Şiir 1

 

Kuğular da uçar hem de uzaklara göçebilecek kadar iyi uçar.
Sessiz yüzerken ayaklarının oluşturduğu titreşim çok ötelerde dalgaya çevirebilir.
Sessiz ve narindir ve öylesine derin sever
Ama asil duruşu beyaz örtüsünde gizlidir.
Bağırıyorsa sevgisini gösteriyordur sessizse gidiyordur.
Çünkü kuğular sessiz ölür.
Bu yüzden ardından gidişini izlemek huzur verir insana.
Oysa gidiyordur.
Ama sen asil duruşuna öylesine kaptırmıssındır ki haydi şöyle suya açılsa da izlesem dersin.
O da sakin suyun üstünde süzülerek çıkardığı hışırtının eşliğinde uzaklaşır gider.
Ona ragmen sana doğru büyüyerek gelen haleler vardır. Her defasında olduğu gibi suya iz bırakır.

 

 

 

 

 

Degmesin gözlerimiz birbirine yakmasın o alevler
Birleşirse bu kalpler ne gökte ay kalır ne de durgun denizler
Mevsimler çiçek açmaz gün güneşe kavuşmaz
Sevgimize gök çatlar dağlar dayanmaz
Zaman akmaz sevgilim ama zamanda bizi kavusturmaz
Gece bile kaldirmazken bizi dünyaya sığmaz
Olmasın bakışların benim, vurmasın kalbime
Vurmasın artık kalbim bedenime
Toprak at ellerinle yüzüme
Ne kuşlar alır beni bu yükümle ne uzaklar saklar beni sevgimle
Ne ellerin tutabilir kayan ömrümü
Ne sevgin yetebilir ne güçlü bedenin yorgun kalbime...

 

 

 

Hoşçakal yaş otuz üçüm
Cennet müjdesi gibiydin
Öyle temiz öyle masum öyle günahsız
Hersey tam bitti derken yeniden başlamak gibiydin
Kötülüklerin bittigi yerde bekleyen bir sevgi gibiydin
Her sonu olanın bir başlangıcı gibiydin
Gençliğe son bir bakış
Kalbime vurduğu dalgaların son atışı
Umutsuzluklarıma doğan bir güneş
Her yaşımda olduğu gibi benden alıp götürdüklerin olacaktı
Iste tam bitti bundan daha kötü ne olabilir dediğimde
Bir yasım daha bir gülüşümü aldı götürdü benden

Oysa her defasında uyandığımda daha mutlu baktım bir kadın gibi
Her umuda gebe her bir çileye şımarık gülümseme
Alamaz dedim yıllar benden yaşam sevincimi
Hicbir ates bu kadar yakmaz beni
Oylesine güçlü öylesine kadın işte kadın işte
Her doğan günden önce umutlara uyanan
Her acıya biraz daha tat katan
Her kalbin içine verdiği başka bir heyecan
Kendisine bakan gözlerin ışığını titreten
Kışı ısıtan yazı serinleten öylesine bir kadın işte
Bir yaşını daha acılarıyla toprağa gömüp bir kez daha ölmeyen
Bugün de çok şükür ölmedik diyerek gülümseyen

Ama birgün ölecek sessizce yine bir hayat bitecek o gün de
Belki taptaze yüreğiyle belki de her yaşını yüzüne taşıdığı çizgileriyle
Hayatına vuran parangalara rağmen özgür yüreğiyle
Ellerini ayakalr

 

 

 

Bir kasım daha gitti sonbahardan, hic bitmeyecek gibiydi sanki hep bahar...
Yüreğimi yatırmışım bir kış uykusuna
Sanki beni bekliyor çiçek dolu bir bahar...
Öylesine derin dalmışım gerçeğe sanki sonsuz bir hülya...
Öylesine bir kasım işte güneş sanki kalbime doğar
Öylesine bir kasım yeşiller ve taptaze toprak kokusu içime dolar...
Bu defa ölümsüzlük vurdu derken ruhuma...
Gözlerimi açtım bir sabah soğuk bir gerçeklik uykusuna...
Bitmez sandığım en kısa rüya, gelmiş geçmiş en uzun sonbahar
Bundan sonra hiç uğrar mı böylesine bir sonbahar...
Hep söylerlerdi rüyalar tersine çıkar.
Ardından gidişini izlerken bile diyemedigim hoşçakal
Hoşçakal içimde son bahar...

 

 

 

 

Sen güzel sonbahar
Turuncularında sakladığın bir taze ömür gibisin.
Baharın bile açmadığı çiçekten doğmuş meyve gibisin.
Bu dünyada yok başka bir meyve var olan lezzetin

Sen çiçek kokan sonbahar
Sanki son çiçeğini döker gibi bakışların
Son yagmurunu akıtır gibi çiler dalların
Son kez aydınlanan o soğuk ayın
Ve son kez yakından doğan güneşinde ışığın
Benden uzaklaşırken bıraktığın son sıcaklık bir buse yüreğimde

Ne bir kış böyle bırakıp gitti beyazlar ardında
Ne bir yaz gidişi böyle alev bıraktı ruhumda
Ancak bir sonbahar anlatırdı ömrümü
Ne bir can doğdu canıma ne ölüm geldi ruhuma
Gitmek istersin de gidememek gibi
Gelmek istersin de gelemezsin hani
Hep yaprak döker yaştan ıslanmış toprağıma
Ne mezar taşım var ne de kundağım başımda

Sen güzel sonbahar
Hangi mevsim var ki güneşi yakarken rüzgarı üşütür
Yedi rengi gökyüzünü doldururken yaşları dökülür
Yapraklarında alabildiğine canlı renkler ama yine de ölür

Toprak aşk uykusuna yatarken böylesine mi güzel olur
Peki ya insan güzelleştikçe mi ölür
Ya senin gidişin böyle hep ince damlalar mı dökülür
Senin gidişin öyle güzel ki gidişine hayran yüreğim
Bir daha ne zaman ölecek toprak bir daha ne zaman kuruyacak yaprak
Ardından bekler oldum
Haydi gel yine yüreğime ömrüme yine ve yine dökül içime
Hep böyle git sen hep böyle sonbahar adı son ama hiç son olmayan...





Korkudan titreyen bakışların kışın acımasızlığında kayboldular
O çok gitmek istediğin kumsallar çoktan çamur oldular
Etrafında dolu kalabalık ama seni unutmuşlar
Ne bilir soğuğun kalbine işlediği bu ruhsuz insanlar
Ne bilir yaşamak için direnen toprağa kar döken kışlar

Gecenin karanlığı yetmezmiş gibi siyah ayda soğur
Kararmış geceler çökmüş sabahın en koyu kuytusuna
Bir gün gelir artık güneş de doğmaz olur
Ne bilir hergün sabaha uyanan bu ruhsuz insanlar
Ne bilir beyazını dökerken hayat karartan kışlar

O çok uçmak istediğin sıcak ülkeler çoktan kayboldular
Yüreğinin en derin çukurunda acıyla buluştular
Sen fırtınaların arasında kırıklarını dökerken öylece sana bakarlar
Ne bilsin sıcacık yuvasında uyuyan insanlar
Ne bilsin yüreği soğumuş buzdan kışlar
Oysa kimsesiz kalmıştır yuvasız kuşlar
Ne gideceği bir sıcak ülke ne kalbini saracak sıcak yuvalar
Kalpsizlerin içinde sıcaklığıyla kalmış titreyen kuşlar
Çok geç kalmış sevgiye ulaşılmak için saatsiz zamanlar
Habersiz ve vakitsiz gelmiş acımasız kışlar
O çok istediğin uzaklara artık uçamaz kanatsız kuşlar
Her ne kadar gitmek isteselerde o sıcacık kumsallara
Artık onlarda çoktan darmadağın oldular
Ne bir sıcak sahil ne bir ısıtan güneş hepsi kalbimde soğudular
Kırıklarını döken yüreğim bir sokak misali ortada kaldı yuvasız kuşlar
Sarılamaz artık eskisi gibi güçsüz kalmış kollarım ve kırık kanatlar
Ölmek üzere olsa da kendisine sahip çıkamaz kanatsız kuşlar

