağa yönelmiş yardım etmek için Aslı
peşinden gitmişti. Sezen hanım, yaşından oldukça genç gösteriyordu. Bu da
yetmezmiş gibi genç bir kızdan çok daha pratik hareket ediyordu. Doğrusu nasıl
böyle bir kadın aldatılır Aslı hiç anlayamamıştı.
Sezen Hanım, mutfağa girdiği
gibi hemen cezveyi eline almış ve kahveden koymaya başlamıştı. Fincanlar
çalışanlar tarafından çoktan hazır edilmişti. Sezen Hanım küçük bir işaretle
hepsini mutfaktan göndermişti.
“Aslı’ cığım oldum olası misafirlerime
kahveleri ben yaparım. Bundan bir türlü vazgeçemiyorum.” Diyerek sohbet ortamı
yaratmıştı.
“Ne güzel Sezen Hanım.”
“Sen evde nasıldın? Sana iş
yaptırır mıydı Namışah Hanım?”
“Yani beklerdi benden ama
ikizlerden sonra ne yazık ki kendime zor yetişir olmuştum.”
“Sana hiç huzur vermedi değil mi
Aslı?” Aslı yine uzaklara dalmış o anlara geri dönmüştü sanki:
“Biraz öyle oldu Sezen Hanım.”
“Ah kızım gençlik işte kalbi bir
bağlandı mı insanın tüm zorlukların üstesinden geleceğine inanıyor. Ama gerçek
hayatta öyle değil işte. Oysa sen nasıl zorlu bir yaşama adım atacağını çok iyi
biliyordun. Hem de bu konuda anne ve babanı da çiğnedin.” Aslı başını
sallamıştı.
“Evet haklısınız Sezen Hanım.
Aynen dediğiniz gibi oldu. O zamanlarda aşabileceğimi düşünüyordum. Hatta Kerem
bu duruma gelmeseydi nasıl bir cehennemde yaşadığımı hala göremeyecektim.
Meğersem ömrümü nasıl almışlar elimden. Nasıl kötü günler geçirmişim. Değer
miydi diyorum.”
“Bundan sonra biz varız. Merak
etme. Her konuda sana sahip çıkmaya hazırız.” Aslı bir anda bunu ne niyetle
söylemiş olabileceğini anlamak için Sezen Hanım’ a bakmıştı. Sezen hanım bu
bakışın ne ifade ettiğini çok iyi anlamış ve dürüst olmaktan kaçınmamıştı.
“Bak Aslı’ cığım. Ben karşımıza
çıkan bazı felaketlerin; bizi hayatımızda olmamız gereken yere sürüklediğine
inanırım. Gittiğimiz yer bazen bizim için kötü bazen iyi yerler olur. Timur’ la
tanıştığınız ilk günden beri sana karşı bir ilgisi olduğunu biliyorum. Timur
kendi hislerini benle her zaman paylaşmıştır. Sana tüm ömrünü feda edebilecek
kadar aşık. Kimbilir belki bu yaşananlar sizi birbirinize bağlamak içindir.
Çünkü bir anne olarak ve hayat tecrübesi olan biri olarak söylüyorum: eğer bu
savaşta mücadele edersen belki Kerem’ i tekrar kazanacaksın ama çocuklarını
kaybedeceksin.
Bence bu ikilim asla
yaşanmamalıydı. Üç kuruşluk dünya için yuva yıkmaya değmezdi. Ama gel de onlara
anlat işte. Seni dahası kendi kanından olan torunlarını bile bu uğurda feda
etmeye hazırlar. Bence sen de bir anne olarak kararını çabuk vermelisin. Ve
olur da bu kararın; hayatınının geri kalanını Timur’ la geçirmek olacak olursa
bilki biz sizin arkanızdayız. Ve en önce babanın onayını almak için evlerine
ziyarete gideceğimden hiç şüphen olmasın.”
Aslı, kendisine yapılan bu çok
mantıksız teklif karşısında yüreğinde anlam veremediği bir ferahlık
hissetmişti. Sezen Hanım’ ı annesi kadar sıcak ve samimi hisssetmişti. Ah
böylesine bir sevgiye ne kadar hasretti. Ne kadar çok hırpalamışlar ne kadar
çok ezmişlerdi. Aynı zamanda biricik annesinin sıcacık kollarından alınıp
böylesine bir cehenneme düşmüştü. Buram buram burnunda tüten bu anne kucağına
şimdi cesaret edip de sarılmak vardı. Ama yapamazdı. Sezen Hanım’ ın sadece o
sıcacık bakan gözlerine gülümsemekten başka elinden birşey gelmezdi.
18. BÖLÜM
“Sen hayatı gizliliklerle saklı
buluyorsun ama aslında gün gibi ortada; sen görmüyorsun Aslı.”
Evden
ayrılmışlardı. Timur, Aslı ve çocukları arabayla eve bırakacaktı. Ama Timur,
Aslı’ dan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Mutfakta annesi her ne konuşmuşsa
Aslı yanakları al al olmuş bir şekilde salona dönmüştü. Muhtemelen annesi
Timur’ un yapamadığını yapmış ve Aslı’ ya karşı olan hislerini ona söylemişti.
Çocukluğundan beri annesinden hiçbir şey saklamazdı. Sevdiği kızları dahil en önce
annesine söylerdi. Aslı için hissettiklerinde de bu hep böyle olmuştu. Ona ilk
aşık olduğu anı büyük bir heyecanla koşup anlatmıştı. Aslı’ nın Kerem’ e aşık
olduğunu öğrendiğinde de nitekim bu
böyle olmuştu. Bir anda gözleri buğulanmış ve elleriyle gözlerini ovuşturmuştu.
“Timur
iyi misin?”
“Evet
sanırım biraz başıma ağrı saplandı.”
“Ya
acaba ne yapabiliriz ki? Hastaneye gidelim istersen.”
“Aslı
çocuklar uyumuşken ben yakınlardan bir yerden kahve alayım ne dersin? Arabada
içeriz.”
“Bugün
kahve kotamızı doldurduğumuzu sanıyordum.” Aslı’ nın gülümsemesi duruma sıcak
baktığını gösteriyordu. Timur kahvenin en meşhur olduğu kafenin önünde durmuş
ve duble boylarda iki adet kahve alıp gelmişti.
Arabayı
deniz kenarına sürmüş ve bir sabah kadar aydınlanmış olan gökyüzünün dalgalara
yansıttığı görüntüsünü izlemeye dalmışlardı. Gece yarısını çoktan geçmiş ve
kordon boyunda yalnızca balıkçılar kalmıştı. Timur arabanın ön camlarını hafif
aralamış böylece denizin hışırtısı arabanın içine dolmaya başlamıştı. Aslı
gözlerini yumdu ve bu dingin havayı içine çekti.
“Ne
kadar huzur verici değil mi?” Diye dudaklarının arasından kelimeler narince
dökülüverdi.
Timur,
Aslı’ nın gözlerini kapatmış ve arkaya yaslanmış olan narin yüzünü
seyredalmıştı. Ne kadar zarif ne kadar ince bir cildi vardı. Suyun üzerinde
narin bir kumaş gibi süzülen ince dalgalara benziyordu. Yanaklarına suyun
incemsi dokusundan almak istercesine dokunmak istedi. Ama yapamazdı. Ürkek bir
kuş gibi ellerinin arasından kaçıp gitmesinden korkuyordu. Yüreği o kadar ürkek
ve hassastı. Timur onu kaybetmek istemiyordu. Kaderse sanki Aslı’ yı yavaş
yavaş ona sürüklüyordu. Hisleri beklemekten yanaydı. Bekleyip sabredecekti.
Sanki herşey yoluna girecek ve Aslı onun olacaktı.
Aslı
kahvesinden yudumlamak için gözlerini açmış ve Timur’ un onu izlediğini
farketmişti. Kendini toparlayıp ürkekçe Timur’ a baktı. Timur Aslı’ nın
rahatsız olduğunu anlamış başını tekrar engin denize doğru çevirmişti.
“Deniz
bugün ne kadar sakin değil mi?” diyerek Timur sessizliklerini bozmuştu.
“Öyle
bugün çok güzel.”
“Hatırlar
mısın? Seni ne çok getirirdim deniz kenarına.” Aslı gülümsemişti.
“O
zamanlar İstanbul senin için oldukça büyüktü. Tutunamayıp kayıp gitmekten çok
korkuyordun. Ama bir o kadar da güçlü bir kızdın. Azimliydin. Seni diğerlerinden
ayıran yanında buydu; hayata tırnaklarını geçire geçire tutunuyordun.” Timur
konuşurken bir elinde kahvesini tutuyor diğer eliyle parmaklarını açabildiği
kadar açmış anlattıklarını göstermeye çalışıyordu. O zamanların ne kadar etkisi
altında olduğu açıkca belliydi. Aslı ise onu sessizce dinliyordu. Çünkü merak
ediyordu. Onca sene en yakın arkadaşı olmasına rağmen ona karşı nasıl da
böylesine bir hisse kapıldığını öğrenmek istiyordu. Belki de Aslı gözünden
kaçırdığı şeyin ne olduğunu yakalamak istiyordu. Bunca sene nasıl olmuştu da
Timur’ un ona olan büyük aşkını görememişti. Timur’ un geçmişi bir film gibi
tekrar gözlerinin önüne serdiğinde bu sefer gözleri başka bir noktadan
izliyordu: Candan bir dost olmaktan çok aşık bir adamı.
“Deniz
kenarında küçücük bir kasabadan bu devasa şehre yeni gelmiştin. Güzelliğin herşeyi
gizlemeyi başarsa da ürkekliğin seni ele veriyordu. Aslında kendine güvenin
olsa herkesi kasıp kavururdun. Ama sen korkmuştun bir kere. Oysa
karşındakilerden çok daha üstün zekaya sahiptin. Onlara fark atarak okulu
kazanmıştın. Bilmiyorum Aslı. Yaşadıkların mı seni bu kadar narin yapan yoksa o
hassas görünüşün mü? Ama her zaman zariftin. Her zaman iyi kalpli. Yüreğin
tertemizdi. Hatırlıyor musun? Kerem için ne kadar çok mücadele ettiğini. Onu
kurtarabilmek için kendinden ödün vermiştin. Oysa Kerem’ le adım attığın bu
yoldan sıyrılıp da diğer yolu seçmiş olsaydın dünyaya açılan bir mimar olurdun.
İlk tanıştığımız zamanlarda hayalin en iyisi olmaktı. Eğer vaktini Kerem’ e
harcamamış olsaydın şuan birinci olarak okuldan mezun olmuş ve dünya
şirketlerinden teklif almıştın. Kerem için birçok burstan vazgeçmiştin.
Bursları kabul etmiş olsaydın yurtdışında onlarla çalışmak için sözleşme
imzalamak zorundaydın. On yıl biçmişti bir şirket sana hatırlıyor musun
bilmiyorum. Sana çok uzun gelmişti. Ama iyi paraydı. Hocaların senin peşinde
koşturuyordu. Aslı şu şirketle konuş Aslı bu şirketle konuş. Peki ya düşünmüş
müydün Aslı, ya Kerem seninle evlenmemiş olsaydı sen ne yapacaktın? Onca büyük
şirketleri ayağınla tepip böyle ucuz sektörde iki kuruş paraya mı
çalışacaktın?”
“Bilmiyorum
Timur o zamanlarda da sen beni çok uyarmıştın. Gözlerimi kör etmiş aşk işte ne
bileyim. Oysa demiştin sen. Kerem’ le evlen, onunla her nereye gidersen git ama
ondan bağımsız bir hayat kur kendine demiştin. Görmüyordum o zamanlar. Herşeyin
kolay olacağını sanıyordum. Sevgimiz herşeye galip gelecek tüm kapalı yollar
bize açılacak sanıyordum. Herşeyin üstesinden gelebilecektik. İş sıkıntım
olmayacak. Hem “En kötü ne olabilirdi ki hayatımda?” diyordum. Kerem’ le en
fazla ayrılırız ve bana her zaman iş teklif eden büyük şirketlerden birine
gitsem beni koşa koşa kabul ederler sanıyordum. Bilmiyordum ki o zamanlar;
fırsatlar geldiği gibi de gider. Fırsatları geldiği an tutmak lazımmış. Dediğinde
ne kadar haklısın geçmişe şöyle dönüp bakıyorum da; eğer Kerem benim yolumdan
yürümeyi tercih etmiş olsaydı ben yurtdışında kardeşimin tedavisini yaptırıyor
olacaktım. Körmüşüm işte kör.” Aslı şöyle bir durdu ve Timur’ a baktı. Timur dediklerinde
kaybolmuş gibiydi. Aslı’ nın sözlerinin kesilmesiyle o da gözlerini Aslı’ ya
devirdi. Derin bir nefes aldı.
“Geçmişe
dair en çok neye üzülüyorum Timur biliyor musun? Ben kardeşimi kaybettim. Tercihlerimin
böyle sonuçlanacağını bilmiyordum. Basit zekamla içinde bir çok gizliliği
barındıran hayatın üstesinden gelebileceğimi zannettim. Ama hayat benle sanki
dalga geçiyor gibi. Herbir sevdiğimi elimden alıyor.”
“Verdiği
gibi değil mi?” Aslı anlamamış bir şekilde bakışlarını Timur’ a devirmişti.
“Aslı,
Kerem benim çocukluk arkadaşım. Ona asla bir zarar gelsin istemem. Bunu en iyi
sen bilirsin. Sen de benim için kıymetlisin ama bugüne kadar senin için
verdiğim her öneride tarafsızdım. Beni dostun bilmişsen ben sana gerçek bir
dost gibi yol gösteririm. Bugüne kadar da her zaman bu böyle olmuştur. Bundan
sonra da her zaman böyle olacak. Senin asla zarar görmeni istemem. Bu sefer de
görmüyorsun Aslı. Kuzey ve Poyraz. Sen hayatı gizliliklerle saklı buluyorsun
ama aslında gün gibi ortada sen görmüyorsun Aslı. Değer mi çocuklarını da bu
ateşin içine atmaya?”
Aslı,
gözlerini çatmış ikizlerine bakıyordu. Sahi söylediklerinde haklı mıydı?
“Kerem
ne kadar hafızasını kaybetmiş olsa da bakıma muhtaç bir çocuk değil. Dahası
kurulu bir hayatı var. Ama ya gelecekleri ellerinden alınmış bu çocukların nesi
var? Senden başka kimsesi kalmadı bu hayatta. Hala görmüyor musun? Yalancı bir
testle geleceklerini çaldılar. Eğer şimdi sen silkinip onlara bir hayat kurmak
için mücadele etmezsen onları çok kötü bir gelecek bekliyor.”
“Yani
bilmiyorum Timur. Söylediklerinde çok haklısın ama bu durumda sen ne
öneriyorsun?”
“Bırak
ne istiyorlarsa alsınlar. Aldılar da zaten. Yol yakınken kendine bir hayat kur
Aslı. İkizler daha bebek sayılır. “
“Zaten
bir hayat kurmuş sayılırım. Bu yetmez mi?”
“Yalan
üzerine kurulmuş bir hayat. Eğreti bir yerde kendine ev tuttun. Hiç
araştırmadığın bir kreşe çocuklarını teslim ettin. Dahası koca bir mimarken
asistan kadrosunda çalışıyor görünüyorsun. Hem de eşinin şirketinde hala onun
kanatları altındasın. Bence önce kendine gerçek bir iş bulmaktan başlamalısın.
Bu konuda sana referans olurum.”
Aslı
başını umutsuz bir şekilde sallamıştı. Derin bir of çekip konuşmya başladı:
“Timur
başka bir yerde iş bulmak demek Keremden kopmak demek. Yani sen resmen bana
Kerem’ in hayatından çık diyorsun. Ama bunu ben yapamam. Ona bunu yapamam.”
Aslı bir an doğrulmuş ve Timur’ un gözlerinin içine bakmıştı:
“Timur
ben hala Kerem’ e deliler gibi aşığım. Ben onsuz yaşayamam. Hem onu bu şekilde
bırakmak demek resmen kaçmak demek.”
Timur
yıkılmıştı. Kerem’ le beraber bir hayat yaşama uğruna çocuklarını feda etmeyi
çoktan göze almıştı. Aslı hala kördü ve aslında Kerem’ i çoktan kaybettiğini
göremiyordu.
“Ne
diyeceğimi bilmiyorum Aslı. Bu dediklerimi biraz düşün. Bebeklerin şuan çok
küçükler o yüzden kaçırdıklarını farkedemiyorsun. Senin için umduğum bir şey
var. Sadece gözlerin aydınlandığında kendi hayatın için bilhassa da ikizlerin
hayatı için çok geç kalmış olmazsın. Sadece bunu diliyorum. Dilerim çok geç
kalmazsın. Yarın işe gideceğiz. Fazla uykusuz kalma istersen. Ben seni bıraksam
iyi olacak.”
Aslı
bakıp kalmıştı. Timur bencil biri değildi. Bugüne kadar asla böyle olmamıştı.
Konuşmalarının altında her nasıl bir niyet olmuş olsa da söylediklerinde
haklıydı. Minicik ikizlerini içten içe davalarla dolu bir sürece sürüklüyordu.
Onları çok zor zamanlar bekliyordu.
19. BÖLÜM
“İlk çizmeye başladığında daha kötü
çiziyordun merak etme. Kalem işi ince iştir. Kaza ise daha çok yeni. Zamanla
ellerini istediğin gibi yine kullanabileceksin. Sakın vazgeçme.”
Sabah
olduğunda Aslı neredeyse hiç uyumamış, Timur’ un söyledikleriyle gece boyunca
aklında boğuşup durmuştu. Ama bu çok şık bir şekilde hazırlanmasına engel
değildi. Bugün Kerem’ e karşı hoş görünmek istiyordu. Dava açmadığına göre hala
bir umut vardı. Onu etkilemek için hızlı davranmalıydı. Boşanırsa belki onu
ömrü boyunca kaybedebilirdi. Ama her ne olursa olsun adli denetimli test kapı
gibi gerçekleri gün yüzüne çıkaracak ve böylece Namışah Hanım’ ın foyası ortaya
çıkacaktı.
Timur
yine her zamanki gibi erkenden gelmiş ve arabasıyla evlerinin önünde
bekliyordu. İkizlerle hızlıca arabaya binen Aslı koşuşturmacanın vermiş olduğu
etkiyle küçük bir öksürük krizine tutulmuştu.
“Günaydın
hayırdır hasta mı oldun sen?” Aslı öksürüklerinin arasında zar zor cevap
verebilmişti.
“Yok
değilim sabah koşuşturmacasından.” Gözlerine baktığında gözlerinin altı mosmor
olmuştu.
“Gözlerinin
altı morarmış. Uyumadın herhalde.”
“Evet
pek uyuyamadım.” Timur dudaklarını bükmüştü. Aslı biraz daha rahat nefes almaya
başlayınca konuşmaya devam etti:
“Sen
nasılsın?”
“İyiyim.
Ben de biraz uyuyamadım. Şu hastane masrafı çekilmiş olan akrabayı düşündüm.
Acaba kim olabilir diye.” Aslı düşünceli bir şekilde başını sallamıştı. İkisi
de sessiz yollarına devam etmişlerdi.
İkizleri
kreşe bıraktıktan sonra şirkete geçmişlerdi. Timur ile beraber odasında
kahvaltı yapmışlardı. Kahvaltıda Timur bakıcı kızın durumunu tekrar açmıştı.
“İşte
kızın durumu bu Aslı’ cığım.”
“Evet
hakikaten öğrenci olup çalışmak zor. Bunu en çok ben anlarım. Bu durumda senin
önerin ne peki?”
“Aslında
benim aklımda en baştan beri olan bir fikir var. Bu fikir yalnızca bu kız için
ortaya çıkmış değil. En baştan beri sana karşı bu konuda kararlıydım. Bu son
olan olaylardan sonra artık fikrim sabit. Seni bu konuda ikna etmek için
elimden geleni de yapacağımdan şüphen olmasın. Ikizlerle benim evime
taşınmanızı istiyorum. Bakıcı kız da okulu bitince işe başlar.”
“Yo
bunu kabul edemem Timur.”
“Ama
neden Aslı? Nasıl bir evde yaşadığını ikimizde biliyoruz. Ayrıca yalnız başına
çok zorlanıyorsun.”
“Evet
belki haklı olabilirsin. Ikizlerle gerçekten çok zor. Açıkcası bana tam destek
olacak bir anneye o kadar çok ihtiyacım varki. Teklifin için çok teşekkür
ederim. Beni ve ikizleri düşündüğün için böylesine bir teklifte bulunduğunu
biliyorum. Ama en önce senin kendine ait bir hayatın var. Biz bunu ihlal
edemeyiz.”
Timur
yıkılmış gözlerle Aslı’ ya bakıyordu. Tüm hayatım sana ait demeyi ne kadar çok
isterdi şimdi. Ama dudaklarına vurduğu kilidi kıracak kadar cesareti kendisinde
bulamıyordu. Aslı’ nın hala Kerem’ e bağlılığı, hala evli olması ve en çok da
onu kaybetme korkusu herbiri duygularına ve söyleyeceği sözlere birer ket
vuruyordu. Hayır dahası Aslı’ nın Timur’ u reddeceği aşikardı.
“Özel
bir hayatım yok biliyorsun bunu. Hem böylesine zor bir zamanda yanınızda olmak
beni daha çok rahatlatacak. Sen orada perişan ben kendi evimde rahat. Olmuyor
içime sinmiyor. Gelin işte kısa süreliğine misafirim olun. Dilersen anneme söylerim
bir müddet o da bizle beraber kalır. İçin öyle rahat edecekse.”
“Anlıyorum
bana yardım etmek istiyorsun ama özellikle Kerem’ in aklı bu kadar karışıkken
böylesine bir adım atmam onda daha çok tereddüt uyandıracak. Hem ola ki
gerçekten bir dava açarsa senin evinde kalmam benim aleyhime olur. Bunun sen de
farkındasındır.”
Timur
başını sallamıştı. Daha en başta ziynetlerini ve mal birikimini güvence altına
al diyen oydu. Bu konuda Aslı haklıydı. Evliliği devam ediyorken bekar bir
adamın hem de ismi onunla anılan bir adamın evinde misafir olması davanın
seyrini değiştirebilirdi. Aslı onun bu düşünceli haline gülümseyerek:
“Boşver
Timur takma kafana. Hem biliyorsun istediğim zaman daha iyi bir eve
geçebilirim. Taşındıysam da yükleri sırtıma alıp taşınmadım ya? İki bavulumu
toplar giderim.”
“Peki
o zaman sana daha iyi bir ev bakayım müsaaede edersen.”
“Aşk
olsun. Müsaade ne demek gerekirse sen benim yerime karar vereceksin. Sen benim
ailem gibisin. Senden başka kimsem kalmadı artık bu hayatta.” Timur gözlerine
bakmıştı:
“Hayır
Aslı annen ve baban çok şükür sağlar. Onlar her zaman senin ailen. Hiçbir anne
baba evladını terketmez. Birgün ayarlayalım da ikizlerle beraber onların
ziyaretine gidelim olur mu?” Aslı’ nın gözleri yaştan parıldamıştı.
“Sen
dediklerini duyuyorsun değil mi? Beni kapı dışarı ederler. Sokağına sokmaz
babam.”
“Kim
bu hayatta sabit fikirde kaldı ki Aslı? Taş taşımıyor ya adam yürek taşıyor
yürek. Hem o kısmını bana bırak herhalde pat diye çıkmayacağız karşılarına ben
zemin hazırlarım merak etme.”
“He
inşaat benim işim diyorsun yani?” Timur gülmüştü.
“Herhalde
yani en sağlam binalar bizden çıkar.” Timur elini havaya kaldırmış sanki havada
bir tabela varmış gibi göstererek: “Pisa İnşaat” demiş ikisi de gülmüşlerdi.
Ardından
Aslı işlerini yapmak için odasına çekilmişti. Odasında Kerem ile görüşme ortamı
hazırlayacak bir konu bulmaya çalışıyordu. Bir yandan da gözleri sürekli
onların odasına takılıyor ama buradan çok da net görünmüyordu.
Hali
hazırda birkaç işi toparladıktan sonra Kerem’ in odasına gitmek için odasından
çıkmış ve en önce Işıl’ ın yanına gitmişti.
“Merhaba
Işıl.” Işıl masasında yazı yazmayla meşguldü. Aslı’ nın sesiyle başını
kaldırmış ve Aslı’ yı görünce hemen ayağa kalkmıştı.
“Merhaba
Aslı Hanım buyrun.”
“Nasılsın?”
“Teşekkür
ederim. Siz nasılsınız? Biraz hasta gibi görünüyorsunuz.”
“Teşekkür
ederim ben de iyiyim. Hasta değilim aslında ama kötü mü görünüyorum?”
“Yo
yo o zaman belki biraz yorgunsunuz. Öyle çok kötü görünmüyorsunuz. Sadece
gözlerinizin altı hafif morarmış.”
“Evet
bu sıralar kendimi oldukça yorgun hissediyorum. Ama bugünleri de atlatacağım
inşallah. Acaba Kerem Bey’ in toplantısı ya da özel bir işi var mı?”
“Hayır
öğlene kadar boşlar.”
“O!
süper. Ben yanına geçeyim o zaman. Acaba acil bir şey olmadığı sürece kimsenin
gelmesine müsaade etmezsin değil mi?” Işıl gülümsemişti.
“Kesinlikle
etmem Aslı Hanım. Buyrun sizi içeriye alayım.” Demiş ve kapıyı tıklatmıştı.
Kapının
sesiyle Kerem eğildiği masadan doğrulmuş ve Işıl’ ın arkasında bekleyen Aslı’
yı görmüştü. Hafif dudak bükerek Aslı’ yı kabul etti:
“Buyrun
Aslı Hanım.”
“Merhaba
Kerem Bey nasılsınız?” Kerem önündeki dosyayı kapatarak masanın kenarına koymuş
ve dirseklerini masaya dayamıştı:
“Teşekkür
ederim. Siz nasılsınız biraz hasta gibi görünüyorsunuz?” Aslı bu sorunun
kendisine daha kaç kez yöneltileceğini düşünmüştü.
“Aslında
değilim ama bugün herkes bana bunu soruyor. Acaba oturabilir miyim?”
“Evet
tabi çay ister misin?”
“Hayır
çok kalmayacağım.”
“Peki
seni dinliyorum o zaman.”
“Nasılsın?”
Kerem aynı soruyla tekrar karşılaşınca dudak büküp kafa sallamıştı:
“Gördüğün
gibi iyiyim.”
“Güzel.
Biraz düşünme fırsatın olmuştur. Merak ettim. Ne bileyim belki geçmişi biraz
daha araştırmışsındır. Beni düşünmüşsündür.”
“Evet
düşünme fırsatım oldu. Açıkcası sana karşı fikrim hala aynı Aslı. Ne yazık ki
çocukların benden olduğunu düşünmüyorum. Geçmişte her ne yaşandıysa bilmiyorum
ama doktorumun da önerilerini göz önünde bulundurarak artık önüme bakmaya karar
verdim. En yakın sürede işlemleri başlatmayı düşünüyorum.”
“Kerem
sen neler söylüyorsun? En azından evimizdeki hatıralara baksaydın. Beni biraz
daha tanısaydın.”
“Aslı
bak gerçekten neler yaşadığımı bilmiyorsun. Benim için ne kadar zor olduğunu
görmüyorsun ben de sana bunu anlatamam. Geçmiş benimle birlikte silindi tamam
mı? Artık yoruldum. Hayatımı olduğu gibi sürdürmek istiyorum.”
“Ama
ya çocukların? Anlayamıyorum gerçekten anlayamıyorum.”
“Anlamaya
da çalışma olur mu? Çocukları düşünmekten yoruldum. Hem de benim olmayan
çocukları.”
“Boşanma
davası açma Kerem lütfen biraz daha bekle.”
“Ne
için bekleyeyim Aslı?”
“Bak
bunun için birçok neden var. Belki zamanla hatırlayacaksın, belki ben senin
neden hatırlamanı istemediklerini bulacağım, belki…”
“Bak
Aslı. Doktorum bana hatırlamayı bekleme dedi. Hayatını normal bir şekilde
sürdür dedi. Ne bileyim gez, ye, iç, işine git dedi.”
“Evliliğini
bitir mi dedi peki? Senin gibi olan dünyada kaç insan var biliyor musun?
Açıkcası seni bu konuda anlayamıyorum. Diğerleri de mi senin gibi yapıyor? Baştan
herbir çocuğuna test yapıp gerçekten kendisinin mi diye kontrol mü ettiğini
sanıyorsun?”
“Yani
çıkan sonuca bakılırsa demek ki yaptırmalılar.” Aslı başını sallamıştı.
“Ya
Kerem bunu neden göremiyorsun? O testler gerçek değil.”
“İyi
ya davada gerçeği çıkar işte.”
“Ya
bunu davaya götürmeden de birlikte tekrar testini yaptırabiliriz. Ben sana test
yapma demiyorum ki. Senin için zor olabilir ama bu muamelelere mağruz kalmak da
beni yıpratıyor. Sadece senden zaman istiyorum.”
“Üzgünüm
Aslı. Her ne yaşandıysa bitti. Daha fazla böylesine bir sürece kendimi
zorlayamam.”
Aslı
umutsuzca ona bakıyordu. O ise masaya bakıyor göz göze gelmek istemiyordu.
“Peki
ya odadaki eşyalar?” Kerem duraksamıştı.
“Odadaki
eşyalar mı?”
“Yani
hatıralarımız odanın içi hatıralarımızla doluydu. Ne oldu onlara merak
ediyorum.” Kerem bu konuyu ona daha önce aktarmıştı. Odada hiçbir eşya yoktu. Sadece
kendi kıyafetleri vardı.
“Hepsini
toplayıp gitmiş olmalısın.” Aslı tıslayarak başını sallamıştı.
“Kazadan
sonra o halimle hangi birini toparlayayım? İkizlerin kıyafetleri bile
duruyordu. Kendime otelde kalabilecek kadar eşya aldım. Bak Kerem evde bir oyun
dönüyor. Evet seni anlamaya çalışıyorum. Yoksa seni seven kocanın bir anda
hiçmişsin gibi sokağa atması hiç de kabul edilir bir hareket değil. Ama senden
sadece o eşyaları bulmanı istiyorum. Dahası belki sana ait olan birçok şeyde
yok edilmiştir. Neyseki odada senle ikimizin yalnızca bildiği bir kasa var. En
önemli gizli dökümanlarında orada. Onları ben bile incelemiş değilim. Ne
bileyim ailenin bilmediği daha birçok malvarlığının ve para hareketlerinin
notunu tuttuğun dökümanlar. Sen ne olursa olsun ailenden hep bağımsız ve
onların bilgisi dışında çalıştın. Anlam veremediğim bir soğukluğun vardı ailene
karşı. Bunu hep beni istememelerine bağlamıştım. Onlara kızgın olduğunu
düşünüyordum.”
“Peki
nerede o kasa?”
“Söyleyemem.”
Kerem yıkım yaşamış bir halde elini masaya vurmuştu.
“Yahu
ben de senin bu halini anlayamıyorum işte. Hem beni kaybetmek istemiyorsun hem
de bana güvenmiyorsun.”
“Beni
bir çırpıda boşamaya çalışan adama mı güvenmemi bekliyorsun?”
“İyi
de ne yapayım o zaman söyle?”
“En
azından Funda’ ya sorabilirsin eşyalarının nerede olduğunu öğren
fotoğraflarımızı incele.”
“Sende
yok mu fotoğraflarımız?” Neredeyse tüm fotoğrafları Kerem’ in telefonundan
çekerlerdi. Hemen heyecanla bilgisayarının başına geçti. Kerem’ in hesabından
fotoğraflara ulaşabilirdi.
“Ne
yapıyorsun?”
“Senin
hesabından fotoğraflara ulaşacağım. Fotoğrafları senin hesabında tutuyorduk.”
Aslı yine aynı şifre ile hesabını açtığında Kerem’ in kendine ait
fotoğraflarından başka fotoğraf çıkmamıştı. Aslı şok oldu. Hızla fareyle daha
eski tarihe ait fotoğraflara inmiş ama kendisinin ve çocukların olduğu bir adet
fotoğrafa bile rastlamamıştı. Aslı dehşetle açılmış gözleriyle neredeyse
ekranın içine düşecekti.
Kerem
ekrandan hızla akan kadrajta yalnızca kendisinin olduğu fotoğraflara bakıyordu.
Üniversite yıllarına kadar gelmiş orada da farklı farklı kızlarla orada burada
çekildiği fotoğrafları görmüştü. Aslı ne olduğunu çok iyi anlamış istemsizce
ekranı kaydırmaya devam ediyordu. Defne ile olan nişan fotoğrafları ardından
araları çok iyi iki kuzenlerken samimi çektikleri fotoğrafları karşısına
çıkmıştı. Bu fotoğrafları Aslı da ilk defa görüyordu. Çünkü bugüne kadar Kerem’
in hiçbir özel eşyasını karıştırmış değildi. Yutkunurak fotoğrafları yavaş
yavaş incelemeye başlamıştı. Kerem bu yavaşlamanın sebebini anlamak için başını
havaya kaldırmış Aslı’ nın çatılmış gözlerine bakıyordu. Kerem hala koltukta
oturuyor Aslı ise hemen yakınında ayakta duruyordu. Elbisesinin dökümleri
kollarına değiyor kokusu burnuna kadar geliyordu.