 





Bakışların uzaklara gitmiş olsa da hissettiklerin hala koynunda
Durgun ruhun bir sandal gibi açılmış olsa da dalgaların vuruyor kıyıya
Neden bu kadar hasret durur saçların duyduğun özlem hangi anılara
Bıraksan da kendini uyku yorgunluğuna
Geceler senden yalnız geceler senden yorgun
Buluyor mu yine de umut seni yarınlarda
Bulduğun ta içinde arıyorsan da uzaklarda
Bakma öyle ey durgun kadın uzaklara
Seni taşımak için hazır bekliyor arkadaşların yanında

 

 

 

 

Bir dilencinin beklediği sadaka gibi
Kış ortasında kalmış bir kuşa kırıntı vermek gibi
Eh işte iyi olmaya çalışıyorum diyen birine iyi olacak der gibi
Her kahve falında çıkmasını istedigini, birgün görmek gibi
Biraz da umut bekleyene, olacağı varsa olur der gibi...
Herbiri bir an oluyor yüreğimde vuruyor nefes gibi
Bir akşam camına vuran davetsiz misafir gibi
Bazen posta kutuna koyulan müjdeli mektup gibi
Cumayı müjdeleyen perşembe gecesi gibi
Çok zor geçen bir gecenin ardında rüyanda teselli bulur gibi
Umursamadığını sandığın anda ansızın karşına çıkan bir dua gibi
Yüreğimden çıkan bir küçük yaş buluyor ellerimi
O kadar çok engele rağmen yılmayan bir at gibi
Özgürlüğe koşmak isteyen bir mahkum gibi
Umut veren bir gülümsemede buluyorum kendimi
Dert olsa da Allah' ın verdiğine git denilir mi
O dert birgün nasıl bir hayır olur bilinir mi
O dert ki Allah' a hele de el açtırıyorsa yürekten def edilir mi
Peki ya dert acı veriyorsa sevilir mi
Allahtan gelen mi guzel, yoksa dert mi güzel göremeyecek kadar körse bu gözler Yakup gibi sevilir Yakup gibi sevilir....

 

 

 

 

 

 


Ben hala sonbaharın son yağmurunda bir arabada
Tüm kalabalık dışarda kalmış yağmur bile ıslatamamakta
Sadece dünyam ve hızla cama vuran yığın yığın damla
Bu sefer ne suya ne havaya ne yağmura
Bir cemre düştü ta içime işte şurama
Öylesine bir fidan yeşerdi öylesine bir can geldi bana
Tek istedigim Allahtan bu hayatta bir dua
Bir fidan yeşerdi ki koca bir çınar olmakta
O çınara yıpranmışlığım dayanmakta
Herşeye varım tüm acıları tüm sıkıntıları yenmeye tek başıma
Birgün yeterki yeşerecekse bu çınar dayanak olacaksa bana
Ne güzel olurdu gölgesinde uyumak
Yine çılgın kalırdım yine atlardım dalından dalına
Hic bitmeyecek bir çocuk ruhumda
Sabit kalsa da kovalardım koşardım oyundan oyuna
Bir fidan şimdi sessiz ve kırılgan
Bir fidan sadece büyütmeye korktuğum
Ardım yemyeşil uzanıyor sonsuzluğa
Beklemedeyim öylece dizlerimi dayamışım toprağına
Bir yaprak açsın bir boy atsın umut ışığında
Yalnızca bir tomurcuk öylece dalında
Beklemedeyim o yağmur yağdıkça camıma
Ben hala o arabada bir yagmur damlasında
Dolu kalabalık gürültüsü yağmurla kaybolmakta
Bense hala o arabada yağmurların ağlama sesine dalmakta...


 





Ölüm nedir ki gülüm bir nefesi boşa feda etmek
Neymiş bir daha gülememek görüşememek
Sen gel de o ömrü sensiz yaşa nefes alabilirsen verirsin
Sen gel de severken yaşıyormuş gibi yap da yine gidersin
Bir toprak degil mi üstüne örtülecek bir kürek degil mi ayakla tepilecek
Sen gel de yüreğim de taşıdığım onca derdi al da gülücüğünde taşı
Ben yine seni taşırım omzumda bir fazla taput değil mi senden gayrı

Ölüm nedir ki gülüm bir ruh teslim etmek değil mi
Gel de sen benden gitmiş bu ruhu bedende taşı
Durmuyor iste sığmıyor bu yaşlı bedenime
Sen gel de bu ağırlığında uçan ruhu toprağa taşı
Ölmez ölemez bu ruh bu bedende
Sanki verdigi ızdırap sonsuz bir acı
Sanki cennet de cehennem de bedenim de saklı
O yüzden be gülüm ölmek ne ki bende
Hergün ölüyorum diye yattığın acılara bir kez daha uyanmıyorsan
Toprağı içine çekip çekip yine yeşermiyorsan
Günler üstüne toprak gibi çökmüyorsa
Hergün ecelin yüreğine teklemiyorsa ölüm sana çok acı
Ama bana ölüm ne ki be gülüm
Ben hergün utancıma diri diri sokup çıktığım topraga bir kez daha girecekmişim ne var bunda



 

 

Yorgunum
Bir yaprağın rüzgarına takılıp da gittiği kadar yolcuyum
Sonum neresi belli degil beni sürükleyen ne zaman kesilir
Bir kış uykusunda uykuya dalmış kadar uykusuzum
Üstüme atın toprak ben uykuya hasret yorgunum
Gidin sonra hepiniz kuru gürültü yapmadan
Çok ses cıktı bilip bilmeden görmeden duymadan
Hepiniz gidin sıcak toprak ve huzur uykusu yolcusuyum
Yoruldum
Kuyudan su çeken kova kadar yoruldum
Her defasında içimi dökmekten ve doldurmaktan yoruldum
Dağdan akan suya taş olmaktan
Seni yargılayıp duran insanlıktan yoruldum
Yoruldum her defasında kendimi anlatmaktan
Son olsun sonum
Ezanım doğduğumda okunmuş zaten
Yaşadığım yanıma kar artık gerisi yalanım olsun
Benden baska herkes iyi bu dünyada herkes mutlu
Bir ben gitmişim çok mu
Bir yaprak kadar kurumak kolay
Bir çiçek gibi solmak kolay
Dalımdan kopardılar ne soldum ne kurudum ne de sondayim
Savaşmıyorum artık
Direnmiyorum
Bitsin diye her baktığım gecenin ışığında uzamaktayım
Alır mısın beni diye gözüne bakmaktayim
Duam oldun sana hasret oldum kokuna doyar oldum
Ama sen bana bir toprağı kıskanır oldun
Solan yaprağa aşık oldum
Batan güneşe tutkunum
Kuruyan toprağa


 

 

 

 

 

Yorgunum
Bir yaprağın rüzgarına takılıp da gittiği kadar yolcuyum
Sonum neresi belli degil beni sürükleyen ne zaman kesilir
Bir kış uykusunda uykuya dalmış kadar uykusuzum
Üstüme atın toprak ben uykuya hasret yorgunum
Gidin sonra hepiniz kuru gürültü yapmadan
Çok ses cıktı bilip bilmeden görmeden duymadan
Hepiniz gidin sıcak toprak ve huzur uykusu yolcusuyum
Yoruldum
Kuyudan su çeken kova kadar yoruldum
Her defasında içimi dökmekten ve doldurmaktan yoruldum
Dağdan akan suya taş olmaktan
Seni yargılayıp duran insanlıktan yoruldum
Yoruldum her defasında kendimi anlatmaktan
Son olsun sonum
Ezanım doğduğumda okunmuş zaten
Yaşadığım yanıma kar artık gerisi yalanım olsun
Benden baska herkes iyi bu dünyada herkes mutlu
Bir ben gitmişim çok mu
Bir yaprak kadar kurumak kolay
Bir çiçek gibi solmak kolay
Dalımdan kopardılar ne soldum ne kurudum ne de sondayim
Savaşmıyorum artık
Direnmiyorum
Bitsin diye her baktığım gecenin ışığında uzamaktayım
Alır mısın beni diye gözüne bakmaktayim
Duam oldun sana hasret oldum kokuna doyar oldum
Ama sen bana bir toprağı kıskanır oldun
Solan yaprağa aşık oldum
Batan güneşe tutkunum
Kuruyan toprağa


 

 

 

 

 

Ne cok yıprattık birbirimizi
Bilemedik şöyle durgun sularda sevmeyi
Her defasında bir kez daha kırdık kalbimizi
Yıkmayı da başardık kurduğumuz güzellikleri
Bir sen gittin bir ben gittim beceremedik aynı vakitte gelmeyi
Hep bir adım geride kaldık kaçırdık huzur trenini
Göremedik bizden başka yabancıydı hepsi
Yabancı görürken bile en iyi biz bilirdik yine birbirimizi
Vurup kırmakta koyduğumuz kadar sevgide sergileyemedik cesaretimizi
Gec de kalırdı hani saat bile hep geride izledi bizi
Güzellik vermeyi beceremedigimiz gibi beceremedikte gitmeyi
Iyi mi oldu şimdi tane tane dökülürken kuruduk solduk
Hic bilmedik degil mi boylesine tukenecegini
Herseyin sonu vardır diye yazılan ayete inat yaşadık şiddeti
Sonunda bu da bitti
Simdi ne gidebiliyoruz ne gelebiliyoruz iki ayrı deniz misali
Allah akdeniz gibi yanyana ayırdı bizi


 

 

 

 

Kalp kırıklarım batar da kanatmaz
Hayal kırıklarım tüketir de beni ömrümden çalmaz
Düştüğüm her toprak silkelendigim yüzüm
Gördüğüm her ihanet icimde bir kördüğüm
Yine de nefes almaya devam
Yine dimdik ayakta birgün daha
Ve her varoluşun bende bir ruh daha


Evet şimdi bir kez daha nefes alma vakti
Ve simdi bir kez daha bu yolda yürüme vakti
Haydi toparlan bak hayata
Geride ne bıraktın hiç umursama
Herbir ruhumda tek bir yasam baksana
Haydi umursama
Bir top at sende bu dünyaya gol olmasa da
Hayat sana ne kadar yumruk atsa da sakın nakavt olma...

 

 

 

 

Ben senin en derinlerinde sakladığın noktasında
En derinlerine attığın yaralarının kabuğu
Ben senin en karanlıklarında en koyuların
Korkularını mahkum ettiğin suların boğumlarında
Ben senin çocukluğunda masum olmayan sahtekarlıklarında
Ben senin yüreğinde türeyen yangınlarının dumanında
Ben senin ruhunun zulüm gören mazlumluğunda
Ama ben hep senin acı çeken kısmında
Ve kuvvetli yanının hep öç aldığı düşmanlığında
Ben artık yok oluyorum senin karanlığında
Küçücük kalmış bedenim öfkeyle kusan bağrında
Bitsin diye her haykırdıgımda küçülen ruhumla
Kayboluyorum senin en koyu acımasızlığında
Ama bitemiyorum bitirmiyorsun
Bıktım artık bana içindeki beni ayna tutmandan
Ben hiç ben olamadım senin baskılarında
Ben hiç bana varamadım senin yollarında
Ben beni bulamadım sendeki benin ağırlığından
Öfke nefret ihanet kadın şeytan senden aldığı her bir taş yüreğimde kaya
Yoruldu taşımaktan sırtında


Oysa yüzüme tutunan ışık yüreğimi saklamakta
Her dışarı adım attığımda ruhumdan kaçmakta
Bir çocuk gibi koşan varlıklarım özgürlüğüne uçmakta
Huzur var orada sevilen bir cocuk ve sevgi gören temiz bir ruh
Hepsini sendeki kadın yüzüme tuttuğu ışıkla kapamakta
Oyuzden bilemezsin gitmek benden ne demek
Yüzüme düşen gölgeyi sıyırıp doğmak ne demek
Yeniden parlamak ve benden tekrar varolmak ne demek
Yoksa yalnızca toprağa girince mi olacak
Yine karanlıklarda mı kalacak
Yoksa karanlıklardan mı doğacak kim bilir....

 

 

 

 

 

 

 

Ne zaman gelir kardelenlerim dökülür içime çiçeklerim
Denizime düşen yakamozlarım yayılır yüreğime
Dalgalarım vurur kıyı diye gözlerime
Ne yaşım kurur tenimde ne sevincim kaybolur titreyen kalbimde
Tükenmeyen ömrüm dengesiz bir öyle bir böyle
Mevsimlerim şaştı git gellerimde
Ne bir kış ne bir yaz bir kar yağar bir yağmur
Gece çökerken üstüme bir güneş doğar benliğime
Ne dünya yetisebilir ne de gezegen bu halime
Ben vazgeçtim yaşıyorum öylesine
Bıraktım zaman üstüme aksın
Yaşım benden alacaklarını alsın
Sardığım dünya bırak beni sardığını sansın
Dönsünde dönsün üstümde
Ben yine her halimi yaşayacağım
Yine ben dünkü ben olacağım
Karda çiçek açacağım yazda toprak gibi kuruyacağım
Kelebek kadar hızlı yaşayıp kaplumbağa gibi yaşlanmayacağım
Bayram olsun her günüm bana
Toprağım olsun gökyüzüm ölmem bir daha
Ölmem işte ölmem her bir günde üstümden bir mevsim gecse de
Ölmem ben ölmem bir günde yüzlerce gün üstüme çökse de
Ölmem ben ölmem bir anda bir ömür yüreğime çökse de...

 

 

 

Burnuma gelen yemişlerin kokusu bir kışın daha gelişini haber verir.
Aynı geçen senelerin üstüne bir mevsimin daha geçtiğini bildirir gibi
Ne üstünden geçip biten nagmeler sildi kulağımın pasını ne geçip giden sevgililer sildi senin kalbindeki yaranı

Her geçen güneşli günler gecenin sonunda seninle bitti
Ne zaman balkonumda bir ay doğsa seni bekledi caddelerde bu gözler.
Ne deli çağlarım duruldu da masumca sevilen çocukluğumla büyümedi.

Şimdi her kış yemişlere düştüğünde
Ne zaman vakitsiz bir gül tomurcuklansa
Ne zaman yeşermese diktiğim fidan
Vakitsiz yüreğime düşen çocukluğum düşer toprağa
Ne bir yağmur ne sonradan doğan güneş ne de bir parca ay
Yok hiçbir fayda

 

 

 

 

Sen masaldaki kadın
Hep sen hayallerde yaşadın
Bir avutan vardı dizinde saklı
Hiç görmedin sahte olan gerçek hayatı

Bilmezsin ne kadar da acımasızlar
Bilmezsin ne kadar umarsızlar
Geride harcadıkları kalplere sayarlar
O çok sevdikleri senin koparıp da çöp diye attığın sayfalar
Ne çok cesaretliler ne de kahramanlar

Sen masaldaki kadın
Yüreğin akıllarda saklı
Gizlendigin satırlar sana masal anlatırlar
Cümlelerini okuyan gözlerin attığı yalan bakışlar
Seni aldatırlar seni aldatırlar

Sen masaldaki kadın
Sakın gitme gittigin yol yol değil
Gördüğün rüyalar gerçek değil
Uyandığın sabahlarda açan güneş değil çiçek değil
Sen hep masal olarak kal gerçek değil
Sen hep uzak kal yakın değil
Düştüğün ateş bu su değil yanarsın yanarsın
Bu masallardaki sen değil aşk değil...