Fotoğraflarda
Kerem ve Defne oldukça samimiydi. Sarılmış şekilde hatta kucak kucağa
çektikleri bir çok poz vardı. Kimisinde normal gülümsemişler kimisinde çılgınca
pozlar vermişlerdi; beraber dil çıkararak, çirkin ya da korkunç yüz ifadeleri yaparak
çekilmiş birçok fotoğraf vardı. Aslı herbirini teker teker inceliyordu. Zaman
ve mekandan kopmuştu. Kerem’ in bu kadar samimi pozları hem Defne ile olsun hem
diğer kızlarla olsun dikkatini çekmişti. Çok normal görünen her iki genç
arkadaşın verebileceği kadar doğal ve samimi pozlardı bunlar ama Aslı’ nın
içini bir hoş eden bir durum vardı.
O
zamanlarda da Kerem çok efendi kibar bir beyefendi olmasına rağmen kızları
değersiz görürdü. Ama en azından yüzüne taktığı bir maske vardı. Şimdi ise
sanki o arkasına gizlendiği maskeyi çıkarmış gibi davranıyordu. İçindeki kin
nefret bir anda Aslı’ ya patlamıştı. Belki Aslı yanlış zamanda yanlış mekanda
bulunmuş Kerem’ in en şanssız haline denk gelmişti. Aslı parmağını ıssırarak
geriye doğru çıkmış ardından elleriyle gözlerini kapatmıştı.
“Ne
oldu?”
“Sen
sana söylediğim şifreyi başkasına vermiş olabilir misin?” Kerem düşünmüş
ardından Defne ile oturdukları o akşam sohbet arasında şifresi olan o tarihi
Defne’ ye sorduğu anı düşünmüştü.
“Evet
sanırım verdim.” Aslı bakışlarını Kerem’ e devirerek;
“Kime?”
diyebilmişti. Kerem biraz utanmış bir şekilde;
“Defne’
ye” demişti.
“İnanmıyorum
sana bir de benden kasanın yerini söylememi istiyorsun. Onlara fırsat
veriyorsun. İnanamıyorum sana. Bak bir adet bile geçmişimize dair iz kalmamış.”
“İyi
de sende yok mu geçmişimize ait bir adet bile fotoğraf?”
“Benim
telefonumda senin hesabına yedekleniyordu.” Kerem düşünceler içinde kalmıştı.
“Bak
Kerem odadaki eşyaları bul olur mu?”
“Peki
tamam bakacağım. Lakin bu davayı değiştirmeyecek.” Aslı uzun uzun Kerem’ e bakmıştı.
“Aslı
bir çalışma var elimde şu Timur’ la yürüttüğümüz bir iş bakman mümkün mü?”
“Tabi
nerede masada mı?”
“Evet
masanın üzerinde.” Demiş kendisi de ayağa kalkmıştı. İkisi beraber masanın
başına geçmişlerdi. Aslı çalışmayı incelemiş ve o kadar cetvel kullanılmış
olmasına rağmen hatalı noktaları gözüne çarpmıştı. Yüreği parçalanmış gözlerine
dolan yaşlar korkarcasına içine akmıştı. Bir öğretmen olsa ancak bu kadar
üzülürdü öğrencisi için. Bir anne olsa ancak bu kadar titrerdi kaybeden evladı
için. Bir eş olsa ancak bu kadar yanardı yüreği sağlığını kaybetmiş biricik
kocası için.
Geceler
boyu emek emek çalıştıkları o zamanlar gözlerinin önünde canlanmıştı. Güçlü
elleri çevik bir beyni vardı. Hayalleri engin denizleri çağlasa dalgalar,
boyuna ulaşamazdı. Duyguları kaleminde yaşar, hayat çizimlerinde akardı. Ne bir
ressam böylesine bir sanat sergiler ne şairler böylesine bir aşkı yüreğine
mühürlerdi. Yaptığı çizimleri anlatırken insan kendisini bir masalın içinde
gezindiğini hissederdi. Salkım söğütler yüzüne kadar düşer rüzgar dudaklarını
yalar geçerdi. Çiftlere özel tasarladığı her evde Aslı ile Kerem’ in aşkı
vardı. O çiftler asla bilemeyecekti şöminenin başında onların aşkıyla
ısındığını, onların dudaklarında sarılmış uyuduklarını. Her evin bir kalbi
vardı. Aslı için çarpan bu kalp soğuk duvarlara ancak bu kadar şiirsel
nağmelerle işlenebilirdi. Kim derdi ki çatılara gizlenmiş bir kalp olduğunu? Bu
kalp ya bir pencere ile kendini gösterir ya ateşiyle kor haline gelmiş
şöminenin taşlarıyla. Ne Tacmahal bu kadar büyük bir aşkı anlatabilir ne de
Babil’ in asma bahçeleri böylesine bir aşkı sergileyebilirdi. Kerem’ in en
büyük hayali ise dünyanın yedi harikası bile yanında minicik kalacak aşkını
anlatacak o muhteşem binayı dikmekti. Bu binayı Aslı yalnızca biliyordu ama
çizimini görmemişti.
Yavaşça
ilerideki silgiye uzandı ve titreyen ellerle yapılmış hatalı çizgileri
okşarcasına sildi. Kerem onu izliyordu. Beş yaşındaki çocuğun bile çizebileceği
kadar düz çizgi atamıyordu. Bunu kendisine gurur yapmış çizim yapmama kararı
bile almıştı. Ama babasının yalnızca Aslan ile iş yapmasına zorladığı için
Aslan’ ın beceriksizliği ile uğraşmamak adına kendisi iyi kötü çizimlerini zorlamaya
devam etmişti.
Aslı
kırılgan bir çiçeğin dallarını tutuyormuş gibi kalemi tutmuş kendisini rencide
etmemek adına yavaşça çiziyordu. Ardından kendi bulunduğu tarafa geldi. Kerem’
in arkasından çalışmaya doğru uzanmıştı. Kokusu yine burnuna ulaşmış kalbi bir
hoş olmuştu. Kerem kenara çekilmek için davrandığı esnada Aslı sol eliyle onun
gitmesini engellemiş ve elindeki kalemi eline tutturmuştu. Sağ elini sıkıca
kavrayarak çizimin üzerine getirdi. Cetveli diğer elinde tutmasını sağlamış
ardından titrememesi için sol elini de sıkıca çalışmanın üzerine bassırmıştı.
Kerem içinden bir alevin yüzüne yüzüne üflendiğini ve kalbinin en nihayetinde
duracakmışcasına sert çarptığını hissediyordu. Aslı onun basit bir düz çizgi
yapmasını sağladıktan sonra yüzünü ona çevirmiş saçları kağıdın üzerine
düşmüştü. Aslı’ nın dudakları gülümsemekten gerilmişti. Bakışları ona güven
veriyordu.
“İlk
çizmeye başladığında daha kötü çiziyordun merak etme. Kalem işi ince iştir.
Kaza ise daha çok yeni. Zamanla ellerini istediğin gibi yine kullanabileceksin.
Sakın vazgeçme.” Kerem Aslı’ nın hala dudaklarına bakıyordu. Ardından ellerini
ellerinden kurtarıp geriye çekildi. Çeketini minik bir düzeltme hamlesi yapıp:
“Sıkıntı
değil. Etrafta bir çok mimar var maaşıyla değil mi alırız işe.” Aslı’ nın bir
anda gülen yüzü düşmüş ve kaşları çatılmıştı:
“Sen
gelecek vaad ediyorsun Kerem. Bana bırakacağını vazgeçeceğini söyleme.” Kerem umursamaz
bir tavırla dudak büküp başını sallamıştı.
“Çok
çabaladım. Olmuyorsa olmuyor. Uğraşmaya değmez.” Aslı bir anda hiddetlenmiş ve
sesini sertleştirmişti:
“Kaçmak
daha kolay değil mi? Sen hep böyleydin zaten. Mücadele etmek için
çabalamıyorsun bile. Çünkü korkuyorsun. Sorumluluk almaktan, yorulmaktan,
kırılmaktan korkuyorsun. Aynı bizden vazgeçtiğin gibi. Sen korkağın tekisin
Kerem! Ama şunu bil. Hayatın için mücadele etmezsen daha çok şey kaybedersin!”
diyerek daha Kerem’ in cevap bile vermesini beklemeden hışımla odadan çıkıp
gitmişti.
Aslı
sakin olması gerektiğini biliyordu ama korkak bir çocuk gibi pısıp
saklanamasını kendisine yedirememiş öfkesine hakim olamamıştı. Sonuçta beş yaşında
bir çocuk değildi ya kocaman adamdı. Bebek gibi pışpışlanacak hali de yoktu.
Artık gerçek bir erkek gibi ortaya çıkıp savaşması gerekmez miydi? Ama o kolayı
seçiyor kaybetmeyi göze alıyordu. Aynı ailesinden vazgeçtiği gibi.
Neredeyse
ağlamamak için kendini zor tutuyor kendi odasına hızla ilerliyordu. Ardından
telefonu çaldı.
20. BÖLÜM
“Herşey daha da kötüye gidiyorken…”
Aslı
çalan telefona şuan hiç bakmak istemiyordu. Canı oldukça sıkılmıştı. Ama
telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu. İstemsizce ekrana baktı. Ekranda kreş
öğretmeninin ismi görünüyordu. Aslı hemen cevapladı.
“Alo.”
“Merhabalar
Aslı Hanım.” Öğretmenin titreyen sesinden bir sorun olduğu belli oluyordu.
“Hocam
bir sıkıntı mı var?”
“Aslı
Hanım Kuzey etkinlik yaparken yani daha doğrusu jimnastik dersimizde başını
duvara çarptı. Yani aslında hafif bir kaza ama…” Aslı’ nın yüreği sıkışmıştı.
Bir anda korkudan gözleri büyümüş olduğu yerde kalakalmıştı. Onun orta yerde
öylece kalmasına çalışanlar şaşkınlık içinde bakıyordu. Tek Timur şaşırmamış
soğuk kanlı tavrıyla olanları anlamaya çalışıyordu.
“Hocam
Kuzey iyi mi! Bana hemen onu söyleyin!” Karşıdaki öğretmen Aslı’ nın
telaşlanacağını biliyor bu yüzden olayları daha hafif anlatarak onun sağlıklı
bir zihinle hastaneye gelmesini sağlamak istiyordu.
“Merak
etmeyin Aslı Hanım biz hemen müdahale ettik ve hastaneye yetiştirdik. Lakin
doktor sizin de gelmenizi istiyor. Lütfen telaş yapmayın.”
“Peki
tamam hemen geliyorum. Hangi hastahane Poyraz iyi mi peki?”
“Evet
evet Poyraz çok iyi kontrollü bir şekilde diğer öğretmenimiz ilgileniyor.
Hastanenin konumunu size gönderiyorum.” Aslı’ nın hızla odaya koştuğunu gören
Timur ardından hızla yanına ulaştı.
“Aslı
ne olmuş?” Aslı telaşla çantasını toparlayarak;
“Timur,
Kuzey’ i hastaneye götürmüşler.” Aslı sakin olmak için resmen kendisiyle
direniyordu. Timur hızla odadan çıkarken:
“Bekle
hemen cüzdanımı ve arabanın anahtarını alıp geliyorum.” Aslı’ nın nezaket
tavırları sergilemeye hiç niyeti yoktu. Hatta Timur’ un böylesine onun için
koşturmasına çok sevinmiş yüreğine su serpilmişti. Yalnız başına çocuğunu nasıl
göreceğini bilmeden onun karşısına çıkmaya hiç cesareti yoktu. Kendisine destek
olacak birine hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyordu. Her annede olduğu gibi.
Timur
olabildiğince hızlı bir şekilde arabayı sürmüş ve Aslı’ yı hastaneye
yetiştirmişti. Çocuk acil kısmına ikisi beraber koşarak gidiyorlardı. Timur
yapısı gereği daha soğukkanlı bir şekilde karşısına çıkan personellere
danışarak ilerliyordu.
“Aslı
gel bu taraftalarmış.” Diyerek girdiği bir odadan seslenmişti. Aslı o tarafa
koşarken önüne doktor çıktı.
“Aslı
Hanım!” Aslı sese doğru yöneldi.
“Kuzey’
in annesi siz misiniz?”
“Evet
benim doktor bey oğlum nasıl?”
“Başına
bir darbe almış anlı açılmış şuan dikiş atıyorlar. MR’ ını çektik. Bir sıkıntı
yok. Merak etmeyin.”
“Tamam
çok teşekkür ederim Doktor Bey.” Diyerek Timur’ un bulunduğu odaya koşarak
gitmişti. Timur çoktan Kuzey’ in başına geçmiş ve elini tutuyor ona destek
oluyordu. Aslı bu manzara karşısında donaklamıştı. Kuzey ise ağlıyor
doktorların arasından kurtulup ona sarılmaya çalışıyordu. Belli ki Kuzey çok
korkmuştu. Hemen Timur’ un yanına geçmiş ve oğluna kendisini göstermeye
çalışıyordu. Kuzey o kadar çok çırpınıyordu ki doktorlar zaptedemiyordu.
“Uyutsak
mı?” Diyerek doktor öteki arkadaşına sordu. Aslı’ nın gözleri büyümüş Timur’ a
bakmıştı. Timur hemen atıldı:
“Ne
için uyutuyorsunuz acaba?”
“Çok
mücadele veriyor. Yarası göze çok yakın. Bu şekilde göze çarpar diye
korkuyorum.”
“Haklısınız
doktor bey o zaman şöyle yapalım. Biz uyutmak istemiyoruz. Ben kucağıma alayım
ve onu sakinleştirmeye çalışayım olur mu? Biraz izin verir misiniz?”
“Tabi
ama acele edelim olur mu?”
“Tabi
tabi kısa süreceğinden hiç şüpheniz olmasın.” Timur;
“Gel
bakalım aslan parçası” diyerek onu kucağına almış Aslı da gazlı bezi yaraya
bassırmaya başlamıştı. Onu hafiften dolaştırmaya başlamış ve hemen ilerideki
oyuncak reyonundan istediği bir oyuncağı satın almıştı. Kuzey ağlamaktan ve
yaşadığı travmadan o kadar çok yorgun düşmüştü ki ağlamayı bırakıp Timur’ un
omzuna yaslanmış öylece mayışmıştı. Timur onu kacağında hafifçe sallamış ve ona
uzun uzun konuşmuştu.
Aslı
bu duruma o kadar çok memnun kalmış ve onun sakinleşmesine o kadar çok sevinmişti
ki ama bu duygusal ana yalnızca buğulu gözlerle bakakalmıştı. Ne
gülümseyebiliyor ne de bir şey söyleyebiliyordu.
Timur
Kuzey’ i biraz daha sakinleştirmiş ve onu kucağında işlem yapılması için ikna
etmişti. Timur hasta sedyesine oturmuş ve telefondan Kuzey için eğlenceli
videolar açmıştı. Zaten uyuşturdukları için şuan dikkati dağılmış ve
doktorların işlemi sırasında artık acı hissetmiyordu. Timur’ a sürekli videodan
birşeyler gösterip anlamsız sesler çıkarıyordu. Doktorlar da bu durumdan
oldukça hoşnut görünüyordu. Onlarda birbirlerine laf atarak Kuzey’ le
takılıyorlar espri yapıp gülüyorlardı.
Aslı
biraz daha sakinlemişti. İşlemleri bittiği esnada öğretmen ve müdür yanlarına
yaklaşmış. Aslı’ dan önce Timur öne atılarak:
“Kreşe
geliyoruz hocam orada görüşsek iyi olacak.” Demişti. Arabaya geçtiklerinde
Aslı:
“Timur
çok sert çıkışmasan sonuçta bizim de başımıza gelebilirdi.” Timur uzun bir süre
sessiz kalarak burnundan solumuştu.
“Peki
Aslı o zaman sen konuş. Çünkü ben hiç de sakin konuşamayacağım.”
Kreşe
geldiklerinde Kuzey’ i hemen başka bir çalışan Aslı’ nın kucağından almış ve
sınıfa götürmüştü. Aslı ve Timur müdürün odasına geçmişlerdi. Müdür ve öğretmen
ayakta onları karşılamış ve tokalaşarak onlara yer göstermişlerdi.
“Aslı
Hanım, yaşanan durum için gerçekten çok üzgünüz.” Timur söz verdiği gibi
müdahil olmayacaktı.
“Hocam
bana nasıl olduğunu anlatır mısınız?”
“Tabi
Aslı Hanım. Jimnastik hocamız etkinlik yaptırıyordu. Malum biliyorsunuz bu yaş
gurubu çok küçük onları zapetmek çok zor oluyor. Özellikle de ikizler ilk
geldikleri günden beri çok yaramazlar. Onları oturtmak bile mümkün değil. Kuzey
yine yaramazlık yapıp etrafta koşmaya başladı. Koşarken duvarı görmedi ve çarptı.”
“Yani
sonuçta anne olmama rağmen benim de başıma gelebilirdi ama neden daha çok
dikkat edilmedi.”
“Dedim
ya hem çok küçükler onlara söz geçirmek mümkün olmuyor hem de ikizler çok
hareketli.” Timur kendisini daha fazla tutamayacaktı. Aslı’ yı sakin bulmuşlar
ve üzerine gidiyorlardı. Çocuk dediğin zaten yaramaz olurdu ama belli ki onlar
suç bastırmaya çalışıyordu. Belli ki bir ihmal söz konusuydu.
“O
zaman olayla ilgi tutanak tutmanızı rica edeceğiz.” Dedi Timur soğuk bir sesle.
Öğretmen bayan olayın uzatılmayacağına içten içe sevinerek. Masada ki
kağıtlardan birini uzatarak:
“Hemen
tuttuk zaten gelince. Buyrun bir örneği sizde kalabilir.” Dedi. Timur yine aynı
soğuk tavrıyla evrakı katlayıp cebine koyduktan sonra:
“Bir
de olayı kameradan görmek istiyoruz.” Dedi. Müdür soğukkanlılığını koruyarak;
“Sınıf
içlerinde kameramız yok beyefendi.” Dedi. İkizlerin arkadaşları dahil
kendilerini ifade edecek kadar konuşamıyorlardı. Timur bunu biliyordu. Bu
yüzden müdürün rahatlığı bundan kaynaklanıyordu.
“Yani
müdür bey siz şunu diyorsunuz bize öyle mi? Ya çalışan yetersizliği böyle bir
ihmale sebep oldu ya da kapasitenin dışında öğrenci bulunduruyorsunuz öyle mi?”
“Bakın
beyefendi bunlar küçük yaş gurubu çocuklar annenin de kabul ettiği gibi
herkesin başına gelebilirdi.”
“Anne
olaya duygusal bakıyor ama biz erkekler kreş gibi bir kurumu işletiyorsak
duygusal kısmın yanında teknik olarak da yaklaşmamız şart öyle değil mi? Eğer
sizin yeterli düzeyde çalışanınız olsaydı kaza riski ortadan kalkacaktı. Şimdi
biz yalnızca olayın anlattığınız gibi mi olduğunu gözlerimizle görmek
istiyoruz. Yoksa gereken denetimlerin yapılması için yetkililere
başvuracağımdan hiç şüpheniz olmasın.” Adam oldukça bozulmuş ve görüntüleri
göstermemekte diretmişti. Timur ayağa kalkarak çocukların getirilmesini istedi.
Getirildiklerinde Kuzey’ i kucağına alarak oradan ayrıldılar.
Aslı
Poyraz’ ı kucaklamış ve arkasından Timur’ un hızına yetişmeye çalışıyordu.
Arabaya binmek üzereydiler.
“Timur
şikayet etmeyeceksin değil mi?” Timur tokat yemiş gibi olmuştu. Aslı’ ya sertçe
bakıp kalmıştı.
“Aslı
sen iyi misin?” Aslı arkasından koşarak geldiği için büyük bir öksürük krizine
tutulmuş ve neredeyse morarmıştı. Timur, Kuzey’ i arabaya koyduğu gibi Aslı’
nın yanına koştu.
“Aslı
iyi misin?” eliyle sorun yok gibi işaret ederek kendisini toparlamaya çalıştı.
Timur hemen ön tarafta tuttuğu suyu Aslı’ ya uzatarak:
“Aslı
hastaneye gidelim mi?” diyordu. Aslı suyu içince biraz daha rahatlamıştı.
“Hayır
öylesine hızlı koştun ki nefes nefese kaldım.” Timur uzun uzun ona bakmış
ardından:
“Haydi
bin arabaya.” Demişti. Aslı şaşırmıştı.
“Ne
oldu nereye gidiyoruz?”
“Önce
çocuklara oto koltuğu alalım.” Dedi. Aslı şoklamıştı.
“Ne?
Timur neden böyle bir şey yapıyorsun?”
“Çünkü
Aslı artık o evde kalmanıza izin veremem. İkizlerin bu kreşe gitmesine izin
veremem. Lanet olası boşanma davası artık umrumda değil. Kim ne diyecekse
desin. Tamam mı?”
“Timur
iyi de bunu oturup etraflıca bir konuşsak.”
“Aslı
yeter! Bak, Kerem için ne yapılması gerekiyorsa ben de en önde sana destek
olacağım. Ama önce siz. Önce sizi şu bataklıktan kurtaralım. Şu haline bak.
Görmüyor musun Aslı böyle devam ederse senin de çocuklara bakacak halin
kalmayacak. Çocukların düştüğü şu duruma bak.”
“Ya
Timur ne var benim şu halimde? Herkes gibi bir hayat sürüyorum.”
“Aslı
sürmüyorsun gör artık bunu; ne ailen yanında ne kocan yanında. Maddi olarak
çocuklarına sen bakmak zorundasın. Çocukların sahipsiz. Yapma bunu kendine
yapma bunu bize. Size yardım edememek nasıl bir şey biliyor musun? Ne olacaksa
olsun Aslı!”
“Timur
yapamam üzgünüm. Doğru olan bu.”
“Tamam
en azından sen işteyken çocuklarla benim evde özel bakıcı ilgilensin. En
azından bunu kabul et.”
“Tamam
biraz düşünmeme izin ver.”
Aslı
Timur’ u ikna edememiş ayrıca yüzündeki kırgın ifadeyi görünce daha fazla
diretmeyi de bir kenara bırakmıştı. Timur çocuklara oto koltuğu almıştı.
Arabaya koyup da ikizleri emniyet kemeriyle güvene alınca yüzü gülmüştü. Aslı
onun bu memnun yüz ifadesine gülümseyerek bakıyordu. Oysa henüz büyük bir kaza
atlatmışlar ve emniyet kemeri takmadıkları için bu duruma gelmişlerdi. Aslında
en önce kendisi oto koltuklarını almalıydı.
O
gün Timur Aslı’ da kalmıştı. Aslı ne yazık ki Timur’ un daha fazla üzerine
gidemiyordu. Son verdiği tepki onun kırılma noktasında olduğunu gösteriyordu.
Timur’ u kaybetmek istemiyordu. Ondan başka kendisine bu kadar candan yardım
edecek kimsesi yoktu. Hem çok iyi kalpli biriydi. Asla kötü niyeti olamazdı.
Bir dedikodu korkusuna onu silip hayatından atamazdı.
Ona
salonda bir yatak hazırlamıştı. O esnada Timur ikizlere yatakta masal
anlatıyordu. Yenice uyutmuş ve tam odadan çıkmıştı ki Aslı yanından geçmek üzereydi.
Dar koridorda oldukça yakınlaşmış bir halde kalakaldılar. Timur, yutkunmuş ve
gözlerinin içine bakmıştı.
Aslı
şimdi onun bakışlarında nasıl bir yangın olduğunu görebiliyordu. Çaresiz kalmış
atıldığı ateşin içinden kurtarılmayı bekleyen masum bir çocuk gibi bakıyordu
ona. Kaç yıldır bu acıyı çekiyordu. Kaç yıl daha kendisine bu acıyı yaşatacaktı?
Aslı ona üzgün bir şekilde bakıyordu. Onun için üzülmüştü. Çünkü Timur’ u
seviyordu. Onun kendisinde yeri herkesten çok daha başkaydı. Ayrıca ailesi için
yaptığı fedakarlıktan sonra ona hayranlığı bir kat daha artmış artık ömrü
boyunca ona karşı kendisini borçlu hissediyordu.
İkisi
de bir an düşüncelerinden arınmış ve konumlarının farkına varıp kendilerini
toparlamışlardı. Timur;
“Şey…
Kalmak için emrivaki yaptım ama ikizler uyudu. Eğer sıkıntı olacaksa
gidebilirim.” Aslı bu konudan ötürü kendisini zor durumda hissediyordu. Bu
duyguları konuşmasına bariz bir şekilde yansıyordu. Oldukça sıkılgan bir
tavırla ve sessiz bir ses tonuyla:
“Yo,
sıkıntı değil. Biz seninle senelerdir çok yakınız, kardeşten de öte olduk.
Ayrıca bugün yaptıklarından sonra sana teşekkür de edemedim. Gerçekten yanımda
olduğun için çok teşekkür ederim Timur.”
Timur,
öylece bakakalmıştı. Gözleri anlamsız ve donuk bakıyordu. Yüreği ise bir kez
daha paramparça olmuştu. Bunca yıl her yaşananı içinde sindirmiş acısının
üstesinden gelmişti. Bu sefer ona kendisini bir adım daha yakınlaşmış
hissederken Aslı’ nın kalbindeki yerinin bu olduğunu duymak onu paramparça
etmişti. Derin bir soluk almış ve başını sallamıştı. Ardından salona doğru
yürüdü.
Günler
daha olağan geçiyordu artık. Aslı kendisine gelecek olan dava dosyasını
neredeyse bekler olmuştu. Bu süreç uzadıkça boşanma davasını kabullenir
olmuştu. Belki de DNA testinin hukuksal yollarla yapılacak olması ona avantaj
sağlayacağını düşündüğü içindir. Böylece ak ile kara belli olacaktı. Kimin
yalan söylediği kimin doğru söylediği ortaya çıkacaktı.
İkizleri
artık Timur’ a bırakıyorlar ve onlarla evdeki çalışanlar ilgileniyordu. İkizlerin
çok sevdiği o bakıcı kızın ise okulunun bitmesine çok az bir süresi kalmıştı.
İş dönüşü önce ikizleri almaya geçtikleri için akşam yemeğini de orada
yiyorlardı. İlk başta Aslı kabul etmek istemese de ikizlerin mutluluğunu
gördükçe Aslı da bu durumdan memnun kalmaya başlamıştı. Haliyle gün boyu iş
yerinde çalışıp ardından eve gelip yemek yapma telaşıyla uğraşmak onu
yoruyordu. Şimdi ise sıcacık yemek kokuları olan bir eve geliyorlardı.
Zamanla
herkes bu düzene alışmıştı. Timur bunu fırsat bilip yemek sürelerini biraz daha
uzatmaya çalışıyor yemekten sonra yok çay yok kahve içelim bahanesiyle Aslı’ yı
kendi evine çekmeye çalışıyordu. Yoksa kendisine ait konaklarından birinde de
Aslı’ yı kiracı olarak ağırlayabilirdi ama o konaklardan birinde yaşamaya
başlasa hayatta onun evinde kalmayı kabul etmezdi. Belki bencilce bir hareketti
bu ama Timur bu konuda kendisini haklı buluyordu. Kerem artık eskisi gibi Aslı’
ya değer vermiyordu. Hatta yüreğinde bir aşk kırıntısı bile kaldığını
sanmıyordu. Kazanın döküntüleriyle beraber o kırıntılarda yok olup gitmişti.
Hatta Aslı’ yı Kaya ailesinden kurtarmayı kendisine görev biliyordu. Bundan
sonra Aslı’ yı onların eline bırakmayacak bunca sene hakedipte yaşayamadığı
sefayı onun kollarında yaşayacaktı. Ona Kerem’ den çok daha güzel bir hayat
verebilirdi.
Dört
gözle bakıcı kızın okulunun bitmesini bekliyordu. Çünkü yirmidört saat
üzerinden anlaşmışlardı. Böylece ikizler bakıcı ablalarıyla daha çok vakit
geçirmek isteyecekti. Bu da Aslı’ nın evde kalma süresinin uzaması demekti.
Yavaş yavaş onu kendi evinden soğutacak ve böylece zamanla gecenin geç vakitlerinde
eve dönmek istemeyecekti.
Ama
umduğu gibi olmadı. Aslı bu konuda çok dirayetli çıktı. Kerem’ e olan sadakati
Timur’ un Aslı’ ya olan arzusunu daha bir körüklemişti. Bu sadakati ve sevgiyi
Timur hakediyordu Kerem değil. Bu yüzden kalbine yenik düşüyor ve Aslı’ ya
verdiği sözü yerine getirmiyordu. Kerem ile ilgili araştırmalarına neredeyse
ara vermiş gibiydi. Ara ara arşivlere gidiyor ama çok da detaylara inmiyordu.
Aslı ise Timur’ un bu konudaki araştırmalarını titizlikle yürüttüğünü
sanıyordu.
Yine
birgün işyerindeyken Aslı’ nın o hem korktuğu hem de heyecanla beklediği an
gelmişti. Postacı elinde evrakla bizzat Aslı ile görüşmek istediğini
söylüyordu. Aslı heyecanla odadan çıkmış ve kendisini arayan o postacıya doğru
yürüyordu.
21. BÖLÜM
“Aslı’
ya zarar vermeye çalışan bu eller belli ki Aslı’ yı tamamen ortadan kaldırmak
istiyordu. Ama neden?”
Aslı
heyecanla kendisine gelen dava kağıdını inceliyordu. Beklediği gibi boşanma davasıydı
ama konusu ve talepler hiç de beklediği gibi olmamıştı. Evlilikte sadakatsiz
hareketlerinden ötürü suçlanan Aslı’ nın tüm malvarlığına el konulması talep
edilmiş ayrıca maddi hiçbir talepte bulunamayacağını iddia etmişlerdi. Dahası
DNA testi talebinin sonucuna göre ikizlerin üzerindeki tüm hisselerin geri
verilmesini talep ediyordu. Aslı beyninden vurulmuşa dönmüştü. Gerçekten
olabilir miydi bu? Yana döne etrafta Timur’ u arıyordu. Ama karşısına bir anda
Kerem dikildi. Aslı büyük bir öfkeyle ona bakıyordu. Burnundan soluyordu. Kerem
ise sinsi bir gülüşle elleri cebinde bekliyordu.
“Ya
sen nasıl bir adamsın?”
“Ne
bekliyordun ki? Elini kolunu sallayarak hisseleri alıp gitmeni izlememi mi?”
Aslı o sert bakışları bir an olsun yumuşamamış başını sallıyordu.
“Sana
inanamıyorum. Çocuklarına nasıl böyle bir şey yapabilirsin? Onlar senin
çocukların bunu onlara yaşatmaya hakkın var mı senin?” Kerem Aslı’ nın burnunun
dibine kadar gelmişti.
“Davanın
seyrinde yapılacak test ile sonuç zaten ortaya çıkacak ya neden bu kadar
rahatsız oluyorsun?”
“Hiçbir
şey anlamıyorsun değil mi Kerem? O çocukların böylesine bir süreç içerisinde
nasıl da yıpranacaklarını görmüyorsun değil mi? Ama artık hiçbir şeyin önemi
yok. Çocuklarına bunu yaşatan adama, dahası onları sokağa atıp ardından
annesinin dahil tırnaklarıyla didinip kazandığı kazancına göz dikmiş aç gözlü
babalarına ihtiyaçları yok artık.” Aslı bakışlarını daha bir keskinleştirmiş ve
ona parmağını sallayarak:
“Sakın
sakın ola bir daha benim karşıma çıkma Kerem. Ne DNA testinin sonucunu
öğrendikten sonra ne de o çok arkasına sığındığın hastalığın şifa bulduktan
sonra. Seni bu saatten sonra değil hayatıma sokmak yüzünü bile görmek
istemiyorum.” Aslı ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Kerem’ e fazla bile
katlanmıştı. Sürekli onu alttan almış sürekli ona anlayış göstermiş ama o
hiçbir araştırma yoluna gitmeden hep kolayı seçmişti.
Kerem,
hışımla yanından ayrılan Aslı’ nın ardından içi bir hoş olmuş halde bakıyordu. Bakışları
sorularla doluydu. Acaba gerçekten annesinin ve Defne’ nin dolduruşuna geliyor
olabilir miydi? Kendisini çapraz ateş altında kalmış ve nereye kaçsa yara
alacakmış gibi hissediyordu. Sığınacak hiçkimsesi yoktu. Belki de hayatı
boyunca ona sahip çıkacak tek kişiyi de biraz önce kaybetmişti.
Aslı
ise zamanında Timur’ a hakvermemiş olmanın suçluluğunu yaşıyordu. En başta içi
rahat etmeden üzerinde bulunan tüm malvarlığını Timur’ a vermiş kendisini
bundan ötürü hain gibi hissetmişti. Ama şimdi görüyordu ki ne kadar doğru bir
adım atmıştı. Evet çocuklarının üzerinde bulunan hisseler kadar kendisinin
malvarlığı yoktu ama şu halde kendilerini ayakta tutabilecek kadar yeterli
olurdu. Şu düştüğü duruma mı yansın yoksa böylesine aşkını kaybetmişken
düşündüğü içler acısı haline mi yansın bilememişti. Hala kendisini suçluyordu.
Bencilce davrandığını düşünüyor vicdan azabı çekiyordu. Ama bir yandan da
Kerem’ in ona güvenmemiş olması dahası geçmişleriyle ilgili hiçbir araştırma
yapmamış olmasından ötürü ona da kızmıyor değildi.
Ağlayarak
etrafta Timur’ u arıyordu. Ama ne yazık ki ortalarda yoktu. Bir anda bir kişi
onun omzuna çarpmış refleksle ardına baktığında Aslan’ la göz göze gelmişti.