 

 

 

 

 

Bir yol kenarı ya da hayatın anı
Ya bir damla olmak vardı ya da hayatın akışı
Bir yağmur gibi canlı ya da hayatın toprağı
Ya da bir gül olmak vardı ya da hayatın kışı
Ya da gitmek vardı ya da öğrenmeli bir gülden solmamayı

Hayat uzun bir yol işte bir an kadar
Neden insan ıslanmaktan korkar
Neden onca kir varken dünyada insan yağmurdan kaçar
O çok duvarlara vurası başını bir yakasında saklar
Kıymet verdigin onca değersiz insan seni ne kadar anlar
Bir yağmurun yakan içini ferahlattığı kadar
Bazen korkmadan yaşamalı bir gülün kışta açabildiği kadar
Yoksa açmadan yaşayacağını nasıl anlar

Bazen o yağmura muhtaç olduğunu bilmeli insan
Aşkından çöle dönüp kurumadan
Bazen akan o bir damlayı yakalayabilmeli insan
Geçip giden zamanda anı kaçırmadan
Bazen kendi benliği ile bütünleşmeli bir insan
Vakti gelince kara toprakla bir bütün olmadan

 

 

 

 

 

 

Ben de çocuktum bir zamanlar
Hep bozuk olan bir cırtcırtın ayaklarımı tuttuğu kadar tuttu hayat beni
Annemin bir elimi tutup diğer elimin boş olduğu kadar eksikti hayat bana
Her defasında bir hevesle alınan kırmızı pabucumun her defasında kopan kurdelesi kadardı mutluluğum
Yine de çocuktum ben,
Saçlarımı kıskanıp makasla kestikleri kadar masum,
Kıyafetine tahammül edilemeyip bir havuza itilen kadar dost
Saklambaç oyununda bulunamayacak kadar yalnızdım
Daha küçücük yaşta hayatın sunacağı güzellikleri göğüslemeye hazır kuvvetli bir kalbe sahiptim.
Ne önüme konulan görevlerim beni engelledi
Ne kucağıma konulan bebek çocukluğumu elimden alabildi
Ne de sevgililer sol yanımdaki eksikliği doldurabildi
Ne dostlar eskisi gibi olduğunu öğretebildi
Ne de sırtımdaki itilme hissi geçti
Ne zaman bir boşluk duruverse kanatlarımı takabilmeyi
Ne zaman önüme taş koyulsa beni tutmayan cırt-cırtlarımı pabuçlarıma yapıştırmayı
Ne zaman tutulan elim bırakılsa uçan balonlarımı tutmayı
Ne zaman terkedilsem yastığıma sarılıp uyumayı bilirim ben
Ne zaman düşer diye bekliyorsan
Ben düşe kalka büyüdüm
Ne zaman ağlar dersen
Ben ağlaya ağlaya düştüğüm yerden kalkıp yürüdüm
Hiç mi eksik hissetmez dersen
Ben bir elim boşta büyüdüm senin yaptıkların ne ki
Hic mi üzülmez dersen
Ben buna ancak ağzımın kenarı ile gülerim
Kesilen saçımın uzaması kadar tasalanır
Büyüdüğüm yalnızlığım kadar ezilirim
Yani anlayacağın tükeneceğimi bekliyorsan unut
Tukenmisliklerimle var olmayı açılan yaralarımı bos elimle kapatarak ogrendim ben

 

 

 

 

 

 

Ah şu valizi ne zaman toplasam
Bir ayrılık isteği kaplar içimi
Terketmek istiyorum herşeyi
Terkedip gitmek istiyorum kendimi
Toprak bile alırım dese seni
Bileti bir kefen parası değil mi
Atar geçerim hiç düşünmeden valizimi
Hoş her geçen gün tüketiyor da beni
Azrailim farkında bile değil ki
Ömrümden alıp götürür bir veda busesi
Ve yine attı içime bir alıp başımı gitme isteği
Bekle beni İstanbul
Bu sefer sen bile taşıyamayacaksın bu cenazeyi
Ben bile taşıyamadım böylesine de bir kalbi
Yetmiyor ne acısı ne bir isteği
Icimden söküp atmak istiyorum
Yoksa mesele bir hayat meselesi degil ki
Yoksa mesele yaşama son verme isteği değil ki
Mesele şu hadsiz kalbimden kurtulma isteği
Iste hayatta öyle sevgiler var ki
Kurtulmak istediğinde kalbini içinden söküp atmak gibi

 

 

 

Kar gibi beyaz umutlar yüreğine serpilsin ince ince
Yaş yerine gülücükler dolsun gözlerine
Baktığın hep güneşin doğuşu
Gördüğün kalbinin aşkı olsun
Çiçeklerin döküldüğü yapraklar kadar eteklerine bahar dökülsün
Sen hiç solma olur mu güzel gelin
Deniz gözlerin dalga dalga mutluluk dolsun
Umut olan bakışların mavilikler kadar gökyüzünü doldursun
Yağmurları bahara dökülsün
Yeşeren fidanların kadar hayat dolsun ömrün
Sen hep gülümse güzel gelin
Attığın adımlarda çiçekler yesersin
Yürüdüğün yollar her zaman mutluluklara gitsin
Ellerinin yukarıya açıldığı kadar ömrün huzur
Alnının yere değdiği kadar hep yücel hep yücel
En yakın dostun Rabbim en iyi dert ortağın melekleri olsun
Duam seninle kalbim senle hoşgeldin evimize yuvamıza gönlümüze

 

 

 

 

Güneş doğmaya utandı bugün
Anneler evlatlarını sarıp sarmalamaya yüreği kaldırmadı
Herkes akan yaşını çevirdiği başının yanına akıttı
Cümleler dillerden dökülmeye
Yaşlar boğazlardan düğümlenmeye utandı
Toprak istemiyor toprak istemiyor
Genç fidanlar ekilesi topraklara genç bedenler gömülüyor
Offfff çıkmıyor çıkmıyor ama onlardan bir tane daha yeşermiyor
Eller kenetlenmis yüreklere acaba hangi ocagimiza ates dusecek diye beklerken
Sokakta kalmış çocuklar utandı bugün ısınmak icin odun ateşlemeye
Ahhhh sehidim emanetlerin bir gün gelecek önümüze
Biz nasıl deriz onlara sabır eyle
Günler geçecek aylar ve nihayet yıllar geçecek ben o sehidin evladıyım diyecek
O zaman hala hayat devam ediyor olacak mı
Hala mevsimler geçiyor günes dogup gece batıyor olacak mı

 

 

 

Bir serçenin eline düşmüş gibi titremekten
Ürken bir çocuğun ki kadar gözlerini kapatmaktan
Yanağına konulan buseden bile korkmaktan
Başka ne yapabilir ki bu yürek
Ne kadar da zayıf duruyor bu dağlar
Üşümez sanırdım yağan karlar
Yıkılmaktan korkmayan fırtınalar
O çok gür duran çınarlar
Ölümü türkü gibi söyleyen sonbahar
Açarken dökülmekten korkmayan yapraklar
Neden herbiri en çok sevdiklerinden korktuklarını saklarlar
Ne kadar da emindim güçlüdür çınarlar
Yıkılmaz bu endamlı dağlar
Korkmaz ölmekten her sene bahar
Korkutmazdı beni mutluluklar
En içten gelen sarılmalar
Ama şimdi bu yürek o kadar zayıfmış ki herseyden korkar...


 

 

 


Bana kederi ekip ihaneti biçtiler
Sonra da anlıma leke sürüp günahkar bellediler
Kaderimi kendi ellerimle azrailime emanet etmişken
Bana mutluluk mu verecek zannettim
Neydi benden istedikleri
Kolay mı geldi üzmek çocuk kalpliyi
Bir sevgiyi çok görenler sevmeyi de engelledi
Şimdi bu yapılan adalet mi
Hangisi suçlu çeken mi çektiren mi
Ama çekene hesabı kesildi
Bu mu dünyanın adaleti
Neden hala bir tetik degil mi seçmiyorsun gitmeyi
Hapsettiler koca dünyaya şimdi
Hapsettiler koca dünyaya şimdi
Biliyorum artık hiçbir şey mutlu etmeyecek beni
Haketmeyenler yine aldı ödüllerini
Bense o sonsuz mutluluğuma geriden seyirci
Bitirsin artık yönetmen dram dolu filmimi...

 

 

 


Bana kederi ekip ihaneti biçtiler
Sonra da anlıma leke sürüp günahkar bellediler
Kaderimi kendi ellerimle azrailime emanet etmişken
Bana mutluluk mu verecek zannettim
Neydi benden istedikleri
Kolay mı geldi üzmek çocuk kalpliyi
Bir sevgiyi çok görenler sevmeyi de engelledi
Şimdi bu yapılan adalet mi
Hangisi suçlu çeken mi çektiren mi
Ama çekene hesabı kesildi
Bu mu dünyanın adaleti
Neden hala bir tetik degil mi seçmiyorsun gitmeyi
Hapsettiler koca dünyaya şimdi
Hapsettiler koca dünyaya şimdi
Biliyorum artık hiçbir şey mutlu etmeyecek beni
Haketmeyenler yine aldı ödüllerini
Bense o sonsuz mutluluğuma geriden seyirci
Bitirsin artık yönetmen dram dolu filmimi...

 

 

 

Aaaa nasıl aklımdan çıkar bu dizi bu müzik
O zamanlarda hayatıma ket vurduğum derslerim vardı.
Her bir diziyi her bir filmi bir kenara bırakırdım daha sonra izleyebilmek için
İcimde uhte kalmasın diye şarkılarını indirir onlarla ders çalışırdım.
Tabi o yapılmak istenenler listesi hiçbir zaman elime düşmedi
Ah ah ne çoktur hayatı geriden takip ettiğim
Bahar vakti gelir çiçeklerle beraber çocuklar coşar ben masama çöker onların sesleri eşliğinde kaderimi çizerdim
Hep bir evden aşağıya inme tutkum vardı
Her mevsim kalbime vuran bu his ya kar içindi ya bahardı
Evet indim aşağıya ne o mevsim beklediğim kış ne de bahardı
Ne de akranlarım artık o oyun oynayan çocuklardı
Demeyin şimdi ama en güzel yerindesin
Ben yaşamayı bilmeyenlerdenim
Kısır döngü hayatım bu benim fitratim
Hep hayatı kaçırılan bir trenin son vagonundan tutacağım
Kim bilir o tren kalkma srenini çaldığında
Ben hangi telaşın kosusturmacasina dalacağım
Belki o yüzdendir ne zaman güneş doğsa herseyi bırakır parka koşarız
Ama anne ya ders
O olur elbet kızım merak etme ama güneş yerinde durmuyor
Her kar kendine has guzellikte yağmur baska damlalarla yağıyor
Haydi kızım acele et dersinin içine düşme
Bak zaman geçiyor oyuncaklarını biraz daha oyna


 

 

 

Piraye Nazım Münevver
Biraz Ayten biraz Vedat bitmiş bir ümit
Esma Veysel Hüseyin görmeyen gözlerde sonsuz bir görüş ayakkabı erdem

Ahmet arif Leyla mektuplasirken baskasina evleniyor mektuplar bitmiyor hasretinden prangalar eskitiyor benim her siirimde olacaksın. Ama dünyanın en dehset siiri bile sen olamaz
Bilemedim kadın mı kadını kadın yapan yoksa erkeğin kalbinde mi kutsandığından
Yiğit kızım benim, mert ve kahraman kardeşim

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Atilla Ilhan Zehra liseli gel gitli
Suna Su rujunu da al gel bu yagmurlar boyle yorgun yağıyorlar
yine akşam oldu attilâ ilhan

ustelik yalnızsın sonbaharın yabancısı

belki paris’te maria missakian

Ama hicbirimiz olamamisizdir bir Şukufe Nihal
Öyle öyle Nazımlarin Faruklarin Kutsilerin Ahmet aşık olacağı kadar
Olmak istemezdim bir Cenap Sahabettin
Ama ölmezdim bir mermiden Osman Fahri kadar
Kalbinden kalbime akan bir sesti
Akşam gölgesinde çağlayan o su
Sesini en tatlı yerinde kesti
Bizi sonsuzluğa bağlayan o su! Şukufe

Ama en çok da felaketlerdir kadını Tomris yapan
Hayat evladini almaya görsün tarihe üç şair ativerir
Ve hiç şiir yazmayan ellerinden şiirin seyri değişir
Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
Ve ben seni hiç uzun bir yolda yürürken gördüm mü ki hiç

Hastalığın kurbanı Mari
Rönesans gibi kadın Nahit



Bugün kadınlar günü herkes bir tema seçti
Kimisi ilkleri kimisi kahramanları kimisi cesaretlileri
Bense erkeği şair, şiiri tarih yapanları seçtim
Hepimiz o aşk kokan cümleleri dilimize doladık da
O kadınlar olduğumuzu anlamadık
Acımızı, sevincimizi aşkımızı onların olan sözlerle anlatacağız da
Dahası onları anlamayacağız
Güzel sözler aklımızı başımızdan alacak da
Ama onlar edebiyatın yüz karası kalacaklar
Ama onlar ne olursa olsun duygularını kendinde yaşayan kanatsız kadınlar
Celile bir Nazım annesi, dul diye yanına yakıştıramadığı
Uğruna ne şiirler yazdığı Yahya' nın sevgilisi
Dünya yine Yahya' yı seçti
Bir annesi miydi Nazım' ı Nazım yapan yoksa onurlu Piraye' mi
Öğretmen olarak girersin ama sana baba demem bu evde derken
Başka çocuklara baba olmayı seçti yeterki sevsin onu Piraye
Ama bir Münevver çıkıp geldi de onu da ezip geçti
Sonra ne Mehmetlere baba oldu da acısı geçmedi
Esma gören gözleri ile görmedi de Veysel bildi
Esma da kör Veysel Gülizar' da Aşık Veysel' di
Ama o aşkını onda bunda değilde Allahta bildi
Buralar biraz Ayten biraz da Vedat kokuyor
Yeni bir şair başlarken aslında biten bir Ümitti
Hasretinden prangalar eskitirken Leyla başkasını seçti
Bilemedim böyle olunca kadını kadın yapan biz mi
Yoksa kalbinde kutsanan erkek mi
Ama yine de ondan geçemedi
O müstakbel esin benle mektuplaştığına razı gelecek mi
Yiğit kızım benim, mert ve kahraman kardeşim.
Artık ne diyeceğini bilemedi
Her şiirimde olacaksın ama dünyanın en dehşet şiiri bile sen olamaz derken samimiydi
Ezilirken ben sevgilerinde ne kadınlar sevdim zaten yoktular diyen Atilla beni mecnun eyledi
Zehra mı sevemedi erkeğin mi kalbi kahpeydi
Zehralar, Suna Sular yoksa Marialar mı parasızlık kurbanı mı oldular
Ama hiçbirimiz olamamışızdır bir Şukufe Nihal
Onda şairimsi bir hal
Kendisi yetmezmiş gibi ona aşık tüm sair adamlar
Olmak istemezdim bir Cenap Şahabettin
Olacaksa Nazım, Faruk, Kutsî, Ahmet gibi şair rakibim
Ama kimse alamadı yerini aşkından intihar edenin
Ama ondandır felaketleri Tomris yapan
Şukufe gibi şair olmasa da şiirin yönünü degistirten
Kıskanmaya yürek ister güzelliği başa bela kadın
Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
Ve ben seni hiç uzun bir yolda yürürken gördüm mü ki hiç
Mari hastalığından bulunmayan paralar bir şairi daha yaralar
Ama en çok da Rönesans kadın Nahit daha nice kalbi dağlar