Aslı onun ükala tavırlarını çekmek için hiç havasında değildi. Oflayarak tam
yanından uzaklaşmak için davranmıştı ki:
“Ne
o esip gürlemiyorsun eskisi gibi. Sonunda güzelliğinin de bir işe yaramadığını
anlamışsındır herhalde?” Aslı onunla uğraşmanın zaman kaybından başka bir şey
olmayacağını bildiği için laflarını takmadan yanından uzaklaşıyordu.
Aslan
onu canevinden vuramadığını anlamış daha çok hırslanmıştı. Etrafındakilerin ne
duyduğu umrunda bile değildi. Bu kadar cüratkar olmasının ardında Sabri Bey’ in
gücü vardı elbet.
“Şu
afra tafraya bakın yahu şirket değil sanki patron avlama alanı. Pişkinliğinde
böylesini ilk defa gördüm. Sen evliyken orda burda gez, onunla bununla takıl
sonra bize gel namuslu ayakları yap. Ne bu ya biz ekmeğimizi taştan çıkarıyoruz
taştan! Böyle senin gibi ona buna yanaşarak değil.”
Aslı,
bu sözlerin ne kadar tahrik etmek için sarfedildiğini bilse de yüreğinde yara
açmıştı bir kere. Büro boyunca ilerlerken etraftaki gözlerin onun üzerinde olduğunu
derinden hissedebiliyordu. Oradan hızla ayrılmak istiyor ama ne yol bitiyordu
ne de zaman geçiyordu. Gözlerinden akan yaş ardına düşüyor saçları hızla
yürümenin verdiği etkiyle omuzlarına çarpıyordu. Kerem’ e yaşattıklarından
ötürü şimdi daha bir kızgındı.
Şirketten
çıkmış nereye gideceğini dahil bilemeden yolda yürüyordu. Kalbi çok kırılmıştı.
Evliliğinde verdiği yemin aklına gelmiş bu zamana kadar sadece Kerem’ e karşı
sadık kalmaya çalışmıştı. Hastalıkta ve sağlıkta diyordu. Hasta olduğu için
yaşayacaklarına katlanabileceğini düşünüyordu. İyi günde kötü günde diyordu.
Her zaman yanında olmayı başarabilmişti. Bir ömür diyordu ama daha fazla buna
katlanabileceğini sanmıyordu. Bedeninde hissettiği yorgunluktan çok yüreğinde
hissettiği yükü daha fazla kaldıramayacaktı. Bu konuda Kerem’ in de suçlu
olduğunu düşünüyordu.
Evet
hafıza kaybı yaşamıştı. Hissettiklerini anlayabilirdi. Ama en azından bir kez
olsun evliliği hakkında çevreden bilgi edinebilirdi. Hoş ne kadar ikisi de iyi
insanlar olsun çevresinde onları kıskanan o kadar çok insan vardı ki onca
yaptıkları iyiliklere karşılık acaba adaletli konuşabilirler miydi? Herkes bu
devirde fırsat kollar olmuştu. Kerem ise her alandan korumasız vaziyetteydi. Ama
yine de kendisini bu derece zor yaşam koşullarına sürüklememeliydi.
Arkasından
çalan korna sesini duyamayacak kadar düşüncelerine yoğunlaşmıştı. Timur böyle
olmayacağını anlayarak hızla arabayı kenara çekmiş ve ardından koşarak yanına
gelmişti.
“Aslı!”
Aslı omzuna dokunan el ile bir an için ürpermiş ve ardına bakmıştı. Timur
elinde kaban ile ona acı bir gülümseme ile bakıyordu.
“Timur
senin ne işin var burada?”
“Üşümüşsün
gel arabaya geçelim.” Diyerek kabanı omuzlarına atmıştı. Beraber arabaya
geçmişler Timur onu deniz kenarında bir kafeye götürmüştü. Garson geldiğinde
Aslı’ nın bakışları denizin dalgalarında kaybolmuştu. Timur onun sipariş
veremeyecek durumda olduğunu görünce kendisi iki salep söylemişti.
İkisi
de uzun bir süre konuşmuyordu. Timur Aslı’ nın derin bakışlarını izliyordu.
Oldukça sarsılmış olduğu belliydi. Onu bu dünyanın içinden çekip çıkarmak
istiyordu. Boşuna acı çekiyordu. Timur böyle düşünüyordu. Aslı ise Timur’ un
henüz evli olmadığı için ailenin kutsallığını tanımadığını düşünüyordu. Oysa en
yakınında annesi ona örnek teşkil etmeliydi. Her ne yaşanmışsa annesi geride
bırakıp babasıyla bir hayat devam ettirmenin altında yatan sebebin aile
kutsallığı olduğunu Timur’ un görmediğini düşünüyordu.
Salep
çoktan önlerine gelmiş ve ikisi de bir yudum almadan öylece duruyorlardı. Aslı
konuşmadığı sürece Timur bekleyecekti. Her zaman olduğu gibi…
Aslı
o gün hiç konuşmamıştı. Daha sonraki günlerde yüzündeki soğuk ifade hiç
değişmemişti. Artık eskisi gibi şen şakrak değildi. O çocuksu kalbi yavaş yavaş
sönüyordu. Hayatın acımasız soğukluğunu penceresinden içeri almış gibi kaskatı
kesilmişti artık.
Timur
Aslı için avukat tutmuştu. Avukat şirketlerine ziyarete gelmiş ve Aslı’ nın
aklındaki tüm sorulara yanıt bulmaya çalışmıştı. İşte ta o zaman Timur Aslı’
nın içinde büyüttüğü acıyı anlayabilmişti.
Aslı
artık boşanmak istiyordu. Bu acıya daha fazla katlanamayacaktı.
Dava
açıldığı için Aslı’ nın ekstra bir şey yapmasına gerek yoktu. Dava günü itiraz
etmeyeceklerini bildirmeleri yeterli olacaktı. DNA testi içinse hiç korkmasına
gerek yoktu. Herşey hukuksal yollarla yapılacağı için testin seyrinde hile
yapmaları mümkün değildi. Belki bunu Namışah Hanım da öğrenmişti.
Bu
yüzden başka yollara başvuracaktı. Öyle de olmuş ve Aslı’ nın hayatını
cehenneme çevirmek için didindiği bu yolda bir adım daha atmıştı. Bu sefer
yaptıklarının haddi hesabı yoktu. Aslı’ ya zarar vermeye çalışan bu eller belli
ki Aslı’ yı tamamen ortadan kaldırmak istiyordu. Ama neden?
22. BÖLÜM
“Solmamaya yemin etmiş bir çiçek
misali; yüzüme yağan kar, yüreğime esen rüzgar, taçlarımı tutan tek bir dal… Üstüme
sıçramış onca çamur; ben hala sana tutsak, sana hüküm giymiş ısrarla mevsimini
yaşarım.”
“Günaydın.”
Bu çok hoş ses Aslı’ nın sesi olmalıydı. Timur bu kadar içten seslenen kişiye
arkasını dönmüş ve gördüğü manzara karşısında kendisini yine sıcak bir yaz
günündeymiş gibi hissetmişti. Bu kadın ona hayat veriyordu. Sanki ona her
baktığında bir yaş daha gençleşiyor gibiydi. Ama yolunda gitmeyen bir şey
vardı; Aslı her geçen gün sanki daha da yaşlanıyor gibiydi. Kışın ortasında
giydiği, bahar havası taşıyan bu güzel kıyafet ona renk katmamıştı sanki. Gözlerinin
altı daha bir mor yüzü oldukça solgundu. Yine de Timur yüzündeki gülümseme
ifadesini koruyarak ona karşılık verdi.
“Günaydın
yine çiçek açmışsın. Kış sana hiç gelmeyecek anlaşılan.” Aslı kahkaha atmış ve
öksürükleriyle kahkahası yarıda kesilmişti. Daha önceki öksürüklerine nazaran
bu seferki daha şiddetli bassırmıştı gülmesini. Hemen masasından suyu kaparak
Aslı’ nın yanına koştu.
Aslı
kendisini zar zor toparlayarak:
“Tamam
geçti. İyiyim.” diyerek dehşet dolu gözlerle kendisine bakan Timur’ u
sakinleştirmeye çalışmıştı.
“Aslı.
O ev sana yaramadı. Kendini düşünmüyorsan çocukları düşün. Artık bana taşın
lütfen buna daha fazla katlanamıyorum.”
“Timur
sıkıntı yok merak etme. Görüyorsun kış biraz çetin geçiyor.”
“Evet
sana bakan bunu hemen anlar zaten.”
Aslı
bu sefer daha nazik gülmüştü. Bir öksürük faciyası daha yaşamak istemiyordu.
“Merak
etme şirket yeterince sıcak.”
“Evet
ne demezsin.” Diyerek gülümsemişti. Ardından ikisi de yeni günün planlarını
konuşmaya dalmıştı.
Aslı,
yoğun bir güne ayak uydurmaya çalışıyor sürekli oradan oraya koşuşturuyordu.
Kerem’ in gözleri ise hep Aslı’ nın üzerindeydi. Bugün oldukça farklı
giyinmişti. Kerem’ in yaptığı son darbeye karşı hemen ayaklanmış görünüyordu.
Kerem bu durumu kıskanmıştı doğrusu. Onun bu kadar çabuk kabullenmiş olmasını
hazmedememişti.
Bunları
düşündüğü bir esnada Kerem’ in bakış açısına bir anda polisler girivermişti.
Kerem gözleri büyüyerek oturduğu yerden yavaşça kalkmış ve polislerin ne
aradığını anlamaya çalışmıştı. Polisler önlerine çıkan ilk kişiye ellerindeki
evrakı göstermiş ve çalışanın parmakla gösterdiği yere doğru yürümeye
başlamışlardı. Aslı’ nın odasına…
Kerem
hızla odadan fırladı ve polislerin olduğu yere doğru hızlı adımlarla gitmeye
çalışıyordu. Ne olduğunu anlamak istiyordu. Polisler Aslı’ nın odasına girmiş
ve kısa bir konuşmanın ardından Aslı’ ya kelepçe takmışlardı. Kelepçenin Aslı’
ya vurulmasıyla Kerem’ in olduğu yere çakılıp kalması bir olmuştu. Neler
oluyordu? Kerem’ in kalbi yerinden çıkacak gibi hızla çarpıyordu. Neler
olduğunu anlamak istiyor ama bedeni ona müsaade etmiyordu. Dehşet dolu
bakışları önlerine doğru gelen polislerde kitlenmişti:
“Memur
bey neler oluyor?” Polis Amiri Kerem’ i daha önce hastaneye ifade almak için
geldiğinde görmüştü. Onun kim olduğunu biliyordu.
“İyi
günler Kerem Bey. Aslı Hanım’ ı geçirmiş olduğunuz kazayı kasten tasarlayarak
yapmış olmasından ötürü tutukluyoruz.”
“Ne!”
diyebilmiş ve zaman kaybetmek istemeyen ekibin sanki yanından değilde üzerine
basarak geçtiğini hisseder gibi acı dolu bir bakışla onların gitmesini
izleyebilmişti.
Timur,
kendisine haber veren asistan kadınla koşarak polislerin yanlarına gelmiş soluk
soluğa kalmış bir şekilde polis amirine sorular yöneltmeye başlamıştı. Kerem
rüyada gibiydi. Sesler bir gelip bir gidiyordu.
“Memur
bey neler oluyor?”
“Siz
Aslı Hanım’ ın yakını mısınız?”
“Evet
ben patronuyum. Timur Artoslu. Lütfen müsaade edin önce size bir çay ikram
edeyim ve olayları daha detaylı konuşalım.”
“Üzgünüm
beyefendi. Detaylı konuşmayı Savcı Beyler Aslı Hanım’ la yapacaklardır zaten.”
“Peki
neler oluyor en azından bana onu açıklamış olsaydınız. Aslı Hanım en iyi
çalışanlarımdandır. Ayrıca yakinen dostumdur. Bir suç işleyecek fıtratı bile
yoktur.” Polis amiri elindeki tutuklama emrini göstermek için Timur’ a uzatır.
Timur şok dolu gözlerle okur.
“Hayır
bu mümkün değil. Aslı asla cinayet işlemeyi bırakın hayvanı bile incitmez.”
“Bir
yanlışlık varsa zaten mutlaka bu ortaya çıkacaktır. Biz, bize verilen emri
yerine getiriyoruz. Aslı Hanım’ a da zaten bu açıklamayı yaptık.” Diyerek
yürümeye başlarlar. Timur yaşadığı şoktan olsa gerek ısrarcı olmaya devam
ediyordu.
“Memur
bey madem öyle ben Aslı’ yı hangi karakolsa oraya getireyim.”
“Beyefendi
yaşadığınız şoku anlıyorum ama lütfen işimize müdahale etmeyin.”
“O
zaman en azından kelepçe takmasaydınız. Bu kadar polis arasından bir kadının
kaçacak hali yok ya.” Tam polis memuru gerilmiş ve sert çıkış yapacağı esnada
Aslı davrandı:
“Timur
tamam zorluk çıkarma lütfen. Herşey yoluna girecek merak etme tamam mı? Lütfen
sen çocuklarla ilgilen.” Timur dolu dolu olmuş gözleriyle Aslı’ nın yardım
isteyen gözlerine bakmış içi daha bir parçalanmıştı. Ama bu an bile onun
kendisini toparlamasına yetmişti. Hemen memurdan gidecekleri adresi öğrenmiş ve
avukatını aramaya davranmıştı.
Aslı
soğuk ve yalnızca duvarların olduğu bu odada masada kelepçeleri çıkartılmış bir
şekilde bekliyordu. Hayatında ilk defa sorgu odasını görüyordu. Bir duvarda
ayna gibi duran şeyin arka kısımdan izlenmek için olduğunu sanıyordu. Çok
beklemeden içeriye yaşça olgun olan bir adam girmişti.
“Aslı
Hanım avukat ister misiniz?” Masaya otururken konuşmaya çoktan başlamıştı. Aslı
bir an için kararsız kalmıştı. Parasını boş yere harcama yaparak tüketmek
istemiyordu. İkizleri daha çok küçüktü. Ve vaziyet ne durumdaydı da avukat
isteyebilecek kadar kendisi zor durumda kalmıştı? Hapse girmemesi gerekiyordu.
İkizlerine bakacak kendisinden başka kimsesi kalmamıştı artık. Ama avukat
tutmuş olmasına rağmen hapse girecek olsa bu paraya çok daha fazla ihtiyaçları
olacaktı.
“Aslı
Hanım cevap vermediniz.”
“Ah
evet düşünüyordum.”
“Aramak
istediğiniz bir avukat varsa şimdi arattırayım yoksa sorgumuza başlayalım.”
Demesiyle telefonu çalması bir olmuştu. Timur avukatla beraber sorguya
yetişmişti. Telefonu kapatıp;
“Aslı
Hanım avukatınız gelmiş sizle özel olarak görüşmek istiyormuş.” Aslı şaşırmış
ama donuk bir halde kafa sallamıştı. Ne için sevinecekti? Kendisini acınası bir
duruma düşmüş trajikomik bir vaka olarak görüyordu. Suçsuz olan mahkumun hakkı
olan özgürlüğü geri kendisine verildiği için hissedebileceği mutluluğa ancak
ağlayarak gülebilirdi. Bu durumu düşününce kendisi tıslayarak dudağının
kenarıyla gülmüş ve kafa sallamıştı. Adam ona bakmış verdiği tepkiye anlam bile
verememişti.
Adam
odadan çıkmış ve kapı önünde bekleyen avukatı içeri girmişti. Timur ise
koridorda gergin bir şekilde bekliyordu. Aslı içeri giren avukat beyi hemen
tanımış ve ayağa kalkmak istemişti. Avukat eliyle işaret ederek:
“Rahatsız
olmayın Aslı Hanım lütfen oturun. Çok geçmiş olsun.”
“Teşekkür
ederim Tufan Bey. Sizi görmek iyi geldi doğrusu.”
“Her
zaman emrinize amadeyim ne demek. Şimdi Aslı Hanım yolda gelirken elimden
geldiğince dosyanız hakkında bilgi toparlamaya çalıştım. Öncelikle size onun
hakkında bilgi vereyim. Polisler bu kazanın bir sabotaj olduğunu kesinleştirmiş
ama yapan kişi bulunamıyormuş. Taki dün telefonla ihbar gelene kadar. Namışah
Hanım senin yaptığını öne sürmüş.” Aslı şok olmuştu.
“Nasıl
ya? Bu kadının lafıyla beni mi tutuklayacaklar? Böyle saçmalık mı olur? O
arabada ben de vardım. Bebeğimi kaybettim. Nasıl bir aptal kendisinin olduğu
araca bunu yapar?”
“Tabiki
de bir kişinin lafıyla değil. Aslı Hanım Kerem Bey ölümü durumunda tüm
servetini size bırakmış ve yüklü miktarda bir sigorta yaptırmış. Bunu biliyor
muydunuz?” Aslı şaşırmıştı.
“Sigortayı
biliyordum ama tüm serveti derken kastedilen şirket mi?”
“Aslı
Hanım, Kerem Bey’ in üzerinde varolan tüm malvarlığı incelenince doğrusu tahmin
edemeyeceğiniz kadar büyük bir servetten bahsediyoruz.” Aslı inanmak
istemiyorcasına başını sallayıp duruyordu.
“Bugüne
kadar asla Kerem’ in malvarlığını sorgulamadım. Böyle bir vasiyeti olduğundan
haberim bile yoktu. Ama neden yalnızca biz? En azından Amerika’ da bir kız
kardeşi var niye ona da miras bırakmamış anlamıyorum.”
“İşte
anormal gelen kısımlardan birisi de bu. Bu durumda oklar sizi gösteriyor.
Planlayarak ve tasarlayarak kasten adam öldürme teşebbüsünde bulunma ile
suçlanıyorsunuz. Aksini ispat edemedikçe sizi kurtarmamız mümkün görünmüyor.”
“Yo!”
Aslı şok olmuştu. İki eliyle ağzını kapatmış öylece başını iki yana sallayıp
duruyordu.
“Sakin
olmaya çalışın ve o gün bana tüm yaşadıklarınızı ve tüm gördüklerinizi en ince
ayrıntısına kadar anlatmaya çalışın.”
“Tufan
Bey ben anlamıyorum. Nasıl böyle bir duruma geldim. Çocuklarım bensiz ne
yapacak? Bu nasıl gaddar bir kadın böyle? Bana bunu niye yapıyor?”
“Aslı
Hanım lütfen dirayetli olmaya çalışın. Kendinizi derhal toplamanız lazım.
Kadının ne yapmaya çalıştığı sizce de ortada değil mi? Kerem Bey’ den boşanmış
olsanız dahil bu sigorta ödemesi gerçekleşmiş ayrıca vasiyetini değiştirmediği
sürece serveti size kalacak. Bu haklarınızdan sizi mahrum bırakmaya çalışıyor.
Bakın olayları, o günü tek hatırlayan sizsiniz. Arabanın fren sistemleri
bozulmuş o ana kadar arabada hiçbir anormallik hissetmiş miydiniz?”
Aslı
uzun uzun düşünüyordu. Birçok arabaları vardı. Ama kaza yaptığı arabayı
unutması mümkün değildi. Kerem’ in şehiriçinde sürekli kullandığı normal
düzeyde bir araçtı. Üst model araçlarını daha çok şehirdışı için kullanırdı.
Bir anda aklına geldiği sözleri sarfetti:
“Ben
o gün hiç iş yerine uğramadım. Kerem işe giderken aynı araçla evden çıktı. Yani
hiç mi kırmızı ışıkta durmadı?” diyerek heyecanla atıldı. Tufan bey çenesini
ovuşturarak:
“Bu
mantıklı ama çok sert manevra yapmadığı sürece frenler yine tutabilir. Raporlar
kesinleştirilmiş eğer o araç karşınıza çıkmasaymış belki siz hiç kaza yapmadan
eve ulaşabilecektiniz. Bu durumda araba evdeyken de frenleri bozmak mümkün.”
“Yani
o aracın önümüze çıkması tesadüf değildi diyorsunuz öyle mi?”
“Evet
aynen. Önünüze çıkan aracın plakasını hatırlayabiliyor musunuz?”
“Ne
yazık ki bunu daha önce de çok düşündüm. Etrafta kamera yokmuymuş sonuçta ana
yoldaydık.” Tufan Bey başını sallamıştı.
“Hayır
ne yazık ki geçtiğiniz yolda mevcut olan kameralar geniş açılı değil yalnızca
hareket sensörlü ve tam o esnada başka bir hareket algılayıp o yöne çevrildiği
için sizin kazayı çekmemiş.”
“Anlıyorum.
Bu kazayı planlayan kişi belli ki bizi tamamen ortadan kaldırma niyetindeydi.”
Tufan Bey o zaman kaşlarını çatmış ve Aslı’ ya doğru eğilerek emin ses tonuyla
konuşmaya devam etmişti.
“Aslı
Hanım, bu kazayı tasarlayan kişi en baştan beri suçun sizin üstünüzde kalmasını
amaçlamış.” Aslı’ nın gözleri büyümüş ağzı açık öylece bakakalmıştı. Bu nasıl
bir kin nasıl bir öfkeydi? Kimseye bugüne kadar asla zararı dokunmayan bu
insandan kim ne isteyebilirdi?
“Aman
Allah’ ım siz neler söylüyorsunuz Tufan Bey! Aklımı kaçıracağım.” Kapı çalmış
ve aynı adam tekrar içeri girmişti.
“Avukat
bey üzgünüm ama süremiz daralıyor. Savcıya hemen ifadeyi ulaştırmam lazım. Aslı
Hanım nöbetçi mahkemeye sevkedilecek.” Avukat bu durumdan memnun olmamış daha
henüz Aslı’ nın nasıl konuşması gerektiği konusunda tüyo bile verememişti. Ama
eli mahkum kafasını çaresizce sallamıştı. Aslı’ nın yanındaki sandalyeye
oturmuş ve oradan yanlış bir ifadesi olursa müdahale edecekti.
“Evet
Aslı Hanım o günü en baştan bana anlatmaya başlayın lütfen.”
Aslı,
masaya bakışlarını kitlemiş tüm dikkatini o güne yoğunlaştırarak tekrar o
anlara geri dönmüştü.
“Birgün
öncesinde evimize düzenli olarak gelen doktorumuzdan hamile olduğumu
öğrenmiştim. Doktor daha önce benden kan örneği almış ve tahlil sonuçlarımda üç
bucuk aylık hamile olduğum ortaya çıkmıştı. O gün hastaneye gitmiş ve bebeğin
sağlıklı olduğunu gözlerimle görmüş sevincimi eşimle paylaşmak için küçük bir
hediye alıp onunla akşam yemeğine çıkmak istediğimi söylemiştim.”
“Yani
siz yemeğe çıktığınız gün hamile olduğunuzu bilmiyordu.”
“Evet
bilmiyordu. Bunu müjdelemek için yemeği ayarlamıştım.”
“Tahlil
sonuçlarınızda düşük yaptığınız yazıyor.”
“Evet
kaza günü bebeğimi de kaybettim.”
“Evet
devam edin.”
“O
gün işyerinde Kerem’ in programı yoğunmuş. Işıl Hanım’ dan aldığım bilgi
doğrultusunda hiç şirketten ayrılmadığını öğrenmiştim. Akşam işten çıkınca
direk eve gelmişti. Beraber arabaya bindik ve bahsettiğim kulübe gittik. Saat 23:00
sıralarında oradan ayrıldık. İkimizde emniyet kemerlerimizi takmamıştık. Kendim
planlamış olsaydım takmaz mıydım?”
“Anlıyorum
sizi lakin yalnızca olayı anlatırsanız sevinirim.” Aslı dudak bükmüş ve kırgın
konuşmaya devam etmişti.
“Ana
yolda bir anda önümüze bir araç çıktı ve çarptık. Çarptığımızı iyi
hatırlıyorum. Lakin araba hiç vakit kaybetmeden gitti. O yoğun ışığın
gözlerimin önünde söndüğünü hatırlıyorum. Meğersem ben çoktan arabadan
fırlamışım. Ardından bayılmışım. Ambulansa bindirilirken kendime geldim. Daha
ne oldu o anda hatırlamıyorum.”
“Size
çarpan aracın plakasını gördünüz mü?” Aslı adama gözlerini kitlemiş uzun bir
süre bakakalmıştı. Bu esnada aklından o kadar çok şey geçmişti ki. Öylesine ani
gelişen bir olayda nasıl plakaya bakmayı akıl edebilecekti? Ama en nihayetinde
memur bey işini yapıyordu. Ayrıca plakayı görmüş olsaydı bu onun için kurtarıcı
bir hamle olurdu. Umutsuzca bakışlarını yere eğmiş ve başını iki yana
sallamıştı.
Adam
birkaç soru daha sorduktan sonra yanlarından ayrılmış ve bir süre sonra Aslı
nöbetçi mahkemeye çıkartılmıştı.
Aslı’
nın bebeğini kaybetmiş olması ve emniyet kemerini takmamış olması suçsuz
olduğuna işaret ediyordu. Avukatı tutuksuz yargılanması için elinden geleni
yapmaya çalışıyordu. O yüzden duruşma boyunca anlından ter akacak kadar
hareretle Aslı’ yı savunuyordu. Avukat her ne yapılmışsa şirkette yapılmış
olabileceğini savunuyordu. Bu yüzden kameraların incelenmesini talep etmişti.
Evdeki ve işyerindeki tüm kameralar incelenecekti. Duruşma sona ermiş ve Aslı
tutuklu yargılanmak için hapishaneye sevk edilmişti.
Timur
büyük bir yıkım yaşadı. Böylesine bir sonucu avukat da beklemiyordu. Hayal
kırıklığı içinde salondan çıktılar ve Timur ikizler konusunda merak etmemesi
için Aslı’ yı teselli etti.
23. BÖLÜM
“Giderken içimden ne alıp götürdün de
böylesine yandı?”
Kerem
polislerden sonra üzerindeki şoku hala atlatamamıştı. Gözlerinin önünde ona
kelepçe takıp Aslı’ yı alıp gitmeleri yüreğinde bambaşka bir acı bırakmıştı.
Öyle ardına bakmadan şirketten çıkıp giderken hayatından da böylesine çıkıp
gideceğini hiç düşünmediğini şimdi daha iyi anlamıştı. Onunla nasıl bir hayatı
vardı belki asla öğrenemeyecekti. Ama onsuz bir hayat nasıl oluyor şimdi daha
iyi hissedebiliyordu.
Sabahları
işe gelmek için bir sebebi vardı. Onun heyecanla güne başlaması kalbinde
mevsimler çağlamasına sebep oluyordu. Onun bu tatlı telaş hallerini düşününce
yüzünde bir tebessüm oluşmuştu.
Evindeki
çalışma masasında oturmuş önünde duran tüm evrakları öylece bırakmış Aslı’ yı
düşünüyordu. Şimdi nasıldı acaba? Çocuklara kim bakıyordu? Kendisi Aslı’ nın
böyle bir şey yapmayacağına inanıyordu. En azından bir annenin karnındaki bebeği
öldürecek kadar gözü dönmüş bir katil olacağına asla ihtimal vermiyordu.
Kapı
çalmış ve istediği kahvelerle kapı önünde Funda görünüvermişti. Annesi çok
diretmesine rağmen Kerem Funda’ nın işine son vermemişti. Bir şeylerin ters
gittiğini Kerem hissedebiliyordu. Annesinin çok gözüne batmaması adına Funda’ yla
konuşmuyordu. Taki bugüne kadar. Çünkü birileri çizmeyi aşmıştı. Birileri Aslı’
dan nefret etmesini istiyor ve bu nefretten ortaya çıkacak boşluktan
yararlanmak istiyordu. Bu annesi bile olsa artık gerçeklerle yüzleşmeye
hazırdı.
“Gel
Funda şöyle otur.” Funda affallamış ve elindeki tepsiyle kendisine gösterilen
yere bakıyordu.
“Funda
lütfen oturur musun? Kahveleri ikimiz için söyledim. Sana soracağım bazı
sorular var.” Funda şaşkınlığını korur vaziyette başını sallayarak kahvenin
birini Kerem’ in önüne bırakmış diğerini eline alarak masanın dibindeki koltuğa
oturmuştu.
“Funda
kaç yıldır bizle berabersin? Ben bunu evraklar üzerinde biliyorum ama seninle
konuşarak gerçekliğini teyit etmek istiyorum.”
“Anlıyorum
efendim. Ben ikizler dünyaya gelmeden hemen önce Aslı Hanım’ ın insiyatifiyle
işe alındım.”
“Daha
önce Aslı seni tanıyor muydu?”
“Hayır
efendim. İnternet üzerinden vermiş olduğunuz bakıcı ilanı ile size başvurdum.
Şirketinize geldim. Orada bir öndeğerlendirmeden geçtim. İlk sizle görüştüm.
Ardından siz Aslı Hanım’ ın onayı olursa işe alınabileceğimi söylediniz. Aslı
Hanım ile görüşmek için bu eve geldim. Aslı Hanım şartlarını öne sürdü. Benim
için çalışma şartları uygundu. Ardından bir hafta sonra işe başladım.”
“Yani
o zaman Aslı’ nın doğum yapacağı tarih belliydi.”
“Hayır
değildi. Aslı Hanım’ ın erken doğum belirtileri başlamıştı. Doktor ev için ona
bir tedavi başlamıştı. Her an doğum başlayabilirdi. Bu durum gerçekleştiği için
sanırım bakıcı işini hızlandırmıştınız.”
“Anladım.
Hastane belgelerini araştırdım ama eski bilgiler nasıl olmuşsa silinmiş. Sen
Aslı’ nın tam olarak kaç aylıkken doğum yaptığını biliyor musun?”
“Evet
Aslı Hanım neredeyse sekiz haftası vardı. Yani nerden baksanız iki ayı. Zaten
bebekler çok küçük dünyaya geldiler. İki kilo bile değillerdi. Uzun süre
küvezde tutuldular.” Kerem kaşlarını çatmış dinliyordu.
“Peki
Funda sana birşey soracağım. Ama bana tüm samimiyetinle cevap vereceksin.”
“Tabi
efendim. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.” Funda Namışah Hanım’ dan
çok korkuyordu. Ama Kerem Bey’ den gelen bu hamlenin çok zaman öncesinden
yapılması gerektiğini de biliyordu. Her an bu anı bekliyor onun birgün kendisini
kenara çekip sorular sormasını umuyordu. Çünkü Funda vicdan sahibi bir kızdı.
“Bizle
çok uzun zaman çalışmamışsın. Ama senin tanıdığın kadarıyla Aslı evine bağlı
bir bayan mıydı? Yani şu söylentiler gerçek olabilir mi?”
“Hayır
efendim asla Aslı Hanım sizi aldatacak biri değildi. Ayrıca siz onu çok
severdiniz.” Kerem çenesini ovuşturarak düşünmeye başlamıştı.
“Peki
bu odamda resimlerimiz varmış onlar nerede?”
“Ha
onlar mı? Onları Namışah Hanım kaldırmamı söylediler. Aslı Hanım kazadan sonra
geldiğinde büyük bir şoktaydı. Yüzünden okunabiliyordu. Hızla evden çıkınca
gerçekten evi terketmiş olabileceğini düşündük. Kolay değil. Büyük bir kaza
atlattı. Mantıklı düşünememiş olabilirdi. Namışah Hanım sizin üzülmemeniz için
kaldırılmasını istemişti.”
“Nereye
kaldırdın peki?” Funda eliyle yukarıyı göstermiş, çok üstüne düşmediği her
halinden belli olan bir tavırla:
“Çatıya
koymuştum.”
“Öyle
mi? Bana onları getirebilir misin?” Kız hemen ayaklanmış ve:
“Olur
efendim. Biz orada başka eşyalar olacağını düşünmemiştik. Meğersem orada birçok
eşya varmış.” Kerem hemen atılmış:
“Öyle
mi? Sizin yani diğer çalışanların da bilmediği eşyalar var çatı katında öyle mi
yani?” Kız anlam verememiş haliyle başını sallamıştı. Kerem hemen öne atılmış:
“Tamam
o zaman ben bir çıkıp bakayım daha neler varmış. Teşekkür ederim.” Diyerek
hızla çatıya doğru gitmişti.
Çatı
katına çıkan küçük bir merdiven vardı. Aşağıdakilere göre bu basamaklar hem dar
hem de daha bir eskiydi. Neredeyse buraya hiç bakılmıyordu. İstenmeyen bir yer
gibi duruyordu. Annesinin evde olmaması bir avantajdı Kerem için. Hızla çatıya
çıkmış ve ardından kapıyı kitlemişti.
Çatı
bakımı genelde diğer taraftan olurdu. Bu taraf neredeyse hiç kullanılmazdı.
Çalışanların bu tarafta eşya olduğunu bilmemesi çok normaldi. Eşyaların en
önünde duran ve hiç tozlanmamış olan koli muhtemelen odalarındaki eşyalara
aitti. İçini açmış ve incelemeye başlamıştı. Aslı’ nın bahsettiği gibi birçok
çerçeve vardı. İkizlerin ilk doğduğunda beraber çekildikleri fotoğraf, daha
evlenmeden önce beraber teknede çekildikleri bir fotoğraf ve daha nice beraber
anlarını sonsuzlaştırdıkları fotoğraflar vardı. Düğün albümleri de kolinin
içindeydi. Aslı’ yla ilgili her ne varsa bu kolinin içinde mevcuttu. Düğün
fotoğraflarını kendi bahçelerinde çekmişlerdi. Kerem buna gülümsemişti. Kendi
kendine:
“Neden
buna hiç şaşmadım ki?” diye söylenmişti. Çerçevelerin altına üstüne bakmış,
albümün her yanını incelemiş ama Aslı’ nın bahsettiği sayıları görememişti.
Öyle demişti o zaman. Resimlerde birşeyler bulacağını söylemişti. Elinde bir iki
kez daha çevirdikten sonra aklında takılı olan şu diğer eşyalara yönelmişti.