 

 

 

 

Hoşçakal diyemem belki bir doğum baharında
Olur da bir veda busesi bulamazsan yanaklarında
Kalbimdesiniz hiç olmadığı kadar sakın unutma
Gidişlerimde hiç bakmadım ben ardıma
Hiç yer vermedim hayatımda pismanlıklara
Şimdi de gidiyorum pişmanlık kalmasın arkamda


Ey bahar bilirsin kendini uzaktan sevdirirsin bana
Hep bir hasret yüreğim o çok çiçek kokan havana
Şöyle bir dolu dolu çekememisimdir ciğerlerime doldururcasina
Git aç şimdi çiçeklerini başka sevdalına
Gidiyorum en sevdiğim gidişten ihtiyaç yok bir bavula
Ey bahar dökme ardımdan yaşlarını toprağıma
Eğer varsa bir damlan düş fidanlarımın avuçlarına
Huyumdur bilirsin giderken gözlerim dökmez bir damla
O da olsun her bahar bir yağmur onlara hatıra
Bilirsin tek nefes aldığımdır yağmurunda
Bir bana yağmurun dost olmuşsa
Seyredalan fidanlarıma hasret kokusu dinsin akıver camlarına
Beni ansınlar her bahar yağan yağmurda
Kokum olsun yağan yağmurunda doğan kokun toprağında
Git şimdi bahar ol başka sevdalına


Gidiyorsam ve bir hoşçakal diyemiyorsam sana
Bilki açmamıştır ayvalar daha
Bensiz üstüne bir güneş daha doğuyorsa
Umutsuzluğa kapılıp ağlama vakti gelmemiştir daha
Giderken bile gülümsüyorsak hala
Gitmemisimdir bekliyorumdur bir durakta
Yılmamış olduğum günlerim geliyorsa aklına
Güneş doğuyordu üstüme hala
Ve bir dostum vardı damlalar dolu avucumda
Ne zaman çıksam bavulsuz bir yola
Damlalar yeşeriyordu fidanlarımda


Ey dost dert ortağım gitme vakti geldi mi artık sana
Ah bir sorsan beklemesi ne zordu bana
Ne çok aradım seni orada burada
Ne biletini bulabildim ne hancı yoluna
Konakladığım her kalbin ezildim ağırlığında
Taşımak çok zor geldi bunca ağır yükü bana
Her gece bir kaya koydum yastığıma
Şimdi benle alıyorsan sal artık gerimi daha fazla zorlama
Mutlu gülen yüzleri buğulandırma
Acıları benle göm toprağa geri ver mutluluğu onlara
Bir ses düşür kahkahaları çınlasın kulağıma
Ben senle daha mutluyum böyle olunca
Kavuşma vakti gelmişse artık sana
Acılarımı biriktirdim hediye diye sana
Mutluluklarımı bıraktım ardımda
Dost kazığı sayıyorsan buna
Vefasızın bir hediyesi say onlara
Bir vefasızın sevdiği mi olmak güzel dostun elinden ölüm mü hükmeder sevdiğim bir nefeslikse eğer son nefesim sessizce olursa eğer
senden alamadığım nefesim hediyem olsun bahar sana
Öyle bir yolculukki bu yoldaşına vefasızca uzak eceline bir sevgili kadar hasret vuslatına
Gülümsemeyi unutma her daim yakışıyor sana





 

 

Bensiz uyanırsan bir sabaha sevgili kızım ve oğlum. Başınızı dik tutma vakti gelmiştir demek ki. Şükürler olsun ki dik duracak başınız olacak annenizden ötürü. Titremesin elleriniz her kim uzatmışsa ellerini size. Korkmasın yüreğiniz bırakmadım çok şükür bu dünyada görülecek bir hesap size elhamdülillah. Gidiyorsa anneniz bu dünyadan geride sevgiyi bırakmaktan çok daha mühim meseleler var. Biliyorum bu mektubum duygusal gitmiyor ya da şiirsel. Biliyorum kokmuyor biraz hasret. Çünkü bunlardan çok daha mühim meseleler var. Başıma gelmese göremezdim belki bu kadar ciddi gitmeyi düşünürken. En merak ettigim oldu gittigimde evlatlarım neyler geride bırakacağım yüklere karşı. Mesele sizin karnınızın nasıl doyacağı değil. Rızkı veren Allah' a ben sizi doğduğunuz an emanet ettim. Benden çoktan çıktı. Dogumhaneler çığlık degil dualar inledi ebeler ellerinde tuttuklarina şaşkınlıkla bakarken melekler dualara amin dediler."" Fallahü hayrun hafızan ve hüve erhemü’r rahimin"" Sizin her attığınız adımlarda dualar yükseldi yerlerden. Ben kimim ki hiç arkanızda anneniz olmadı ki. Siz zaten doğdunuz an Allah ile beraberdiniz. Şimdi farklı bir durum yok hani. Beceriksiz kuldan annenize kalsanız boyunuza boy aklınıza bir akıl koyamazdım.
Bana düşen geride size bir yük koymamaktı. Başınızı öne düşürmemekti. Belki olur da daha çok övünebileceğiniz bir gidiş bile olmuştur. Hani nasıl da isterim de Allah verir mi bilmem.
Namaz, oruç hayatınızdan eksik olmasın da asıl mesele ne diye sorarsanız. Kul hakkına girme. Su kul hakkı var ya onu iyi bil. Çünkü tüm mesele orada ama kul hakkında kendini de karşına al. O da bir kul en nihayetinde onun da hakkına girme. Emanete sahip çık ki Allah da senin emanetlerini kollasın. Helal yaşa. Dilinden dualarını esirgeme. Bitti. Evet evet gercekten bitti. Hayatın bir sırrı yok yavrum. Hayat yaşanır. Sen doğru yaşamasını bil. Yaşarken insanlara cehennemi yaşatma gülümsemekten korkma. Vallahi gulumsedigim için başıma kötü bir sey gelmedi. Hayır demesini bil. Gülümserken seni sömürmelerine izin verme. Affet ama unutma.