Oldukça
tozlanmış ve yıpranmış olan bu eşyaların burada ne işi vardı? Neden bugüne
kadar atılmamış burada saklanmıştı. Muhtemelen dedesinden kalma eşyalardı.
Belki annesi hatıra kalsın istiyordu. Eliyle eşyaları incelemeye koyuldu. Bir
kaç adet çok değerli vazo ve tablo vardı. Kerem buna oldukça şaşırdı.
Tablolardan birini cebinden çıkardığı telefondan incelemeye koyuldu. Gerçek
olduğunu düşündüğü bu tabloların herbiri neredeyse servet ederdi. Kerem’ in
gözleri büyümüş ve şok olmuştu.
Tablolar
yurtdışından dedesi tarafından satın alınmış ve bu bilgi bile internete
düşmüştü. Kerem neden böylesine değerli eşyaların burada tutulduğuna bir türlü
anlam verememişti. Birkaç adet sandık vardı. Zar zor birini açmaya çalışmış en
nihayetinde başarmıştı. Içerisinde hem erkek hem kadın kıyafetleri vardı.
Dedesi ve büyükannesine ait olduğunu düşünüyordu. Kendisi bile anlam veremediği
bir hamle yapmış ve elbiseleri burnuna doğru götürmüştü. Bunu koklamak için
değil yüreğinden geldiği için yapmıştı. Anlam veremediği bir hasret duygusu
içini doldurmuştu. Bu eşyalara karşı anlam veremediği kadar yoğun duygular
hissediyordu.
Acaba
dedesini ve büyükannesini görmüş müydü?
Bu
düşünceler içerisinde diğer sandıkları da açmaya çalışmış herbirinde zorlanmış
olsa da açmayı başarmıştı. Sandıklardan birinde yalnızca kadın elbiseleri
vardı. Elbiselerin çok eski zamanlardan kalma olduğu belli oluyordu. Ama genç
bir kıza ait olduğu renklerinden ve kesimlerinden belliydi. Bu kıyafetlerin
kalitesine bakılacak olursa evin kızına yani annesine aitti. Bunu idrak ettiği
an Kerem’ in bakışları mahsun bir çocuğun bakışları gibi olmuş gözleri yaşlarla
dolmuştu. Kıyafetlere hasretle sarılırcasına sarılmış hıçkıra hıçkıra ağlamaya
başlamıştı. Kıyafetteki koku yıllara meydan okumuş ve hala ilk günki gibi
taptaze kokuyordu.
Gözlerini
kapatmış ve annesinin kokusunun götürdüğü yere gitmek istercesine anılarına
yoğunlaşmıştı. Ama bir türlü düşünceleri ona izin vermiyor ve sürekli ona sorular
yöneltiyordu. Şizofren bir hasta olsa iç sesleri ancak bu kadar baskın
konuşurlar, dırdır eden kadınlar gibi hiç susmazlardı. Bu hasrette nerden
geliyordu böyle? Annesi hayattaydı ve hala yanındaydı. Acaba kalbinde
hissettiği bu yoğun yokluk hissi Aslı’ ya duyduğu hasret olabilir miydi?
Düşüncelerinden
arınmak ve kıyafetin kokusunda tekrar kaybolmak istiyordu. Götürdüğü yere
sorgusuz sualsiz gitmek istercesine tekrar kokuyu tüm ciğerlerine çekerek
gözlerini yummuş ve bedenini ürperten hafif soğuk rüzgarın esintisinde
kendisini bulmuştu. Güneş apaydın gökyüzünde parıldıyor ama ısıtmıyordu. Sarımtırak
yapraklar gözlerinin önünü geriyor uzaktaki evin görüntüsünü engelliyordu.
Yerler yemyeşildi. Hava açıktı. Kendisine seslenen o çok tanıdık sesi kulakları
duyabiliyordu. Ağaçların arasından hışırtıyan rüzgarın yanında çocuk sesleri
yükseliyordu. Aynı anda çok uzaklardan ona çok tanıdık bir ses sesleniyordu:
“Kerem!”
Kerem
o sesin sahibini görmek istiyor ama ne kadar etrafa bakarsa baksın gözünün
önündeki bu manzaradan bir türlü sıyrılamıyordu. Ama bu ses çok tanıdıktı. Bir
görse, bir görse sesin sahibini kim olduğunu çıkaracaktı:
“Kerem!”
Ses ürkek ama narin bir kuşunki kadar tenini okşayarak kulaklarına varıyordu.
Sanki ona seslenmiyor ninni söylüyor gibiydi.
“Kerem
Bey!” arkasından gelen sert sesle olduğu yerde sıçrayarak kendisine gelen Kerem
ateşler içinde arkasında telaşlı duran Funda’ ya bakıyordu. Funda etraftakileri
hızla toparlamış ve onu kolundan tuttuğu gibi:
“Kerem
Bey, Defne Hanım geldi. Buradan gitsek iyi olur.” Diyerek onu kapıya doğru
sürüklüyordu.
“Funda
ben kapıyı kitlemiştim. Sen nasıl açtın?”
“Evin
tüm yedek anahtarları bizde mevcut. Yani mutfakta. Kapıyı kitleyeceğinizi
tahmin ederek onu alıpta yukarı çıkmıştım. İyi ki de öyle yapmışım. Sizin
burada olduğunuzu anlarlarsa buradaki tüm eşyaları yok ederler.”
Kerem
affallamıştı. Ama ne diyeceğini bilemeden kendisini aşağıda bulmuş arkası dönük
olan Defne’ ye bakıyordu.
“Kuzen
ne haber hoşgeldin.” Defne duyduğu lafa oldukça bozulmuş ve yüzündeki ifade bir
anda düşmüştü. Ama onu belli etmemek adına hemen yalancı gülümsemesini takınmış
ve o şekilde arkasını dönerek ona sarılmıştı. Şapur şupur öperek;
“Aaa!
Aşk olsun beni rencide ediyorsun. Hele de böyle mutlu günümüzde.”
“Mutlu
gün derken?”
“Sonunda
suçlu bulunmuş sana yaptıklarının hesabını tek tek verecek o soysuz.” Diyerek Defne
koltuğa oturmuş ve yan gözle Kerem’ in tavrını izliyordu.
“Gerçekten
de sen onun mu yaptığını düşünüyorsun?”
“Of
Kerem! Tekrar mı başa dönüyoruz? Artık aç gözlerini bu kadın tam bir yılan.
Ondan bu kadar hasar alarak kurtulduğuna bile şükretmelisin. Neyse artık bundan
sonra bize zarar veremeyecek. Bak ne diyorum! Biz bu boşanma saçmalıklarını
beklemeyelim. Kendi aramızda güzel bir tören yapalım ve beraber yaşamaya
başlayalım ne dersin?”
“Niye
ne acelemiz var?”
“Ya
Kerem yoruldum artık. Seni kazanmışken tekrar kaybetmek istemiyorum. Baksana
hala hatırlamadın ve ben her an başka bir fikre kapılıp gideceksin diye diken
üstünde bekliyorum. Baksana görmüyor musun? Senin için senelerim heba oldu. En
azından bunca katlandığım acının hatrına yuvalarımızı birleştirelim.” Kerem
şaşırmıştı.
“Kadınlar
daha çok evrakla evliliğini garanti altına almak ister erkekler aceleci olur.
Sense evlenmeden hayatımızı birleştirmek istiyorsun. Şaşırdım doğrusu.” Defne
gülmüştü.
“Bu
da seni ne kadar çok sevdiğimi göstermiyor mu? Hem hangi devirde yaşıyoruz? İnan
şu şirketin yönetim kurulunda yasal olarak bulunma durumun söz konusu olmasa
böyle evlilik derdine düşmem.”
“Yani
bir yerde özgür olmak istiyorsun öyle mi?” Defne böylesine bir soruyu Kerem’
den beklemiyordu.
“Nasıl
yani anlayamadım?”
“Yani
eğer kafana uymazsa çekip gitmek istiyorsun?”
“Saçmalama
Kerem ne alaka? Ben tüm yaşananlara rağmen sabırla seni bekledim. Bu kadar
eziyeti çektikten sonra niye seni bırakıp gideyim?”
Kerem,
gerçekten kendisini çıkmazda hissediyordu. Konuşacak, durumunu paylaşacak
güvenilir bir kişi bile yoktu etrafında. Yavaş yavaş kendisini içine alan bir
bataklıkta dibe çöküyor gibi hissediyordu.
Aklındaki
düşünceler ve yüreğindeki vicdan azabı bedenini kemirip tüketiyordu sanki.
İkizlerin hala onun çocukları olma ihtimali ve şuan onların annesiz kalmış
olması… Aslı gerçekten doğru söylüyorsa yaşadığı onca acıların üstüne bir de
büyük bir iftiranın kurbanı olması, hele de Aslı’ nın korktuğu kadar büyük bir
tehlikenin içindeyse kendini savunamayacak kadar zayıflatılmış olması… Bunca
sorun ve bu sorunları işe yaramayan beyinsiz kafasıyla çözmek zorundaydı.
Bu
olayda en çok da kendisini suçlu buluyordu. Eğer gerçekten onu seven bir ailesi
varsa ailesinin kendisine ihtiyaç duyduğu bu en önemli vakitte hafızasını
kaybedecek zamanı bulmuştu. Kendisine resmen öfke kusuyordu.
Ama
hala boş boş evde oturuyor gerçekleri ortaya çıkarmak için mücadele etmiyordu.
Aslı ne kadar da çok haklıydı. Kaçıyordu. Korkuyordu. Ama neden? Neden bir
türlü silkelenip gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için harekete geçmiyordu?
Mutlaka Aslı ile konuşmalıydı.
24. BÖLÜM
“Çaresizliğim
anneliğimle boğuşuyor.”
Aslı
perişan bir halde nezarethanede sevk edileceği hapishanenin evrak
hazırlıklarını bekliyordu. Bir anda ilerden gelen çocuk sesleri ile ayağa
fırlamış ve parmaklıklara koşturmuştu. Sesler ikizlerin sesine benziyordu. Bir
anda görüntüye onlar girmiş ve Aslı sevinç çığlıkları arasında gözyaşlarına
hakim olamamıştı. Ardından avukat ve Timur görünmüştü. Aslı ilk defa kendisini
terkedilmiş yavru bir kedi gibi çaresiz hissetti. Yüreği paramparça olmuş ruhu
bedeninden çekilmişti. Her ne kadar bunların sorumlusu Kerem olmamış olsa da
Aslı onu suçluyordu. Çünkü onu uyarmıştı. Daha bu ailenin başına neler açabileceğini
düşünmek bile istemiyordu. Artık onlardan tamamen kurtulmak istiyordu.
Arkalarından
hemen polis memuru gelmiş ve avukata seslenmişti. Aslı ağlayarak parmaklıkların
ardından iki oğlununda ellerini seviyordu. Onlardan yalnızca Kerem için Bursa
gezisinde ayrılmış ve şimdi bunu bile yaptığı için büyük vicdan azabı duymuştu.
Kaşları çatılmıştı. Timur Aslı’ nın neler hissettiğini yüzündeki ifadeden çok
net anlayabiliyordu.
Avukat
gelmiş ve çocukların elinden tutarak sessizce onları kenara çekmiş Aslı dehşete
kapılmıştı. Bu kadarcık mı izin vermişlerdi. Gidecekler miydi şimdi? Avukat
hiçbir şey demeden onları geri dışarı çıkarmıştı. Aslı bağırmamak için
elleriyle ağzını kapatmış ve ikizlere travma yaşatmak istememişti. Kendisini
zor tutuyor parmaklıkları yumruklamamak için yumruğunu ıssırıyordu.
Timur
avukatın bu hareketine anlam verememiş ve ardından gidip sessizce sebebini
sormuştu. Görüşme iznini zar zor alabilmişlerdi. O da sadece nezarethanede
görmek içindi. Ama sonradan vicdana gelen amir savcıyı aramış ve çocukların
etkilenmemesi adına sorgu odasında görüşmeleri için izin almıştı. Timur rahat
bir nefes almış ve çocuklara bakarak gülümsemişti.
Daha
sonra Aslı’ yı görmüşler ve onun götürüldüğü sorgu odasına geçmişlerdi. Aslı
ağlamamak için kendisini tutmaya çalışsa da gözlerinden yanaklarına süzülen
yaşlara hakim olamıyordu. Aslı, doya doya kokularını içine çekmiş ve sımsıkı
onlara sarılmıştı. Çocuklar durumun farkında bile değildi.
Ardından
Aslı, Timur’ un hiç beklemediği bir hamle yapmış ve Timur’ un boynuna sımsıkı
sarılmıştı. Timur’ un yaşadığı şok yüzüne yansımış avukatta bunu görüp yere
bakarak gülümsemişti. Aslı geriye doğru çıkmış ve kendisine adanmış olan
bakışlara şimdi daha emin bakışlarla bakıyordu. Timur bu ciddi bakışların
dudaklara akıtacağı sözlere kulak kesilmiş pür dikkat bekliyordu.
“Sen
çok haklıymışsın Timur. Ne yazık ki böyle öğrenmek istemezdim. Onların
yüreğinde bir gram vicdan yokmuş. Acımasızca beni ve çocuklarımı sersefil
ettiler. Bunun hesabını onlara çok ağır bir şekilde ödeteceğim. Buradan
çıkacağım ve çocuklarımı annesiz bırakmayı cüret eden o kadını kendi ellerimle
öldüreceğim.”
Avukat,
dinleme odasında olduklarını hatırlatmak adına sert bir şekilde öksürmüş ve
yanlarına yaklaşarak sessizce;
“Ben
ikizlerle dışarda sizi bekliyor olacağım. Aslı laflarına dikkat et.” Diyerek
arkadaki aynaya kısa bir bakış atarak dinlenebileceğini işaret etmişti. Aslı al
al kızarmıştı. Timur bir anda iki elini de sıkıca kavramıştı. Aslı tekrar
bakışlarını Timur’ a çevirdi.
“Aslı
sabret seni buradan kurtaracağım. Merak etme sen hiçbir şey yapmadın ve bunu
ispatlayacağız. Ayrıca artık onların sana daha fazla zarar vermesine müsaade
etmem. Buradan çıkacaksın ve çocuklarla beraber ardımıza bile bakmadan
gideceğiz. Anladın mı?”
Aslı
başını sallamıştı.
“Evden
birkaç parça eşya ayarladım. Memurlara teslim ettim. Bakarsın eğer başka bir ihtiyacın
varsa Tufan Bey’ le gönderirim. Ne yazık ki benim seninle görüşmeme izin
vermiyorlar. Yani bir daha ki mahkeme tarihine kadar görüşemeyeceğiz. Benden
istediğin bir şey var mı?” Timur Aslı’ nın ellerini bir ömür bırakmayacakmış
gibi sımsıkı tutuyordu.
Aslı
ikisinin de kenetlenmiş olan ellerine baktı.
“Yani
seninle artık görüşmemiz için benim hapisten çıkmış mı olmam gerekiyor?” Timur
gülümsemişti. Moralleri yerinde olsa ona espri altında evlenme teklif edecekti
lakin durumları içler acısıydı. Kendisinin bir fırsatçı gibi görünmesini
istemiyordu. Aslı ise uzun uzun bakmış ve söyleyeceği sözleri hapisten
kurtulunca söylemek umuduyla kalbine gömmüştü.
Timur
yanağına aldığı bir çift busenin sıcaklığını saklamak istercesine yüreğini daha
bir körüklendirmiş ve hırsla ikizleri ellerinden tutarak karakoldan
uzaklaşmıştı. Avukat yanında koşar adım yürüyor neredeyse ona zor yetişiyordu.
“Tufan,
şirketteki kameraların derhal görüntülerini inceleyelim. Kerem ve ailesine
haber gitmeden kamera görüntülerini garanti altına almalıyız. İzin çıkmasıydı
imzadan geçmesiydi derken onlar anında görüntüleri yok ederler. Ayrıca şu
kazanın geçtiği yola bakan binaları inceleyelim başka hiç mi kamera yok aklım
almıyor?”
“Peki
tamam halledelim. Bir de babanın sana yardım için gönderdiği bir ekip var.
Sağlam adamlara benziyorlar.” Daha cümlesini tamamlayamadan Timur tıslamıştı.
“Ne
sağlam adamı ya? Sen babamı bilmezmiş gibi konuşma şimdi. Hoş seni de yakında
kendilerine benzetirler.”
“İnan
Timur baban öyle bir adam değil. Babanın avukatı evet bana hocalık yapıyor. Sonuçta
onun yerini alacağım. İnşaat işi o kadar çok pis adamlarla dolu ki kendini
temiz bırakman için bazen bu yollara başvurman gerekebiliyor.”
Arabaya
binmişler yolda gidiyorlardı. Timur ikizleri eve bırakacak ve akşam olmasına
rağmen şirkete gidip görüntüleri yedekleyeceklerdi.
“Şu
adamlar bir tek bana denk gelmedi herhalde?”
“İnan
baban emekliye ayrılsın bakayım o adamlarla akraba oluyor musun olmuyor musun?”
Timur kahkaha atmıştı.
“Yani
hala babamın kanatları altındayım öyle mi diyorsun? Ah Aslı ah! Senin bu
durumun olmasa hayatta bu adamlara bulaşmam ama eli mahkum kabul edeceğiz.
Tamam ara Tufan gelsinler bakalım şirkette görüşelim. İçlerinde programcı da
var mıymış?”
“Ne
ararsan.” Diyerek çeketinin cebinden telefona sarılmıştı bile.
“Temiz
çalışıyorlar değil mi? Bak bulaştırmasınlar bizi kirli işlere.”
25. BÖLÜM
“Tutmadığın o eller
birgün başkasına “Baba!” der.”
Timur
ve Tufan şirkete geçmişlerdi ve kapının önünde bekleyen birkaç takım elbiseli
adama rastlamışlardı. Güvenlik görevlisi kendileri ile görüşmek istediklerini
ve kendilerinin de haberleri olduğunu söyleyince Timur babasının göndermiş
olduğu adamlar olduğunu anlamıştı. Gerçekten hiç de beklediği gibi tipler
değildi. O daha çok deri çeketli saçlı sakallı orasına burasına demirler takmış
katil tipli herifler bekliyordu.
Timur
kendisine gülmeden edememişti.
“Evet
bayağı temizlermiş.” Diyerek mırıldanmış söylediği sözü yalnızca Tufan duymuş o
da gülümsemişti. Aralarında iki kişi bilgisayar işini bayağı iyi biliyordu. Tahmin
ettikleri gibi görüntü çoktan silinmişti. Lakin kameranın çalışıyor olması
adamlar için avantajdı. Onlar daha çok hiç çalışmamasından korkuyordu. En
azından silinmiş bilgisayarın hafızasında bir yerlerde saklı bir görüntü vardı.
Bunu kurtarabilirlerdi. Çalışmaya çoktan başlamışlardı.
Ekibin
diğer üyeleri çoktan yola çıkmış ve kazanın olduğu mekanda kamera arıyorlardı.
Timur yine babası hakkında yanılmıştı. Şuan tek başına bunları bu kadar hızlı
gerçekleştiremezdi. Tufan ikinci evlat gibi kasım kasım kasılıyor sanki
babasıyla gurur duyuyordu. Ama Kübilay bey ona her zaman babacıl yaklaşmış
kendisini evlat gibi hissettirmişti.
Çok
zaman sonra ekibin liderine bir telefon gelmişti. Genç adam telefonu hoparlöre
alarak bir yandan konuşup bir yandan işini yürütüyordu.
“Abi
yolu gören bir kamera bulduk.”
“E
e var mı bir şey?”
“Vuran
aracın plakasını tespit ettik. Görüntüleri yedekledik. Ayrıca kameranın sahibi
çok anlayışlı çıktı. Kendisi de bizzat karakola başvuracak. Şimdi biz ona eşlik
ediyoruz. Diğer arkadaşlar aracın gittiği yönü takip edecek başka görüntü
çıkacak mı ona bakacaklar. Onlardan haber bekliyoruz.”
“Tamam.”
Deyince telefon kapanmıştı. Adamın telefonuna mesaj gelmişti. Muhtemelen
görüntüyü telefonuna göndermişlerdi. Ama telefonun sahibi bilgisayara o kadar
çok kitlenmişti ki oralı olmadı.
Timur
gülmüştü:
“Kameranın
sahibi çok anlayışlı çıktı derken bu sizin sevecen tavrınızdan mı
kaynaklanıyor?” demişti. Lider ve yanındaki arkadaşı sırıtmışlar ama cevap
vermemişlerdi.
Neredeyse
sabah olmak üzereydi. Kazayı kaydeden kameranın sahibi karakola çoktan gitmiş
ve görüntüleri teslim etmişti. Ona eşlik eden adamlar ellerinde dürüm poşetiyle
gelmişlerdi.
“Acıkmışsınızdır.”
“Eyvallah.”
Adam iki dürümü de Timur ve Tufan’ a uzatmıştı.
“Size
de aldık.”
“Sağolun.”
Diyerek Timur, dürümleri alıp birisini Tufan’ a uzatmıştı. Hep beraber gece
yarısı dürümlerini yemişler ve hala bilgisayarda kaybolan bilgileri geri
getirmeye çalışan programın çalışmasını izliyorlardı. Timur;
“Bu
daha devam eder mi? Neden soruyorum çünkü birazdan gün doğacak ve mesai saati
gelecek.” Ekibin lideri ağzındaki lokmayı telaşla yutmaya çalışarak:
“Belli
olmaz şu ekranda geri dönen dosyaların adı yazıyor. Bilgisayarda çok fazla
bilgi silinmiş olduğu için kaza tarihine ulaşana kadar biraz zaman alabilir. O
güne geldiği an programı çalıştırmayı durdururuz.”
“Ara
verme şansımız var mı?”
“Yok
eğer dosyayı bulamadan sonlandırırsak başka zaman tekrar sıfırdan dosyaları
yüklemeye başlar.”
“Hay
aksi.” Demişti Timur. “Bu hiç iyi olmadı.”
Ekip
çalışmaya devam etmiş ve gün ağarmıştı. Dosya daha henüz ortaya çıkmamıştı.
Mecbur ara vermek zorundaydılar. Dikkat çekmek istemiyorlardı. İnsanlar işe
gelmeden ekibin oradan ayrılması gerekiyordu. Diğer ekip aracın gittiği yolu
takip etmeye devam edecekti. Geçtiği her yoldaki kameraları tespit edip
görüntüleri alacaklardı. Ayrıca en son gittiği yer muhakkak kaza ile bağlantısı
olan adres olacaktı.
Timur
ve Tufan onlardan haber bekleyecekti. Eğer bir sonuç çıkmazsa akşam tekrar
şirkete gelip dosya kurtarma işine devam edeceklerdi. Sözleşip oradan
ayrıldılar. Timur ve Tufan’ ın şirketin işlerini de yürütmesi gerektiği için
hemen işlerinin başına döndüler.
Timur
biraz daha zaman geçtikten sonra sürekli aklının bir kenarında olan ikizlerin
sesini duymak için telefona sarılmıştı. Muhtemelen uyanmışlar ve kahvaltı
yapıyorlardı. İnsanlar çoktan şirkete gelmiş herbiri masanın başında işleriyle
ilgileniyordu.
Timur
bakıcı kızın numarasını çevirmiş ve birkaç defa çaldıktan sonra cevap vermişti:
“Alo!”
“Merhaba
Aylin uyandınız mı?”
“Evet
Timur Bey uyandık kahvaltı yapıyorduk.”
“Çocuklar
nasıl iyiler mi?”
“İyiler
yalnız annelerini arıyorlar bilginiz olsun.”
“Ne
yazık ki onun için elimden geleni yapıyorum. En hızlı şekilde annelerine
kavuşturmak için her ne gerekiyorsa yapacağım.” Timur anlını ovuşturarak:
“A!
Aylin ne yapalım biliyor musun?”
“Evet
Timur bey ne yapalım?”
“Annelerine
kavuşmak biraz zaman alacak gibi görünüyor. Onları anneannesine ve dedesine
ziyarete götürelim mi ne dersin? Yani yolculuk yapabilir misin? Senin için bu
sorun teşkil eder mi?”
“Olur
mu öyle şey Timur Bey ne demek sizin bize yaptığınız iyiliklerden sonra sizle
yola çıkmak hayatımda yapacağım en güvenli yolculuk olur.” Timur gülümsemişti.
“Peki
tamam. O zaman bugün yola çıksak senin için sorun olur mu?”
“Hemen
şimdi mi?”
“Yani
çocuklarla ne zaman hazır olursanız.”
“Pekala
ben onları bir saate kadar hazırlarım. Sizin için uygunsa eğer bir saat sonra
gelin.”
“Olur
tamam anlaştık o zaman.”
Timur
telefonu kapatmış ve Tufan’ a haber vermek için odadan dışarı çıktığı an Emir
ile karşılaşmış ve şok olmuştu. Kendi çalıştığı bayanlardan birinden bazı
bilgileri danışıyor olmalıydı. Her olayın en yakın şahidi olup bir kenarda
sessiz bir şekilde seyirci gibi kalması şimdi yüreğine bir yumruk gibi oturup
kalmıştı.
“O!
Emir bey yüzünüzü gören cennetlik.”
“Ah!
Timur merhaba birkaç sormam gereken evrak vardı. Onlar için gelmiştim.” Sanki
herşey normalmiş gibi rahat tavırlarla cevap veriyordu. Timur daha bir sinir
olmuş dişlerini sıkıyordu.
“Ben
de onu diyorum zaten iş mevzusu olmasa sahaya hiç inmeyeceksin. Aslı’ nın
başına gelenlerden haberin var mı senin?” O zaman Emir’ in yüzü bir an asılmış
ve yine de umursamıyormuş tavrından ödün vermemeye çalışıyordu.
“Farkındayım
Timur. Dilerim tez zamanda Aslı’ nın suçsuz olduğu ortaya çıkar.” Timur
öfkesini kontrol altına almaya çalışsa da gayri ihtiyari dişlerinin arasından
bir tıslama sesi fırlayıvermişti.
“Emir
o senin de arkadaşın sayılırdı. Nasıl böylesine soğukkanlı olabiliyorsun? Nasıl
hiçbir şey yapmadan seyirci gibi köşeden bakabiliyorsun olaylara?” Emir oldukça
gerilmiş yanakları kasılmıştı. Gözlerini yumarak Timur’ a daha bir yaklaşmış ve
keskin bakışlarını Timur’ a dikerek:
“Birşey
yapmadığımı nereden biliyorsun Timur? Ne sanıyorsun ha hiçbir şey bilmiyormuş
gibi yapıp koltuğumu mu koruduğumu düşünüyorsun? Kaç defa konuşmayı denedim.
Ama eski Kerem gitmiş bambaşka bir Kerem gelmiş. Kimseye güvenmiyor.” Timur
affallamıştı:
“Nasıl
yani sen konuştun mu?” Emir derin bir nefes almıştı. Dışardan ilgisiz biri gibi
göründüğünü biliyor ve hep bu baskıcı düşüncenin altında eziliyordu. Kendisini
açıklamış olmanın verdiği rahatlığa kavuşmuş ve daha bir sakin konuşmaya
başlamıştı:
“Hem
de kaç defa. Ama Nuh diyor peygamber demiyor. Yani hak da vermek lazım Timur
adam haklı sen de kendini onun yerine koy. Tabiki de önce kendi anne ve babana
güvenirsin. Onların aksini söyleyenleri de belki düşman bellersin. Kerem de
farklı olmadı. Resmen beni düşman belledi.”
“Ne
diyorsun!”
“Yani.
Daha fazla diretirsem işime son vermenin yollarını araştıracağını söyledi.
Herkesle bir toplantı yaptı. Özel hayatıyla ilgili bir kelime bile duymak
istemediğini söyledi. Bana kalırsa bir yandan yanlış bir hamle bir yandan doğru
bir hamle. Sonuçta bizim mevkilerimiz çok riskli bir yerde. Her an herkes
dostun her an herkes düşmanın olabilir.”
“Doğru
haklısın. Kusura bakma dostum. Kendimizi bu konuda çok yalnız hissediyorum.
Hangi kapıyı çaldıysak yüzümüze kapandı.” Emir üzgün bir şekilde başını
sallamıştı.
“Benim
işime dönmem gerekiyor.” Timur omzuna dostane bir dokunuşla:
“Tabi
tabi ne demek uğra yine.”
“Tabi
uğrarım sen de uğra.” Diyerek yanından ayrılmış Timur, dalgın bir şekilde
dediklerini düşünmeye başlamıştı.
Eşyalarını
toparlayıp şirketten çıkmıştı. Kapının yığınla kameralarla dolu olduğunu
görünce şok olmuş ve güvenliğe neler olduğunu sormuştu. Gündeme boşanma
davasıyla beraber gelen suikast girişim haberi bomba gibi düşmüş tüm
gazeteciler şirkete hürya etmişti.
Timur
dudaklarını büzmüş düştükleri rezil durumu büyük bir hüsranla izliyordu. Kerem
aralarından zorla sıyrılıp güvenliğin yardımı ile kapıya ulaşabilmişti. Kapıdan
geçtikten sonra üstünü başını düzelten Kerem’ e acıyarak bakıyordu. Kerem
başını kaldırdığında tam da o bakışların menziline girmişti. Anlından vurulmuş
gibi olduğu yerde çakılıp kalmıştı. Bu bakışlar onu derinden yaralamıştı. Zaten
yeterince vicdan azabı yüreğini mahvediyordu şimdi bu bakışlar onu daha da
perişan eylemişti.
Timur
bir kelime bile bu adam için ziyan etmeye değmeyeceğini düşünerek yoluna devam
etmeye koyuldu. Ama Kerem arkasından seslenecekti:
“Aslı
nasıl iyi mi?” Timur duyduğu soru karşısında ayağına bir şey takılmışcasına
durmuş ve yine de cevap vermeden yol almak istercesine hamle yapmış olsa da
yine kendisini tutamayarak cevabını vermişti.
“Yasal
bir yakınlığım olmadığı için bana göstermiyorlar. Oysa bu soruyu ben sana
sormayı düşünüyordum.”
“Dün
gittim ama Aslı beni görmek istemediğini söylemiş.”
“İsabet
olmuş. Yoksa haber bültenlerine bir de bundan yana haber olurdunuz.” Kerem
utancından kızarmıştı.
“Şirketin
işlerine olumsuz bir etki olacak öyle değil mi? Bizimle iş yapmak isteyenler
için kötü bir reklam oldu.” Timur öfkeyle tıslamıştı. Bu adamın rahatsız edici
laflarını duymak için burada daha fazla durmayacaktı. Ardına dönüp giderken son
lafını atıverdi ortaya:
“Lanet
olası şirketi düşünen kim?”
Sadece ardından iki kelimelik soruyu sormasını
umut ediyordu. Adımlarını sırf bu yüzden yavaşlatmış ve gazetecilerle dolu
kapıyı açmadan son bir kez beklemiş ona son bir kez sanş vermişti. Ama o iki
kelimelik soru gelmemişti. “İkizler iyi mi?”
Gelmeyen
bu soru Timur için Aslı’ ya açılan bir kapı gibiydi. Kapının ardında gün ışığı
aydınlanmış güllerle dolu bahçe gibi kokusu burnunu doldurmuştu. İçinden “Sen
bilirsin kardeş.” Diye geçirdi. Tutmadığın o eller birgün başkasına “Baba!”
der.
26. BÖLÜM
“Ah babacığım! Ben toy ve cahil
aşık… Her zaman yanımda olmana ne kadar ihtiyacım vardı oysa. Tutsaydın elimi
ve beraber geçseydik toyluğumdan. İşte o zaman tecrübelere değil de
yaşayacaklarımıza geç kalmasaydık.”
Timur,
evin önüne gelmiş ve Aylin’ i telefonla arayıp evin önüne geldiğini söylemişti.
Bir süre sonra Aylin ve diğer bir çalışan bayan kucaklarında ikizlerle kapıda
belirmişti. İkizlerin büyük yolculuğu burada başlayacaktı. Timur onlara umut
dolu gözlerle bakıyordu. Kundakta bebekken her defasında Aslı ile dedelerine
ziyarete gitmişler ama arabadan çıkıpta daha ötesine gidememişlerdi. Her
defasında kapıdan geri çevrilmişlerdi. Bu mevzuyu Aslı’ dan değil anneanneden
biliyordu. Anne yüreği işte kızını özlüyordu. Torunlarının kokusunu duymak
istiyordu. Hele de oğlunu da kaybettikten sonra Aslı’ nın annesi daha bir evlat
hasreti çeker olmuştu. Belki bu yüzden hastalar olup mezara gidecek ve hasret
duyduğu kokuyu toprakta bulacaktı. Ama babası nedense bir türlü geri adım
atmamış eşinin bu perişan haline rağmen onu, Aslı’ yı kabul etmemişti.
Aylin
arabada öne oturmuş ikizleri ise arkada oto koltuklarına oturtmuşlardı. Timur Aylin’
e üstünkörü olanların üzerinden geçmiş ve Aslı’ nın içler acısı hayatını
kelimelere sığdırıvermişti. Kendisi bile duyduklarını düşününce Aslı’ nın nasıl
hala ayakta dimdik durabildiğine şaşırmıştı. Taş olsa ancak dayanır nihayetinde
bir yerinde çatlardı. Ama Aslı direniyordu. Aklına ikizler geldi ve dikiz
aynasından onlara kısacık bir bakış attı. Aslı’ yı dimdik hayatta tutan bu
minicik kalplerdi işte.