 

 


Derseniz bana peki anne sen affettin mi? Sizin icin bu dünyadaki tüm hesaplarımı obur tarafa topladım gidiyorum. Vallahi hiçbir hesap Allah' ın huzurunda görülmeden kapatmayacağım. Iciniz dolu dolu ferah olsun. Hani derler ya gidiyorum nasıl olsa herkese hakkım helal olsun. Yooook öyle kolay kolay helallikler kazanmalar ben insanların helalligini alabilmek için ne çileler çektim. Yok öyle bol keseden vallahi hesaplarımı söke söke almaya gidiyorum hiç aklınız bende kalmasın. Hic boynunuz bükülmesin anneniz oraları da inletmeye gidiyor. Dolu dolu aslanlar gibi... vallahi şimdi o çok bizi sizi üzenler korksunlar. Artık rahatça koyun başınızı yastığa. Korkmadan yürüyün bu yolda. Kimsenin hakkını yemediyseniz. Zayıflıktan faydalanmadıysanız. Başkalarının ağlaması size gülümseme olmadıysa. Yeri gelince siz de ağlıyorsanız haksızlıklara, kalbiniz varsa hala ve hala bir hayvana böcek bile olsa kıyamıyorsanız. Korkmayın vicdanınız hala hafifse yasamaya gulumseyerek devam edin.... Şimdi yine en büyük olan Rabbime sizi emanet edip gidiyorum. Şimdi size zarar vermeyi düşünenler bir kez daha düşünsünler. Allahımın emanetine çok şükür ömrüm boyunca riayet ettim. Inşallah merhamet sahibi yetimlerine sahip çıkacaktır... Rabbim şehitlik mertebesi nasip etsin insallah hepimize... Beni ne zaman özlerseniz bir yasin okuyun bana arapçadan ne güzel bir sarılma ne güzel bir buse olur bana....

 

 

 

Ah o saçların ah o saçların
Dallarında pamuk yeni bitmiş güneşi kavurur içimi
Ellerimden akar gider suyu bitmez nehir gibi
Dokunduğum yerlerine kalır mı ellerimin izi
Ah o saçların ah o saçların
Taradıkça açılsın diye ömrüme doladığım
Tarlasından eser gibi rüzgarı kokusu vurur da
Ah ben böyle bir çiçek hiç koklamadım
Nasıl da tel tel dökülür beline
Böyle başka bir aşk ateşi işlemedi içime
Ah o ateş düşer de ellerime
Yara açmazda ellerimde kanar da kanar yüreğime
Ah o saçların bensiz yaparlar duvağın
Siyahların düşer beyazlarına
Karası saçların parlar da parlar toprağıma
Baharın hediyesi düşüverdin kucağıma
Böylesine bir bahar çiçeği kokusu düşmemişti burnuma
Ah gelin ah gelin
Düşmesin yağmurlar yanağına
Yüzüne düşmüş duvağın buruk bakma aynaya
Ağlama takmışlar bir çiçek saçlarına
Yapsınlar salaş bir topuz salındırma
Dökülsün topuklarına kadar duvağın kısa tutma
Bir yanın eksik diye buruk buruk oynama
Vur yere sertçe kaldır kollarını meydan oku hayata
Kim ne derse desin sen bildiğini oku aldırma
Bir yanım eksik diye yalnızım sanma
Ellerim dolanmış ömrümce saçlarına
Bir buse kondurmuşum ebediyen yanağına
Öyle bir düğüm bağlamışım ki sol yanına
Koparamaz bizi kara olan toprakta olsa

 

 

 

 

Kimse bana git dememişti oysa
Ben yola çıktığımda geri dönüş biletim artık yoktu cüzdanımda
Ben giderken bugüne kadar ardıma bakmamıştım oysa
Ve gelecek önümden bakıyordu bana
Ama şimdi çok başka bir gitme mevsimi
Ardımdan bakansa bir gelecek vaadi
Bense geleceğimi attım ardıma
Tüm anılarımı koydum koynuma
Gidiyorum hiç girmediğim bir yola
Artık ardıma bakıyor olsam da
Geleceğim geride kaldı bıraktığım yuvamda
Sahi ben hiçkimseden gitmeyi bilemedim
Bilmem ki ben öyle fiyakalı gidişleri
Sevdiğimi terketmeyi
Hiç gidecek de bir sevgilim olmadı hani
Ama bu gidiş mevsimi başka bir bahar sanki
Oysa bilirsin bahar ne cok severdik uzaktan birbirimizi
Ben tohum ekerdim toprağına sen çiçekler verirdin kucağıma
Oysa ben toprağından bir çiçek bile koklayamazdim
Bir sana hasret kalmıştı yüreğim
Bir sana hasretti tüm mevsimlere tok kalbim
Bir senin yağmurunda ıslanamamış bir senin güneşinde yanmamıştı kalbim
Şimdi doya doya kokladığım bir çiçeklerin vardı onları da bırak diyorsun bana
Oysa kimse git demiyordu bana senden başka
Oldu canın sağolsun giderim
Bir bavulum ve bir kolyem yanımda
Geri dönüşüm bırak kalsın başka bir bahara
Sana emanet iki doğum günü unutma
Bari bana kutlamadın onlara kutla
Giderim ben fazlalıksam buralarda
Bari sen sahip çık onlara
Giderim ben hiç bilmesem de öğrenmeyi de bilirim
Hiç yapamadıysam gitmeyi bunu da başarmayı bilirim
Bir bavul değilmi çekeceğim
Yollar ben düştüm kırılanlarımı sen topla
Sizden bir kolye kalan bana hatıra

 

 

 

 

Kim demiş topragı koklamaktan korkuyorum diye
Sarı saçlarını koklayamama düşüncesi varken
Kim demiş karanlıkta kalmaktan korkuyor diye
Bensiz yalnız başına kalabilme korkusu varken
Kim demiş sonsuzluk uykusuna dalmaktan korkuyor diye
Bensiz güne uyanacagı korkusu içimde kor gibi yanarken
Ne toprak yüzüme düşebilir hüznümün düştüğü kadar
Ne mezarım kalır kalbimin yalnızlığı kadar
Ne başkası ağlar ardımdan evladımın ağladığı kadar





 

 

 

 

 

 

Bu sefer sonsuz bir uykuyla sarmaş dolaş
Kahkahalarım koridorlara saçılmaz
Sessiz artık buralar kimse dönüp bakmaz
Kış kuşu kırıldı kanatları artık uçmaz

Göz kapaklarım kapanır da düşler düşmez oldu
Ellerim kurudu kalem tutmaz oldu
Kesmezler saçlarımı boynuma dolandırdılar da
Hiçbir kol gelip de boynuma dolanmaz
Üstüme atılan toprağım kalbimdeki kor kadar yakmaz
Yüzümü ıslatan yağmur değilse döktüğü sudandır
Herkes bir gün gider de başımı bekleyen mermer taşımdır

Şu dünyada çektiğim çileye mezarımda sual olmaz
Ya Rab nasıl bir ateş ki bu her yanım alev ama yakmaz

Senden medet umarken sana sırtını dönmek
Ölüm kol gezerken hala uyuyabilmek
Göz göre göre sonuna yürümek
Ardıma dönsem cehennem yoluma yürüsem cehennem
Ortalık alev yeri sonu geldi desem kimseler inanmaz
Yüzüme bakanlar artık toprağıma uğramaz
Kim bir dua eder diye bakarken unutmam diyenler avuçlarını kapatmaz.
Olur da düşersem aklına bir fatihayı esirgeme bana
Olur da su dökmezlerse bir yağmur dile adıma
Tanıdık bir yağmur düşerse belki kokum yayılır toprağıma...



 

Koyu bir mavi alabildiğine ufuklara uzanıyorken
Serinliği çıplak ayaklarına vurduğunda taş değmiş yerleri acıyorken
Yolumuzun ne kadar da meşakatli olduğunu anlıyorum
O içini gıdıklayan sarı ince kumlar ayak parmaklarına batıyorken her defasında daha bir hayata gömüldüğümüzü hissediyorum.
Ben maviyi göklerde ararken çırpdıkça kanatlarım daha bir mavide dibe çöküyorum
Mavi bir bataklığa düşmüş gibi bedenim ağırlığını yüklemiş aşağıya çekiyorken ben hayata daha bir asılıyorum

Fırtınalı karlı bir gecede ayın ışıkları kar kristalleriyle kırılırken, gözlerime çarpan geçmişim gibi
Soğuk ve yalnız hayatımın ta gerçeği
Hiç ısıtılmamış buzdan bir kalbin hasret olduğu sıcaklık gibi
Bir anda parmaklarına vurunca sızlaması gibi
Sızlayan yüreğime kul olmuş efendisi

Ne gündüz ne gece sonsuz bir rüya vakti geldiyse
Mavi derinliklerin içine çekiyorken kalbim çözüldüyse
Dokunmayın uyuyayım sükunet içinde
Üstüme düşen ne kar beni üşütür o kalpsizlerin üşüttükleri gibi
Ne de boğazıma dolan yağmur suyu boğmaz hayatın dibine sürüklediği gibi
Ayaklarıma çarpan taşlar yara açmaz sizin savurduğunuz acılar gibi
Bunca toprak çekmez beni bataklıklara çektiği gibi
Boşverin söz veren gelmemişse başıma mezar taşım bekler beni
Unutmam diyenler bir fatiha okumaya hak görürse bizi
Bundan öte başka var mı bir dost desteği
Sözler yarım kalmışsa bir yarımda cennetligi
Bu dünyada ne güneş beyaz ne de deniz mavi
Ben doydum bu kadar rüya görmeye isterim artık gerçekliği
Ararım artık herkesin aynı oldugu yeri
Bıktırdı artık ne para ne de zamanı kaybetme derdi









Benim minik erkeğim büyüdüğünde sana nasıl söyleyeceğim bir zamanlar karanlıktan korktuğunu.
Senin de bir kalbinin olduğunu hayvanları minnak minnak sevdiğini.
Nasıl söyleyeceğim kızdığında hüngür hüngür ağladığını.
Başını yere vurduğunda dudağını büzüp zayıf ruhlu kadın annene sığındığını.
Nasıl söyleyeyim zamanın en güçlüsü olsan da kadından medet umduğunu.
Nasıl söyleyeceğim büyüdüğünde insanlıktan seni çıkarmış olduklarında,
Nasıl söyleyeceğim sana bir zamanlar insan olduğunu.
Insan neler kaybettiğini görmeden anlamıyor ne kadar eksik olduğunu.
Ben bir anne olarak nasıl buna dayanır ve senin eksik kaldığını yüzüne söyleyebilirim.
Nasıl da yıkılacaksın bir zamanlar masumca bir kadın sevdiğini
O masum koku aklına gelince burnunu sizlatacak mı
Bir anda kalbinde kocaman bir boşluk açılacak mı
O çok korktuğun karanlığa daha bir sarılacak mısın
O sokaktaki kediyi özlemle bağrına basacak mısın
Oturup bir masanın başına hüngür hüngür ağlayacak mısın senden aldıkları için
Bilmezsin saçlarımı nasıl okşayarak taradığını
Bilmezsin uyurken kokumu duymak için boynuma daha bir sokulduğunu ve ulaşınca huzurla dolduğunu
Ben de hiç bilmem yavrum ablandan bir adet olsun eksik yaşadığını , hissettigini, korktuğunu ve ağladığını...
Ama bilmem neden sevdiğin kadının şimdi saçını taramaz kokusunu içine almaz huzurla uyumazsın.
Korktuğunda kadınına sığınmazsın
Bilmez misin onun huzur dolu kanatları yavrularını da sarar yiğidini de sarar.
Güç erkeğe biçilmiş olsa da kaynağı kadındandır bir bilsen.





 

 

 

Çektiğim sıkıntıların sonunda ne hissedeceğimi bilmediğim
Duvar kenarında benim gibi garip kalmış tek dert ortağım bir anne kedi
Gece boyunca birbirimize bakar konuşmazdık
Yalnızlığımızı koynumuza doladığımız

Karnım burnumda tek başıma yaban ellerde kaldığım
Yola koyuldugumda bes kurusum kalmadığım
Kucağıma aldığımda ana ocağına bırakıldığım
Bitti mi dediklerinde kokuna sarılıp hayır deyip daha yeni başladığım
Bulutlara beraber ulaştığımızda dedeni göğe beraber yolladığım
Tüm acılarda sarılmak için sana ulaştığım
Ölesim geldiğinde tek nefes aldığım

Benden ayrılmamak için direndiğini unutmadığım
Benimse senden kopmak için cabaladığım
Ama bırakmamam gerektiğine sonradan akıllandığım
Sen her anıma sebebim canım kızım
Umudun her bittiği yerde sen güneş gibi parladın

Tüm sıkıntılar üstüne çöküyor gibi hissetsen de
Kırıklarından sıyrılan fayın hiddeti gibi güçlenerek büyüyeceksin
Ayağına takılsın diye attıkları taş üstlerine düşecek duvarın olsun
Senin sevgiden titreyen kalbinin depreminden göçük altında kalacaklar korksun
Biz seninle öylesine dalgaları devirdik ki gözünden akacak bir damla ile boğulacaklar korksun
Biz seninle öylesine geceler atlattık ki umudunu söndürecekler karanlığında eline düşmekten korksun
Biz seninle öyle büyük sıkıntıların üstesinden geldik ki sana sıkıntı verecekler senin küçümseyen ferahlığında nefes alamadan daralsınlar




Çektiğim sıkıntıların sonunda ne hissedeceğimi bilmediğim
Duvar kenarında benim gibi garip kalmış tek dert ortağım bir anne kedi
Gece boyunca birbirimize bakar konuşmazdık
Yalnızlığımızı koynumuza doladığımız

Karnım burnumda tek başıma yaban ellerde kaldığım
Yola koyuldugumda bes kurusum kalmadığım
Kucağıma aldığımda ana ocağına bırakıldığım
Bitti mi dediklerinde kokuna sarılıp hayır deyip daha yeni başladığım
Bulutlara beraber ulaştığımızda dedeni göğe beraber yolladığım
Tüm acılarda sarılmak için sana ulaştığım
Ölesim geldiğinde tek nefes aldığım

Benden ayrılmamak için direndiğini unutmadığım
Benimse senden kopmak için cabaladığım
Ama bırakmamam gerektiğine sonradan akıllandığım
Sen her anıma sebebim canım kızım
Umudun her bittiği yerde sen güneş gibi parladın

Tüm sıkıntılar üstüne çöküyor gibi hissetsen de
Kırıklarından sıyrılan fayın hiddeti gibi güçlenerek büyüyeceksin
Ayağına takılsın diye attıkları taş üstlerine düşecek duvarın olsun
Senin sevgiden titreyen kalbinin depreminden göçük altında kalacaklar korksun
Biz seninle öylesine dalgaları devirdik ki gözünden akacak bir damla ile boğulacaklar korksun
Biz seninle öylesine geceler atlattık ki umudunu söndürecekler karanlığında eline düşmekten korksun
Biz seninle öyle büyük sıkıntıların üstesinden geldik ki sana sıkıntı verecekler senin küçümseyen ferahlığında nefes alamadan daralsınlar





 

 

 

Acı dokundu mu bir kere sızısı düşer içine
Kış mevsiminde bağrına rüzgar üfler gibi titrer
Feryat figanlar inletse de her taraf
Kimsenin canı acımaz kulaklar duymaz
Iste bu kadar varsak birbirimiz için bu nasıl beraber aynı havayı solumak
Aynı mevsimde farklı çiçek açmak gibi
Aynı topraktan başka fidan bitmek gibi
Aynı gecede farklı yıldızları izlemek gibi
Aynı acıda başka hissetmek gibi
Aynı bedenlerde farklı olmak gibi
Biz biz değiliz mevzu bahis var olmaksa
Biz bizle degiliz aynı acıyı duymakta

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kazanın Kırıntıları kitap için düzenleme yedek

2.18 Saniye Ömür

KAZA 2