Aylin,
genç bir kız olabilirdi. Belki hayatın daha en başındaydı ve gerçek yüzüyle
henüz yüzleşmemiş olabilirdi. Ama bunlara rağmen Timur’ un gözlerindeki bakışta
yanan bu derin aşk ateşini görebiliyordu. Aylin’ in ilk izleniminden bu yana
Timur’ da yanılmadığı bir özelliği vardı. Nazik ve efendi duruşunun ardında
gizli bir dünyası olduğuydu. Çok sosyal değildi. Diğerleri gibi bir bekar
hayatı yaşıyor olsaydı ona göre her gece arkadaşları eve gelip geceleri ya evde
ya dışarda takılırlardı. Ama o sakin bir hayatı tercih ediyordu. İnsanlardan
uzak ve sessiz. Bu da onun kendi içinde yaşadığı duyguların yoğun olduğunu
açıkca gösteriyordu. Ayrıca bu son yaşananlar o derin duyguların kime
beslendiğini de göstermiş oldu. Aslı’ ya apaçık aşıktı. Ama neden bunu onunla
konuşmuyordu? Neden hep geride kalıyor ve Aslı’ nın koca bir okyanusun
ortasında çırpınmasına göz yumuyordu. Aylin’ e göre Timur konuşsa Aslı hemen
onun teklifini kabul eder diye düşünüyordu. Bunu Timur’ la konuşmaya karar
verdi.
“Timur
Bey Aslı Hanım’ la arkadaşlığınız bayağı eskiye dayanıyor anlaşılan.”
“Evet,
öyle üniversiteden beri çok yakın arkadaşız.” Timur’ un, Aslı’ dan bahsederken
gözleri parlıyordu. Onun adını bile söylemek kalbinde bambaşka bir sahile yelken
açıyor gibi esinti hissettiriyordu. O sımsıcak güneşin verdiği yanma hissiyle
kavrulan yüreğine esen serin rüzgarlar gibi ismi dudaklarından kalbine
dökülüyordu. Aylin bile onun yüzündeki bu ferahlığı görebiliyordu.
“Aslı
Hanım diğerlerinden farklı olmalı.” Timur, rüyasında düşer gibi olduğu yerde
sıçramış ve çok uzaklara dalmış gözleri bir anda Aylin’ i buluvermişti. Timur
suçlu bir çocuk gibi aniden bakışlarını kaçırdı ve ne diyeceğini bilemeden
anlamsızca kekelemeye başladı.
“Nasıl
yani anlayamadım?”
“Onun
için o kadar çok çaba sarfediyorsunuz ki sizin için özel bir yeri olmalı.”
Timur büyük bir sırrı ört bas etmek istercesine umarsız konuşuyormuş gibi
yaparak dağınık sözcüklerle cevap vermeye çalıştı:
“Ah
evet şey biz yakın dostuz. Yani onun şimdi yanında olmayacağım da ne zaman
olacağım? Hem okul yıllarımızda onun benim için yaptığı o kadar büyük
fedakarlıklar varki, bu yüzden onun yanında olmaya çalışıyorum.”
“Bunu
ancak aşık bir adam yapar.” Aylin oldukça rahat tavrıyla sanki Timur’ u ezip
yerle bir ediyordu. Ona göre yaşça oldukça küçük olan bu kız karşısında
küçüldüğünü hissedebiliyordu.
“Yooo
yani evet yani…” Timur ne diyeceğini bilemiyor, anlından terler akıyordu.
Gerçekten dışardan bu kadar çok mu belli oluyordu? Hayatına daha yeni girmiş
iki günlük kız bile bunun farkındaysa daha kim bilir kimler farkındaydı?
Derin
bir nefes alıp anlındaki terleri sildi. Bunu kabul etmesi çok zordu. Bilmek çok
farklıydı ama bir insana karşı itiraf etmek, evli bir kadına aşık olduğunu
kabul etmek her ruhun kaldırabileceği bir durum değildi. Her zaman olduğu gibi
bugün de kendisine bunu yapmak zorunda değildi. Bu gerçekten kaçmak ona yokmuş
gibi geliyordu. Kabul etmekse olmayan bir durumu var etmekti. Şimdi bu duruma
itiraz edecek ve böylece her zaman olduğu gibi ortadan yok olacaktı. Sanki hiç
böyle bir duyguyu beslemiyormuş gibi:
“Timur
Bey, bazen kendi gerçeğinden kaçmak iyi gelebiliyor. Her zaman duygularımızı
kontrol edemiyoruz. İnsanız sonuçta. Ama ben evrende başımıza gelen şeylerin
sebepsiz olmadığına inanıyorum. Aşkın da sebepsiz olmadığını düşünüyorum. Bazen
ondan çıkarmamız gereken dersler olabiliyor. Kimisi hata kimisi de gülümseyerek
anabileceğimiz bir hatıra. Kimisi ise geleceğimiz. Hangisinin bizim geleceğimiz
olabileceğini bilmediğimiz için duygularımızın peşinden gidiyoruz. Ama siz
kaçmayı tercih ediyorsunuz. Ama neden?”
“Çünkü
o ona aşık. Ve onunla evli.” Timur tek nefeste hayatı boyunca taşıdığı yükü
omuzlarından aşağıya salıvermişti. Ruhundan çok bedeninin hafiflediğini
hissedebiliyordu. Biriyle konuşması gerektiğini bu ana kadar anlayamamıştı.
Derin derin nefes alıp gözlerinden akıp giden yola kitlendi. Yaşadığı zayıflığın
böylesine ağır gelebileceğini düşünmüyordu. Bunu itiraf ettiğinde utanacağını
ve insan yüzüne bir daha bakamayacağını sanıyordu. Ama öyle olmadı. Hala
arabanın içinde tek beden duruyor hatta konuşmak istiyordu. Buna kendisi bile
şaşırmıştı. Aslı’ ya olan aşkını hayatta olan tek bir kişiye itiraf etmişti.
Yanlış bir zamanda yanlış mekanda. Belki de en yanlış kişiye. Ama iş işten
geçmiş ve ondan sonra bir daha asla aşkını ağzına bile almamıştı.
“Kalbinde
bana karşı küçücük bir kıvılcım olduğunu hissetsem durur muyum sanıyorsun? Onun
için hayatta yapmayacağım şey yok. Ama ben ona her baktığımda gözlerinde Kerem’
i buluyorum.”
Aralarında
uzun bir sessizlik olmuştu. Bu sessizlik boyunca Timur düşünme fırsatı
bulmuştu. Daha önce olsa aşkını kalbinde gizli tutmaya devam edebilirdi. Ama
şimdi durumlar çok değişmişti. Aslı, yalnızlığa terkedilmişti. Ömrü boyunca
ondan böyle kaçamazdı. Aylin’ in de dediği gibi onla konuşmalıydı.
Sonunda
Aslı’ nın çocukluğunun geçtiği yuvaya gelebilmişlerdi. Küçük bahçesi olan bu
küçük eve Timur şimdi daha acıklı bakıyordu. Saf ve masum bir kız çocuğuna
yapılmış bir ihaneti sindiremiyordu. Bu evde doğmuş bu evde genç bir kız olmuş
dünyanın hiçbir kirli yüzünü görmeden İstanbul’ un kucağına düşmüştü. Onu ilk
gördüğünde yüzündeki çocuksu masumiyeti görmemek imkansızdı. Onun böylesine bir
yerde doğup büyümüş olabileceğini hemen o zaman anlamıştı.
Aylin
ve ikizler arabada kalmış Timur evin kapısını çalmıştı. Kapıyı Aslı’ nın babası
açtı.
“O!
Timur evladım hoşgeldin.”
“Hoşbulduk
Bilal Amcacığım.” Timur içeri girmemiş şöyle bir duraksamıştı. Bilal Bey içeri
girmesi için kapıdan geriye çekilmiş ama Timur’ un gelmediğini fark etmesi çok
kısa sürmüştü. Soru dolu gözlerle ona bakıyordu.
“Gelsene
evladım içeri.”
“Şey
Bilal Amca sana iki küçük misafir getirdim. Onları kabul eder misin?” Bilal
Bey’ in aklına Aslı gelmemişti. Ama yine de Timur’ un çekinceli hareketinden
biraz olsun rahatsız olmuştu. Gözleri arabaya kaydığında Aylin arabadan aşağıya
indi. Bilal Bey rahat bir nefes almış Aslı’ nın olmamasına sevinmişti.
“Tabi
gelin buyrun.” Dedi. Bilal Bey, Aslı’ nın annesine haber vermek için içeriye
geçmiş Timursa ikizlerden birini almak için arabaya dönmüştü. Aslı’ nın annesi
mutfaktan ellerini kurulayarak telaşla yetişmeye çalışsa da Timur ve Aylin
çoktan bahçeden içeriye girmiş ve evin kapısına gelmişlerdi.
Bilal
Bey, geride duruyordu. Torunları olduğunu bilmediği bu çocuklara bakınca içi
bir hoş olmuştu. Nedense içinden ağlamak geliyordu. Kapıda hasret giderdikten
sonra hepsi odaya geçmişlerdi. Aslı’ nın annesi çok sevinçli ve heyecanlıydı.
Timur’ u görünce kendi oğlunu görmüş gibi oluyordu. Henüz daha ikizleri
dikkatle inceleme fırsatı olmamıştı. Heyecanla Timur’ a hal hatır soruyordu.
Bilal
Bey ise boğazına düğümlenen yaşların verdiği acıyla oturduğu yerde öylece
kalakalmıştı. Yalnızca ikizlere bakıyordu. Aslı’ nın annesi Nuran Hanım
heyecanlı tavırlarının arasında bir an için Bilal Bey’ in bakışlarına
takılmıştı. Nereye böylesine derin bakıyor diye başını çevirdiğinde ikizlerin
vefat eden oğlu Cihan’ a ne kadar da çok benzediğini fark edebilmişti.
Elleriyle ağzını kapayan kadıncağız dehşete kapılmıştı. Timur’ u da Aylin’ i de
unutmuştu. Fal taşı gibi açılan gözleriyle her ikisini de inceliyordu. Zaman
onun için durmuştu. Hatta onun için dünyada şuan hiçbir şey yoktu sanki.
İkizler
Timur ve Aylin’ in kucaklarından inmiş sehpanın üzerindeki testiyi merak
etmişler inceliyorlardı. İlk defa gördükleri dedelerinin yanından geçiyorlarken
Bilal Bey dayanamayıp arkadan gelmekte olan Poyraz’ a bir anda sarılmıştı.
Aylin gözleri yaş ile dolmuş olsa da onları gülümseyerek izliyordu.
Timur
üzerinden büyük bir yük kalkmışcasına rahat bir nefes almıştı. İzah etmesine
gerek bile kalmamıştı. Oysa buraya gelirken ne kadar da çok çekiniyordu. Ama kan
bağı herşeyi çözüvermişti.
Timur
bu güzel anın büyüsünü asla bozmak istemiyordu. Öylece anneanne ve dedelerin
torun buluşmasını seyredalmıştı. Vakitleri oldukça genişti, böylesine bir anı
beklemeye değerdi. Yalnızca istediği tek şey keşke bu buluşmaya Aslı da şahit
olabilseydi. Bunu geri dönüş için arabaya yaklaştığında Aylin’ e de söylecek
Aylin gülümseyerek telefonu uzatacak ve o özel anların an ve an kaydını Timur’
a gösterecekti.
Bilal
Bey, önüne kim gelirse gelsin Aslı’ ya karşı yumuşamayacağında kesin
kararlıydı. Ama vefat eden oğlunun bebeklik hali önüne çıkıp geleceğini tahmin
edemiyordu. Oğlunu çok özlüyordu. Hiç içeriye almak bile istemediği bu iki
küçük yaramazı şimdi bırakmak dahi istemiyordu.
“Görüyor
musun Bilal Allah bizden bir oğlan aldı bize iki oğlan geri verdi.” Bilal Bey
iç çekmiş:
“Öyle.”
Demişti. Ardından Timur’ a Aslı’ yı sordu. Timur her ne kadar Aslı’ ya karşı
bunu başaramıyor olsa da dürüstlüğün her zaman doğru yol olduğuna inanırdı.
Herşeyi olduğu gibi baştan sona anlattı. Ve onlara Timur, Aslı’ yı kurtarmak
için elinden geleni yapacağına söz verdi.
Bilal
Bey, o ailenin Aslı’ ya en nihayetinde bunu yapacağını tahmin ediyordu. En
baştan beri onay vermemesinin sebebi de buydu zaten.
Bir
süre oturduktan sonra Timur gitmek için ayaklanmıştı. Ama Nuran Hanım özellikle
torunlarından ayrılmak istemiyordu. Aylin, Timur’ a birkaç gün burada
kalabileceğini söylemişti. İkizlere de kendisine de birkaç yedek kıyafet
almıştı. Timur için hiçbir sakıncası yoktu. Birkaç gün kalmak ikizlere de iyi
gelirdi.
Aylin
Timur’ u arabaya kadar geçirmişti. Timur tek başına yola çıkmış geri dönüyordu.
Kısa bir süre sonra telefonuna bir mesaj geldi. Baktığında Aylin’ in “Aslı
Hanım’ a göstermek istersiniz belki.” notuyla gönderdiği videoyu gördü. Videoyu
açıp biraz seyredince yüzünde bir gülümseme belirdi. Aslı bu anları görünce kim
bilir ne kadar çok sevinecekti?
27. BÖLÜM
“Seni, kendimden vazgeçecek kadar
çok sevdim.”
Gece
yarısı acil olarak getirilen mahkumun sonuçlarına doktor dehşet içinde bakıyordu. Yanında duran asistanına
söylenmekten kendisini alamıyordu. Sonuçları göstermek için diğer uzman
arkadaşının gelmesini bekliyordu. Aslı ise acil olarak yoğun bakıma alınmış ve
karar sürecine kadar oksijen takılıp tedavisi başlanmıştı. Hastanede uzmanların
tedirgin olduğu bu manzara hapishanede şok etkisi yaratmıştı. Kanlar içinde
yere yığılan Aslı’ nın görüntüsü görevlilerin de mahkumların da gözlerinin
önünden bir türlü gitmiyordu.
“Tıbbın
geliştiği bir zamanda böylesine bir ihmal aklın alıyor mu?” Doktor sürekli bu
cümleyi asistanına söyleyip duruyordu. Hışımla kapı açıldı ve evinden apar
topar gelen doktor arkadaşı içeriye girdi.
“Dostum
bakayım hele şu sonuçlara.” Onu bekleyen doktor ve asistan ekranın önünden
sandalyelerini kenara doğru çekmişlerdi. Yeni gelen doktor ekrana bakmasıyla gördüğü
tablo karşısında dehşete düşmüştü. Bu sormaktan kendisini alamamış sözcükler
dudaklarından dökülüvermişti:
“Bu
hasta hala yaşıyor mu?” Sandalyede oturan nöbetçi doktor hemen telefona
sarılmış karşısına çıkan personele direktifleri sıralamıştı:
“Ameliyathanenin
acil odasını ayarlasınlar, ekip hemen toplansın ağır bir akciğer vakasına
giriyoruz.” Telefonu kapattıkları gibi ameliyathanenin yolunu tutmuşlardı.
Evden gelen doktor:
“Dostum
bu duruma nasıl gelmiş?”
“Bu
hasta mahkum, çok kısa bir süre önce ağır bir trafik kazası geçirmiş. O zaman
yatırıldığı hastane ile iletişime geçtim. Kadının şuan bilinci olmadığı için
anlatacak durumu yok zaten. Hastanedeki doktor hastayı çok iyi tanıyor. Çok
zengin bir ailenin geliniymiş. Kadın yaşadığı şokun etkisiyle bırak tetkik ve
tahlil yaptırmayı tenine bile dokundurmamış. Aslında doktor durumunun ağır
olduğunu biliyormuş ama hal böyle olunca o da birşey yapamamış.”
“Kurtarabilir
miyiz dersin?” Nöbetçi doktor umutsuz bir şekilde bilmiyorum der gibi dudak
bükmüştü.
Timur,
İstanbul’ a henüz girmiş yolda aracını sürmeye devam ederken telefonu çalmıştı.
Bu geç saatte aranıyor olmak içine bir ürperti getirdi. Şarjda olan telefonunu
hızla eline aldı. Arayan Tufan’ dı. Hemen açtı.
“Alo
Tufan hayırdır?”
“Timur,
Aslı’ yı hastaneye kaldırmışlar.”
“Ne!
Ne diyorsun? Ne olmuş?”
“Bana
da tam bilgi vermediler. Şimdi hastaneye geçiyorum. Sana konum attım.”
“Tamam
hemen geliyorum.”
Timur
hastaneye ulaştığında Tufan çoktan oraya varmış hapishane müdürüyle
görüşüyorlardı. Tufan, Aslı’ nın hapse girmeden önce rutin kontrollerinin
yapılmamış olmasına tepkiliydi. Timur geldiği gibi hemen atıldı:
“Tufan
ne olmuş?”
“Biraz
önce doktorlar kısaca bilgi verdiler. Aslında akciğerlerinden biri kazada ağır
bir darbe almış o an hemen ameliyata alınsaymış çok sorun teşkil edecek bir
durum değilmiş. Ama Aslı tedaviyi kabul etmediği için aldığı darbe bugüne kadar
akciğerine ciddi bir seviyede zarar vermiş. Kanser bile yanında daha masum
kalır dedi doktor.”
“İyi
de neden bugüne kadar bu durumu farkedemedik?”
“Diğer
akciğer ihtiyacı karşılamış. Ama normal bir insan olsa verdiği sıkıntılarla
çoktan tekrar hastaneye gelirdi diyor doktor. Belli ki Aslı’ nın psikolojisi
gördüğümüzden çok daha fazla bozulmuş. Keşke uzmandan bir destek alsaydınız.”
Timur eliyle çenesini ovuşturarak:
“Bilemedim
Tufan. Hem Aslı’ nın inatçı bir yapısı var bakalım ikna edebilecek miydik?”
“Bir
durum daha var. Hapse girmeden önce genel rutinden geçmesi gerekiyordu. Ama
Aslı hastaneye götürülmemiş. Bu durumla ilgileniyorum. Bilgin olsun. Ayrıca bir
haberim daha var. Yarın sabah şirkette söyleyecektim.”
Bu
kadar olayın arasında Tufan sıkıştırdığına göre büyük bir mesele olmalıydı.
Gözleri faltaşı gibi açılmış ona soru dolu gözlerle bakıyordu.
“Aracı
tespit ettik.”
“Sen
ciddi misin?”
“Evet
senden sonra yol üzerinde gittiği yerlerde birkaç kamera görüntüsü daha ele
geçirdiler. Hepsini mahkemeye sundum.”
“Peki
araç kime aitmiş?”
“Şirkete.”
Timur
affallamıştı. Ne diyeceğini bilemiyordu.
“Nasıl
yani Kerem’ e çarpan araçtan bahsediyoruz. Hani o çarptıktan sonra kaçıp
giden.”
“Evet.
Yani anlayacağın: Bu işi yapan şirketten.”
“Anlayamıyorum.
Kerem, çok sevilen bir insandır. Kim onu öldürmeyi göze alacak kadar ondan
nefret etsin ki?”
“Ben
de öyle olduğunu düşünüyorum zaten. Şirkete yeni aldıkları eleman kimlerdi
araştırdım. Kim çıktı dersin?”
“Kim?”
“Aslan.”
Timur dehşetle Tufan’ a bakıyordu. Kocaman yutkunmuş ve sağa sola bakmaya
başlamıştı.
“İhalede
Sabri Bey onu Aslı’ ya karşı korumuştu. Yani anlayamıyorum. Sabri Bey oğlunu
öldürtecek değil herhalde?”
“Sabri
Bey’ in sevdiği bir çalışan diyorsun yani?”
“Evet.”
“Doğrusu
tanıdık olmadığı sürece koca şirkete yeni girmiş eleman şirket sahibi ile
samimi olacak değil.”
“Yani.”
“Ben
onun da çetelesini çıkarttırayım.” Diyerek telefonundan, tuttukları adamlara
mesaj atmıştı. Aslan’ nın kimlik bilgilerini yazmış ve şirkette araştırmalarına
yardımcı olacak asistanın ismini vermişti.
Şimdi
tek yapmaları gereken Aslı’ nın ameliyatının güzel sonuçlanmasını beklemekti.
28. BÖLÜM
“Bundan sonra artık sana nefes ben
olacağım.”
Ameliyat
çok uzun süre devam etmiş olmasına rağmen çok başarılı geçmişti. Lakin Aslı’
nın uyutulması gerekiyordu. Acıları dayanılacak gibi olmayacağı için iyileşme
sürecinde uyuması daha uygun olacaktı.
Aslı,
akciğerlerinin neredeyse büyük bir bölümünü kaybetmişti. Doktor, normal
yaşamına döndüğünde bunu belirgin bir şekilde farkedeceğini Timur’ a söylemişti.
Hayatı boyunca ilaçlara bağlı olarak yaşayacaktı. Ama yaşayacaktı. Timur için
önemli olan buydu. İkizlerin ve onun yanında nefes alsın onun için yeterliydi.
Artık sağlığına daha çok dikkat etmesi gerekiyordu. Kesinlikle hasta
olmamalıydı. Her solunum yolu enfeksiyon kaptığında ciğerleri biraz daha hasar
alacak ve bu durum ömrünü kısaltacaktı. Dıştan gelecek her türlü mikroba karşı
savunma mekanizması ise zayıftı. Prematüre bir bebekten bile daha çok dikkat
edilmesi gerekiyordu. Eğer bunlara dikkat ederse sağlıklı yaşamını
sürdürebilirdi.
Timur,
Aslı için gereken ne varsa yapılmasını istiyordu. En iyi hastanede olduklarını
biliyordu. En başta doktorlar onun özel bakımına özen gösterilmesini
savunuyordu. Ona en iyi oda ayarlanmış ve hapishanede kalamayacağı raporunu
çoktan düzenlemişlerdi.
Tufan
elindeki raporla Aslı’ nın ev hapsini talep edecekti. Verecekleri adres ise
muammaydı. Timur hiç düşünmeden yaşayacağı adrese kendi evinin adresini verdi.
Artık geri dönülmez bir yola girmişlerdi. Aslı’ nın bu vakitten sonra itiraz
etmeye dahil hakkı yoktu. Çünkü ona bakacak başka kimsesi de yoktu.
Tufan
hastanedeki odasını Aslı’ nın sevdiği eşyalarla donatmaya başladı. Hergün
hastaneye farklı bir çiçekle geliyordu. Kokularının odaya yayılmasını ve Aslı’
ya rahatlatıcı bir etkisi olmasını sağlıyordu. Bazen kulaklıkla ona müzik
dinletiyor bazen kendisi aşk romanları okuyordu. Her daim onun yanında
oluyordu. Kalmasına izin verseler bir saniye bile yanından ayrılmazdı. Ama ne
yazık ki günün belli saatlerinde onunla olmasına izin veriyorlardı. O da günden
geriye kalan vaktinde Aslı’ nın davalarıyla ilgileniyordu.
Neredeyse
bir ay olmak üzereydi. Aslı ile Kerem’ in ilk davaları görülmüş ve hakim
boşanmalarını uygun görmüştü. DNA testi için işlemler de başlatılmıştı. Hakim
aynı zamanda Timur’ dan da örnek vermesini uygun görmüştü. Çünkü elinde Kerem’
in ve Timur’ un DNA sonuçları vardı. DNA testi için örnek verme ve sonucu takip
etme işlemleri adliye kanalıyla olunca oldukça uzun sürüyordu. Ama hakimin
boşanmaya karar vermesinin sebebi bu değildi elbette. Hakim kazayı Aslı’ nın
planlamış olabileceğine inanıyordu. Hem olmasa bile artık evlilik bir çıkmaza
girmişti. Bu iki çiftin sağlıklı bir şekilde evliliklerine devam etmesi mümkün
gibi görünmüyordu.
Timur
bu duruma sevinse de Tufan’ a kızmaktan kendini alamıyordu. Çünkü Aslı Timur’ a
çok kızacaktı. Elinden geldiği kadar ilgilenmediğini düşünebilirdi. Tufan ise
Aslı’ nın uyutulmasıyla bu dava sonucunun yakından uzaktan alakası olmadığını
savunuyordu. Aslı’ nın magazinlerde çıkan çarpık haberleri, DNA sonuçlarının
değiştirilmesinin asla mümkün olmadığından sonucun gerçeklik payı olduğuna
inandığından ve ayrıca bu kazayı da Aslı’ nın planlamış olabileceğine inanmış
olmasından ötürü hakimin bu sonuca vardığını savunuyordu.
“İyi
de o zaman hakim neden sonuçları beklemedi Tufan? Bana mantıklı bir sebep
söyle.” Tufan’ ın çalışma odasında hareretli bir şekilde konuşuyorlardı.
“Bilemiyorum
bu tamamen hakimin insayatifinde. Sonuçta karşısında yeni bir hayata gözlerini
açmış bir adam duruyor. Adam ısrarla hayatıma devam etmek istiyorum diyor.
Zorla da onu tutamaz ya. O da önünü açtı.”
“Hiç
iyi olmadı Tufan hiç iyi olmadı. Aslı uyandığında yıkılacak. Ben ne diyeceğim
şimdi ona?”
“İnan
hiç bilmiyorum.”
“Bu
kaza dosyası ne durumda?”
“Hakim
sunduğumuz delilleri önemsemiş. Savcı beni görüşme için çağırdı. Bu delilleri
nasıl elde ettiğimizi sordu.”
“Başın
belaya girmeyecek değil mi? Aman a!” Tufan gülmüştü.
“Yok
vallahi Kubilay Bey bize bayağı uzman kişileri ayarlamış. Kamera sahipleri
sorun çıkarmadan savcıya ifade vermeye gidiyor.”
“Desene
yine yanıldım.” İkisi de kahkaha atmışlardı.
Timur,
Aslı’ nın yanına uğramak için Tufan’ ın yanından ayrılmıştı. Ona yine taze
çiçeklerden almıştı. Hastaneye gittiğinde Aslı’ nın uyandırıldığını görmüş ve
şok olmuştu. Aslı’ nın saçlarını tarayan hemşire Timur’ un ellerinde çiçeklerle
geldiğini görünce gülümsemiş ve onları yalnız bırakmaya karar vermişti.
“Aslı?”
“Timur!”
Aslı ellerinde çiçeklerle öylece karşısında bekleyen bu aşık adamı görünce
içinde bir şeylerin koptuğunu hissetmişti. Hemşire ona uyandığında başına neler
geldiğini anlatmıştı. En çok da Timur’ u. Her an yanında olduğunu söylemişti
ona. Tüm çalışan personelin gıbtayla aşklarını izlediğini söylemişti. Eşi
sanıyorlardı Aslı’ nın. Aslı ise bozuntuya vermemişti. Nedense onun aşkına
karşı bir direnç uyguladığını farketmişti. Onun duygularına ket vuruyordu. Her
defasında onun arkadaşı olduğunu yineledikçe onu duygularına esir ediyordu. İçine
attıkça hapsolan duyguların artık nasıl da özgürlüğe kavuşmak istediğini kendi
hislerinden biliyordu.
Suçsuz
yere dört duvara hapsedilen bir insan kadar yüreğine hapsedilmiş duygularında
özgürlüğüne kanat açmış bir kuş gibi serbest bırakılmaya ihtiyacı vardı.
Timur
Aslı’ nın bakışlarındaki o derin duyguları hissetmişti. Ona bir başka
bakıyordu. Dudakları minicik gülümsüyordu. Samimi dostunu gördüğünde verdiği
sevinç kadar gergin değillerdi dudakları. Minicik gülümsemişti. O solgun
yüzünün kıpkırmızı kıvrımları yuvalarından minicik kopmuş ve kalbine sıcacık
dokunuvermişti. Aslı ona bir şey demek istiyordu sanki. Sıcak bir iklimin içini
ısıtan kumsalı gibi minicik bir şey demek istiyordu. Nedense bu büyüyü bozmak
istemiyordu. Hiçbir şey demeden yanına oturdu. Ve o güzel dudaklarını seyre
daldı.
29. BÖLÜM
“Olasılığına dahil
olsaydım, hayatım böyle olur muydu? ”
“Hoşgeldin.”
Dedi nazikçe Aslı.
“Uyanmışsın.”
“Evet.
Bana sanki hastaneye getirdikleri dün gibi geliyor ama meğersem bir ayı çoktan
geçmiş.”
“Evet
öyle oldu. Ama merak etme herşey yolunda.”
“Teşekkür
ederim. Senin sayende.” Timur başını öne eğmişti.
“Ne
demek.” Tek diyebildiği buydu. Ona boşanma davasını nasıl anlatacağını
düşünüyordu. Aslı ise Timur’ la nasıl konuşması gerektiğini. Timur’ un elini
tuttu. Timur böylesine bir hareketi beklemiyordu. Hala bu dokunuşun dostça bir
şeyler söylemek için olduğuna inanıyordu.
“Timur
lütfen beni bağışla.” Timur affallamıştı. Soru dolu gözlerle ona bakmış neden
böylesine bir cümle sarfettiğini bir türlü anlayamamıştı. Aslı derin bir nefes
aldı hala acısını hissettiği yaranın varlığını yokmuş gibi saymaya çalışarak
yatağından doğruldu.
Timur
hemen ona destek olup doğrulmasına yardımcı oldu. İkisi de bir an için sessiz
kalmışlardı.
“Görmem
gerekiyordu. Ama ben anlayamadım. Göremedim çok üzgünüm.” Timur’ un başı öne
eğilmişti. Onunla bu durumu birgün konuşacağını biliyordu ama bu yerin bir
hastane olacağını hiç tahmin etmiyordu. Onu daha fazla üzmek istemiyordu. Lakin
Aslı bu konuyu konuşmakta oldukça kararlı görünüyordu.
“Ben
söyleyemedikten sonra sen nasıl anlayacaktın ki?”
“Peki
neden söylemedin bana?”
“Benim
için çok özeldin. Seni ilk tanıdığım günden beri sende beni çeken bir şeyler
vardı. Diğerlerindense çok başkaydın. Sana karşı hissettiklerimin geçiçi
olmayacağını biliyordum. Bu yüzden önce ailenin onayını almam gerekiyordu.
Onlar onay vermezse sana asla söylemeyecektim.”
“Nasıl
yani bu durumda konuştun mu ailemle?”
“Evet.”
Aslı şok olmuştu.
“Senin
beni ailenle tanıştırdıktan bir süre sonra Bilal Amca ile konuşmaya yalnız
başıma gitmiştim. Seni sevdiğimi ama onay vermezse asla bunu sana
anlatmayacağımı söyledim. Bu konunun burada kapanacağına yemin ettim.”
“Babam
onay vermediği için mi bana söylemedin?” Timur biran gözleriyle kaybolduğu
boşluktan sıyrılarak Aslı’ ya baktı. Yanlış anlaşılma hissiyle biraz heyecan
yapmıştı.
“Hayır
hayır bilakis bu hareketim Bilal Amca’ nın çok hoşuna gitmişti. Çünkü Kubilay
Amca’ yla karar vermeden önce annem ve babamla da telefonla görüştürmüştüm.
Annem ve babam sana olan hislerime oldukça ılımlı bakmışlardı. Bilal Amca ile
bu yönde konuşmuşlar Bilal Amca’ nın da bu hareketim çok hoşuna gitmişti. Bizim
için zenginlik ve etiketin bir önemi yoktu. Benim annem de çok zengin bir
ailenin kızı değildi. Annem kendi emeği ile bu yerlere gelmiş emektar bir
kadındı. Aynı senin gibi.
Ailenden onayı aldıktan sonra artık seninle
konuşabilirdim. Kendimi hazır hissettiğim vakit senle konuşacaktım. Lakin sen
Kerem’ e olan aşkını bana söylediğinde artık çok geç kaldığımı anlamıştım. Sana
o saatten sonra söylesem de bana evet demeyeceğini biliyordum.
Bilal
Amca benden haber bekliyordu. Ona bu durumu da izah edemezdim. Arada kalmıştım.
Kerem’ e aşık olduğunu babana nasıl söyleyebilirdim ki? Ziyaretlerine sık sık
gidiyordum ve seninle konuşmadığımı söylüyordum. Konuşmama sebebime ise birçok
bahaneler uyduruyordum. Ama ben ailenin bir evladı gibi olmuştum. Cihan’ ın
hastalığı ile ben de ilgilenmeye başlamıştım. Cihan’ a çok benziyor olmam
kendisine daha yakın hissetmemi sağlamıştı. Beni sanki abisi gibi görüyordu.
Sonra
siz ailenize açıldınız. Kerem’ in arkasında ailesi yoktu. Onay verilmemiş bir
ilişki olduğu aşikardı. Baban her babada olduğu gibi kızının onay verilmemiş
bir evlilikte ziyan olmasını istemiyordu. Bilal Amca en çok da bana kızmıştı. Sana
karşı atmam gereken adımı zamanında atmadığımı düşünüyordu. Bense ona senin
aşkını söyleyememiştim. Yine diyememiştim Aslı’ nın Kerem’ e aşık olduğunu
öğrendim diyememiştim. Kerem ile çok mutlu olacağını görebiliyordum. Kerem
çapkın bir adamdı ama özünde iyi biriydi. Açıkcası bu durumlara kadar
geleceğini ben hiç düşünmemiştim. Ne kadar seni istemeyebilirlerdi ki? Mutlaka
alışacaklardı. Ama gördüğün gibi olmadı. Baban görmüş geçirmiş bir adam belki
bunların olacağını sezinliyordu. Cihan’ a da malum oluyordu bilmiyorum. En çok
da Cihan sürekli sana sahip çıkmamı isteyip duruyordu benden. Ona söz verdim
Aslı seni ömrüm yettiğince koruyacağıma söz verdim.”
Aslı
ağlıyordu. Timur’ un nasıl bir çıkmazın içinde olduğunu şimdi daha iyi
görüyordu. Aşkının yanında ölmüş bir kardeşin vasiyeti de kalbinde
taşıyamayacağı bir yük haline gelmişti. Onu çok seviyordu. Bir arkadaştan çok
daha öte seviyordu. O yüzden Timur’ un yaşadıklarında kendisini de sorumlu
tutuyordu. Düşüncelerinin yükünden kurtulmak istercesine başını yasladığı
yastığa daha bir gömmüştü. Gözleri yukarıya bakıyordu.
“Sürekli
düşünüyorum Timur ve şimdi daha bir düşünüyorum. Belki de senle evlenseydik
herşey çok başka olacaktı. Kardeşime moral olur ömrünü uzatır mıydı bilmiyorum
ama en azından vicdanı rahat bir şekilde bu dünyadan göçecekti. Bense her daim
onun yanında olabilecektim. Son nefesinde bile.” Derin bir nefes aldı. Başını
tekrar Timur’ a çevirip:
“Timur,
hatamı telafi etmeme izin ver.” Timur affallamıştı.
“Anlamadım.”
“Sana
da kendime de acı verdim. Ve senin dediğin gibi hala kör olmuş yaşadıklarımızı
görmez durumdayım. Sen haklıydın Timur çocuklarım da perişan olmaya devam
ediyor. Bunun son bulacağı yok. Kerem’ le olan evliliğim sadece bana değil
birçok kişiye de zarar veriyor. Bunu en baştan beri görmeliydim. Bazen insan
aşkıyla tüm kötülükleri yok edeceğini sanıyor oysa öyle değil.” Aslı bir an
durdu ve derin nefes aldı.
“Hemşire
iyi olacağımı söyledi. Artık daha fazla hata yapmak istemiyorum. Bir yerde buna
dur demeliyim. Timur, hayatımın geri kalanında yanımda olur musun?”
Timur
şok olmuştu. Aslı neler söylüyordu böyle? Aslı ciddi miydi? Biraz önce yanlış
mı anlamıştı? Emin olmak istiyordu.
“Nasıl
yani ben her zaman senin yanındayım Aslı.”
“Benim
çok düşünme vaktim oldu. Yani hapiste. Hayatımda bir çok işaret vardı. Tüm
işaretler seni gösteriyomuş meğersem ama üç sıkı dostun bir bütün olmuş
hayatları arasında iyi ayırt edememişim. Hayatlarımız bölündükçe kaderimin kime
bağlı olduğunu şimdi daha iyi görebiliyorum. Artık doğru yolda doğru kişiler
için mücadele edeceğim. Artık boşanmak için direnmeyeceğim. Eğer hala sen de
istersen ben seninle hayatımı birleştirmeye hazırım.”
Timur
gülümsüyordu.
“Bunun
için sanırım önce Bilal Amca’ dan izin almam gerekecek.” İkisi de gülmüşlerdi.
Timur Aslı uyurken neler olduğunu bir bir anlattı. İkisi de artık Kerem’ in
ailesinin Kerem’ den kurtulmak istediklerini biliyordu. Elbette dostları için
ellerinden geleni yapacaklar ve bu kazanın ardında yatan asıl gerçeği bulacaklardı.
Ama önce Aslı’ yı kurtarmaları gerekiyordu.
30. BÖLÜM
“Baba kokusu.”
Aslı’
nın uzun bir süre daha hastanede tedavisi devam etti. Timur sürekli olarak
ziyaretine hastaneye geliyor ve her seferinde elinde yine başka bir çiçek
oluyordu. Ona baktığında yüzünde açan çiçeğin verdiği huzursa daha bir
başkaydı. Aslı hiç bir zaman Timur’ a baktığında böyle hissedeceğini hayal bile
edemezdi. Ona her daim bir dost gözüyle bakmıştı.
Aşkın
yalnızca kalbinde kanat çırpan bir kuş gibi hissettirdiğine inanırdı. Kerem’ e
duyduğu aşkın tarifi böyleydi çünkü. Ona her baktığında kalbinden bir parçanın
kopup gittiğini hissederdi. Mutluluğu onun bakışlarında bulduğuna inanırdı.
Hayatta her kim karşısına çıksa bu mutluluğa engel olamayacağına inanırdı.
Onunla bütünleşen hayatında üzüntüler hiç eksik olmamıştı. Yalnızca kendileri
mutluluğu rol almışlardı. Sahneledikleri tiyatroda bir tek ikisi mutlu
diğerleri mutsuzdu. Ama önemli değildi. Çünkü bu sahne onların hayatıydı.
Başrollerinde ise yalnızca ikisi vardı. Diğerleri yalnızca yardımcı
oyunculardan ibaretti. Onların mutluluğu ya da mutsuzluğu bir şey ifade eder
miydi?
Şimdi
bakıyordu da ne kadar bencilce bir senaryo kurmuşlar kafalarında. Oysa herkes
kendi tiyatrosunda kendi hayatını çiziyormuş. Onların yüzünden mutsuz olan
birçok insan... Dahası bu onların da zamanla mutluluğu bir rol haline getirmiş
olmarıydı. Zamanla eskisi gibi gerçek huzuru kalplerinde bulamaz olmuşlardı.
Şimdi
bunu Timur’ un gözlerinde görebiliyordu. Herkesten uzak ve ses getirmeyen kendi
haline içten bir sevgi. Aşk yok, heyecan yok dahası kanat çırpan kuşlarda yok.
Koca bir sessizliğin ardında huzur veren minik bir rüzgar esintisi gibi. Bu
rüzgarlar ne denizleri dalgalandırıp felaketler çıkarıyor ne de fırtınalar
kopartıyordu.
Sessiz
bir limana demir atmış eski bir gemi gibiydi. Gıcırdayan tahta sesleri onların
birbirine utanarak gülümseyen dudaklarıydı. Artık yarın ne olacağını biliyordu.
Güneş doğacak ve gün ağaracaktı. Belki bugün çocuklarıyla beraber piknik günü
olabilir belki lunaparka gitme günü olabilirdi. İşte huzur böyle bir şeydi.
Yarın ne olacak diye korkmadan mutlu planlar yapabilmekti.
Hastane,
hapishaneden daha mı sıkıcıydı acaba? Hele de Timur uzun bir yurtdışı
yolculuğuna çıkmışken bu sıkkınlık daha bir anlaşılıyordu. Nereden çıkmıştı bu
ani seyahat? Boyna uflayıp televizyonun kanallarını sürekli değiştirip
duruyordu. Meğersem zamanın geçmesine yardım eden Timurmuş. Şimdi bunu daha iyi
anlayabiliyordu.
Bir
anda kapı çalmış ve kapıyı yavaşça bir el açmıştı. Bunun Kerem olabileceğini
düşündü. Ama bu mümkün değildi. Artık boşandıklarını biliyordu. Ardından kapı
aralandığında kokusuna hasret kaldığı babası içeri girmişti. Bir an için
kalbinin atmadığını hissetti. Gözleri babasının yorgun ve hüzünlü gözleriyle
karşılaştı. Ağzından “Baba…” kelimesi narince süzülüvermişti. Yıllardır içinde
büyüyüyen boşluğun şimdi kapanacağını düşünmüştü. O koca boşluk bir anda
dolacak diye beklerken bilakis kalbinde açılan o boşluğun ne kadar derin
olduğunu hissetmiş sanki içinde kayboluyordu. O boşluktan kurtarılmayı bekleyen
masum bir geyik yavrusu gibi babasına bakakalmıştı.
Babası
kızını bu kadar hastalanmış olabileceğini tahmin etmiyordu. Gençliğindeki gibi
dinamik ve hareketli bekliyordu. Yüzü solgun, gözlerinin altı mor, olduğundan
çok daha zayıf ve bitkin yatağında öylece yatıyordu. Çocukluğunda hasta olduğu
bir gün gözlerinin önünde canlanıvermişti. O zamanda ateşler içinde halsiz
yatakta yatıp dermansızca sayıklıyordu. Onu kaybetmekten hiç olmadığı kadar çok
korkmuştu. Yüreği o zamanki gibi cız etmiş acısı bağrında yayılmıştı. Yorgun
bedeniyle ona yaklaşmış ve sımsıkı sarılmıştı. Aslı koca bir dağa sırtını
yaslamış gibi içi ferahlıkla dolmuştu. Şimdi hayat daha çekilir hal almıştı.
Gözünde büyüyen onca korku küçük bir toza dönüşmüş içinden uçup gitmişti.
Ardında
bekleyen annesi ağlayarak onları izliyordu. Babası arkasına bakıp hanımına
gülümsedi. İkizlerle beraber annesi de Aslı’ ya sımsıkı sarıldı. Üzerinden koca
bir yük kalkmıştı.
Poyraz
ve Kuzey elbette biraz kırgın davranıyorlardı. Annelerinin onu terkettiğini
düşünüyorlardı. O yüzden hırçınlıkları üzerlerindeydi. Ama bu halleri bile o
kadar çok tatlı geliyordu ki onlara kahkahalarla onları izliyorlardı. Aslı’ ya
göre çok büyümüşlerdi. Hatta konuşmaları daha iyi anlaşılıyordu.
Babası
ve annesi arasında eskilere dair ve hatta Kerem’ le bile ilgili hiçbir şey konuşmadılar.
Herkes herşeyi biliyor ve susuyordu. Yalnızca çocukların oyunlarını
izliyorlardı.
Herkes
şimdi daha huzurlu ve mutluydu. Kırgınlıklar tükenmiş ve sevgi bir kuş kadar
özgürce kalplerde yer etmişti. Zor olan affetmek değildi aslında zor olan o öfkeyi
ısrarla kalpte barındırabilmekti. Oysa en güzeli ve en kolayı aile olabilmekti.
Sevgi dolu ve mutlu…
31. BÖLÜM
“Sır Perdesi.”
Uzun
bir süre Timur hastaneye gelmiyordu. Hergün belli saatlerde Aylin ikizleri
Aslı’ nın ziyareti için hastaneye getiriyordu. Her ne kadar sıkılıyor olsa da
çocukları görebildiği, anne ve babası ile hasret giderebildiği için yine de
halinden memnundu. Her ne kadar ceza almış olsa da hastaneden sonra eve geçiyor
olacağını düşünmek de onu ayrıca teselli ediyordu. En azından ailesi ile
beraberdi.
Ama
kafasını kurcalayan; evlenme kararı aldıktan sonra Timur neden hiçbir şey
söylemeden yurtdışına gitmişti? Hem de nereye gideceğini bile söylememişti.
Amerika olması ihtimaller arasındaydı. Şirketlerin orada bağlantıları vardı.
Acaba işle ilgili önemli ne olmuştu da Timur yurtdışına gitmişti.
Anne
ve babası ile konuşmamış olsalar da nikah olana kadar yanında olacaklarını
biliyordu. Bu yüzden Timur’ un yokluğu en azından şimdilik ona koymuyordu.
Şimdiye kadar ona bir dost olarak bağlanmış olsa da bu bağlılığın adı
sevgiliyle artık daha uyumlu oluyordu. Şimdi bunu daha iyi görebiliyordu. Belki
de bunun böyle olmasını Aslı istiyordu kim bilir? Böyle olduğuna inanmak
istiyordu. Duyguları bu yönde hala taraf seçmiş değildi. Yalnızca mantığı ile
hareket ediyordu. Bu sevgiyi Timur hakediyordu.
Timur,
ayarladığı özel uçakla çoktan havalanmış İstanbul’ a geliyordu. Uzun süre daha
yolculuk devam edecekti. O yüzden üzerinde hissettiği gerginliğin icabına
bakmaya çalışıyordu. Önünde boylu boyunca uzanan bu yaşlı kadını izliyordu.
Pamuk gibi bir teni vardı. Bir insan yaşlandığında ancak bu kadar güzel
kalabilirdi. Onu ilk gördüğünde anlam veremediği bir duygu tüm bedenini
kaplamıştı. Annesini uzun yıllar görmemiş olsa ve birgün bir anda karşısına
çıksa ancak böyle hissederdi.
Başını
koltuğa yasladı. Derin bir nefes alıp yine nefesini derinden vererek uyumaya
çalıştı. Ama gözlerinin önüne sürekli yaşadığı olaylar gelip duruyordu.
Karadeniz’ in sert suları yamaçlara değil sanki yüreğine vuruyor gibi kalbi güm
güm çarpıyordu. Ne kadar yorgun ve uyumak istiyor olsa da bir türlü
yaşadıklarını aklından çıkaramıyordu.
İki
hafta önce Aslı ile araştırmak için söz
aldıkları evrakların peşine düşmüştü. İzzet Kazan’ ı bulmak için. Namışah’ ın
Aslı ve Kerem’ e ne gibi bir amaç güddüğünü bulamadıkça Aslı’ yı hapis
cezasından kurtaramayacaktı. Namışah her ne planlıyorsa bunu geçmişte araması
gerekiyordu. İlk olarak Namışah’ ın babası Abdullah Bey’ in ailesine ulaşmaya
karar verdi. Hoş aklına da başka bir şey gelmiyordu. Namışah her ne çeviriyorsa
bunu ardında kanıt bırakmadan yapıyordu.
İzzet
Kazan’ ın tedavi gördüğü hastaneye gitmişti önce. Ama beklediği gibi hasta
vefat etmişti. Onun akrabalarının adresini aldı. Bu insanlar aynı zamanda Abdullah
Bey’ in akrabalarıydı. İnsanlara sorarken zaten akraba ziyareti için geldiğini
söylemişti. Zengin bir aile karşısına çıkması gerekiyordu. Ama ta İstanbul’ dan
hastane masrafı karşılandığına göre belli ki durumları beklentinin çok
altındaydı.
Abdullah
Bey ile aynı soyadını taşıdığına göre yakın bir akrabası olmalıydı. Ama belli
ki mirastan pay alamayacak kadar da yakın değillerdi. Evine gittiği ailenin onu
sıcak karşılamasını umuyordu. Yoksa hiçbir şey öğrenemeden geri İstanbul’ a
dönecekti.
Timur’
u orta yaşlarda bir adam karşılamıştı. Hastaneden daha önce arattığı için
geleceğinden haberleri vardı. Timur kendisine kim olduğunu uzun uzun anlattı.
Eskilere dayanan aile dostluğunun borcu olarak bu aileye ziyarete gelmek
istediğini söylemişti. Adamcağız samimiyetle yolda yürürken onu dinliyordu.
En
sonunda eve gelmişlerdi. Çiftlik tarzı küçük bir evdi. Ama beklediği gibi orta
düzeyde bir evdi. Timur, yeşiller arasında böylesine bir evi olmasını hep hayal
ederdi. İçeriye girdiklerinde sobanın vermiş olduğu sıcaklık tüm eve
yayılmıştı. Adam içeri buyur ederken;
“Babam
eski kafadır. Kaçtır kat kaloriferi taktıralım dedim kabul etmedi. Havalar
burada biraz geç ısınır. Hanım size hemen sıcak bir çorba yapsın.”
“Zahmet
verdim teşekkür ederim.”
“Buyrun
geçin şöyle. Babam içeride. Eski zamanları konuşmayı çok sever. Sizin gibi
meraklısını bulmuşken uzun uzun size anlatır.”
Timur
heyecanla gülümseyerek içeriye geçmiş ve cam kenarında oturmuş tesbihini çeken
adama selam vermişti.
“Selamün
aleyküm.”
“Ve
aleyküm selam uşağım hoşgelmişsin.” İki adam bu yaşlı adamın karşı tarafındaki
koltuğa oturmuştu. Timur camın manzarasını geriden izliyordu. Hakikaten olağanüstü
bir güzelliği vardı. İleride yamaçlarda hala kar duruyordu. Oysa yaz neredeyse
kapıdaydı. Ama burası tahmin ettiğinden çok daha soğuktu. Lakin şu yeşile
dolanmış beyaz kar görüntüsü Timur’ u alıp götürmüştü. Hayır dışarda da bu
manzarayı görmüştü ama içi ısına ısına izlemenin tadı bambaşkaymış. Yaşlı adam
babasının ismi için ta İstanbullardan buraya gelen adamı uzun uzun inceleyip
derdini dinledi. Ardından Abdullah Bey’ le olan münasebetlerini anlatmaya
başladı.
“Evlat
İzzet Kazan benim babamdı. Abdullah Amca ile beraber amca çocuklarıydı. Yani
ben Namışah’ la kardeş torunları oluruz. Aslında çok yakınız. Küçükken Abdullah
Amca buralara gelirken Namışah’ ı da yanında getirdiği vakitler olurdu. O
zamanlar iyi anlaşırdık. Çocuktuk. Oyunlar oynardık. Büyüdükçe babası
getirmemeye başladı. Ardından evlenince koptuk gittik. Ama Abdullah Amca
sağolsun elini eteğini bizden hiç çekmemişti. Ziyaretlerimize gelirdi. Babamı
çok severdi rahmetli.”
Uzun
uzun eski zamanları yaşlı adam anlatıp iç çekiyordu. Timur ise içi ısına ısına
onu dinliyordu. Namışah’ ı anlatırken gözlerinin içi parladığını farketmemek
aptallık olurdu herhalde. Belli ki ona karşı zamanında bir şeyler hissetmişti.
“Peki
amca Namışah Teyze buralara gelmeyince siz ziyaretine gelmeyi hiç düşünmediniz
mi?”
Yaşlı
adamın bakışları bir an titremişti. Ardından uzun uzun Timur’ a bakmıştı.
Kaşlarını çatıp başını salladı.
“Yok.
Hiç gitmedim. Namışah büyüdükçe güzelleşiyor babası da daha kıskanç bir tavra
bürünüyordu. Onunla ayrı bir dostluğumuz vardı. Abdullah Amca bunu anlayacak
durumda değildi. Herkesten kıskanır olmuştu. Hoş şimdi düşünüyorum da bir baba
olarak çok da haklıymış. Güzelliği dillere destandı. Arada mektuplaşırdık. Bana
bir resmini göndermişti.”
Yaşlı
adam yorgun bir tavırla ağaya kalkmış ve komidinin yanına gitmişti. Çekmeceden
yıllarca sakladığı mektupları çıkarmış ve en altından bir tanesini alıp Timur’
un yanına gelmişti. Zarfın içinden çıkardığı resmi Timur’ a uzattı. Timur
heyecanla Namışah Hanım’ ın gençlik halini görebilmek için resmi adamın elinden
aldı. Siyah beyaz bir resimdi ve gözleri nedense ışıkta parlamış gibi
duruyordu. Ama ona rağmen çok güzel bir kızdı. Gençliğinde babasının neden bu
kadar üzerine titrediği şimdi daha iyi anlaşılıyordu. Uzun ipek gibi saçları ve
dolgun dudakları vardı. Elmacık kemikleri dolgun ama yüzü ve bedeni oldukça
zayıftı. Resim boydan değildi. Oturarak çekilmiş ve muhtemelen bacak bacak
üzerine atmıştı. Duruşundan bariz belli oluyordu. Kendine güvenen bir tavrı
vardı.
“Gözleri
neden parlamış?” Yaşlı adam beklediği bir soru gibi hemen atılmıştı.
“O
zamanlarda bu kamera zımpırtıları o kadar kaliteli görüntü vermiyordu. Renkli
gözlü insanların gözlerinde hep bu parlama oluyordu.” Timur affallamıştı.
“Renkli
mi?” Yaşlı adam Timur’ un yüzünde oluşan bu tedirginliğin hiç de iyi sonuçlar
çıkarmayacağını hemen anlamıştı. Oturduğu yerden tekrar doğrularak;
“Evet
Namışah’ ın gözleri maviydi.” Timur hemen telefonuna sarılmış ve Namışah’ ın
yakın portre çekimlerinden birini bulup yaşlı adama göstermişti.
“Bakın
Namışah Teyze’ nin şimdiki resmi bu.” Yaşlı adam eline aldığı telefonu burnunun
dibine kadar yaklaştırmış ve anında;
“Hayır
uşağım sen yanlış gelmiş olmalısın. Benim bahsettiğim Namışah bu kadın değil.
Yan yana getirsen bu kadıncağız Namışah’ ın yanında esmer kalır. Namışah pamuk
gibi bembeyaz bir tene sahipti. Hem de bu kadının gözleri siyah. Herhalde
yanlış anlaşılma oldu.”
Timur
bir anda ayağa kalktı. Adamın elinden nazikçe telefonu alarak;
“Hayır
efendim kesinlikle yanlış anlaşılma yok. Kazan ailesiyle geçmişimiz çok uzun
yıllara dayanıyor. Babasından tutun tüm bilgilerimiz uyuşuyor. Bu kadar
benzerlik olması tesadüf olamaz. Belli ki bu işte başka bir iş var. İnşallah
başka zaman tekrar yanınıza ziyarete geleceğim. Misafirperverliğiniz için
teşekkür ederim.”
Timur
tek solukta evden çıkmış ve serin havayla ciğerlerini doldurmuştu. Nefesini
içine çekerken yumduğu gözlerini bir kartalın avına baktığı gibi keskin
bakışlarla tekrar açmış ve bakışları öfkesini kusarcasına ateş püskürüyordu.
Sinirden sıktığı çene kaslarının kaskatı olduğu dışardan bile
farkedilebiliyordu.
Arabasını
bıraktığı yere doğru hızla gidiyordu. Aklında tek bir soru vardı. Namışah
nerede?
Zamanında
Sabri Bey ve Namışah Hanım’ ın Amerika’ da kaldığı adresi bulmuştu. Ayrıca
makbuzlardan Amerika’ da münasabet halinde olduğu isimlerin bir listesini
çıkarmıştı. Komşuları, iş arkadaşları ve görüşebilecekleri tüm insanları ele
almalıydı. Namışah Amerika’ ya gitmiş ve geri dönmemişti. Sabri Bey ne
yapmıştı? Namışah neden geri dönmemişti? Namışah bu kadın değildi. Peki o zaman
bu kadın kimdi?
Şimdi
uçakta karşısında yatan bu yaşlı kadıncağız çok uzun zaman öncesinde Kerem’ e
bebekken bakıcılık yapmış ve onların evinde kısa bir süre yaşamıştı. Evraklarda
düzenli olarak maaşa bağlanmış olan bu kadını yıllar sonra bulabilmesi bir
mucizeydi.
Kadıncağız
yıllar önce Sabri Bey’ in evinde çalıştığı bir dönemde geçirdiği kaza sonucu
felç geçirmiş ve ailesi olmadığı için bakım evine yerleştirilmişti. Hala
çalışıyor olmasından dolayı Sabri Bey tarafından en iyi sigorta poliçesini
tercih ettiği için tüm masraflarını sigorta karşılıyordu. Sigorta şirketiyle
iletişime geçince kadının yaşadığı bakımevini bulmak neredeyse çok kolay
olmuştu.
Bakımevindeki
dosyayı incelediğinde Suzi İpekli adını taşıyan bu kişinin anne tarafı Ukrayna
baba tarafı Türkiye’ den olduğu anlaşılıyordu. Zamanında anne ve babasına ne
olduğu yazmıyordu. Sadece bakımevinde kalabilmesi için kendisine bakacak
kimsesi olmadığına dair geçerli evrakları vardı.
Kadıncağıza
bakınca çok da iyi bakılmadığı anlaşılabiliyordu. Belki Türkiye’ de iyi bir
bakım ve doktor imkanı sağlanırsa kadıncağız sağlığına kavuşabilir ve
konuşabilirdi. Timur onun konuşmasını çok istiyordu. Çünkü bu kadın, Namışah’
ın doğum yapmasından itibaren yanında olan tek bildiği isimdi. Neredeyse Kerem
üç yaşına gelene kadar bu kadın evlerinde bilfiil çalışmış görünüyordu. Belki
gerçek Namışah’ ı en son gören kişi yalnızca bu yaşlı kadıncağızdı. O yüzden
ondan bilgi almadan onu orada bırakmaya kalbi bile dayanamazdı.
Şimdi
huzurla uyuyan bu yaşlı kadını iç geçire geçire izliyordu. Namışah neredeydi?
Namışah bu kadın değilse yıllarca Kerem’ in anne dediği bu kadın kimdi? Kerem
gerçek annesini ayırt edemez miydi? Belli ki her ne olduysa Kerem’ in bebeklik zamanında
olmuştu. Yine oklar bu yaşlı kadına yani Suzi’ ye çevriliyordu. Mutlaka Suzi
Namışah’ ın başına gelenleri biliyordu.
Bir
an içi titredi. Ama gerçekleri düşünmekten kaçmamalı planlarını o doğrultuda
yapmalıydı. Eğer Namışah ölmüşse ki ölmüştü. Çünkü Sabri Bey Namışah olarak
bildiği bu kadının arkasındaydı. Onu koruyup kolluyordu. Belli ki ikisi beraber
bir iş çevirmişlerdi. Bunu ispatlamak için kanıtları olması gerekiyordu.
Bir
anda Timur oturduğu yerden sıçrayarak yüreğini sıkıştıran acıyı eliyle
kavramaya çalıştı. İçinden “Aman Allahım! Kerem biliyor muydu? Her ne biliyorsa
onu ortadan kaldırmak istemiş olabilirler miydi? Aman Allahım! Bu nasıl bir
baba?”
Olamazdı.
Hayır böyle bir şey olamazdı. Düşünmek bile istemiyordu. Böylesine acımasızca
ve vahşice bir planı uygulamış olabileceklerini düşünmek istemiyor ama
görüntüler kendiliğinden gözlerinin önüne geliyordu. Aslan’ ı Sabri Bey’ in
savunması, Namışah’ ın Kerem’ e ve Aslı’ ya acımasız tavırlarını görmezden
gelmesi.
Yo
Yo onların tek davası Defne. Defne olmalıydı. Mal derdi olmalıydı. Kendisini
böyle inandırmıştı. Bir baba hem çocuğunun annesine hem de çocuğuna kıyabilir
miydi?
Timur
boğazını sıkan şeyin kıyafeti olduğunu sanarak boyna kıyafetini çekiştirip
duruyordu. Hostes bayan hemen yanına geldi:
“Efendim
iyi misiniz?” demesiyle Timur fenalık geçirip olduğu yere yığılması bir oldu.
Kızcağız telaşla arkadaşına haber verip ellerinde su ve tansiyon aletiyle
geldiler. Timur’ u ayıltmaya çalışıyorlardı. Timur kısa bir baygınlık
geçirmişti.
32. BÖLÜM
“Evine gelen tutsaklık
kalbine gelen özgürlük gibiydi. Nikah müziği şimdi onun için çalıyordu.”
Hava
ne kadar da güzeldi. Güneşin yakmadığı ama yüreğini sıcacık yaptığı bu mevsimde
çiçekler açmış kelebekler dans ediyordu. Aslı ise hiç olmadığı kadar huzur
içindeydi. Neredeyse bir sene dolmak üzereydi eve hapis olalıdan beri. Odasının
balkonundan bu şahane havayı içine doldurmaya çalışıyordu. Bahçeye inme
özgürlüğünü kısıtlayan ayağındaki bileklik değil hastalığıydı. Sağlığına eskisi
gibi kavuşamayacağını artık biliyordu.
Sevdikleri
için kendisinden fedakarlık etmiş ama asıl sevgisini hakeden insanlara
hayatından zaman veremeyecek kadar kredisini tüketmiş olmanın pişmanlığını
yaşıyordu. Şimdi geriye dönüp bakıyordu da aptallık edip tedaviyi reddetmemiş
olsaydı çocuklarıyla beraber çok daha güzel vakit geçirip koşup eğleniyor
olabilecekti. Anneannesinden çok daha yaşlı hissediyordu kendisini. Görüntü
olarak da neredeyse öyleydi. Ama Timur ısrarla güzelliğine güzellik geldiğini
boyna söyleyip duruyordu. İkizleri henüz daha onun bu görüntüsünün bilincinde
değillerdi. Annelerini böyle de çok seviyorlardı.
Eve
geçtiğinden beri annesi ve babası ziyaretine ara ara gelir olmuşlardı. Her ne
kadar kızları ve torunlarıyla vakit geçirmek isteseler de kendi evlerinden
kopamıyorlardı. Burada kendilerini misafir gibi hissediyorlardı. Oysa Timur
anne ve babasının eve yerleşmeleri için o kadar çok ısrar etmişti ki ama nafile
bir türlü ikna edememişti.
Şimdi
bu güzel bahçede tüm aile telaşla koşuştuyor, bahçenin süslenmesine yardımcı
oluyorlardı. Kır düğünü Aslı’ nın her zaman yaşamak istediği bir hayaldi. Ama
kendisine aşkın ve evlilik teklifinin sonbaharda gelmiş olması bu hayallerini
törpülemişti. Artık neredeyse böyle beklentiler içine girmiyordu.
Kendisine
bile itiraf edemediği bir gerçeği şimdi rahatça söyleyebiliyordu. Tüm hayatını
kaplayan sonbaharı aslında oldum olası hiç sevmezdi. Her mevsim elbette kendine
güzeldi ama nedense sonbahar ona hep ayrılık getirecekmiş gibi hissettirirdi.
Ama Kerem onu batıl inanışların tersine çıkabileceğine ikna etmişti. Efsanede
olduğu gibi Aslı ve Kerem’ in hiç kavuşamaması onların da kavuşamayacağı
anlamına gelmiyordu. O da inanmıştı. Aynı sonbaharın ona ayrılık getirmeyeceğine
inandığı gibi. O yüzden ısrarla Kerem Aslı’ nın bu tabularını yıkmaya çalışıyor
ve özellikle tüm özel günlerini ilk öpüştükleri ayda yani kasımda planlıyordu.
Aslı
ise onu çok sevdiği için bu konuda diretmiyordu. O ne isterse kabul ediyor uyum
sağlamaya çalışıyordu. Ama yine de evren onun için tersine işlememişti. Kerem
ne kadar diretse de kadere karşı gelememiş ve ayrılık en nihayetinde
kendilerine de uğramıştı. Hem de sanki en başta kabul etseler daha acısız
olacakmış gibi direttikçe acılar katlanarak acıtmıştı.
Şimdi
bu acıların son bulmasına az kalmıştı. Mahkeme günü yaklaşmış ve burada her ne
kadar hapis hayatı sürüyor olsa da sevdiklerine yapabileceği son bir iyilik
daha vardı.
Nikaha
çok az kalmıştı. İçeriye kendisinin bakımı ile ilgilenecek olan genç kadın
girmişti. Elinde zarif ve kırılmaktan korkan bir çiçek kadar hassas görünen
beyaz gelinliği duruyordu. Aslı ona uzun uzun bakmış ve ardından yavaşça ayağa
kalkmıştı.
“Camdan
aşağıyı mı izliyordunuz?” Aslı gülümseyerek;
“Evet
herkes oldukça telaşlı görünüyor.” Kadın da gülümsemiş ve Aslı’ nın
giyinmesinde yardımcı olmuştu. Gelinliğini giydirdikten sonra genç kadın odanın
dışında bekleyen güzellik uzmanlarını içeri almıştı. Saçları ve makyajı
yapıldıktan sonra artık nikaha hazırdı.
Kalbi
hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyordu. İçinde var olan boşluğun asla
dolmayacağını biliyordu. Ama bu saatten sonra artık kendisi için bir şeyler
yapmaktan çok sevdikleri için bir şeyler yapmanın vakti gelmişti. Verdiği
kararlar en çok da Poyraz ve Rüzgar’ ı ilgilendiriyordu. Tek başına olsaydı
mücadeleci ruhuyla çabalamaktan asla vazgeçmezdi. Ancak iki masum hayat art
niyetli ellere düşmesindense bu savaştan mağlup bir şekilde geri çekilmek daha
mantıklıydı.
Aklından
bunlar geçince bir anda derin bir nefes aldı ve bükük boynu aniden göğe
yükseldi. Açık kapının ardında bekleyen adama hiç düşünmeden yürümeye başladı.
Timur tüm içtenliğiyle ona gülümsüyordu. Onu mutlu etmek için ne kadar çok
beklemişti. Artık onlara engel olabilebilecek hiçbir faktör kalmamıştı. Evine
gelen tutsaklık kalbine gelen özgürlük gibiydi.
Alkışlar
onlar için, çalan müzik onlar içindi. İkizler ayaklarının dibinde koşturup
duruyor Timur kahkahalar atıyordu. Bu mutluluğa uzaktan yalnızca sesleriyle
şahit olan bir kadın vardı ki evin
terasında öylece yatıyordu. Nerede olduğunu ve kim olduklarını bilmediği bu
yerde yalnızca tanıdık gelen duvardaki tablolara bakarak yaşamına devam
ediyordu. Tabi bu vaziyete yaşamak denilirse. Kafası allak bullak bilinci gelip
gidiyordu. Bu oda ona bir şeyleri o kadar çok anımsatıyordu ki kendisini
zorlamadan edemiyordu. Uyumak istiyor kafasındaki koca boşluğun içinde kaybolup
gitmek istiyordu. Ama bu tanıdık koku ve burada var olan tüm eşyalar aklının en
köşelerinde gizlenmiş hazineyi bulmak istercesine eşeleyip duruyordu. Yine de
direniyor ve o çok yorgun bedenini uykuya teslim ediyordu.
Ne
kadar zaman geçtiğini bilmeyen bu kadın vaktiyle senelerce gece ve gündüzü
görememişti. En azından camdan yansıyan karanlık görüntü akşam olduğunu
gösteriyordu. Kalabalığın dağıldığı seslerin olmadığından belli oluyordu. Her
neyi kutlamışlarsa belli ki çoktan bitmişti. Ve hemen ötesinde kafa kafaya
vermiş iki adam sırtları dönük bir şekilde masanın başında kutlamayı değil
kendisini konuşuyordu.
“Sizce
ne kadar daha böyle devam eder?” Başını ovalayan yaşlı adam bilgisayardaki
görüntüye bakışlarını kitlemiş kendisine yöneltilen soruya cevap veriyordu:
“Vallahi
buna bir süre biçmek çok mantıksız olur? Bu tablo karşısında inanın çok şaşkın
durumdayım. Bu kadıncağız zamanında bir felç atağı geçirmiş ama buradan
anlaşılan o ki bedeni iyileşme göstermiş. Hastanın konuşması ve yürümesi
beklenirken hastaya bir çeşit hosbis yöntemi uygulanmış. Normalde bu yöntemi
biz son döneme girmiş acı çeken hastalarda uygularız. Maddesi tam olarak ne
bulamadığım ama tahmin ettiğim bir ilacı yıllarca bu kadına enjekte ederek
sağlam fonksiyonlarını da kaybetmesine sebep olmuşlar.”
“Çok
acı bunu yapan kişi neden böyle bir şey yapmış olabilir ki?” Timur her ne kadar
içten içe tahmin ediyor olsa da olayı çözmek için küçücük noktayı bile atlamak
istemiyordu. Tahmin ettiklerinden çok daha fazlasını doktor söyleyebilirdi.
“Öldürmek
isteyen bu kadını çoktan öldürürdü. Belli ki ölmesi istenmemiş. Ama yaşaması
da.”
“Kim
neden senelerce bu kadına bu işkenceyi yapmış olabilir aklım almıyor? Ölmesi
nasıl bir sorun doğuracaktı acaba?”
“Çok
Amerika yasalarını bilmiyorum. Ama son dönemde bizde de tüm ölümlerde otopsi
yapar olduk. Şüpheli vakadan çok artık neredeyse her olayda bunu bir rutin
haline getirmiş durumdayız. Bence bu noktaya yoğunlaşırsanız aradığınızı
bulacağınızı umuyorum.” Doktor eşyalarını toplamaya başlamıştı. Bir yandan
konuşmaya devam etti.
“Ben
hergün sabah işe gitmeden ve akşam iş çıkışı uğrayacağım. Size ayarladığım iki
hemşire zaten vardiyalı bir şekilde geliyorlardır. Hastamızın tedavisine devam
edeceğiz. İlk aşama sonlandıktan sonra iyileşme sinyalleri verirse fizik
tedaviye başlarız. Onun için de doktor bir arkadaşım var. Eğer isterseniz onla
görüşebilirim.”
“Tabi
çok sevinirim Doktor Bey. Ayrıca gizlilik en önemli gayemiz. Konuşacağınız
kişilere bu konuda özen gösterirseniz çok memnun olurum.”
“Kesinlikle.
Bu olayda ben de çok hassasım. Ayrıca babanızın zamanında benim üzerimde hakkı
çoktur. Beni çok büyük bir beladan kurtarmıştır.” Timur pişkin bir
gülümsemeyle:
“Merak
etmiyor değilim doğrusu ama babam da en az sizin kadar sır saklamada ustadır.
Ne olduğunu asla anlatmıyor.” Doktor odadan gülümseyerek çıkmış ve Timur’ un
elini sıkmak için elini uzatmıştı. Timur hemen eğileyerek ona saygıyla karşılık
verdi.
“Her
zaman iyiler hasta olmuyor. Size iyi günler dilerim Timur Bey.” Diyerek küçük
bir tüyo verip yanından ayrılmıştı. Hemen merdivenlerin aşağısında bekleyen
hizmetçi kız adama eşlik ederek onu evden uğurlamıştı.
Timur
dalgın ama gülümseyen bir yüz ifadesiyle salona doğru indi. İkizlerin bağırma
sesleri yukarılara kadar çıkıyordu. Aslı ilk defa bugün odasının dışında uzun
bir süre vakit geçirmişti. Hala odasına geçmemiş ve bir kuş gibi hızlı ve kısa
nefes alıp veriyordu. Ona umutla baktı. İyileşecekti biliyordu. Kalbinde bu
inanç yanan bir odun ateşinin cızırtısı gibi ona mesaj gönderiyordu.
Aslı’
ya zarar vermekten korkan bir narin kedi gibi yanına sessizce kıvrılıverdi.
Aslı ona gülümseyerek baktı ve başını onun omzuna dayadı. Kalbi huzur doluydu.
Timur ilk defa ona bu kadar çok yakınlaşmıştı. Kalbi bir anda hızla çarpmaya
başladı. Saçlarının çiçeksi kokusu nefesiyle tüm ciğerlerini dolduruvermişti. İncecik
ve kemiksi omzuna narince dokunarak onu saçlarından öptü. Eğer sarhoşken onu
öptüğünü saymazsa bu ona kondurduğu ilk özel buseydi. İşte onun aşkı böyle bir
zamanda bu kadar saf ve masumdu.
İnsanlık
kötülük yapmaktan her ne kadar kendisini geri alamasa da bir o kadar bu saf ve
masum sevgiye de hasretti. İnsan kalbinde ne kadar kötülük beslese de her zaman
iyi birine ihtiyaç duyardı. İyi birinin dostluğuna, iyi bir komşuya, iyi bir
eşe… Ve her ne kadar kalbi karanlık duygular bastırsa da gerçek sevgi insanın
kalbinde her zaman galip gelecekti. Artık buna daha çok inanıyordu.
Çocukları
uyutmak için ablaları onları odasına çıkarmıştı. Evi koca bir sessizlik
bürümüştü.
“Ne
kadar da yalnız kaldık değil mi?” Timur mırıldanmıştı. Aslı ona inanıyor ama bu
kadar çocuk sesine hasretle bağlı olmasını anlayamıyordu. Başını hafifçe
boynundan geriye alarak ona baktı.
“Bu
çocuk sevgisi sana nerden geliyor?” Timur dudak büktü:
“Bilmem
belki çocukluğumdan beri çok yalnızdım. Evimiz çok sessizdi.” Derin bir iç
çekti.
“Bilmem
belki bu hayatı yalnızca senle doldurmuştum. Ve sen bir anda gidince hayatımdan
var olacak bir ailemi kaybetmiş gibi oldum. Bilemiyorum. Hayallerimde hep seni
çocuklarımızla düşünürdüm. Bir anda o hayaller yıkılınca çocuklarımı kaybetmiş
gibi hissettim. Biliyorum sana çok acayip geliyor ama hislerim bu yönde
oluşuverdi işte. Şimdi ise ayrı düştüğüm çocuklarıma, yuvama kavuşuvermiş
gibiyim.” Aslı gülümsemişti. Yıllardır onu tanıyan Timur bu gülümsemenin
altında birşeyler gizlendiğini biliyordu. Ona soru dolu gözlerle bakakaldı.
33. BÖLÜM
“Kimisi
geçmişini arar, kimisi geleceğini. Hepsinin
aslında ortak bir yanı var: Herkes hasret kaldığını arar.”
Timur
günler ilerledikçe işe daha sık gider gelir olmuştu. Haliyle eve gelme saatleri
de gecikmeye başlamıştı. Aslı bu durumlara zamanında çok alışıktı. İşlerinin
yoğunluğunun çok iyi farkındaydı. Ama evde hiçbir şey yapmadan sürekli yatakta
yatmak onu bunaltıyordu. İnternet üzerinden belli adreslere girebiliyor
doktorlar dışında hiçbir kimseyle iletişim kurmasına izin verilmiyordu.
Ziyaretçileri sürekli kayıt altında tutuluyordu. Bu durum ne kadar ağır bir suç
işlemiş izlenimi vermiş olsa da şuan suçu kanıtlanamadığı için ev hapsi şansına
nail olabilmişti. Yoksa hastanelerde çocuklarını görmeden çürüyüp gidecekti.
Son
dönem hastası olduğunu içten içe tahmin ediyordu. Her ne kadar suçu
ispatlanmamış olsa da hakimin insiyatif kullanması onda bu tedirginliği
doğuruyordu. Acaba ömrünün son dönemlerini mi yaşıyordu?
Yatağında
öylece dalmış düşünüyorken bir anda telefonu çaldı. Arayan Timur’ du.
Heyecanlanarak telefona sarıldı:
“Alo
Timur merhaba!”
“Merhaba,
nasılsın?”
“Teşekkür ederim. Hala yatıyorum.” Timur
gülümsemişti.
“Olsun
iyileşene kadar bol bol dinlenmen lazım. Bu arada Aslı sana nasıl söyleyeceğimi
bilemiyorum. ”
“Neyi?”
Timur, Aslı’ yı gereksiz bir gerginliğe sokarak zor durumda bırakmak
istemiyordu. Bu yüzden diyeceği cümleyi ağzında geveleyip duruyordu.
“Bugün
sana hiç ziyaretçi geldi mi?”
“Yooo,
hayır.”
“Hım.
Şimdi merkezden aradılar. Seni görmek isteyen biri varmış. Görüşmek ister
misin? Ama bak eğer yorgunsan hemen iptal ettirebilirim.” Aslı, Timur’ un
konuşmasından kim olduğunu anlamıştı.
“Kerem
mi gelmek istiyor?” Timur üstünden büyük bir yük kalkmış gibi rahat bir nefes
alarak:
“Evet,
seninle görüşmek istiyormuş.”
“Sen
ne dedin peki? Yani önce seni aradı değil mi?”
“Hayır
beni aramadı. Merkezden bana haber verdiler.”
“Sen
ne düşünüyorsun peki? Onunla görüşmem doğru olur mu?”
“Benim
için hiç farketmez. Ama yalnız olmayacaksın. Yine de korkuyorsan gelebilirim.”
“Yok
korkmaktan değil. Bilmiyorum. Acaba ne konuşmak istiyor?”
“Hiçbir
fikrim yok. Bence konuşmalısın. Ona en azından bu iyiliği yapmalıyız. O bizim
arkadaşımız Aslı. Ve sanıyorum bizden başka kimsesi de yok.” Aslı neden son söylediği
sözlerden işkillenmişti:
“Timur
benden sakladığın bir şey var mı?”
“Sadece
zamanı beklediğim bir durum var. Sana daha önceden vermiş olduğum sözün
arkasında durmaya çalışıyorum. Sadece bunu bil şimdilik olur mu?”
“Peki
üstüne gelmiyorum. Anlatacağını umduğum için.”
“Bana
biraz zaman ver. O zaman merkeze haber veriyorum. İznini çıkarsınlar.”
“Tamam
peki. O zaman kapatıyorum.”
“Tamam.
Şey bir de…” Aslı tam kapatacakken yarım kalan cümlenin nasıl sonlanacağını
beklemeye başladı. Ama bir türlü o cümle ağzından çıkamamıştı. Aralarında belki
kısa belki de çok uzun bir süre geçmişti kim bilir. Ardından kısık ama net bir
sesle Timur duygularını cümleye döküverdi.
“Seni
seviyorum.”
Aslı
yaş dolan gözlerine engel olmak için çaba bile sarfetmemişti. Minik yağmur
damlaları gibi yanaklarına serpilmişti. Boğazına düğümlenen yumruğu aşağıya
doğru itercesine yutkunup;
“Bende.”
Diyebildi. Ardından telefonu yavaşça kapattı. Yanaklarına dökülen yaşları
elinin tersiyle sildikten sonra üzerindeki pijamaları çıkarıp normal
kıyafetlerini giymek için ayağa kalkıp yatağının başucunda duran zile dokundu.
Onunla ilgilenen bayan kısa sürede soluğu odada almıştı.
Giyindikten
sonra genç kadın salona inmesinde Aslı’ ya yardımcı olmuştu. Rahat konuşabilmek
için oksijen ekipmanlarını da oturacağı koltuğa getirmişlerdi. Sürekli bu
aletlere bağlı kalmak istemiyor sanki her kullanışında bu aletlere daha çok
bağımlı olacakmış gibi hissediyordu. Şimdi bunlara soğuk bir bakış atıyordu
ayakta durduğu yerde. Genç kadın onun memnuniyetsiz ifadesini çoktan farketmiş
bu yüzden kolundan onu kendisine getirerek oturmasını sağlamıştı.
Oturduğu
yerden telefonda izin verilen siteleri inceliyordu. Haberden başka çok da
girebildiği bir site yoktu doğrusu. Televizyon izlemesi de belirli saatler
içerisinde oluyordu. Onun dışında televizyonu açarsa sistemin alarmı devreye
girecekti. Tüm elektronik eşyalara sistemi yerleştirmek sadece bir saatlerini
almıştı. Dolayısıyla tüm aile televizyonu yalnızca bu saatler aralığında
izliyordu. Ama tüm aile halinden oldukça memnundu. Hele de sevdiklerin
yanındayken uzaklardan haber almışsın almamışsın kim takardı ki?
Beklenen
vakit sonunda gelmiş ve kapı çalmıştı. Kapının ahizesinden görevli olan kişi
Kerem’ in geldiğini bildirmişti. Aslı kalbinde acı veren bir heyecan
hissetmişti. Ama bu acı duygularından değil hastalığındandı. Yine de onu
görecek olmak kendisini heyecanlandırmıyor muydu?
Kısa
bir süre sonra kapı tekrar çalmış ve kapı açıldıktan sonra Kerem’ in sesi
duyulmuştu. Her zaman ki gibi takım elbisesiyle ve tıraşlı bir şekilde
gelmişti. Oldukça iyi görünüyordu. Tabi Aslı yanında artık neredeyse annesi gibi
duruyordu. Sanki yaşlanan kendisi değil de daha da gençleşmiş olan oydu. Bu
açık ara görüntüye hayranlıkla bakıyordu. Olduğundan çok daha yakışıklı ve
bakımlıydı. Ayağa kalkmak istedi Kerem ve Kerem’ in bakışlarına giren bu sahne
Kerem’ i daha bir parçaladı. Hemen elindeki çantayı yere bırakıp koşarak kolundan
tuttu;
“Sen
yorulma lütfen otur. Seni iyi gördüm.” Diyebildi. Bakışları hala Aslı’ nın
üzerinde geziniyordu. Aslı acı ve küçümser bir gülümseme takındı yüzüne.
“Nasıl
göründüğümü çok iyi biliyorum. Yapmacıklığa lüzum yok.” diyerek tekrar yerine
oturdu. Kerem mahcup bir halde karşısındaki koltuğa oturdu. Hala ona bakıyordu.
Hizmetçi bayan hemen gelmiş ve Kerem’ e ne içmek istediğini sormuştu. Kerem
açık bir çay istemişti. O gitmiş ardından başka bir kız elinde kurabiye
tabaklarıyla yanlarına gelmişti. Kerem’ in önündeki sehpaya ve Aslı’ nın yan
tarafına hazırlamış oldukları ikramlıkları koymuştu.
Sürekli
yanlarında var olan sirkülasyon Kerem’ in kalbindeki heyecanı yenmesine zaman
kazandırmıştı. Sürekli kravatını çekiştirip duruyordu.
“Çeketini
çıkar istersen.” Dedi Aslı. Kerem istemsizce hafif havalanıp çeketini sertçe
çekiştirip tekrar oturdu.
“Yoo
böyle iyi biraz sıcak sanki değil mi?”
“Evet
üşüyorum o yüzden.” Kerem al al olmuştu. Eliyle alnını kısacık sıvazladı.
Gergin olduğu her halinden belli oluyordu. En sonunda çayları da gelmiş ve
herkes bir anda odayı boşaltıvermişti. İşte bu hareketi Kerem hiç de
beklemiyordu. Oysa güvensizlik yarattığını düşünüyordu. Bir anda gidenlerin
ardından bakakaldı. Aslı’ nın ısrarla ona baktığını anlaması çok geç olmadı ve
hızla kendisini toparlayarak:
“Şey
ben hapishaneye de ziyaretine gelmiştim ama sen görüşmek istememiştin. Doğrusu
bu sefer de reddedeceğini düşünüyordum.”
“Evlendiğimi
duymuşsundur.” Kerem affallamıştı.
“Hayır
kimse bana söylemedi. Şimdi öğreniyorum.” Aslı gözlerini hafifçe kısmış, Kerem’
in tepkisini yokluyordu. Gerçekten ilk defa duymuş gibi görünüyordu.
“Biz
Timur’ la evlendik Kerem. Ben bu konu hakkında görüşmek istediğini düşünmüştüm.
Bu yüzden açıkcası kabul ettim görüşmeyi. Belki davanın seyri için diyeceklerin
vardır diye. Hoş bana ait olan taleplerden vazgeçmiştim ve avukat bu işleri
hallediyordur.” Aslı o kadar zorlanarak konuşuyordu ki arada öksürüyor arada
derin derin nefes alıyor sanki boğazında bir şey takılıyor gibi sürekli eliyle
öksürerek boğazını temizlemeye çalışıyordu. Ardından oksijenden iki nefes
alıyor tekrar konuşmaya devam ediyordu. Durumunun ne kadar vahim olduğu
belliydi. Kerem onu üzgün ama bir o kadar da donuk izliyordu.
“Yani
bu durumda siz…”
“Yani
bu durumda biz seni asla aldatmadık Kerem.”
“Mahkemeden
sonra evleniyorsunuz. Bu da tesadüf olamaz değil mi?”
“Ben
ölüyorum Kerem. Görmüyor musun?” Kerem konuşmaya çalışıyorken bir anda
cümleleri ağzına tıkanmış öylece Aslı’ ya bakakalmıştı.
“Daha
fazla kimse acı çeksin istemiyorum. Giderken gözüm arkada kalsın istemiyorum. Çocuklarımı
daha çok sevecek birine yani Timur’ a emanet ederek gitmek istiyorum. Bunca
sene beni gizliden sevmiş aşkını bir kez olsun dillendirememiş bu adama en
azından ölmeden önce biçare olmak istedim. Bunu en çok o hakediyor.”
“Hıh!”
“Senin
için elimden geleni yaptım Kerem üzgünüm. Sana daha fazla yardımcı olmak
isterdim ama halimi görüyorsun. Sadece bunu bilmelisin ki ne seni aldattım ne
de canına kasdettim. Kasdetmiş olsam kendimi bu hale sokmazdım. Ama
yaptıklarından ötürü sana kızmıyorum. Bu bizim kaderimizmiş. Eninde sonunda
kabullenmem gerekiyordu.” Kerem hiçbir şey demeden yere bakıyordu. Uzun bir
sessizliğin ardından;
“Seni
çok üzdüm. Özürdilerim. Bir çocuk gibi davrandım. Kendi içimde halletmeliydim.”
“Ne
yapabilirdin ki? Hele de etrafında o kadar akbaba varken?”
“Bilemiyorum.
Belki bir süre uzaklaşmam gerekiyordu. Ya da bizi tanıyan herkese ulaşmam
gerekiyordu. Acele ettim.” Aslı cevap vermemişti. Onu izlemeye devam etti. Bir
süre sessizce düşündükten sonra gözlerinin önünde canlanan hayalleri itiraf
edercesine;
“Biliyor
musun mahkemeden sonra seni hatırlamak için çok mücadele verdim. Hep oturduğum
koltukta ikimizi düşünmeye çalıştım. Ama her defasında anlam veremediğim
görüntüler gözlerimde canlanıyordu. Hatta çok anlamsız. Yani senden yana hiç
bir anıya ulaşamadım.” Aslı bir an oturduğu yerden doğrulmuş biraz daha öne
gelmişti.
“Kerem
ne gibi şeyler görüyorsun.” Kerem, sıkkın bir şekilde yukarıya doğru çektiği
havayı üflemiş;
“Offf
çok saçma anlamsız şeyler. Doktor bey bunun olabileceğini söylemişti. Hatta
izlediğim film sahnelerini kendi yaşantımdan zannedebileceğimi yani gerçeklerle
hayalleri ayırt edemeyeceğimi söylemişti. Hatta zamanında çok istemiş olduğum
ve ulaşamadığım bir hayalimi yaşamışım gibi hatırlayabilirmişim. Çok aptalca.”
“Hayır
çok mantıklıııı.” Diyerek düşünüp kalmıştı Aslı. Onlar da Kerem’ i böyle
yönlendirmemişler miydi? Defne’ ye gerçekten aşık olduğuna inandırmışlardı.
“Öyle
de olmadı mı zaten?”
“Nasıl
yani?”
“Yani
diyorum ki; Defne ile annen seni istedikleri gibi yönlendirdiler. Sana anıları
çarpıtarak bir çok şeyin gerçek olabileceğine inandırdılar.”
“Bilemiyorum
belki de?”
“İlaç
kullanıyor musun?”
“Evet
aile doktorunun vermiş olduğu bir ilaç var onu kullanıyorum. Kendimi daha çok
zinde ve iyi hissetmemi sağlıyormuş.”
“Doğrusu
ilacını bile kendin almalısın.”
“Nasıl
yani anlayamadım?”
“Bilemiyorum
Kerem. Bak bana; hayatımı başka birine bağladım. Ve ölmek üzereyim. Sana bu
saatten sonra artık ne kadar daha yalan söyleyebilirim ki. Gözünü açmalısın.
Seni öldürmeye çalışan bu insanlar. Kim bilir daha ne yaparlar? Belki ilacını
değiştiriyorlar. Belki de kimbilir doktor seni kandırıyor.”
“İyi
de böyle olursa kime güveneceğim ben?” Aslı duraksamıştı. Gerçekten bunun
cevabını bilmiyordu. Bir anda keskin bakışlarını Kerem’ e kitledi.
“Kimseye
güvenmek zorunda değilsin. Yalnız olman zayıf olduğun anlamına gelmez. Sen
güçlü bir adamsın. Onların arasından sıyrıl. Evini ayır, doktorunu değiştir.
Kimsenin bilmediği bir adreste kimsenin öğrenemeyeceği hastanelere git. Beyin
grafini tekrar çektir. Ara ara hatırlıyorum demiş olman ben de ışık yaktı.
Demek ki hatırlayabileceksin. Bundan sonra hayatında her ne yapıyorsan ne adım
atacaksan bu iyileşmen için olmalı. Bu şekilde yaşayamazsın. Yoksa böyle
giderse hayatın boyunca onlara bağlı olarak yaşayacaksın. Ve senin hakkın
gözetilecek mi sana gerçekten kaliteli bir yaşam sunulacak mı o da muamma.”
“Evet
haklısın. Kimseye güvenmeden ve uzakta bir yerlerde. Peki kendimi toplayana
kadar işimi devredeceğim yine güvenilir birini bulmam gerek. En azından kısa
bir süreliğine.”
Aslı
uzun uzun düşünmüştü. Şirkette herkes kendisini parayla çoktan satmıştır diye
aklından geçirdi.
“Ah!
Hakikaten çok zor. Şirkette güveneceğin kimsenin kalmadığını düşünüyorum.
Babandan bağımsız ama aynı zamanda güçlü biri olmalı ki babanın bile satın
alamayacağı bir adam olmalı.” Sonra bir anda Aslı’ nın aklına bir fikir gelmiş
sıçramış ardından Kerem’ i tedirgin edebileceğini düşünerek tekrar
sakinlemişti. Ama bu durum Kerem’ in gözünden kaçmadı.
“Aklına
biri geldi. Kim o lütfen söyle.”
“İlk
başta iyi bir fikir gibi gelmişti. Ama yine güvensizlik yaşayabilirsin ve bu
sefer ilişkilerimiz daha çok çıkmaza girer diye doğrusu vazgeçtim.”
“Hayır
söyle. Doğrusu söylediğinde haklısın. Yani seni incitmek istemem ama eğer ki
durumun iyiye gitmeyecekse bana bunu gider ayak yapmazsın diye düşünüyorum.
Yani yapmazsın değil mi? Sonuçta sana son zamanlarda çok kötü davrandım.”
“Hayır
asla böyle bir amacım yok. Gider ayak oğullarıma düşman kazandıracak kadar
aptal değilim.”
Kerem
böylesine ağır bir lafı beklemiyordu.
“Mahkeme
sonuçlarında babaları ben çıkacağımı umuyordum. Bir baba oğullarına ne kadar
düşman olabilir ki?”
“Bu
konuyu konuşmak istemiyorum.”
“Peki
öyleyse kim?”
“Timur’
un babası. Neden diyeceksin onu da anlatayım kısaca. Zamanında birçok kişinin
işini kendi üzerine alıp birçok kişiyi borç batağından ya da mallarını
kaybetmekten kurtardı. Yani anlayacağın biraz yasa dışı işler ama emanet
konusunda tanıyabileceğin gelmiş geçmiş en sağlam ve güçlü biri. Kapısına bile
dayanamazlar.”
“Haklısın
olabilir. Bunu Timur ve babası ile konuşsam iyi olur sanırım.”
“Kerem!
Anılarında neler görüyorsun?”
Kerem,
gözlerinde canlanan anıları tekrar görmek istercesine uzaklara dalmıştı.
“Yemyeşil
bir bahçede solmakta olan yaprakların uçuştuğunu. Özlem gibi yüreğime
çarpışıyorlar sanki. Bir ses duyuyorum uzaklardan bana sesleniyor. Bir kadın
sesi. Ama o kadar tatlı o kadar narinki anne şefkati gibi yüreğimi okşuyor.
Vücudumu saran tüm korkular ona teslim oluyor. İçimde sıcacık bir güneş doğuyor
sanki.” Sonra derin bir nefes alıp yere bıraktığı çantasına uzandı. İçinden bir
elbise çıkardı.
Aslı,
elbiseye baktığında çok eskilerde genç kızların giyebileceği tarzda bir elbise
olduğunu anlamıştı. Ama kumaşı oldukça kaliteliydi. Kerem neden bunu yanında
taşıyordu ki?
“Aslı,
bu kıyafet senin mi?”
“Hayır.
Ama çok eski yıllarda giyilen bir model gibi. Annene sordun mu?”
“Hayır.
Kimseye birşey demedim. Bunu tavan arasında bizim eşyalarımızla beraber duran
sandıkların arasında buldum. Aslında orada daha çok eşya vardı ama çoğu son
uğradığımda orada değildi. Açıkcası kimseye birşey demedim. Benim oraya çıktığımı
bilmelerini istemiyorum. Belki annenimin olabilir lakin kokusu bana seni
andırıyor. Bak kokla çok güzel kokuyor.”
Kerem
ayağa kalkmış ve elbiseyi Aslı’ ya vermişti. Aslı kucağına aldığı elbisenin
tahmin ettiğinden çok daha güzel ve pahalı olduğunu farketmişti. Uzun bombeli
kollarını iki yana ayırıp degaje kısmındaki dantel işlemelerinnde ellerini
dolaştırmıştı. İpekten dikilmişti. Yumuşak ve yıpranmamış. Degajesinden kendi
içine büyük bir nefes çekti. Kokusu çiçeksi ve hala tazeydi. Gülümsedi.
“Çok
ilginç hala kokuyor. Sandıkta parfümü duruyor olmalı.” Kerem de gülümsemişti.
“Hiç
farketmedim. Sen öyle mi yapardın?”
“Yani
çok pahalı ve ulaşılamaz bir parfümüm olsaydı eminim en kıymetli kıyafetlerimin
arasında onu da saklardım. Gıdım gıdım kullanırdım. Muhtemelen eski yıllarda bu
parfüm elbisenin sahibi için çok kıymetliymiş. Belki küçüklüğünde beraber
yaşadığınız birine aitti. O yüzden sende birşeyler anımsatıyordur.”
“Bilmiyorum.
Bu kokuyu ne zaman içime çeksem sanki o o kadar çok yakınımdaki sanki içimde
bilmiyorum. Geceleri bu kıyafetle uyuyorum. Bana deli diyebilirsin.” İkisi de gülmüşlerdi.
Ama Aslı gülerken bile derin düşünceler içindeydi. Kerem’ i çeken birşey vardı
bu elbisede. Buraya kadar getirdiğine göre.
“Biliyor
musun hastanede beni ameliyat eden doktor ne dedi; bazen insanlar normal
zamanda hatırlayamayacağı kadar eski anılarını bu hatırlama evresinde
hatırlayabilirmiş. İnsanlar yakın geçmişini hatırlayacağını zannedermiş. Ama
aslında çoğu anılar çocukluktan gelirmiş. Çünkü beyin o zaman çok bilgi
yüklemediği için anılarını her ayrıntısıyla saklarmış. Geri plandaki sesler,
kokular, damağına bıraktığı tat. Bu yüzden insanlar en çok sevdiklerinin
çocukluğunda var olduğuna inanırmış. Aslında bu da beynin bize küçük bir
oyunuymuş.”
“Çok
ilginç. Hiç böyle bakmamıştım olaya. Annemin biz çocukken özel günlerde yaptığı
fırında çevirme tavuğun tadını hiçbir yerde bulamıyor olmam bu yüzden olsa
gerek. Ben de tavuklar evrim geçirdi herhalde diyordum.” Kerem kahkahayla
gülmüştü.
“Hangimiz
değişmedik ki?” Aslı, acı bir tebessümle dudaklarını büzmüştü. Kerem ondaki
derin yarayı kendi göğsünde saplanırmışcasına derinden hissetmişti. Bir anda
artık gitmesi gerektiğini düşünüp aniden ayaklanmıştı.
“Çay
ve ikramlar harikaydı. Sohbette öyle. Çok teşekkür ederim. Ben gitsem iyi
olacak.” Aslı ayağa kalkmak istemiş ama Kerem buna müsaade etmemişti.
Kerem,
vedalaştıktan sonra evden ayrılmış ve arabasına binmiş kordon yolu boyunca
düşüncelerle arabasını sürmeye devam etmişti. Ona zamanında neden aşık olduğunu
şimdi daha iyi görebiliyordu. Olduğu gibi ve olduğu da pak ve tertemizdi.
Gülümsemesi bile içtendi.
Belki
onu kaybetmişti. Bunu hiçbir zaman anlayamayacak olmanın eksikliğini yüreğinde
duyar gibiydi.
34. BÖLÜM
“Onca
zaman yanlış olduğunu sandığım kim bilir
en doğrusuydu.”
Timur,
Kerem’ in eve ziyaret ettiği gün oldukça geç gelmişti. Kerem ile karşılaşmak
istemiyordu. Aslı’ ya konuşmaları hakkında tek bir soru bile sormamıştı. Aslı’
yı incetmekten çok korkuyordu.
Kerem
onu çok kısa süre sonra aramıştı. Böylesine bir telefonu Timur beklemiyordu.
Onunla yüzyüze görüşmek istediğini söylemişti hem de babasının bürosunda.
Kerem,
Timur ve babasına uzun uzun düşüncelerini paylaşmış ve Timur’ un babasından
yardım istemişti. Aslında ne kadar kızgın olsalar da geçmişe dayanan sağlam bir
dostlukları vardı. Babası işleri vekaleten yürütmeyi kabul etmişti.
Kerem
hiç olmadığı kadar hafiflediğini hissetmiş ve acaba babasına bıraksaydı
böylesine bir his yine gerçekleşir miydi diye sormaktan kendini alamamıştı.
Kerem
için hazırlık vakti gelmişti. Gideceğini kimseye söylememiş ve bir o kadar da
korkuyordu. Yalnız olmak belki bu hayatta en zor olanıydı kim bilir. Ama
hayatında kazanan olmak istiyorsa başka bir seçeneği yoktu.
Gitmeden
önce tek beklediği çocukların vekalet davasıydı. Dava gününü bekleyecek ve sonuçları
öğrendikten sonra buralardan gidecekti. Sonuç her ne olursa olsun dönüşü güzel
olacaktı. Döndüğünde kendisiyle beraber bambaşka bir Kerem gelecek ve olaylara
daha güçlü müdahale edebilecekti. O yüzden şimdilik geriye çekilmişi
oynamalıydı.
Dava
günü mahkemeye Timur’ un yanında Aslı da eşlik etmişti. Yanlarında polis
kaynıyordu. Bu zavallı görünen kadını korumak için değil bilakis bunca polisin
arasından kaçarsa diye tedbir amaçlıydı. Bu hayatı ona veren kendisiymiş gibi
vicdan azabı çekmişti.
Hakim
salona gelmiş ve mühürlenmiş DNA sonuçlarını bizzat kendisi açmıştı.
“Evet!”
sesiyle salon buz kesilmişti sanki. Herkes bu sonucu bekliyordu hem de aylarca.
Kerem’ in yanında babası ve annesi de vardı. Kerem onlara herşey olağanmış gibi
bir hava veriyordu. Oysa yarın ilk uçakla Kerem’ in Amerika’ ya gideceğinden
haberleri bile yoktu. Hakim çatık kaşlarıyla evrakları uzun bir süre
inceledikten sonra;
“Burada
çocukların DNA sonuçları yazmakta. Kızım yaz Poyraz ve Kuzey Kaya’ nın babaları
DNA testi sonuçlarına göre; Timur Artoslu olup, Kerem Kaya’ dan hiçbir hak
talep edemeyecekleri…”
Kerem
ve Timur duydukları karşısında şok olmuşlardı. Hele Timur öylesine şaşırmıştı
ki ağzı ve gözleri kocaman açılmış Aslı’ ya bakakalmıştı. Aslı ise
gülümsüyordu.
Kerem,
Aslı’ nın bakışlarında gerçek babanın kendisi olduğunu çok iyi görmüştü. Bu
gülüşlerin ardında kaybedilen hisseler değil kazanılan gelecekler yatıyordu.
Kerem içinde hissettiği olayı algılama duygusu boğazına kadar gelmiş sanki
kalbi kulaklarının ardında atıyordu.
Kerem,
Aslı’ nın artık ne yapmaya çalıştığını çok iyi anlıyordu. Sanki bugüne kadar
her taraf karanlıktı ve şimdi güneş doğmuş gibi gözleri aydınlanmış etraf daha
bir görünür olmuştu. Çevresindeki insanların tepkilerini bir kartal gibi sezinliyordu.
Hele de anne ve babasının şaşkınlık içinde yaşadığı sevinç kendisinde tarif
edilemez bir duyguya yelken açmıştı. Şaşkınlıkları Kerem’ i ele veriyordu.
Timur’ un şaşkınlığı Kerem’ i ele veriyordu. Aslı’ nın huzur içinde gülümsemesi
Kerem’ i ele veriyordu.
Ama
artık çok geçti. Tek anlam veremediği neden kaybetmişliği içinde duymuyordu.
Neden o da Aslı gibi huzurla dolmuştu. Aslı suçluydu en azından şimdilik ve
babası kendisi çıksaydı vekaleti ona vereceklerdi. İkizler evlerine yani
babaannelerinin yanına yerleşecekti. Defne’ nin ve dedenin de olduğu iki koca
varisler akbabaların gözlerine batıp duracaktı. Belki de işte o zaman kaybetmiş
olacaktı.
Aslı,
ölmeden önce çocuklarını emin ellere emanet etmişti. Haklıydı. Ne kadar bunu
içselleştirmiş olsa da kendisine şöyle bir bakınca kendisini bile onlardan
koruyamıyordu. Hatta sağlıklı olduğu vakitte ailesini zaten koruyabilmiş miydi?
Hayır kocaman bir “Hayır!” içinde yankılanıp durdu. Aslı’ yı anlamak çok zor
gelse de anlayabiliyordu. En azından neden böyle bir şey yaptığını.
Timur,
şaşkınlığı yüzünden kaybolmamış ama öylece gidip Aslı’ yı öpmüştü. Hala şaşkın
ona bakıyordu. Aslı’ nın gözlerine baktı. Aslı ise ona gülümsüyordu. Çok şey
söylemek istiyor ama yeri olmadığını biliyordu.
Aslı,
ambulans eşliğinde hastaneye götürülmüş ve genel kontrolleri yapılıp öyle eve
bırakılacaktı. Tek çözümlenmeyen dava Aslı’ nın davasıydı ama olsun önemli
değildi. Önemli olan evlatları yanında ve o olmadığı zamanda ise emin ellerde
olacaklardı. Bu bile ona yeterdi.
Timur
mahkemenin verdiği kararla gereken işler için avukat ile beraber adliyede
kalmıştı. Timur sabırsızlıkla işlerin bitip hem Aslı hem de avukat ile
konuşmaya can atıyordu. Avukat ise onun bu telaşına gülümsüyordu.
“Sakin
ol dostum, kabus sona erdi. Artık herşey güzel olacak.”
“Çok
edebi konuştun.”
“Daha
detayına da inme zaten.”
“Senin
parmağın olduğunu biliyordum.” Avukat dudaklarını sus şeklinde büzmüş ve
kaşlarını kaldırmıştı. Timur bir yandan seviniyor bir yandan sahtecilik yapmış
gibi kendisini suçlu hissediyordu. Ama artık geri dönüş yoktu. Herkes sonuçtan
memnundu. Eğer Kerem de bu işin arkasına düşmezse Aslı, evrak sahteciliği ile
yargılanmazdı. Bu halde bir kadının bu saatten sonra başka bir ceza almasına
tahammülü yoktu. Bu yüzden susmayı tercih etti.
Artık
solukları yavaşlamış ve huzurla nefes alıyordu. Aslı hastanede yattığı yatakta
geleceği hayal ediyordu. Kendisinin var olmadığı bir geleceği aklında
canlandırıyordu. İnsan kendisinin varolmadığı mutlu bir hayata gülümseyerek
bakar mıydı? Annelik böyle bir şeydi işte. Onların mutluluğu ona huzur
veriyordu.
Timur,
yanına gelmiş ve onu hastaneden çıkarmak için hazırlıklarını tamamlamıştı.
Doktor daha iyi olduğunu söylemişti. Arabaya bindirmiş ve ikisi de yalnızdı.
Aslı’ ya şoför koltuğundan bir bakış attı. Aslı bu bakışı yakalamıştı.
Gülümseyerek karşılık verdi. Timur anında gözlerini kaçırmış ve yola bakmaya
devam etmişti. Aslı gülümsemişti.
“Suçlu
gibi davranıyorsun.”
Timur,
içindeki heyecanın patlamasıyla “Hıh!” diye bir ses çıkarmış ve direksiyondan
bir o elini bir bu elini kaldırıp konuşmaya çalışmış ama kelimeler ağzında
düğümlenmişti.
“Timur,
onların babası sensin. Artık geçmişi geçmişte bırakalım ruhlar huzur bulsun.
Yaşayan kalpler de. Hangimiz gerçeklerle yaşıyoruz ki? Hangimiz gerçekleri
anlımızın akıyla sırtlanıyoruz ki? Bazen gerçekler bizim gördüğümüz gibi
olmayabilir doğrular da öyle. Hatta doğru yolda olduğumuzu bazen yolun sonunda
anlarız. Bu yola girmeden doğruyu bilemeyiz. Ama ben hissediyorum Timur doğruyu
hissediyorum.”
“Ben
onlara büyüdüklerinde ne söylerim?” Timur anlamsızca ağlamaya başlamıştı. Aslı
şok olmuştu. Timur’ a şimdiden yüklediği yük ağır gelmişti.
“Bir
gelecekleri olduğunu görebilmek ne güzel?” deyiverdi. Öylece susunca Timur
kendisini toparlayarak ona bakakaldı. Aslı devam etti:
“Oysa
o eve bugün gittiğinde yarın cesetleri çıkabilirdi. Bu cümle bile bana ne kadar
doğru yaptığımı gösterdi.” Diyerek derin bir nefes alıp ardına yaslandı. İlerleyen
yolu izlemeye daldı. Timur, Aslı’ nın korkusunu anlayabiliyordu. Yerindeydi de.
Ama her insan gerçek babasını bilmek istemez mi? Onlara ne diyecekti? Kerem,
yıllar sonra hatırlarsa istemeyecek miydi onları? Daha büyük kaoslara yol açmaz
mıydı bu yol? Sanki bu iç sesleri Aslı dinler gibi;
“Fazla
düşünme Timur. Hatta içinde de bitir bu meseleyi. Hayat gideceği yere en
nihayetinde gidecek zaten. Bırak kızacaklarsa mezarında yatan annelerine
kızsınlar. Bırak affetmeyecekse beni Kerem affetmesin. Bırak kalacaksa da hep
böyle kalsın. Bu seçimi kadere bırakalım olur mu?” Timur, Aslı’ ya bakarak
yutkunmuştu.
“Hem
böyle daha güzel oldu. Şimdi baba sevgisiyle yuva sıcaklığıyla
yaşayabileceğimiz güzel günler bizi bekliyor. Sana başka türlü evlat veremezdim
Timur. Ama babalık sana çok yakıştı.”
35. BÖLÜM
“Belki
çıkılan o yol; açık bekleyen bir kapıya gidiyordu.”
Aylar
su gibi akıp geçiyordu. Evleneli neredeyse iki sene olacaktı. İkizler artık
okullu olmuş ve babalarıyla okula gider gelir olmuşlardı.
Aslı,
evlerinde bir misafirin kaldığını daha yeni öğrenmişti. Timur, yanlış bir şey
yapmamak adına önce söylemediğini ama kadının iyileşme belirtileri verdiğini
görünce artık açıklama vaktinin geldiğini söylemişti.
Aslı,
onu tanıdıktan sonra hergün odasına ziyaret eder olmuştu. Ona bazen kısada olsa
kitap okurdu. Bazen anılarını anlatırdı. Bazen yaşadıklarını…
Kadıncağız
sevgiyle ve gülümseyerek hep onu dinlerdi. Tanımadığı bu kızcağız onun tek
arkadaşıydı. Tek tanıdık gelen isim ise Kerem’ di.
Bazen
sorardı Aslı ona “Acaba annesi sen olabilir misin?” Ama bağlantıyı bir türlü
kuramaz ve yine söner sandalyesine yaslanırdı. Annesi o olsa kimse anlamaz
mıydı Namışah’ ı? Belki de evladını onlara evlatlık vermişti. Belki de onlar
zorla almışlardı. Aklında bir çok olasılık dolaşır dururdu. Belki de hiçbiri
değildi. Onlar yanlış açıdan bakıyordu kimbilir. Belki herşey olduğu gibiydi.
Tek kendisinin suçlu olması dışında.
Aslı,
zamanla felçli insanlarla iletişim kurmanın yollarını araştırmaya başladı.
Alfabe seçme ya da evet hayır oyunlarını keşfetti. Ama kalbinin buna dayanıklı
olup olmadığını anlamak için önce doktoruna danışmalıydı.
Doktor
bu yaşlı kadının hazır olmadığına kanaat getirmişti. Aslı için tam bir hayal
kırıklığıydı. Timur nasıl bu kadar sabırlı olabiliyordu bir türlü anlam
veremiyordu.
Yine
böyle birgün Aslı’ nın telefonu çaldı. Timur arıyordu.
“Alo.”
Diyerek heyecanla açtı. Belki doktor izin vermiş olabilirdi.
“Aslı,
nasılsın? Şey diyecektim. Kerem Türkiye’ ye dönmüş. Seni görmek istiyormuş ben
de çocuklar okuldayken müsait olabileceğini söyledim.”
“Hatırlamaya
başlamış mı?”
“Bu
konu hakkında bir şey demedi. Ama sanırsam hala aynı.”
“Peki
tamam. Senin için bir sakıncası yoksa müsaitim.”
“Peki
bir saate yanına geçermiş.” Diyerek telefonu kapatmıştı. Hemşirelerin değişim
vakti gelmiş ve o esnada Aslı, yaşlı kadının yanına çıkmıştı. Aslı, kadın ile
yine konuşmaya başlamıştı. Diğer hemşirenin gelmesi çok vakit almazdı. Bu
esnada onu yalnız bırakmak istemiyordu.
Aslında
kadıncağız artık oldukça sağlıklıydı. Hatta bazen yatağında pozisyon
değiştirebiliyordu. Bazen kolundan destek alabiliyordu. Ama ne yazıkki
konuşmaları hala anlaşılır değildi.
Kerem,
gelene kadar Aslı bu yaşlı kadına kitap okumaya başlamıştı.
“Hayat,
bazen sonu nereye varacağını bilmediğimiz bir yol gibidir. Geride bıraktığımız
insanların mı yoksa yola beraber çıktığımız insanların mı doğru kişiler
olduğunu ancak yolun sonunda anlayabiliriz. Bazen yola beraber çıktığımız
insanlardır hayatlarımızı mahveden ve geride bıraktığımız insanlarsa belki bizi
en çok düşünen. Ama ne var ki bu da kaderin bir cilvesidir.
Bizi
en çok seven ama geride bıraktığımız insanlara bazen çok uzaklardan hasretle
bakmak zorunda kalabiliriz. Yine de var mıdır bir çözümü bilinmez. Hayat bazen ilerlediğin
bu yolda geriye dönebilecek kadar kolay da olmayabiliyor. Ama ya birgün o çok
özlem duyduğumuz insanların yolu bizim yolumuzla kesişirse? İşte ben buna
mucize diyorum.”
Yaşlı
kadın, Aslı’ nın okuduğu aşk romanında duyduğu sözlerle yaşlara boğulmuştu.
Aslı, okumayı yarıda kesmişti. Ona doğru bakıp gülümsemiş ve bacağını
sıvazlamıştı.
“Çok
güzel bir roman merak etme. Birgün kavuşacaklar işte bu yüzden okuyorum.”
Demişti. Oysa ne çok isterdi ona böylesine hasret duyduğu bir kişinin var olup
olmadığını öğrenebilmeyi.
Hizmetçi
kız kapıyı çalmış ve içeri girip Kerem’ in geldiğini söylemişti. Yaşlı kadın,
Kerem ismini duyduğu vakit heyecanlanmış ve kalp atışları düzensiz bir hal
almıştı. Aslı, monitor cihazından duyulan alarm sesiyle irkildi. Hemşire daha
henüz gelmemişti. Kendisi ne yapabilirdi bilmiyordu.
“Hemen
hemşireye haber ver. Eğer uzaktaysa ambulansı ara.” Demiş ve ardından hızla
kadıncağızı sağ tarafına çevirip hemşirenin öğrettiği basit hava kanülünü
ağzına takmıştı. Bedeni çok güçsüzdü. Kalp hastası değildi ama yıllardır
yatıyor olması tüm organlarının çökmesine sebep olmuştu. Doktor iyileşmesi için
zamana ihtiyacı olduğunu söylemişti. Tabi bu zamana kadar bedeni dayanabilirse…
Etrafta
koşuşturmaların arttığını farkedince Kerem, Aslı’ ya kötü bir şey olduğunu
düşünmüş ve telaşla yukarıya koşmuştu. Seneler önce çok defalarca geldiği bu
devasa ev sanki şimdi küçücük oluvermiş ve insanların yoğunlaştığı odaya tek
nefeste ulaşıvermişti.
Kerem,
çalışanların arasından sıyrılarak odaya girmiş ve Aslı’ nın sağlıklı olduğunu
anlayınca derin bir nefes almıştı. Ama bu karmaşanın sebebini merak dolu
gözlerle aradığında bakışlarına yatakta nefes zorluğu çeken yaşlı kadın
takılmıştı. Ardından hışımla hemşire içeri girmiş ve ani bir atakla masada
hazır halde bulunan ilaçlardan birini seruma katıp hızla oksijen tüpüyle kadına
müdahale etmişti. Kadıncağız kısa bir beklemenin ardından rahatlamış ve derin
derin nefes alıp vermeye başlamıştı.
Aslı,
yaşadığı kriz sebebiyle oksijensizlik yaşamış ve boğulur gibi sesler çıkarmaya
başlamıştı. Kerem içinde kopan cızlamaya aldırmadan hızla Aslı’ yı kucağına
almış ve hizmetçinin gösterdiği odaya götürüp ilaçlarını vermişlerdi. Hizmetçi
ona oksijen takmış ve ardından odadan ayrılmıştı.
Aslı,
yatakta oturur pozisyonda derin derin oksijeni içine çekerek sakinleşmeye
çalışıyordu. Kerem, ona hüzünle bakıyordu. Geri döndüğünde onu iyi göreceğini
umuyordu. Ama değişen hiçbir şey yoktu. Aynı soluk yüzüyle ona bakıyordu. Hem
de gülümseyerek;
“Hoşgeldin.”
“Hoşbulduk.”
“Değişmişsin
sanki. Seni daha iyi gördüm.”
“Değişen
pek birşey olmadı hayatımda. Ama kendimi daha iyi hissediyorum. Uzaklaşmak iyi
geldi.”
“Evet
öyle görünüyor.” Kerem kısa bir sessizlik yaşamıştı. Ardından;
“O
kadın kim? Ben tanıyor muyum?” Aslı, hüzünlü bir sesle ona bakışlarını
kitleyerek;
“Bilmiyorum.
Keşke bunu biliyor olsaydım. Timur, bu yaşlı kadıncağızı Amerika’ da terk
edilmiş perişan bir şekilde bulmuş. Tedavisi için buraya getirdi. Suzi ismi
sana tanıdık geliyor mu?”
Kerem,
uzaklara odaklanmış gibi çatılmış kaşlarıyla bakıyor ve anımsamaya çalışıyordu.
Ama bir an için hatırlayamamıştı. Aslı bu durumun çok üstüne düşmedi ve
sohbetine devam etti.
Kerem’
le beraber salona geçmişler ve çay içmişlerdi. Kerem, Amerika’ da neler
yaptığını uzun uzun anlattı. Buraya teşekkür etmek için gelmişti. Çünkü Timur
ve babası işlerine can dostlarıymış gibi sahip çıkmışlardı. Belki hayatında var
olan tek candan insanlar onlardı. O yüzden onlara karşı minnet duyuyordu.
Kerem,
Aslı’ yı yormamak adına bu sefer kısa oturmuş ve evden ayrılmıştı. Onu bekleyen
taksiye yürümek istediğini söylemişti. Kordon boyunca bu güzel havada denizin
kokusunu içine çekmek istiyordu. Düşüncelerini dinlemek isteyen sıcak bir dost
gibi elleri ona uzandı.
Aslı,
Kerem gidince yaşlı kadının yanına çıkmıştı. Suzi, onu görünce heyecanlanmış ve
ona bir şeyler söylemek istemişti. Aslı, hızla yanına gelmiş ve yatağın ucuna
oturup onun elini tutmuştu. Kadın konuşmak için kendisini zorluyordu.
“Tamam
Suzi, sakin olmaya çalış seni dinlemek istiyorum. Bana bir şey mi söylemek
istiyorsun?”
Kadıncağız,
sakinleşmeye çalışmış ve nefesini düzenleyerek söyleyeceği sözlere yoğunlaşmış
ve yavaşça;
“Evet.”
Diyebilmişti. Aslı duyduğu kelime karşısında heyecan yapmış ve sağına soluna
bakmış hemşire ile göz göze gelmişti.
“Ah!
Konuşuyor.”
“Evet
Aslı Hanım bunu ben de duydum.” Aslı, yaşlarını silip tekrar ona dönmüş ve
elini bu sefer daha sıkı tutarak;
“Söyle
Suzi, söyle bana ne diyeceksin?”
“O,
o, o…”
“Evet
o, evet Suzi?”
“Oooğlum!”
Aslı,
bir anda sıkıca tuttuğu eli koyvermiş ve tüm vücudunu kaplayan ürpertiyle
dehşete kapılmıştı. Kanı bedeninden aşağıya doğru çekilmiş ve tüm enerjisi
boşluğa doğru akıvermişti. İçinde koca bir boşluğun açıldığını hissetmişti.
Neredeyse o boşluğun içinde bedenini yok olmuş gibi hissediyordu. Dehşet dolu
bakışlarıyla Suzi’ nin parlayan masmavi gözlerine adeta kitlenmişti. Soru
sormaması ona çok önceden tembihlenmişti lakin artık bunu önemsemiyordu.
“Kerem,
senin oğlun mu?”
“Evet!”
Kerem’
in düşüncelerinin arasına ara ara yatakta yatan yaşlı kadın geliyor sonra bir
anda kayboluyor ve kabus gibi rüyalarına giren o sarı yaprakların döküldüğü
anlar aklına düşüyordu. Bir anda “Kerem!” sesini ardında hissetti. Aniden
arkasına döndü ama arkasında kimse yoktu.
Bir
anda yaşlı kadının odasındaki o tanıdık koku beliriverdi. Elbisenin kokusu… Ama
hayır o sıra oda böyle kokmuyordu. Başını iki eliyle sıkmaya ve düşüncelerinden
sıyrılmaya çalıştı ama o kadının fenalaştığı ana daha çok odaklanıyordu. Bir
anda gözlerinin önüne o elbiseyle kendisine doğru eğilen bir kadını gördü.
“Evet,
yakışıklım şimdi uyku vakti.” Diyerek elinden tutmuş onu bir yere götürüyordu.
Yüzünü görmek için başını kaldırıdığında içini ısıtan o sıcak yüzü en
nihayetinde görmüştü. Bu narin yüzüne pembe çiçekler açmış olan kadın: Annesiydi.
Kerem,
o çok özlem duyduğu sevgiye ulaşmak istemek yerine neden ondan kaçmak
istiyordu. Neden o kareden çıkmak istiyor ve var olduğu mekana geri dönmek
istiyordu. Ama senelerdir çaba verdiği hatırlama isteği ona karşı koyuyordu.
Ve
o çok tanıdık gürleme sesi kulaklarında çınlamıştı. Babasının öfke dolu sesi
annesine gitmesini söylüyordu. Ama annesi dinlemiyordu. Belki de duymuyordu.
Belki de bu ses başka bir zamana aitti. Ama görüntü sabitti. Annesi elinden
tutmuş ısrarla eve doğru yürüyordu. Ama o babasının gaddar sesi tüm dünyaya
yayılıyordu.
İçeri
girdiklerinde yarı çıplak babasıyla bakıcısı Suzi’ yi koridor duvarında yapışık
bir halde görmüşlerdi. Annesinin bir anda elini bıraktığını farketti. Yaşadığı
şokla ağzını kapatmış babası ise hışımla annesini odaya çektiği gibi kapıyı
üstüne kapatmıştı. İçeriden bağırma sesleri geliyor, babasının ve iki kadının
sesleri vurma sesleriyle beraber birbirine karışıyordu. İki kadın avazı çıkana
kadar bağırıyor o ise annesini kurtarmak istercesine kapıya çığlıklar içinde
art arda tekmeler yumruklar atıyordu.
Kerem,
yaşadığı dehşetin içinden sertçe çekilircesine varolduğu mekana gelmiş ve yaş
dolu gözlerle kendisini yere kapanmış bir şekilde bulmuştu. Etrafında onu
izleyen gözlere aldırmadan yol kenarından geçen bir taksiyi durdurmuş ve
şirkete gitmesini söylemişti.
Kanlar
içinde yatan annesinin son bakışlarını bugün yatakta yatan kadında görmüştü. O
can çekişirken faltaşı gibi açılmış mavi gözleri nasıl unutabilirdi? Nasıl
unutabilirdi! Ama daha küçücüktü. Hatırlaması bile bir mucizeydi. Çünkü yıllar
önce evlerine sızmış olan o yılan kadını kendisine annesi diye inandırmışlar, o
güzel yürekli annesinin suretini minicik hafızasından zorla çekip almışlardı.
Kanlar
içinde çaresizce yerde yatan annesinin başında saatlerce onu nasıl
öldüreceklerini konuşmuşlardı. Bu işe nasıl bulaşmıştı? Babası sakinleşmiş ve
yaptığına pişman olmuştu. Ama artık geri dönüşü yoktu. Ama öldüremezdi de. Suzi
ona sürekli “Öldür onu!” diyordu. Öldürürse başına daha büyük belalar açılırdı.
Namışah’ ın babası onu hayatta yaşatmazdı. Babası eve doktor çağırdı. Eli kirli
iş tutanlardan. Ve işte o zaman büyük planı gerçekleştirmeye karar vermişlerdi.
Suzi’
nin adını kullanmışlar ve doktorun söylediği bakımevine yatırmışlardı. Doktor
herşeyi halledecekti.
Taksi,
şirkete gelmiş ve Kerem hışımla taksiden çıktığı gibi şirkete dalmıştı.
Güvenlik şaşırmış olsa da şirketin sahibine karışma gibi bir lüksü yoktu. Sesini
çıkarmadı. Ardından öylece bakakaldı. Babasının ofisine vardığı an Timur onu
farketmişti. Aslı’ nın yanında olması gerekirken neden buradaydı? Diye
düşünmeye fırsat kalmamıştı ki Kerem, babasına öyle bir daldı ki Timur odaya
nasıl koştuğunu bilemedi.
Kerem,
yumruklarını babasının suratında saydırıyordu resmen. Adam kanlar içinde
kalmıştı. Kerem avazı çıktığı kadar bağırıyor ve yumruklarını geçirmeye devam
ediyordu. Timur ve birkaç kişi onu zor zapdetmişti.
“Kerem,
sakin ol! Neler oluyor böyle?”
“Timur!
Bu aşağılık herif benim annemi öldürmeye çalıştı.” Timur affallamıştı. Ama
olayı idrak etmesi çok kısa sürmüş ve Kerem’ i kolundan çektiği gibi odadan
dışarı çıkarmıştı. Tüm çalışanlar onları izliyordu. Timur, sessizce kulağına
doğru konuştu.
“Kerem,
sen bizim evde birini mi gördün?”
“Evet,
annemi?” Kerem, yaşadığı şokun etkisini atlatamadan beynine bir şok daha
yemişti.
“Bir
dakika sen annemi nasıl buldun?”
“Sen
annenin yerine geçen kadının Suzi olduğunu biliyor muydun?” Kerem, kendisinin
olduğu kadar Timur’ un da sorularla dolu olduğunu anlamıştı. Sessiz kalınca;
“Gidelim
buradan hem de hemen.” Diyerek Timur onu şirketten uzaklaştırdı. Arabada Timur’
un telaşlı olduğu belli oluyordu. Önce telefonla evi aramış ve kapıda bekleyen
görevliye kimseyi kabul etmemelerini, misafir izni olmadığını söylemişti.
Ardından hiçbir şey demeden arabayı sürüyordu.
“Nereye
gidiyoruz?”
“Polis
Merkezine.” Kerem içinde anlamsızca rahatlama hissi duymuştu.
Merkeze
vardıklarında çocukluğuna dair tek hatırladığı bu anıyı polise de anlattı.
Polis, olayı işleme sokmak zorundaydı. Artık aksi ispatlanana kadar Kerem’ in
anlattıklarını ciddiye almak zorundaydılar. Elbette yapılacak ilk iş gerçek
Suzi’ yi ve babasını gözaltına almak ardından da Timur’ un evinde yaşamakta
olan kadınla DNA testi yaptırmak olacaktı. Kerem, kendisine de suikast
düzenlediklerini söylemeyi ihmal etmedi. Ama bu durum kesinleşinceye kadar ne
yazık ki Aslı hala ev hapsinde olacaktı.
Timur
ve Kerem, merkezden çıkmış ve işlerin yürütülmesini avukata bırakmışlardı.
Timur, omzunu sıvazlayarak;
“Hadi
gel bir yerde birşeyler içelim.” Demişti. Kerem, düştüğü durumun farkında mı
olmadığından yoksa yıllardır içinde saklanmış olmasının verdiği burukluktan mı
bilinmez normal dışı bir sessizliği vardı. Timur, Kerem öğrenirse hali nice
olur diyordu. Ama şu haline bakınca şaşkınlık içinde kalmıştı. Neden bu kadar
tepkisizdi? Böyle olması tabi daha sancısızdı. Ama bir yandan da korkmuyor
değildi hani. Sanki fırtına öncesi sessizlik gibiydi.
Bir
retoranta gelmişler ve Timur siparişi vermişti. Israrla onun donuk halinin
geçmesini bekliyordu. Kerem, kendisinin üzerinde bekleyen bir çift göze
aldırmaksızın düşünmeye devam ediyordu. Bir anda sessizliğini bozarak;
“Öldürmeme
izin vermeliydin. O hapiste yatmayı değil mezarda yatmayı hakediyordu.”
“İnan
bana onun yaşarken perişan oluşunu seyretmek sana daha çok zevk verecek.
Avukatın da söylediği gibi kaçacakları bir delik bile yok. Hakettikleri cezayı
alacaklar.”
“Sen
biliyor muydun peki neden söylemedin? Nasıl öğrendin?”
“Açıkcası
bu soruyu önce ben sana soracaktım. Bunca yıl en yakın dostun oldum. İçinde birşeylerin
yer ettiğini küçüklüğümden beri biliyordum ama neden bana anlatmadın ya da
başkasına?” Kerem, Timur’ a kitlediği bakışlarını bir düğümü çözer gibi yavaşça
çekmiş ve uzaklara dalmıştı:
“Bilmiyordum.
Amerika’ da gittiğim hastanede unutkanlık yaptıran bir ilacın vücüdumda yüklü
miktarda var olduğunu tespit ettiler. Belki de senelerce bu ilacı bana
verdiler. Tahlillerim testlerim hepsini savcılığa sunacağım. Durum
kesinleşmeden size söylemek istememiştim. Doktorun görüşüne göre hafıza kaybım
kazada oluşmamış zaten çok zamandır bu sorunu yaşıyormuşum. Belki de bunu
hissettiğim için herşeyi saklıyor ve şifreliyordum. Bunu bile hatırlamazsam
diye şifreyi Aslı’ yla özel günlerimize ait olan tarihleri belirliyordum ki tek
güvenebileceğim Aslı bilsin diye. İlacın tesiri geçtikçe zamanında ailem
dediğim insanlara hiç güvenmemiş olduğumu hatırladım. Sürekli onlardan gizli
gayrimenkul almam ve gizli yerlerde birikim oluşturmam bundan ötürüymüş.”
“Ailenle
ciddi bir kopukluğun vardı. Ama dost olarak çok sağlam bir arkadaştın. Buradan
bile ailene karşı olumsuz şeyler beslediğini sezinliyordum.”
“Peki
sen nerden biliyordun?”
“Bilmiyordum.
Anne ve babanın tekin insanlar olmadığını sezinliyordum. Aslı’ ya suçu attıklarında
bu işin peşini bırakmamam gerektiğini anladım. Aslı ile beraber çok araştırma
yapmıştık. Annenin gizemine şirkette bulduğumuz bazı para akışlarının var
olduğu evraklarıyla ulaştık. Akrabaların annenin mavi gözlü olduğunu
söylemişlerdi. Bu bile bana yetti. Annen kahverengi gözlüydü. Bu sebeple
Amerika’ ya annenin son bulunduğu yere gittim. Amerika’ da sana bakan bir
bakıcının adresini buldum. Senin çocukluğun ve annenin gençliği hakkında bilgi
verebilecek elimde tek isim o vardı. Düşük seviyeli bir bakım evinde kalıyordu.
Tüm masrafları bizim şirket tarafından ödenmişti. Gide gide bakım evinde anneni
buldum. Ama ne yazık ki konuşamıyordu. Şimdiki durumundan çok daha kötüydü. Onu
oradan çıkarıp kendi evime getirdim. Tedavi olmasını ve herşeyi anlatmasını
umuyordum. Çünkü kendisine yapılan bu ağır suçun bedeli de ağır olmalıydı. Olayda
her ne varsa senin bilmediğini düşünüyordum çünkü annenin bakım evine girişinin
yapıldığı tarih, senin küçüklüğüne denk geliyordu. Doğrusu bu bir mucize
Kerem.”
Kerem
uzun uzun kafasını sallamıştı.
“Evet
bu bir mucize.”
İkisi
de sessizce oturuyordu.
36. BÖLÜM
“Her
son bittiği gibi başlar… Nasıl yaşadıysan öyle biter. Nasıl bitirdiysen öyle
başlar. Sizin için evlatlarım! Güzel başlangıçlar bıraktım. Anneniz…”
“Kırgın
olmayacak mısın?”…
Halı
sahada bir takım olmuşlar karşı tarafı yenmeye çalışıyorlardı. İki yakışıklı
delikanlı gözlerinin önünde bir anda büyüyüp serpilivermişlerdi. Tam gol atmak
üzereyken top direkten dönünce ikisi de isyana kalkmıştı:
“Offf!
Kerem Amca ya nasıl kaçırırsın!” Kerem gülmüştü.
“Haydi
devam devam olur böyle şeyler. Timur yakala!”…
“Hayır
kırgın olmayacağım Aslı sana. İçin huzurlu olsun. Artık onların iki babası var.
Sana söz veriyorum onları asla bırakmayacağım. Ve sana söz veriyorum onların
tek gerçek babası olacak, o da Timur.”
“Bu
senin için zor bir durum.”
“Ama
onlar için en güzel anılar değil mi? Beraber mutlu olmuş anne ve babanın
yuvasında büyümüş olmanın vermiş olduğu ferahlık ve huzur. Öyle de kalsın.
Zaten merak etme beni çok sevecekler.”
“Hıh!
Seni böylesine iyi niyetli görmek ne kadar güzel. Onları hatırlıyor musun? Ya
da beni?”
“Hayır
çok denedim ama olmuyor hatırlayamıyorum.”
“Üzülme
zamanla herbiri yerine gelecek. Eğer olur da hatırlarsan ve kaybetmiş
hissedersen sakın üzülme olur mu? Ne zaman kaybettiğimizi ya da ne zaman
kazandığımızı asla bilemeyiz. Ben sana asla kızgın değilim. Hele de hayatının
daha ilk yıllarında büyük bir kayıp yaşamış küçük bir çocuk varken karşımda.
Benimle bitmiyor biliyorsun değil mi? Kaybettiklerinle yaşama olur mu? Kazandıklarınla
yaşa.”
“Aslı,
hatırlamıyorum ama hissediyorum biliyor musun?”
“Neyi?”
“Seni
sevdiğimi.”
(Gülüşün
hep aklımda kalacak bal böceğim. Her ne kadar geçmiş benim peşimi bırakmış olsa
da bu gülüşün hep aklımda kalacak. Her ne kadar hissetmiyor olsam da, bir o
kadar hissettim sevilmeyi. Ve artık biliyorum bir kasım bize aşkı getirmişken
bir kasımında bizden hepsini alıp gittiğini.)
Sessizce
söylemişti bu sözleri ama onun duyduğunu biliyordu. Bugün onun ölümünün onuncu
yıl dönümüydü. Annesiyle gelmişlerdi. Ve yanlarında kocaman bir aile vardı. İkizler,
annesi, babası, Timur, Timur’ un anne ve babası. Herbiri dua ediyordu ona en
çok da Namışah, kendi oğullarından koparken kendi oğluna kavuşturmaktan hiç
vazgeçmediği için. Torunlarını doya doya seviyordu onun sayesinde. İkizlerin
iki babası ve iki babaanneleri vardı. Asla sevgiden yoksun büyümediler hatta
doya doya büyüdüler belki ondandır biraz şımarık olmaları belki annelerinin
güzelliğini almış olmanın verdiği masum bir kibirdir kimbilir. Ama mutlulardı.
Ve birgün onlar da aşık olacak ve yuva kuracaktı. Gördükleri sevgiyi göstermeye
yelken açmışlar, açıldıkları denizin kahramanı olmak için can atıyorlardı.
“Gooool!”
Kerem;
“Demiştim
size kazanacağız diye!” Timur, Kerem, Kuzey ve Poyraz birbirlerine sımsıkı
sarılmışlardı. Kuzey;
“Biz
hep kazanırız!” Timur oğlunun saçını okşamıştı. Beraber sahadan çıkarlarken;
“Annenize
giderken bir çiçek alalım. Çiçekleri çok severdi.” Dedi Timur ve Kerem’ e
gülümseyerek kısa bir bakış attı. Kerem, yanından koşup giden ikizlerden
sıyrılarak Timur’ un yanına geldi. Beraber oğlanlarının ardından gülümseyerek
ve umutla bakarak yürümeye devam ettiler.
-SON-
Yorumlar
Yorum Gönder